TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
TASHİH KARARI
Başvuru Numarası : 2013/5016
Karar Tarihi:12/6/2018
TASHİH
Başkan
:
Engin YILDIRIM
Üyeler
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
Celal Mümtaz AKINCI
Muammer TOPAL
M. Emin KUZ
Raportör
Volkan SEVTEKİN
Başvurucu
Gümüşdere İnşaat Ticaret ve Sanayi A.Ş.
Temsilcisi
Müslim YILMAZ
I. TALEBİN KONUSU
1. Talep maddi hataya dayalı bireysel başvuru kararının düzeltilerek başvurunun düşmesine karar verilmesi hakkındadır.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Maddi hatanın düzeltilmesi talebine konu olan bireysel başvuru 8/7/2013 tarihinde başvurucu Gümüşdere İnşaat Ticaret ve Sanayi A.Ş. temsilcisi sıfatıyla Müslim Yılmaz tarafından yapılmıştır.
3. Söz konusu başvuruda, diğer iddiaların yanında yargılamanın makul süre içinde tamamlanmaması nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasında bulunulmuştur.
4. Anayasa Mahkemesi 16/4/2015 tarihli kararla, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini tespit etmiş; başvurucu Şirket lehine 2.950 TL manevi tazminata ve 198,35 TL yargılama giderine hükmetmiştir.
5. Başvurucu Şirketin başvuru tarihinden sonra 23/1/2014 tarihinde sicil kaydının resen silindiği tescil edilmiş ve bu husus 28/1/2014 tarihli ve 8495 sayılı Türkiye Ticaret Sicili Gazetesi'nde ilan edilmesine rağmen Anayasa Mahkemesine bu konuda bir bilgi ya da açıklamada bulunulmamıştır.
6. Anılan ihlal kararına istinaden şirket temsilcisi sıfatıyla Müslim Yılmaz, 4/8/2015 tarihli dilekçe ve eki 16/4/2015 tarihli bireysel başvuru kararı ile Maliye Bakanlığı Başhukuk Müşavirliği ve Muhakemat Genel Müdürlüğünden (Genel Müdürlük) ödeme talebinde bulunmuştur.
7. Genel Müdürlüğün 6/3/2018 tarihli yazısında; başvurucu Şirketin temsilcisi olarak görünen Müslim Yılmaz'ın temsil yetkisinin 17/4/2012 tarihinde sona erdiği, Şirketin tüzel kişiliğinin 23/1/2014 tarihinde son bulduğunun tespit edildiği ve bu hususun 28/1/2014 tarihli Türkiye Ticaret Sicili Gazetesi'nde de ilan edildiği belirtilmiştir. Genel Müdürlük, yazısına başvurucu Şirketin tüzel kişiliğinin sona erdiğini gösteren bilgi ve belgeleri ekleyerek Gümüşdere İnşaat Ticaret ve Sanayi A.Ş. (B. No: 2013/5016, 16/4/2015) kararının düzeltilerek başvurunun düşmesine karar verilmesi talebinde bulunmuştur.
III. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
1. İlgili Mevzuat Hükümleri
8. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un "Bireysel başvuru hakkına sahip olanlar" kenar başlıklı 46. maddesinin (2) numaralı fıkrasının ikinci cümlesi şöyledir:
"Özel hukuk tüzel kişileri sadece tüzel kişiliğe ait haklarının ihlal edildiği gerekçesiyle bireysel başvuruda bulunabilir."
9. 6216 sayılı Kanun’un "Esas hakkındaki inceleme" kenar başlıklı 49. maddesinin (7) ve (8) numaralı fıkraları şöyledir:
"(7) Bireysel başvuruların incelenmesinde, bu Kanun ve İçtüzükte hüküm bulunmayan hâllerde ilgili usul kanunlarının bireysel başvurunun niteliğine uygun hükümleri uygulanır.
(8) Esas hakkında incelemenin usul ve esasları ile ilgili diğer hususlar İçtüzükle düzenlenir."
10. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün (İçtüzük) "Tavzih ve maddi hataların düzeltilmesi" kenar başlıklı 82. maddesi şöyledir:
"Bölümlerce verilen kararlar hakkında ilgililer, 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu hükümleri çerçevesinde, hükmün tavzihini ve maddi hataların düzeltilmesini talep edebilirler."
11. İçtüzük'ün "Genel hükümlerin uygulanması" kenar başlıklı 84. maddesi şöyledir:
"Bireysel başvuruların incelenmesinde, kararların infazında Kanun ve İçtüzükte hüküm bulunmayan hâllerde ilgili usul kanunlarının bireysel başvurunun niteliğine uygun hükümleri uygulanır."
12. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 50. maddesi şöyledir:
"Medenî haklardan yararlanma ehliyetine sahip olan, davada taraf ehliyetine de sahiptir."
13. 6100 sayılı Kanun'un "Dava şartları" kenar başlıklı 114. maddesinin ilgili bölümü şöyledir:
"(1) Dava şartları şunlardır:
...
d) Tarafların, taraf ve dava ehliyetine sahip olmaları..."
14. 6100 sayılı Kanun'un "Dava şartlarının incelenmesi" kenar başlıklı 115. maddesinin ilgili bölümü şöyledir:
"(1) Mahkeme, dava şartlarının mevcut olup olmadığını, davanın her aşamasında kendiliğinden araştırır...
(2) Mahkeme, dava şartı noksanlığını tespit ederse davanın usulden reddine karar verir..."
15. 6100 sayılı Kanun'un 304. maddesinin ilgili bölümü şöyledir:
"(1) Hükümdeki yazı ve hesap hataları ile diğer benzeri açık hatalar, mahkemece resen veya taraflardan birinin talebi üzerine düzeltilebilir..."
16. 21/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 48. maddesi şöyledir:
"Tüzel kişiler, cins, yaş, hısımlık gibi yaradılış gereği insana özgü niteliklere bağlı olanlar dışındaki bütün haklara ve borçlara ehildirler."
17. 13/1/2011 tarihli ve 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 125. maddesi şöyledir:
"(1) Ticaret şirketleri tüzel kişiliği haizdir.
(2) Ticaret şirketleri, Türk Medenî Kanununun 48 inci maddesi çerçevesinde bütün haklardan yararlanabilir ve borçları üstlenebilirler. Bu husustaki kanuni istisnalar saklıdır."
18. 6102 sayılı Kanun’un 588. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Şirket, ticaret siciline tescil ile tüzel kişilik kazanır."
2. İlgili Yargı Kararları
19. Yargıtay 21. Hukuk Dairesinin 20/11/2017 tarihli ve E.2017/3529, K.2017/9459 sayılı kararı şu şekildedir:
"İstem, maddi hatanın düzeltilmesine ilişkindir.
Maddi hatanın varlığı halinde usuli kazanılmış haktan söz edilemeyeceği ve maddi hatanın düzeltilmesi gerektiği Yargıtay'ın ve Dairemizin yerleşmiş görüşlerindendir.
Dosya üzerinde yeniden yapılan inceleme sonucunda Dairemizin 04/04/2017 tarih 2016/10677 Esas ve 2017/2770 Karar sayılı ilamı ile Davalı vekilinin temyiz talebinden feragat etmesi nedeniyle Temyiz talebinin REDDİNE karar verilmiş ise de davalı vekili tarafından temyiz başvurusu sırasında yatırılan harcın iadesine karar verilmediği anlaşılmakla, oluşan bu maddi hata düzeltilmelidir..."
20. Yargıtay 21. Hukuk Dairesinin 28/3/2013 tarihli ve E.2012/21414, K.2013/6070 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"Dava, iş kazasında vefat eden sigortalının yakınlarının uğradığı maddi ve manevi zararların giderilmesi istemine ilişkin olup, mahkemece davanın kısmen kabulüne karar verildiği, Hükmün Dairemizce 10/11347 E, 12/7794 K. ve 10.05.2012 günlü ilamı ile bozulduğu ve bu karar üzerine mahkemece, dairemizin bozma kararının maddi yanılgıya dayalı olduğundan bahisle düzeltilmesi talep edilmiştir.
Gerçekten; davacılardan eş [G.K.] ve çocuk [İ.K.nın] 08.07.2010 tarihli dilekçeleriyle, davalılar vekilinin de 04.10.2010 tarihli dilekçesiyle temyizden feragat ettikleri, temyiz incelemesi sırasında bu hususun gözden kaçırıldığı anlaşılmakla, Dairemize ait anılan bozma ilamının ortadan kaldırılması gerektiği anlaşılmıştır..."
21. Yargıtay 21. Hukuk Dairesinin 17/9/2013 tarihli ve E.2013/10090, K.2013/16010 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"...İş Mahkemeleri Kanununun 8/3. maddesi gereğince İş Mahkemelerinden verilen kararlara ve buna bağlı Yargıtay ilamına karşı karar düzeltme yolu kapalıdır. Ancak; Yargıtay onama ya da bozma kararlarında açıkça maddi hatanın bulunduğu hallerde, dosyanın yeniden incelenmesi mümkündür. Zira maddi yanılgıya dayalı olarak verilmiş onama ya da bozma kararları ile hatalı biçimde hak sahibi olmak, evrensel hukukun temel ilkelerine ters düştüğünden karşı taraf yararına sonuç doğurmamalıdır. Dairemizin giderek Yargıtay’ın yerleşmiş görüşleri de bu doğrultudadır.
Maddi yanılgı kavramından amaç; Hukuksal değerlendirme ve denetim dışında, tamamen maddi olgulara yönelik, ilk bakışta yanılgı olduğu açık ve belirgin olup, her nasılsa, inceleme sırasında gözden kaçmış ve bu tür bir yanlışlığın sürdürülmesinin Kamu düzeni ve vicdanı yönünden savunulmasının mümkün bulunmadığı, yargılamanın sonucunu büyük ölçüde etkileyen ve çoğu kez tersine çeviren ve düzeltilmesinin zorunlu olduğu açık yanılgılardır.
Uygulamada zaman zaman görüldüğü gibi, Yargıtay denetimi sırasında, uyuşmazlık konusuna ilişkin maddi olgularda, davanın taraflarında, uyuşmazlık sürecinde, uyuşmazlığa esas başlangıç ve bitim tarihlerinde, zarar hesaplarına ait rakam ve olgularda ve bunlara benzer durumlarda; yanlış algılanma sonucu, açık ve belirgin yanlışlıklar yapılması mümkündür. Bu tür açık hatalarda ısrar edilmesi ve maddi gerçeğin göz ardı yapılması, yargıya duyulan güven ve saygınlığı sarsacağı gibi, Adalete olan inancı ortadan kaldırır ve yok eder.
Bu nedenledir ki; Yargıtay; bu güne değin maddi yanılgının belirlendiği durumlarda soruna müdahale etmiş baştan yapılmış açık maddi yanlışlığın düzeltmesini kabul etmiştir. Kaldı ki kimi açık maddi yanılgıya dayalı ve yanlışlığı son derece belirgin haksız ve adaletsiz sonuçların giderilmesi kamu düzeni açısından zorunludur. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 2002/10-895E ve 2002/838K, 2003/21-425E ve 2003/441K sayılı kararları da bu doğrultudadır.
Davacı ile davalı tarafın temyiz istemlerinden 12 ve 14 Nisan 2013 tarihli dilekçeleri ile feragat ettikleri, ne var ki bu dilekçelerin 25.04.2013 tarihinde dairemize gelmesi nedeniyle temyiz incelemesi sırasında değerlendirilmediği ve işin esasına girilerek yapılan inceleme sonunda tarafların temyiz itirazları reddolunarak yerel mahkeme kararının onanmasına karar verildiği, Dairemiz kararının ve dosyanın incelenmesinden anlaşılmıştır. Hal böyle olunca da Dairemiz ilamının: tarafların temyiz istemlerinden feragat ettiklerine ilişkin dilekçelerinin değerlendirilmemesi nedeniyle maddi yanılgıya dayalı olduğu ve düzeltilmesinin gerektiği açık ve seçiktir..."
22. Yargıtay 15. Hukuk Dairesinin 3/5/2017 tarihli ve E.2017/203, K.2017/1874 sayılı kararı şu şekildedir:
"Taraf ehliyeti, 6100 sayılı HMK'nın 50. maddesinde açıkça düzenlenmiş olup, bir davada taraf olabilme yeteneğini ifade eder. Taraf ehliyeti, medeni (maddi) hukuktaki TMK'nın 8. maddesinde düzenlenen medeni haklardan yararlanma (hâk) ehliyetinin usul hukukunda büründüğü şekil olarak anlaşılmalıdır. Davacının gerçek kişi ise sağ olması, tüzel kişi ise tüzel kişiliğinin bulunması taraf ehliyetiyle ilgili olup 6100 sayılı HMK'nın 114/1-d maddesi gereğince dava şartlarındandır. Dava şartlarının varlığının yargılamanın her aşamasında aranması gerekir. HMK'nın 115/2. maddesi gereğince dava şartı noksanlığı halinde davanın usulden reddine karar verilmesi gerekir ise de; aynı maddenin ikinci cümlesinde dava şartı noksanlığının giderilmesi mümkün ise bunun tamamlanması için kesin süre verileceği, bu süre içinde dava şartı noksanlığı giderilmemişse davanın, dava şartı noksanlığı nedeniyle usulden reddedilebileceği hükmü getirilmiştir.
Bilindiği üzere ticaret ortaklıklarının tüzel kişiliği, ticaret sicilinden silinmesi (terkini) ile sona erer. Tüzel kişinin, tüzel kişiliğinin sona ermesi durumunda taraf ehliyeti de son bulur..."
23. Yargıtay 21. Hukuk Dairesinin 29/2/2016 tarihli ve E.2016/345, K.2016/3011 sayılı kararı şu şekildedir:
"Dosya içeriğinden aleyhine hüküm kurulan [A.B.T. San. ve Tic. AŞ'nin] ticaret sicil kaydının TTK'nın geçici 7. maddesi uyarınca 31.01.2014 tarihinde re'sen terkin edildiği anlaşılmıştır.
Dava ehliyeti, gerçek ve tüzel kişinin kendisinin veya yetkili kılacağı bir temsilci veya vekil aracılığı ile bir davayı takip etme ve usuli işlemlerini yapabilme ehliyetidir. Dava ehliyeti dava şartlarından olup davaya bakan hakim tarafından kendiliğinden gözönünde tutulması gerekir.
Anonim şirketin tüzel kişiliği ticaret sicilinden silinmesi (terkini) ile sona erer. Fesih ve tasfiye işlemi, bir tüzel kişiliğin son bulmasını ifade eder. Tüzel kişiliğini kaybeden anonim şirketlere davada husumet tevcih edilebilmesi için şirketin yeniden ihyasına gidilerek yargılamanın anonim şirket tüzel kişiliğine karşı devamının sağlanması gerekmektedir. Taraf sıfatının bulunmaması halinde dava, sıfat yokluğundan (husumet yönünden) reddedilecektir..."
B. Uluslararası Hukuk
24. Alexandrescu ve diğerleri/Romanya (B. No: 56842/08, 28/3/2017) kararına (gözden geçirme kararı) konu olayda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) 24/11/2015 tarihinde verdiği kararla başvurucuların makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar vermiş ve başvurucular lehine manevi tazminat ile yargılama giderlerine hükmetmiştir. Hükûmet 23/3/2016 tarihinde AİHM’e sunduğu dilekçede; bir başvurucunun 19/1/2011 tarihinde, diğer bir başvurucunun da 20/8/2014 tarihinde öldüklerini belirtmiş ve bu iki başvurucu yönünden kararın gözden geçirilerek düşme kararı verilmesini talep etmiştir (Alexandrescu ve diğerleri/Romanya, §§ 1-3). Hükûmet, bu iki başvurucunun karar tarihinden önce ölmüş olması nedeniyle kararın icra edilemediğini savunmuştur (Alexandrescu ve diğerleri/Romanya, § 6).
25. AİHM, başvurucuların karar tarihinden (24/11/2015) önce öldüklerinin fakat temsilcilerinin bu durumu AİHM’e bildirmediğinin altını çizmiştir. AİHM, (kendi) İçtüzük'ün 80. maddesinin 1. fıkrasına atıfta bulunarak başvurucuların ölümünün hükmün sonucuna etki edecek bir olgu olduğunu ve bunun karar verilmeden önce bilinmediğini ve bilinmemesinin de makul olduğunu ifade etmiştir. AİHM, başvurucuların ölmesi ve başvuruyu takip etme isteğinde bulunan mirasçılarının bulunmaması durumunda düşme kararı verdiğini hatırlattıktan sonra hükûmetin düzeltme talebini kabul ederek başvurunun bu iki başvurucu yönünden düşmesine karar vermiştir (Alexandrescu ve diğerleri/Romanya, §§ 8-12).
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
26. Mahkemenin 12/6/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
27. İçtüzük'ün 82. maddesinde, Bölümlerce verilen kararlar hakkında ilgililerin 6100 sayılı Kanun hükümleri çerçevesinde hükmün tavzihini ve maddi hataların düzeltilmesini talep edebilecekleri ifade edilmiştir.
28. Anayasa’nın 153. maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesinde Anayasa Mahkemesi kararlarının kesin olduğu hükme bağlanmıştır. Ancak bu durum maddi hataların düzeltilmesine engel değildir. Hangi durumların maddi hata kapsamına girdiği hususunda İçtüzük'te açık bir hüküm bulunmamaktadır. Bununla birlikte maddi hataların kapsamının Anayasa Mahkemesinin kararlarıyla şekilleneceği işin doğası gereğidir. Kuşkusuz ki Anayasa Mahkemesi 6216 sayılı Kanun’un 49. maddesinin (7) numaralı fıkrasının yaptığı yollama uyarınca ilgili usul kanunlarının ve o kanunları uygulayan derece mahkemelerinin yorumlarını da gözetecektir.
29. 6100 sayılı Kanun'un 304. maddesinin (1) numaralı fıkrasında, hükümdeki yazı ve hesap hataları ile diğer benzeri açık hataların mahkemece resen veya taraflardan birinin talebi üzerine düzeltilebileceği hükme bağlanmıştır.
30. Maddi hata kavramı gerekçeli kararın yazımında yapılan ve hükmün sonucunu değiştirmeyecek yanlışlıkları ifade etmektedir. Kararın sonucunu değiştirecek bir yanlışlığın kural olarak maddi hata şeklinde nitelenmesi mümkün değildir. Bu kapsamda özellikle dosyaya sunulan kanıtlar ve diğer bilgi ve belgelerin değerlendirilmesine ya da olaya uygulanacak hukuk kurallarının yorumlanmasına ilişkin olarak varılan hatalı sonuçların maddi hata olarak vasıflandırılması bu kavramın mahiyetine uygun düşmemektedir. Bununla birlikte işin esasının incelenmesine engel teşkil eden bir olgu ya da bilginin taraflarca mahkemeye bildirilmemiş veya sunulmamış olması, hüküm sonucuna etki edecek bir hususun karar verilmeden önce bilinmeden veya tarafların mahkemeyi açıkça yanıltması nedenleriyle mahkemenin bu olgu ya da bilginin farkına varmadan işin esası hakkında karar vermesi, kabul edilebilirlik koşullarını etkileyeceği açık olan bir hususun sehven gözden kaçırılarak başvurunun kabul edilemezliğine karar verilmesi somut olayın koşulları çerçevesinde maddi hata olarak yorumlanabilir.
31. Yukarıda yer verilen Yargıtay kararlarında esas hakkında hüküm kurulmasına engel teşkil eden bir durum olan feragat talebinin varlığına rağmen yargı mercilerince bu husus bilinmeden veya gözden kaçırılarak davanın esası hakkında karar verilmesi hâli bir maddi hata olarak değerlendirilmekte ve bu şekildeki bir hataya dayalı olarak kurulan hükümler ortadan kaldırılmaktadır.
32. 6100 sayılı Kanun’da taraf ehliyeti bir dava şartı olarak düzenlenmiştir. Türk hukukunda taraf ehliyeti 4721 sayılı Kanun’da düzenlenen hak ehliyetinin varlığına bağlanmıştır. Buna göre ancak hak ehliyetine sahip olanlar yargı mercileri önünde taraf statüsü kazanabilir ve ancak hak ehliyetini haiz olanlar lehine veya aleyhine hüküm kurulabilir.
33. Özel hukuk tüzel kişilerinin hak ehliyetini haiz oldukları hususunda kuşku bulunmamaktadır. Dolayısıyla bunların yargı mercileri önünde taraf olma sıfatı vardır. Nitekim 6216 sayılı Kanun’un 46. maddesinin (2) numaralı fıkrasının ikinci cümlesinde özel hukuk tüzel kişilerinin bireysel başvuruda bulunabilecekleri kabul edilmiştir. Ancak özel hukuk tüzel kişilerinin yargı mercileri önünde taraf statüsünde bulunabilmeleri için hukuken var olmaları, diğer ifadeyle tüzel kişiliği haiz olmaları zorunludur.
34. 6102 sayılı Kanun’un 588. maddesinin (1) numaralı fıkrasına göre şirket, ticaret siciline tescil ile tüzel kişilik kazanır. Dolayısıyla henüz ticaret siciline tescil edilmemiş bir şirketin tüzel kişilik kazanması mümkün olmadığı gibi ticaret sicil kaydı silinen bir şirketin tüzel kişilik vasfı da sona erer. Başka bir deyişle ticaret siciline tescil ile tüzel kişilik niteliğini edinen ticari şirketin sicil kaydının silinmesiyle de hukuki varlığı sona erer.
35. Bu itibarla sicil kaydı terkin edilen bir ticari şirketin yargı mercileri önünde taraf statüsünde bulunması mümkün değildir. Tabiatıyla bu durum bireysel başvurular yönünden de geçerlidir. Buna göre tüzel kişiliğini yitirmiş bir şirketin bireysel başvuruda bulunması mümkün olmadığı gibi bireysel başvuruda bulunan bir şirketin tüzel kişilik niteliğini bireysel başvuru sürecinin sonuna kadar koruması gerekmektedir. Dolayısıyla hiç tüzel kişilik kazanmamış veya tüzel kişiliği ortadan kalkmış şirket adına yapılan bireysel başvuru ile bireysel başvuru devam ederken tüzel kişiliğini yitiren şirkete ilişkin bireysel başvurunun esasının incelenmesi mümkün değildir.
36. Özetle şirketin tüzel kişiliği haiz olması ve bunu bireysel başvuru sürecinin sonuna kadar koruması şirketler tarafından yapılan başvurunun esasının incelenebilmesi için zorunlu bir koşuldur. Bu bakımdan bireysel başvuru yapıldığı anda şirketin tüzel kişiliğinin bulunup bulunmadığına dair bilginin ve özellikle başvuru süreci devam ederken şirketin tüzel kişiliğini yitirmesi durumunda bunun Anayasa Mahkemesine bildirilmesi büyük önem taşımaktadır.
37. Somut olayda 8/7/2013 tarihinde yapılan bireysel başvurunun başvurucusu olan Şirketin ticaret sicil kaydının, karar verilmeden önce 23/1/2014 tarihinde resen silinerek hukuki varlığının bu tarih itibarıyla sona erdiği görülmektedir. Ancak Şirketin tüzel kişiliğinin sona erdiğine ilişkin olarak Anayasa Mahkemesine herhangi bir bildirimde bulunulmadığı anlaşılmaktadır.
38. Başvurunun esasının incelenmesine engel teşkil eden, Şirketin ticaret sicil kaydının silindiği ve tüzel kişiliğini yitirdiği olgusunun Anayasa Mahkemesine bildirilmemesi nedeniyle işin esasına girilerek karar verilmiş olması yukarıda değinilen Yargıtay uygulaması da gözetildiğinde bir maddi hata olarak değerlendirilmelidir.
39. Anayasa Mahkemesi, başvuru devam ederken başvuru ehliyetinin yitirilmesi durumunda başvurunun düşmesine karar vermektedir (Şükran Çopuraslan, B. No: 2014/4695, 14/9/2017; Ömer Bahar, B. No: 2014/4573, 20/9/2017). Bu koşullar çerçevesinde tüzel kişiliği son bulmuş bir şirketin temsilinden de söz edilemeyeceği dikkate alındığında Maliye Bakanlığının maddi hata nedeniyle kararın düzeltilmesi isteminin kabulü ile 16/4/2015 tarihli kararın düzeltilerek başvurunun düşmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Gümüşdere İnşaat Ticaret ve Sanayi A.Ş. (B. No: 2013/5016, 16/4/2015) bireysel başvurusuna konu maddi hatanın düzeltilmesi isteminin KABULÜNE,
B. Başvurunun DÜŞMESİNE,
C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA,
D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına, bir örneğinin de Maliye Bakanlığına gönderilmesine 12/6/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.