TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
TEVFİK YILDIRIM BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/4701)
|
|
Karar Tarihi: 23/1/2014
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Alparslan ALTAN
|
Üyeler
|
:
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Recep KÖMÜRCÜ
|
|
|
Engin YILDIRIM
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
Raportör
|
:
|
Murat AZAKLI
|
Başvurucu
|
:
|
Tevfik YILDIRIM
|
Vekili
|
:
|
Av. Necmettin POLAT
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, 26/10/2005 tarihinde Diyarbakır 1. İş
Mahkemesinde açtığı tazminat davası sonunda verilen kararın Yargıtay 21. Hukuk
Dairesince 15/5/2013 tarihinde onanarak kesinleştiğini, yargılamanın makul
sürede sonuçlanmadığını belirterek, anayasal haklarının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, başvurucu tarafından 26/6/2013 tarihinde
Diyarbakır 5. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve
eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinde Komisyona sunulmasına engel bir
eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Birinci Komisyonunca, 31/10/2013 tarihinde
kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme
gönderilmesine karar verilmiştir.
4. İkinci Bölümün 14/11/2013 tarihli ara
kararı gereğince başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte
yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve olgular ile başvurunun bir örneği
görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmiş, Adalet Bakanlığınca 10/12/2013
tarihli yazı ile görüş sunulmasına gerek görülmediği bildirilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru dilekçesindeki ilgili olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu işçi olarak çalışmakta iken, 4/8/2001
tarihinde, harç, demir ve kalıbı ile birlikte 10 metre yükseklikten düşmesi
neticesinde yaralanmıştır.
8. Başvurucunun şikâyeti üzerine işveren ve temsilcisi Vehap Özalp ve Hamdi Yiğit hakkında Diyarbakır Cumhuriyet
Başsavcılığınca Diyarbakır 2. Asliye Ceza Mahkemesine kamu davası açılmıştır.
9. Mahkemece, 11/2/2008 tarih ve E.2006/19, K.2008/44 sayılı
kararla; meydana gelen iş kazasında sanık Vehap
Özalp’in 5/8, sanık Hamdi Yiğit’in 3/8 oranlarında kusurlu oldukları
gerekçesiyle sanıkların ayrı ayrı adli para cezası ile cezalandırılmalarına
karar verilmiş, karar 4/4/2008 tarihinde kesinleşmiştir.
10. Başvurucu, baret verilmediği, iş alanında gerekli kontrol
ve uyarıların yapılmadığı iddiasıyla işveren ve istihdam edenler aleyhine
26/10/2005 tarihinde Diyarbakır 1. İş Mahkemesinde açtığı tazminat davasında,
50.000 TL maddi, 30.000 TL manevi tazminat talep etmiştir.
11. Başvurucunun adli yardım talebi Mahkemece 26/10/2005
tarihinde kabul edilmiştir.
12. Başvurucu 1/3/2007 tarihli duruşmaya mazeretsiz olarak
katılmadığı için Mahkemece, 18/6/1927 tarih ve 1086 sayılı mülga Hukuk Usulü
Muhakemeleri Kanunu'nun 409. maddesi gereği dava dosyasının yenileninceye kadar
işlemden kaldırılmasına karar verilmiştir.
13. Başvurucu 16/3/2007 tarihinde yenileme dilekçesi vermiş,
Mahkemece, davanın kaldığı yerden devamına karar verilerek, taraflara duruşma
gününü bildiren tebligat gönderilmiştir.
14. Mahkemece, 28/7/2009 tarihli duruşmada, kusur oranlarının
tespiti amacıyla 3 kişilik iş güvenliği uzmanlarından oluşan bilirkişi
heyetinden rapor alınması için Ankara Nöbetçi İş Mahkemesine talimat
yazılmasına karar verilmiş, talimat 4/11/2009 tarihinde yazılmıştır.
15. Bilirkişi raporu 3/3/2010 tarihli duruşmada okunmuş ve
taraflara birer suret verilmiştir.
16. Mahkemece, 30/9/2010 tarihinde zarar miktarının tespiti
amacıyla bilirkişi raporu alınması için Ankara Nöbetçi İş Mahkemesine talimat
yazılmasına karar verilmiştir.
17. Bilirkişi raporu 9/12/2010 tarihli duruşmada okunmuş ve
taraflara birer suret verilmiştir.
18. Mahkemece, 1/2/2011 tarih ve E.2005/903, K.2011/37 sayılı
kararla davalıların olayda kusurlu oldukları gerekçesiyle davanın kısmen
kabulüne, 13.641,18 TL maddi tazminatın, 30.000 TL manevi tazminatın 4/8/2001
tarihinden itibaren yasal faiziyle tahsiline karar verilmiştir.
19. Hükmün davalılar tarafından temyizi üzerine, Yargıtay 21.
Hukuk Dairesinin 19/11/2012 tarih ve E.2011/7507, K.2012/20480 sayılı
kararıyla; davalıların diğer temyiz itirazlarının reddine, manevi tazminatın
fazla olması nedeniyle hükmün bu yönden bozulmasına karar verilmiştir.
20. Mahkemece bozma kararına uyularak yapılan yargılama
sonunda, 13/2/2013 tarih ve E.2012/1202, K.2013/134 sayılı kararla davanın
kısmen kabulüne, 20.000 TL manevi tazminatın 4/8/2001 tarihinden itibaren yasal
faiziyle davalılardan tahsiline karar verilmiştir.
21. Hükmün başvurucu ve davalılar tarafından temyizi üzerine,
Yargıtay 21. Hukuk Dairesinin 15/5/2013 tarih ve E.2013/7115, K.2013/9803
sayılı ilamıyla; bozma ile kesinleşen ve karşı taraf yararına kazanılmış hak durumunu
oluşturan yönlerin yeniden incelenmesine hukukça ve yasaca cevaz bulunmaması
nedeniyle başvurucu ve davalıların temyiz itirazlarının reddine, hükmün
onanmasına karar verilmiştir.
22. Karar, 24/6/2013 tarihinde
başvurucuya tebliğ edilmiştir.
B. İlgili Hukuk
23. 12/1/2011 tarihli ve 6100
sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Usul
ekonomisi ilkesi” kenar başlıklı 30. maddesi şöyledir:
“Hâkim, yargılamanın makul süre içinde ve düzenli bir
biçimde yürütülmesini ve gereksiz gider yapılmamasını sağlamakla yükümlüdür.”
24.
6100 sayılı Kanun’un “Diğer kanunlardaki
yargılama usulü ile ilgili hükümler” kenar başlıklı 447. maddesinin
(1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Diğer kanunların sözlü yahut seri yargılama usulüne atıf
yaptığı hâllerde, bu Kanunun basit yargılama usulü ile ilgili hükümleri
uygulanır.”
25. 30/1/1950 tarih ve 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 1.
maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“İş
Kanununa göre işçi sayılan kimselerle (o kanunun değiştirilen ikinci
maddesinin Ç, D ve E fıkralarında istisna edilen işlerde çalışanlar hariç)
işveren veya işveren vekilleri arasında iş akdinden veya iş Kanununa dayanan
her türlü hak iddialarından doğan hukuk uyuşmazlıklarının çözülmesi ile görevli
olarak lüzum görülen yerlerde iş mahkemeleri kurulur.”
26.
5521 sayılı Kanun’un 7. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“İş mahkemelerinde şifahi yargılama usulü
uygulanır. İlk oturumda mahkeme tarafları sulha teşvik eder. Uzlaşamadıkları ve
taraflar veya vekillerinden birisi gelmediği takdirde yargılamaya devam
olunarak esas hakkında hüküm verilir.”
27.
5521 sayılı Kanun’un 15. maddesi şöyledir:
“Bu Kanunda sarahat bulunmıyan
hallerde Hukuk Muhakemeleri Usulü Kanunu hükümleri uygulanır.”
28.
22/5/2003 tarihli ve 4857 sayılı İş Kanunu’nun “İşverenlerin
ve işçilerin yükümlülükleri” kenar başlıklı 77. maddesi şöyledir:
“İşverenler işyerlerinde iş sağlığı ve güvenliğinin
sağlanması için gerekli her türlü önlemi almak, araç ve gereçleri noksansız
bulundurmak, işçiler de iş sağlığı ve güvenliği konusunda alınan her türlü
önleme uymakla yükümlüdürler.
İşverenler
işyerinde alınan iş sağlığı ve güvenliği önlemlerine uyulup uyulmadığını
denetlemek, işçileri karşı karşıya bulundukları mesleki riskler, alınması
gerekli tedbirler, yasal hak ve sorumlulukları konusunda bilgilendirmek ve
gerekli iş sağlığı ve güvenliği eğitimini vermek zorundadırlar. Yapılacak
eğitimin usul ve esasları Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca çıkarılacak
yönetmelikle düzenlenir.
İşverenler
işyerlerinde meydana gelen iş kazasını ve tespit edilecek meslek hastalığını en
geç iki iş günü içinde yazı ile ilgili bölge müdürlüğüne bildirmek
zorundadırlar.
Bu
bölümde ve iş sağlığı ve güvenliğine ilişkin tüzük ve yönetmeliklerde yer alan
hükümler işyerindeki çıraklara ve stajyerlere de uygulanır.”
29. 22/4/1926 tarih ve 818 sayılı mülga Borçlar Kanunu’nun 53.
maddesi şöyledir:
“Hakim, kusur olup
olmadığına yahut haksız fiilin faili temyiz kudretini haiz bulunup
bulunmadığına karar vermek için ceza hukukunun mesuliyete dair ahkamiyle bağlı olmadığı gibi, ceza mahkemesinde verilen beraet karariyle de mukayyet
değildir. Bundan başka ceza mahkemesi kararı, kusurun takdiri ve zararın
miktarını tayin hususunda dahi hukuk hakimini takyit etmez.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
30. Mahkemenin 23/1/2014 tarihinde yapmış olduğu toplantıda,
başvurucunun 26/6/2013 tarih ve 2013/4701 numaralı bireysel başvurusu incelenip
gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
31. Başvurucu, 4/8/2001 tarihinde meydana gelen iş kazası
sonucu yaralandığını, işveren ve istihdam edenler aleyhine 26/10/2005 tarihinde
Diyarbakır 1. İş Mahkemesinde açtığı dava sonunda, 1/2/2011 tarihinde maddi ve
manevi tazminatın davalılardan tahsiline karar verildiğini, temyiz üzerine
Yargıtay 21. Hukuk Dairesince maddi tazminata yönelik temyiz itirazları
reddedilerek, manevi tazminat yönünden hükmün bozulduğunu, Mahkemece bozma
kararı doğrultusunda yapılan yargılama sonunda 13/2/2013 tarihli kararla 20.000
TL manevi tazminatın davalılardan tahsiline karar verildiğini, kararın Yargıtay
21. Hukuk Dairesince onandığını, 6/6/2013 tarihinde tazminatı tahsil ettiğini,
yargılamanın uzun sürdüğünü ve makul sürede yargılama yapılmadığını belirterek,
Anayasa’nın 36. maddesinde tanımlanan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüş, ihlalin tespitini, manevi tazminat ödenmesini talep etmiştir.
B. Değerlendirme
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
32. Başvurucunun yargılamanın uzunluğuyla ilgili şikâyeti
açıkça dayanaktan yoksun olmadığı gibi, bu şikâyet için diğer kabul edilemezlik
nedenlerinden herhangi biri de bulunmamaktadır. Bu nedenle, başvurunun kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden İnceleme
33. Başvurucu, iş kazası sonucu yaralanması nedeniyle açtığı
tazminat davasının yaklaşık 8 yılda, makul olmayan bir sürede tamamlandığını
belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
34. Adalet Bakanlığı, 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa
Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 49. maddesinin
(2) numaralı fıkrası ve Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün
71. maddesi gereği başvuruya ilişkin olarak görüş bildirmemiştir.
35. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 6216
sayılı Kanun’un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası hükümlerine göre, Anayasa
Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının incelenebilmesi için, kamu
gücü tarafından müdahale edildiği iddia edilen hakkın Anayasa’da güvence altına
alınmış olmasının yanı sıra Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) ve
Türkiye’nin taraf olduğu ek protokollerinin kapsamına da girmesi gerekir. Bir
başka ifadeyle, Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kalan bir
hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar
verilmesi mümkün değildir (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18).
36. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36.
maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle
yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil
yargılanma hakkına sahiptir.”
37. Anayasa’nın “Duruşmaların açık ve kararların gerekçeli olması”
kenar başlıklı 141. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
“Davaların en az giderle ve mümkün olan süratle
sonuçlandırılması, yargının görevidir.”
38. Sözleşme’nin “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6.
maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili
uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda
karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme
tarafından davasının makul bir süre içinde,
hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini isteme hakkına sahiptir.”
39. Anayasa Mahkemesi, Anayasa’nın 36. maddesine dayanarak
inceleme yaptığı birçok kararında, AİHS'in 6. maddesi
ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihadı ışığında yorum yaparak
Sözleşme'nin lâfzî içeriğinde yer alan alt ilke ve hakları adil yargılanma
hakkı kapsamında kabul etmektedir (AYM, E.2011/43, K.2012/10, 19/1/2012).
40. Somut başvurunun dayanağını oluşturan makul sürede
yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca adil yargılanma
hakkının kapsamına dâhil olup, ayrıca davaların en az giderle ve mümkün olan
süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa’nın 141.
maddesinin de, Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği,
makul sürede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması
gerekir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 39).
41. Anayasa’nın 36. maddesi ve Sözleşme’nin 6. maddesi
uyarınca, medeni hak ve yükümlülükler ile cezai alanda yöneltilen suçlamalara
ilişkin uyuşmazlıkların makul sürede karara bağlanması gerekmektedir. Başvuru
konusu olayda iş kazası sonucu yaralanan başvurucunun, zarar gördüğünü ileri
sürerek açtığı bir tazminat davası bulunmakta olup, bu sorunun çözümüne yönelik
olarak 5521 ve 6100 sayılı Kanunlarda yer verilen usul hükümlerine göre
yürütülen somut yargılama faaliyetinin, medeni hak ve yükümlülükleri konu alan
bir yargılama olduğunda kuşku bulunmamaktadır.
42. Makul sürede yargılanma hakkının amacı, tarafların uzun
süren yargılama faaliyeti nedeniyle maruz kalacakları maddi ve manevi baskı ile
sıkıntılardan korunmasıdır. Hukuki uyuşmazlıkların çözüm sürecini uzatarak çoğu
zaman elde edilecek hükmün etkisini ortadan kaldıran bir yargılama, adaletin
yerine getirilmesindeki etkililiğe ve güvenliğe zarar verecektir. Ancak, makul
sürede yargılanma hakkı bakımından uyuşmazlığa ilişkin yargılamanın kısa sürede
sonuçlandırılması kadar, hukuki uyuşmazlığın çözümünde gerekli özenin
gösterilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bu nedenle yargılama süresinin makul
olup olmadığının her bir başvuru açısından münferiden değerlendirilmesi gerekir
(B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 40).
43. Davanın koşulları ve karmaşıklığı, yargılamanın kaç
dereceli olduğu, başvurucunun yargılama süresince gösterdiği tavır ve
davranışlar, ilgili kamu makamlarının yargılama sürecindeki tutumu ve
başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaati ile davanın
başvurucu açısından taşıdığı önem ve değer gibi hususlar bir davanın süresinin
makul olup olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması gereken unsurlardır
(B. No: 2013/772, 7/11/2013, § 57).
44. Makul süre incelemesinde;
yargılamaya intikal eden maddi vakıalar ve ispat araçlarından oluşan dava
kapsamının veya uygulanacak hukuk kurallarının karmaşık olması; tarafların
genel olarak yargılama sürecindeki tutumu, yargılama sürecinin uzamasındaki
etkisi ve usuli haklarını kullanırken gereken dikkat
ve özeni gösterip göstermedikleri; yargı makamları yanında dava süreciyle
ilgili kamu gücü kullanan tüm devlet organlarına atfedilebilir yapısal sorunlar
ve organizasyon eksikliğinden kaynaklanan bir gecikme olup olmadığı ve
yargılamanın süratle sonuçlandırılması hususunda gerekli özenin gösterilip
gösterilmediği; başvurucu için hukuki korumanın bir an önce
gerçekleştirilmesindeki yararının ne olduğu gibi davanın niteliği ve niceliğine
ilişkin birçok hususun birlikte değerlendirilerek karar verilmesi gerekmektedir
(B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 42-46).
45. İşverenin, işyerinde işçilerin sağlığını ve iş güvenliğini
sağlamak için gerekli olanı yapmak ve bu husustaki şartları sağlamak ve araçları
noksansız bulundurmakla yükümlü olduğu, 4857 sayılı Kanun’un 77. maddesinde
açıkça düzenlenmiştir. İş kazalarında işverenin sorumluluğu, kusur sorumluluğu
esasına dayanır. İşverenin, kendisine bağımlı olarak çalışan işçisini koruma ve
gözetme borcuna aykırı hareket etmesi sonucunda iş kazası veya meslek
hastalığına maruz kalan işçi, tüm zararlarının tazminini talep etme hakkına
sahiptir.
46. İş mahkemelerinin görevi 5521 sayılı Kanun’un 1. maddesinde
düzenlenmiştir. Anılan maddede, işçiyle işveren veya işveren vekili arasında iş
akdinden veya İş Kanunu’na dayanan her türlü hak iddialarından doğan hukuk
uyuşmazlıklarının iş mahkemelerinde çözümleneceği hüküm altına alınmıştır.
47. Bu şekilde kanun koyucu, iş hukukunun çalışanı koruyucu
niteliğini ve iş davalarının özelliklerini dikkate alarak genel mahkemelerin
dışında özel bir iş yargılaması sistemi oluşturmuş ve iş davalarının, konunun
uzmanı mahkemelerce mümkün olduğunca hızlı, basit ve ucuz bir biçimde
sonuçlandırılmasını amaçlamıştır.
48. Adil yargılanma hakkı Devlete, uyuşmazlıkların makul süre
içinde nihai olarak sonuçlandırılmasını garanti edecek bir yargı sistemi kurma
ödevi yükler. İş kazası sonucu yaralanan bir çalışanın, bu fiil sonucu ortaya
çıkan zararının karşılanması için derhal bir yargı kararı verilmesinde önemli
bir kişisel yararı bulunmaktadır. Zira çalışma gücünü kısmen veya tamamen
kaybeden bir bireyin hukuki durumunun ivedilikle açıklığa kavuşturulması
gerekir. Çalışanın, geçim kaynağı olmaksızın hukuki durumunun uzun süre
belirsiz bırakılması halinde, çalışan bu durumdan olumsuz etkilenecektir. Bu
nedenle iş uyuşmazlıklarının ivedilikle çözülmesi hususunda yargı organlarının
özel bir itina göstermesi gerekir.
49. 6100 sayılı Kanun’un 30. maddesinde uyuşmazlıkların makul
sürede çözümlenmesi gerektiği belirtilmiş, bu amaçla 6100 sayılı Kanun’un 447.
maddesiyle 5521 sayılı Kanun’un 7. maddesinde olduğu gibi daha önce yürürlüğe
girmiş olan kanunlarda yer alan sözlü ve seri yargılama usulleri kaldırılmış ve
bunun yerine iş hukuku uyuşmazlıklarına da uygulanmak üzere basit yargılama
usulü getirilmiştir. Dolayısıyla iş kazası nedeniyle tazminat davalarında da
takip edilmesi gereken yargılama usulü, 6100 sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği
1/10/2011 tarihinden itibaren basit yargılama usulü olmuştur.
50. Basit yargılama usulü, 6100 sayılı Kanun’un 316.
maddesinde yer alan davalar ile kanunlarda açıkça belirtilen bazı davalarda
uygulanan ve yazılı yargılama usulünden daha basit ve çabuk işleyen, daha kısa
bir incelemeye ihtiyaç duyan ve daha kolay bir inceleme ile
sonuçlandırılabilecek dava ve işler için kabul edilmiş bir yargılama usulüdür
(B. No: 2013/772, 7/11/2013, § 65).
51.
6100 sayılı Kanun’un 317. maddesi ve devamı maddelerinde yer alan bu usulde
davalar, mahkemeye sunulan dilekçe ile açılmakta ve davalının, dava
dilekçesinin kendisine tebliğinden itibaren 2 hafta içinde cevap dilekçesini
mahkemeye sunması gerekmektedir. Bu süre bir defaya mahsus olmak üzere en fazla
iki hafta uzatılabilmektedir. Basit yargılama usulünde cevaba cevap ve ikinci
cevap aşamaları bulunmamaktadır. Mahkemeler, 6100 sayılı Kanun’un 320.
maddesine göre mümkünse tarafları duruşmaya davet etmeden dosya üzerinden karar
verirler. Duruşmalı yargılamada aynı maddeye göre mahkemelerin, tahkikatı ilk
duruşma hariç, kural olarak iki duruşmada tamamlaması ve duruşmalar arasındaki
sürenin de bir aydan uzun olmaması gerekmektedir. Ancak istisnai hallerde
ikiden fazla duruşma yapılabileceği gibi, duruşma araları da bir aydan fazla
tutulabilmektedir.
52.
Somut başvuruda makul süre incelemesi yapılırken, iş kazası nedeniyle tazminat
davasının başvurucu için taşıdığı değer ve başvurucunun kişisel yararı göz
önünde bulundurularak yargılama sürecindeki gecikmelerin her biri belirlenerek
gecikmeye neden olan unsurlar ve bunların gecikmedeki etkisinin tespiti ve
bahsedilen makul süre kriterlerinin toplam etkisinin değerlendirilmesi
gerekmektedir.
53.
Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin makul süre
değerlendirmesinde, sürenin başlangıcı kural olarak, uyuşmazlığı karara
bağlayacak yargılama sürecinin işletilmeye başlandığı, somut tazminat davasında
başvurucunun mahkemeye dilekçeyle başvurarak dava sürecini başlattığı tarihtir.
Sürenin bitiş tarihi ise, çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde
uyuşmazlığın kesin olarak sona erme tarihidir.
54.
Başvuru konusu olayda, iş kazası sonucu yaralanan başvurucu tarafından
26/10/2005 tarihinde Diyarbakır 1. İş Mahkemesi nezdinde açılan tazminat
davasında Mahkemece 7 yıl 3 ay 17 gün sonra 13/2/2013 tarihinde davanın kısmen
kabulüne karar verilmiş, temyiz edilen karar Yargıtay 21. Hukuk Dairesi
tarafından 15/5/2013 tarihinde onanmıştır. Bu durumda iki dereceli yargılama
sisteminde davanın 7 yıl 6 ay 19 gün sürdüğü anlaşılmaktadır.
55.
İlk derece Mahkemesinde ilk karar tarihi olan 1/2/2011 tarihine kadar 5 yıl 3
ay 5 gün süren yargılama sürecinde toplam 21 duruşma yapılmıştır. Mahkemece
1/2/2011 tarihinde verilen davanın kısmen kabulüne dair kararın temyizi üzerine
Yargıtay 21. Hukuk Dairesince 19/11/2012 tarihli kararla hüküm bozulmuştur.
Bozma kararı sonrası 1 duruşma yapılmış ve 13/2/2013 tarihinde davanın kısmen
kabulüne karar verilmiştir. Diyarbakır 1. İş Mahkemesinde 7 yıl 3 ay 17 gün
süren yargılama sürecinde toplam 22 duruşma yapılmıştır. Dava tarihinden
1/2/2011 tarihine kadar 21 duruşmada Mahkeme, tarafların sundukları deliller ve
farklı mahkemelerdeki dava dosyalarını incelemiş, Diyarbakır 2. Asliye Ceza
Mahkemesinin 2006/19 esas sayılı dava dosyasının sonuçlanmasını beklemiştir.
1/3/2007 tarihli duruşmaya başvurucunun mazeretsiz olarak gelmemesi ve
davalının da davayı takip etmemesi üzerine Mahkeme, dava dosyasının mülga 1086
sayılı Kanun'un 409. maddesi gereği yenileninceye kadar işlemden kaldırılmasına
karar vermiştir. Başvurucunun 16/3/2007 tarihli yenileme dilekçesi üzerine
Mahkemece, davanın kaldığı yerden devamına karar verilmiş ve taraflara duruşma
gününü bildirir tebligat çıkarılmıştır. Bu tarihten itibaren 1/2/2011 tarihine
kadar 16 duruşma yapılmıştır.
56.
Mahkeme, 28/7/2009 tarihli duruşmada kusur oranının tespiti amacıyla bilirkişi
raporu alınması için Ankara Nöbetçi İş Mahkemesine talimat yazılmasına karar
vermiş, talimat 4/11/2009 tarihinde yazılmıştır. Bilirkişi raporu 3/3/2010
tarihli duruşmada okunmuş ve taraflara verilmiştir. Tarafların rapora karşı
beyanlarından sonra 30/9/2010 tarihinde maddi zararın tespiti amacıyla
bilirkişi raporu alınması için Ankara Nöbetçi İş Mahkemesine talimat
yazılmasına karar verilmiş, rapor 9/12/2010 tarihli duruşmada okunmuş ve
taraflara verilmiştir. Bilirkişi raporunun beklendiği süreçte yapılan
duruşmalarda bilirkişi raporunun beklenmesi dışında bir karar alınmamıştır. Bu
süreç toplam 9 ay 14 gün sürmüştür.
57.
Mahkemece, bilirkişi raporlarının alınmasından önceki yargılama süresi içinde,
Diyarbakır 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 2006/19 esas sayılı dava dosyasının
sonuçlanmasının beklenmesine karar verildiği, anılan dosyada Vehap Özalp ve Hamdi Yiğit hakkında tedbirsizlik ve
dikkatsizlik sonucu birden fazla kişinin yaralanmasına sebebiyet vermek
suçundan açılan kamu davasında yargılama yapıldığı, Mahkemece, 3/7/2008
tarihine kadar bu dava dosyasının sonuçlanmasının beklendiği anlaşılmıştır.
58. Hukuk ve ceza davalarının konuları,
tarafları ve amaçları farklı olduğundan, ceza mahkemesi kararları, hukuk
davaları için kural olarak kesin hüküm oluşturmaz. Haksız fiil nedeniyle açılan
tazminat davalarını çözmek bütünüyle hukuk hâkiminin görevi içindedir. Bir “bekletici sorun” iddiası karşısında kalan
hâkimin, görevi dışındaki bu iddianın mutlaka görevli mahkemede çözülmesini bekleme
yükümlülüğü yoktur. Kendisi de birçok durumlarda ileri sürülen hususu karara
bağlayabilir. Kaldı ki, mülga 818 sayılı Kanun’un 53. maddesi gereğince hukuk
hâkimi, ceza mahkemesinin mahkûmiyet kararıyla bağlı ise de,
maddi olayı tespit etmeyen beraat kararı hukuk hâkimini bağlamaz. Onun için
hukuk hâkimi, topladığı deliller doğrultusunda karar verebilir. Ceza
mahkemesinin delilleri tespit ve takdiri ile hukuk mahkemesinin delilleri
tespit ve takdirinin farklı olmasının bir sonucu olarak, bir olayda sebep sonuç
bağı bulunmadığına dair ceza mahkemesi kararı dahi hukuk hâkimini
bağlamayabilir.
59. Kaldı ki AİHM de, Türk hukuk sistemine göre,
hukuk mahkemelerinin ceza mahkemeleri kararlarına tabi olmadığını, bu nedenle
ceza davasının sonucunu beklemek için yargılamayı uzun bir süre ertelemek
durumunda bulunmadığını belirtmektedir (bkz. Mustafa Türkoğlu / Türkiye, B. No.
58922/00, 8/8/2006, § 40).
60. Mahkemece, Diyarbakır 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 2006/19 esas sayılı dava
dosyasının sonuçlanması beklendiği halde, ceza mahkemesi kararına rağmen kusur
oranlarının tespiti için bilirkişi raporu alınması, ceza mahkemesi kararının
beklenmesine gerek olmadığını ortaya koymakta ve bekleme kararının yargılama
sürecini uzattığını göstermektedir.
61.
Mahkemece, yine Diyarbakır 2. İş Mahkemesinin 2006/770 esas sayılı dava
dosyasının sonuçlanmasının beklendiği, anılan dosyada, başvurucu tarafından
Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) aleyhine iş kazası nedeniyle maluliyet oranının
belirlenmesinin talep edildiği, davanın reddedilmesi üzerine 4/5/2009 tarihli
duruşmada anılan dava dosyasının beklenmesine zımnen son verildiği
belirlenmiştir.
62.
Mahkemece yine bu sürede Diyarbakır 2. İş Mahkemesinin 2006/601 esas sayılı
dava dosyası incelenmiş, anılan dosyada SGK tarafından, başvurucunun işvereni
aleyhine dava açıldığı, iş kazası sonucu yaralanması nedeniyle başvurucuya
bağlanan ödemelerin rücuen tazmininin talep edildiği
anlaşılmıştır.
63.
Başvurucu vekili, mazeret dilekçesiyle 1/2/2008 tarihli bir duruşmaya
katılmamıştır. Başvurucu vekilinin katılmadığı duruşmada Diyarbakır 2. Asliye
Ceza Mahkemesinin ve Diyarbakır 2. İş Mahkemesinin dava dosyalarının istenmesine
karar verilmiştir. Dolayısıyla başvurucunun bu duruşmaya katılmamasının davanın
uzamasına etkisi görülmemiştir. Ancak başvurucu vekili 1/3/2007 tarihli
duruşmaya mazeretsiz katılmamış ve dosya işlemden kaldırılmıştır. Başvurucu
vekilinin 16/3/2007 tarihli yenileme talebi üzerine davaya kaldığı yerden devam
edilmiş ve 22/5/2007 tarihine duruşma günü verilmiştir. Bu durumda, başvurucu
vekili katılmadığı için dava dosyasının işlemden kaldırılması nedeniyle
başvurucunun kısa bir süre davanın uzamasına sebebiyet verdiği anlaşılmıştır.
64.
Yargılama sürecinde başvurucular dışındaki tarafların yargılamayı geciktirici
yöndeki işlem ve davranışları kural olarak, yargılamanın uzamasında taraf
kusuru olarak kabul edilmekte ise de, yargılama
makamlarının ilgili usuli imkânları kullanmak
suretiyle bu girişimleri engelleme sorumluluğu bulunmaktadır (B. No: 2012/13,
2/7/2013, § 59).
65.
Başvuruya konu ilk derece mahkemesi önündeki davaya dört farklı hâkimin baktığı
görülmüştür. Hâkimlerin görevlerinin sık aralıklarla değiştirilmesi nedeniyle
farklı hâkimlerin aynı dosyayı tekrar incelemek zorunda kalmalarının, yargılama
sürecini uzattığı göz önünde tutulmalıdır.
66.
Mahkemece verilen 1/2/2011 tarihli karara kadar 5 yıl 3 ay 5 gün süren ilk
derece mahkemesi önündeki yargılama boyunca yapılan 21 duruşmanın ortalama 3 ay
aralıklarla gerçekleştiği görülmüştür.
67.
Başvurucu tarafından 8/4/2011 tarihinde temyiz edilen bu karar, Yargıtay 21.
Hukuk Dairesince 19/11/2012 tarihinde bozulmuştur. Dava dosyasının temyiz
incelemesi için 1 yıl 7 ay 11 gün Yargıtay’da kaldığı anlaşılmıştır.
68.
Kararın bozulması üzerine Mahkemece 21/12/2012 tarihinde dosya yeniden esasa
kaydedilmiş ve ilk duruşma tarihi olan 13/2/2013 tarihinde davanın kısmen
kabulüne karar verilmiştir. Dolayısıyla bozma kararı sonrasında 2 ay 22 gün
sonra karar verilmiştir. Anılan kararın 13/2/2013 tarihinde temyizi üzerine
Yargıtay 21. Hukuk Dairesinin 15/5/2013 tarihli kararıyla hüküm onanmıştır. İş
Mahkemesi kararlarının temyizi üzerine verilen kararlara karşı karar düzeltme
yolu kapalı olduğu için hüküm, 15/5/2013 tarihi itibarıyla kesinleşmiştir.
69.
Başvurunun değerlendirilmesi neticesinde, başvuruya konu iş kazası nedeniyle
tazminat davası; hukuki meselenin çözümündeki güçlük, maddi olayların
karmaşıklığı, delillerin toplanmasında karşılaşılan engeller, taraf sayısı gibi
kriterler dikkate alındığında karmaşık olmaktan uzaktır. Başvurucunun tutum ve
davranışlarıyla ve usuli haklarını kullanırken
özensiz davranmasıyla yargılamanın uzamasına önemli ölçüde sebep olduğu da
söylenemez.
70.
Söz konusu başvurunun konusu olan tazminat davasında yargılama sürecindeki
gecikmeler ayrı ayrı değerlendirildiğinde, ilk derece mahkemesince uzun
aralıklarla duruşmalar yapıldığı, temyiz süreciyle beraber makul olmayan uzun
bir süre olan 7 yıl 6 ay 19 günde yargılamanın tamamlandığı görülmektedir. İş
kazasına dayalı tazminat davalarının niteliği, başvurucu açısından taşıdığı
değer ve başvurucunun davadaki menfaati dikkate alındığında, bu sürenin makul
olmadığı açıktır.
71.
Belirtilen nedenlerle, başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına
alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi
gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
72. Başvurucu,
uzun süren yargılama nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğinin
tespitini, 20.000,00 TL manevi tazminatın dava tarihinden itibaren yasal
faiziyle ödenmesini talep etmiştir.
73.
Adalet Bakanlığı görüşünde, başvurucunun tazminat talebi konusunda değerlendirme
yapılmamıştır.
74.
6216 sayılı Kanun’un “Kararlar”
kenar başlıklı 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa,
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere
dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar
bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel
mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla
yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve
sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
75.
Başvurucu, hak ihlalinin giderilmesi için 20.000,00 TL manevi tazminat talep
etmiştir. Başvurucunun iş kazası sonucu yaralanması nedeniyle açtığı tazminat
davası, makul olmayan bir süre olan 7 yıl 6 ay 19 gün sonra sonuçlanmıştır.
Dolayısıyla uyuşmazlığın niteliği ve başvurucunun kişisel yararı göz önünde
bulundurulduğunda başvurucuya yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan
manevi zararı karşılığında takdiren 6.000,00 TL
manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
76.
Başvurucu tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen
198,35 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL
yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
nedenlerle;
A. Başvurunun, yargılamanın uzunluğuyla ilgili şikâyet yönünden
KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucu Tevfik Yıldırım’a 6.000,00 TL manevi TAZMİNAT
ÖDENMESİNE,
D. Başvurucunun tazminata ilişkin diğer taleplerinin REDDİNE,
E. Başvurucu tarafından yapılan 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL
vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA
ÖDENMESİNE,
F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Hazinesine başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede
gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
G. Kararın bir örneğinin ilgili mahkemesine gönderilmesine,
23/1/2014
tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar
verildi.