TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
DİYAEDİN ALAK BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2013/7122)
Karar Tarihi: 21/4/2016
Başkan
:
Engin YILDIRIM
Üyeler
Serdar ÖZGÜLDÜR
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
Recep KÖMÜRCÜ
Alparslan ALTAN
Raportör
Okan TAŞDELEN
Başvurucu
Diyaeddin ALAK
Vekili
Av. Nezahat PAŞA
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, gözaltında bulunduğu esnada tehdit edilmesi, gözaltına giriş ve çıkış raporlarının usulüne uygun hazırlanmaması ve psikolojik baskı yönünde değerlendirme yapılmaması nedeniyle kötü muamele yasağının; gözaltına alınma nedenlerinin bildirilmemesi, yasal hakların hatırlatılmaması, yetkili hâkim önüne geç çıkartılması, duruşma aralarındaki tutukluluk incelemelerinin dosya üzerinden yapılması, savcılık mütalaasının tebliğ edilmemesi ve itiraz imkânının tanınmaması, matbu gerekçelerle tutukluluk hâlinin devamına karar verilmesi, tutukluluğun uzun sürmesi, ilk derece mahkemesinin kararının sonrasında tutukluluk durumunun incelenmemesi nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının; suç yerinden farklı bir yerde bulunan 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 250. maddesi ile görevli ağır ceza mahkemesince yargılanması, gözaltına alınır alınmaz değil ifade işleminin öncesinde müdafi atanması, iddianamenin kabulü aşamasının öncesinde itiraz imkânının tanınmaması, Kürtçe savunma hakkının verilmemesi, hâkim kararı olmaksızın ve usulüne aykırı biçimde gerçekleştirilen arama neticesinde elde edilen delillerin hükme esas alınması, benzer nitelikteki davaların birleştirilmemesi, aramaya ilişkin CD'nin mahkemece incelenmemesi, eksik soruşturma neticesinde mahkûm edilmesi, kararların yeterince gerekçelendirilmemesi, Yargıtaydaki duruşmaya katılımının sağlanmaması, temyiz incelemesinin etkili yapılmaması, yargılamanın uzun sürmesi nedenleriyle iddianamenin kabulü aşamasında itiraz hakkının bulunmaması, kanuni hâkim güvencesini, hukuka aykırı delil yasağını, tercüman yardımından faydalanma, duruşmalı yargılanma, yargılamanın hakkaniyete uygun görülmesi gerekçeli karar haklarını da içerecek biçimde adil yargılanma hakkının; mahkûmiyet kararıyla birlikte hükmedilen hak yoksunluğu tedbirleri nedeniyle özel hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkının; milliyeti ve siyasi görüşü dolayısıyla ayrımcılığa uğraması ve mahkûmiyetine konu suçun farklı bir infaz rejimine tabi olması nedeniyle eşitlik ilkesinin ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 13/9/2013 tarihinde İzmir 13. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde belirlenen eksiklikler tamamlatılmış ve başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm İkinci Komisyonunca 15/4/2016 tarihinde, başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne karar verilmiştir.
4. İkinci Bölüm İkinci Komisyonunca 15/4/2015 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından 16/11/2015 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü 5/1/2016 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
7. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş 22/1/2016 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanlarını 1/2/2016 tarihinde ibraz etmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Projesi (UYAP) bilişim sistemi aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
9. Kimliği belirsiz bir kişi tarafından12/9/2010 tarihinde, başvurucu ve İ.A. isimli diğer bir kişinin iki bombalama eylemlerine katıldıkları ve yeni bir eylem daha gerçekleştirecekleri yönünde bir telefon ihbarı yapılmıştır.
10. Gecikmesinde sakınca görülmesi nedeniyle Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından verilen yazılı izne istinaden başvurucunun, İ.A. ile birlikte kaldığı ikametgâhında 13/9/2010 tarihinde, mahalle muhtarı ve bir azanın da katılımıyla arama gerçekleştirilmiştir. Arama sonucunda evle aynı bahçe içinde bulunan ve depo olarak kullanılan odadaüzerinde Kürtçe ibareler bulunan not kâğıtları, PKK terör örgütünün bayrağı, haklarında toplatma kararları bulunan çok sayıda kitap ve dergi, çiviler, torpiller, iki poşet içinde beyaz ve sarı renkte maddeler, bir teneke kutu ve bir kova içinde türü belli olmayan bir madde ele geçirilmiştir.
11. Arama esnasında evde bulunan başvurucu gözaltına alınmıştır.
12. Ele geçirilen maddeler üzerinde Antalya Kriminal Polis Laboratuvarı Müdürlüğünce inceleme yapılmıştır. Hazırlanan 14/9/2010 tarihli raporda, maddelerin patlayıcı özellikte olduğu belirtilmiştir.
13. Başvurucu 16/9/2010 tarihinde Antalya Cumhuriyet savcısına verdiği ifadesinde evde bulunan terör örgütü bayrağını polislerin koymuş olabileceğini, dergileri yakmak için getirdiklerini, telsizleri babasının çöpte bulduğunu, kâğıtlara yazılı Kürtçe ibarelerin ne anlama geldiğini bilmediğini, öğrenmek amacıyla not almış olabileceğini, depo odasında bulunan malzemeleri komplo kurmak isteyen birilerinin koymuş olabileceğini, içindeki malzemenin ne olduğunun sorulması üzerine kovayı tutması ve içine parmağıyla dokunması nedeniyle kovada parmak izinin tespit edilmiş olabileceğini, 15/8/2010 ve 12/9/2010 tarihlerinde gerçekleştirilen bombalama olaylarıyla bir ilgisinin bulunmadığını belirtmiştir.
14. Başvurucu, Antalya 8. Sulh Ceza Mahkemesi önündeki sorgusunda da Cumhuriyet Savcılığı aşamasındakine benzer yönde ifade vermiştir.
15. Antalya 8. Sulh Ceza Mahkemesi 16/9/2010 tarihinde, silahlı terör örgütü üyeliği suçundan başvurucunun tutuklanmasına karar vermiştir.
16. İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı 18/1/2011 tarihinde, başvurucu hakkında terör örgütüne üye olma, genel güvenliği kasten tehlikeye sokma, patlayıcı madde bulundurma ve mala zarar verme suçlarından iddianame düzenlemiştir.
17. İzmir 8. Ağır Ceza Mahkemesi (CMK 250. madde ile görevli) 24/1/2011 tarihinde iddianamenin kabulüne karar vermiştir. Mahkeme, iddianamenin ve duruşma gününün başvurucuya tebliğine hükmetmiştir.
18. Mahkeme 5/4/2011 tarihli ilk duruşmaya iddianamenin kabulü kararının okunmasıyla başlamıştır. Başvurucu bu celsede, aleyhindeki iddialara ilişkin savunmasını yapmış ve suçlamaları reddetmiştir.
19. Başvurucu 13/9/2011 tarihli üçüncü duruşmada Türkçeyi konuşmakta zorlandığını ve Kürtçe kendini daha iyi ifade edebileceğini belirterek tercüman atanmasını talep etmiştir. Ağır Ceza Mahkemesi, Türkçeyi bildiği ve daha önceki savunmalarını Türkçe yaptığını belirterek başvurucunun talebini reddetmiştir. Başvurucu sonraki duruşmalarda Kürtçe beyanda bulunmaya devam etmiştir.
20. Başvurucu 10/2/2012 tarihli duruşmada diğer hususların yanı sıra tanık dinlenmesi talebinde de bulunmuştur. İzmir 8. Ağır Ceza Mahkemesi tanıkların dinlenmesine, ele geçen patlayıcı maddeler üzerinde tekrar bilirkişi incelemesi yaptırılmasına ve kayda alınmışsa aramaya ilişkin görüntü kayıtlarının Emniyetten istenmesine karar vermiştir. Başvurucunun belirtiği tanıkların bazılarının talimat yoluyla dinlendiği anlaşılmaktadır.
21. 27/4/2012 tarihli duruşmada tanık A.A.nın talimatla alınan ifadesi ve aramada ele geçen maddelerin patlayıcı özellik taşıdığına ve patlayıcı yapımında kullanılabileceğine ilişkin hazırlanan rapor okunmuştur. Tanık A.A.nın ifadesinde, arama yapılan her odada hazır bulunduğunu, aramanın kamera kaydına alındığını ve tutanakta geçen malzemelerin hepsinin arama yapılan yerde ele geçirildiğini söylediği görülmektedir. Duruşmada ayrıca, başvurucunun hazır ettiği A.İ. isimli kişi dinlenmiştir. A.İ., başvurucunun ve diğer sanığın 15/8/2010 tarihinde yanında çalışmakta olduğunu belirtmiştir. Başvurucu, Mahkemeye gönderilen görüntü kayıtlarının bir örneğini istemiş ve patlayıcıların bulunduğu yerin korunaklı olup olmadığı hususunda keşif yapılmasını talep etmiştir. Mahkeme, davanın bulunduğu aşama ve dosya içindeki bilgiler dikkate alındığında keşfin yargılamaya bir katkı yapmayacağı gerekçesiyle talebini kabul etmemiştir. Cumhuriyet savcısının esas hakkında mütalaa vermesinin ardından başvurucu vekili savunma yapmak üzere süre talep etmiştir.
22. Başvurucu vekili 14/6/2012 tarihli duruşmada esas hakkında savunmayı hazırlamak için tekrar süre talebinde bulunmuş, 12/9/2012 tarihli bir sonraki duruşmaya mazeret bildirerek katılmamıştır.
23. Başvurucu vekili 27/11/2012 tarihli duruşmada başvurucunun Mahkemenin E.2008/159 sayılı dosyasında örgüt üyeliğinden ceza aldığını, E.2009/284 sayılı dosyadaki yargılamasının devam ettiğini, bir kişinin iki kez örgüt üyeliğinden cezalandırılamayacağını, bu nedenle belirtilen dosyaların akıbetinin beklenilmesi talebinde bulunmuştur. Mahkeme, görülmekte olan davanın suç tarihinin belirtilen dosyalara ilişkin iddianame tarihlerinden sonra olduğunu belirtmiş ve talebi reddetmiştir. Başvurucu son sözünde de Türkçe beyanda bulunmamıştır.
24. İzmir 8. Ağır Ceza Mahkemesi 27/11/2012 tarihli ve E.2011/31, K.2012/316 sayılı kararı ile başvurucunun patlayıcı madde bulundurmak ve bu şekilde örgüt adına suç işlemek suçlarından sonuç olarak 20 yıl 4 ay hapis ve adli para cezası ile cezalandırılmasına ve tutukluluk hâlinin devamına karar vermiştir. Ağır Ceza Mahkemesi "ele geçirilen örgütsel d[o]kümanlar ile patlayıcı yapımında kullanılan ve ... patlayıcı niteliğinde bulunan malzemeler birlikte değerlendirildiğinde ... [başvurucunun] terör örgütü PKK adına yapılacak eylemlerde kullanılmak üzere patlayıcı bulundurduğu ve bu şekilde terör örgütü adına suç işlediği" sonucuna ulaşmıştır. Mahkeme, aramanın kamera kaydına alınmış olmasını ve tanık A.A.nın beyanını dikkate alarak başvurucunun bulunan malzemelerin kendisine ait olmadığına yönelik savunmasına itibar etmemiştir.
25. Mahkeme, başvurucunun 26/9/2012 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 53. maddesinin (1) numaralı fıkrasındaki haklardan alt soyu üzerindeki velayet ve vesayet hakkı dışında kalan haklar yönünden hak ederek tahliye tarihine, velayet ve vesayet hakkı yönünden ise şartla tahliye tarihine kadar yoksun bırakılmasına hükmetmiştir.
26. İzmir 8. Ağır Ceza Mahkemesi, gerçekleştirilen iki bombalama eylemleriyle bağlantılı genel güvenliği kasten tehlikeye sokmak ve mala zarar vermek suçlarından ise başvurucunun atılı eylemleri gerçekleştirdiğine dair yeterli, her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil elde edilemediği gerekçesiyle beraat kararı vermiştir.
27. Başvurucu; diğer bazı hususlara ek olarak daha fazla ceza verilmesi amacıyla örgüt üyeliğinden açılan davaların birleştirilmediğini, kömürlük olan yere herkesin rahatlıkla girip çıkabileceğinden burada ele geçen malzemeleri başkasının yerleştirmiş olabileceğini, arama sırasında ele geçen malzemelerin tam olarak nerede bulunduğunun ve konumunun kayıt altına alınmadığını, suçun ve cezanın tespitinde hataya düşüldüğünü, delillerin yeterince toplanmadığını ve lehe hususlarda araştırma yapılmadığını, hükümde yeterince gerekçe gösterilmediğini belirterek kararı temyiz etmiştir.
28. Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 1/7/2013 tarihinde yaptığı duruşmaya başvurucunun vekili katılmıştır. Yargıtay 1/7/2013 tarihli ve E.2013/3933, K.2013/10007 sayılı ilamı ile İlk Derece Mahkemesi kararını onamıştır.
29. Başvurucu, nihai karardan 19/8/2013 tarihinde haberdar olduğunu belirtmektedir. Dosya içinde başvurucunun daha erken bir tarihte Yargıtay ilamını öğrendiğinin kabul edilmesini gerektirecek bir bilgi veya belgeye rastlanmamıştır.
30. Başvurucu 13/9/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
31. Başvurucunun mahkûmiyetine konu 5237 sayılı Kanun'un ilgili maddeleri "Tehlikeli maddelerin izinsiz olarak bulundurulması veya el değiştirmesi" kenar başlıklı 174. maddesi, "Suç işlemek amacıyla örgüt kurma" kenar başlıklı 220. maddesinin (6) numaralı fıkrası ile "Silahlı örgüt" kenar başlıklı 314. maddesinin (2) ve (3) numaralı fıkralarıdır.
32. 5237 sayılı Kanun’un "Belli hakları kullanmaktan yoksun bırakılma" kenar başlıklı 53. maddesinin (1) ila (3) numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Kişi, kasten işlemiş olduğu suçtan dolayı hapis cezasına mahkûmiyetin kanuni sonucu olarak;
a) Sürekli, süreli veya geçici bir kamu görevinin üstlenilmesinden; bu kapsamda, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeliğinden veya Devlet, il, belediye, köy veya bunların denetim ve gözetimi altında bulunan kurum ve kuruluşlarca verilen, atamaya veya seçime tabi bütün memuriyet ve hizmetlerde istihdam edilmekten,
b) Seçme ve seçilme ehliyetinden (…),
c) Velayet hakkından; vesayet veya kayyımlığa ait bir hizmette bulunmaktan,
d) Vakıf, dernek, sendika, şirket, kooperatif ve siyasi parti tüzel kişiliklerinin yöneticisi veya denetçisi olmaktan,
e) Bir kamu kurumunun veya kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşunun iznine tabi bir meslek veya sanatı, kendi sorumluluğu altında serbest meslek erbabı veya tacir olarak icra etmekten,
Yoksun bırakılır.
(2) Kişi, işlemiş bulunduğu suç dolayısıyla mahkûm olduğu hapis cezasının infazı tamamlanıncaya kadar bu hakları kullanamaz.
(3) Mahkûm olduğu hapis cezası ertelenen veya koşullu salıverilen hükümlünün kendi altsoyu üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlık yetkileri açısından yukarıdaki fıkralar hükümleri uygulanmaz. Mahkûm olduğu hapis cezası ertelenen hükümlü hakkında birinci fıkranın (e) bendinde söz konusu edilen hak yoksunluğunun uygulanmamasına karar verilebilir"
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
33. Mahkemenin 21/4/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
34. Başvurucu;
i. Gözaltına alınmasının ardından gece boyunca ıssız bir ormanda tutulduğunu ve öldürülüp izinin kaybettirilmesiyle tehdit edildiğini, giriş-çıkış raporlarının alınması dışında istediği anda hekime götürülmediğini, muayene esnasında polisin de odada hazır bulunduğunu ve vücudunun tümünün muayene edilmediğini, psikolojik baskı hususunda inceleme yapılmadığını, muayenenin Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiserliği, İşkence ve Diğer Zalimane, İnsanlık Dışı, Aşağılayıcı Muamele veya Cezaların Etkili Biçimde Soruşturulması ve Belgelendirilmesi İçin El Kılavuzu'na (İstanbul Protokolü) aykırı yürütüldüğünü belirterek Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 3. ve 6. maddelerinin,
ii. Hangi suç şüphesiyle gözaltına alındığının kendisine bildirilmediğini, hakkındaki iddialara ilişkin bilgilendirilmediğini, yasal haklarının derhâl hatırlatılmadığını, ailesine haber verilmediğini, tutuklama kararından altı ay sonra yetkili hâkim önüne çıkarıldığını, matbu gerekçelerle tutukluluğunun devamına karar verildiğini, duruşmalar arasındaki tutukluluk incelemelerinin dosya üzerinden yapıldığını, tutukluğa ilişkin Savcılık mütalaasının tebliğ edilmediğini ve Savcılık görüşüne itiraz etme olanağının tanınmadığını, tutukluluğunun uzun sürdüğünü, mahkûmiyet kararı ile onama ilâmı arasındaki sürede tutukluluk durumunun incelenmediğini belirterek Sözleşme'nin 5., 6. ve 13. maddelerinin,
iii. Ev aramasının mahkeme kararı olmaksızın yapıldığını, arama öncesinde gözaltına alınarak aramaya eşlik etmesinin engellendiğini, usulüne aykırı gerçekleştirilen arama neticesinde elde edilen verilerin delil olarak kullanıldığını belirterek Sözleşme'nin 5., 6. ve 8. maddelerinin,
iv. Suç yerinin Antalya olmasına rağmen İzmir'de bulunan ve devlete karşı işlenen veya örgütlü suçlara bakmak için ayrı bir statüde kurulan özel yetkili Mahkemede yargılandığını, bunun sonucunda da Mahkemenin hiçbir delil toplamadan hüküm kurduğunu belirterek kanuni hâkim güvencesinin ve Sözleşme'nin 6. ile 13. maddelerinin,
v. Gözaltına alındığında değil, ifadesi alınacağı zaman müdafi çağrıldığını, itiraz hakkı tanınmaksızın iddianamenin kabul edildiğini ve savunma haklarına uyulmadığını, daha fazla ceza verilmesi için örgüt üyeliğinden açılan davaların birleştirilmediğini, depodaki malzemelerin kendisine ait olduğuna ilişkin bir delil bulunmadığını, kovanın bakmak için eline verilmesi nedeniyle parmak izinin tespit edildiğini ve bunun mahkûmiyet hükmüne esas alındığını, aramada ele geçen malzemelerin tespitinin usulüne uygun yapılmadığını ve nerede bulunduklarının fotoğraflanmadığını, Mahkemenin aramaya dair CD'yi incelemediğini ve CD üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırmadığını, keşif talebinin reddedildiğini, lehe dellilerin toplanmadığını, Kürtçe savunma yapma talebinin kabul edilmediğini ve son savunmasının alınmadığını, Mahkemenin ara kararlarının ve esas kararının yeterli gerekçe içermediğini veya bunlarda hatalı bilgilere yer verildiğini, Yargıtaydaki duruşmaya katılmasının sağlanmadığını, üyelerin dosyayı incelemeksizin tetkik hâkiminin raporu üzerine karar verdiğini, etkin ve tarafsız bir yargılama yapılmadığını, yargılamanın uzun sürdüğünü belirterek Sözleşme'nin 6. ve 13. maddeleri ile Sözleşme'ye Ek 7 No.lu Protokol'ün 2. maddesinin,
vi. Mahkûmiyetle birlikte 5237 sayılı Kanun'un 53. maddesinin (1) ila (3) numaralı fıkralarında belirtilen hak mahrumiyetlerine karar verildiğini ve özel hayatını sona erdirecek biçimde belirli hakları kullanmaktan yoksun bırakıldığını belirterek Sözleşme'nin 1. ve 8. maddelerinin,
vii. Milliyeti ve siyasi görüşünden dolayı yargılama esnasında ayrımcılığa maruz bırakılmasının yanı sıra terör suçlarından mahkûm olanlar için özel bir infaz rejiminin benimsendiği ve bu kişilerin diğer suçtan mahkûm olanlara göre daha uzun süre cezaevinde tutulduklarını belirterek Sözleşme'nin 14. ve 17. maddelerinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Başvurucu bu nedenlerle 50.000 TL maddi ve 150.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
35. Başvurucu, yargılama harç ve giderlerini ödeyecek geliri olmadığından adli yardım kararı verilmesini talep etmiştir.
B. Değerlendirme
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
36. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun gözaltı sonrası tehdit edildiğine ve doktor raporlarının hazırlanmasına ilişkin iddiasının kötü muamele yasağı, gözaltı ve tutukluluk süreçlerine yönelik iddialarının kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı, mahkûmiyet neticesinde belirli hakları kullanmaktan yoksun bırakılması bağlamındaki iddiaların özel hayata saygı gösterilmesini isteme hakkı, ayrımcılığa uğradığına ilişkin iddiasının eşitlik ilkesi; diğer iddialarının ise kanuni hâkim güvencesini, hukuka aykırı delil yasağını, tercüman yardımından faydalanma, duruşmalı yargılanma, yargılamanın hakkaniyete uygun görülmesi, gerekçeli karar haklarını da içerecek biçimde adil yargılanma adil yargılanma hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir. İddianamenin kabulü aşamasında itiraz hakkı tanınmaması ise adil yargılanma hakkı çerçevesinde ayrı bir başlık altında incelenecektir.
a. Kötü Muamele Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
37. Başvurucu, ıssız bir ormana götürülerek ölümle tehdit edildiğini, doktor muayenelerinin polisler de hazırken ve psikolojik baskı yönünden değerlendirme yapılmaksızın gerçekleştirildiğini ve İstanbul Protokol'üne uyulmadığını ileri sürmüştür.
38. Bakanlık yazısında, başvurucunun Cumhuriyet savcısına verdiği ifadesinde ve sorgusu esnasında ya da yargılama aşamasında ibraz edilen belgelerde kötü muamele iddialarından bahsetmediği ve bu eylemlere ilişkin olarak bireysel başvuru öncesinde yetkili makamları başvurulduğuna dair başvurucunun herhangi bir bilgi sunmadığı belirtilmiştir.
39. Başvurucu; cevap dilekçesinde başvuruya konu ettikleri ihlal iddialarını yargılama aşamasında dile getirdiğini fakat bir işlem yapılmadığını, ek olarak yasadan kaynaklı ihlaller ile ileri sürülmesi hâlinde düzeltilmeyeceği kesin olan ihlal iddialarına veya devamlılık kazanmış ihlal uygulamalarına ilişkin olarak başvuru yollarının tüketilmesine gerek bulunmadığını belirtmiştir.
40. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesi şöyledir:
"Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır."
41. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Bireysel başvuru hakkı" kenar başlıklı 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."
42. Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, ikincil nitelikte bir kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği olarak, bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle iç hukukta düzenlenen başvuru yollarının tüketilmesi zorunludur. Bu ilke uyarınca, başvurucunun Anayasa Mahkemesi önüne getirdiği şikâyetini öncelikle ve süresinde yetkili idari ve adli mercilere usulüne uygun olarak iletmesi ve bu konuda sahip olduğu bilgi ve kanıtlarını zamanında bu makamlara sunması ve aynı zamanda bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekir (Bayram Gök, B. No: 2012/946, 26/3/2013, §§ 18, 19).
43. Diğer yandan olağan kanun yollarında ve genel mahkemeler önünde dayanılmayan iddialar, bireysel başvuruya konu edilemeyeceği gibi genel mahkemelere sunulmayan yeni bilgi ve belgeler de Anayasa Mahkemesine sunulamaz (Bayram Gök, § 20).
44. Somut olayda başvurucunun, gözaltında tehdit edildiği ve doktor raporlarının usulüne uygun hazırlanmadığına ilişkin iddialarını yetkili makamlar önünde ileri sürülmeksizin bireysel başvuruda bulunulduğu anlaşılmaktadır.
45. Bu nedenle başvurucunun iddiasının başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
46. Başvurucu, gözaltına alınması ve tutukluluk sürecinde kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının çeşitli açılardan ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
47. Bakanlık tarafından bu hususta bir görüş belirtilmemiştir.
48. 6216 sayılı Kanun'un "Bireysel başvuru usulü" kenar başlıklı 47. maddesinin (5) numaralı fıkrasının ilk cümlesi şöyledir:
"Bireysel başvurunun, başvuru yollarının tüketildiği tarihten; başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerekir."
49. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün "Başvuru süresi ve mazeret" kenar başlıklı 64. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Bireysel başvurunun, başvuru yollarının tüketildiği tarihten, başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerekir."
50. Bireysel başvurunun kabul edilebilirlik koşullarından olan başvuru süresine riayet edilmesi şartı, bireysel başvuru incelemesinin her aşamasında resen dikkate alınması gereken bir başvuru koşuludur (Taner Kurban, B. No: 2013/1582, 7/11/2013, § 19).
51. Somut olayda başvurucu, isnat edilen suç nedeniyle 13/9/2010 tarihinde gözaltına alınmış ve 16/9/2010 tarihinde tutuklanmıştır. İzmir 8. Ağır Ceza Mahkemesinin 27/11/2012 tarihli kararı ile başvurucunun mahkûmiyetine ve tutukluluk hâlinin devamına karar verilmiştir.
52. Başvurucunun isnat edilen suçlarla ilgili yargılama kapsamında İlk Derece Mahkemesince mahkûmiyet kararının verildiği tarihe kadar geçen sürede bir suç isnadına bağlı olarak özgürlüğünden yoksun bırakıldığının, mahkûmiyet kararından sonra geçen sürenin mahkûmiyet sonrası tutma kapsamında olduğunun kabulü gerekir.
53. "Bir suç isnadına bağlı olarak" tutuklulukta geçen sürenin başlangıcı, başvurucunun ilk kez yakalanıp gözaltına alındığı durumlarda bu tarih; doğrudan tutuklandığı durumlarda ise tutuklama tarihidir. Sürenin sonu ise kural olarak kişinin serbest bırakıldığı ya da ilk derece mahkemesince hüküm verildiği tarihtir (Murat Narman, B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 66).
54. "Bir suç isnadına bağlı olarak" tutuklulukla ilgili şikâyetleri içeren başvuruda, hükümle birlikte tutukluluğun devamına ilişkin verilen karara karşı itiraz yoluna gidilip gidilmediğine dair başvurucu tarafından başvuru formunda bir bilgi sunulmadığından başvurucunun hükümle birlikte tutukluluğun devamına ilişkin kararı öğrendiği tarihten itibaren otuz gün içinde bireysel başvuruda bulunması gerekmektedir. İlk Derece Mahkemesinin nihai kararını verdiği 27/11/2012 tarihinden itibaren otuz gün içinde yapılması gerekirken 13/9/2013 tarihinde yapılan bireysel başvuruda süre aşımı olduğu sonucuna varılmıştır.
55. Başvurucunun tutukluluğuna yönelik yaptığı şikâyet kapsamında ulaşılan sonuç itibarıyla gözaltına ilişkin olarak ayrı bir değerlendirme yapılmasına gerek görülmemiştir.
56. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının süre aşımı nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
c. Özel Hayata Saygı Gösterilmesini İsteme Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
57. Başvurucu, mahkûmiyet kararıyla birlikte hükmedilen belirli hakları kullanmaktan yoksun bırakılması tedbiri nedeniyle özel hayata saygı gösterilmesini isteme hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
58. Bakanlık tarafından bu hususta bir görüş belirtilmemiştir.
59. Anayasa Mahkemesine başvuru konusu olaylarla ilgili delilleri sunmak suretiyle olaylar hakkındaki iddialarını ve dayanılan Anayasa hükmünün kendilerine göre ihlal edildiğine dair açıklamalarda bulunarak hukuki iddialarını kanıtlamak başvurucuya düşer.Başvuru dilekçesinde kamu gücünün ihlale neden olduğu iddia edilen işlem, eylem ya da ihmaline dair olayların tarih sırasına göre özeti yapılmalı; bireysel başvuru kapsamındaki haklardan hangisinin hangi nedenle ihlal edildiği ve buna ilişkin gerekçeler ve deliller açıklanmalıdır (Veli Özdemir, B. No: 2013/276, 9/1/2014, §§ 19, 20).
60. Öte yandan Anayasa Mahkemesinin, başvurucunun yerine geçerek genel ve soyut iddialardan hareketle resen her konuda hukuka uygunluğu denetleme ve temel hakların ihlal edildiğini tespit etme yükümlülüğü bulunmamaktadır (Sami Özbil, B. No: 2013/543, 15/10/2014, § 50).
61. Mevcut başvuruya konu olayda ihlal iddiasını kanıtlama yükümlülüğüne aykırı olarak başvurucu, soyut şekilde belirli haklardan yoksun bırakılma tedbirine hükmedilmesinden şikâyet etmiş; bu tedbirler neticesinde özel hayatının ne şekilde etkilendiğinin incelenmesine imkân tanıyacak açıklamalarda bulunmamamıştır.
62. Açıklanan nedenlerle ihlal iddiasının kanıtlanamadığı anlaşıldığından başvurucunun şikâyetinin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
d. Eşitlik İlkesinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia
63. Başvurucu, milliyeti ve siyasi görüşü nedeniyle ayrımcılığa uğramasının ve terör suçundan mahkûmiyetler için farklı bir infaz rejimi benimsenmesinin eşitlik ilkesini ihlal ettiğini ileri sürmüştür.
64. Bakanlık tarafından bu hususta bir görüş belirtilmemiştir.
65. Anayasa'nın 10. maddesinin bir ve üçüncü fıkraları şöyledir:
"Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.
Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar."
66. Başvurucunun, Anayasa'nın 10. maddesinde düzenlenen eşitlik ilkesinin ihlal edildiğine yönelik iddialarının -bahsi geçen maddedeki ifadeler dikkate alındığında- soyut olarak değerlendirilmesi mümkün olmayıp mutlaka Anayasa kapsamında yer alan diğer temel hak ve özgürlüklerle bağlantılı şekilde ele alınması gerekir. Bir başka ifadeyle eşitlik ilkesinin ihlal edilip edilmediğinin tartışılabilmesi için ihlal iddiası, kişinin hangi temel hak ve özgürlüğü konusunda ayrımcılığa maruz kaldığı sorularına cevap verebilmelidir (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 33).
67. Başvurucu, hem mahkûmiyetiyle sonuçlanan yargılamayla hem de kesinleşen cezasının infazıyla bağlantılı olarak ayrımcılığa uğradığını iddia etmiştir.
68. Başvurucunun yargılanması bakımından eşitlik ilkesi adil yargılanma hakkıyla bağlantılı biçimde dile getirildiğinden başvurucunun iddiasının Anayasa’nın 10. maddesi kapsamında incelenmesi gerekmektedir.
69. Somut olayda başvurucu, genel ve soyut biçimde milliyeti ve siyasi görüşü temelinde ayrımcılığa uğradığını belirtmiş fakat hakkındaki davanın görülmesi esnasında ayrımcılık teşkil edecek ne gibi bir muameleyle karşılaştığına dair herhangi bir uygulama örneği sunmamıştır.
70. İnfaz aşamasına ilişkin ayrımcılık iddiası bakımından ise infaza ilişkin kararlar kişiye yöneltilmiş bir suçlamanın karara bağlanması niteliği taşımadığından adil yargılanma hakkının kapsamı dışında kalmaktadır (Metin Oktay, B. No: 2013/6807, 15/12/2015, § 56). Bu itibarla başvurucunun iddiasının infaz rejimini ilgilendiren kısmı itibarıyla eşitlik ilkesi bağlamında incelenmesi olanağı bulunmamaktadır.
71. Açıklanan nedenlerle ihlal iddiasının kanıtlanamadığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının bir bütün olarak açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
e. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar
i. Kanuni Hâkim Güvencesinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia
72. Başvurucu, 5271 sayılı Kanun'un 250. maddesi ile görevli mahkemede yargılanmasının kanuni hâkim güvencesini ihlal ettiğini ileri sürmüştür.
73. Bakanlık yazısınd, başvurucunun şikâyetinin kanuni hâkim güvencesine ilişkin olduğu, Deniz Seki (B. No: 2014/5170, 25/6/2015) ile Mehmet Fatih Yiğit ve diğerleri (B. No: 2014/16838, 9/9/2015) kararlarında bu tür iddiaların incelenmesinde dikkate alınacak ölçütlerin ortaya konduğu belirtilmiştir.
74. Başvurucu, yukarıdaki iddiasını Derece Mahkemeleri önünde dile getirmemiş ise de yargılama yetkisinin yasayla belirlenmiş olması dolayısıyla başvuru yollarının tüketilmesi bağlamında bir sorun görülmemiştir.
75. Anayasa Mahkemesinin daha önceki kararlarında 5271 sayılı Kanun'un 250. maddesi uyarınca yargılama yapan ağır ceza mahkemelerinin doğal hâkim ilkesine aykırılık oluşturmayacağına karar verilmiştir (Deniz Seki, §§ 51-57; Ersin Ekmekçi ve Sinan Ekmekçi, B. No: 2013/6068, 18/11/2015,§§ 47-52). Başvurucunun iddiası bakımından farklı bir sonuca ulaşılmasını gerektirecek bir husus bulunmamaktadır.
76. Açıklanan nedenlerle başvurucunun iddiasının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
ii. İddianamenin Kabulü Aşamasında İtiraz Hakkı Tanınmadığına İlişkin İddia
77. Başvurucu, Cumhuriyet savcısı tarafından sunulan iddianamenin kabulünün öncesinde kendisine itiraz imkânı tanınmamasının savunma hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüştür.
78. Bakanlık tarafından bu hususta bir görüş belirtilmemiştir.
79. Başvurucu, belirtilen iddiasını Derece Mahkemeleri önünde dile getirmemiş ise de başvuruya konu uygulamanın kanundan kaynaklandığı dikkate alındığında başvuru yollarının tüketilmesi bağlamında bir sorun görülmemiştir.
80. Adil yargılanma hakkı kapsamında dile getirilen ihlal iddialarının bireysel başvuruya konu olabilmesi için yargılamanın hakkaniyetinin zedelenecek olması ve bu ihlallerin yargılama sürecinin ileriki aşamalarında telafi edilemeyecek nitelik taşıması gerekir. Belirtilen koşulların oluşmaması hâlinde ikincillik ilkesi gereği adli süreç sonunda verilecek nihai karardan sonra bireysel başvuruda bulunulmalıdır (Afitap Salman [GK], B. No: 2013/2105, 11/11/2015, § 22).
81. 5271 sayılı Kanun'un "İddianamenin iadesi" kenar başlıklı 174. maddesinin (1) numaralı fıkrasında iddianamenin, iddianame ve soruşturma evrakının Mahkemeye verildiği tarihten itibaren en geç on beş gün içinde eksik veya hatalı noktalar belirtilmek suretiyle Cumhuriyet Başsavcılığına iadesine karar verilebileceği düzenlenmiştir. Anılan maddenin (3) numaralı fıkrasına göre de belirtilen süre sonunda iade edilmeyen iddianame kabul edilmiş sayılır. Öte yandan anılan Kanun'un 191. maddesinin (1) numaralı fıkrasında duruşmanın başladığının, iddianamenin kabulü kararı okunarak açıklanacağı belirtilmiştir. Bu itibarla 5271 sayılı Kanun'da kabulü aşamasında "iddianamenin" veya kabul edildikten sonra "iddianamenin kabulü kararının" taraflara tebliği için bir usul belirlenmemiştir. İddianamenin kabulüne itiraz da mümkün değildir.
82. Başvurucu, iddianamenin kabul edilmesinin öncesinde itiraz imkânı verilmediğini iddia etmişse de ilk duruşmada iddianamenin kabulüne ilişkin kararının başvurucuya okunduğu, bunun öncesinde ise iddianamenin başvurucuya tebliğ edildiği anlaşılmaktadır (bkz. §§ 17, 18). Başvurucu, tüm yargılama süresince kendisi hakkında iddianamede dile getirilen iddialara İlk Derece Mahkemesi ve Yargıtay önünde karşı çıkma hakkını kullanabilmiştir.
83. Öte yandan başvurucu iddianameye itiraz edememesi neticesinde ihlal edilen ve yargılamanın sonraki aşamalarında telafi edilemeyecek olan ne gibi savunma haklarının söz konusu olduğuna dair herhangi bir açıklama da getirmemiştir.
84. Açıklanan nedenlerle başvurucunun iddiasının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
iii. Tercüman Yardımından Yararlanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
85. Başvurucu kendisine Kürtçe savunma yapma hakkı tanınmadığını ileri sürmüştür.
86. Bakanlık yazısında başvurucunun şikâyetinin tercüman hakkına ilişkin olduğu, Baran Karadağ (B. No: 2014/12906) kararında bu tür iddiaların incelenmesinde dikkate alınacak ölçütlerin belirlendiği belirtilmiştir.
87. Tercüman yardımından yararlanma hakkına ilişkin ilkeler ve mevzuat hükümleri Ali İlhan Bayar (B. No: 2013/725, 19/11/2014, §§ 49-55) ve Aycan Özdoğan (B. No: 2013/4841, 25/2/2015, §§ 16-24) kararlarında ortaya konmuştur.
88. Somut olayda başvurucu, Savcılıktaki sorgusunda ve Mahkeme önündeki ilk duruşmada Türkçe beyanda bulunmuş; 13/9/2011 tarihli üçüncü duruşmada ise kendisine tercüman atanmasını talep etmiştir. Başvurucu, Türkçe savunma yapmakta zorlandığını ve kendini Kürtçe daha iyi ifade edebileceğini ileri sürmüştür. İlk Derece Mahkemesi, Türkçeyi bildiğini ve önceki savunmalarını da Türkçe yaptığını belirterek başvurucunun talebini reddetmiştir (bkz. § 19). Mahkeme diğer bir ifadeyle başvurucunun böyle bir ihtiyacının bulunmadığını değerlendirmiş ve yargılamada tercüman bulunmamasından başvurucunun zarar görmeyeceği kanaatine varmıştır.
89. Açıklanan nedenlerle bir ihlalin olmadığının açık olduğu anlaşıldığından başvurucunun iddiasının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
iv. Yargılamanın Hakkaniyete Uygun Görülmesi Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
90. Başvurucu; ikametgâhında gerçekleştirilen aramayla, müdafi atanmasıyla, iddianamenin kabulüyle, soruşturma ve kovuşturma aşamasında yapılan veya yapılmayan delil araştırması işlemleriyle, savunma haklarının kullanılmasıyla, Mahkemenin suçun sübutuna ilişkin kabulüyle kararın gerekçesiyle ve temyiz aşamasında yapılan incelemeyle ilişkili biçimde hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
91. Bakanlık yazısında başvurucunun şikâyetinin delillerin değerlendirilmesine ve hukukun yorumlanmasına ilişkin olduğu, Selim Berna Altay (B. No: 2013/8397, 16/10/2014) kararında bu tür iddiaların incelenmesinde dikkate alınacak ölçütlerin ortaya konduğu belirtilmiştir.
92. Başvurucu, cevap dilekçesinde ihlal iddialarını sürdürdüğünü ifade etmiştir.
93. Anayasa'nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
"Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz."
94. 6216 sayılı Kanun'un "Bireysel başvuruların kabul edilebilirlik şartları ve incelenmesi" kenar başlıklı 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir."
95. 6216 sayılı Kanun'un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvurular kapsamında değerlendirilen kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır.
96. Anılan kurallar uyarınca ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda bariz takdir hatası veya açık keyfîlik içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede, kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular,derece mahkemesi kararları bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik içermedikçe Anayasa Mahkemesince incelenemez (Necati Gündüz ve Recep Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).
97. Somut olayda İlk Derece Mahkemesi, aramaya ilişkin görüntüleri dosyaya getirtmiş; tutanak tanığı olarak hazır bulunan A.A.nın aramanın gerçekleştirilme şekline dair ifadesini talimatla almış, talep etmesi hâlinde aramanın kayda alındığı CD'nin başvurucuya verilmesine hükmetmiş, başvurucunun gösterdiği tanıklardan A.İ.yi duruşmada dinlemiş, diğer tanıkların ifadesini talimat yoluyla almıştır. Başvurucunun arama yapılan yerde keşif gerçekleştirilmesi talebi ise dosyadaki bilgiler itibarıyla bir katkı sunmayacağı belirtilerek reddedilmiştir.
98. Bu itibarla başvurucunun lehe delillerin toplanmadığı, aramanın usulüne uygun gerçekleştirilmemesine rağmen hükme esas alındığı, keşif talebinin reddedildiği, aramaya ilişkin CD'nin Mahkemece izlenmediği ve CD üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılmadığı, hakkındaki dosyalar birleştirilmeksizin karar verildiği şeklindeki iddialarının özünün Derece Mahkemesinin delilleri değerlendirmede ve hukuk kurallarını yorumlamada isabet edemediğine ve asıl olarak yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu görülmektedir.
99. Başvurucu, yargılama sürecinde sunulan deliller ve görüşlerden bilgi sahibi olamadığına, kendi delillerini ve iddialarını sunma olanağı bulamadığına, bu delillere ve iddialara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı bulamadığına ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının derece mahkemesi tarafından dinlenmediğine ilişkin bir bilgi ya da kanıt sunmadığı gibi Derece Mahkemelerinin kararlarında bariz takdir hatası veya açık keyfîlik oluşturan herhangi bir durum da tespit edilememiştir.
100. Diğer yandan müdafisi olmaksızın başvurucunun herhangi bir şekilde ifadesinin alınmadığı, son savunmasının alınmamasının başvurucunun kendisinin Türkçe konuşmayı reddetmesinden kaynaklandığı, aramanın hâkim kararına dayanmadığı hususunun ise temyiz aşamasında dile getirilmediği anlaşılmaktadır. Başvurucunun Yargıtay aşamasında etkin ve tarafsız bir inceleme yapılmadığı yönündeki şikâyeti bakımından ise ayrı bir değerlendirme yapılmasını gerektirecek bir husus tespit edilmemiştir.
101. Açıklanan nedenlerle başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu anlaşıldığından başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
v. Gerekçeli Karar Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
102. Başvurucu, taleplerinin reddine ilişkin ara kararların ve mahkûmiyet hükmünün yeterince gerekçelendirilmediğini veya yanlış bilgilere yer verildiğini ileri sürmüştür.
103. Bakanlık yazısında başvurucunun şikâyetinin delillerin değerlendirilmesine ve hukukun yorumlanmasına ilişkin olduğu, Mürsel Bayrak (B. No: 2014/6419, 25/3/2015) kararında bu tür iddiaların incelenmesinde dikkate alınacak ölçütlerin ortaya konduğu belirtilmiştir.
104. Başvurucu, cevap dilekçesinde ihlal iddialarını sürdürdüğünü ifade etmiştir.
105. Anayasa'nın 141. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
"Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır."
106. Anayasa Mahkemesi kararlarında, bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılmasını ifade eden Anayasa'nın 141. maddesinin adil yargılanma hakkının kapsamının belirlenmesinde gözetilmesi gerektiğini belirtmiştir (Ahmet Sağlam, B. No: 2013/3351, 18/9/2013, § 49).
107. Anılan kural uyarınca ilke olarak mahkeme kararlarının gerekçeli olması, adil yargılanma hakkının bir gereğidir. Derece mahkemeleri dava konusu maddi olay ve olguların kanıtlanmasını, delillerin değerlendirilmesini, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanmasını, uyuşmazlıkla ilgili vardığı sonucu, sonuca varılmasında kullandığı takdir yetkisinin sebeplerini makul bir şekilde gerekçelendirmek zorundadır. Bu gerekçelerin oluşturulmasında açık bir keyfîlik görüntüsünün olmaması ve makul bir biçimde gerekçe gösterilmesi hâlinde adil yargılanma hakkının ihlalinden söz edilemez (İbrahim Ataş, B. No: 2013/1235, 13/6/2013, § 23).
108. Somut olayda Mahkeme, başvurucunun keşif yapılmasına dair talebini reddederken dosya kapsamındaki bilgi ve belgeler itibarıyla keşfin yargılamaya katkı yapmayacağına dayanmıştır (bkz. § 21). Gerekçeli kararında ise başvurucunun patlayıcı madde bulundurma suçunu terör örgütü adına işlediğine dair ulaştığı kanaati, aramada bulunan dokümanlarla ve ele geçen malzemelerin patlayıcı nitelikte olduğuna ilişkin hazırlanan raporla ilişkilendirerek açıklamıştır. İlk Derece Mahkemesi, başvurucunun aramada bulunan malzemelerin kendisine ait olmadığı yönündeki savunmasına neden itibar etmediğini de gerekçeli biçimde ortaya koymuştur (bkz. § 24).
109. Bu itibarla Mahkemenin gerekçesinin davaya konu olay ve olguların nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak, olay ve olgular ile hüküm arasındaki bağlantıyı gösterecek nitelikte olduğu ve davanın sonucuna etkili esaslı iddiaların kararda makul gerekçelerle karşılandığı anlaşılmaktadır (İbrahim Ataş, § 24; Sencer Başat ve diğerleri [GK], B. No: 2013/7800, 18/6/2014, §§ 35, 36).
110. Açıklanan nedenlerle başvurucunun iddiasının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
vi. Duruşmalı Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
111. Başvurucu, Yargıtay önünde duruşmalı biçimde yapılan temyiz incelemesine katılımının sağlanmadığından şikâyet etmektedir.
112. Bakanlık yazısında başvurucunun şikâyetinin delillerin değerlendirilmesine ve hukukun yorumlanmasına ilişkin olduğu, Lokman Sapan (B. No. 2013/723, 21/11/2013) kararında bu tür iddiaların incelenmesinde dikkate alınacak ölçütlerin ortaya konduğu belirtilmiştir.
113. Başvurucu, cevap dilekçesinde ihlal iddialarını sürdürdüğünü ifade etmiştir.
114. Anayasa'nın 141. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Mahkemelerde duruşmalar herkese açıktır. Duruşmaların bir kısmının veya tamamının kapalı yapılmasına ancak genel ahlâkın veya kamu güvenliğinin kesin olarak gerekli kıldığı hallerde karar verilebilir."
115. Sözleşme'nin "Adil yargılanma hakkı" kenar başlıklı 6. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Herkes ... cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini isteme hakkına sahiptir."
116. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının temel unsurlarından birisi de Anayasa'nın 141. maddesinde düzenlenen yargılamanın açık ve duruşmalı yapılması ilkesidir. Yargılamanın açıklığı ilkesinin amacı, adli mekanizmanın işleyişini kamu denetimine açarak yargılama faaliyetinin saydamlığını güvence altına almak ve yargılamada keyfîliği önlemektir. Bu yönüyle hukuk devletinin en önemli gerçekleştirme araçlarından birisini oluşturur. Özellikle ceza davalarında yargılamanın duruşmalı ve aleni yapılması silahların eşitliği ilkesinin ve savunma hakkının güvencesini oluşturur. Ancak bu her türlü yargılamanın mutlaka duruşmalı yapılmasının zorunlu olduğu anlamına gelmez. Adil yargılama ilkelerine uyulmak şartıyla usul ekonomisi ve iş yükünün azaltılması gibi amaçlarla bazı yargılamaların duruşmadan istisna tutulması ve duruşma yapılmaksızın karara bağlanması anayasal hakların ihlalini oluşturmaz (Musa Yılmaz Acar, B. No: 2013/664, 17/9/2013, § 32).
120. Anayasa Mahkemesinin içtihatları uyarınca özellikle ilk derece mahkemeleri önünde duruşmalı yargılama yapılıp karar verildikten sonra kanun yolu incelemesinin tarafların iddia veya savunmaları yazılı olarak alındıktan sonra dosya üzerinden yapılması hâlinde adil yargılanma hakkının ihlalinden söz edilemez (Nevruz Bozkurt, B. No: 2013/664, 17/9/2013, § 32; Lokman Sapan, § 49).
121. Somut olay bakımından başvurucu, Yargıtaydaki temyiz incelemesinin duruşmalı yapılmamasından değil Yargıtaydaki duruşmaya kendisinin de katılamamasını bireysel başvuruya konu etmiştir.
122. Bununla birlikte Yargıtaydaki incelemenin kapsamının hukukilik denetimiyle sınırlı olması, başvurucunun İlk Derece Mahkemesi safhasında duruşmalı yargılanma hakkından faydalanmış olması, Yargıtay önünde müdafisi tarafından temsil edilmesi, bu duruşma esnasında silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerine aykırı biçimde müşteki ya da tanık dinlememiş olduğu gözeltildiğinde başvurucunun duruşmada bulunmamasının adil yargılanma hakkının ihlaline yol açtığı söylenemez.
123. Açıklanan nedenlerle açık ve görünür bir ihlal saptanmadığından, başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
vii. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
124. Başvurucu, yargılamanın makul bir sürede sonuçlandırılmadığını ileri sürmüştür.
125. Bakanlık yazısında başvurucunun şikâyetinin duruşmalı yargılama hakkına ilişkin olduğu, Cevdet Genç (B. No: 2012/142, 9/1/2014) kararında bu tür iddiaların incelenmesinde dikkate alınacak ölçütlerin ortaya konduğu belirtilmiştir.
126. Başvurucu, cevap dilekçesinde ihlal iddialarını sürdürdüğünü ifade etmiştir.
127. Makul sürede yargılanma hakkı, adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa’nın 141. maddesi de -Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği- makul sürede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde dikkate alınmalıdır (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 38,39).
128. Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde gözönünde bulundurulması gereken ölçütlerdir (Güher Ergun ve diğerleri, §§ 41-45).
129. Ceza muhakemesinde yargılama süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken sürenin başlangıcı, bir kişiye suç işlediği iddiasının yetkili makamlar tarafından bildirilmesi veya isnattan ilk olarak etkilendiği arama ve gözaltı gibi birtakım tedbirlerin uygulanması anıdır. Sürenin sona erdiği tarih ise suç isnadının nihai olarak karara bağlandığı tarihtir (Ersin Ceyhan, B. No: 2013/695, 9/1/2014, § 35).
130. Somut olayda yargılama, başvurucunun gözaltına alındığı 13/9/2010 tarihi ile Yargıtayın onama kararı verdiği 1/7/2013 tarihi arasında 2 yıl 9 ay 18 günde sonuçlanmıştır.
131. Başvuruya konu davanın, temyiz safhasıyla birlikte toplam 2 yıl 10 aydan daha az bir zamanda sonuçlandığı, İlk Derece Mahkemesi ve Yargıtayda geçen süreler dikkate alındığında yargılamanın makul sürede tamamlandığı ve başvurucunun haklarını ihlal edecek şekilde yargılamada gecikme olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
132. Açıklanan nedenlerle açık ve görünür bir ihlal saptanmadığından başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın süre aşımı nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Özel hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA, 4. Eşitlik ilkesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
5. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddiaların açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca tahsil edilmesi mağduriyetine neden olacağından başvurucunun yargılama giderlerini ödemekten TAMAMEN MUAF TUTULMASINA 21/4/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.