logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Cem Öğün ve diğerleri, B. No: 2013/5009, 16/12/2015, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

CEM ÖĞÜN VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2013/5009)

 

Karar Tarihi: 16/12/2015

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

 

Başkan

:

Burhan ÜSTÜN

Üyeler

:

Serruh KALELİ

 

 

Hicabi DURSUN

 

 

Erdal TERCAN

 

 

Hasan Tahsin GÖKCAN

Raportör

:

Kamil KAYA

Başvurucular

:

1. Cem ÖĞÜN

 

 

2. Osman Nuri ÖĞÜN

 

 

3. Demsan Turizm İnşaat Otomotiv Ticaret Limited Şirketi

Temsilcisi

:

Cem ÖĞÜN (Başvurucu şirket yönünden)

Vekili

:

Av. Rufayi TAŞTAN

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru; Kadıköy 2. Asliye Ticaret Mahkemesinde görülen menfi tespit davasında verilen kararın usul yönünden bozulması sonrasında yapılan yargılamada, Mahkemece bozma ilamına uyulmasına rağmen bozma kapsamı dışına çıkılarak karar verilmesi, verilen ikinci kararın eksik inceleme ve hatalı değerlendirmeye dayanması, ikinci kararın temyizi üzerine birleşen dosya yönünden temyiz incelemesi yapılmadan kararın bütün olarak onanması nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 27/6/2013 tarihinde İstanbul Anadolu 7. Asliye Ticaret Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. Birinci Bölüm İkinci Komisyonunca 28/11/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

4. Bölüm Başkanı tarafından 25/2/2015 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

5. Adalet Bakanlığına (Bakanlık) başvuru konusu olay ve olgular bildirilmiş, başvuru belgelerinin bir örneği görüş için gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü 27/4/2015 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.

6. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş başvuruculara 4/5/2015 tarihinde bildirilmiştir. Başvurucular, Bakanlık görüşüne karşı 20/5/2015 tarihinde beyanda bulunmuşlardır.

III. OLAY VE OLGULAR

A. Olaylar

7. Başvuru formu ve ekleri ile başvuruya konu yargılama dosyası içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar özetle şöyledir:

8. Başvuruculardan Demsan Turizm İnşaat Otomotiv Ticaret Limited Şirketi (Şirket), davalı B. Turizm İnşaat Ticaret Limited Şirketi (B. Şirketi) aleyhine Kadıköy 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2005/146 esas sırasına kayıtlı menfi tespit davasını açarak davalı B. Şirketi ile aralarında imzalanan 12/6/2003 tarihli kira sözleşmesinin haklı nedenle feshedildiğini, davalı B. Şirketinin ortağı ve yöneticisi olan A.Ç.nin tehdit ve zor kullanarak protokoller imzalatıp kendilerinden sekiz senet aldığını iddia etmiş ve bu senetler nedeniyle borçlu olmadığının tespitini talep etmiştir.

9. Bu davanın yanı sıra tüm başvurucular B. Şirketi ile bu Şirketin ortağı ve yöneticisi olan A.Ç. aleyhine altı senedin tehdit ve zor ile alındığı gerekçesiyle Kadıköy 4. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2005/272 esas sırasına kayıtlı dosyasında (2005/272 esas sayılı dava); davalı M.S. aleyhine ise A.Ç. tarafından zor ve tehdit kullanılarak alınan bir adet bonoyu kötü niyetli olarak ciro aldığı gerekçesiyle Kadıköy 4. Asliye Ticaret Mahkemesinin E.2005/258 sırasına kayıtlı dosyasında (E.2005/258 sayılı dava) menfi tespit davaları açmışlardır. Bağlantı nedeniyle anılan iki dava, Kadıköy 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2005/146 esas sayılı dosyasıyla birleştirilerek yargılamaya bu dosya üzerinden devam edilmiştir.

10. Kadıköy 2. Asliye Ticaret Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda 31/3/2008 tarihli ve E.2005/146, K.2008/189 sayılı karar ile başvurucu Şirketin kira sözleşmesini haklı nedenlerle feshettiği, kira bedeli olarak verilen bonoların bedelsiz kaldığı ve davalı M.S.nin de iyi niyetli hamil olmadığı gerekçesiyle asıl dava ile birleştirilen 2005/258 ve 2005/272 Esas sayılı davaların kısmen kabulüne karar verilmiştir.

11. Taraf vekillerinin temyizi üzerine Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 2/2/2009 tarihli ve E.2008/6049, K.2009/577 sayılı ilamı ile nispi harca tabi asıl davada eksik alınan harcın tamamlanması gerektiği, birleşen E.2005/272 sayılı davada, davalı B. Şirketinin derdestlik itirazı konusunda olumlu ya da olumsuz bir hüküm verilmesi ve anılan davanın davalısı A.Ç.nin dava konusu edilen bonolarda sıfatı bulunmadığından taraf ehliyetinin mevcut olup olmadığının Mahkemece resen araştırılması gerektiği gerekçesiyle asıl dava ve birleşen 2005/272 sayılı davadaki hükümlerin davalılar yararına bozulmasına; asıl davada verilecek hükmün, birleşen E.2005/258 sayılı davaya etkisi değerlendirilemediğinden davalı M.S.nin bu davaya yönelik temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına karar verilmiştir.

12. Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin anılan bozma ilamı şöyledir:

 “… 1-D. Ltd.Şti. tarafından 02.03.2005 tarihinde açılan asıl davada toplam 1.250.000 USD bedelli bonolar ile borçlu olunmadığının tespiti talep edilmiş ise de, nispi harca tabi davada harcın eksik alındığı anlaşılmaktadır. 20.04.2005 tarihli dilekçe ile davacı vekili, açtıkları davayı takip etmeyeceklerini belirterek HUMK’nun 409. maddesi uyarınca müracaata bırakılmasını talep etmiş ise de, 12.05.2005 tarihli oturumda davalı vekili davayı takip edeceklerini bildirmiş, ancak eksik harcı tamamlamamıştır. 492 sayılı Harçlar Kanununun ilgili 32. maddesi uyarınca harç eksikliği giderilmeden müteakip işlemler yapılmaz. Mahkemece bu yön gözetilmeden yargılamaya devam olunarak yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir.

 2-Birleştirilen 2005/272 esas sayılı davaya yönelik birleşen davalıların temyizine gelince;

 Davada, davacıların borçsuzluğuna karar verilen 6 adet bononun daha önce açılan 2005/ 146 esas sayılı davada da iptalinin istendiği, bu nedenle davalı B. Ltd.Şti.'nin derdestlik itirazında bulunmuş ise de, bu talep hakkında olumlu ya da olumsuz bir hüküm verilmemiştir.

 Öte yandan birleştirilen davanın davalısı A.Ç.’nin dava konusu edilen bonolarda sıfatı bulunmamaktadır. Taraf ehliyetinin bulunup bulunmadığı yargılamanın her safhasında mahkemece re'sen araştırılması gerektiğinden bu yönün gözetilmemesi de isabetsizdir.

 3-Birleştirilen E.2005/258 sayılı davanın davalısı M.S.’nin temyizine gelince;

 Asıl davanın (1) nolu bentte açıklanan nedenle bozulmasına karar verilmiş olması sebebiyle asıl davada verilecek hükmün bu davaya etkisi değerlendirilemediğinden birleştirilen davalının temyiz itirazları şimdilik incelenmemiştir.

 SONUÇ: Yukarıda (1) nolu bentte açıklanan nedenle asıl davanın ve birleştirilen 2005/272 Esas sayılı davanın davalılar B. Ltd.Şti. ve A.Ç. yararına BOZULMASINA, (3) nolu bentte açıklanan nedenle birleştirilen davanın (2005/258) davalısı M.S.’nin temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına, bozma nedenine göre davacının asıl ve birleştirilen davalara yönelik tüm asıl ve birleştirilen davanın davalıları B. Ltd. Şti. ve A.Ç.’nin bozma kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına,

 … karar verildi.”

13. Kadıköy 2. Asliye Ticaret Mahkemesince 2009/417 esas sırasına kaydedilen dosyada bozma ilamına uyularak yeniden yapılan yargılama sonunda 14/12/2010 tarihli ve E.2009/417, K.2010/1004 sayılı karar ile asıl davanın takipsiz bırakılan kısmının açılmamış sayılmasına, harcı ikmal edilerek devam edilen kısmının kabulüne, birleşen E.2005/272 sayılı davada derdestlik itirazının reddi ile davanın, davalı B. Şirketi yönünden kabulüne; davalı A.Ç. yönünden pasif husumet yokluğu nedeniyle reddine, birleşen E.2005/258 sayılı davanın davalısı M.S.nin iyi niyetli hamil olması nedeniyle bu davanın da reddine karar verilmiştir.

14. Kadıköy 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin anılan kararının gerekçesi şöyledir:

 “Bozma ilamına uyulmak suretiyle yapılan yargılama sonunda tüm dosya kapsamına göre; 12.06.2003 tarihli kira akdi sonrası düzenlenen protokollerde sözleşme şartlarının kiracı aleyhine ağırlaştırıldığı, bu nedenle 6570 Sayılı Yasanın 9. maddesinin ihlal edildiği, davacının kiraladığı otelin kullanımına engel olunduğu, taşınmazın icra yolu ile satışa çıkarıldığı, bu nedenle davacı şirketin kira akdini haklı nedenlerle feshettiği, artık kira bedeli olarak verilen asıl davaya konu 15.03.2005 vade tarihli, 100.000.- ABD Dolarlı bono ile birleşen 2005-272 esas sayılı dava dosyasındaki bonolar bedelsiz kaldığından bu bonolar yönünden asıl dava ile asıl dava ile birleşen 2005-272 esas sayılı davadaki birleşen davalı B. Ltd. Şti. [y]önünden asıl ve birleşen 2005-272 esas sayılı davanın kabulü, diğer birleşen davalı A.Ç. yönünden mahkememizce uyulan Yargıtay bozma kararı uyarınca pasif husumet yokluğundan davanın reddi, asıl davada konu (15.03.2005 vade tarihli, 100.000.- ABD Dolarlı bono dışındaki) diğer bonolar yönünden dava takip edilmediğinden HUMK.nun 409/5 maddesi uyarınca açılmamış sayılması, asıl dava ile birleştirilen 2005-258 Esas sayılı davada; Kadıköy 3. İcra Müdürlüğünün 2005-3141 Esas sayılı icra takibine dayanak yapılan 15.03.2005 vade tarihli, 100.000.- ABD Dolarlı bonoda birleşen davalı M.S.’nin davaya konu senedi B. Ltd. Şti'nden ciro yolu ile alan bu durumda hukuken kural olan iyi niyetli hamil üçüncü kişi konumunda olduğu, bunun aksini iddia eden davacının davalı M.’nin senedin bedelsiz kaldığını bilerek kendisi zararına hareketle iktisap ettiğini ve kötü niyetli olduğunu Medeni Kanunu'nun 6. maddesi uyarınca ispatla yükümlü olup, her türlü delille ispat edebileceği halde tanık dinletme isteminden 14.12.2010 tarihli duruşmada vazgeçmiş olduğundan üzerine düşen ispat yükümlülüğünü yerine getiremediği, bu nedenle birleşen davalı M.’nin iyi niyetli hamil üçüncü kişi olduğunun kabulü gerektiği vicdani kanaate varılarak aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.”

15. Taraf vekillerinin bu kararı da temyiz etmeleri üzerine Yargıtay 6. Hukuk Dairesinin 11/9/2012 tarihli ve E.2012/5823, K.2012/11362 sayılı ilamı ile anılan karar onanmıştır. Yargıtay 6. Hukuk Dairesinin onama ilamı şöyledir:

 “Mahalli mahkemesinden verilmiş bulunan yukarıda tarih ve numarası yazılı menfi tespit davasına dair kararın temyiz incelemesi duruşmalı olarak davalılar-davacı tarafından süresi içinde istenilmekle gün tayin edilerek taraflara gönderilen davetiyelerin tebliğ edilmesi üzerine belli günde davacılar vekili Av. R.T. ile davalı şirket ve davalı A.Ç. vekili Av. Y.F: geldiler. Hazır bulunanların sözlü açıklamaları dinlendikten sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği görüşülüp düşünüldü.

Dosya kapsamına, toplanan delillere, bozma gereklerine uygun şekilde karar verilmiş olmasına ve delillerin takdirinde de bir isabetsizlik bulunmamasına göre yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddi ile usul ve kanuna ve bozma gereklerine uygun olan hükmün ONANMASINA ve Yargıtay duruşması için kendisini vekille temsil ettiren davacılar yararına takdir olunan 900.-TL vekalet ücretinin davalılardan alınarak davacılara verilmesine, keza Yargıtay duruşması için kendisini vekille temsil ettiren davalı şirket ve A.Ç. yararına takdir olunan 900.-TL vekalet ücretinin davacılardan alınarak davalı şirket ve A.Ç.’ye verilmesine …

karar verildi.”

16. Başvurucuların karar düzeltme talebi, aynı Dairenin 4/4/2013 tarihli ve E.2012/17816, K.2013/6211 sayılı ilamıyla reddedilmiştir.

17. Karar 28/5/2013 tarihinde başvuruculara tebliğ edilmiş, başvurucular 27/6/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuşlardır.

B. İlgili Hukuk

18. 29/6/1956 tarihli ve 6762 sayılı mülga Türk Ticaret Kanunu’nun 599. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

 “Poliçeden dolayı kendisine müracaat olunan kimse keşideci veya önceki hamillerden biriyle kendi arasında doğrudan doğruya mevcut olan münasebetlere dayanan defileri müracaatta bulunan hamile karşı ileri süremez; meğer ki, hamil, poliçeyi iktisabederken bile bile borçlunun zararına hareket etmiş olsun.”

19. 6762 sayılı mülga Kanun’un 690. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

 Bononun mahiyetine aykırı düşmedikçe poliçelerin cirosuna ait (593-602) … maddeler hükümleri bonolar hakkında da caridir.”

20. 18/5/1955 tarihli ve 6570 sayılı mülga Gayrimenkul Kiraları Hakkında Kanun’un 9. maddesi şöyledir:

 “Kira mukavelelerinde; bu Kanunun kira bedellerinin tayinine mütaalik hususlar müstesna kiracı aleyhine değişiklik yapılamaz.”

21. 9/6/1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflâs Kanunu’nun 72. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

 “Borçlu, icra takibinden önce veya takip sırasında borçlu bulunmadığını ispat için menfi tesbit davası açabilir.”

22. 9/5/1960 tarihli ve E.1960/21, K.1960/9 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulu Kararı’nın ilgili kısmı şöyledir:

 Bir mahkemenin Temyiz Dairesince verilen bozma kararına uyması sonunda kendisi için o kararda gösterilen şekilde inceleme ve araştırma yaparak yine o kararda belirtilen hukuki esaslar gereğince karar verme mükellefiyeti meydana gelir ve bu itibarla mahkemenin sonraki hükmünün bozmada gösterilen esaslara aykırı bulunması, usule uygun sayılmaz ve bozma sebebidir; meğerki bu aykırılık sadece bozma kararında gösterilen bir usul kaidesine ilişkin bulunsun ve son kararın neticesini değiştirecek bir mahiyet arzetmesin. Mahkemenin bozma kararına uymasıyla meydana gelen bozma gereğince muamele yapma ve hüküm verme durumu, taraflardan birisi lehine ve diğeri aleyhine hüküm verme neticesini doğuracak bir durumdur ve buna usulî müktesep hak yahut usule ait müktesep hak denilmektedir. Usul Kanunumuzda bu şekildeki usule ait müktesep hakka ilişkin açık bir hüküm konulmuş değilse de Temyizin bozma kararının hakka ve usule uygun karar verilmesini sağlamaktan ibaret olan gayesi ve muhakeme usulünün hakka varma ve hakkı bulma maksadiyle kabul edilmiş olması yanında hukuki alanda istikrar gayesine dahi ermek üzere kabul edilmiş bulunması bakımından usule ait müktesep hak müessesesi, Usul Kanununun dayandığı ana esaslardandır ve âmme intizamiyle de ilgilidir.”

23. 21/4/1965 tarihli ve E.1965/1-91, K.1965/184 sayılı Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Kararı’nın ilgili kısmı şöyledir:

 “Özel dairenin uyulan bozma ilâmı ile kazanılmış usule ilişkin bir hak söz konusu değildir. Zira bu bozma ilâmı ile taraflardan birisi yararına bir hak meydana gelmemektedir. Özel Daire sadece tapu kaydının uygulanmasını öngörmüş, taraflardan hangisinin haklı olduğu veya tapu kaydıyla bu yere sahip bulunduğu konusunda bir yargı belirtmemiştir. Özel Daire işin esasını ele almayarak usul bakımından olan bu eksikliği belirtmekle yetinmiştir. Uyulan bir bozma ilâmı taraflardan biri yararına bir hak meydana getirmiyorsa usule ilişkin bir haktan söz edilemez.”

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

24. Mahkemenin 16/12/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvurucuların 27/6/2013 tarihli ve 2013/5009 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucuların İddiaları

25. Başvurucular; Kadıköy 2. Asliye Ticaret Mahkemesinde açtıkları menfi tespit davasında asıl dava ile birleşen E.2005/258 sayılı davalarının kabulüne karar verildiğini, davalıların temyizi üzerine asıl davanın harç eksikliği nedeniyle usul yönünden bozulduğunu, birleşen E.2005/258 sayılı davaya ilişkin temyiz itirazlarının ise incelenmediğini, bozma kararı sonrasında yeniden yapılan yargılama sonunda Mahkemenin, bozmadan önceki kararı gibi asıl davanın kabulüne karar verdiğini ancak birleşen E.2005/258 sayılı davaya ilişkin ilk karar temyizde bozulmadığından aynı doğrultuda karar vermesi gerekirken birleşen E.2005/258 sayılı davanın reddine karar verdiğini, bu durumun nihai karardan dönme yasağına aykırı olduğunu, ayrıca bozma ilamında birleşen E.2005/258 sayılı davaya ilişkin verilen kararın bozulmasına karar verilmediği hâlde Mahkemenin, birleşen E.2005/258 sayılı davayı reddederek bozma kapsamı dışına çıktığını, uyma kararı verilen bozma ilamının dışına çıkılarak karar verilmesinin yasalara ve yerleşmiş içtihatlara aykırı olduğunu, birleşen E.2005/258 sayılı dava hakkında verilen ikinci kararın eksik inceleme ve hatalı değerlendirmeye dayandığını, bilirkişi raporlarının aksine karar verildiğini, delillerinin eksik toplandığını, davalı A.Ç.nin taraf sıfatı bulunduğu hâlde taraf sıfatı yokluğu nedeniyle bu davalı yönünden davanın reddedildiğini, Mahkemece verilen ikinci kararın temyiz incelemesi sırasında birleşen E.2005/258 sayılı dava yönünden verilen karar incelenmeden kararın bütün olarak onandığını, zira onama ilamında harç ve vekâlet ücretlerinin ana davaya göre belirlenmesi ve karar içeriğinde birleşen E.2005/258 sayılı davaya ilişkin açıklamanın yer almamasının, birleşen dosyada verilen kararın temyizde incelenmediğinin kanıtı olduğunu belirterek Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş; yargılamanın yenilenmesi, bu mümkün olmazsa tazminat talebinde bulunmuşlardır.

B. Değerlendirme

26. Başvuru dilekçesi ve ekindeki belgelere göre başvurucuların iddialarının açmış oldukları menfi tespit davasında, birleşen E.2005/258 sayılı dava yönünden verilen davanın kabulüne ilişkin kararın temyizde bozulmadığı hâlde Mahkemenin, bozma sonrasında yaptığı yargılama sonunda bozma ilamı kapsamı dışına çıkarak önceki kararının aksi yönde karar verdiği, birleşen E.2005/258 sayılı dava hakkında verilen ikinci kararın eksik inceleme ve hatalı değerlendirmeye dayandığı, Mahkemece verilen ikinci kararın temyiz incelemesi sırasında birleşen E.2005/258 sayılı dava yönünden verilen karar incelenmeden kararın bütün olarak onandığına ilişkin olduğu anlaşılmıştır.

27. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Bu nedenle başvurucuların anılan ihlal iddialarının özünün, yargılamada usul kurallarına riayet edilmeyerek adil olmayan karar verildiğine ilişkin olduğu değerlendirilerek bu iddialar, adil yargılanma hakkı kapsamında hakkaniyet uygun yargılanma hakkı çerçevesinde incelenmiştir. Başvurucuların, temyiz ettikleri kararın temyiz incelemesinin yapılmadığına ilişkin iddiaları ise mahkemeye erişim hakkı yönünden ayrıca değerlendirilmiştir.

1. Hakkaniyete Uygun Yargılanma Hakkının İhlal Edildiği İddiası Yönünden

28. Başvurucular, açmış oldukları menfi tespit davasında birleşen E.2005/258 sayılı dava yönünden verilen davanın kabulüne ilişkin kararın temyizde bozulmadığı hâlde Mahkemenin, bozma sonrasında yaptığı yargılama sonunda bozma ilamı kapsamı dışına çıkarak önceki kararının aksi yönde ve eksik inceleme ile hatalı değerlendirmeye dayalı karar verdiğini ileri sürmüşlerdir.

29. Bakanlık görüş yazısında başvurucuların şikâyetlerinin adil yargılanma hakkı ve mahkemeye erişim hakkı çerçevesinde incelenmesi gerektiği, mahkemeye etkili erişim hakkının “hukukun üstünlüğü” ilkesinin temel unsurlarından biri olarak kabul edildiği, özüne zarar verilmemek kaydıyla bu hakkın sınırlamalara tabi tutulabileceği, somut başvuru açısından İlk Derece Mahkemesince bozma ilamına uyularak karar verildiği, ilk temyiz incelemesinde birleşen dosya hakkında bir görüş belirtilmediği, bu durumda Mahkemenin bozma sonrasındaki kararının Yargıtay ilamı doğrultusunda hukuki değerlendirmeye dayalı olarak verildiği ifade edilerek başvurucuların şikâyetleri incelenirken bu hususların dikkate alınması gerektiği yönünde beyanda bulunulmuştur. Başvurucular, Bakanlık görüşlerini kabul etmemiştir.

30. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

 “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”

31. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 6. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini isteme hakkına sahiptir.”

32. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”

33. Anayasa Mahkemesi, Anayasa'nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında, ilgili hükmü Sözleşme'nin 6. maddesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle Sözleşme'nin lafzi içeriğinde yer alan ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkesi gibi ilke ve haklara, Anayasa'nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 38).

34. “Hakkaniyete uygun yargılanma”nın temel unsuru, yargılamanın “çelişmeli” olması ve taraflar arasında “silahların eşitliği”nin sağlanmasıdır (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Rowe ve Davis/Birleşik Krallık [BD], B. No: 28901/95, 16/2/2000, § 60). Adil yargılanma hakkının unsurlarından olan çelişmeli yargılama ilkesi, taraflara dava malzemesi hakkında bilgi sahibi olma ve yorum yapma hakkının tanınmasını ve bu nedenle tarafların yargılamanın bütününe aktif olarak katılmasını gerektirmektedir. Bu anlamda mahkemece tarafların dinlenilmemesi, taraflara delillere karşı çıkma imkânı verilmemesi, yargılama faaliyetinin hakkaniyete aykırı hâle gelmesine neden olabilecektir (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Ruiz-Mateos/İspanya, § 63; Feldbrugge/Hollanda, B. No: 8562/79, 29/05/1986, § 44).

35. Silahların eşitliği ilkesinin tamamlayıcısı olan çelişmeli yargılama ilkesi, kural olarak bir hukuk ya da ceza davasında tüm taraflara, gösterilen kanıtlar ve sunulan görüşler hakkında bilgi sahibi olma ve bunlarla ilgili görüş bildirebilme imkânı vermektedir (Benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. J.J./Hollanda, B. No: 9/1997/793/994, 27/3/1998, § 43; Vermeulen/Belçika, B. No: 19075/91, 20/2/1996, § 33).

36. Adil yargılanma hakkının unsurlarından biri de silahların eşitliği ilkesidir. Silahların eşitliği ilkesi davanın taraflarının usule ilişkin haklar bakımından aynı koşullara tabi tutulması ve taraflardan birinin diğerine göre daha zayıf bir duruma düşürülmeksizin iddia ve savunmalarını makul bir şekilde mahkeme önünde dile getirme fırsatına sahip olması anlamına gelir (Yaşasın Aslan, B. No: 2013/1134, 16/5/2013, § 32).

37. Genel anlamda hakkaniyete uygun bir yargılamanın yürütülebilmesi için silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkeleri ışığında taraflara tanık delili de dâhil olmak üzere delillerini sunma ve inceletme noktasında da uygun imkânların tanınması gerekir. Bu anlamda delillere ilişkin dengesizlik veya hakkaniyetsizlik iddiaları da yargılamanın bütünü ışığında değerlendirilecektir (Yüksel Hançer, B. No: 2013/2116, 23/1/2014, § 19). Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru kapsamındaki görevi, somut olayın usul kurallarına uygunluğunu denetlemek değil; adil yargılanma hakkı kapsamındaki güvencelerin somut olayda ihlal edilip edilmediğini denetlemektir.

38. Başvuru konusu olayda başvurucular, birlikte görülen menfi tespit davalarından E.2005/258 sayılı dava hakkında verilen ikinci kararın eksik inceleme ve hatalı değerlendirmeye dayandığını, söz konusu davada bilirkişi raporlarının aksine karar verildiğini, birleşen E.2005/272 sayılı davada ise davalı A.Ç.nin taraf sıfatı bulunduğu hâlde taraf sıfatı yokluğu nedeniyle bu davalı yönünden davanın reddedildiğini ileri sürmüşlerdir.

39. Anayasa Mahkemesinin bireysel başvurular için benimsediği temel yaklaşım doğrultusunda kural olarak bireysel başvuruya konu davadaki olayların kanıtlanması, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması, yargılama sırasında delillerin kabul edilebilirliği ve değerlendirilmesi ile kişisel bir uyuşmazlığa derece mahkemeleri tarafından getirilen çözümün esas yönünden adil olup olmaması, bireysel başvuru incelemesinde değerlendirmeye tabi tutulamaz. Anayasa’da yer alan hak ve özgürlükler ihlal edilmediği sürece ve derece mahkemelerinin kararlarındaki maddi ve hukuki hatalar açık keyfîlik içermedikçe bireysel başvuru incelemesinde ele alınamaz. Bu çerçevede derece mahkemelerinin delilleri değerlendirmesinde ve hukuk kuralını yorumlamasında bariz bir takdir hatası bulunmadıkça Anayasa Mahkemesinin bu takdire müdahalesi söz konusu olamaz (Kenan Özteriş, B. No: 2012/989, 19/12/2013, § 48).

40. Davadaki tarafların uyuşmazlıkla ilgili taraf sıfatları bulunup bulunmadığı veya yargılama sürecinde alınan bilirkişi raporundaki görüş doğrultusunda karar verilmesi gerekip gerekmediği, delillerin değerlendirilmesi ve hukuk kurallarının yorumlanması kapsamında derece mahkemelerinin takdirinde olan hususlardır. Somut olayda, dava konusu edilen bonolarda davalı A.Ç.nin sıfatı bulunmadığı gerekçesiyle bu davalı yönünden davanın pasif husumet yokluğu nedeniyle reddine, birleşen E.2005/258 sayılı davada ise davalı M.S.nin iyi niyetli hamil olduğu kanaatiyle davanın reddine karar verildiği anlaşılmıştır (bkz. § 14). Derece Mahkemelerince yapılan değerlendirmelerde bariz bir takdir hatası tespit edilmediğinden anılan ihlal iddialarının bireysel başvuru incelemesinde ele alınması mümkün değildir.

41. Başvurucular, tanık dinletme isteğinden vazgeçmedikleri hâlde vazgeçmiş kabul edilerek karar verildiğini ileri sürmüşlerdir. Başvuruya konu dava dosyası incelendiğinde 9/11/2010 tarihli duruşmada başvurucular vekilinin “Yargıtay bozma kararında davacı tanıklarının dinlenilmemiş olmaları yönünden bir bozma gerekçesi mevcut olmadığından tanıklarımızın bozmadan sonra dinlenmesi durumunda usulen bir yanlışlık olacağı düşüncesiyle bu aşamada tanıklarımızın dinlenmelerini istemiyoruz, mevcut dosya içeriğine göre önceki iddialarımızı, istemlerimizi yineliyoruz, davalarımızın kabulüne karar verilsin” şeklinde beyanda bulunarak bahsedilen aşamada tanıklarının dinlenmemelerini talep ettiği, İlk Derece Mahkemesinin de gerekçeli kararında bu konuyla ilgili olarak başvurucuların tanık dinletme isteminden duruşmada vazgeçmiş olmaları nedeniyle ispat yükümlülüklerini yerine getiremediklerini belirterek davanın reddine karar verdiği görülmüştür (bkz. § 14). Dolayısıyla başvurucular vekilinin duruşmadaki beyanı üzerine tanıkların dinlenmedikleri anlaşılmaktadır.

42. Öte yandan başvurucular, delil listesinde bildirdikleri yemin delilinin ve diğer delillerin toplanmadan karar verildiğini iddia etmişlerdir. Anayasa Mahkemesine başvuru konusu olaylarla ilgili delilleri sunmak suretiyle olaylar hakkındaki iddialarını ve dayanılan Anayasa hükmünün kendilerine göre ihlal edildiğine dair açıklamalarda bulunarak hukuki iddialarını kanıtlama yükümlülüğü başvurucuya aittir (Veli Özdemir, B. No: 2013/276, 9/1/2014, § 19). Başvurucular, hangi celsede, hangi delillerinin toplanmasını istediklerini bildirdikleri hâlde Mahkemece bu taleplerin karşılanmadığına ya da yemin deliline dayanmak istemelerine rağmen bu istemin kabul edilmediğine dair bir bilgi ya da kanıt Anayasa Mahkemesine sunmamışlardır. Bu nedenle başvurucular tarafından ileri sürülen bu ihlal iddialarının yine başvurucular tarafından kanıtlanamamış olduğu sonucuna varılmıştır.

43. Başvurucular ayrıca açtıkları menfi tespit davasında asıl dava ile birleşen E.2005/258 sayılı davalarının kabulüne karar verildiğini, kararların temyizi üzerine asıl davanın harç eksikliği nedeniyle usul yönünden bozulduğunu, birleşen E.2005/258 sayılı davaya ilişkin temyiz itirazlarının ise incelenmediğini, bozma kararı sonrasında yeniden yapılan yargılama sonunda Mahkemenin, önceki kararı doğrultusunda asıl davanın kabulüne karar verdiğini ancak birleşen E.2005/258 sayılı davaya ilişkin ilk karar temyizde bozulmadığından aynı doğrultuda karar vermesi gerekirken birleşen E.2005/258 sayılı davanın reddine karar verdiğini, bu durumun nihai karardan dönme yasağına aykırı olduğunu, ayrıca ilk karara ilişkin bozma ilamında birleşen E.2005/258 sayılı dava hakkında bozma kararı olmadığı hâlde Mahkemenin, birleşen E.2005/258 sayılı davayı reddederek bozma kapsamı dışına çıktığını, uyma kararı verilen bozma ilamının dışına çıkılarak karar verilmesinin yasalara ve yerleşmiş içtihatlara aykırı olduğunu ileri sürmüşlerdir.

44. Başvurucular, başvuru konusu davada verilen ilk hükme ilişkin bozma ilamında birleşen E.2005/258 sayılı dava hakkında bozma kararı olmadığı hâlde Mahkemenin, birleşen E.2005/258 sayılı davayı reddederek bozma kapsamı dışına çıkmasının yasalara ve yerleşmiş içtihatlara aykırı olduğunu ileri sürmüş iseler de birleşen E.2005/258 sayılı dava yönünden verilen davanın kabulü kararının yerinde olup olmadığı konusunda 2/2/2009 tarihli Yargıtay bozma ilamında bir değerlendirme bulunmadığı, bu kararı temyiz eden davalının temyiz itirazlarının da incelenmediği anlaşılmaktadır (bkz. § 12). Bu nedenle anılan bozma kararı, birleşen E.2005/258 sayılı dava yönünden başvurucular lehine hüküm verilmesini gerektirecek nitelikte değildir.

45. Sonuç itibarıyla başvurucuların usule ilişkin müktesep hak ilkesine aykırı, eksik inceleme ve hatalı değerlendirmeye dayalı olarak karar verildiği yönündeki iddialarının; yargılama sürecinde hukuk ve usul kuralların doğru uygulanmadığına ilişkin olduğu, başvuruya konu yargılama süreci bir bütün olarak değerlendirildiğinde başvurucuların hakkaniyete uygun yargılanma haklarına yönelik olarak açık ve görünür bir ihlalin olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.

46. Açıklanan nedenlerle hakkaniyete uygun yargılanma hakkına yönelik bir ihlalin olmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Mahkemeye Erişim Hakkının İhlal Edildiği İddiası Yönünden

47. Başvurucular, İlk Derece Mahkemesince verilen 14/12/2010 tarihli ikinci kararın temyiz incelemesi sırasında birleşen E.2005/258 sayılı dava yönünden inceleme yapılmadan kararın bütün olarak onandığını, zira onama ilamında harç ve vekâlet ücretlerinin ana davaya göre belirlenmesi ve karar içeriğinde birleşen E.2005/258 sayılı davaya ilişkin açıklama yer almamasının, birleşen dosyada verilen kararın temyizde incelenmediğinin kanıtı olduğunu ileri sürmüşlerdir.

48. Bakanlık görüş yazısında, İlk Derece Mahkemesince bozma öncesi ve sonrasında verilen kararların Yargıtayın temyiz incelemesinden geçtiği ifade edilmiştir. Başvurucular, Bakanlık görüşünü kabul etmemişlerdir.

49. Adil yargılanma hakkının en temel unsurlarından biri olan mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına gelmektedir. (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52). Mahkemeye erişme hakkı sadece ilk derece mahkemesine dava açma hakkını değil; eğer iç hukukta itiraz, istinaf veya temyiz gibi kanun yollarına başvurma imkânı tanınmış ise üst mahkemelere başvurma hakkını da içerir (Bayar ve Gürbüz/Türkiye, B. No: 37569/06, 27/11/2012, § 42).

50. Sözleşme'nin 6. maddesi mahkemeye başvurma hakkını açıkça düzenlenmemekle beraber AİHM tarafından mahkemeye başvurma hakkının hukukun temel prensibi olduğu, mahkemeye başvurma hakkı olmaksızın hakkaniyete uygun, aleni bir yargılamadan söz edilemeyeceği ve adil yargılanma hakkının içerdiği güvencelerden yararlanmanın olanaksız hâle geleceği kabul edilmektedir (Golder/Birleşik Krallık, B. No: 4451/70, 21/2/1975, § 35).

51. Anayasa'nın 36. maddesi herkesin, meşru vasıta ve yollardan faydalanarak yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma hakkına sahip olduğunu belirtmek suretiyle Sözleşme’den farklı olarak mahkemeye başvurma hakkını açıkça düzenlemektedir. Bunun yanı sıra Anayasa Mahkemesi de AİHM içtihadına paralel şekilde mahkemeye başvurma hakkının adil yargılanma hakkının önkoşulu olduğunu ifade etmektedir (AYM, E. 2010/41, K. 2012/19, 9/2/2012).

52. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Bu bağlamda başvurucunun ihlal iddialarını kanıtlayamadığı, temel haklara yönelik bir müdahalenin olmadığı veya müdahalenin meşru olduğu açık olan başvurular ile karmaşık veya zorlama şikâyetlerden ibaret başvurular, açıkça dayanaktan yoksun kabul edilebilir (Hikmet Balabanoğlu, B. No: 2012/1334, 17/9/2013, § 24).

53. Somut olayda Yargıtay 6. Hukuk Dairesinin 11/9/2012 tarihli onama ilamının incelenen karara ilişkin başlık bölümünde asıl davanın yanı sıra birleşen iki davaya ilişkin bilgilerin yer aldığı, duruşmalı yapıldığı anlaşılan temyiz incelemesi sırasında hazır bulunan başvurucular vekilinin birleşen E.2005/258 sayılı davaya ilişkin temyiz itirazlarını dile getirebildiği anlaşılmaktadır. Bu itibarla Yargıtay ilamının hüküm kısmında asıl ve birleşen davalar yönünden bir ayırım yapılmaması veya yargılama gideri hesabının eksik yapılmasının birleşen dosyanın temyiz incelemesinin yapılmadığı anlamına gelmeyeceği değerlendirilerek başvurucuların, asıl davanın temyiz incelemesi sırasında birleşen dava yönünden inceleme yapılmadan kararın bütün olarak onandığı iddiasının yerinde olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.

54. Açıklanan nedenlerle mahkemeye erişim hakkına yönelik bir açık ve görünür bir ihlal saptanmadığından başvurunun bu kısmının da açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde bırakılmasına

16/12/2015 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim Birinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Kabul Edilemezlik vd.
Künye
(Cem Öğün ve diğerleri, B. No: 2013/5009, 16/12/2015, § …)
   
Başvuru Adı CEM ÖĞÜN VE DİĞERLERİ
Başvuru No 2013/5009
Başvuru Tarihi 27/6/2013
Karar Tarihi 16/12/2015

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, Kadıköy 2. Asliye Ticaret Mahkemesinde görülen menfi tespit davasında verilen kararın usul yönünden bozulması sonrasında yapılan yargılamada, Mahkemece bozma ilamına uyulmasına rağmen bozma kapsamı dışına çıkılarak karar verilmesi, verilen ikinci kararın eksik inceleme ve hatalı değerlendirmeye dayanması, ikinci kararın temyizi üzerine birleşen dosya yönünden temyiz incelemesi yapılmadan kararın bütün olarak onanması nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Adil yargılanma hakkı (Medeni Hak ve Yükümlülükler) Hakkaniyete uygun yargılanma hakkı (bariz takdir hatası, içtihat farklılığı vs.-hukuk) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
Mahkemeye erişim hakkı (hukuk) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 6762 Türk Ticaret Kanunu 599
690
6570 Gayrimenkul Kiraları Hakkında Kanun 9
2004 İcra ve İflas Kanunu 72
  • pdf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi