TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
DİYAEDİN ALAK BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/7122)
|
|
Karar Tarihi: 21/4/2016
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Recep
KÖMÜRCÜ
|
|
|
Alparslan
ALTAN
|
Raportör
|
:
|
Okan
TAŞDELEN
|
Başvurucu
|
:
|
Diyaeddin ALAK
|
Vekili
|
:
|
Av. Nezahat PAŞA
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, gözaltında bulunduğu esnada tehdit edilmesi,
gözaltına giriş ve çıkış raporlarının usulüne uygun hazırlanmaması ve
psikolojik baskı yönünde değerlendirme yapılmaması nedeniyle kötü muamele
yasağının; gözaltına alınma nedenlerinin bildirilmemesi, yasal hakların
hatırlatılmaması, yetkili hâkim önüne geç çıkartılması, duruşma aralarındaki
tutukluluk incelemelerinin dosya üzerinden yapılması, savcılık mütalaasının
tebliğ edilmemesi ve itiraz imkânının tanınmaması, matbu gerekçelerle
tutukluluk hâlinin devamına karar verilmesi, tutukluluğun uzun sürmesi, ilk
derece mahkemesinin kararının sonrasında tutukluluk durumunun incelenmemesi
nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının; suç yerinden farklı bir
yerde bulunan 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 250.
maddesi ile görevli ağır ceza mahkemesince yargılanması, gözaltına alınır
alınmaz değil ifade işleminin öncesinde müdafi atanması, iddianamenin kabulü
aşamasının öncesinde itiraz imkânının tanınmaması, Kürtçe savunma hakkının
verilmemesi, hâkim kararı olmaksızın ve usulüne aykırı biçimde gerçekleştirilen
arama neticesinde elde edilen delillerin hükme esas alınması, benzer
nitelikteki davaların birleştirilmemesi, aramaya ilişkin CD'nin mahkemece
incelenmemesi, eksik soruşturma neticesinde mahkûm edilmesi, kararların yeterince
gerekçelendirilmemesi, Yargıtaydaki duruşmaya
katılımının sağlanmaması, temyiz incelemesinin etkili yapılmaması, yargılamanın
uzun sürmesi nedenleriyle iddianamenin kabulü aşamasında itiraz hakkının
bulunmaması, kanuni hâkim güvencesini, hukuka aykırı delil yasağını, tercüman
yardımından faydalanma, duruşmalı yargılanma, yargılamanın hakkaniyete uygun
görülmesi gerekçeli karar haklarını da içerecek biçimde adil yargılanma
hakkının; mahkûmiyet kararıyla birlikte hükmedilen hak yoksunluğu tedbirleri nedeniyle
özel hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkının; milliyeti ve siyasi görüşü
dolayısıyla ayrımcılığa uğraması ve mahkûmiyetine konu suçun farklı bir infaz
rejimine tabi olması nedeniyle eşitlik ilkesinin ihlal edildiği iddialarına
ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 13/9/2013 tarihinde İzmir 13. Asliye Hukuk Mahkemesi
vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesi neticesinde belirlenen eksiklikler tamamlatılmış ve başvurunun
Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit
edilmiştir.
3. İkinci Bölüm İkinci Komisyonunca 15/4/2016 tarihinde,
başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne karar verilmiştir.
4. İkinci Bölüm İkinci Komisyonunca 15/4/2015 tarihinde, başvurunun
kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından 16/11/2015 tarihinde, başvurunun
kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar
verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü 5/1/2016 tarihinde Anayasa
Mahkemesine sunmuştur.
7. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş
22/1/2016 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu, Bakanlığın
görüşüne karşı beyanlarını 1/2/2016 tarihinde ibraz etmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Projesi (UYAP) bilişim sistemi aracılığıyla erişilen bilgi ve
belgeler çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
9. Kimliği belirsiz bir kişi tarafından12/9/2010 tarihinde,
başvurucu ve İ.A. isimli diğer bir kişinin iki bombalama eylemlerine
katıldıkları ve yeni bir eylem daha gerçekleştirecekleri yönünde bir telefon
ihbarı yapılmıştır.
10. Gecikmesinde sakınca görülmesi nedeniyle Cumhuriyet
Başsavcılığı tarafından verilen yazılı izne istinaden başvurucunun, İ.A. ile
birlikte kaldığı ikametgâhında 13/9/2010 tarihinde, mahalle muhtarı ve bir
azanın da katılımıyla arama gerçekleştirilmiştir. Arama sonucunda evle aynı
bahçe içinde bulunan ve depo olarak kullanılan odadaüzerinde
Kürtçe ibareler bulunan not kâğıtları, PKK terör örgütünün bayrağı, haklarında
toplatma kararları bulunan çok sayıda kitap ve dergi, çiviler, torpiller, iki
poşet içinde beyaz ve sarı renkte maddeler, bir teneke kutu ve bir kova içinde
türü belli olmayan bir madde ele geçirilmiştir.
11. Arama esnasında evde bulunan başvurucu gözaltına alınmıştır.
12. Ele geçirilen maddeler üzerinde Antalya Kriminal
Polis Laboratuvarı Müdürlüğünce inceleme yapılmıştır. Hazırlanan 14/9/2010
tarihli raporda, maddelerin patlayıcı özellikte olduğu belirtilmiştir.
13. Başvurucu 16/9/2010 tarihinde Antalya Cumhuriyet savcısına
verdiği ifadesinde evde bulunan terör örgütü bayrağını polislerin koymuş
olabileceğini, dergileri yakmak için getirdiklerini, telsizleri babasının çöpte
bulduğunu, kâğıtlara yazılı Kürtçe ibarelerin ne anlama geldiğini bilmediğini,
öğrenmek amacıyla not almış olabileceğini, depo odasında bulunan malzemeleri
komplo kurmak isteyen birilerinin koymuş olabileceğini, içindeki malzemenin ne
olduğunun sorulması üzerine kovayı tutması ve içine parmağıyla dokunması
nedeniyle kovada parmak izinin tespit edilmiş olabileceğini, 15/8/2010 ve
12/9/2010 tarihlerinde gerçekleştirilen bombalama olaylarıyla bir ilgisinin
bulunmadığını belirtmiştir.
14. Başvurucu, Antalya 8. Sulh Ceza Mahkemesi önündeki
sorgusunda da Cumhuriyet Savcılığı aşamasındakine benzer yönde ifade vermiştir.
15. Antalya 8. Sulh Ceza Mahkemesi 16/9/2010 tarihinde, silahlı
terör örgütü üyeliği suçundan başvurucunun tutuklanmasına karar vermiştir.
16. İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı 18/1/2011 tarihinde, başvurucu
hakkında terör örgütüne üye olma, genel güvenliği kasten tehlikeye sokma, patlayıcı
madde bulundurma ve mala zarar verme suçlarından iddianame düzenlemiştir.
17. İzmir 8. Ağır Ceza Mahkemesi (CMK 250. madde ile görevli)
24/1/2011 tarihinde iddianamenin kabulüne karar vermiştir. Mahkeme,
iddianamenin ve duruşma gününün başvurucuya tebliğine hükmetmiştir.
18. Mahkeme 5/4/2011 tarihli ilk duruşmaya iddianamenin kabulü
kararının okunmasıyla başlamıştır. Başvurucu bu celsede, aleyhindeki iddialara
ilişkin savunmasını yapmış ve suçlamaları reddetmiştir.
19. Başvurucu 13/9/2011 tarihli üçüncü duruşmada Türkçeyi
konuşmakta zorlandığını ve Kürtçe kendini daha iyi ifade edebileceğini
belirterek tercüman atanmasını talep etmiştir. Ağır Ceza Mahkemesi, Türkçeyi
bildiği ve daha önceki savunmalarını Türkçe yaptığını belirterek başvurucunun talebini
reddetmiştir. Başvurucu sonraki duruşmalarda Kürtçe beyanda bulunmaya devam
etmiştir.
20. Başvurucu 10/2/2012 tarihli duruşmada diğer hususların yanı
sıra tanık dinlenmesi talebinde de bulunmuştur. İzmir 8. Ağır Ceza Mahkemesi
tanıkların dinlenmesine, ele geçen patlayıcı maddeler üzerinde tekrar bilirkişi
incelemesi yaptırılmasına ve kayda alınmışsa aramaya ilişkin görüntü
kayıtlarının Emniyetten istenmesine karar vermiştir. Başvurucunun belirtiği
tanıkların bazılarının talimat yoluyla dinlendiği anlaşılmaktadır.
21. 27/4/2012 tarihli duruşmada tanık A.A.nın talimatla alınan ifadesi ve aramada ele geçen
maddelerin patlayıcı özellik taşıdığına ve patlayıcı yapımında
kullanılabileceğine ilişkin hazırlanan rapor okunmuştur. Tanık A.A.nın ifadesinde, arama yapılan
her odada hazır bulunduğunu, aramanın kamera kaydına alındığını ve tutanakta
geçen malzemelerin hepsinin arama yapılan yerde ele geçirildiğini söylediği
görülmektedir. Duruşmada ayrıca, başvurucunun hazır ettiği A.İ. isimli kişi
dinlenmiştir. A.İ., başvurucunun ve diğer sanığın 15/8/2010 tarihinde yanında
çalışmakta olduğunu belirtmiştir. Başvurucu, Mahkemeye gönderilen görüntü
kayıtlarının bir örneğini istemiş ve patlayıcıların bulunduğu yerin korunaklı
olup olmadığı hususunda keşif yapılmasını talep etmiştir. Mahkeme, davanın
bulunduğu aşama ve dosya içindeki bilgiler dikkate alındığında keşfin
yargılamaya bir katkı yapmayacağı gerekçesiyle talebini kabul etmemiştir.
Cumhuriyet savcısının esas hakkında mütalaa vermesinin ardından başvurucu vekili
savunma yapmak üzere süre talep etmiştir.
22. Başvurucu vekili 14/6/2012 tarihli duruşmada esas hakkında
savunmayı hazırlamak için tekrar süre talebinde bulunmuş, 12/9/2012 tarihli bir
sonraki duruşmaya mazeret bildirerek katılmamıştır.
23. Başvurucu vekili 27/11/2012 tarihli duruşmada başvurucunun
Mahkemenin E.2008/159 sayılı dosyasında örgüt üyeliğinden ceza aldığını,
E.2009/284 sayılı dosyadaki yargılamasının devam ettiğini, bir kişinin iki kez
örgüt üyeliğinden cezalandırılamayacağını, bu nedenle belirtilen dosyaların
akıbetinin beklenilmesi talebinde bulunmuştur. Mahkeme, görülmekte olan davanın
suç tarihinin belirtilen dosyalara ilişkin iddianame tarihlerinden sonra
olduğunu belirtmiş ve talebi reddetmiştir. Başvurucu son sözünde de Türkçe
beyanda bulunmamıştır.
24. İzmir 8. Ağır Ceza Mahkemesi 27/11/2012 tarihli ve
E.2011/31, K.2012/316 sayılı kararı ile başvurucunun patlayıcı madde
bulundurmak ve bu şekilde örgüt adına suç işlemek suçlarından sonuç olarak 20 yıl
4 ay hapis ve adli para cezası ile cezalandırılmasına ve tutukluluk hâlinin
devamına karar vermiştir. Ağır Ceza Mahkemesi "ele geçirilen örgütsel d[o]kümanlar
ile patlayıcı yapımında kullanılan ve ... patlayıcı niteliğinde bulunan
malzemeler birlikte değerlendirildiğinde ... [başvurucunun] terör örgütü PKK
adına yapılacak eylemlerde kullanılmak üzere patlayıcı bulundurduğu ve bu
şekilde terör örgütü adına suç işlediği" sonucuna ulaşmıştır.
Mahkeme, aramanın kamera kaydına alınmış olmasını ve tanık A.A.nın beyanını dikkate alarak başvurucunun bulunan
malzemelerin kendisine ait olmadığına yönelik savunmasına itibar etmemiştir.
25. Mahkeme, başvurucunun 26/9/2012 tarihli ve 5237 sayılı Türk
Ceza Kanunu'nun 53. maddesinin (1) numaralı fıkrasındaki haklardan alt soyu
üzerindeki velayet ve vesayet hakkı dışında kalan haklar yönünden hak ederek
tahliye tarihine, velayet ve vesayet hakkı yönünden ise şartla tahliye tarihine
kadar yoksun bırakılmasına hükmetmiştir.
26. İzmir 8. Ağır Ceza Mahkemesi, gerçekleştirilen iki bombalama
eylemleriyle bağlantılı genel güvenliği kasten tehlikeye sokmak ve mala zarar
vermek suçlarından ise başvurucunun atılı eylemleri gerçekleştirdiğine dair
yeterli, her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil elde edilemediği
gerekçesiyle beraat kararı vermiştir.
27. Başvurucu; diğer bazı hususlara ek olarak daha fazla ceza
verilmesi amacıyla örgüt üyeliğinden açılan davaların birleştirilmediğini,
kömürlük olan yere herkesin rahatlıkla girip çıkabileceğinden burada ele geçen
malzemeleri başkasının yerleştirmiş olabileceğini, arama sırasında ele geçen
malzemelerin tam olarak nerede bulunduğunun ve konumunun kayıt altına
alınmadığını, suçun ve cezanın tespitinde hataya düşüldüğünü, delillerin
yeterince toplanmadığını ve lehe hususlarda araştırma yapılmadığını, hükümde
yeterince gerekçe gösterilmediğini belirterek kararı temyiz etmiştir.
28. Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 1/7/2013 tarihinde yaptığı
duruşmaya başvurucunun vekili katılmıştır. Yargıtay 1/7/2013 tarihli ve
E.2013/3933, K.2013/10007 sayılı ilamı ile İlk Derece Mahkemesi kararını
onamıştır.
29. Başvurucu, nihai karardan 19/8/2013 tarihinde haberdar
olduğunu belirtmektedir. Dosya içinde başvurucunun daha erken bir tarihte
Yargıtay ilamını öğrendiğinin kabul edilmesini gerektirecek bir bilgi veya
belgeye rastlanmamıştır.
30. Başvurucu 13/9/2013 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
31. Başvurucunun mahkûmiyetine konu 5237 sayılı Kanun'un ilgili
maddeleri "Tehlikeli maddelerin izinsiz
olarak bulundurulması veya el değiştirmesi" kenar başlıklı 174.
maddesi, "Suç işlemek amacıyla örgüt
kurma" kenar başlıklı 220. maddesinin (6) numaralı fıkrası ile
"Silahlı örgüt" kenar
başlıklı 314. maddesinin (2) ve (3) numaralı fıkralarıdır.
32. 5237 sayılı Kanun’un "Belli
hakları kullanmaktan yoksun bırakılma" kenar başlıklı 53.
maddesinin (1) ila (3) numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Kişi, kasten
işlemiş olduğu suçtan dolayı hapis cezasına mahkûmiyetin kanuni sonucu olarak;
a) Sürekli, süreli veya geçici bir kamu
görevinin üstlenilmesinden; bu kapsamda, Türkiye Büyük Millet Meclisi
üyeliğinden veya Devlet, il, belediye, köy veya bunların denetim ve gözetimi
altında bulunan kurum ve kuruluşlarca verilen, atamaya veya seçime tabi bütün
memuriyet ve hizmetlerde istihdam edilmekten,
b) Seçme ve seçilme ehliyetinden (…),
c) Velayet hakkından; vesayet veya kayyımlığa
ait bir hizmette bulunmaktan,
d) Vakıf, dernek, sendika, şirket, kooperatif
ve siyasi parti tüzel kişiliklerinin yöneticisi veya denetçisi olmaktan,
e) Bir kamu kurumunun veya kamu kurumu
niteliğindeki meslek kuruluşunun iznine tabi bir meslek veya sanatı, kendi
sorumluluğu altında serbest meslek erbabı veya tacir olarak icra etmekten,
Yoksun bırakılır.
(2) Kişi, işlemiş bulunduğu suç dolayısıyla
mahkûm olduğu hapis cezasının infazı tamamlanıncaya kadar bu hakları
kullanamaz.
(3) Mahkûm olduğu hapis cezası ertelenen veya
koşullu salıverilen hükümlünün kendi altsoyu üzerindeki velayet, vesayet ve
kayyımlık yetkileri açısından yukarıdaki fıkralar hükümleri uygulanmaz. Mahkûm
olduğu hapis cezası ertelenen hükümlü hakkında birinci fıkranın (e) bendinde
söz konusu edilen hak yoksunluğunun uygulanmamasına karar verilebilir"
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
33. Mahkemenin 21/4/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
34. Başvurucu;
i. Gözaltına alınmasının ardından gece boyunca ıssız bir ormanda
tutulduğunu ve öldürülüp izinin kaybettirilmesiyle tehdit edildiğini,
giriş-çıkış raporlarının alınması dışında istediği anda hekime götürülmediğini,
muayene esnasında polisin de odada hazır bulunduğunu ve vücudunun tümünün
muayene edilmediğini, psikolojik baskı hususunda inceleme yapılmadığını,
muayenenin Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiserliği, İşkence ve
Diğer Zalimane, İnsanlık Dışı, Aşağılayıcı Muamele veya Cezaların Etkili
Biçimde Soruşturulması ve Belgelendirilmesi İçin El Kılavuzu'na (İstanbul
Protokolü) aykırı yürütüldüğünü belirterek Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin
(Sözleşme) 3. ve 6. maddelerinin,
ii. Hangi suç şüphesiyle gözaltına alındığının kendisine
bildirilmediğini, hakkındaki iddialara ilişkin bilgilendirilmediğini, yasal
haklarının derhâl hatırlatılmadığını, ailesine haber verilmediğini, tutuklama
kararından altı ay sonra yetkili hâkim önüne çıkarıldığını, matbu gerekçelerle
tutukluluğunun devamına karar verildiğini, duruşmalar arasındaki tutukluluk
incelemelerinin dosya üzerinden yapıldığını, tutukluğa ilişkin Savcılık
mütalaasının tebliğ edilmediğini ve Savcılık görüşüne itiraz etme olanağının
tanınmadığını, tutukluluğunun uzun sürdüğünü, mahkûmiyet kararı ile onama ilâmı
arasındaki sürede tutukluluk durumunun incelenmediğini belirterek Sözleşme'nin
5., 6. ve 13. maddelerinin,
iii. Ev aramasının
mahkeme kararı olmaksızın yapıldığını, arama öncesinde gözaltına alınarak
aramaya eşlik etmesinin engellendiğini, usulüne aykırı gerçekleştirilen arama
neticesinde elde edilen verilerin delil olarak kullanıldığını belirterek Sözleşme'nin
5., 6. ve 8. maddelerinin,
iv. Suç yerinin Antalya olmasına rağmen İzmir'de bulunan ve
devlete karşı işlenen veya örgütlü suçlara bakmak için ayrı bir statüde kurulan
özel yetkili Mahkemede yargılandığını, bunun sonucunda da Mahkemenin hiçbir delil
toplamadan hüküm kurduğunu belirterek kanuni hâkim güvencesinin ve Sözleşme'nin
6. ile 13. maddelerinin,
v. Gözaltına alındığında değil, ifadesi alınacağı zaman müdafi
çağrıldığını, itiraz hakkı tanınmaksızın iddianamenin kabul edildiğini ve
savunma haklarına uyulmadığını, daha fazla ceza verilmesi için örgüt
üyeliğinden açılan davaların birleştirilmediğini, depodaki malzemelerin
kendisine ait olduğuna ilişkin bir delil bulunmadığını, kovanın bakmak için
eline verilmesi nedeniyle parmak izinin tespit edildiğini ve bunun mahkûmiyet
hükmüne esas alındığını, aramada ele geçen malzemelerin tespitinin usulüne
uygun yapılmadığını ve nerede bulunduklarının fotoğraflanmadığını, Mahkemenin
aramaya dair CD'yi incelemediğini ve CD üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırmadığını,
keşif talebinin reddedildiğini, lehe dellilerin
toplanmadığını, Kürtçe savunma yapma talebinin kabul edilmediğini ve son
savunmasının alınmadığını, Mahkemenin ara kararlarının ve esas kararının
yeterli gerekçe içermediğini veya bunlarda hatalı bilgilere yer verildiğini, Yargıtaydaki duruşmaya katılmasının sağlanmadığını,
üyelerin dosyayı incelemeksizin tetkik hâkiminin raporu üzerine karar
verdiğini, etkin ve tarafsız bir yargılama yapılmadığını, yargılamanın uzun
sürdüğünü belirterek Sözleşme'nin 6. ve 13. maddeleri ile Sözleşme'ye
Ek 7 No.lu Protokol'ün 2. maddesinin,
vi. Mahkûmiyetle birlikte 5237 sayılı Kanun'un 53. maddesinin
(1) ila (3) numaralı fıkralarında belirtilen hak mahrumiyetlerine karar
verildiğini ve özel hayatını sona erdirecek biçimde belirli hakları
kullanmaktan yoksun bırakıldığını belirterek Sözleşme'nin 1. ve 8.
maddelerinin,
vii. Milliyeti ve siyasi görüşünden dolayı yargılama esnasında
ayrımcılığa maruz bırakılmasının yanı sıra terör suçlarından mahkûm olanlar
için özel bir infaz rejiminin benimsendiği ve bu kişilerin diğer suçtan mahkûm
olanlara göre daha uzun süre cezaevinde tutulduklarını belirterek Sözleşme'nin
14. ve 17. maddelerinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Başvurucu bu
nedenlerle 50.000 TL maddi ve 150.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
35. Başvurucu, yargılama harç ve giderlerini ödeyecek geliri
olmadığından adli yardım kararı verilmesini talep etmiştir.
B. Değerlendirme
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
36. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun gözaltı sonrası tehdit
edildiğine ve doktor raporlarının hazırlanmasına ilişkin iddiasının kötü
muamele yasağı, gözaltı ve tutukluluk süreçlerine yönelik iddialarının kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkı, mahkûmiyet neticesinde belirli hakları
kullanmaktan yoksun bırakılması bağlamındaki iddiaların özel hayata saygı
gösterilmesini isteme hakkı, ayrımcılığa uğradığına ilişkin iddiasının eşitlik
ilkesi; diğer iddialarının ise kanuni hâkim güvencesini, hukuka aykırı delil
yasağını, tercüman yardımından faydalanma, duruşmalı yargılanma, yargılamanın
hakkaniyete uygun görülmesi, gerekçeli karar haklarını da içerecek biçimde adil
yargılanma adil yargılanma hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği
değerlendirilmiştir. İddianamenin kabulü aşamasında itiraz hakkı tanınmaması
ise adil yargılanma hakkı çerçevesinde ayrı bir başlık altında incelenecektir.
a. Kötü Muamele Yasağının
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
37. Başvurucu, ıssız bir ormana götürülerek ölümle tehdit
edildiğini, doktor muayenelerinin polisler de hazırken ve psikolojik baskı
yönünden değerlendirme yapılmaksızın gerçekleştirildiğini ve İstanbul
Protokol'üne uyulmadığını ileri sürmüştür.
38. Bakanlık yazısında, başvurucunun Cumhuriyet savcısına
verdiği ifadesinde ve sorgusu esnasında ya da yargılama aşamasında ibraz edilen
belgelerde kötü muamele iddialarından bahsetmediği ve bu eylemlere ilişkin
olarak bireysel başvuru öncesinde yetkili makamları başvurulduğuna dair
başvurucunun herhangi bir bilgi sunmadığı belirtilmiştir.
39. Başvurucu; cevap dilekçesinde başvuruya konu ettikleri ihlal
iddialarını yargılama aşamasında dile getirdiğini fakat bir işlem
yapılmadığını, ek olarak yasadan kaynaklı ihlaller ile ileri sürülmesi hâlinde
düzeltilmeyeceği kesin olan ihlal iddialarına veya devamlılık kazanmış ihlal
uygulamalarına ilişkin olarak başvuru yollarının tüketilmesine gerek bulunmadığını
belirtmiştir.
40. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesi
şöyledir:
"Başvuruda bulunabilmek
için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır."
41. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Bireysel başvuru hakkı" kenar
başlıklı 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"İhlale neden olduğu
ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve
yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce
tüketilmiş olması gerekir."
42. Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, ikincil nitelikte bir
kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği olarak,
bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle iç hukukta düzenlenen başvuru
yollarının tüketilmesi zorunludur. Bu ilke uyarınca, başvurucunun Anayasa
Mahkemesi önüne getirdiği şikâyetini öncelikle ve süresinde yetkili idari ve
adli mercilere usulüne uygun olarak iletmesi ve bu konuda sahip olduğu bilgi ve
kanıtlarını zamanında bu makamlara sunması ve aynı zamanda bu süreçte dava ve
başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekir (Bayram Gök, B. No: 2012/946, 26/3/2013, §§
18, 19).
43. Diğer yandan olağan kanun yollarında ve genel mahkemeler
önünde dayanılmayan iddialar, bireysel başvuruya konu edilemeyeceği gibi genel
mahkemelere sunulmayan yeni bilgi ve belgeler de Anayasa Mahkemesine sunulamaz
(Bayram Gök, § 20).
44. Somut olayda başvurucunun, gözaltında tehdit edildiği ve
doktor raporlarının usulüne uygun hazırlanmadığına ilişkin iddialarını yetkili
makamlar önünde ileri sürülmeksizin bireysel başvuruda bulunulduğu
anlaşılmaktadır.
45. Bu nedenle başvurucunun iddiasının başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Kişi Hürriyeti ve
Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
46. Başvurucu, gözaltına alınması ve tutukluluk sürecinde kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının çeşitli açılardan ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
47. Bakanlık tarafından bu hususta bir görüş belirtilmemiştir.
48. 6216 sayılı Kanun'un "Bireysel
başvuru usulü" kenar başlıklı 47. maddesinin (5) numaralı
fıkrasının ilk cümlesi şöyledir:
"Bireysel başvurunun,
başvuru yollarının tüketildiği tarihten; başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin
öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerekir."
49. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün
"Başvuru süresi ve mazeret"
kenar başlıklı 64. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Bireysel başvurunun,
başvuru yollarının tüketildiği tarihten, başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin
öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerekir."
50. Bireysel başvurunun kabul edilebilirlik koşullarından olan
başvuru süresine riayet edilmesi şartı, bireysel başvuru incelemesinin her
aşamasında resen dikkate alınması gereken bir başvuru koşuludur (Taner Kurban, B. No: 2013/1582, 7/11/2013,
§ 19).
51. Somut olayda başvurucu, isnat edilen suç nedeniyle 13/9/2010
tarihinde gözaltına alınmış ve 16/9/2010 tarihinde tutuklanmıştır. İzmir 8.
Ağır Ceza Mahkemesinin 27/11/2012 tarihli kararı ile başvurucunun mahkûmiyetine
ve tutukluluk hâlinin devamına karar verilmiştir.
52. Başvurucunun isnat edilen suçlarla ilgili yargılama
kapsamında İlk Derece Mahkemesince mahkûmiyet kararının verildiği tarihe kadar
geçen sürede bir suç isnadına bağlı olarak özgürlüğünden yoksun bırakıldığının,
mahkûmiyet kararından sonra geçen sürenin mahkûmiyet sonrası tutma kapsamında
olduğunun kabulü gerekir.
53. "Bir suç isnadına bağlı olarak" tutuklulukta geçen
sürenin başlangıcı, başvurucunun ilk kez yakalanıp gözaltına alındığı
durumlarda bu tarih; doğrudan tutuklandığı durumlarda ise tutuklama tarihidir.
Sürenin sonu ise kural olarak kişinin serbest bırakıldığı ya da ilk derece
mahkemesince hüküm verildiği tarihtir (Murat
Narman, B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 66).
54. "Bir suç isnadına bağlı olarak" tutuklulukla
ilgili şikâyetleri içeren başvuruda, hükümle birlikte tutukluluğun devamına
ilişkin verilen karara karşı itiraz yoluna gidilip gidilmediğine dair başvurucu
tarafından başvuru formunda bir bilgi sunulmadığından başvurucunun hükümle
birlikte tutukluluğun devamına ilişkin kararı öğrendiği tarihten itibaren otuz
gün içinde bireysel başvuruda bulunması gerekmektedir. İlk Derece Mahkemesinin
nihai kararını verdiği 27/11/2012 tarihinden itibaren otuz gün içinde yapılması
gerekirken 13/9/2013 tarihinde yapılan bireysel başvuruda süre aşımı olduğu
sonucuna varılmıştır.
55. Başvurucunun tutukluluğuna yönelik yaptığı şikâyet
kapsamında ulaşılan sonuç itibarıyla gözaltına ilişkin olarak ayrı bir
değerlendirme yapılmasına gerek görülmemiştir.
56. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının süre aşımı nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
c. Özel Hayata Saygı
Gösterilmesini İsteme Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
57. Başvurucu, mahkûmiyet kararıyla birlikte hükmedilen belirli
hakları kullanmaktan yoksun bırakılması tedbiri nedeniyle özel hayata saygı
gösterilmesini isteme hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
58. Bakanlık tarafından bu hususta bir görüş belirtilmemiştir.
59. Anayasa Mahkemesine başvuru konusu olaylarla ilgili
delilleri sunmak suretiyle olaylar hakkındaki iddialarını ve dayanılan Anayasa
hükmünün kendilerine göre ihlal edildiğine dair açıklamalarda bulunarak hukuki
iddialarını kanıtlamak başvurucuya düşer.Başvuru
dilekçesinde kamu gücünün ihlale neden olduğu iddia edilen işlem, eylem ya da
ihmaline dair olayların tarih sırasına göre özeti yapılmalı; bireysel başvuru
kapsamındaki haklardan hangisinin hangi nedenle ihlal edildiği ve buna ilişkin
gerekçeler ve deliller açıklanmalıdır (Veli
Özdemir, B. No: 2013/276, 9/1/2014, §§ 19, 20).
60. Öte yandan Anayasa Mahkemesinin, başvurucunun yerine geçerek
genel ve soyut iddialardan hareketle resen her konuda hukuka uygunluğu
denetleme ve temel hakların ihlal edildiğini tespit etme yükümlülüğü
bulunmamaktadır (Sami Özbil,
B. No: 2013/543, 15/10/2014, § 50).
61. Mevcut başvuruya konu olayda ihlal iddiasını kanıtlama
yükümlülüğüne aykırı olarak başvurucu, soyut şekilde belirli haklardan yoksun
bırakılma tedbirine hükmedilmesinden şikâyet etmiş; bu tedbirler neticesinde
özel hayatının ne şekilde etkilendiğinin incelenmesine imkân tanıyacak
açıklamalarda bulunmamamıştır.
62. Açıklanan nedenlerle ihlal iddiasının kanıtlanamadığı
anlaşıldığından başvurucunun şikâyetinin
açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna
karar verilmesi gerekir.
d. Eşitlik İlkesinin
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
63. Başvurucu, milliyeti ve siyasi görüşü nedeniyle ayrımcılığa
uğramasının ve terör suçundan mahkûmiyetler için farklı bir infaz rejimi
benimsenmesinin eşitlik ilkesini ihlal ettiğini ileri sürmüştür.
64. Bakanlık tarafından bu hususta bir görüş belirtilmemiştir.
65. Anayasa'nın 10. maddesinin bir ve üçüncü fıkraları şöyledir:
"Herkes, dil, ırk,
renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri
sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.
Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde
kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar."
66. Başvurucunun, Anayasa'nın 10. maddesinde düzenlenen eşitlik
ilkesinin ihlal edildiğine yönelik iddialarının -bahsi geçen maddedeki ifadeler
dikkate alındığında- soyut olarak değerlendirilmesi mümkün olmayıp mutlaka
Anayasa kapsamında yer alan diğer temel hak ve özgürlüklerle bağlantılı şekilde
ele alınması gerekir. Bir başka ifadeyle eşitlik ilkesinin ihlal edilip
edilmediğinin tartışılabilmesi için ihlal iddiası, kişinin hangi temel hak ve
özgürlüğü konusunda ayrımcılığa maruz kaldığı sorularına cevap verebilmelidir (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, §
33).
67. Başvurucu, hem mahkûmiyetiyle
sonuçlanan yargılamayla hem de kesinleşen cezasının infazıyla bağlantılı olarak
ayrımcılığa uğradığını iddia etmiştir.
68. Başvurucunun yargılanması bakımından eşitlik ilkesi adil
yargılanma hakkıyla bağlantılı biçimde dile getirildiğinden başvurucunun
iddiasının Anayasa’nın 10. maddesi kapsamında incelenmesi gerekmektedir.
69. Somut olayda başvurucu, genel ve soyut biçimde milliyeti ve
siyasi görüşü temelinde ayrımcılığa uğradığını belirtmiş fakat hakkındaki
davanın görülmesi esnasında ayrımcılık teşkil edecek ne gibi bir muameleyle
karşılaştığına dair herhangi bir uygulama örneği sunmamıştır.
70. İnfaz aşamasına ilişkin ayrımcılık iddiası bakımından ise
infaza ilişkin kararlar kişiye yöneltilmiş bir suçlamanın karara bağlanması
niteliği taşımadığından adil yargılanma hakkının kapsamı dışında kalmaktadır (Metin Oktay, B. No: 2013/6807, 15/12/2015,
§ 56). Bu itibarla başvurucunun iddiasının infaz rejimini ilgilendiren kısmı
itibarıyla eşitlik ilkesi bağlamında incelenmesi olanağı bulunmamaktadır.
71. Açıklanan nedenlerle ihlal iddiasının kanıtlanamadığı
anlaşıldığından başvurunun bu kısmının bir bütün olarak açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
e. Adil Yargılanma
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar
i. Kanuni Hâkim
Güvencesinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia
72. Başvurucu, 5271 sayılı Kanun'un 250. maddesi ile görevli
mahkemede yargılanmasının kanuni hâkim güvencesini ihlal ettiğini ileri
sürmüştür.
73. Bakanlık yazısınd, başvurucunun
şikâyetinin kanuni hâkim güvencesine ilişkin olduğu, Deniz Seki (B. No: 2014/5170, 25/6/2015) ile Mehmet Fatih Yiğit ve diğerleri (B. No:
2014/16838, 9/9/2015) kararlarında bu tür iddiaların incelenmesinde dikkate
alınacak ölçütlerin ortaya konduğu belirtilmiştir.
74. Başvurucu, yukarıdaki iddiasını Derece Mahkemeleri önünde dile
getirmemiş ise de yargılama yetkisinin yasayla belirlenmiş olması dolayısıyla
başvuru yollarının tüketilmesi bağlamında bir sorun görülmemiştir.
75. Anayasa Mahkemesinin daha önceki kararlarında 5271 sayılı
Kanun'un 250. maddesi uyarınca yargılama yapan ağır ceza mahkemelerinin doğal
hâkim ilkesine aykırılık oluşturmayacağına karar verilmiştir (Deniz Seki, §§ 51-57; Ersin Ekmekçi ve Sinan Ekmekçi, B. No:
2013/6068, 18/11/2015,§§ 47-52). Başvurucunun iddiası
bakımından farklı bir sonuca ulaşılmasını gerektirecek bir husus
bulunmamaktadır.
76. Açıklanan nedenlerle başvurucunun iddiasının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
ii. İddianamenin Kabulü
Aşamasında İtiraz Hakkı Tanınmadığına İlişkin İddia
77. Başvurucu, Cumhuriyet savcısı tarafından sunulan
iddianamenin kabulünün öncesinde kendisine itiraz imkânı tanınmamasının savunma
hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüştür.
78. Bakanlık tarafından bu hususta bir görüş belirtilmemiştir.
79. Başvurucu, belirtilen iddiasını Derece Mahkemeleri önünde
dile getirmemiş ise de başvuruya konu uygulamanın kanundan kaynaklandığı
dikkate alındığında başvuru yollarının tüketilmesi bağlamında bir sorun
görülmemiştir.
80. Adil yargılanma hakkı kapsamında dile getirilen ihlal
iddialarının bireysel başvuruya konu olabilmesi için yargılamanın
hakkaniyetinin zedelenecek olması ve bu ihlallerin yargılama sürecinin ileriki
aşamalarında telafi edilemeyecek nitelik taşıması gerekir. Belirtilen
koşulların oluşmaması hâlinde ikincillik ilkesi gereği adli süreç sonunda
verilecek nihai karardan sonra bireysel başvuruda bulunulmalıdır (Afitap Salman [GK], B. No: 2013/2105,
11/11/2015, § 22).
81. 5271 sayılı Kanun'un "İddianamenin
iadesi" kenar başlıklı 174. maddesinin (1) numaralı fıkrasında
iddianamenin, iddianame ve soruşturma evrakının Mahkemeye verildiği tarihten
itibaren en geç on beş gün içinde eksik veya hatalı noktalar belirtilmek
suretiyle Cumhuriyet Başsavcılığına iadesine karar verilebileceği
düzenlenmiştir. Anılan maddenin (3) numaralı fıkrasına göre de belirtilen süre
sonunda iade edilmeyen iddianame kabul edilmiş sayılır. Öte yandan anılan
Kanun'un 191. maddesinin (1) numaralı fıkrasında duruşmanın başladığının,
iddianamenin kabulü kararı okunarak açıklanacağı belirtilmiştir. Bu itibarla
5271 sayılı Kanun'da kabulü aşamasında "iddianamenin" veya kabul
edildikten sonra "iddianamenin kabulü kararının" taraflara tebliği
için bir usul belirlenmemiştir. İddianamenin kabulüne itiraz da mümkün
değildir.
82. Başvurucu, iddianamenin kabul edilmesinin öncesinde itiraz
imkânı verilmediğini iddia etmişse de ilk duruşmada iddianamenin kabulüne
ilişkin kararının başvurucuya okunduğu, bunun öncesinde ise iddianamenin
başvurucuya tebliğ edildiği anlaşılmaktadır (bkz. §§ 17, 18). Başvurucu, tüm
yargılama süresince kendisi hakkında iddianamede dile getirilen iddialara İlk
Derece Mahkemesi ve Yargıtay önünde karşı çıkma hakkını kullanabilmiştir.
83. Öte yandan başvurucu iddianameye itiraz edememesi
neticesinde ihlal edilen ve yargılamanın sonraki aşamalarında telafi
edilemeyecek olan ne gibi savunma haklarının söz konusu olduğuna dair herhangi
bir açıklama da getirmemiştir.
84. Açıklanan nedenlerle başvurucunun iddiasının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
iii. Tercüman Yardımından
Yararlanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
85. Başvurucu kendisine Kürtçe savunma yapma hakkı tanınmadığını
ileri sürmüştür.
86. Bakanlık yazısında başvurucunun şikâyetinin tercüman hakkına
ilişkin olduğu, Baran Karadağ (B.
No: 2014/12906) kararında bu tür iddiaların incelenmesinde dikkate alınacak
ölçütlerin belirlendiği belirtilmiştir.
87. Tercüman yardımından yararlanma hakkına ilişkin ilkeler ve
mevzuat hükümleri Ali İlhan Bayar (B.
No: 2013/725, 19/11/2014, §§ 49-55) ve Aycan
Özdoğan (B. No: 2013/4841, 25/2/2015, §§ 16-24) kararlarında ortaya
konmuştur.
88. Somut olayda başvurucu, Savcılıktaki sorgusunda ve Mahkeme
önündeki ilk duruşmada Türkçe beyanda bulunmuş; 13/9/2011 tarihli üçüncü
duruşmada ise kendisine tercüman atanmasını talep etmiştir. Başvurucu, Türkçe
savunma yapmakta zorlandığını ve kendini Kürtçe daha iyi ifade edebileceğini
ileri sürmüştür. İlk Derece Mahkemesi, Türkçeyi bildiğini ve önceki
savunmalarını da Türkçe yaptığını belirterek başvurucunun talebini reddetmiştir
(bkz. § 19). Mahkeme diğer bir ifadeyle başvurucunun böyle bir ihtiyacının
bulunmadığını değerlendirmiş ve yargılamada tercüman bulunmamasından
başvurucunun zarar görmeyeceği kanaatine varmıştır.
89. Açıklanan nedenlerle bir ihlalin olmadığının açık olduğu
anlaşıldığından başvurucunun iddiasının
açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna
karar verilmesi gerekir.
iv. Yargılamanın
Hakkaniyete Uygun Görülmesi Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
90. Başvurucu; ikametgâhında gerçekleştirilen aramayla, müdafi
atanmasıyla, iddianamenin kabulüyle, soruşturma ve kovuşturma aşamasında
yapılan veya yapılmayan delil araştırması işlemleriyle, savunma haklarının
kullanılmasıyla, Mahkemenin suçun sübutuna ilişkin kabulüyle kararın
gerekçesiyle ve temyiz aşamasında yapılan incelemeyle ilişkili biçimde
hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
91. Bakanlık yazısında başvurucunun şikâyetinin delillerin
değerlendirilmesine ve hukukun yorumlanmasına ilişkin olduğu, Selim Berna Altay (B. No: 2013/8397,
16/10/2014) kararında bu tür iddiaların incelenmesinde dikkate alınacak
ölçütlerin ortaya konduğu belirtilmiştir.
92. Başvurucu, cevap dilekçesinde ihlal iddialarını sürdürdüğünü
ifade etmiştir.
93. Anayasa'nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
"Bireysel başvuruda,
kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz."
94. 6216 sayılı Kanun'un "Bireysel
başvuruların kabul edilebilirlik şartları ve incelenmesi" kenar
başlıklı 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"Mahkeme, … açıkça
dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir."
95. 6216 sayılı Kanun'un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında
açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine karar
verilebileceği belirtilmiştir. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında
ise açıkça dayanaktan yoksun başvurular kapsamında değerlendirilen kanun
yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda
incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır.
96. Anılan kurallar uyarınca ilke olarak derece mahkemeleri
önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin
değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece
mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup
olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece
mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda
bariz takdir hatası veya açık keyfîlik içermesi ve bu
durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal
etmiş olmasıdır. Bu çerçevede, kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular,derece mahkemesi
kararları bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik
içermedikçe Anayasa Mahkemesince incelenemez (Necati
Gündüz ve Recep Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).
97. Somut olayda İlk Derece Mahkemesi, aramaya ilişkin
görüntüleri dosyaya getirtmiş; tutanak tanığı olarak hazır bulunan A.A.nın aramanın gerçekleştirilme
şekline dair ifadesini talimatla almış, talep etmesi hâlinde aramanın kayda
alındığı CD'nin başvurucuya verilmesine hükmetmiş, başvurucunun gösterdiği
tanıklardan A.İ.yi duruşmada dinlemiş, diğer
tanıkların ifadesini talimat yoluyla almıştır. Başvurucunun arama yapılan yerde
keşif gerçekleştirilmesi talebi ise dosyadaki bilgiler itibarıyla bir katkı
sunmayacağı belirtilerek reddedilmiştir.
98. Bu itibarla başvurucunun lehe delillerin toplanmadığı,
aramanın usulüne uygun gerçekleştirilmemesine rağmen hükme esas alındığı, keşif
talebinin reddedildiği, aramaya ilişkin CD'nin Mahkemece izlenmediği ve CD
üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılmadığı, hakkındaki dosyalar
birleştirilmeksizin karar verildiği şeklindeki iddialarının özünün Derece
Mahkemesinin delilleri değerlendirmede ve hukuk kurallarını yorumlamada isabet
edemediğine ve asıl olarak yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu görülmektedir.
99. Başvurucu, yargılama sürecinde sunulan deliller ve
görüşlerden bilgi sahibi olamadığına, kendi delillerini ve iddialarını sunma
olanağı bulamadığına, bu delillere ve iddialara etkili bir şekilde itiraz etme
fırsatı bulamadığına ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili
iddialarının derece mahkemesi tarafından dinlenmediğine ilişkin bir bilgi ya da
kanıt sunmadığı gibi Derece Mahkemelerinin kararlarında bariz takdir hatası
veya açık keyfîlik oluşturan herhangi bir durum da
tespit edilememiştir.
100. Diğer yandan müdafisi olmaksızın başvurucunun herhangi bir
şekilde ifadesinin alınmadığı, son savunmasının alınmamasının başvurucunun
kendisinin Türkçe konuşmayı reddetmesinden kaynaklandığı, aramanın hâkim
kararına dayanmadığı hususunun ise temyiz aşamasında dile getirilmediği
anlaşılmaktadır. Başvurucunun Yargıtay aşamasında etkin ve tarafsız bir
inceleme yapılmadığı yönündeki şikâyeti bakımından ise ayrı bir değerlendirme
yapılmasını gerektirecek bir husus tespit edilmemiştir.
101. Açıklanan nedenlerle başvurucu tarafından ileri sürülen
iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu anlaşıldığından başvurunun bu
kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
v. Gerekçeli Karar
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
102. Başvurucu, taleplerinin reddine ilişkin ara kararların ve
mahkûmiyet hükmünün yeterince gerekçelendirilmediğini veya yanlış bilgilere yer
verildiğini ileri sürmüştür.
103. Bakanlık yazısında başvurucunun şikâyetinin delillerin değerlendirilmesine
ve hukukun yorumlanmasına ilişkin olduğu, Mürsel
Bayrak (B. No: 2014/6419, 25/3/2015) kararında bu tür iddiaların
incelenmesinde dikkate alınacak ölçütlerin ortaya konduğu belirtilmiştir.
104. Başvurucu, cevap dilekçesinde ihlal iddialarını
sürdürdüğünü ifade etmiştir.
105. Anayasa'nın 141. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
"Bütün mahkemelerin her
türlü kararları gerekçeli olarak yazılır."
106. Anayasa Mahkemesi kararlarında, bütün mahkemelerin her
türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılmasını ifade eden Anayasa'nın 141.
maddesinin adil yargılanma hakkının kapsamının belirlenmesinde gözetilmesi
gerektiğini belirtmiştir (Ahmet Sağlam,
B. No: 2013/3351, 18/9/2013, § 49).
107. Anılan kural uyarınca ilke olarak mahkeme kararlarının
gerekçeli olması, adil yargılanma hakkının bir gereğidir. Derece mahkemeleri
dava konusu maddi olay ve olguların kanıtlanmasını, delillerin
değerlendirilmesini, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanmasını,
uyuşmazlıkla ilgili vardığı sonucu, sonuca varılmasında kullandığı takdir
yetkisinin sebeplerini makul bir şekilde gerekçelendirmek zorundadır. Bu
gerekçelerin oluşturulmasında açık bir keyfîlik
görüntüsünün olmaması ve makul bir biçimde gerekçe gösterilmesi hâlinde adil
yargılanma hakkının ihlalinden söz edilemez (İbrahim
Ataş, B. No: 2013/1235, 13/6/2013, § 23).
108. Somut olayda Mahkeme, başvurucunun keşif yapılmasına dair
talebini reddederken dosya kapsamındaki bilgi ve belgeler itibarıyla keşfin yargılamaya
katkı yapmayacağına dayanmıştır (bkz. § 21). Gerekçeli kararında ise
başvurucunun patlayıcı madde bulundurma suçunu terör örgütü adına işlediğine
dair ulaştığı kanaati, aramada bulunan dokümanlarla ve ele geçen malzemelerin
patlayıcı nitelikte olduğuna ilişkin hazırlanan raporla ilişkilendirerek
açıklamıştır. İlk Derece Mahkemesi, başvurucunun aramada bulunan malzemelerin
kendisine ait olmadığı yönündeki savunmasına neden itibar etmediğini de
gerekçeli biçimde ortaya koymuştur (bkz. § 24).
109. Bu itibarla Mahkemenin gerekçesinin davaya konu olay ve
olguların nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal
düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak, olay ve olgular ile hüküm
arasındaki bağlantıyı gösterecek nitelikte olduğu ve davanın sonucuna etkili
esaslı iddiaların kararda makul gerekçelerle karşılandığı anlaşılmaktadır (İbrahim Ataş, § 24; Sencer Başat ve diğerleri [GK], B. No:
2013/7800, 18/6/2014, §§ 35, 36).
110. Açıklanan nedenlerle başvurucunun iddiasının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
vi. Duruşmalı Yargılanma
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
111. Başvurucu, Yargıtay önünde duruşmalı biçimde yapılan temyiz
incelemesine katılımının sağlanmadığından şikâyet etmektedir.
112. Bakanlık yazısında başvurucunun şikâyetinin delillerin
değerlendirilmesine ve hukukun yorumlanmasına ilişkin olduğu, Lokman Sapan (B. No. 2013/723, 21/11/2013)
kararında bu tür iddiaların incelenmesinde dikkate alınacak ölçütlerin ortaya
konduğu belirtilmiştir.
113. Başvurucu, cevap dilekçesinde ihlal iddialarını
sürdürdüğünü ifade etmiştir.
114. Anayasa'nın 141. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Mahkemelerde
duruşmalar herkese açıktır. Duruşmaların bir kısmının veya tamamının kapalı
yapılmasına ancak genel ahlâkın veya kamu güvenliğinin kesin olarak gerekli
kıldığı hallerde karar verilebilir."
115. Sözleşme'nin "Adil
yargılanma hakkı" kenar başlıklı 6. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
"Herkes ... cezai
alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla
kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre
içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini isteme hakkına sahiptir."
116. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkının temel unsurlarından birisi de Anayasa'nın 141. maddesinde
düzenlenen yargılamanın açık ve duruşmalı yapılması ilkesidir. Yargılamanın
açıklığı ilkesinin amacı, adli mekanizmanın işleyişini kamu denetimine açarak
yargılama faaliyetinin saydamlığını güvence altına almak ve yargılamada keyfîliği önlemektir. Bu yönüyle hukuk devletinin en önemli
gerçekleştirme araçlarından birisini oluşturur. Özellikle ceza davalarında
yargılamanın duruşmalı ve aleni yapılması silahların eşitliği ilkesinin ve
savunma hakkının güvencesini oluşturur. Ancak bu her türlü yargılamanın mutlaka
duruşmalı yapılmasının zorunlu olduğu anlamına gelmez. Adil yargılama
ilkelerine uyulmak şartıyla usul ekonomisi ve iş yükünün azaltılması gibi
amaçlarla bazı yargılamaların duruşmadan istisna tutulması ve duruşma
yapılmaksızın karara bağlanması anayasal hakların ihlalini oluşturmaz (Musa Yılmaz Acar, B. No: 2013/664,
17/9/2013, § 32).
120. Anayasa Mahkemesinin içtihatları uyarınca özellikle ilk
derece mahkemeleri önünde duruşmalı yargılama yapılıp karar verildikten sonra
kanun yolu incelemesinin tarafların iddia veya savunmaları yazılı olarak
alındıktan sonra dosya üzerinden yapılması hâlinde adil yargılanma hakkının
ihlalinden söz edilemez (Nevruz Bozkurt,
B. No: 2013/664, 17/9/2013, § 32; Lokman
Sapan, § 49).
121. Somut olay bakımından başvurucu, Yargıtaydaki
temyiz incelemesinin duruşmalı yapılmamasından değil Yargıtaydaki
duruşmaya kendisinin de katılamamasını bireysel başvuruya konu etmiştir.
122. Bununla birlikte Yargıtaydaki
incelemenin kapsamının hukukilik denetimiyle sınırlı olması, başvurucunun İlk
Derece Mahkemesi safhasında duruşmalı yargılanma hakkından faydalanmış olması,
Yargıtay önünde müdafisi tarafından temsil edilmesi, bu duruşma esnasında silahların
eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerine aykırı biçimde müşteki ya da tanık
dinlememiş olduğu gözeltildiğinde başvurucunun
duruşmada bulunmamasının adil yargılanma hakkının ihlaline yol açtığı
söylenemez.
123. Açıklanan nedenlerle açık ve görünür bir ihlal
saptanmadığından, başvurunun bu kısmının
açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna
karar verilmesi gerekir.
vii. Makul Sürede
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
124. Başvurucu, yargılamanın makul bir sürede
sonuçlandırılmadığını ileri sürmüştür.
125. Bakanlık yazısında başvurucunun şikâyetinin duruşmalı
yargılama hakkına ilişkin olduğu, Cevdet
Genç (B. No: 2012/142, 9/1/2014) kararında bu tür iddiaların
incelenmesinde dikkate alınacak ölçütlerin ortaya konduğu belirtilmiştir.
126. Başvurucu, cevap dilekçesinde ihlal iddialarını
sürdürdüğünü ifade etmiştir.
127. Makul sürede yargılanma hakkı, adil yargılanma hakkının
kapsamına dâhil olup davaların en az giderle ve mümkün olan süratle
sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa’nın 141. maddesi
de -Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği- makul sürede yargılanma hakkının
değerlendirilmesinde dikkate alınmalıdır (Güher
Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 38,39).
128. Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu,
tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun
davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir
davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde gözönünde
bulundurulması gereken ölçütlerdir (Güher
Ergun ve diğerleri, §§ 41-45).
129. Ceza muhakemesinde yargılama süresinin makul olup olmadığı
değerlendirilirken sürenin başlangıcı, bir kişiye suç işlediği iddiasının
yetkili makamlar tarafından bildirilmesi veya isnattan ilk olarak etkilendiği
arama ve gözaltı gibi birtakım tedbirlerin uygulanması anıdır. Sürenin sona
erdiği tarih ise suç isnadının nihai olarak karara bağlandığı tarihtir (Ersin Ceyhan, B. No: 2013/695, 9/1/2014, §
35).
130. Somut olayda yargılama, başvurucunun gözaltına alındığı
13/9/2010 tarihi ile Yargıtayın onama kararı verdiği
1/7/2013 tarihi arasında 2 yıl 9 ay 18 günde sonuçlanmıştır.
131. Başvuruya konu davanın, temyiz safhasıyla birlikte toplam 2
yıl 10 aydan daha az bir zamanda sonuçlandığı, İlk Derece Mahkemesi ve Yargıtayda geçen süreler dikkate alındığında yargılamanın
makul sürede tamamlandığı ve başvurucunun haklarını ihlal edecek şekilde
yargılamada gecikme olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
132. Açıklanan nedenlerle açık ve görünür bir ihlal
saptanmadığından başvurunun bu kısmının açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın süre aşımı nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Özel hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkının ihlal
edildiğine ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA, 4. Eşitlik ilkesinin ihlal edildiğine
ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
5. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddiaların açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanunu’nun 339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca tahsil edilmesi
mağduriyetine neden olacağından başvurucunun yargılama giderlerini ödemekten
TAMAMEN MUAF TUTULMASINA 21/4/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.