TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ALİRIZA AKSOY BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/4836)
|
|
Karar Tarihi: 9/3/2016
|
R.G. Tarih ve Sayı: 12/4/2016-29682
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Recep
KÖMÜRCÜ
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör
|
:
|
Recep ÜNAL
|
Başvurucu
|
:
|
Alirıza
AKSOY
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, 12 Eylül 1980 döneminde maruz kalındığı iddia edilen
işkence ve kötü muamelelere ilişkin şikâyet sonucunda verilen kovuşturmaya yer
olmadığına dair karar nedeniyle Anayasa'nın 17. maddesinde güvence altına
alınan işkence, eziyet ve insan haysiyeti ile bağdaşmayan muamele yasağının
ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 25/6/2013 tarihinde Bursa 3. Asliye Hukuk Mahkemesi
vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 16/6/2014 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
5. Başvurucu "12 Eylül 1980 Askerî Müdahalesi"
sonrasındaki süreçte, 1980 yılı Ekim ayında gözaltına alınmasını müteakip
tutuklanmış ve aynı yıl Aralık ayı sonunda
salıverilmiştir. Başvurucu, 17/2/1981 tarihinde tekrar gözaltına alınmış,
Gölcük Donanma ve Sıkıyönetim Komutanlığı Askerî Mahkemesinin 15/5/1981 tarihli
ve 750-327 sayılı gıyabi tevkif kararına istinaden Bursa 1. Sulh Ceza
Mahkemesinin 23/5/1981 tarihli ve 981/340 sayılı kararı ile tutuklanmıştır.
6. Gölcük Donanma ve Sıkıyönetim Komutanlığı Askerî Mahkemesinin
21/7/1982 tarihli ve E.1981/328, K.1982/505 sayılı kararı ile başvurucunun "yasa dışı silahlı çeteye
girme" suçunu işlediği sabit görülerek altı sene iki ay 20 gün ağır hapis
cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiştir.
7. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının (CMK 250. madde ile görevli
ve yetkili) 25/1/2012 tarihli ve 2012/73 Soruşturma, 2012/44 sayılı görevsizlik
kararıyla başvurucunun iddiaları ile benzer mahiyetteki şikâyetlere ilişkin
soruşturma dosyasının ilgili kısımlarının gönderildiği Bursa Cumhuriyet
Başsavcılığınca 2012/7689 sayılı soruşturma başlatılmıştır.
8. Başvurucu, 29/5/2012 tarihli dilekçe ile Bursa Cumhuriyet Başsavcılığınamüracaat ederek kendisine işkence yaptıkları
iddiasıyla, gözaltına alındığı 17/2/1981 ve sonraki tarihlerde görev alan
kolluk görevlileri hakkında şikâyetçi olmuştur. Anılan dilekçenin ilgili
kısımları şöyledir:
"12 Eylül 1980 darbe sürecinde 'yasa dışı
örgüte üye' olmak gerekçesiyle 17/02/1981 tarihinde Gemlik İlçe... Emniyet
Müdürlüğü ekiplerince gözaltına alındım. Gözaltına alındığımda 15 yaşında
(l)ise 1. (s)ınıf öğrencisiydim. Gemlik'te gözaltına
alındıktan sonra hemen Bursa İl Emniyet Müdürlüğüne getirildim.
... sonra suçlandığım konu bana bildirilmeden
doğrudan işkenceye alındım. Bursa Emniyet Müdürlüğünün Fomara
Fevzi Çakmak Cad...desinde
bulunan binasının 5. katına çıkarıldım ve burada diğer gözaltına alınanlarla
birlikte şiddete ve işkenceye maruz kaldım.
Bana imzalatılmak istenen gerçek dışı
beyanların bulunduğu ifade metinini kabul etmediğim için vücuduma elektrik
verildi ve kaba dayak uygulandı. Daha sonra bu işkence zoruyla imzaladığım
ifade metni nedeniyle yargılandım ve ne yazık ki cezaya çarptırıldım.
Gölcük Donanma ve Sıkıyönetim Komutanlığı
Askeri Mahkemesince işkenceyle alınan ifademden başka delil bulunmamasına
rağmen yasa dışı örgüt üyeliği gerekçesiyle 6 sene 20 gün ağır hapis cezasına
çarptırıldım. (...)
82 Anayasası (g)eçici
15. madde nedeniyle gözaltında kaldığım süre içinde uğradığım işkenceleri dava
edemediğim gibi, haksız tutuklama nedeniyle uğradığım hak kayıpların(ı) da dava
edemedim. 12 Eylül 2010 tarihinde yapılan referandum ile anayasa değişiklik
maddeleri kabul edilmiş, 23.10.2010 tarihinde ... Resmi
Gazete'de yayınlanmıştır. Bu nedenle cezai ve hukuki
anlamda tarafıma yapılan işkence ve kötü muameleyle ilgili hak aramanın
önündeki engel kalkmıştır.
Ayrıca tarafıma yapılan işkence suçu bir
insanlık suçudur ve bu suç için hem yasalarımızda hem de kabul ettiğimiz
uluslararası anlaşma metinlerinde zaman aşımı bulunmamaktadır.
1981 yılında tarafıma işkence yapan kolluk
güçleri devletin kayıtlarında mevcuttur. Gözaltına alındığım tarih bellidir.
Ayrıca aynı tarihte daha bir çok gençle beraber Gemlik
ilçesinde gözaltına alınmış ve Bursa'ya getirilmiştik. Bu nedenle olaya şahit bir çok insan da mevcuttur.
Bu işkenceyle alınan ifadeler nedeniyle haksız
bir şekilde cezalandırıldım ve yıllarca ceza evlerinde kaldım. Bu nedenle bana
bu acıyı ve zulmü yaşatanlardan şikayetçiyim.
... "
9. Cumhuriyet savcısı tarafından aynı tarihte başvurucunun
ifadesi alınmıştır. İfade tutanağının ilgili kısımları şöyledir:
"...
12 Eylül 1980 darbe sürecinde yasadışı örgüte
üye olduğum gerekçesi ile 17/02/1981 tarihinde 15 yaşında bulunduğum sırada
Gemlik Emniyet Müdürlüğü ekiplerince göz altına alındım. Daha sonra Bursa İl
Emniyet Müdürlüğüne getirildim. Burada neyle suçlandığım bana bildirilmeden
gözlerim bağlandı. İşkenceye alındım. Bana imzalatılmak istenen gerçek dışı
beyanların bulunduğu ifade metnini kabul etmediğim için vücuduma elektrik
verildi. Tarafıma kaba dayak uygulandı. Bunun sonucunda beyanlarım olmadığı
halde gerçek dışı beyanlarla dolu ifadeyi imzalamak zorunda kaldım. Gölcük
Donanma ve Sıkıyönetim Komutanlığı Askeri Mahkemesinde yargılandım. 1981/321
Esas, 1982/505 Karar sayılı kararı ile 6 yıl 20 gün ağır hapis cezasına
çarptırıldım. Yaklaşık 3 yıl cezaevinde yattım.
12/09/2010 tarihindeki referandumla kabul
edilen anayasa değişikliği çerçevesinde, 12 Eylül darbesi sonrasına koruma
getiren geçici 15. [m]addenin yürürlükten
kaldırılması nedeniyle bu dilekçeyi veriyorum. Tarafıma yapılan işkence suçu
bir insanlık suçudur. Ülkemizin de taraf olduğu [u]luslararası
[a]n[d]laşmalar
çerçevesinde, bu tür suçlarda zaman aşımı bulunmamaktadır. O dönem Gemlik
ilçesinde benim gibi pekçok insan mağdur olmuştur.
İşkenceyle alınan ifadeler neticesi haksız bir şekilde cezalandırıldım.
Belirttiğim gibi yıllarca cezaevinde kaldım.
17/02/1981 tarihinde Gemlik ilçesinde göz
altına alındıktan sonra Bursa İl Emniyet Müdürlüğü Siyasi Şubede bana işkence
ve kötü muamelede bulunan, zorla istemediğim ifadeyi imzalattıran kamu
görevlilerinden şikayetçiyim. ... "
10. Başvurucunun şikâyeti üzerine başlatılan 2012/33256 numaralı
soruşturma, "aralarında fiili ve hukuki
irtibat bulunduğu" gerekçesiyle 5/6/2012 tarihli ve 2012/500
sayılı kararla Bursa Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen 2012/7689 numaralı
soruşturma (bkz.§ 7) ile birleştirilmiştir.
11. Bursa Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen soruşturma
sonucunda şüpheliler hakkında 30/1/2013 tarihli ve 2012/7689 Soruşturma ve
2013/2825 sayılı kararla kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiştir. Kararın
ilgili kısımları şöyledir:
"...
Müştekilerin şikayet
dilekçelerinde belirtmiş oldukları iddiaların araştırılması ve şüphelilerin
savunmalarının alınması için İl Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şube
Müdürlüğüne talimat yazıldığı,
Bursa İl Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele
Şube Müdürlüğünün hazırlamış olduğu 04/06/2012 tarihli evrakta; şüphelilerden
... savunmalarının alındığı, ... atılı suçlamaları kabul etmedikleri,
şüphelilerden ... vefat ettiği, tespit edilen diğer şüphelilerin de yeni görev
yerleri ve ikamet adreslerinin bildirildiği,
Şüphelilerden ... bulundukları İllere
savunmalarının alınması için talimat yazılmış, talimat ile ifadeleri alınan
şüpheliler savunmalarında, atılı suçlamaları kabul etmediklerini beyan
ettikleri,
Müştekilerin iddialarının 12/09/1980 darbesi
sonrasında 1980-1985 yılları arasındaki dönemde kendilerine yönelik kötü
muamele, işkence suçlarına ilişkin olduğu anlaşılmıştır.
Müştekilerin iddialarının aradan geçen zaman
ve dönem dikkate alındığında somut olarak belgelendirilemeyip iddia konusu
eylemlerin şüphelilerce gerçekleştirildiğine dair ilişkilendirme yapılabilecek
delil mevcut olmadığı gibi olay tarihi ve Cumhuriyet Başsavcılıklarınca
soruşturmaya başlama tarihleri dikkate alındığında dava zaman aşımı süresinin
aşılmış olduğu anlaşılmış olmakla;
..."
12. Başvurucunun anılan karara karşı itirazı, Yalova Ağır Ceza
Mahkemesinin 30/5/2013 tarihli ve 2013/742 Değişik İş sayılı kararı ile
reddedilmiştir. Anılan karar başvurucuya 17/6/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.
13. Başvurucu 25/6/2013 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
1. Anayasa
14. Anayasa’nın mülga geçici 15. maddesi şöyledir:
"12 Eylül 1980
tarihinden, ilk genel seçimler sonucu toplanacak Türkiye Büyük Millet
Meclisinin Başkanlık Divanını oluşturuncaya kadar geçecek süre içinde, yasama
ve yürütme yetkilerini Türk milleti adına kullanan, 2356 sayılı Kanunla kurulu
Millî Güvenlik Konseyinin, bu Konseyin yönetimi döneminde kurulmuş
hükümetlerin, 2485 sayılı Kurucu Meclis Hakkında Kanunla görev ifa eden Danışma
Meclisinin her türlü karar ve tasarruflarından dolayı haklarında cezaî, malî
veya hukukî sorumluluk iddiası ileri sürülemez ve bu maksatla herhangi bir
yargı merciine başvurulamaz.
Bu karar ve tasarrufların idarece veya yetkili
kılınmış organ, merci ve görevlilerce uygulanmasından dolayı, karar alanlar,
tasarrufta bulunanlar ve uygulayanlar hakkında da yukarıdaki fıkra hükümleri
uygulanır."
2. İlgili Ceza Kanunları
15. 13/3/1926 tarihli ve 765 sayılı mülga Türk Ceza Kanunu’nun
zamanaşımı sürelerini düzenleyen 102. maddesi şöyledir:
"Kanunda başka türlü
yazılmış olan ahvalin maadasında hukuku amme davası:
1- Ağırlaştırılmış müebbet ağır hapis ve müebbed ağır hapis cezalarını müstelzim cürümlerde yirmi
sene,
2- Yirmi seneden aşağı olmamak üzere muvakkat
ağır hapis cezasını müstelzim cürümlerde on beş sene,
3- Beş seneden ziyade ve yirmi seneden az ağır
hapis veya beş seneden ziyade hapis yahud hidematı ammeden müebbeden
mahrumiyet cezalarından birini müstelzim cürümlerde on sene,
4- Beş seneden ziyade olmamak üzere ağır hapis
veya hapis yahud sürgün veya hidematı
ammeden muvakkaten mahrumiyet cezalarını ve ağır para cezasını müstelzim
cürümlerde beş sene,
5- Bir aydan ziyade hafif hapis veya otuz
liradan ziyade hafif para cezasını müstelzim fiillerde iki sene,
6- Bundan evvelki bendlerde
beyan olunan mikdardan aşağı cezaları müstelzim
kabahatlerde altı ay geçmesile ortadan kalkar.
Bu kanunun ikinci kitabının birinci babında
yazılı ağırlaştırılmış müebbet ağır hapis veya müebbed
yahud muvakkat ağır hapis cezalarını müstelzim
cürümlerin yurd dışında işlenmesi halinde dava müruru
zamanı yoktur."
16. 765 sayılı mülga Kanun’un
zamanaşımını kesen sebepleri düzenleyen 104. maddesi şöyledir:
"Hukuku amme davasının müruru zamanı, mahkumiyet hükmü yakalama, tevkif, celb
veya ihzar müzekkereleri, adli makamlar huzurunda maznunun sorguya çekilmesi,
maznun hakkında son tahkikatın açılmasına dair olan karar veya C. müddeiumumisi
tarafından mahkemeye yazılan iddianame ile kesilir.
Bu halde müruru zaman, kesilme gününden
itibaren yeniden işlemeğe başlar. Eğer müruru zamanı kesen muameleler müteaddid ise müruru zaman bunların en sonuncusundan
itibaren tekrar işlemeğe başlar. Ancak bu sebepler müruru zaman müdetini 102 nci
maddede ayrı ayrı muayyen olan müddetlerin yarısının ilavesi ile baliğ olacağı
müddetten fazla uzatamaz."
17. 765 sayılı mülga Kanun’un
243. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Bir kimseye cürümlerini söyletmek,
mağdurun, şahsi davacının, davaya katılan kimsenin veya bir tanığın olayları
bildirmesini engellemek, şikayet veya ihbarda bulunmasını önlemek için yahut
şikayet veya ihbarda bulunması veya tanıklık etmesi sebebiyle veya diğer
herhangi bir sebeple işkence eden veya zalimane veya gayriinsani veya haysiyet
kırıcı muamelelere başvuran memur veya diğer kamu görevlilerine sekiz yıla kadar
ağır hapis ve sürekli veya geçici olarak kamu hizmetlerinden mahrumiyet cezası
verilir."
18. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun "Zaman bakımından uygulama" kenar
başlıklı 7. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"Suçun işlendiği zaman
yürürlükte bulunan kanun ile sonradan yürürlüğe giren kanunların hükümleri
farklı ise, failin lehine olan kanun uygulanır ve infaz olunur."
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
19. Mahkemenin 9/3/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
20. Başvurucu; 12 Eylül 1980 sonrasında çocuk yaşta gözaltına
alınarak hakkındaki suçlamalar kendisine bildirilmeksizin işkenceye maruz
bırakıldığını, suçlamaları kabul etmesi için kendisine defalarca işkence
yapıldığını, bu çerçevede salt alınan ikrara dayalı olarak ağır hapis cezasına
mahkûm edildiğini, tahliye olduktan sonra okul, askerlik ve iş hayatında da
aynı nedenle mağdur olduğunu, kendisine işkence yapan görevliler hakkında
Anayasa'nın mülga geçici 15. maddesi nedeniyle şikâyetçi olamadığını, 12/9/2010
tarihli referandumla kabul edilerek 23/10/2010 tarihinde yürürlüğe giren
Anayasa değişikliğine dair Kanun'la anılan geçici maddenin yürürlükten
kaldırılması üzerine işkence faillerinin soruşturulması önündeki engelin
kalktığını, o dönemde yaşadığı olayların birçok şahidi olduğunu, devlet
kayıtlarına göre kendisine işkence yapanların belli olduğunu, bu çerçevede
Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan işkence
yasağının ihlal edildiğini ileri sürmüş; yeniden yargılanma ile maddi ve manevi
tazminat taleplerinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
21. Başvurucunun iddiaları ve başvuruya konu soruşturma
kapsamında elde edilen bilgi ve belgeler, Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü
fıkrasının maddi boyutunun ihlal edilip edilmediği konusunda değerlendirme
yapılmasına imkân sağlayacak nitelikte kanıt unsuru içermemektedir. Bu şartlar
altında başvurucunun işkence iddialarının sağlıklı bir şekilde
değerlendirilebilmesi ancak devletin etkili soruşturma yükümlülüğünü gerektiği
gibi yerine getirip getirmediğinin tespiti ile mümkün olabileceğinden
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin de Anayasa’nın 17. maddesinin
üçüncü fıkrasında güvence altında alınan işkence yasağının usul boyutu ile
sınırlı olarak yapılması gerekli ve yeterli görülmüştür.
22. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Bireysel başvuruların kabul edilebilirlik şartları ve
incelenmesi" kenar başlıklı 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası
şöyledir:
"Mahkeme, ... açıkça dayanaktan yoksun
başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir."
23. Başvurucu, ilk defa gözaltına alındığı 1980 yılı Ekim ayında
ve sonraki tarihlerde kolluk görevlilerinin, kendisine işkence yaptıklarını
ileri sürmektedir. Başvurucu bu iddialarını 29/5/2012 tarihine kadar yetkili
herhangi bir soruşturma mercii önüne taşımaksızın beklemek suretiyle pasif bir
tutum sergilemiştir. Başvurucu, iddia edilen olayın meydana geldiği tarihten 30
yılı aşkın bir süre geçtikten sonra etkili bir soruşturma yapılmasının mümkün
olamayacağı bir aşamada işkence iddialarını soruşturma makamlarının bilgisine
sunmuştur. Başvurucu ve diğer şikâyetçilerin şikâyetleri üzerine derhâl
soruşturmaya başlayan Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından şüphelilerin
savunmaları alındıktan ve gerekli yazışmalar yapıldıktan sonra "[Başvurucunun] ... iddialarının aradan geçen zaman ve
[gelinen] dönem dikkate alındığında somut olarak belgelendirilemeyip iddia
konusu eylemlerin şüphelilerce gerçekleştirildiğine dair ilişkilendirme
yapılabilecek delil mevcut olmadığı gibi olay tarihi ve Cumhuriyet
Başsavcılıklarınca soruşturmaya başlama tarihleri dikkate alındığında dava
zaman aşımı süresinin aşılmış olduğu ..." gerekçelerine
dayanılarak kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiştir.
24. Her ne kadar başvurucu, işkence iddiaları ile ilgili olarak
Anayasa'nın geçici 15. maddesinin sorumlular hakkında şikâyetçi olmasını
engellediğini ileri sürmekte ise de benzer şikâyetlerin Anayasa'nın geçici 15.
maddesine dayanılarak reddedildiğine dair herhangi bir karar ve işlem örneği
ibraz etmemiştir.
25. Kaldı ki geçici 15. maddenin lafzı incelendiğinde “12 Eylül
1980 Askerî Müdahalesi” sonrasında oluşturulan Hükûmetin veya Meclisin karar ve
tasarruflarını yerine getiren kişi ve organları güvence altına aldığı, kamu
görevlilerine işledikleri kişisel suçlar bakımından koruma sağlamadığı
anlaşılmaktadır (Zeycan Yedigöl
[GK], B. No: 2013/1566, 10/12/2015, § 41).
26. Bu çerçevede 29/5/2012 tarihli şikâyet üzerine yürütülen
soruşturma sonucunda işkence, eziyet veya insan haysiyeti ile bağdaşmayan
muamele iddialarının gerçekliğinin tespitinin ve varsa sorumluların
belirlenerek etkili bir şekilde cezalandırılmalarının sağlanamamış olmasında,
iddia edilen olay tarihi ile soruşturmanın başlatıldığı tarih arasında geçen 30
yılı aşkın sürenin etkili olduğu kuşkusuzdur. Anılan süre zarfında
başvurucunun, işkence iddialarını, etkili soruşturma yürütülmesinin mümkün olduğu
bir dönemde, bu konuda herhangi bir engelleyici durum söz konusu olmamasına
rağmen soruşturma makamlarının önüne taşımamış olmasından soruşturma
makamlarının sorumlu tutulması ve dolayısıyla işkence yasağı bağlamında devlet
tarafından etkili soruşturma yükümlülüğünün ihlal edildiğinin kabulü mümkün
değildir.
27. Belirtilen nedenlerle Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü
fıkrasında güvence altına alınan etkili soruşturma yükümlülüğünün ihlal
edilmediği açık olduğundan başvurunun diğer kabul edilebilirlik şartları
yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
Osman Alifeyyaz PAKSÜT bu görüşe
katılmamıştır.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
9/3/2016 tarihinde Osman Alifeyyaz PAKSÜT'ün karşıoyu ve
OYÇOKLUĞUYLA karar verildi.
KARŞIOY GEREKÇESİ
1. Başvurucu, 12 Eylül 1980 askeri darbesini takip eden günlerde
güvenlik güçlerince gözaltına alınıp işkence gördüğünü, işkence ile alınan
ifadelerine dayanarak ağır hapis cezasına mahkum edildiğini, tahliye olduktan
sonra da okul, askerlik ve iş hayatında da mağduriyete uğradığını, kendisine
işkence yapan görevliler hakkında Anayasa’nın geçici 15. maddesi nedeniyle
şikayetçi olamadığını, referandumla kabul edilerek 23/10/2010 tarihinde
yürürlüğe giren Anayasa Değişikliğine Dair Kanun’la anılan Geçici Madde’nin
yürürlükten kaldırılması üzerine kendisine işkence yapan görevliler hakkında
şikayetçi olduğunu, ancak açılan soruşturmanın da kovuşturmaya yer olmadığı kararı
ile sonuçlandığını, anılan karara karşı itirazının da reddedildiğini belirterek
Anayasa’nın 17. maddesinde yer alan haklarının ihlal edildiğine ve tazminata
hükmedilmesini talep etmiştir.
2. Başvuru, Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında belirtilen
işkence ve kötü muamele yasağının usuli boyutunun
ihlal edilip edilmediği yönünden incelenmiştir. Anayasa Mahkemesi İkinci
Bölümü, bu inceleme sonucunda başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olduğu
gerekçesiyle, kabul edilemez olduğuna oyçokluğuyla karar vermiştir.
3. Başvuruya konu olan olayların incelenmesinden önce, 12 Eylül
1980 askeri darbesi döneminin yüzlerce kişinin işkenceyle öldürüldüğü,
binlercesinin sakat bırakıldığı, onbinlerce
vatandaşın işinden atıldığı, yüzbinlerce kişinin fişlendiği bir dönem olduğunu
hatırda tutmak gerekir. Askeri müdahalenin liderinin “Asmayalım da besleyelim mi”ve “Bir soldan bir sağdan astık” gibi, tarihe
geçen sözleriyle hatırlanan bu dönem, hukukun tam anlamıyla geçersiz hale
geldiği bir dönemdir. Bu dönemde gözaltına alınan bir kişinin işkenceye
uğraması normal, aksi durum istisna kabul edilmelidir. Bu dönemde henüz 15
yaşında iken gözaltına alınan ve ağır hapse mahkum
edilen başvurucunun, bütün hayatını olumsuz etkileyen bu muamelelerden dolayı
somut kanıt sunmasını beklemek hayatın olağan akışına uygun olmadığı gibi
hakkaniyete de aykırıdır.
4. Bunun da ötesinde, askeri darbe döneminden Anayasalı
demokratik düzene tedrici geçiş yılları olan ve askeri darbe liderinin
Cumhurbaşkanlığını sürdürdüğü 1989’a kadar aynı kadroların görevde kalması ve
devlet yönetimine hakim olan cezasızlık kültürü nedeniyle, çok somut delillere
dayalı ve inkarı mümkün olmayan işkence ve öldürme olayları için yürütülen az
sayıdaki soruşturma ve kovuşturmalar dışında, yapılan gözaltında öldürme,
yargısız infaz ve işkencelerin çok büyük çoğunluğu hakkında yargısal işlem
yapılmamış veya yapılamamıştır. Başvurucunun da bu kapsamda mağdur olan ve
hakkını arayamayan kişilerden olduğu anlaşılmaktadır.
5. Başvurucunun iddiaları
Anayasa’nın Geçici 15. maddesiyle ilgili olduğundan öncelikle bu yönden bir
inceleme yapılması gerekmektedir. Hemen belirtmek gerekir ki Geçici 15. madde
12 Eylül döneminde işlenmiş işkence ve kötü muamele suçlarının soruşturulmasını
veya kovuşturulmasını engelleyen bir madde değildi. Ancak yukarıda değindiğimiz
cezasızlık kültürü ve kamu görevlilerinin yargılanmasında karşılaşılan direnç,
Geçici 15. maddenin bir yargılama engeli olduğu şeklinde toplumda bir algı
yerleşmesine yol açmış ve bu algı da yargılanabilecek kişilerin işine
gelmiştir.
6. Başvurucunun da gerek olay tarihinde çocuk yaşta olması gerek
yaratılmış olan “kamu görevlileri yargılanamazlar” algısının etkisiyle,
zamanında suç duyurusu yapamamış, hakkını arayamamış ve son olarak açılan
soruşturmada da (başvurucunun şikayetinin benzer diğer şikayetlerle
birleştirilmesi suretiyle)somut delil bulunmadığı,
ayrıca dava zamanaşımı süresinin de dolduğu gerekçesiyle ilgililer hakkında
KYOK kararı verilmiştir. Dolayısıyla, başvuruyu incelerken Geçici 15. madde
etrafında biraz da kasıtlı olarak yaratılmış olan kafa karışıklığını gidermek,
daha sonra da etkili soruşturma yapılmamış olması yönünden başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas değerlendirmesini yapmak gerekir.
7. Anayasanın Geçici 15. maddesinin 12 Eylül
döneminde işlenen suçlara etkisi:
2709 sayılı Türkiye
Cumhuriyeti Anayasası, Kurucu Meclis tarafından 18.10.1982’de halkoylamasına
sunulmak üzere kabul edilmiş ve 20.10.1982 tarihli, 17844 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır.
7.11.1982 tarihinde
halkoylaması ile kabul edildikten sonra 9.11.1982 tarihli ve 17863 sayılı
mükerrer resmi Gazete’de
yeniden yayımlanmıştır.
Bu şekilde kabul edilerek
yürürlüğe giren Anayasanın Geçici 15. Maddesinde şöyle denilmekteydi:
“12
Eylül 1980 tarihinden, ilk genel seçimler sonucu toplanacak Türkiye Büyük
Millet Meclisinin Başkanlık Divanı oluşturuluncaya kadar geçecek süre içinde,
yasama ve yürütme yetkilerini Türk Milleti adına kullanan, 2356 sayılı Kanunla
kurulu Milli Güvenlik Konseyinin, bu Konseyin yönetimi döneminde kurulmuş
hükümetlerin, 2485 sayılı Kurucu Meclis Hakkında Kanunla görev ifa eden Danışma
Meclisinin her türlü karar ve tasarruflarından dolayı haklarında cezai, mali
veya hukuki sorumluluk iddiası ileri sürülemez ve bu maksatla herhangi bir
yargı merciine başvurulamaz.
Bu
karar ve tasarrufların idarece veya yetkili kılınmış organ, merci ve
görevlilerce uygulanmasından dolayı, karar alanlar,tasarrufta bulunanlar veya uygulayanlar
hakkında da yukarıdaki fıkra hükümleri uygulanır.
Bu
dönem içinde çıkarılan kanunlar, kanun hükmünde kararnameler ile 2324 sayılı
Anayasa Düzeni Hakkında Kanun uyarınca alınan karar ve tasarrufların Anayasaya
aykırılığı iddia edilemez”
Maddenin son fıkrası,
3.10.2001 tarihli ve 4709 sayılı Kanun’un 34. maddesi ile yürürlükten
kaldırılmıştır.
8. Maddenin tümü, 7.5.2010 tarihli ve 5982 sayılı Kanun’un 24.
maddesiyle yürürlükten kaldırılmıştır. Yürürlükten kaldırmaya ilişkin maddenin
gerekçesinde “Maddeyle, demokrasi ve hukuk
devleti ilkeleriyle bağdaşmayan, Anayasanın geçici 15 inci maddesi yürürlükten
kaldırılmaktadır” denilmiştir. Maddenin kaldırılması öncesinde kamu oyunda yapılan tartışmalarda darbenin ve darbecilerin
yargılanması, dönemin ve ilgililerin mahkum edilmesi, kamu görevlileri
tarafından işlenen suçların geçmişe dönük olarak yeniden soruşturulması ve
sorumluların yargılanması şeklinde özetlenebilecek, hukuki yönden tartışmalı
olsa da toplumsal talebe dayanan, çok güçlü beklentiler oluşmuştur. Ancak bu
konuda yapılanlar, Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya hakkında darbe suçundan
dolayı dava açmakla sınırlı kalmış, sanıkların vefatı üzerine ilk derece
mahkemesince verilen mahkumiyet kararları Yargıtay’ca
onanarak kesin hüküm haline gelemeden dava düşmüştür.
9. Geçici 15. maddenin suç işlemek konusunda dönemin kamu
görevlilerine bir imtiyaz sağlamadığı, işkence veya benzeri suçlarda
dokunulmazlık veya yargılanmazlık garantisi
vermediği, ayrıca zaman aşımını da durdurmadığı açıktır. Ancak Geçici 15.
madde, Milli Güvenlik Konseyi ile dönemin hükümetlerinin karar ve
tasarruflarını uygulayanlar hakkında yargı yolunu kapatmaktadır. Bu dönemin
kamu görevlilerinin bu dokunulmazlıktan yararlanmaları için Milli Güvenlik
Konseyinin veya hükümetin karar ve tasarruflarını uygulamış olmaları
gerekmektedir. Madde, bu nedenle, genel bir “cezasızlık
kültürünün” doğmasına yol açmıştır.
10. Türkiye Cumhuriyeti’nin bir hukuk devleti olduğu (Madde 2),
yaşama hakkı ve işkence yasağı (Madde 17), ceza sorumluluğunun şahsi olduğu
(Madde 38),kanunsuz emrin yerine getirilemeyeceği ve
konusu suç teşkil eden emri yerine getirenin sorumluluktan kurtulamayacağı
(Madde 137) gibi evrensel nitelikteki temel ilkeler de baştan beri Anayasada
yer almıştır.
11. Buna göre, 12 Eylül döneminde Milli Güvenlik Konseyinin veya
hükümetin karar ve tasarrufları bağlamında verilmiş olabilecek, konusu suç
teşkil eden herhangi bir emrin, bu kapsamda adam öldürme veya işkence yapma
emri veya talimatının, Geçici 15. madde kapsamında bir korumanın konusu
olamayacağı açıktır. Madde ile korunan ve ceza davasına da konu olamayacağı
belirtilen iş ve işlemler, yürütme erki kapsamında yerine getirilen, takdir
yetkisinin kullanımı kapsamındaki idari iş ve işlemler olup, “karar ve tasarruflar” tabirinin de başka türlü
anlaşılması mümkün değildir. Bu nedenle dönemin kamu görevlilerinin işlemiş
olabilecekleri adam öldürme veya işkence eylemleri tamamen bunların kişisel
suçlarıdır ve Geçici 15. madde kapsamında değildir. Esasen Milli Güvenlik
Konseyi başkan ve üyeleri veya dönemin hükümet mensupları hakkında işkence veya
adama öldürme emri verme iddiasıyla herhangi bir delil sunulmadığından, dava da
açılmadığından, o dönemde işkence yapan veya adam öldüren kamu görevlilerinin
Milli Güvenlik Konseyinin veya Hükümetin karar ve tasarrufları çerçevesinde
hareket ettikleri sübut bulmamıştır. Bu suçların kovuşturulmasına Geçici 15.
Madde değil, “cezasızlık kültürü”
engel olmuştur.
12. Açıklanan nedenlerle Geçici 15. maddenin dönemin işkence
suçları için bir yargı engeli teşkil ettiği söylenemeyeceği gibi, Geçici 15.
maddenin kaldırılmasının ceza hukukunun zamanaşımına ilişkin evrensel
kurallarına, hukuk güvenliği ve kesin hüküm kurumunun istikrarına tamamen
aykırı olarak, 12 Eylül 1980 sonrasında vuku bulmuş olayların yeniden
soruşturulması ve kovuşturulması şeklinde mağdurlar lehine bir hak
doğurmayacağını kabul etmek gerekir. Diğer bir deyişle, dönemin icraatları,
zamanaşımı, delillerin toplanması, soruşturma açılması veya takipsizlik kararı
verilmesi gibi hukuki iş ve işlemler yönünden, eylemin vuku bulduğu zamandaki
ceza hukuku kurallarına tabi olmaya devam etmektedirler. Bu durumda Devletin,
işlenmiş olabilecek işkence ve kötü muamele suçlarının faillerini cezalandırma imkanı ortadan kalkmıştır.
13. Etkin soruşturma yapılmadığı ve işkenceden
dolayı her hangi bir giderimin sağlanmadığı iddiasının
incelenmesi:
Hemen belirtmek gerekir
ki, olayda failler yönünden zamanaşımı bulunması, bir temel hak ihlali olarak
otuz yıl önce meydana gelen işkence eyleminin etkili soruşturma incelemesi
yönünden Anayasa Mahkemesinin yetkisi kapsamına girmediği anlamına
gelmemektedir.
14. Bu dosyada incelenenin, otuz yıldan fazla zaman önce vuku
bulan olayın maddi boyutu olmadığı açıktır. Öte yandan, bu döneme ait
soruşturmalarda tanıklar dinlenmemiş, gerçekleri ortaya çıkartmak için gereken
özen gösterilmemiş, adeta suçluların kayırılması ve olayın üstünün örtülmesi
için gayret sarf edilmiştir.Başka
bir ifadeyle, kamu gücünün tamamen keyfi davranması olgusundan söz edilebilir.
15. Etkili bir soruşturma yapılmayışının en açık göstergesi,
olay tarihindeki Türk Ceza Kanunu ve Ceza Muhakemesi Usul Kanunu hükümlerine
göre resen soruşturulması gereken bir suç olan işkence konusunda kamu
makamlarının, cumhuriyet savcılarının resen harekete geçmek şöyle dursun tam
bir isteksizlikle hareket etmeleri ve bunun yaygın ve sistematik bir adli
pratik haline gelmesidir.
16. Başvurucu 2010 yılında gerçekleştirilen ve 12 Eylül 2010
referandumuyla kabul edilen Anayasa değişiklikleri kapsamında Geçici 15. maddenin
kaldırılması üzerine ilk kez bir girişimde bulunmuştur. Başvurucu, Anayasa’nın
Geçici madde 15'inin kaldırılması sonucu 12 Eylül 1980 darbe döneminin
yargılanması için yeni ve farklı bir hukuki durum yaratıldığını düşünmekte
haksız değildir. Zira bu bağlamda:
a) 12 Eylül 1980 askeri müdahalesinin başı ve 7. Cumhurbaşkanı
Kenan EVREN ve komuta kademesi hakkında 8 Nisan 2011 tarihinde Ankara
Cumhuriyet Başsavcılığınca soruşturma açılmış,
b) 10 Ocak2012 tarihinde iddianame Ankara 12. Ağır Ceza
Mahkemesince kabul edilmiş,
c) Mahkemenin 6 Nisan 2012 tarihli ara kararıyla:
- Başbakanlık, TBMM, CHP,
MHP, DİSK, HAK-İŞ gibi kurum ve kuruluşlar ile birlikte, gözaltında iken
kaybolan bazı kişilerin yakınlarının davaya müdahil olarak kabulüne,
-İşkence iddialarıyla ilgili suç duyurusunda bulunulmasına
karar verilmiştir.
17. Kenan EVREN’in, yargılamanın
Anayasaya aykırı olduğu iddiasıyla Anayasa Mahkemesine 13.2.2013 tarihinde
yaptığı Bireysel Başvuru, Anayasa Mahkemesi Birinci Bölümü’nün 25.6.2014
tarihli ve 2013/1276 sayılı kararı ile “başvuru
yollarının tüketilmemesi” nedeniyle reddedilmiştir.
18. Kenan EVREN ve Komuta Kademesinden hayatta olan diğer sanık
Tahsin ŞAHİNKAYA, yargılamayı yapan 12. Ağır Ceza Mahkemesinin kapatılması
üzerine davaya bakan Ankara 10. Ağır Ceza Mahkemesince 18.6.2014 günü açıklanan
kararla, müebbet hapse mahkum edilmişlerdir.
19. Karar sanıklarca temyiz edilmiş; ancak temyiz safhasında,
önce Kenan EVREN’in bilahare de Tahsin ŞAHİNKAYA’nın vefat etmeleri nedeniyle dava düşmüştür.
20. Sonuç olarak, Geçici 15. maddenin kaldırılması konusunda
toplumda ve siyasi partiler arasında tam bir oybirliği olmasının, siyaseten 12
Eylül darbe dönemiyle hukuki yollarla da hesaplaşılması yolunda kamuoyunda
güçlü beklentiler yaratılmasının da gösterdiği gibi, 12 Eylül darbe dönemi
suçlarına ilişkin genel olarak o dönemlerde etkili soruşturma yapılmadığı
hususunda tüm kamuoyunda ve devlet kurumlarında görüş birliği bulunmaktadır.
21. Olayda suçlular Devletin zamanında etkili soruşturma
yapmaması nedeniyle zamanaşımından yararlanmışlar ve cezasız kalmışlardır.
Resen soruşturulması gereken işkence suçunda zamanaşımı süresi doluncaya kadar
etkili hiçbir soruşturma yapılmamış olması karşısında, başvurucunun Anayasa’nın
17. maddesinde güvence altına alınan temel haklarının usuli
boyutunun ihlal edildiğini ve ihlalin başvuru tarihi itibariyle devam ettiğinin
kabulü gerekir
22. Bu nedenle, Başvurunun KABUL EDİLEBİLİRLİĞİNE karar
verilmelidir.
23. Başvurucunun bu güne kadar elde
edemediği giderimin nasıl sağlanabileceğine gelince, başka yolla giderim
sağlanması artık mümkün olmayan başvurucuya talebi doğrultusunda manevi
tazminat ödenmesi gerekir.
24. Başvurunun kabulü halinde, Türkiye’nin karanlık bir
dönemiyle yüzleşmesi, hukuk devletine yaraşır şekilde, başvurucu ve benzer
durumdaki diğer kişilerin mağduriyetlerinin giderilmesiyle geç de olsa
gerçekleştirilebilecekti. Başvurunun reddi, adil ve hakkaniyete uygun olan bu imkanın kaçırılmasına yol açmıştır. Bu nedenle hukuken
olduğu kadar yerindelik yönünden de doğru bulmadığım karara katılmamaktayım.
|
|
|
|
Üye
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|