TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
HİKMET ÇELİK VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2013/4894)
Karar Tarihi: 15/12/2015
Başkan
:
Engin YILDIRIM
Üyeler
Alparslan ALTAN
Celal Mümtaz AKINCI
Muammer TOPAL
M. Emin KUZ
Raportör Yrd.
Leyla Nur ODUNCU
Başvurucular
Hikmet ÇELİK ve diğerleri (bkz. ekli tablonun B sütunu)
Vekili
Av. Saim BOZKURT
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvurular, terör örgütü üyeleri tarafından başvurucuların hısımlarına zarar verildiği hâlde bu durumları dikkate alınmaksızın 17/7/2004 tarihli ve 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun kapsamında yapılan başvuruların reddedilmesi nedeniyle hakkaniyete uygun yargılanma hakkıyla mülkiyet hakkının; ret işlemlerine karşı açılan davalara ilişkin yargılama işlemlerinin adil olmaması, makul sürede sonuçlandırılmaması nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvurular 5/7/2013 ve 18/12/2013 tarihlerinde Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvuruların Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Başvurucu Hacire Çelik dışındaki başvurucular adli yardım talebinde bulunmuş, Birinci Bölüm ve İkinci Bölüm Komisyonlarınca başvurucuların yargılama giderlerini ödeme gücünden yoksun olmaları nedeniyle adli yardım taleplerinin kabulüne karar verilmiştir.
4. Birinci Bölüm ve İkinci Bölüm Komisyonlarınca başvuruların kabul edilebilirlik incelemesinin Bölümler tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanları tarafından muhtelif tarihlerde başvuruların kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına ve başvuru belgelerinin birer örneğinin görüş için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmesine karar verilmiştir.
6. Bakanlığa başvuru konusu olay ve olgular bildirilmiş, başvuru belgelerinin birer örneği görüş için gönderilmiştir. Bakanlık tarafından benzer şikâyetlere ilişkin başvurularda sunulan görüşlere atıf yapılarak ayrıca görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.
7. Anayasa Mahkemesi tarafından ekli tablonun A sütununda başvuru numaraları belirtilen dosyaların konu yönünden hukuki irtibatı nedeniyle 2013/4894 numaralı bireysel başvuru dosyası ile birleştirilmesine, incelemenin 2013/4894 numaralı bireysel başvuru dosyası üzerinden yürütülmesine ve diğer bireysel başvuru dosyalarının kapatılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
8. Başvuru dilekçeleri ile başvurulara konu yargılama dosyaları içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar özetle şöyledir:
9. Başvurucular; terör örgütü mensupları ile güvenlik güçleri arasında 7/5/1992 tarihinde çıkan çatışmada hısımları M.Sa.Ç.nin öldürüldüğünü, N.Ç. ve Ay.Ç.nin yaralandığını, 22/4/1994 tarihinde çıkan çatışmada Al.Ç.nin yaralandığını, M.Şe.Ç.nin 22/4/1994 tarihinde yaralandığını ve ev eşyaları ile birlikte meskeninin hasar gördüğünü, Ad.Ç., M.E.Ç., N.Ç. ve S.Ç.nin ise meskenlerinin zarara uğradığını beyan etmişler ve bu özel durumlarından kaynaklı güvenlik kaygısı nedeniyle köylerini terk etmek zorunda kaldıklarını iddia etmişlerdir.
10. Başvurucular, ekli tablonun D sütununda belirtilen tarihlerde 5233 sayılı Kanun kapsamına giren zararlarının karşılanması talebiyle Batman Valiliği Zarar Tespit Komisyonuna (Komisyon) başvurmuşlardır.
11. Ekli tablonun E sütununda tarih ve sayıları belirtilen Komisyon kararlarında, terör olayları sonucu oluşan zararların karşılanması talebiyle yapılan başvurularda, dosyalarda yer alan bilgi ve belgelerden Sason ilçesi Gürgenli köyü boşaltılmadığından, kişiye yönelik bir tehdit ve saldırı olmadığından anılan köyde 1990 yılında 983 kişi, 1997 yılında 692 kişi, 2000 yılında 843 kişi yaşadığından bahisle taleplerin reddine karar verilmiştir.
12. Belirtilen ret işlemleri aleyhine ekli tablonun F sütununda belirtilen tarihlerde başvurucular tarafından açılan iptal davalarında, ekli tablonun G sütununda tarihleri gösterilen Batman İdare Mahkemesi kararları ile Gürgenli köyünün 1991-1995 yılları arasında kısmen boşaldığı, Gürgenli köyüne bağlı Güvenç, Topluca ve Yuvalıçay mezralarının 1991-1995 yılları arasında kısmen boşaldığı, 1987-2000 yılları arasında Gürgenli köyünde geçici köy korucusu ve gönüllü köy korucusu görevlendirildiği ve koruculuk sisteminin bulunduğu, korucu aileleri haricinde köyde 152 hanenin bulunduğu, köy nüfusunun 1990 yılında 983, 1997 yılında 692, 2000 yılında 843 kişi olduğu, 1990-2000 yılları arasında muhtarlık seçimlerinin yapıldığı, 2000 yılı sonrasında da seçimlerin düzenli olarak yapıldığı, Gürgenli Köyü İlköğretim Okulunun güvenlik nedeniyle kapanan okullar arasında yer almadığı; Gürgenli köyü halkının bir kısmının güvenlik kaygısıyla da olsa köyden göç etmelerinden dolayı uğradıkları zararın anılan köyün tamamen boşalmamış olması, diğer bir ifadeyle anılan köyde nesnel güvenlik kaygısının yaşanmamış olması ve başvuruculara yönelik bir terör tehdidi ya da saldırısının bulunmaması nedenleriyle 5233 sayılı Kanun hükümlerine göre idarece karşılanmasına hukuki olanak bulunmadığı gerekçesiyle davaların reddine hükmedilmiştir.
13. Başvurucuların temyizi üzerine ekli tablonun H sütununda gösterilen tarihlerde Danıştay Onbeşinci Dairesinin ilamları ile kararların usul ve hukuka uygun olduğu, dilekçelerde ileri sürülen temyiz nedenlerinin kararların bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmediği belirtilerek onanmasına karar verilmiştir.
14. Başvurucu Muhbet Çelik tarafından yapılan karar düzeltme istemi, ekli tablonun I sütununda belirtilen tarihte Danıştay Onbeşinci Dairesinin ilamı ile reddedilmiştir.
15. Onama kararları ve karar düzeltme isteminin reddi kararı başvuruculara tebliğ edilmiş, 5/7/2013 ve 18/12/2013 tarihlerinde bireysel başvuruda bulunulmuştur.
B. İlgili Hukuk
16. 5233 sayılı Kanun’un 1., 2., 4., 6., 7., 8., geçici 1., geçici 3., geçici 4. maddeleri, 24/6/2013 tarihli ve 2013/5034 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı Eki Karar’ın 1. maddesi, Danıştay Onuncu Dairesinin 30/12/2008 tarihli ve E.2008/4141, K.2008/9584 sayılı kararı, Danıştay Onuncu Dairesinin 31/12/2008 tarihli ve E.2008/5548, K.2008/9733 sayılı kararı, Danıştay Onuncu Dairesinin 20/2/2009 tarihli ve E.2008/6679, K. 2009/1227 sayılı kararı (Celal Demir, B. No: 2013/3309, 6/2/2014, §§ 15-28).
17. 5233 sayılı Kanun’un 25/4/2013 tarihli ve 6462 sayılı Kanun’un 1. maddesiyle değişik 9. maddesinin birinci ve üçüncü fıkraları şöyledir:
“Yaralanma, engelli hâle gelme ve ölüm hâllerinde (7000) gösterge rakamının memur aylık katsayısı ile çarpımı sonucunda bulunan miktarın;
a) Yaralananlara altı katı tutarını geçmemek üzere yaralanma derecesine göre,
b) Çalışma gücü kaybı, yetkili sağlık kuruluşları tarafından üçüncü derece olarak tespit edilenlere dört katından yirmidört katı tutarına kadar,
c) Çalışma gücü kaybı, yetkili sağlık kuruluşları tarafından ikinci derece olarak tespit edilenlere yirmibeş katından kırksekiz katı tutarına kadar,
d) Çalışma gücü kaybı, yetkili sağlık kuruluşları tarafından birinci derece olarak tespit edilenlere kırkdokuz katından yetmişiki katı tutarına kadar,
e) Ölenlerin mirasçılarına elli katı tutarında,
Nakdî ödeme yapılır.
…
Birinci fıkranın (e) bendine göre belirlenen nakdî ödemenin mirasçılara intikalinde 4721 sayılı Türk Medenî Kanununun mirasa ilişkin hükümleri uygulanır.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
18. Mahkemenin 15/12/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvurucuların 2013/4894 numaralı bireysel başvuruları incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların İddiaları
19. Başvurucular; 5233 sayılı Kanun kapsamında yaptıkları taleplerin ve akabinde açtıkları davaların reddedildiğini, dosyadaki zarar tespitine ilişkin raporlar ve güvenlik nedeniyle köylerinin boşaltılmış olduğunu belirten belgeler dikkate alınmaksızın ve terör örgütü mensuplarınca hısımları M.Şe.Ç.nin yaralanmasına ve eşyaları ile birlikte meskeninin hasar görmesine, Ad.Ç., M.E.Ç., N.Ç. ve S.Ç.nin meskenlerinin zarara uğramasına, terör örgütü mensupları ile güvenlik güçleri arasında çıkan çatışmalarda hısımları M.Sa.Ç.nin öldürülmesine, N.Ç., Al.Ç. ve Ay.Ç.nin yaralanmasına dair özel durumları dikkate alınmadan köyün tamamen boşalmamış olduğu soyut gerekçesine ve şahıslarına yönelik bir terör tehdidi ya da saldırısının bulunmaması ileri sürülerek sundukları belgeler değerlendirilmeksizin idare tarafından sunulan belgelerin dikkate alındığını, bu belgeler tebliğ edilmediği için kendilerine savunma yapma imkânı tanınmadığını, verilen kararın adil olmadığını belirtmişlerdir.
20. Başvurucular ayrıca yerleşim yerleri olan Yuvalıçay mezrası Aydınlık köyüne bağlı bir mezra iken 2001 yılında Gürgenli köyüne bağlandığını, dolayısıyla maddi gerçeğin tespiti açısından yargılama konusuna neden olan olayların yoğun olarak yaşandığı dönemdeki köyün hukuki durumu dikkate alınarak karar verilmesi gerekirken hatalı şekilde 2001 yılından sonraki hukuki durum dikkate alınarak belge düzenlendiğini ve bu belgelere dayanılarak yargılama mercilerinin hatalı karar verdiklerini, bu şikâyetlerinin hiçbir aşamada değerlendirilmediğini, bu hâli ile yapılan değerlendirmelerin gerçeği yansıtmadığını, sundukları belgeler dikkate alınmadan idarece sunulan belgelere dayalı olarak karar veren Mahkemenin tarafsız olmadığını, aynı yerleşim yerinden önceki bir tarihte başvuruda bulunanlar hakkında Komisyonun tazminat ödenmesi yönünde karar verdiği hâlde yargı mercilerince bu kararlar konusunda araştırma ve inceleme yapılmayarak davalarının reddine karar verildiğini, bu nedenle makul ve objektif bir sebep bulunmamasına rağmen şahıslarına tazminat ödenmemesi yönünde karar alınarak ayrımcılığa maruz kaldıklarını, idarenin can ve mal güvenliğini sağlama yükümlülüğünü yerine getirmemesi sonucu mülkiyet haklarından yoksun kaldıklarını ve derece mahkemelerinin yaptığı hatalı değerlendirme nedeniyle zararlarının tazmin edilmediğini, 5233 sayılı Kanun’da yazmayan bir neden ileri sürülerek Komisyon ve yargı makamlarınca taleplerinin reddedildiğini, ayrıca yaptıkları başvuru hakkında yürütülen işlemlerin makul sürede sonuçlandırılmadığını belirterek Anayasa’nın 2., 7., 10., 35., 36., 87., 125. ve 141. maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal edildiğini iddia etmişler ve maddi tazminat talebinde bulunmuşlardır.
B. Değerlendirme
21. Başvuru dilekçesi ve ekleri incelendiğinde başvurucuların, 5233 sayılı Kanun kapsamındaki zararlarının tazmini amacıyla açtıkları davaların reddedilmesi nedeniyle Anayasa’nın 2., 7., 10., 35., 36., 87., 125. ve 141. maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal edildiğini iddia ettikleri anlaşılmıştır. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).
22. Başvuruculardan bir kısmı, 7/5/1992 tarihinde terör örgütü mensupları ile güvenlik güçleri arasında çıkan çatışmada hısımları M.Sa.Ç.nin öldürüldüğünü, N.Ç. ve Ay.Ç.nin yaralandığını, 22/4/1994 tarihinde çıkan çatışmada ise Al.Ç.nin yaralandığını beyan etmiştir. Başvurucuların 7/7/2015 tarihli dilekçelerinde ileri sürdükleri bu iddialarının başvuru formunda sunulanlardan farklı olduğu ve sonraki dilekçelerde ihlal iddialarına ilişkin vakıaların genişletildiği anlaşılmıştır. Her ne kadar başvurucular, başvuru formlarında hakkaniyete uygun yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş iseler de hısımları M.Sa.Ç.nin öldürülmesi, N.Ç., Al.Ç. ve Ay.Ç.nin yaralanması vakıalarının olgusal temellerine işaret dahi etmedikleri tespit edildiğinden 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 47. maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan açık hüküm karşısında bu iddiaların hakkaniyete uygun yargılanma hakkı kapsamında incelenmesine olanak bulunmamaktadır.
23. Ayrıca başvurucular, Mahkemece verilen ret kararları neticesinde idarenin can ve mal güvenliğini sağlama yükümlülüğünü yerine getirmemesi sonucu maruz kaldıkları mülkiyet hakkından yoksun kalma durumu karşısında bir giderim sağlanması imkânının kendilerine tanınmadığını belirterek Anayasa’nın 35. maddesinde tanımlanan mülkiyet haklarının ihlal edildiğini iddia etmişlerdir. Anılan ihlal iddiaları, hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ve gerekçeli karar hakkının ihlali iddiasının incelenmesi sonucu verilen karara bağlı olarak değerlendirileceğinden bu ihlal iddiası yönünden ayrıca inceleme yapılmamıştır. Başvurucuların diğer ihlal iddiaları aşağıdaki başlıklar altında incelenmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
a. Eşitlik İlkesinin İhlal Edildiği İddiaları
24. Başvurucular, 5233 sayılı Kanun kapsamında yaptıkları giderim taleplerinin, mukim oldukları köyün tamamen boşaltılmamış olduğu gerekçesiyle reddedildiğini ancak aynı yerleşim yerinden önceki bir tarihte başvuruda bulunanlar hakkında Komisyonun tazminat ödenmesi yönünde karar verdiğini ve yargı mercilerince bu kararlar konusunda araştırma ve inceleme yapılmayarak davalarının reddine hükmedildiğini, bu nedenle makul ve objektif bir sebep bulunmamasına rağmen tazminat ödenmemesi yönünde kararlar alındığını belirterek Anayasa’nın 10. maddesinde tanımlanan eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini iddia etmişlerdir.
25. 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan başvurularda tazminat taleplerinin reddedilmesi nedeniyle ayrımcılığa maruz kalındığı iddiası daha önce bireysel başvuruya konu olmuş ve Anayasa Mahkemesinin bu konuda verdiği kararlarında, başvurucuların kendilerine hangi temele dayalı olarak ayrımcılık yapıldığına ilişkin herhangi bir beyanda bulunmadıkları gibi belirtilen iddialarını temellendirecek somut bir bulgu ve kanıt da sunmamış oldukları dikkate alınarak başvurucuların anılan iddialarının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğu sonucuna varılmıştır (Mesude Yaşar, B. No: 2013/2738, 16/7/2014, §§ 43-48; Cahit Tekin, B. No: 2013/2744, 16/7/2014, §§ 39-44).
26. Somut başvurular açısından yapıldığı iddia edilen ayrımcılığın hangi temele dayalı olduğuna dair bir beyanda bulunulmadığı, belirtilen iddiaları temellendirecek herhangi bir somut bulgu ve kanıt sunulmadığı gibi farklı karar verilmesini gerektiren bir yön de bulunmamaktadır.
27. Açıklanan nedenlerle başvurucuların eşitlik ilkesinin ihlal edildiği iddialarının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiği İddiaları
i. Tarafsız Mahkemede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiği İddiaları
28. Başvurucular, idare tarafından sunulan ve kendilerine tebliğ edilmeyen belgelere göre karar veren Mahkemelerin tarafsız olmadığını iddia etmişlerdir.
29. 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan başvurularda, benzer iddialar daha önce bireysel başvuruya konu olmuş ve Anayasa Mahkemesinin bu konuda verdiği kararlarında, başvurulara konu yargılamalarda, hâkimin tarafsızlığına ilişkin karineyi ortadan kaldıracak şekilde, yargılamayı yürüten hâkimin taraflardan birine yönelik önyargılı ve taraflı bir tutumu, kişisel bir kanaati veya menfaati, bu bağlamda kişisel bir taraflılığının söz konusu olduğunu ortaya koyan bir bulgu saptanmadığı anlaşıldığından başvurucuların anılan iddialarının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğu sonucuna varılmıştır (Mesude Yaşar, §§ 38-41; Cahit Tekin, §§ 34-37).
30. Somut başvurular açısından hâkimin tarafsızlığına ilişkin karineyi ortadan kaldıracak bir olgu ya da bulgu saptanmadığı gibi farklı karar verilmesini gerektiren bir yön de bulunmamaktadır.
31. Açıklanan nedenlerle başvurucuların tarafsız mahkemede yargılanma haklarının ihlal edildiği iddialarının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
ii. Çelişmeli Yargılama ve Silahların Eşitliği İlkelerinin İhlal Edildiği İddiaları
32. Başvurucular, sundukları bilgi, belge, deliller dikkate alınmaksızın sadece idare tarafından sunulan ve kendilerine tebliğ edilmeyen belgelere dayanılarak İlk Derece Mahkemeleri tarafından davalarının reddine karar verildiğini belirtmiş; bu nedenle çelişmeli yargılama ve silahların eşitliği ilkelerinin ihlal edildiğini iddia etmişlerdir.
33. 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan başvurularda, çelişmeli yargılama ve silahların eşitliği ilkelerinin ihlal edildiği iddiası daha önce bireysel başvuruya konu olmuş ve Anayasa Mahkemesinin bu konuda verdiği kararlarında, başvurulara konu tazminat taleplerinin 5233 sayılı Kanun kapsamında karşılanıp karşılanmayacağı noktasında Danıştay tarafından ihdas edilen içtihadi kriter olan “yerleşim yerinin tamamen boşalmış/boşaltılmış olması” ölçütünden yararlanıldığı, bu hususun tespiti için de bir kısım idari birimden gelen tahkikat sonuçlarına dayanıldığı, bu belgelerin ve içeriklerinin Komisyon ya da ilk derece mahkemesi kararlarına aktarıldığı, bu suretle ilgili belgeler ve içeriklerine en geç ilk derece mahkemesi kararıyla başvurucuların vakıf olduğu tespit edilmiştir. Başvurucuların, temyiz ve karar düzeltme talep dilekçelerinde bu belgeler ışığında yapılan tespitlere karşı itiraz ve savunmalarını ileri sürme imkânlarının bulunduğu, başvurucular tarafından ibraz edilen delil ve beyan dilekçeleri kapsamında mahkemelerce idare ve başvurucular tarafından sunulan belgeler değerlendirilerek başvuruculara dava malzemesine ilişkin olarak tetkik ve beyanda bulunma olanağının tanındığı, bu çerçevede başvuru dosyaları kapsamından başvurucuların yargılamanın sonucunu etkileyecek usule ilişkin bir imkândan mahrum bırakılmadığı anlaşılmakla başvuruların bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmiştir (Mesude Yaşar, §§ 74-76; Cahit Tekin, §§ 70-72).
34. Somut başvurularda, yukarıda değinilen ilkeler ışığında yapılan incelemelerde başvurucuların usule ilişkin bir imkândan mahrum bırakılmadığı ve başvurucular açısından farklı karar verilmesini gerektiren bir yön bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
35. Açıklanan nedenlerle başvurucuların çelişmeli yargılama ve silahların eşitliği ilkelerinin ihlal edildiği iddialarının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
iii. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiği İddiaları
36. Başvurucular, 5233 sayılı Kanun kapsamında ileri sürdükleri giderim taleplerinin değerlendirilmesi hususundaki idari süreç ve yargılama prosedürlerinin makul sürede sonuçlandırılmaması nedeniyle Anayasa’nın 36. maddesinde tanımlanan makul sürede yargılanma haklarının ihlal edildiğini iddia etmişlerdir.
37. 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan müracaatlarda idari yargı makamları nezdindeki yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesinin bu konuda verdiği kararlarında, Komisyon ve yargılama aşamalarında geçen süreler ile davanın tüm koşulları, karara bağlanan başvuru sayısı ve yargılama sürecinde Komisyon ve yargılama makamlarınca yapılan işlemler dikkate alınarak uyuşmazlığın karara bağlanması konusunda kamu otoritelerine ve özellikle yargılama organlarına atfedilebilecek bir gecikmenin olmadığı ve toplamda sekiz yılın altında gerçekleşen başvuruların karara bağlanma süresinin makul sürede yargılanma hakkının ihlaline yol açmadığı sonucuna ulaşılmıştır (Sabri Çetin, B. No: 2013/3007, 6/2/2014, §§ 61-69; Mahmut Can Arslan, B. No: 2013/3008, 6/2/2014, §§ 60-68; Mehmet Gürgen, B. No: 2013/3202, 6/2/2014, §§ 58-66; Celal Demir, §§ 58-66). Başvurunun kesin olarak karara bağlanmasının daha uzun bir sürede gerçekleştiği ve bu durumun başvuruculara atfedilebilecek bir kusurdan kaynaklanmadığı durumlarda ise makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır (İsmet Kaya, B. No: 2013/2294, 8/5/2014, §§ 46-70).
38. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasının ilgili bölümü şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
39. Somut davalara bir bütün olarak bakıldığında Komisyona başvuru tarihleri (bkz. ekli tablonun D sütunu) ile nihai karar tarihleri (bkz. ekli tablonun H ve I sütunları) arasında geçen ve ekli tablonun J sütununda her bir başvuru için ayrı ayrı toplam süreleri belirtilen yargılama süreçlerinde, uyuşmazlığın karara bağlanması konusunda kamu otoritelerine ve özellikle yargılama organlarına atfedilebilecek bir gecikmenin olduğu tespit edilemediğinden ve başvuru açısından farklı karar verilmesini gerektiren bir yön de bulunmadığı anlaşıldığından yargılama süresinin makul olduğu sonucuna varılmıştır.
40. Açıklanan nedenlerle başvurucuların makul süreyi aştığını ileri sürdükleri yargılamaların uzunluğu konusunda açık ve görünür bir ihlal saptanmadığından başvuruların bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
iv. Hakkaniyete Uygun Yargılanma Hakkının İhlal Edildiği İddiaları
41. Başvuru formu ile eklerinin incelenmesi sonucunda açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun bu kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
v. Gerekçeli Karar Hakkının İhlal Edildiği İddiaları
42. Başvuru formu ile eklerinin incelenmesi sonucunda açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun bu kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Hakkaniyete Uygun Yargılanma Hakkının İhlal Edildiği İddiaları
43. Başvurucular, 5233 sayılı Kanun kapsamında yaptıkları başvuruların ekli tablonun C sütununda yakınlık derecesi belirtilen hısımları M.Şe.Ç.nin 22/4/1994 tarihinde yaralanması ve eşyaları ile birlikte meskeninin hasar görmesi, Ad.Ç., M.E.Ç., N.Ç. ve S.Ç.nin meskenlerinin zarara uğraması hususundaki özel durumları dikkate alınmaksızın Mahkemece mukim oldukları köyün tamamen boşaltılmamış olduğu şeklindeki nesnel ölçütten hareketle reddedildiğini belirterek Anayasa’nın 36. maddesinde tanımlanan hakkaniyete uygun yargılanma haklarının ihlal edildiğini iddia etmişlerdir.
44. 5233 sayılı Kanun’un 2. maddesinde terör dışındaki ekonomik ve sosyal sebeplerle uğranılan zararlar ile güvenlik kaygıları dışında kendi istekleriyle bulundukları yerleri terk edenlerin bu sebeple uğradıkları zararların kapsam dışında olduğu açıkça belirtilmiştir.
45. Esasen taleplerin yapıldığı bölge itibarıyla özellikle ekonomik ve sosyal nedenlerle yaşanan göç olayları ve bundan kaynaklanan zararların yoğunluğu karşısında, 5233 sayılı Kanun kapsamında tazmin edilebilecek zararların tespitinde temel alınacak objektif bir ölçütün ihdas edilmesi zorunlu görünmektedir. Bu kapsamda, güvenlik kaygısının yerleşim yerinde sürekli yaşayan kişilere ve sözü edilen kaygı nedeniyle aynı yerleşim yerini terk eden kişilere göre değişmemesi gereğinden ve terör olayları nedeniyle toplumda oluşan korku ve endişe karşısında her bireyin farklı tepki göstermesinin mümkün olduğu gerçeğinden hareket eden yargısal makamlar, kişiden kişiye değişebilen bir duygu olan güvenlik kaygısının “köyün ya da mezranın tamamen boşalmış/boşaltılmış olması veya anılan yerleşim yerlerinde sadece geçici köy korucularının kalması” şeklinde nesnel bir ölçüte dayandırılmasını zorunlu görerek güvenlik kaygısına dayanılarak bir yerleşim yerinin kısmen boşalmış olması hâlinde o yerleşim yerinde güvenli bir şekilde yaşayabilme olanağını sağlayan asgari güvenlik şartlarının idarece oluşturulduğundan hareketle 5233 sayılı Kanun kapsamında maddi zararların idarece ödenmesine yasal olanak bulunmadığı ilkesini benimsemiştir (Mesude Yaşar, §§ 89, 90; Cahit Tekin, §§ 84, 85).
46. 5233 sayılı Kanun uyarınca ileri sürülen taleplerin, belirtilen Kanun kapsamında değerlendirilip değerlendirilmeyeceği hususu ve Kanun’un kapsamının belirlenmesi noktasındaki mevzuat hükümlerinin yorumu ile bu hususta içtihadi bir ölçütün belirlenmesi ve somut olayın bu ölçüt uyarınca değerlendirilmesi noktasındaki takdir, esasen derece mahkemelerine ait olup, 5233 sayılı Kanun’un uygulanması bağlamında daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış olan taleplere ilişkin olarak Anayasa Mahkemesi tarafından yapılan değerlendirmeler neticesinde de belirtilen hususlara ilişkin iddiaların maddi olayın ve hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması bağlamında kanun yolu mahkemelerince değerlendirilmesi gereken hususlara ilişkin olduğu belirtilerek açıkça dayanaktan yoksun olduğu sonucuna varılmıştır (Sabri Çetin, §§ 45, 50; benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Akbayır/Türkiye, B. No: 30415/08, 28/06/2011, § 88). Bu konudaki takdir esasen derece mahkemelerine ait olmakla beraber derece mahkemesi kararlarının bariz takdir hatası içermesi durumunda anayasal bir temel hak veya özgürlüğün ihlal edilip edilmediğinin tespiti noktasında farklı bir değerlendirme yapılması gerekebilecektir (Mesude Yaşar, § 93; Cahit Tekin, § 88).
47. Başvurucuların ekli tablonun C sütununda yakınlık derecesi belirtilen hısımlarının terör örgütü mensuplarınca yaralanmasından, meskenleri ve eşyalarına zarar verilmesinden kaynaklanan güvenlik kaygısıyla köylerini terk ettikleri ve bu çerçevede oluşan zararlarının 5233 sayılı Kanun kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini ileri sürdükleri ve belirtilen vakıaya ilişkin tutanaklar ile soruşturma evrakını derece mahkemelerine ibraz ederek yerleşim yerini terör olaylarından kaynaklanan güvenlik kaygısı nedeni ile terk ettikleri noktasındaki öznel durumlarının dikkate alınmasını talep ettikleri anlaşılmaktadır.
48. Bu çerçevede başvurucuların en yakın aile fertlerinden olan ve ekli tablonun C sütununda hısımlık derecesi belirtilen kişilerin terör örgütü mensuplarınca yaralanması; meskenlerinin, eşyalarının hasara uğraması ve bu olaylar hakkında yargılama dosyalarındaki somut bulgular ve tespit tutanakları dikkate alındığında belirtilen olay akabinde başvurucuların yerleşim yerlerinden ayrıldıkları iddiası karşısında, başvurucuların taleplerinin 5233 sayılı Kanun kapsamında değerlendirilebilmesi için nesnel ölçütten yararlanılması tek başına yeterli olmayıp terör eylemleri veya terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle yerleşim yerlerini terk edip etmedikleri noktasında farklı bir karine veya ölçüt arayışına girilmesi gerekmesine rağmen derece mahkemelerince anılan incelemelerin yapılmadığı tespit edilmiştir. Talepler hakkında değerlendirme yapılırken başvurucuların özel durumlarının incelenmemesi, Kanun’un amacının yanı sıra yakın hısımı terör örgütü mensuplarınca yaralanan ya da yakın hısımının mal varlığına yönelik saldırıda bulunulan başvurucuların yerleşim yerlerini terör olaylarından kaynaklanan güvenlik kaygısı ile terk edip etmedikleri konusundaki maddi vakıanın tespitine de uygun görülmemektedir.
49. Açıklanan nedenlerle başvurucuların Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki hakkaniyete uygun yargılanma haklarının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
b. Gerekçeli Karar Hakkının İhlal Edildiği İddiaları
50. Başvurucular, yerleşim yerleri olan Yuvalıçay mezrasının 2001 yılına kadar Aydınlık köyüne bağlı olduğunu ve 30/10/2001 tarihinde Gürgenli köyüne bağlandığını, dolayısıyla Mahkeme kararlarında talep sonucunu etkileyen husus olması hasebiyle yargılama konusuna neden olan olayların yoğun olarak yaşandığı dönemdeki hukuki durumları dikkate alınarak belge düzenlenmesi ve karar verilmesi gerekirken bu şikâyetlerinin hiçbir aşamada değerlendirilmeyerek karar verildiğini iddia etmişlerdir.
51. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
52. Anayasa’nın 141. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
“Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır.”
53. Sözleşme’nin 6. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini isteme hakkına sahiptir.”
54. Gerekçeli karar hakkı adil yargılanma hakkının somut görünümlerinden biridir. Anayasa Mahkemesi de Anayasa'nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında, ilgili hükmü Sözleşme'nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen gerekçeli karar hakkı ve silahların eşitliği ilkesi gibi ilke ve haklara Anayasa'nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 38).
55. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin yargı organlarına davacı veya davalı olarak başvurabilme ve bunun doğal sonucu olarak da iddia, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır. Maddeyle güvence altına alınan hak arama özgürlüğü, kendisi bir temel hak niteliği taşımasının ötesinde diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmasını ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden birisidir. Bu bağlamda Anayasa’nın, bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılmasını ifade eden 141. maddesinin de hak arama hürriyetinin kapsamının belirlenmesinde gözetilmesi gerektiği açıktır (Vedat Benli, B. No: 2013/307, 16/5/2013, § 30).
56. Mahkeme kararlarının gerekçeli olması adil yargılanma hakkının unsurlarından birisi olmakla beraber bu hak, yargılamada ileri sürülen her türlü iddia ve savunmaya ayrıntılı şekilde yanıt verilmesi şeklinde anlaşılamaz. Bu nedenle gerekçe gösterme zorunluluğunun kapsamı, kararın niteliğine göre değişebilir. Bununla birlikte başvurucunun ayrı ve açık bir yanıt verilmesini gerektiren usul veya esasa dair iddialarının cevapsız bırakılmış olması bir hak ihlaline neden olacaktır (Muhittin Kaya ve Muhittin Kaya İnşaat Taahhüt Madencilik Gıda Turizm Pazarlama Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi, B. No: 2013/1213, 4/12/2013, § 26).
57. Kanun yolu mahkemelerince verilen karar gerekçelerinin ayrıntılı olmaması, İlk Derece Mahkemesi kararlarında yer verilen gerekçelerin onama kararlarında kabul edilmiş olduğu şeklinde yorumlanmakla beraber (Aziz Turhan, B. No: 2012/1269, 8/5/2014, § 53) başvurucuların dile getirmesine rağmen ilk derece mahkemesinin de tartışmadığı esaslı hususlara ilişkin temyiz başvurularıyla başvurucuların usule ilişkin haklarının ihlal edildiğine yönelik somut şikâyetlerinin temyiz incelemesinde tartışılmaması veya yargı mercileri tarafından resen dikkate alınması gereken hükümlerin gerekçesi açıklanmaksızın uygulanmaması gerekçeli karar hakkının ihlali olarak görülebilir (Mustafa Kahraman, B. No: 2014/2388, 4/11/2014, § 37).
58. AİHM’e göre mahkemeler ve yargı mercileri verdikleri kararlarda yeterli gerekçe göstermelidir. Gerekçe gösterme yükümlülüğünün kapsamı, kararın niteliğine göre değişir ve davaya konu olayın içinde bulunduğu şartlar ışığında değerlendirilerek belirlenir (Higgins ve diğerleri /Fransa, B. No: 134/1996/753/952, 19/2/1998, § 42).
59. Bir mahkeme kararının gerekçesi, o davaya konu maddi olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyar; maddi olgular ile hüküm arasındaki mantıksal bağlantıyı gösterir. Tarafların hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri ve hukuka uygunluk denetimini yapabilmeleri için ortada usulüne uygun şekilde oluşturulmuş, hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini kuşkuya yer vermeyecek açıklıkta gösteren bir gerekçe bölümünün bulunması zorunludur (Nurten Esen, B. No: 2013/7970, 10/6/2015, § 56).
60. Somut olaylarda başvurucular, yerleşim yerleri olan Yuvalıçay mezrasının 2001 yılına kadar Aydınlık köyüne bağlı bir mezra olduğunu ve 2001 yılında Gürgenli köyüne bağlandığını, dolayısıyla somut gerçeği yansıtması açısından yargılama konusuna neden olan olayların yoğun olarak yaşandığı yıllarda Yuvalıçay mezrasının hukuki durumu dikkate alınarak karar verilmesi gerekirken hatalı şekilde 2001 yılından sonraki hukukî durum için belge düzenlendiği ve bu belgelere dayanılarak yargılama mercilerinin karar verdiklerini iddia etmişlerdir.
61. 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan başvurularda, Komisyon kararlarında (bkz. § 11) Yuvalıçay mezrasının Gürgenli köyüne bağlı olduğu kabul edilerek değerlendirmeler yapıldığı tespit edilmiştir.
62. İdare Mahkemesi kararlarında (bkz. § 12) Batman İl Jandarma Komutanlığının 25/3/2011 tarihli Batman Valiliğine hitaben yazılan boşalan/boşaltılan köylere ilişkin yazısında Gürgenli köyünün 1991–1995 yılları arasında kısmen boşaldığının, Gürgenli köyüne bağlı Yuvalıçay mezrasının 1991-1995 yılları arasında kısmen boşaldığının ifade edildiği belirtilerek bu husus ve Gürgenli köyüne ilişkin çeşitli kurumlardan toplanan belgeler dikkate alınarak Gürgenli köyünde geçici köy korucusu ve gönüllü köy korucusu görevlendirilmesi ve koruculuk sisteminin bulunması, Gürgenli köyü nüfus verileri, muhtarlık seçimleri, Gürgenli Köyü İlköğretim Okulunun güvenlik nedeniyle kapanan okullar arasında yer almaması gerekçelerine dayanılarak davaların reddine karar verilmiş; kanun yolu mercilerince de İlk Derece Mahkemesi kararları onanmıştır (bkz. § 13).
63. Batman İl Jandarma Komutanlığının yukarıdaki paragrafta anılan yazısının ekindeki tablonun incelenmesi neticesinde Yuvalıçay mezrasının Gürgenli köyüne bağlı olarak gösterildiği; Gürgenli köyü ve bu köye bağlı olan Güvenç, Topluca, Yuvalıçay mezralarının 1991-1995 yılları arasında kısmen boşaldığının belirtildiği tespit edilmiştir. Aynı belgenin Aydınlık köyüne ilişkin kayıtlarının incelenmesinden köy ve bu köye bağlı olarak gösterilen Anta, Havrik, Yeniçakmak mezralarının 1995-2002 yılları arasında tamamen boşaltıldığının, Cirik mezrasının 1994 yılında ve Dodika mezrasının 1995 yılında tamamen boşaltılmış olup mezraya dönüş yapılmadığının; Gazamusa, Göçbeyli, Keta mezralarında boşalma olmadığının beyan edildiği anlaşılmaktadır.
64. Başvuru formlarının eklerinin incelenmesinde Sason Cumhuriyet Savcılığının 8/8/1994 tarihli ve Hazırlık No: 1994/32, Takipsizlik Karar No: 1994/17 sayılı görevsizlik kararında “Aydınlık köyü Yuvalıçay mezrasında” yaşanan olaylara ilişkin tespitlere yer verildiği, M.Şe.Ç.nin hasar tespiti istemi üzerine düzenlenen tespit tutanağında Sason Sulh Hukuk Mahkemesinin 6/7/1995 tarihli ve 1994/5 Değişik İş sayılı kararında hasar tespiti incelemesinde “Sason ilçesi Aydınlık köyü Yuvalıçay (Cılkas) mezrasında açık tespite başlandı”ğının belirtildiği, jandarma astsubay kıdemli çavuş, jandarma astsubay çavuş ve jandarma onbaşı rütbelerini haiz üç görevli tarafından düzenlenen 27/11/1993 tarihli olay yeri tespit tutanağında “Aydınlık köyü Cılkas mezrasına” bir grup teröristin saldırıda bulunduğunun belirtildiği, jandarma astsubay üstçavuş, uzman jandarma 1. kademeli çavuş ve uzman jandarma 1. kademeli çavuş rütbelerini haiz üç görevli tarafından düzenlenen 13/3/1995 tarihli olay yeri tespit tutanağında “Aydınlık köyü Cılkaz (Yuvalıçay) mezrasında” meydana gelen terör olaylarına yer verildiği tespit edilmiştir.
65. Başvurucular yerleşim yerleri olan Yuvalıçay mezrasının hukuki durumunda meydana gelen değişiklik hakkındaki iddialarını Derece Mahkemeleri önünde ileri sürmüşlerse de kararların gerekçesinden (bkz. § 12) iddialarının tam olarak karşılanmadığı anlaşılmakta olup kanun yolu merciince de anılan konu hakkında değerlendirme yapılmamıştır (bkz. §§ 13, 14). Başvurucuların anılan şikâyetlerini yargılama aşamalarında ileri sürdükleri fakat varılacak sonuç bakımından önem arz edebilecek bu husus hakkında herhangi bir değerlendirme yapılmaması, Mahkeme kararlarında dayanılan belgeler ile dosya kapsamında mevcut diğer bilgi ve belgeler dikkate alındığında olayların yaşandığı yıllarda Yuvalıçay mezrasının bağlı bulunduğu köy hakkındaki çelişki giderilmeksizin hüküm kurulması nedeniyle kararların yeterli gerekçe ihtiva etmediği sonucuna varılmıştır.
66. Başvurucuların yerleşim yeri olan Yuvalıçay mezrasının bağlı olduğu köy konusunda, olayların yaşandığı dönemlerde ve olaylardan sonraki tarihte birtakım kurumlar tarafından düzenlenen belgeler dikkate alınarak başvurucuların iddiaları hakkında değerlendirmelerde bulunulması gerekirken başvurucuların yerleşim yerinin Gürgenli köyüne bağlı olduğu kabulünden hareketle anılan köye ilişkin kayıtlar doğrudan esas alınarak davaların reddine karar verilmesi adil yargılanma hakkı kapsamında gerekçeli karar hakkının ihlal edilmesi sonucunu ortaya çıkarmaktadır.
67. Açıklanan nedenlerle başvurucuların Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar haklarının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
68. Başvurucular, başvuru formlarında belirtikleri maddi tazminat miktarlarının ödenmesine hükmedilmesini talep etmişlerdir.
69. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
70. Mevcut başvurularda Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ve gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği tespit edilmiş olduğundan ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararların ilgili Mahkemelerine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
71. Başvurucular tarafından maddi tazminat talebinde bulunulmuş olmakla beraber yeniden yargılama yapılmak üzere kararların ilgili Mahkemelerine gönderilmesine karar verilmesinin başvurucuların ihlal iddiası açısından yeterli bir giderim oluşturduğu anlaşıldığından başvurucuların maddi tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir.
72. Başvurucu Hacire Çelik dışında diğer başvurucuların adli yardım talepleri kabul edildiği ve ihlal kararı verildiği için yargılama giderlerinin Maliye Hazinesi üzerinde bırakılmasına, başvurucu Hacire Çelik tarafından yapılan ve dosyadaki belgelerden tespit edilen 198,35 TL harçtan oluşan yargılama giderinin başvurucu Hacire Çelik’e ödenmesine ve 1.500 TL vekâlet ücretinin başvuruculara müştereken ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adli yardım taleplerinin KABULÜNE,
B. 1. Eşitlik ilkesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Tarafsız mahkemede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Çelişmeli yargılama ve silahların eşitliği ilkelerinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
5. Hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
6. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
C. 1. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki hakkaniyete uygun yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
2. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
D. Kararın bir örneğinin ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Batman İdare Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
E. Tazminata ilişkin taleplerin REDDİNE,
F. Başvurucu Hacire Çelik tarafından ödenen 198,35 TL harcın anılan BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
G. 1.500 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderinin BAŞVURUCULARA MÜŞTEREK OLARAK ÖDENMESİNE,
H. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA
15/12/2015 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
5
4
3
2
1
Sıra
2013/4931
2013/4923
2013/4914
2013/4908
2013/4894
Başvuru Numarası
A
Melek ÇELİK
Meryem ÇELİK
Sadiye ÇELİK
Makbule ÇELİK
Hikmet ÇELİK
Başvurucu
ve
T.C.
Kimlik No
B
M.E.Ç.’nin kızı, M.Şe.Ç. ve N.Ç.’nin kardeşi
M.E.Ç.’nin gelini, M.Şe.Ç. ve N.Ç.’nin kardeşinin eşi
Ad.Ç.’nin kardeşinin eşi
N.Ç.’nin gelini, M.E.Ç.’nin torununun eşi
N.Ç.’nin damadı, M.E.Ç.’nin torununun eşi
Mağdur ile Yakınlık Derecesi
C
3/1/2006
8. 452
8. 444
8. 451
8. 448
25/9/2006
10. 993
Komisyona Başvuru Tarihi ve Dosya Kayıt Numarası
D
6/7/2011
2011/1-1500
2011/1-1496
2011/1-1499
7/7/2011
2011/1-1510
2011/1-1478
Komisyon Karar Tarihi ve Numarası
E
12/9/2011
19/9/2011
Dava Tarihi
F
22/2/2012
Yerel Mahkeme Karar Tarihi
G
25/12/2012
Temyiz Yolu Karar Tarihi
H
—
Karar Düzeltme Yolu Karar Tarihi
I
6 yıl 11 ay
6 yıl 3 ay
İdari ve Yargısal Süreçte Geçen Toplam Süre
J
7
6
2013/9214
2013/4971
Muhbet ÇELİK
Hacire ÇELİK
M.E.Ç.’nin eşi, M.Şe.Ç. ve N.Ç.’nin annesi
8. 449
8. 447
2011/1-1507
2011/1-1460
5/10/2011
19/9/2013
7 yıl 8 ay