TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
HALİL AFŞİN VE DİĞERLERİ
BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/4824)
|
|
Karar Tarihi: 25/2/2015
|
R.G. Tarih-Sayı: 27/5/2015-29368
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Alparslan ALTAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Recep KÖMÜRCÜ
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
Raportör
|
:
|
Murat AZAKLI
|
Başvurucular
|
:
|
1. Halil AFŞİN
|
|
|
2. Ayşe EKE
|
|
|
3. Ümmü TAPUR
|
|
|
4. Ayfer AFŞİN
|
|
|
5. Yaşar KILINÇ
|
Vekilleri
|
:
|
Av. Fatih ABAY
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucular,
Konyaaltı Belediye Başkanlığı aleyhine açtıkları kamulaştırmasız el atılan taşınmaz
bedelinin ödenmesi davası sonunda Mahkemece hükmedilen bedelin ödenmediğini,
Belediye aleyhine yaptıkları icra takiplerinin sonuçsuz kaldığını belirterek,
mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşler,
tazminat talep etmişlerdir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 28/6/2013 tarihinde
Antalya 2. İcra Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. İdari yönden yapılan
ön incelemede başvurunun Komisyona sunulmasına engel bir durumun bulunmadığı
tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm İkinci
Komisyonunca 20/11/2013 tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesi Bölüm
tarafından yapılmak üzere, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm tarafından 12/12/2013
tarihinde, kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar
verilmiştir.
5. Başvuru
konusu olay ve olgular ile başvurunun bir örneği, görüş için Adalet Bakanlığına
gönderilmiştir. Adalet Bakanlığının 17/2/2014 tarihli görüş yazısı
başvuruculara tebliğ edilmiş, başvurucular Bakanlık görüşüne karşı beyanda
bulunmamışlardır.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde
ifade edildiği şekliyle ve UYAP aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucular dışında A.K. ve iki arkadaşı Konyaaltı
Belediye Başkanlığı (Belediye) aleyhine 21/1/2011 tarihinde Antalya 5. Asliye
Hukuk Mahkemesinde, hissedar oldukları 777 parsel numaralı taşınmazlarına
kamulaştırma yapılmaksızın el konulduğunu ileri sürerek, taşınmaz bedelinin
ödenmesi talebiyle E.2011/38 sayılı dosyasında dava açmışlardır.
8. Başvurucular dışında A.K. ve iki arkadaşı Konyaaltı
Belediye Başkanlığı aleyhine 21/1/2011 tarihinde Antalya 5. Asliye Hukuk
Mahkemesinde, hissedar oldukları 778 parsel numaralı taşınmazlarına
kamulaştırma yapılmaksızın el konulduğunu ileri sürerek, taşınmaz bedelinin
ödenmesi talebiyle E.2011/37 sayılı dosyasında dava açmışlardır.
9. Başvurucuların, Belediye aleyhine 16/2/2011 tarihinde
Antalya 7. Asliye Hukuk Mahkemesinde, hissedarı oldukları 777 ve 778 parsel
numaralı taşınmazlarına kamulaştırma yapılmaksızın el konulduğunu ileri sürerek
taşınmaz bedelinin yasal faiziyle ödenmesi talebiyle açtıkları dava, Mahkemenin
E.2011/67 sayılı dosyasına kaydedilmiştir.
10. Antalya 5. Asliye Hukuk Mahkemesi, Mahkemenin E.2011/38
ve E.2011/37 sayılı dava dosyası ile Antalya 7. Asliye Hukuk Mahkemesinin
E.2011/67 sayılı dava dosyası arasında hukuki ve fiili irtibat bulunduğu
gerekçesiyle anılan dosyaların birleştirilmelerine, yargılamanın E.2011/38
sayılı dosyasında devamına karar vermiştir.
11. Mahkemece, 16/2/2012 tarih ve E.2011/38, K.2012/37 sayılı
kararla; davalının kamulaştırma işlemi yapmaksızın başvuruculara ait taşınmaza
el koyduğu gerekçesiyle davanın kabulüne, her bir başvurucu için ayrı ayrı
290.916,00 TL'nin dava tarihinden itibaren yasal faiziyle davalıdan tahsiline
karar verilmiştir.
12. Davalının temyizi üzerine, Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin
3/7/2012 tarih ve E.2012/9454, K.2012/14798 sayılı ilâmıyla hüküm onanmış ve
karar düzeltme yoluna başvurulmaksızın kesinleşmiştir.
13. Başvurucular, Belediye aleyhine, 19/4/2012 tarihinde,
Antalya 7. İcra Müdürlüğünün E.2012/1624 sayılı dosyasında ilâma dayalı icra
takibi başlatmışlardır.
14. Takibin kesinleşmesinden sonra anılan Belediyenin
hesaplarına haciz konulmuştur.
15. Belediye, Antalya 7. İcra Müdürlüğüne başvurarak,
4/11/1983 tarih ve 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu gereği tazminatların tahsili
amacıyla idarelerin mal, hak ve alacaklarının haczedilemeyeceğini ileri sürerek
haciz işlemlerinin kaldırılmasını talep etmiş, bu talebi 7. İcra Müdürlüğünce
reddedilmiştir.
16. Belediye, başvurucular aleyhine, 14/8/2012 tarihinde
Antalya 1. İcra Hukuk Mahkemesinde açtığı davada, 2942 sayılı Kanun gereği
tazminatların tahsili amacıyla idarelerin mal, hak ve alacaklarının
haczedilemeyeceğini ileri sürerek, İcra Müdürlüğü işleminin iptalini ve haciz
işlemlerinin kaldırılmasını talep etmiştir.
17. Mahkemece, 24/9/2012 tarih ve E.2012/791, K.2012/805
sayılı kararla, 2942 sayılı Kanun'un geçici 6. maddesinin son fıkrasına göre
kamulaştırma ve kamulaştırmasız el atmadan kaynaklanan alacakların tahsilinde
idarelerin mal, hak ve alacaklarının haczedilemeyeceği gerekçesiyle şikâyetin
kabulüne, Antalya 7. İcra Müdürlüğünce yapılan işlemin iptaline, hacizlerin
kaldırılmasına karar verilmiştir.
18. Temyiz üzerine, Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin 12/3/2013
tarih ve E.2012/33128, K.2013/8961 sayılı ilâmıyla hüküm onanmıştır.
19. Karar düzeltme talebi, aynı Dairenin 6/6/2013 tarih ve
E.2013/14392, K.2013/20999 sayılı ilâmıyla reddedilmiştir.
20. Karar, 27/6/2013 tarihinde
başvuruculara tebliğ edilmiştir.
21. Başvurucular, 28/6/2013 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuşlardır.
B. İlgili
Hukuk
22. 10/12/2003 tarih ve 5018 sayılı Kamu Malî Yönetimi ve
Kontrol Kanunu’nun “Ödenemeyen giderler ve bütçeleştirilmiş
borçlar” kenar
başlıklı 34.
maddesinin birinci ve ikinci fıkraları şöyledir:
“Ödeme
emri belgesine bağlandığı halde ödenemeyen tutarlar, bütçeye gider yazılarak
emanet hesaplarına alınır ve buradan ödenir. Ancak, malın alındığı veya
hizmetin yapıldığı malî yılı izleyen beşinci yılın sonuna kadar talep edilmeyen
emanet hesaplarındaki tutarlar bütçeye gelir kaydedilir. Gelir kaydedilen
tutarlar, mahkeme kararı üzerine ödenir.
Kamu idarelerinin nakit mevcudunun tüm
ödemeleri karşılayamaması halinde giderler, muhasebe kayıtlarına alınma
sırasına göre ödenir. Ancak, sırasıyla kanunları gereğince diğer kamu
idarelerine ödenmesi gereken vergi, resim, harç, prim, fon kesintisi, pay ve
benzeri tutarlara, tarifeye bağlı ödemelere, ilama bağlı borçlara, ödenmemesi
halinde gecikme cezası veya faiz gibi ek yük getirecek borçlara ve ödenmesi
talep edilen emanet hesaplarındaki tutarlara öncelik verilir.”
23. 5018 sayılı Kanun’un “Taşınır ve taşınmaz edinme” kenar başlıklı
45. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Genel yönetim kapsamındaki kamu idareleri, kamu
hizmetlerinin zorunlu kıldığı durumlarda gereken nicelikte ve nitelikte taşınır
ve taşınmazları, yurt içinde veya yurt dışında, bedellerini peşin veya taksitle
ödeyerek veya finansal kiralama suretiyle edinebilirler. Kamu idareleri,
taşınmaz satın alma veya kamulaştırma işlemlerini yetki devri yoluyla bir başka
kamu idaresi eliyle yürütebilir. Genel bütçe kapsamındaki kamu idarelerinin
edindiği taşınmazlar Hazine adına, diğer kamu idarelerine ait taşınmazlar ise
tüzel kişilikleri adına tapu sicilinde tescil olunur. Hazine adına tescil edilen
taşınmazlar Maliye Bakanlığı tarafından yönetilir. Bu tescil işlemleri, adına
tescil yapılan idarenin taşınmazın bulunduğu yerdeki ilgili birimine bildirilir.”
24. 18/6/1927 tarih ve 1086 sayılı mülga Hukuk Usulü
Muhakemeleri Kanunu’nun 443. maddesi şöyledir:
“Temyiz dava icrayı tehir etmez. Ancak müstedi indettemyiz haksız
çıktığı takdirde mahkümun bihi
eda ve teslim edeceğine dair kefaleti kaviye göstermek veyahut mahkümunbih olan nutuk ve eşyayı bir mevkii resmiye
depozito etmek veya hasmı tarafından emval ve emlakı
haczedilmiş olmak şartiyle Mahkemei
Temyiz talep üzerine müstacelen icranın tehirine karar verebilir.
Müstedi Devlet ise veya müzahareti
adliyeye nail olup da davanın ve hükmün mahiyetine ve ahvali saireye nazaran icranın tehiri icap ediyorsa bila teminat icranın tehirine karar verilebilir.
Nafaka hükümleri müstesnadır.
Gayrimenkule ve buna mütaallik
aynı haklara ve aile ve şahsın hukukuna mütedair hükümler katiyet kesbetmedikçe icra olunamaz.
(Ek:12/6/1979-2248/9 md.) Hükmün kesinleştiği; ilamın altına veya arkasına
yazılıp tarih ve mahkeme mührü konmak ve mahkeme başkanı veya hakimi tarafından imzalanmak suretiyle belirtilir.”
25. 9/6/1932 tarih ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun “İcranın
geri bırakılması için verilecek süre” kenar başlıklı 36. maddesi şöyledir:
“İlâma karşı istinaf veya temyiz yoluna
başvuran borçlu, hükmolunan para veya eşyanın resmî bir mercie depo edildiğini
ispat eder yahut hükmolunan para veya eşya kıymetinde icra mahkemesi tarafından
kabul edilecek taşınır rehni veya esham veya tahvilât
veya taşınmaz rehni veya muteber banka kefaleti
gösterirse veya borçlunun hükmolunan para ve eşyayı karşılayacak malı mahcuz
ise icranın geri bırakılması için bölge adliye mahkemesi veya Yargıtaydan karar alınmak üzere icra müdürü tarafından
kendisine uygun bir süre verilir. Bu süre ancak zorunluluk hâlinde
uzatılabilir.
Borçlu, Devlet veya adlî yardımdan yararlanan
bir kimse ise teminat gösterme zorunluluğu yoktur.
…”
26. 2004 sayılı Kanun’un “Haczi Caiz Olmıyan Mallar ve Haklar” kenar başlıklı 82. maddesinin 1.
fıkrası şöyledir:
“Aşağıdaki şeyler haczolunamaz:
1. Devlet malları ile mahsus kanunlarında
haczi caiz olmadığı gösterilen mallar,
…”
27. 4/11/1983 tarih ve 2942 sayılı
Kamulaştırma Kanunu’na 18/6/2010 tarih ve 5999 sayılı Kamulaştırma
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’la eklenen “Kamulaştırmasız el koyma sebebiyle
tazmin” kenar
başlıklı geçici 6. maddenin son fıkrası şöyledir:
I. “Bu madde uyarınca ödenecek olan tazminatın
tahsili sebebiyle idarelerin mal, hak ve alacakları haczedilemez."
28. 2942 sayılı Kanun’un, 24/5/2013 tarih ve 4687 sayılı Bazı
Kanunlar ile 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun ile değiştirilen, “Kamulaştırılmaksızın
kamu hizmetine ayrılan taşınmazların bedel tespiti” kenar başlıklı
geçici 6. maddesinin sekizinci ve onbirinci fıkraları
şöyledir:
“Kesinleşen mahkeme kararlarına istinaden bu
madde uyarınca ödemelerde kullanılmak üzere, ihtiyaç olması hâlinde, merkezi
yönetim bütçesine dâhil idarelerin yılı bütçelerinde sermaye giderleri için
öngörülen ödeneklerinin (Milli Savunma Bakanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı ve
Sahil Güvenlik Komutanlığı bütçelerinin güvenlik ve savunmaya yönelik mal ve
hizmet alımları ile yapım giderleri için ayrılan ödeneklerin) yüzde ikisi,
belediye ve il özel idareleri ile bağlı idareleri için en son kesinleşmiş bütçe
gelirleri toplamının, diğer idareler için en son kesinleşmiş bütçe giderleri
toplamının en az yüzde ikisi oranında yılı bütçelerinde pay ayrılır. Kesinleşen
alacakların toplam tutarının ayrılan ödeneğin toplam tutarını aşması hâlinde,
ödemeler, sonraki yıllara sâri olacak şekilde, garameten
ve taksitlerle gerçekleştirilir. Taksitlendirmede, bütçe imkanları ile alacakların
tutarları dikkate alınır. Taksitli ödeme süresince, 3095 sayılı Kanuna göre
ayrıca kanuni faiz ödenir. İdare tarafından, mahkeme kararı gereğince nakdi
ödeme yerine, üçüncü fıkrada belirtilen diğer uzlaşma yolları da teklif
edilebilir ve bu maddenin uzlaşmaya ilişkin hükümlerine göre işlem yapılabilir.
….
II. Bu madde uyarınca ödenecek olan bedelin
tahsili sebebiyle idarelerin mal, hak ve alacakları haczedilemez.”
29. 3/7/2005 tarih ve 5393 sayılı Belediye Kanunu’nun “Belediyenin yetkileri ve imtiyazları” kenar
başlıklı 15. maddesinin son fıkrası şöyledir:
“Belediyenin proje karşılığı borçlanma yoluyla
elde ettiği gelirleri, şartlı bağışlar ve kamu hizmetlerinde fiilen kullanılan
malları ile belediye tarafından tahsil edilen vergi, resim ve harç gelirleri
haczedilemez.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
30. Mahkemenin 25/2/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda,
başvurucuların 28/6/2013 tarih ve 2013/4824 numaralı bireysel başvuruları
incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların İddiaları
31. Başvurucular, Konyaaltı Belediye Başkanlığı aleyhine
açtıkları dava sonunda kamulaştırma yapılmaksızın taşınmazlarına el konulduğu
gerekçesiyle taşınmaz bedelinin Belediyeden tahsiline karar verildiğini, hükmün
kesinleştiğini, Antalya 7. İcra Müdürlüğü nezdinde ilâma dayalı icra takibi
başlattıklarını, takibin kesinleşmesinden sonra Belediyenin hesapları üzerine
haciz konulduğunu, Belediye tarafından Antalya 1. İcra Hukuk Mahkemesinde
açılan dava sonunda 2942 sayılı Kanun'un geçici 6. maddesi uyarınca haciz
işlemlerinin kaldırıldığını, alacaklarını tahsil edemediklerini, Belediyenin,
Mahkemece hüküm altına alınan taşınmaz bedelini ödemediğini, anılan Kanun ile
alacaklarını tahsil etme imkânlarının ortadan kaldırıldığını, Mahkeme kararının
uygulanmadığını, haciz yasaklarının kaldırılarak alacaklarının ödenmesi
gerektiğini belirterek, mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini
ileri sürmüşlerdir.
B. Değerlendirme
1. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
32. Başvurucuların, Mahkeme kararıyla hükmedilen taşınmaz
bedelinin ödenmemesiyle ilgili şikâyetleri açıkça dayanaktan yoksun olmadığı
gibi, bu şikâyetler için diğer kabul edilemezlik nedenlerinden herhangi biri de
bulunmamaktadır. Bu nedenle, başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar
verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
33. Başvurucular, kamulaştırmasız el atılan taşınmaz
bedelinin ödenmesi davası sonunda Mahkemece hükmedilen bedelin ödenmediğini
belirterek, mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri
sürmüşlerdir.
34. Adalet Bakanlığı görüş yazısında, başvurucuların,
kesinleşmiş ve infaz edilebilir Mahkeme kararının infazının sağlanmadığına dair
ihlal iddialarının, adil yargılanma ve mülkiyet haklarının ihlali iddiaları
kapsamında değerlendirilmesi gerektiği, Belediyenin 16/2/2014 tarihli yazısına
göre icra takibine konu alacağın kısmen ödendiği, bu hususun göz önünde
bulundurulması gerektiği belirtilmiştir.
35. Adalet Bakanlığının görüşüne karşı başvurucular beyanda
bulunmamışlardır.
36. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 30/3/2011
tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun'un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası hükümlerine göre, Anayasa
Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının incelenebilmesi için, kamu
gücü tarafından müdahale edildiği iddia edilen hakkın Anayasa'da güvence altına
alınmış olmasının yanı sıra Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (Sözleşme) ve
Türkiye'nin taraf olduğu ek protokollerinin kapsamına da girmesi gerekir. Bir
başka ifadeyle, Anayasa ve Sözleşme'nin ortak koruma alanı dışında kalan bir
hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar
verilmesi mümkün değildir (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18).
37. Anayasa'nın 138. maddesinin son fıkrası şöyledir:
"Yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme
kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir
suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez."
38. Başvurucuların ihlal iddiaları, iki ayrı başlık altında
değerlendirilmiştir.
a. Adil Yargılanma
Hakkının İhlali İddiası
39. Anayasa'nın "Hak
arama hürriyeti" kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası
şöyledir:
"Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak
suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile
adil yargılanma hakkına sahiptir."
40. Sözleşme'nin "Adil
yargılanma hakkı" kenar başlıklı 6. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
"Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili
uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda
karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme
tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak
görülmesini isteme hakkına sahiptir."
41. Sözleşme metni ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM)
kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan
alt ilke ve haklar, Anayasa'nın 36. maddesinde yer verilen adil yargılanma
hakkının da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de Anayasa'nın 36. maddesi uyarınca
inceleme yaptığı birçok kararında, ilgili hükmü Sözleşme'nin 6. maddesi ve AİHM
içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle, Sözleşme'nin lafzi içeriğinde yer alan
ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve
haklara, Anayasa'nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir (B. No: 2012/13,
2/7/2013, § 38).
42. Anayasa'nın 36. maddesinde ifade edilen hak arama
özgürlüğü, diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmasını
ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden biri olmakla birlikte
aynı zamanda toplumsal barışı güçlendiren, bireyin adaleti bulma, hakkı olanı
elde etme, haksızlığı önleme uğraşının da aracıdır. Hak arama özgürlüğü ve adil
yargılanma hakkı, sadece yargı mercileri önünde davacı ve davalı olarak iddia
ve savunmada bulunma hakkını değil, yargılama sonunda hakkı olanı elde etmeyi
de kapsayan bir haktır (AYM, E.2009/27, K.2010/9, K.T. 14/1/2010).
43. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin
yargı organlarına davacı ve davalı olarak başvurabilme ve bunun doğal sonucu
olarak da iddia, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır.
Anılan maddeyle güvence altına alınan adil yargılanma hakkı, kendisi bir temel
hak niteliği taşımasının ötesinde, diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken
şekilde yararlanılmasını ve bunların korunmasını sağlayan en etkili
güvencelerden biridir. Bu bağlamda Anayasa'nın, yasama ve yürütme organları ile
idarenin mahkeme kararlarına uyma zorunluluğunu ve mahkeme kararlarının
değiştirilemeyeceği ile uygulanmasının geciktirilemeyeceğini ifade eden 138.
maddesinin de adil yargılanma hakkının kapsamının belirlenmesinde gözetilmesi
gerektiği açıktır (B. No: 2013/1752, 26/6/2014, § 57).
44. Yargı kararının geciktirilmeksizin uygulanması,
Anayasa'nın 138. maddesinin dördüncü fıkrasında mahkemelerin bağımsızlığının
bir parçası olarak görülmekte ve devlete yargı kararlarını değiştirmeden ve
geciktirmeden uygulama yükümlülüğü getirilmektedir.
45. Sözleşme'nin adil yargılanma hakkını düzenleyen 6.
maddesinde açıkça kararların icrasından bahsedilmediği için AİHM, mahkemeye
erişim hakkından yola çıkarak kararların icrası hakkını adil yargılanma
hakkının unsurlarından biri olarak kabul etmektedir. Mahkemeye erişim hakkı,
bir uyuşmazlığı mahkeme önüne götürme ve aynı zamanda mahkemece verilen kararın
uygulanmasını isteme haklarını da kapsar. Mahkeme kararlarının uygulanması,
yargılama sürecini tamamlayan ve yargılamanın sonuç doğurmasını sağlayan bir
unsurdur. Karar uygulanmazsa yargılamanın da bir anlamı olmayacaktır (bkz. Hornsby/Yunanistan, B.
No: 18357/91, 19/3/1997, § 40).
46. Yargılama sonucunda mahkemenin bir karar vermiş olması
yeterli değildir; ayrıca bu kararın etkili bir şekilde uygulanması da gerekir.
Hukuk sisteminde, nihai mahkeme kararlarını, taraflardan birinin aleyhine sonuç
doğuracak şekilde uygulanamaz hale getiren düzenlemeler bulunması veya mahkeme
kararlarının icrasının herhangi bir şekilde engellenmesi hallerinde, "mahkemeye erişim hakkı" da
anlamını yitirir (B. No: 2012/144, 2/10/2013, § 28).
47. AİHM, kesinleşmiş ve bağlayıcı bir yargı kararının,
lehine karar verilen tarafın zarar görmesine rağmen infaz edilmemesi durumunda,
Sözleşme'nin 6. maddesinin teminat altına aldığı mahkemeye erişim hakkının bir
anlam ifade etmeyeceğini vurgulamaktadır. Hangi yargı makamı verirse versin,
bir yargı kararının veya hükmünün infaz edilmesi, 6. madde anlamında "dava"nın tamamlayıcı unsuru
olarak değerlendirilmelidir (bkz. Burdov/Rusya, B. No:59498/00, 7/5/2002, § 34).
48. Davaya taraf olan kişinin etkin korunması ve hukuka
uygunluğun sağlanması, idarenin kendisi hakkında verilebilecek nihai yargı
kararlarına uymasını gerektirmektedir. Şayet idare, yargı kararını uygulamayı
reddediyor veya ihmal ediyor ya da onu uygulamayı geciktiriyorsa, bu durumda
davada taraf olan kişinin davanın safahatı süresince yararlandığı Sözleşme'nin
6. maddesinde öngörülen teminatlar, her türlü varlık nedenini kaybetmektedir
(bkz. Süzer ve Eksen Holding A.Ş /Türkiye, B.
No:6334/05, 23/10/2012, § 115).
49. AİHM, Sözleşme'nin 6. maddesi kapsamında bir yargı yerine
ulaşma hakkının, sadece teorik olarak bu hakkın tanınmasını değil, aynı zamanda
o yargı yerinden alınan nihai kararın icrasına yönelik meşru bir beklentiyi de
koruduğunu kabul etmiştir (bkz. Apostol/Gürcistan, B. No:40765/02, 28/2/2007, §
54).
50. Öte yandan Devlet, bir kurumu aleyhinde verilen nihai ve
bağlayıcı mahkeme kararıyla ortaya konulan borcunu ifa etmemek için ekonomik
kaynak yokluğunu da mazeret olarak ileri süremez (bkz. Burdov/Rusya, B.
No:59498/00, 7/5/2002, § 35).
51. Devlet aleyhine, birey lehine verilmiş olan nihai bir
kararın söz konusu olduğu durumlarda, birey ayrı bir icra takibi yapmaya
zorlanamaz (bkz. Manushaqe
Puto ve Diğerleri/Arnavutluk, B. No:
604/07, 34770/09, 43628/07, 31/7/2012, § 71).
52. Anayasanın 138. maddesi metninde mahkeme kararlarına
uyma, bu kararları değiştirmeksizin yerine getirme hususunda yasama ve yürütme
organları ile idare makamları lehine herhangi bir istisna kuralına yer
verilmemiştir. Yargı kararlarının ilgili kamu otoritelerince zamanında yerine
getirilmediği bir devlette, bireylerin yargı kararıyla kendilerine sağlanan hak
ve özgürlükleri tam anlamıyla kullanabilmeleri mümkün olmaz. Dolayısıyla
devlet, yargı kararlarının zamanında icra edilmesini sağlayarak bireyler
aleyhine oluşabilecek hak kayıplarını engellemekle ve bu yolla bireylerin kamu
otoritelerine ve hukuk sistemine olan güven ve saygılarını korumakla
yükümlüdür. Bu sebeple hukukun üstünlüğünün geçerli olduğu bir devlette,
bireylerin kamu otoritesi ve hukuk sistemine olan güven ve saygılarını koruma
adına vazgeçilemez bir görev ifa eden yargı kararlarının zamanında icra
edilmeyerek, sonuçsuz bırakılması kabul edilemez (B. No: 2013/1752, 26/6/2014,
§ 61).
53. Kesin hükme saygı uluslararası hukuk düzenine özgü
hukukun genel ilkelerinden biri olarak kabul görmektedir. Anayasa'nın 138.
maddesinin son fıkrasında düzenlenen yargı kararlarının geciktirilmeksizin
uygulanması yükümlülüğü, hukukun genel ilkelerinden biri olarak da kabul edilen
kesin hükme saygı ilkesinin de bir gereğidir. Çünkü bir hukuk sisteminde
yargının verdiği ve bağlayıcı olan kesin hüküm, zarar gören taraflardan biri
açısından işlevsiz duruma getirilmişse, adil yargılanma hakkının sağladığı
güvencelerin bir anlamı kalmayacaktır (B. No: 2013/1752, 26/6/2014, § 65).
54. Yargı kararlarının icrasındaki gecikmenin başvurucunun
adil yargılanma hakkına bir müdahale olduğu kabul edilmekle beraber, kararların
icrasında ne kadar süreli bir gecikmenin hak ihlali sayılacağının, davanın
konusu, dava konusu bir alacağın veya tazminatın ödenmesiyse alacak veya
tazminatın mahiyeti, başvurucunun kararın icrasındaki menfaati, yargı kararının
icrasının başvurucu için önemi, ödeme ile sorumlu idarenin bütçe imkânları ve
ödeme konusundaki tutumu, alacak veya tazminatın ödemenin gecikmesi nedeniyle
değer kaybedip kaybetmediği, davanın kararın icra safhasıyla beraber toplam
süresi ile kararın icrasında geçen süre gibi somut davanın koşullarına göre
incelenmesi gerekir (B. No: 2013/1752, 26/6/2014, § 66).
55. Nitekim AİHM, mahkeme tarafından verilen hükmün yerine
getirilmesini, Sözleşme’nin 6. maddesi bakımından yargılamanın bütünleyici bir
parçası olarak görmekte ve yargılamanın uzunluğuyla ilgili davalarda da
incelemektedir (Bkz., Di Pede/İtalya, B.
No: 15797/89, 26/9/1996, §§ 20-24).
56. Başvuru konusu olayda, kamulaştırma yapılmaksızın ve
bedeli ödenmeksizin taşınmaza el atıldığı iddiasıyla Belediye aleyhine açılan
dava sonucunda taşınmazın bedelinin Belediyeden tahsiline karar verilmiş olup,
bu sorunun çözümüne yönelik olarak yürütülen somut yargılama faaliyetinin,
medeni hak ve yükümlülükleri konu alan bir yargılama olduğunda kuşku bulunmamaktadır.
57. Başvurucular, Konyaaltı Belediye Başkanlığı aleyhine
Antalya 5. Asliye Hukuk Mahkemesinde açtıkları dava sonunda kamulaştırmasız el
atılan taşınmaz bedelinin Belediyeden tahsiline karar verildiğini, Mahkeme
kararlarının icrası amacıyla Antalya 7. İcra İcra
Müdürlüğü nezdinde başlattıkları ilâma dayalı icra takibine rağmen hükmedilen
alacaklarının ödenmediğini, taşınmazın mülkiyeti Belediyeye geçtiği halde
Belediyenin kamu mallarının haczedilmezliğine ilişkin
kanun hükümlerine dayanarak ödemeden kaçındığını belirterek, adil yargılanma
haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
58. Antalya 5. Asliye Hukuk Mahkemesince başvurucular lehine
verilen kararın icra edilebilir olmasına ve başvurucuların hukuk sisteminde
düzenlenen tüm başvuru yollarını kullanmalarına rağmen, Mahkeme kararıyla
hükmedilen taşınmaz bedeli herhangi bir sebep gösterilmeden İdare tarafından
tam olarak ödenmemiş ve bu şekilde Mahkeme kararı başvurucular aleyhine sonuç
doğuracak şekilde uygulanmamıştır.
59. Mahkemece hükmedilen taşınmaz bedelinin ödenmesindeki
normal olmayan gecikmeler, paranın değer kaybetmesi göz önünde tutulduğunda,
taşınmazına el konulan kişileri belirsizlik içinde bırakarak maddi kayıplara
neden olabilir. Hatta mahkemece faize hükmedilse dahi bu faiz miktarının, maddi
zararların tamamını karşılama imkanı olmayabilir (bkz. Akkuş/Türkiye, B.No:19263/92,
9/7/1997, § 29).
60. 2942 sayılı Kanun’a eklenen geçici 6. maddenin onbirinci fıkrası, kamulaştırmasız el atmalar nedeniyle
mahkemelerce hükmedilen taşınmaz bedellerinin tahsili amacıyla idarelerin mal,
hak ve alacaklarının haczedilemeyeceği hükmünü içermektedir. Kanun'da bu amaçla
idarelerin bütçelerinden belli bir pay ayrılması ve ödemelerin bu paylar
üzerinden yapılması, ayrılan payın hükmedilen tazminat miktarını karşılamaması
halinde ödemelerin gelecek yıllara aktarılarak taksitle ve garameten
yapılması öngörülmüştür. Taksitlendirme halinde kanuni faiz ödenmesi de kurala
bağlanmıştır (AYM, E.2010/83, K.2012/169, K.T. 1/11/2012). Ancak hukuka aykırı
olarak bireyin mülkiyet hakkına müdahale eden idarenin, kesinleşen mahkeme
kararıyla hükmedilen alacakları veya tazminatları ödememekte ısrar etmesi
halinde, adil yargılanma hakkı kapsamında mahkemeye erişim hakkı ihlal edilmiş
olur. Anılan düzenleme, kesinleşen mahkeme kararıyla hükmedilen alacak veya
tazminatları ödememe sebebi olamaz.
61. Öte yandan, 1086 sayılı mülga Kanun’un 443. maddesi ile 2004
sayılı Kanun’un 36. maddesine göre parasal bir alacağın tahsiline yönelik
kararın icrası için hükmün kesinleşmesi şartı aranmadığı gibi, başvuru konusu
olayda Belediye tarafından tehiri icra talebinde de bulunulmadığı
anlaşılmaktadır.
62. Kesinleşmiş mahkeme kararlarının makul sürede
uygulanmaması ya da icra edilmemesi adil yargılanma hakkının ihlali
niteliğindedir. Somut olayda başvurucular lehine verilen Mahkeme kararı,
başvurucuların bu kararın icrası için gerekli tüm girişimlerde bulunmalarına
rağmen Belediye tarafından kısmen yerine getirilmiş, taksitlendirme veya ödeme
planı düzenlenmemiş ve gerekçe gösterilmeksizin iki yıl dokuz ayı aşkın süre
boyunca tam olarak icra edilmemiştir. Anılan kararların niteliği dikkate
alındığında bu sürenin makul olmadığı açıktır.
63. Belediyenin, aleyhine verilen, kesinleşmiş ve infaz
edilebilir yargı kararının infazını sağlamak için gerekli tedbirleri almamakla
başvurucuların mahkemeye erişim haklarını ihlal ettiği ve dolayısıyla
Anayasa'nın 36. maddesini etkili sonuçları bakımından konusuz bıraktığı
anlaşılmış olup, başvurucuların adil yargılanma haklarının ihlal edildiğine
karar verilmesi gerekir.
b. Mülkiyet Hakkının
İhlali İddiası
64. Anayasa'nın "Mülkiyet
hakkı" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:
"Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla
sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı
olamaz."
65. Sözleşme'ye Ek 1 No.lu Protokol'ün "Mülkiyetin korunması" kenar
başlıklı 1. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk
dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Bir kimse, ancak
kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun
genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir.
Yukarıdaki hükümler, devletlerin, mülkiyetin kamu yararına
uygun olarak kullanılmasını düzenlemek veya vergilerin ya da başka katkıların
veya para cezalarının ödenmesini sağlamak için gerekli gördükleri yasaları
uygulama konusunda sahip oldukları hakka halel getirmez"
66. Anayasa'nın 35. maddesi ve Ek 1 No.lu Protokol'ün 1.
maddesi paralel düzenlemelerle mülkiyet hakkına yer vermiştir.
67. Sözleşme'ye Ek 1 No.lu Protokol'ün 1. maddesi
üç temel kuraldan oluşmaktadır. Birinci kural, genel olarak mülkiyetten
barışçıl yararlanma veya mülkiyete saygı ilkesidir. Bu husus, birinci fıkranın
ilk cümlesinde düzenlenmiştir. İkinci kural mülkiyetten yoksun bırakmayı
düzenler ve bunu belirli koşullara bağlı kılar. Bu da aynı fıkranın ikinci
cümlesinde düzenlenmiştir. Üçüncü kural ise devletlerin kamu yararına uygun
olarak ve bu amacın gerektirdiği ölçüde yasaların uygulanması yoluyla
mülkiyetin kullanımını kontrol etme yetkisini tanır, bu ise ikinci fıkrada yer
almaktadır (bkz. Sporrong
ve Lönnroth/İsveç, B. No: 7151/75,
7152/75, 23/9/1982, § 61).
68. Anayasa'nın 35. maddesi de Sözleşme'ye
Ek 1 No.lu Protokol'ün 1. maddesindeki düzenlemeye paralel şekilde, birinci
fıkrasında mülkiyet hakkını tanımış, ikinci ve üçüncü fıkralarında ise mülkiyet
hakkının sınırlandırılması ve bu sınırlandırmanın ölçütü belirtilmiştir (B. No:
2013/711, 3/4/2014, § 59).
69. AİHM, yargı kararlarının icrasının gecikmesini, "mülkten barışçıl yararlanma" hakkına
müdahale olarak kabul etmektedir (bkz. Burdov /Rusya, B. No:59498/00, 7/5/2002, § 40).
70. Somut olayda olduğu gibi, kamulaştırma işlemi yapmaksızın
bireylere ait taşınmaza el atan idarenin, bu fiili nedeniyle aleyhine açılan
dava sonucunda hükmedilen alacağı veya tazminatı ödememesi, mülkiyetten
barışçıl yararlanma veya mülkiyete saygı ilkesini ihlal niteliğindedir.
71. Anayasa'nın 35. maddesine uygun olarak bir kimsenin
mülkiyet hakkına devlet tarafından müdahale edilmişse veya malvarlığı üzerindeki
hakları kullanılamaz hale getirilmişse, bu kişinin hakkının korunması gerekir.
Bu da ancak mülkiyete konu malvarlığının değerinin ödenmesi suretiyle
gerçekleştirilebilir. Kural olarak devlet tarafından el atılan malvarlığının
değerini, devletin kendiliğinden ödemesi beklenir (bkz. Carbonara ve Ventura/İtalya, B. No: 24638/94, 30/5/2000, §
67).
72. Bu kapsamda öncelikle mülkiyet hakkının kapsamına dâhil
olabilecek malvarlığı değerlerinin belirlenmesi gerekir. Anayasa'nın 35.
maddesi ile 1 No.lu Ek Protokol'ün 1. maddesinin koruma alanı içinde yer alan
menfaatlerin kapsamına, mevcut bir mülk girebileceği gibi kesin bir şekilde
tanımlanmış alacak hakları da girebilir (AYM, E.2000/42, K.2001/361, K.T.
10/12/2001; AYM, E.2006/142, K.2008/148, K.T. 24/9/2008).
73. Bir mahkeme hükmünden doğan alacak, icra edilebilir
olduğunun kanıtlanması durumunda mal ve mülk olarak kabul edilebilir (bkz. Burdov/Rusya, B.
No:59498/00, 7/5/2002, § 40). Kamulaştırma
yapılmaksızın el atılan taşınmaz bedelinin ödenmesine yönelik mahkeme kararının
icra edilebilir olduğunda şüphe bulunmamaktadır.
74. AİHM, demokratik bir toplumda hukukun üstünlüğü ilkesine
atıfla, alacak hakkı bulunduğunu gösteren yargı kararlarının uygulanmaması
nedeniyle mülkiyet hakkının da ihlal edildiğini kabul etmektedir (bkz. Süzer ve Eksen Holding A.Ş./Türkiye, B.
No:6334/05, 23/10/2012, § 155).
75. Öte yandan, Sözleşme'nin 6. maddesi ile Protokol'ün 1.
maddesi, devlete, yargı kararlarının uygulanması bakımından etkili bir sistem
kurma yükümlülüğü getirmektedir (bkz. Fuklev/Ukrayna, B. No: 71186/01, 30/11/2005, § 84). Bir mahkeme kararını uygulamakla görevli kamu makamları, bu
kararın uygulanmasını engellemekte ya da kararın uygulanması için gerekli özeni
göstermemekteyse bu durum Anayasa'nın 35. ve 36. maddelerinin ihlali anlamına
gelir (B. No: 2013/711, 3/4/2014, § 66).
76. Başvuruya konu Mahkeme kararıyla Belediye tarafından
kamulaştırma yapılmaksızın el atılan taşınmaz bedelinin Belediyeden tahsiline
karar verilmiş olup, hüküm altına alınan taşınmaz bedeli, başvurucuların alacak
hakları olduğunu göstermektedir. Dolayısıyla mahkeme kararına dayalı bu
alacaklar "mülkiyet"
hakkı kapsamında değerlendirilmelidir.
77. Yukarıda açıklandığı üzere (bkz. §§ 24-27),
kamulaştırmasız el atmalar nedeniyle mahkemelerce hükmedilen tazminatların
tahsili amacıyla idarelerin mal, hak ve alacakları haczedilemez. Bu kuralın
amacı, idarelerin yerine getirmekle görevli oldukları kamu hizmetlerinin
yürütülebilmesi için gerekli olan kaynaklarının korunmasıdır. Toplumsal yaşamın
sürekli, düzenli ve sistemli bir şekilde sürdürülebilmesi için zorunlu olan
kamu hizmetlerinin kesintisiz bir biçimde yürütülmesi, idarelerin belli ayni ve
nakdi varlıklara sahip olmalarına bağlıdır. İdarelerin, kamu hizmetlerini
yerine getirmek için ihtiyaç duyduğu malların haczedilmesi halinde bu
hizmetlerin aksayacağı ya da hiç yerine getirilemeyeceği açıktır. İdarelerin
mal, hak ve alacaklarının haczedilememesi nedeniyle bireyler tazminat
alacaklarını daha geç tahsil edebileceklerse de bu gecikme için kanuni faiz
ödenmesiyle kamu yararı ile birey hakları arasında makul bir denge kurmaya
çalışılmıştır. Bu nedenle kamu hizmetlerinin aksatılmadan yerine getirilmesini
güvence altına almak amacıyla birey haklarına getirilen bu sınırlamanın ölçüsüz
olduğu söylenemez (AYM, E.2010/83, K.2012/169, K.T. 1/11/2012).
78. Ancak idarelerin, mal, hak ve alacaklarının
haczedilememesi kuralının arkasına sığınarak mahkeme kararıyla hükmedilen
alacak ve tazminatları ödemekten imtina etmeleri, kamu yararı ile kişi hakları
arasındaki dengeyi kişilerin zararına olacak şekilde bozabilir. Bu durum,
mahkeme kararıyla hükmedilen alacak ve tazminatları ödenmeyen kişi yönünden
mülkiyet hakkının ihlali niteliğinde kabul edilir (B. No: 2013/711, 3/4/2014, §
70).
79. Başvuru konusu olayda, başvurucular tarafından Konyaaltı
Belediye Başkanlığı aleyhine 16/2/2011 tarihinde Antalya 5. Asliye Hukuk
Mahkemesinde açılan dava sonucunda verilen 16/2/2012 tarihli karar, Yargıtay 5.
Hukuk Dairesince 3/7/2012 tarihinde onanarak kesinleşmiştir. Başvurucular
anılan karara dayalı olarak Belediye aleyhine 19/4/2012 tarihinde Antalya 7.
İcra Müdürlüğünde ilâma dayalı icra takibi başlatmışlardır.
80. İcra takibinin kesinleşmesinden sonra başvurucuların
talebi üzerine, Antalya 7. İcra Müdürlüğünün kararıyla 10/8/2012 tarihinde
Belediyenin hesapları üzerine haciz konulmuştur. Belediye, haczin
kaldırılmasına yönelik talebinin Antalya 7. İcra Müdürlüğünce reddedilmesi
üzerine Antalya 1. İcra Hukuk Mahkemesinde başvurular aleyhine dava açmış ve
Mahkemece Belediyenin şikâyeti kabul edilerek, 24/9/2012 tarihinde hacizlerin
kaldırılmasına karar verilmiştir. Anılan karar, temyiz ve karar düzeltme
aşamalarından sonra 6/6/2013 tarihinde kesinleşmişse de bu kararın, yalnızca
daha önce Mahkeme kararıyla hüküm altına alınan alacak hakkının icra yoluyla
infazına engel olduğu, alacak hakkını ortadan kaldırmadığı ve Belediyenin
Mahkeme kararının yerine getirme yükümlülüğünün devam ettiği anlaşılmaktadır.
81. Başvurucuların, Mahkeme kararına dayalı ve mülkiyet hakkı
kapsamında kabul edilen alacaklarının tahsili amacıyla İdare aleyhine
yaptıkları icra takibinin uzun sürmesi ve alacağa ulaşmada bir belirsizlik
bulunması, Mahkemece verilen kararı, etkili sonuçları bakımından konusuz
bırakmıştır.
82. Açıklanan gerekçelerle; Mahkemece hükmedilen taşınmaz
bedelinin Belediye tarafından ödenmemesi nedeniyle başvurucuların, Anayasa'nın
35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet haklarının ihlal edildiğine karar
verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
83. Başvurucular, Antalya 5. Asliye Hukuk Mahkemesince
verilen kararda belirtilen taşınmaz bedelinden Belediye tarafından yapılan
ödemelerin düşülmesinden sonra, kalan alacak miktarının kamu alacaklarına
uygulanan en yüksek faiz oranıyla tahsilini ve ayrı ayrı 10.000,00 TL manevi
tazminat ödenmesini talep etmişlerdir.
84. Adalet Bakanlığı görüşünde, başvurucuların tazminat
talepleri konusunda değerlendirme yapılmamıştır.
85. 6216 sayılı Kanun'un "Kararlar" kenar başlıklı 50. maddesinin (2) numaralı
fıkrası şöyledir:
"Tespit edilen ihlal bir mahkeme
kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden
yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama
yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata
hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir.
Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal
kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse
dosya üzerinden karar verir."
86. Başvurucular, hak ihlalinin giderilmesi için Belediye
tarafından yapılan ödemelerin düşülmesinden sonra kalan alacak miktarının, kamu
alacaklarına uygulanan en yüksek faiz oranıyla tahsilini ve manevi tazminat
ödenmesini talep etmişlerdir. Başvurucuların mahkeme kararına dayalı
alacaklarının ödenmemesi nedeniyle mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlal
edildiği anlaşılmıştır. Başvurucuların maruz kaldıkları zarar, derece
mahkemelerinin nihai kararları verdikleri tarihte almaları gereken tazminatın
ödenmemesiyle ilişkilidir. Başvurucuların, Mahkeme kararının icrasına
başladıkları 19/4/2012 tarihinden itibaren Anayasa Mahkemesince karar verildiği
tarihe kadar iki yıl dokuz ayı aşkın süredir devam eden icra safhasının makul
olmadığı ve başvurucuların mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlal
edildiği nazara alındığında, başvurucuların yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek
olan manevi zararları karşılığında her bir başvurucuya net 7.500,00 TL manevi
tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
87. Başvurucular, Belediye tarafından yapılan ödemelerin
düşülmesinden sonra kalan alacak miktarının kamu alacaklarına uygulanan en
yüksek faiz oranıyla ödenmesini talep etmişlerdir. Başvurucuların bu talepleri
maddi tazminat talebi olarak değerlendirilmiştir. Maddi zararın karşılanması
için tazminata hükmedilmesi, başvurucuların ihlal ile mali kayıp arasında
illiyet bağı olduğunu kanıtlamalarına bağlıdır. Başvuruya konu kararda
Mahkemece, kamulaştırmasız el atılan taşınmaz bedelinin yasal faiziyle
Belediyeden tahsiline karar verilmiş, başvurucular tarafından da icra
takiplerinde yasal faizle tahsil talebinde bulunulmuştur. Başvurucular,
Belediye tarafından yapılan ödemelerin düşülmesinden sonra kalan alacak
miktarının kamu alacaklarına uygulanan en yüksek faiz oranıyla ödenmesini talep
etmişler, başka bir sebebe dayalı olarak maddi zarar iddiasında
bulunmamışlardır. Başvuru konusu olayda, Anayasa'nın 35. ve 36. maddelerinin
ihlal edildiği tespit edilmiş olmakla beraber, başvurucuların, faiz ile
enflasyon oranı arasındaki farktan kaynaklanan zarar iddiasında bulunmadıkları,
bakiye alacağın kamu alacaklarına uygulanan faiz oranıyla ödenmesini talep
ettikleri anlaşılmıştır. Başvurucuların, dava dilekçelerinde yasal faizle
tahsil talebinde bulundukları ve Mahkemece yasal faizle tahsile karar
verildiği, bu yönden temyiz isteminde bulunulmadığı gibi icra takibinde de
yasal faizle tahsil talebinde bulunulduğu dikkate alındığında, başvurucuların,
bakiye alacak miktarlarına kamu alacaklarına uygulanan en yüksek faiz oranının
uygulanması yönündeki maddi tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi
gerekir. Başvurucular ayrıca Belediye tarafından yapılan ödemelerin
düşülmesinden sonra kalan alacak miktarının ödenmesini talep etmişlerse de
başvurucuların talep ettikleri maddi tazminatın Mahkemece hüküm altına
alındığı, dolayısıyla aynı konuda yeniden maddi tazminata hükmedilmesinin
mümkün olmadığı dikkate alınarak, bu konudaki maddi tazminat taleplerinin de
reddine karar verilmesi gerekir.
88. Başvurucular tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler
uyarınca tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan
toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin başvuruculara müştereken ödenmesine
karar verilmesi gerekir.
89. Başvuruya konu yargılama sonunda verilen kararın icra
edilmediği ve bu hususun başvurucuların mülkiyet ve adil yargılanma haklarını
ihlal ettiği gözetilerek, hukuka, adalete ve mahkemeye güven ilkesinin gördüğü
zararın devam etmesinin önlenmesi amacıyla, Mahkeme kararının mümkün olan en
kısa sürede yerine getirilmesini teminen, kararın bir
örneğinin ilgili Belediyeye gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucuların,
1. Mahkeme
kararının yerine getirilmemesi sonucu alacaklarının ödenmemesiyle ilgili ihlal
iddialarının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2.
Anayasa'nın 35. ve 36. maddelerinde güvence altına alınan mülkiyet ve adil
yargılanma haklarının İHLAL EDİLDİĞİNE,
B. Başvurucuların her birine net 7.500,00 TL manevi tazminat
ÖDENMESİNE, başvurucuların tazminata ilişkin diğer taleplerinin REDDİNE,
C. Başvurucular tarafından yapılan 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL
vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCULARA
MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
D. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede
gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
E. Kararın bir örneğinin Konyaaltı Belediye Başkanlığına
gönderilmesine,
25/2/2015
tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.