TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MUSTAFA ERSEN ERKAL BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/4770)
|
|
Karar Tarihi: 16/4/2015
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Alparslan ALTAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Recep KÖMÜRCÜ
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Muammer TOPAL
|
Raportör
|
:
|
Yunus HEPER
|
Başvurucu
|
:
|
Mustafa Ersen ERKAL
|
Vekili
|
:
|
Av. Mustafa ÖZKURT
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, hakkında basın
yayın yoluyla hakaret iddiasıyla İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen
soruşturmada kamu davasının açılmasının ertelenmesi kararı verilmesi
gerekirken, iddianame düzenlenerek ceza davası açılması ve kovuşturmanın
ertelenmesi kararının dosya üzerinden verilmesi nedeniyle Anayasa’nın 36.
maddesinde güvence altına alınan savunma hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 11/6/2013 tarihinde
İstanbul 3. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve
eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde belirlenen eksiklikler
tamamlatılmış ve Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit
edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Birinci
Komisyonunca, kabul edilebilirlik incelemesi Bölüm tarafından yapılmak üzere
dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
4. Başvuru formu ve eklerinde
ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
5. Başvurucunun 2/5/2007
tarihinde internet aracılığıyla hakaret suçu işlediği iddiasıyla İstanbul
Cumhuriyet Başsavcılığınca soruşturma başlatılmıştır.
6. 2/7/2012 tarihinde 6352
sayılı Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılması ve Basın Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve
Cezaların Ertelenmesi Hakkında Kanun kabul edilmiştir.
7. İstanbul Cumhuriyet
Başsavcılığı, başvurucu hakkında basın yayım yoluyla hakaret suçu işlediği
iddiasıyla 22/3/2013 tarihinde kamu davası açmıştır.
8. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının
iddianamesi İstanbul 1. Sulh Ceza Mahkemesinin 28/3/2013 tarihli kararıyla
kabul edilmiş ve İstanbul 1. Sulh Ceza Mahkemesi aynı gün kovuşturmanın
ertelenmesine karar vermiştir.
9. Başvurucu 6352 sayılı
Kanun’un Geçici 1. maddesinin (1) numaralı fıkrasına göre kamu davasının
açılmasının ertelenmesi kararı verilmesi gerekirken, ceza davası açılması ve
İlk Derece Mahkemesinin duruşma yapmadan, delilleri toplamadan ve savunma yapma
fırsatı vermeden kovuşturmanın ertelenmesi kararı vermesi nedenleriyle karara
itiraz etmiştir.
10. İstanbul 49. Asliye Ceza
Mahkemesi, 26/4/2013 tarihli kararı ile itirazı reddetmiş ve İlk Derece
Mahkemesinin kararı kesinleşmiştir. Başvurucu, itiraz sonucunu 15/5/2013
tarihinde kararın tebliği ile öğrenmiştir.
11. 11/6/2013 tarihinde ve
süresinde Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunulmuştur.
B. İlgili
Hukuk
12. 2/7/2012 tarih ve 6352
sayılı Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılması ve Basın Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve
Cezaların Ertelenmesi Hakkında Kanun’un Geçici 1. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) 31/12/2011 tarihine kadar, basın ve yayın yoluyla ya da
sair düşünce ve kanaat açıklama yöntemleriyle işlenmiş olup; temel şekli
itibarıyla adlî para cezasını ya da üst sınırı beş yıldan fazla olmayan hapis
cezasını gerektiren bir suçtan dolayı;
a) Soruşturma evresinde, 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı
Ceza Muhakemesi Kanununun 171 inci maddesindeki şartlar aranmaksızın kamu
davasının açılmasının ertelenmesine,
b) Kovuşturma evresinde, kovuşturmanın ertelenmesine,
c) Kesinleşmiş olan mahkûmiyet hükmünün infazının
ertelenmesine,
karar verilir.
(2) Hakkında kamu davasının açılmasının veya kovuşturmanın
ertelenmesi kararı verilen kişinin, erteleme kararının verildiği tarihten
itibaren üç yıl içinde birinci fıkra kapsamına giren yeni bir suç işlememesi
hâlinde, kovuşturmaya yer olmadığı veya düşme kararı verilir. Bu süre zarfında
birinci fıkra kapsamına giren yeni bir suç işlenmesi hâlinde, bu suçtan dolayı
kesinleşmiş hükümle cezaya mahkûm olunduğu takdirde, ertelenen soruşturma veya
kovuşturmaya devam olunur.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
13. Mahkemenin 16/4/2015
tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 11/6/2013 tarih ve 2013/4770
numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
14. Başvurucu, 6352 sayılı
Kanun’un Geçici 1. maddesine göre hakkında yürütülmekte olan soruşturmanın “kamu davasının açılmasının ertelenmesi”
kararı ile sona erdirilmesi gerekirken Kanun’a aykırı olarak dava açıldığını,
ayrıca ceza davasında kovuşturmanın ertelenmesi kararı verilerek müsned suçu işlediğinin kabul edildiğini ileri sürmüştür.
Başvurucu, İlk Derece Mahkemesince kovuşturmanın ertelenmesine ilişkin olarak
verilen kararın tensiben, deliller toplanmadan,
sanığın savunması alınmadan ve duruşma yapılmadan dosya üzerinde verilmesi
nedeniyle savunma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
15. 30/3/2011 tarih ve 6216
sayılı Kanun’un “Bireysel başvuru hakkı”
kenar başlıklı 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve
özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve buna ek Türkiye’nin taraf
olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal
edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir.”
16. 6216 sayılı Kanun’un 48.
maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme… açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul
edilemezliğine karar verebilir.”
17. Başvurucu, hakkında “kamu davasının açılmasının ertelenmesi”
kararı verilmesi gerekirken savcının basın yayın yolu ile hakaret suçundan ceza
davası açmasının ve İlk Derece Mahkemesinin iddianameyi kabul etmesinin Kanun’a
aykırı olduğunu bu sebeple adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
18. Somut olayda başvurucu
hakkında 2007 yılında işlediği iddia edilen internet aracılığıyla hakaret
suçundan yapılan soruşturma sırasında 6352 sayılı Kanun yürürlüğe girmiştir.
Sözü geçen Kanun yürürlüğe girdikten sonra İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı
6352 sayılı Kanun hükümleri uyarınca kamu davasının açılmasının ertelenmesi
kararı vermeyerek kamu davası açmıştır. 4/12/2004 tarih ve 5271 sayılı Ceza
Muhakemesi Kanunu’nun 170. maddesine göre Cumhuriyet savcısı, yaptığı
soruşturma sonucunda kovuşturmaya yer olmadığına karar vermediği taktirde
araştırma konusu eylemin suç oluşturduğu konusunda “yeterli şüpheye” ulaşmış ise, söz konusu uyuşmazlığı,
çözülmek üzere hâkim veya mahkeme önüne getirir. Başka bir deyişle Cumhuriyet
savcısının bir iddianame ile kamu davası açması, toplanan delil, iz, eser ve
emarelerin Cumhuriyet savcısının kanaatine göre, kamu davasının açılmasını
gerektirecek nitelik ve yeterlikte ise kamu açılmış olacaktır.
19. Cumhuriyet savcısının
iddianameyi mahkemeye göndermesi ve mahkemenin iddianameyi kabul etmesi ile
hakkında dava açılan kişi “sanık”
statüsüne geçmiş olur. Buna karşın “sanık”
hakkında henüz mahkemece verilmiş bir karar bulunmamaktadır. Mahkeme,
iddianamede gösterilen ve sınırları çizilmiş olan fiil ve fail ile bağlıdır. Bu
bağlılık sadece maddi olay bakımından olup, mahkeme, Cumhuriyet savcısının
hukuki nitelendirmesi ile bağlı değildir. Nitekim 5271 sayılı Kanun’un 225.
maddesine göre “hüküm, ancak iddianamede
gösterilen suça ilişkin fiil ve fail hakkındadır.” Hâkimin fiili
nitelendirme özgürlüğü vardır, başka bir deyişle “mahkeme, fiilin nitelendirilmesinde iddia ve savunmalarla bağlı
değildir.” Yine fiilin hukuki nitelendirmesinin hâkimin takdirinde
olmasının bir sonucu olarak 5271 sayılı Kanun’un 174. maddesinin (2) numaralı
fıkrasında, “suçun hukuki nitelendirilmesi
sebebiyle iddianame iade edilemez” denilmiştir.
20. Birkimse hakkında iddianame tanzim
edilerek ceza davası açılmış olması, o kimsenin suçlu bulunduğu anlamına
gelmez. Bu sebeple Cumhuriyet savcısının ceza davası açarken kanunları
yorumlama tarzının adil yargılanma hakkına uygun olup olmadığını denetlemek Anayasa
Mahkemesinin görevi kapsamında değildir. Cumhuriyet savcısı dava açmadan önce
bütün koşulların gerçekleşip gerçekleşmediğini esaslı bir biçimde
değerlendirmek zorunda olmakla birlikte, savcının belirli bir kanun hükmünü
yanlış yorumladığı veya somut başvurudaki gibi 6352 sayılı Kanun hükümlerini
gözeterek kamu davasının açılmasının ertelenmesi kararı verilmesi gerekirken,
vermeyerek hatalı olarak kamu davası açtığı yolundaki iddialar yalnız başına
adil yargılanma hakkı kapsamında değerlendirilemez.
21. Nitekim somut olayda
Cumhuriyet savcısı 6352 sayılı Kanun’un Geçici 1. madde hükmüne rağmen ceza
davası açmış, İlk Derece Mahkemesi de 5271 sayılı Kanun’un 174. maddesinin (2)
numaralı fıkrasına uygun olarak suçun hukuki nitelendirmesinin hatalı yapıldığından
bahisle iddianamenin iadesi yoluna gitmemiştir. Bundan sonra Anayasa
Mahkemesinin yapması gereken yargılamanın bir bütün olarak adilliğini
değerlendirmektir.
22. Başvurucu, kovuşturmanın
ertelenmesi kararının, deliller toplanmadan, sanığın savunması alınmadan ve
duruşma yapılmadan dosya üzerinde verilmesi nedeniyle savunma hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür. Buna karşın bu iddiaların özü, başvurucunun duruşmada
hazır bulundurulmaması ile ilgilidir. Zira somut başvuruya konu yargılamada
duruşma yapılmadan kovuşturmanın ertelenmesi kararı verilmiştir. Eğer duruşma
açılmış olsaydı deliller toplanacak ve sanık savunması alınabilecekti. Anayasa
Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile
bağlı değildir. Bu sebeple başvurucunun duruşma açılmadığı, delillerin
toplanmadığı ve savunma alınmadığı şikâyetlerinin bir bütün olarak “duruşmada hazır bulunma hakkı”
çerçevesinde incelenmesi gerekir.
23. Anayasa’nın 36. maddesinin
birinci fıkrasında herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle
yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil
yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Anayasa’da adil yargılanma
hakkının kapsamı düzenlenmediğinden bu hakkın kapsam ve içeriği, Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) “Adil
yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesi çerçevesinde
belirlenmelidir (Güher Ergun ve Diğerleri,
B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 38).
24. Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi’nin (Sözleşme) “Adil yargılanma
hakkı” kenar başlıklı 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili
kısmı şöyledir:
“Herkes
medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda
kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş
bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde,
hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini isteme hakkına sahiptir.”
25. Adil yargılamanın zımni
gerekleri “hakkaniyete uygun yargılama”
kavramından hareket edilerek saptanabilir. Bu gereklerden en önemlisi
Anayasa’nın 36. maddesinde açıkça ifade edilmiş olan “savunma hakkı”dır. Ceza yargılamasındaki
savunma haklarının güvence altına alınması demokratik toplumun temel bir
ilkesidir. Bu sebeple hakkaniyete uygun bir yargılamanın gerçekleştirilmesi
için, yargılamanın yürütülmesi sırasında alınan önlemlerin, savunma hakkının
yeterince ve tam olarak kullanılması ile uyumlu olması ve bu hakların teorik ve
soyut değil, etkili ve pratik olacak şekilde yorumlanması gerekmektedir (Bkz. Erol Aydeğer, B.
No: 2013/4784, 7/3/2014, § 32).
26. Hakkaniyete uygun
yargılamanın en önemli unsuru olan sanığın kendini savunma hakkından
faydalanmasının ilk koşulu, savunmasını yapabilmesi için mahkeme önünde hazır
bulunma olanağına sahip olmasıdır. Sözleşme’nin 6. maddesinde açıkça
belirtilmemiş olsa da duruşmada hazır bulunma hakkı Sözleşme’nin 6. maddesinin
(1) numaralı fıkrasındaki adil muhakeme hakkının bir parçasıdır. Bir sanığın
aleyhine açılan ceza davasında duruşmada hazır bulunması genel bir haktır ve
Sözleşme’nin 6. maddesinin (3) numaralı fıkrasının (c), (d) ve (e) bentlerinde
yer alan hakların bir parçasıdır (bkz. Sejdovic/İtalya, B. No: 56581/00, 1/3/2006, § 81). Nitekim duruşmada
hazır bulunma hakkının bir sonucu olarak 5271 sayılı Kanun’un 193. maddesinin
(1) numaralı fıkrasındaki istisnalar saklı kalmak üzere, hazır bulunmayan sanık
hakkında duruşma yapılamayacağı hükme bağlanmıştır (Bkz. Erol Aydeğer, B.
No: 2013/4784, 7/3/2014, § 41).
27. Somut olayda başvurucu hakkında basın ve yayım yoluyla hakaret
suçundan İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından soruşturma yapılmıştır.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, 22/3/2013 tarihli iddianameyle başvurucunun
cezalandırılması için İstanbul 1. Sulh Ceza Mahkemesine kamu davası açmıştır.
İstanbul 1. Sulh Ceza Mahkemesi, 28/3/2013 tarihli kararla iddianameyi kabul
etmiş ve aynı gün duruşma açmadan ve 6352 sayılı Kanun’a dayanarak başvurucu
hakkında yürütülen kovuşturmanın ertelenmesine ve üç yıl denetimli serbestlik
hükümlerinin uygulanmasına karar vermiştir. Somut olayda çözümlenmesi gereken
mesele, kovuşturmanın ertelenmesine ilişkin kararın duruşma yapılmadan dosya
üzerinde verilmesinin başvurucunun “duruşmada
hazır bulunma hakkı”na
müdahale oluşturup oluşturmadığı ve bir bütün olarak yargılamanın adilliğini
etkileyip etkilemediğinin tespitidir.
28. Adından da anlaşılacağı
üzere 6352 sayılı Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılması ve Basın Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin
Dava ve Cezaların Ertelenmesi Hakkında Kanun, yargı hizmetlerinin
hızlandırılması amacıyla hazırlanmıştır. Bu durum Kanun’un genel gerekçesinde
de açıkça belirtilmiştir (adı geçen Kanun hakkında daha ayrıntılı
değerlendirmeler için bkz. AYM, E.2013/92, K.2014/6, K.T. 16/1/2014).
29. İlk derece mahkemelerinin,
6352 sayılı Kanun’un yürürlüğe girmesinden sonra, genel olarak, basın yayım
yoluyla işlenen suçlara ilişkin kovuşturmalarda, Yargıtayın
bozma veya dosyayı iade kararı üzerine duruşma açmayarak doğrudan kovuşturmanın
ertelenmesi kararı verdiği anlaşılmaktadır. Kanun’da uygulamanın nasıl
yapılacağına ilişkin bir düzenlemeye yer verilmemiş olmakla birlikte duruşma
yapılmaksızın dosya üzerinden kovuşturmanın ertelenmesi kararı verilmesinin söz
konusu Kanun’un yargı hizmetlerinin hızlandırılması, ifade özgürlüğünün
genişletilmesi ve bu kapsamda basın yayın yoluyla işlenen suçlara ilişkin
açılan mevcut davaların sonlandırılması amacına matuf olduğu anlaşılmaktadır.
30. Öte yandan başvurucu, 3 yıl
içerisinde, kovuşturmanın düşmesini engelleyen bir suç işlediği takdirde
kovuşturmanın kaldığı yerden devam edeceği hatırda tutulmalıdır. Bu durumda
başvurucunun bireysel başvurusunda şikâyetçi olduğu delillerin toplanması,
sanık savunmalarının alınması ve duruşma yapılması gibi usul işlemleri
tamamlanacaktır.
31. Bireysel başvuru kapsamında
Anayasa Mahkemesinin görevi, muhakemenin yöntemi de dâhil yargılamanın bir
bütün olarak adil olup olmadığını saptamaktır. Kovuşturmanın ertelenmesi kararı
uyuşmazlığın esasını çözmeyen ve başvurucunun iddiasının tersine bireyin suç
işleyip işlemediğiyle ilişkili olmayan, Kanun’da öngörülen sürenin dolmasını
müteakip açılan kamu davasının düşmesi sonucunu doğuran, usule ilişkin bir
karardır. Böyle bir incelemenin duruşma açılmadan ve başvurucu duruşmaya
çağrılmadan yapılmış olmasının bir bütün olarak yargılamanın adilliğini
etkilemediği sonucuna ulaşılmıştır.
32. Açıklanan nedenlerle,
başvurucunun, hakkında kamu davası açılmasının ertelenmesi kararı verilmesi
gerekirken ceza davası açılmasının ve İlk Derece Mahkemesinin davayı kabul
etmesinin Kanun’a aykırı olduğu iddiaları ile savunma hakkının kısıtlandığını
ileri sürdüğü yargılama işleminde bir ihlalin olmadığı açık olduğundan,
başvurunun diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
Başvurunun, “açıkça
dayanaktan yoksun olması” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA, yargılama giderlerinin başvurucu
üzerinde bırakılmasına, 16/4/2015 tarihinde OY
BİRLİĞİYLE karar verildi.