TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİBÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
RIFAT NAMIK AKVARDAR BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/5015)
|
|
Karar Tarihi: 21/4/2016
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Osman Ali Feyyaz PAKSÜT
|
|
|
Recep KÖMÜRCÜ
|
|
|
Alparslan ALTAN
|
Raportör
|
:
|
Yakup MACİT
|
Başvurucular
|
:
|
Rıfat Namık AKVARDAR
|
Vekili
|
:
|
Av. Necati YILMAZ
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, kamulaştırmasız el atma nedeniyle açılan davada
hükmedilen alacağın tahsili için başlatılan icra takibine karşı yapılan
şikâyette mahkemenin hukuka aykırı değerlendirme yaparak karar vermesi ve
takibe esas davada tazminata karar verilmesine rağmen mevzuat hükümleri gerekçe
gösterilerek yargı kararının icra edilmemesi nedenleriyle adil yargılanma
hakkının; idareden herhangi bir alacağı olan kişilerin haciz imkânına sahip
olmalarına karşın kamulaştırmasız el atmadan doğan alacak için bu yola
gidilememesi nedeniyle deeşitlik ilkesinin ihlal edildiği
iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 7/7/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan
yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi
neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin
bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 17/3/2016 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
5. Başvurucu, murislerinden intikal eden hisse sahibi olduğu
taşınmaza davalı Belediyelerin kamulaştırmasız el attığını belirterek diğer
hissedarlarla birlikte Antalya 4. Asliye Hukuk Mahkemesinde dava açmıştır.
6. Mahkeme 23/2/2011 tarihlive
E.2010/12, K.2011/46 sayılı ilamı ile başvurucu lehine davalı Antalya
Büyükşehir Belediyesi açısından 586.385,14 TL, davalı Muratpaşa
Belediyesi açısından 510.674,55 TL alacağa hükmetmiştir.
7. Başvurucu, Mahkeme kararı kesinleşmeden Antalya Büyükşehir
Belediyesi aleyhine hükmedilen alacağın tahsili için Antalya 14. İcra
Müdürlüğünün E.2011/3975 sayılı dosyasında 9/4/201 tarihinde ilamlı takip
başlatmıştır.
8. Takip sırasında borçlu Belediyenin mal varlığı üzerinde haciz
uygulanması üzerine borçlu Belediye, hacizlerin kaldırılması için Antalya 5.
İcra Hukuk Mahkemesinde şikâyette bulunmuştur.
9. Mahkeme 29/6/2012 tarihli ve E.2012/602, K.2012/611 sayılı
kararı ile şikâyeti kabul etmiş ve Belediyenin mal varlığı üzerindeki hacizleri
kaldırmıştır. Karar gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"...
İcra dosyasının incelenmesinde davalı alacaklı
tarafından Antalya 4.Asliye Hukuk Mahkemesinin E.2010/12, K.2011/46 sayılı
ilamına dayalı olarak ilamlı icra takibi başlatıldığı, Örnek 4-5 Ödeme emrinin
18/4/2011 tarihinde tebliğ edildiği, davalı borçlunun 22/6/2012 tarihinde icra
dosyasına dilekçe vererek haczedilmezlik itirazında
bulunduğu ve itirazın reddine karar verildiği tespit edilmiştir.
29/2/2011 tarihinde yürürlüğe giren 6111
sayılı kanunun geçici 2. maddesinde "bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihten
itibaren 15 yıl süre ile geçerli olmak üzere 04/11/1983 tarihli 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun geçici 6. maddesi hükmü, 04/11/1983
tarihinden sonraki kamulaştırmasız elatma işlemlerine
de uygulanır."hükmü düzenlenmiştir.
Takibe dayanak Antalya 4. Asliye Hukuk
Mahkemesinin E.2010/12, K.2011/46 sayılı kararı kamulaştırmasızel
koymadan kaynaklanan tazminata ilişkin olduğu, bu durumda anılan yasal
düzenleme karşısında idareye ait mal hak ve alacakların haczedilemeyeceği
anlaşılmakla şikayetin kabulüne karar
verilmiştir."
10. Başvurucunun temyizi üzerine karar, Yargıtay 12. Hukuk
Dairesinin 12/2/2013 tarihli ve E.2012/28055, K.2013/3897 sayılı ilamıyla
onanmıştır.
11. Karar düzeltme talebi, aynı Dairenin 30/5/2013 tarihli ve
E.2013/12454, K.2013/20112 sayılı ilamıyla reddedilmiştir.
12. Ret kararı 17/6/2013 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiş,
8/7/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunulmuştur.
13. Bu arada takibe dayanak Antalya 5. Asliye Hukuk Mahkemesinin
23/2/2011 tarihli kararı davalı Belediyeler tarafından temyiz edilmiş, karar,
Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 16/10/2012 tarihli ve E.2012/17135, K.2012/19728
sayılı ilamı ile bozulmuştur. Bozma ilamının ilgili kısmı şöyledir:
"...
Tüm bu nedenlerle kamulaştırmasız el atmadan
söz edilemeyeceğinden aynı nedenle diğer hissedarlar tarafından açılan ve
kesinleşen dava dosyaları da gözetilerek davanın
reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçelerle davanın
kabulüne karar verilmesi,
Doğru görülmemiştir.
Davalı idareler vekillerinin temyiz itirazları
yerinde olduğundan hükmün açıklanan nedenlerle
BOZULMASINA,
..."
14. Başvurucu ve diğer davacıların karar düzeltme talebi, aynı
Dairenin 11/4/2013 tarihli ve E.2013/2859, K.2013/7000 sayılı ilamı ile
reddedilmiştir.
15. Bozma üzerine dosya, Mahkemenin E.2013/299 sırasına
kaydedilmiş; Mahkemece bozma ilamına uyularak yargılamaya devam edilmiştir.
16. Mahkeme 8/11/2013 tarihli ve E.2013/299, K.2013/631 sayılı
kararı ile davayı reddetmiştir. Karar gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"...
Tüm bu nedenlerle kamulaştırmasız el atmadan
söz edilemeyeceğinden aynı nedenle diğer hissedarlar tarafından açılan ve
kesinleşen dava dosyaları da gözetilerek davanın reddine karar verilmesi
gerekirken, yazılı gerekçelerle davanın kabulüne karar verilmesinin doğru görülmediğinden...." hükmün bozulmasına karar verilerek
dosya mahkememize iade edilmiştir.
Mahkememizce usul ve yasaya uygun bulunan
Yüksek Yargıtay bozma ilamına uyulmuş bu doğrultuda yargılamaya devam
olunmuştur.
Sonuç itibarı ile mahkememizde oluşan kanaate
ve Yüksek Yargıtay 5. Hukuk Dairesi bozma ilamında bildirilen gerekçeye göre;
dava konusu parselin daha önce kamulaştırılmış ve kamulaştırma bedelinin
ödenmiş olduğu anlaşıldığından hükmen tescil kararının tapuya işlenmemiş olması
mülkiyet hakkını ortadan kaldırmayacağından
davanın reddine karar vermek gerekmiştir."
17. Başvurucu ve diğer davacıların temyizi üzerine karar,
Yargıtay 18. Hukuk Dairesinin 16/11/2015 tarihli ve E.2014/20691, K.2015/16485
sayılı ilamı ile bozulmuştur. Bozma ilamının ilgili kısmı şöyledir:
"...
Her nekadar
mahkemece davanın kabulüne dairverilen ilkkararın yapılan temyiz incelemesi sonucundaYargıtay
5. Hukuk Dairesi tarafından davanın reddine karar verilmesi gerekçesi ile
bozulmuş ise de, bozma ilamında davaya konu taşınmazın idare adına tesçiline dayanak mahkeme ilamınınhangisi
olduğu gibi hususlarında herhangi biraçıklanma
yapılmadığı için ve bu anlamda maddi hataya dayalı bozma ilamına mahkemece
uyulmuş olmasının davalılar lehine usulükazanılmış
hak teşkil etmeyeceği tesbit edilmiştir.
...
.. eksik inceleme ve
yerinde olmayan gerekçe ile yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması doğru görülmemiştir.
Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi
isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün
HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA,
..."
18. Dosya, davalı Belediyelerin talebi üzerine karar düzeltme
için Yargıtay 18. Hukuk Dairesine gönderilmiş; karar düzeltme incelemesi henüz
sonuçlanmamıştır.
B. İlgili Hukuk
19. Başvuru konusu dava tarihinde yürürlükte olan 4/11/1983
tarihli ve 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun, Anayasa Mahkemesinin 1/11/2012
tarihli ve E. 2010/83, K.2012/169 sayılı kararı ile iptal edilmeden önceki
geçici 6. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
"Kamulaştırma işlemleri tamamlanmamış
veya kamulaştırması hiç yapılmamış olmasına rağmen 9/10/1956 tarihi ile
4/11/1983 tarihi arasında fiilen kamu hizmetine ayrılan veya kamu yararına
ilişkin bir ihtiyaca tahsis edilerek üzerinde tesis yapılan taşınmazlara veya
kaynaklara kısmen veya tamamen veyahut irtifak hakkı tesis etmek suretiyle
malikin rızası olmaksızın fiili olarak el konulması sebebiyle, malik tarafından
ilgili idareden tazminat talebinde bulunulması halinde, öncelikle uzlaşma
yoluna gidilmesi esastır.
...
Kesinleşen mahkeme kararlarına istinaden bu
madde uyarınca ödemelerde kullanılmak üzere, ihtiyaç olması halinde, idarelerin
yılı bütçelerinde sermaye giderleri için öngörülen ödeneklerden yüzde iki pay
ayrılır. Kesinleşen alacakların toplam tutarının ayrılan ödeneğin toplam
tutarını aşması halinde, ödemeler, sonraki yıllara sari
olacak şekilde, garameten ve taksitlerle
gerçekleştirilir. Taksitlendirmede, bütçe imkanları ile alacakların tutarları
dikkate alınır. Taksitli ödeme süresince, 3095 sayılı Kanuna göre ayrıca kanuni
faiz ödenir. İdare tarafından, mahkeme kararı gereğince nakdi ödeme yerine,
üçüncü fıkrada belirtilen diğer uzlaşma yolları da teklif edilebilir ve bu
maddenin uzlaşmaya ilişkin hükümlerine göre işlem yapılabilir.
Bu maddenin tazminata ilişkin hükümleri, vuku
bulduğu tarih itibarı ile bu maddenin kapsamında olan kamulaştırmasız el
koymadan dolayı açtıkları tazminat davası süre bakımından dava hakkının düştüğü
gerekçesiyle reddedilmiş olanlar hakkında da uygulanır. Evvelce açtıkları
davalar sonunda tazminat almaya hak kazanmış veya süre dışındaki sebeplerden
dolayı davaları reddedilmiş olanlar hakkında bu madde hükümleri uygulanmaz. Ancak, gerek iç hukuka ve gerekse milletlerarası hukuka göre
evvelce açtıkları davalar sonunda hak kazanmış oldukları tazminat henüz
ödenmemiş olanlara, idare tarafından nakdi ödeme yerine, üçüncü fıkrada
belirtilen diğer uzlaşma yolları teklif edilebilir ve bu maddenin uzlaşmaya
ilişkin hükümlerine göre işlem yapılabilir.
...
Bu madde uyarınca ödenecek olan tazminatın
tahsili sebebiyle idarelerin mal, hak ve alacakları haczedilemez.”
20. Başvuru konusu dava tarihinde yürürlükte olan 13/2/2011
tarihli ve 6111 sayılı Kanun’un Anayasa Mahkemesinin 1/11/2012 tarihli ve
E.2010/83, K.2012/169 sayılı kararı ile iptal edilmeden önceki geçici 2.
maddesi şöyledir:
"Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten
itibaren onbeş yıl süreyle geçerli olmak üzere;
4/11/1983 tarihli ve 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun
geçici 6 ncı maddesi hükmü, 4/11/1983 tarihinden
sonraki kamulaştırmasız el koyma işlemlerine de uygulanır. Ancak, bu tarihten
sonraki kamulaştırmasız el koyma işlemleri sebebiyle açılan tazminat
davalarında verilen ve kesinleşen mahkeme kararlarına istinaden 2942 sayılı
Kanunun geçici 6 ncımaddesinin yedincifıkrasıuyarıncaödemelerdekullanılmaküzere,
ihtiyaç olması halinde, idarelerin yılı bütçelerinde sermaye giderleri için
öngörülen ödeneklerden ayrıca yüzde beş pay ayrılır."
21. 2942 sayılı Kanun'un, Anayasa Mahkemesinin 13/11/2014
tarihli ve E.2013/95, K.2014/176 sayılı kararı ile iptal edilmeden önceki
24/05/2013 tarihli ve 6487 sayılı Kanun'un 21. maddesi ile değişik geçici6.
maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
"Kamulaştırma işlemleri tamamlanmamış
veya kamulaştırması hiç yapılmamış olmasına rağmen 9/10/1956 tarihi ile
4/11/1983 tarihi arasında fiilen kamu hizmetine ayrılan veya kamu yararına
ilişkin bir ihtiyaca tahsis edilerek üzerinde tesis yapılan taşınmazlara veya
kaynaklara kısmen veya tamamen veyahut irtifak hakkı tesis etmek suretiyle
malikin rızası olmaksızın fiili olarak el konulması sebebiyle, mülkiyet
hakkından doğan talepler, bedel talep edilmesi hâlinde bedel tespiti ve diğer
işlemler bu madde hükümlerine göre yapılır. Bu maddeye göre yapılacak
işlemlerde öncelikle uzlaşma usulünün uygulanması dava şartıdır.
...
Kesinleşen mahkeme kararlarına istinaden bu
madde uyarınca ödemelerde kullanılmak üzere, ihtiyaç olması hâlinde, merkezi
yönetim bütçesine dâhil idarelerin yılı bütçelerinde sermaye giderleri için
öngörülen ödeneklerinin (Milli Savunma Bakanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı ve
Sahil Güvenlik Komutanlığı bütçelerinin güvenlik ve savunmaya yönelik mal ve
hizmet alımları ile yapım giderleri için ayrılan ödeneklerin) yüzde ikisi,
belediye ve il özel idareleri ile bağlı idareleri için en son kesinleşmiş bütçe
gelirleri toplamının, diğer idareler için en son kesinleşmiş bütçe giderleri
toplamının en az yüzde ikisi oranında yılı bütçelerinde pay ayrılır. Kesinleşen
alacakların toplam tutarının ayrılan ödeneğin toplam tutarını aşması hâlinde,
ödemeler, sonraki yıllara sâri olacak şekilde, garameten
ve taksitlerle gerçekleştirilir. Taksitlendirmede, bütçe imkanları ile
alacakların tutarları dikkate alınır. Taksitli ödeme süresince, 3095 sayılı
Kanuna göre ayrıca kanuni faiz ödenir. İdare tarafından, mahkeme kararı
gereğince nakdi ödeme yerine, üçüncü fıkrada belirtilen diğer uzlaşma yolları
da teklif edilebilir ve bu maddenin uzlaşmaya ilişkin hükümlerine göre işlem
yapılabilir.
Bu maddenin bedele ilişkin hükümleri, vuku
bulduğu tarih itibarı ile bu maddenin kapsamında olan kamulaştırmasız el
koymadan dolayı açtıkları tazminat davası süre bakımından dava hakkının düştüğü
gerekçesiyle reddedilmiş olanlar hakkında da uygulanır. Evvelce açtıkları
davalar sonunda tazminat almaya hak kazanmış veya süre dışındaki sebeplerden
dolayı davaları reddedilmiş olanlar hakkında bu madde hükümleri uygulanmaz. Ancak, gerek iç hukuka ve gerekse milletlerarası hukuka göre
evvelce açtıkları davalar sonunda hak kazanmış oldukları tazminat henüz
ödenmemiş olanlara, idare tarafından nakdi ödeme yerine, üçüncü fıkrada
belirtilen diğer uzlaşma yolları teklif edilebilir ve bu maddenin uzlaşmaya
ilişkin hükümlerine göre işlem yapılabilir.
...
... Bu madde hükümleri karara bağlanmamış veya
kararı kesinleşmemiş tüm davalara uygulanır. Kararı kesinleşen davalara ise, bu
maddenin yalnızca sekizinci fıkra hükümleri uygulanır.
Bu madde uyarınca ödenecek olan bedelin
tahsili sebebiyle idarelerin mal, hak ve alacakları haczedilemez.
...
4/11/1983 tarihinden bu fıkranın yürürlüğe
girdiği tarihe kadar kamulaştırma işlemleri tamamlanmamış veya kamulaştırması
hiç yapılmamış olmasına rağmen fiilen kamu hizmetine ayrılan veya kamu yararına
ilişkin bir ihtiyaca tahsis edilerek üzerinde tesis yapılan taşınmazların idare
tarafından kamulaştırılması hâlinde kamulaştırma bedeli ve mahkemelerce
malikleri lehine hükmedilen tazminat ile bu davalara ilişkin mahkeme ve icra
vekalet ücretleri de, idarelerce bu maddenin sekizinci fıkrasına göre
bütçelerden ayrılacak paydan ve aynı fıkrada belirtilen usule göre ödenir ve
işlem yapılır. Bu alacaklar için de bu maddenin on birinci fıkrası, bu fıkra
kapsamında kalan taşınmazlar hakkında açılan her türlü davalarda ise yedinci
fıkra hükümleri uygulanır. Bu fıkra hükmü, bu fıkra kapsamında kalan
taşınmazlar hakkında açılan ve kesinleşmeyen davalarda da uygulanır."
22. 9/6/1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 82.
maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Aşağıdaki şeyler haczolunamaz:
1. Devlet malları ile mahsus kanunlarında
haczi caiz olmadığı gösterilen mallar,
…”
23. 18/6/1927 tarihli ve 1086 sayılı mülga Hukuk Usulü Muhakemeleri
Kanunu’nun (HUMK) yürürlükte olan 443. maddesinin dördüncü fıkrasışekildedir:
"Gayrimenkule ve buna mütaallik
aynı haklara ve aile ve şahsın hukukuna mütedair hükümler katiyet kesbetmedikçe icra olunamaz."
24. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanunu'nun geçici 3. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"Bölge adliye mahkemelerinin göreve
başlama tarihinden önce aleyhine temyiz yoluna başvurulmuş olan kararlar
hakkında, kesinleşinceye kadar 1086 sayılı Kanunun 26/9/2004 tarihli ve 5236
sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önceki 427 ilâ 454 üncü
madde hükümlerinin uygulanmasına devam olunur."
25. Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin 22/3/2011 tarihli ve
E.2010/23405, K.2011/4222 sayılı ilamının ilgili kısımları şöyledir:
"...
HUMK. nun
443/4.maddesi gereğince taşınmaza ve buna ilişkin ayni haklara ilişkin hükümler
kesinleşmedikçe icra edilemez. Somut olayda takibe dayanak yapılan ilam,
kamulaştırmasız el atma nedeniyle tazminat alacağına bağlı bir ilamdır. Her ne
kadar mahkemenin hüküm fıkrasında "tapu iptaline...el konulan taşınmazın
mülkiyetinin tapudan yol olarak terkinine..." karar verilmişse de, ilamdaki bu hüküm kamulaştırmasız el atma tazminatının
yasadan doğan sonucu olup, taşınmazın aynının ihtilaflı olduğunu göstermez. Bu
nedenle dayanak ilam, tazminat alacağına ilişkin olup, HUMK.nun
443/4.maddesi gereğince ilamın infazı için kesinleşmesine gerek
bulunmamaktadır.
..."
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
26. Mahkemenin 21/4/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
27. Başvurucu; tapuda adına hisseli olarak kayıtlı olan
taşınmaza davalı Belediyelerce el atılması üzerine açtığı davada lehine
hükmedilen tazminat alacağını icra yoluyla talep ettiği hâlde ödeme
yapılmadığını, İcra Mahkemesinin 2942 sayılı Kanun’un geçici 6. ve 6111 sayılı
Kanun’un geçici 2. maddesinde yer alan kamu mallarının haczedilmezliğine
ilişkin hükümleri gerekçe göstererek takip borçlusu Belediyenin mal varlığına
koydurduğu haczi kaldırdığını, esasen 2942 sayılı Kanun'un geçici 6.
maddesindeki haciz yasağının uzlaşma hükümlerine göre yapılacak işlemlerde
geçerli olduğunu, dava konusu olayda uzlaşma hükümlerinin uygulanmadığını, yine
Kanun hükmünün 1956 ile 1983 yılları arasında yapılan el atmaları kapsadığı
hâlde olayda el atmanın 1983 yılından önce yapıldığına ilişkin tespitin de
yapılmadığını, Kanun'un geçici 6. maddesinin tüm kamulaştırmasız el atma
davaları sonucu verilen tazminat kararlarına uygulanmak suretiyle davalı
Belediyenin ödeme yükümlülüğünden kurtarılmasının mülkiyet hakkını
zedelediğini, idareden herhangi bir alacağı olan kişinin idareye karşı haciz
yapabilme imkânı olmasına rağmen Kanun kapsamındaki tazminat alacaklısına haciz
yolunun kapatılmasının eşitlik ilkesine aykırı olduğunu, Mahkemenin Kanun hükmünü
yanlış yorumlayarak dava konusu olayı geçici 6. madde kapsamında
değerlendirerek karar verdiğini belirterek Anayasa’nın 10., 35. ve 36.
maddelerinde düzenlenen haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
28. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun Anayasa'nın 10. maddesindedüzenlenen hakkının ihlal edildiği iddiasının,
Anayasa'nın 36. maddesi kapsamında incelenmesi uygun görülmüştür.
29. Yine başvurucunun, İcra Mahkemesinin dava konusu olayda
mevzuat hükümlerinde belirtilen haczedilmezlik
kuralını uygulayamayacağı, Kanun'un kapsam itibarıyla yanlış uygulandığı
iddiası ile mülkiyet hakkına ilişkin şikâyetinin temel olarak kamu mallarının haczedilmezliğine dair hükümler nedeniyle tazminata ilişkinyargı kararının icra edilememesine dayandığı
anlaşılmaktadır. Başvurucunun takibe dayanak Mahkeme ilamının kesinleşmesini
beklemeden 9/4/2011 tarihinde alacağını tahsil etmek amacıyla icraya koyduğu,
takip devam ederken ilama karşı davalı Belediyeler tarafından temyiz yoluna
başvurulması üzerine kararın Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 16/10/2012 tarihli
ilamı ile bozulduğu, Mahkemenin bozma ilamına uyarak 8/11/2013 tarihinde davayı
reddettiği, bu kararın da temyizi üzerine Yargıtay 18. Hukuk Dairesinin
16/11/2015 tarihli ilamı ile hükmün bir kez daha bozulduğu ve yargılamanın
devam ettiği anlaşılmıştır. Başvurucu, ilk bozma kararından sonra 8/7/2013
tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
30. Bu açıklamalar ışığında başvurucunun Yargıtay tarafından
bozularak ortadan kaldırılan Mahkeme ilamına bağlı olarak ileri sürdüğü
alacakla ilgili, mülkiyet hakkı kapsamında korunmaya değer bir menfaatinin
bulunmadığı anlaşılmış ve ihlal iddialarıyla ilgili bu kapsamında bir
değerlendirme yapılmamıştır. Bu açıdan başvuru, adil yargılanma hakkı
kapsamında değerlendirilmiştir.
31. Başvurucu, açtığı tazminat davasında kamulaştırmasız el atma
nedeniyle lehine hükmedilen tazminatı icra yoluyla talep ettiği hâlde
ödenmemesi sebebiyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
32. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak
suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile
adil yargılanma hakkına sahiptir.”
33. Anayasa’nın 138. maddesinin 4. fıkrası şöyledir:
“Yasama ve yürütme organları ile idare,
mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını
hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez.”
34. Anayasa’nın 125. maddesinin son fıkrası şöyledir:
“İdare, kendi eylem ve işlemlerinden doğan
zararı ödemekle yükümlüdür.”
35. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 6. maddesinin
ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile
ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar
konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme
tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak
görülmesini isteme hakkına sahiptir.”
36. Sözleşme metni ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM)
kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan
alt ilke ve haklar, Anayasa’nın 36. maddesinde yer verilen adil yargılanma
hakkının da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca
inceleme yaptığı birçok kararında ilgili hükmü, Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM
içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle gerek Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer
alan gerekse AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen
ilke ve haklara Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13,
2/7/2013, § 38).
37. Anayasa’nın 36. maddesinde ifade edilen hak arama özgürlüğü,
diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmayı ve bunların
korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden biri olmakla birlikte aynı zamanda
toplumsal barışı güçlendiren, bireyin adaleti bulma, hakkı olanı elde etme,
haksızlığı önleme uğraşının da aracıdır. Hak arama özgürlüğü ve adil yargılanma
hakkı, sadece yargı mercileri önünde davacı ve davalı olarak iddia ve savunmada
bulunma hakkını değil yargılama sonunda hakkı olanı elde etmeyi de kapsayan bir
haktır (AYM, E.2009/27, K.2010/9, 14/1/2010).
38. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrası; herkesin yargı
organlarına davacı ve davalı olarak başvurabilmesini, bunun doğal sonucu olarak
da iddia, savunma ve adil yargılanma hakkını güvence altına almıştır. Anılan
maddeyle güvence altına alınan adil yargılanma hakkı, bir temel hak niteliği
taşımanın ötesinde diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanmayı
ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden biridir. Bu bağlamda
yasama ve yürütme organları ile idarenin mahkeme kararlarına uyma zorunluluğunu
ve mahkeme kararlarının değiştirilemeyeceği ile uygulanmasının
geciktirilemeyeceğini ifade eden Anayasa’nın 138. maddesinin adil yargılanma
hakkının kapsamının belirlenmesinde gözetilmesi gerektiği açıktır (Mustafa Demirtaş, B. No: 2013/2002,
30/12/2014, § 51).
39. Sözleşme’nin adil yargılanma hakkını düzenleyen 6.
maddesinde kararların icrasından açıkça bahsedilmediği için AİHM, mahkemeye
erişim hakkından yola çıkarak yargı kararlarının yerine getirilmesi hakkını
adil yargılanma hakkının unsurlarından biri olarak kabul etmektedir. AİHM’e göre mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme
önüne götürme ve aynı zamanda mahkemece verilen kararın uygulanmasını isteme
haklarını da kapsar. Mahkeme kararlarının uygulanması, yargılama sürecini
tamamlayan ve yargılamanın sonuç vermesini sağlayan bir unsurdur. Karar
uygulanmazsa yargılamanın da bir anlamı olmayacaktır (Hornsby/Yunanistan, B. No: 18357/91, 19/3/1997, § 40). Bu çerçevede
AİHM, kesinleşmiş ve bağlayıcı bir yargı kararının lehine karar verilen tarafın
zarar görmesine rağmen infaz edilmemesi durumunda mahkemeye erişim hakkının bir
anlam ifade etmeyeceğini ve yargı kararının veya hükmünün infaz edilmesinin 6.
madde anlamında “dava”nın tamamlayıcı unsuru
olduğunu vurgulamaktadır (Burdov/Rusya, B. No: 59498/00, 7/5/2002, § 34).
40. Davaya taraf olan kişinin etkin korunması ve hukuka
uygunluğun sağlanması, idarenin kendisi hakkında verilebilecek nihai yargı
kararlarına uymasını gerektirmektedir. İdareler yargı kararını uygulamayı
reddediyor, ihmal ediyor ya da onu uygulamayı geciktiriyorsa bu durumda davada
taraf olan kişinin davanın aşamaları süresince yararlandığı Sözleşme’nin 6.
maddesinde öngörülen teminatlar, her türlü varlık nedenini kaybedecektir. AİHM,
bu yorumuyla bir yargı yerine ulaşma hakkının sadece teorik olarak bu hakkın
tanınmasını değil, aynı zamanda o yargı yerinden alınan nihai kararın icrasına
yönelik meşru bir beklentiyi de koruduğunu kabul etmektedir (Arman Mazman, B.
No: 2013/1752, 26/6/2014, § 60).
41. Anayasa’nın 138. maddesinde mahkeme kararlarına uyma, bu
kararları değiştirmeksizin yerine getirme hususunda yasama ve yürütme organları
ile idare makamları lehine herhangi bir istisna kuralına yer verilmemiştir.
Yargı kararlarının ilgili kamu otoritelerince zamanında yerine getirilmediği
bir devlette, bireylerin yargı kararıyla kendilerine sağlanan hak ve
özgürlükleri tam anlamıyla kullanabilmeleri mümkün değildir. Dolayısıyla
devlet, yargı kararlarının zamanında yerine getirilmesini sağlayarak bireyler
aleyhine oluşabilecek hak kayıplarını engellemekle ve bu yolla bireylerin kamu
otoritelerine ve hukuk sistemine olan güven ve saygılarını korumakla
yükümlüdür. Bu sebeple hukukun üstünlüğünün geçerli olduğu bir devlette,
bireylerin kamu otoritesi ve hukuk sistemine olan güven ve saygılarını koruma
adına vazgeçilemez bir görev ifa eden yargı kararlarının zamanında yerine
getirilmeyerek sonuçsuz bırakılması kabul edilemez (Arman Mazman, § 61).
42. Bireyin mülkiyet hakkına hukuka aykırı olarak müdahale eden
idarenin kesinleşen mahkeme kararlarıyla hükmedilen alacakları veya
tazminatları ödememekte ısrar etmesi hâlinde yargı kararlarının yerine
getirilmesi hakkı, adil yargılanma hakkı kapsamında ihlal edilmiş olur (Arman Mazman, §
68).
43. Başvuru konusu olayda, başvurucunun tapuda hisseli olarak
adına kayıtlı olan taşınmaza davalı Belediyelerin kamulaştırma işlemi
yapmaksızın müdahale ettiklerini iddia ederek açtığı tazminat davasında
Mahkemenin, 23/2/2011 tarihli kararıyla davalı Antalya Büyükşehir Belediyesi
açısından 586.385,14 TL, davalı Muratpaşa Belediyesi
açısından 510.674,55 TL bedelin tazminat olarak başvurucuya ödenmesine karar
verdiği anlaşılmıştır.
44. Başvurucu, Mahkeme kararının kesinleşmesini beklemeden
Büyükşehir Belediyesi aleyhine hükmedilen alacağın tahsili amacıyla Antalya 14.
İcra Müdürlüğünün E.2011/3975 sayılı dosyasında ilamlı takip başlatmış, takip
sırasında borçlu Belediyenin mal varlığı üzerinde haciz uygulanması üzerine
Belediye, Antalya 5. İcra Hukuk Mahkemesinde haciz işlemine yönelik şikâyette
bulunmuş, İcra Mahkemesinin 29/6/2012 tarihli kararı ile 2942 sayılı Kanun’un
geçici 6. ve 6111 sayılı Kanun’un geçici 2. madde hükümlerini gerekçe
göstererek borçlu belediyenin mal varlığının üzerindeki hacizleri kaldırdığı
anlaşılmıştır.
45. Bu arada takibe dayanak Antalya 5. Asliye Hukuk Mahkemesinin
23/2/2011 tarihli kararının davalı Belediyeler tarafından temyiz edildiği,
kararın Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 16/10/2012 tarihli ilamı ile "davanın reddine karar verilmesi
gerektiği" belirtilerek bozulduğu, Mahkemece bozma ilamına
uyularak 8/11/2013 tarihinde davanın reddedildiği, bu kararın da temyizi
üzerine Yargıtay 18. Hukuk Dairesinin 16/11/2015 tarihli ilamı ile hükmün bir
kez daha bozulduğu ve yargılamanın devam ettiği anlaşılmıştır.
46. 1086 sayılı mülga Kanun'un yürürlükte olan 443. maddesinin
dördüncü fıkrasında, gayrimenkule ve gayrimenkulün aynına ilişkin ilamlar ile
aile ve şahsın hukukuna ilişkin hükümlerin kesinleşmedikçe takibe konu
edilemeyeceği hususu düzenlenmiştir. Bu itibarla kamulaştırmasız el atma
nedeniyle verilen tazminata ilişkin ilamların kesinleşmeden icraya konulmasına
engel bir hüküm bulunmamaktadır.
47. Somut olayda başvurucu, Antalya 5. Asliye Hukuk Mahkemesinin
23/2/2011 tarihli kararı kesinleşmeden icra takibi başlatmış ancak borçlu
Belediyenin mal varlığına konulan hacizlerin İcra Mahkemesi tarafından
kaldırılması nedeniyle takipten bir sonuç alamamıştır. Mevzuat hükümlerine göre
takibe dayanak ilamın kesinleşmeden icraya konulabilmesi mümkün ise de takip
tarihinden sonra hükmün Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 16/10/2012 tarihli ilamı
ile bozularak ortadan kaldırıldığı, yargılamanın devam ettiği, dolayısıyla
takibe esas alacağın ihtilaflı olduğu bu yönüyle kesinleşmiş ve icra edilebilir
bir yargı kararının bulunmadığı anlaşılmıştır.
48. Buna göre başvurucunun Antalya 5. Asliye Hukuk Mahkemesinin
23/2/2011 tarihli kararının infaz edilmemesi nedeniyle adil yargılanma hakkının
ihlal edildiği iddiasının; kararın yerine getirilmesini isteme hakkı bağlamında
değerlendirilebilecek kesinleşmiş, bağlayıcı ve icra edilebilir nitelikte bir
yargı kararının bulunmaması nedeniyle yerinde olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
49. Açıklanan nedenlerle adil yargılanma yargılanma
hakkına yönelik bir ihlalin olmadığının açık olduğu anlaşıldığından başvurunun
diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurunun açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
21/4/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.