TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
AYSEL BULUT BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2015/465)
|
|
Karar Tarihi: 12/9/2018
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Celal Mümtaz
AKINCI
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Recai AKYEL
|
Raportör
|
:
|
Heysem KOCAÇİNAR
|
Başvurucu
|
:
|
Aysel BULUT
|
Vekili
|
:
|
Av. Okan
TEMEL
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, hakem heyeti kararına yönelik temyiz isteğinin süre
aşımından reddine karar verilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal
edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 7/1/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
9. Sigortalı B.Ö. sevk ve idaresinde bulunan motorsikletle
3/5/2011 tarihinde başvurucuya çarparak yaralanmasına neden olmuştur. Mersin
Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi tarafından düzenlenen 19/11/2012
tarihli rapora göre başvurucunun vücudunda %70 oranında kalıcı fonksiyon kaybı
oluşmuştur. Başvurucu kazaya karışan aracın zorunlu trafik sigortasını yapan
sigorta şirketine 1/3/2013 tarihinde müracaat ederek zararın tazmini isteğinde
bulunmuşsa da sigorta şirketi travma sonrası stres bozukluğunun kalıcı olmadığı
gerekçesiyle isteği reddetmiştir.
10. Talebinin şirket tarafından reddi üzerine başvurucu, Sigorta
Tahkim Komisyonu Hakem Heyetine (Hakem) fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak
kaydıyla 1.000 TL iş göremezlik tazminatının ödenmesi yönünde karar verilmek
üzere başvuruda bulunmuştur.
11. Hakem, iddia ve savunmaları ile bu yöndeki delillerini ibraz
etmeleri hususunda taraflara imkân vermiş ve başvurucunun uğramış olduğu iş
gücü kaybı ile bu kayıptan doğan maddi zarar hususunda bilirkişi incelemesi
yaptırmıştır.
12. Başvurucu iş gücü kaybından doğan maddi zarara ilişkin
bilirkişi raporundan sonra 21/11/2013 tarihli dilekçeyle talebini 97.416,41 TL
olarak artırmıştır. Hakem 14/1/2014 tarihli kararla kaza nedeniyle oluşan
zarardan sürücü ile birlikte işleten ve aracın sigortacısının da sorumlu
olduğunu ve kaza sonucunda başvurucunun toplam 97.416,41 TL tutarında maddi
zararının bulunduğunu saptamıştır. Hakem, kaza ile ilgili belgelerin
sigortacıya tesliminden itibaren sekiz gün içinde zararın ödenmesi gerekirken
başvurucuya herhangi bir ödeme yapılmadığını belirterek talebi kabul etmiştir.
13. Sigorta şirketi süresi içinde Hakem kararına karşı Sigorta
Tahkim Komisyonu İtiraz Hakem Heyetine (Hakem Heyeti) itiraz etmiştir. Hakem
Heyeti 2/4/2014 tarihli kararla başvurucunun iki yıl önce geçirdiği başka bir
trafik kazası nedeniyle alınan raporunda başvurucuda %70 oranında iş gücü kaybı
bulunduğu yönünde bir tespit bulunmakla birlikte maluliyetin 3/5/2011 tarihinde
meydana gelen kazayla olan illiyet bağının açık ve tartışmasız olarak
kurulamadığını, başvurucunun talebi zorunlu trafik poliçesinden kaynaklanmasına
rağmen olayı trafik iş kazasına göre değerlendiren raporun usulüne uygun
olmadığını ve tahkim için verilen süre içinde usulüne uygun rapor alınma imkânı
bulunmadığı gerekçesiyle Hakem kararını bozarak başvurunun reddine temyiz yolu
açık olmak üzere karar vermiştir. Hakem Heyeti kararında ayrıca, gerçekleşen
kazayla başvurucuda meydana gelen iş gücü kaybı arasındaki illiyet bağının
tahkim süresi içinde belirlenmesi mümkün değilse de başvurucunun genel
hükümlere göre açacağı davada bu iddialarını ileri sürmekte muhtar olduğuna yer
vermiştir.
14. Hakem Heyetinin başvurunun reddine dair bu kararı 24/4/2014
tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiş ve 2/5/2014 tarihli üst yazı ile İstanbul
Anadolu 21. Asliye Ticaret Mahkemesine (Mahkeme) saklanmak üzere
gönderilmiştir. Mahkeme 6/5/2014 tarihinde kararın saklanmasına ve bir
örneğinin ilgililere tebliğine karar vermiştir. Saklama kararı 9/6/2014
tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.
15. Başvurucu 7/5/2014 tarihinde posta yoluyla Yargıtaya gönderilmek üzere Sigorta Tahkim Komisyonuna
temyiz dilekçesi göndermiş, temyiz harç ve giderlerini 15/5/2014 tarihinde
yatırmıştır.
16. Yargıtay 17. Hukuk Dairesi (Daire) 29/9/2014 tarihinde Hakem
Heyeti kararı 24/4/2014 tarihinde tebliğ edilmesine rağmen harç on beş günlük
temyiz süresi geçtikten sonra 15/5/2014 tarihinde yatırıldığından temyiz
isteğinin süre nedeniyle reddine karar vermiştir.
17. Hüküm başvurucuya 17/12/2014 tarihinde tebliğ edilmiş,
başvurucu 7/1/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
1. Kanun Hükümleri
18. 3/6/2007 tarihli ve 5684 sayılı Sigortacılık Kanunu’nun ''Sigortacılıkta tahkim'' kenar başlıklı
30. maddesinin (12) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"(12) ...Kırk bin Türk Lirasının
üzerindeki uyuşmazlıklar hakkında itiraz üzerine verilen kararlar için temyize
gidilebilir. (Değişik cümle: 13/6/2012-6327/58 md.)
Ancak, tahkim süresinin sona ermesinden sonra karar verilmiş olması, talep
edilmemiş bir şey hakkında karar verilmiş olması, hakemlerin yetkileri
dahilinde olmayan konularda karar vermesi ve hakemlerin, tarafların iddiaları
hakkında karar vermemesi durumlarında her hâlükarda
temyiz yolu açıktır. Temyize ilişkin usûl ve esaslar
hakkında Hukuk Usûlü Muhakemeleri Kanunu uygulanır.
...
(23) Bu
Kanunda hüküm bulunmayan hallerde Hukuk Usûlü
Muhakemeleri Kanununun hükümleri, sigortacılıktaki tahkim hakkında da kıyasen
uygulanır.''
19. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanunu’nun ''Hakem kararının şekli, içeriği
ve saklanması '' kenar başlıklı 436. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
"(3) Hakem kararı, hakem veya hakem
kurulu başkanı tarafından taraflara bildirilir; ayrıca kararın aslı dosya ile
birlikte mahkemeye gönderilir ve mahkemece saklanır."
20. 6100 sayılı Kanun'un ''
Tebligat '' kenar başlıklı 438. maddesi şöyledir:
''Taraflarca aksi kararlaştırılmadıkça
tebligat, 11/2/1959 tarihli ve 7201 sayılı Tebligat Kanunu hükümlerine göre
yapılır.''
21. 6100 sayılı Kanun'un ''Diğer
kanunlardaki yargılama usulü ile ilgili hükümler'' kenar başlıklı
447. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
''(2) Mevzuatta, yürürlükten kaldırılan
18/6/1927 tarihli ve 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununa yapılan
yollamalar, Hukuk Muhakemeleri Kanununun bu hükümlerin karşılığını oluşturan
maddelerine yapılmış sayılır."
22. Hüküm tarihinde yürürlükte bulunan 18/6/1927 tarihli ve 1086
sayılı mülga Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 432. maddesi şu şekildedir:
"Temyiz süresi on beş gündür. Temyiz
süreleri, ilâmın usulen taraflardan her birine tebliği ile işlemeye başlar.
Temyiz dilekçesi, kararı veren mahkemeye veya
başka bir yer mahkemesine verilebilir."
23. 3/4/2012 tarihli ve 28253 sayılı Resmî Gazete'de
yayımlanarak yürürlüğe giren Hukuk Muhakemeleri Kanunu Yönetmeliği'nin
(Yönetmelik) ''Hakem kararları saklama
kaydı" kenar başlıklı 34. maddesi şöyledir:
''(1) Hukuk Muhakemeleri Kanununun 436 ncı maddesinin üçüncü fıkrası
uyarınca mahkemece saklanacak hakem kararlarına ilişkin bilgilerin tutulduğu
kayıttır.
(2)
Hakem kararları saklama kaydı, sıra numarası, kararı veren hakem veya hakem
kurulu üyelerinin ad ve soyadları, tarafların, varsa kanunî temsilcileri ile vekillerin
ad ve soyadları, T.C. kimlik numarası, davanın konusu, nihai karar ve tarihi
ile düşünceler sütunlarını içerir.''
24. Yönetmelik'in ''Temyiz
kaydı'' kenar başlıklı 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
''(1) Mahkemece veya ilgili hukuk dairesince
verilen hükümler aleyhine yapılan temyiz başvurularına ilişkin olarak tutulan
kayıttır.
(2)
Temyiz kaydı; sıra numarası, dosya esas sıra numarası, temyiz yoluna başvuranın
taraf sıfatı, adı ve soyadı, aleyhine temyiz yoluna başvurulanın taraf sıfatı,
adı ve soyadı, temyiz dilekçe tarihi, davanın nev’i, karar tarih ve numarası,
aleyhine temyiz olunana tebliğ tarihi, temyiz şartlarının yerine getirilip
getirilmediği, dosyanın Yargıtay’ın hangi dairesine gönderildiği, gönderilme
tarihi, dosyanın temyiz incelemesinden döndüğü tarih ve neticesi ile düşünceler
sütunlarını içerir."
2. Yargısal Kararlar
25. Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin 1/3/2018 tarihli ve
E.2015/7844, K.2018/1478 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"2-Temyize konu İtiraz Hakem Heyeti
Kararının davalı sigorta şirketi vekiline tebliğ edildiğine ilişkin herhangi
bir tebligat parçası dosya arasında bulunmamaktadır. Hal böyle olunca; anılan
tarafa İtiraz Hakem Heyeti Kararının tebliğ edilip edilmediğinin araştırılması,
tebliğ edilmiş ise tebligat parçasının dosya arasına konulması; tebliğ
edilmemiş ise, 7201 sayılı Tebligat Kanunu'nun ilgili hükümleri uyarınca tebliğ
edilerek temyiz sürelerinin beklenilmesi, ondan sonra temyiz incelemesi
yapılmak üzere gönderilmesi için,
3-İtiraz Hakem Heyeti Kararını temyiz eden
davalı sigorta şirketinin temyiz ilam harcının 1/4'ünü peşin olarak yatırması
gerekmektedir (10.05.1965 gün ve 1/1 Sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı).
Temyiz eden davalı sigorta şirketinin verdiği temyiz dilekçesinin temyiz
defterine kaydı yapılmış olmasına rağmen, peşin temyiz harcını yatırmadığı
anlaşılmaktadır. Bu durumda 25.01.1985 gün ve 5/1 sayılı İ.B.K. gözönünde tutularak, davalı sigorta şirketine harcı ikmal
etmesi için 6100 Sayılı HMK'nun geçici 3/2. maddesi
delaletiyle, 1086 Sayılı HUMK'nun 434. maddesi
gereğince süre verilmesi, süresi içerisinde harç yatırılmadığı takdirde aynı
madde gereğince işlem yapılması, süresi içerisinde harç yatırıldığı takdirde
temyiz incelemesi yapılmak üzere gönderilmesi için, dosyanın yerel mahkemesine
geri çevrilmesine [karar verildi]."
26. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 13/6/2017 tarihli ve
E.2017/2075, K.2017/3686 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"İstanbul Anadolu 8. Asliye Ticaret
Mahkemesi’nin 27.02.2017 gün ve2017/854-2017/854 D.İş sayılı kararı ile saklanmasına karar verilen
Sigorta Tahkim Komisyonu İtiraz Hakem Heyeti'nin 02.02.2017 gün 2017/İHK-393
sayılı kararının Yargıtayca incelenmesi davacı vekili
tarafından istenilmekle dosyadaki kağıtlar okundu gereği konuşulup düşünüldü:
Dosya üzerinde yapılan incelemede, itiraz
hakem heyeti kararının saklama mahkemesince davalı tarafa tebliğine ilişkin
evraka rastlanmamış olup, itiraz hakem heyeti kararının mahkemece davalıya
tebliğinin sağlanması, yasal temyiz süresinin beklenilmesi veher
halükarda davacı vekilinin temyiz itirazlarının
incelenmesi amacıyla gönderilmek üzere dosyanın mahalline iadesine karar vermek
gerekmiştir.''
B. Uluslararası Hukuk
1. İlgili Sözleşme
27. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 6. maddesinin
(1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile
ilgili uyuşmazlıklar ... konusunda karar verecek olan,...
bir mahkeme tarafından davasının ...görülmesini istemek hakkına
sahiptir..."
2. Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi İçtihadı
28. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), mahkemeye erişim
hakkını hukukun üstünlüğü ilkesinin temel unsurlarından biri olarak kabul
etmekte; mahkemeye erişim hakkının ve başvuru yapılabilmesi konusunda tutarlı
bir sistemin var olmasını ve dava açmak isteyen kişilerin mahkemeye ulaşmada
açık, pratik ve etkili fırsatlara sahip olmasını gerektirdiğini ifade
etmektedir. Bu sebeple hukuki belirsizliklerin ya da uygulamadaki belirsizliklerin
tarafların mahkemeye erişimine zarar verdiği durumlarda bu hakkın ihlal
edildiğine karar verilmektedir (Geffre/Fransa (k.k.), B. No: 51307/99, 23/1/200).
29. AİHM, dava hakkını süre sınırına bağlayan iç hukuk
hükümlerinin yorumlanmasının öncelikli olarak kamu otoritelerinin ve özellikle
mahkemelerin görevi olduğunu belirtmekte ve AİHM'in
rolünün bu yorumun etkilerinin Sözleşme ile uyumlu olup olmadığının tespitiyle
sınırlı olduğunu ifade etmektedir. Süre sınırı getiren kuralların uygun adalet
yönetiminin güvence altına alınması amacına dayandığına işaret eden AİHM, bu
kuralların veya bunların uygulanmasının ilgililerin ulaşılabilir başvuru
yollarına müracaatlarını engelleyecek mahiyette olmaması gerektiğini
değerlendirmektedir. AİHM, bu bağlamda her bir olayın somut başvuru yolunun
özellikleri ışığında ve Sözleşme'nin 6. maddesinin birinci fıkrasının amaç ve
hedefleri çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiğinin altını çizmektedir (Eşim/Türkiye, B. No: 59601/09, 17/9/2013,
§ 20).
30. AİHM'e göre mahkemeye ulaşmayı
aşırı derecede zorlaştıran ya da imkânsız hâle getiren uygulamalar mahkemeye
erişim hakkının ihlaline yol açabilir. Ne var ki öngörülen süre koşullarının
açıkça hukuka aykırı olarak yanlış uygulanması ya da yanlış hesaplanması nedeniyle
kişiler dava açma ya da kanun yollarına başvuru hakkını kullanamamışsa
mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğini kabul etmek gerekir (Osu/İtalya, B. No: 36534/97, 11/7/2002, §§
36-40).
31. Mahkemeye erişim hakkı sadece ilk derece mahkemesine dava
açma hakkını değil eğer iç hukukta itiraz, istinaf veya temyiz gibi kanun
yollarına başvurma imkânı tanınmış ise üst mahkemelere başvurma hakkını da
içerir (Bayar ve Gürbüz/Türkiye,
B. No: 37569/06, 27/11/2012, § 42).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
32. Mahkemenin 12/9/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
33. Başvurucu; Hakem Heyeti kararının temyiz yolu açık olarak verildiğini,
ancak kararda hangi kanun yoluna başvurulacağı, kanun yoluna başvurma süresi ve
yönteminin tereddüte mahal vermeyecek şekilde
belirtilmediğini, uygulamada da temyiz isteğinin hangi merciye
yapılacağı ve bunun süresi konusunda açıklık bulunmadığını iddia etmiştir.
Başvurucu ayrıca, Hakem Heyeti kararlarının saklanmak üzere ilgili mahkemesine
tevdi edildiğini ve temyiz harcının dosyanın ilgili mahkemeye tevdi
edilmesinden sonra mümkün olup Tahkim Komisyonu aşamasında harç yatırma imkânı
bulunmadığından saklama kararından sonra yapmış olduğu temyiz isteğinin
süresinde olduğunun kabulüyle esastan bir inceleme yapılarak karar verilmesi
gerekirken süre aşımı nedeniyle reddine karar verilmesinin adil yargılanma
hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüştür.
34. Bakanlık tarafından sunulan görüşte Hakem Heyeti kararında
verilen karara karşı kanun yolunun açık olduğunun ifade edildiği, avukat
tarafından temsil olunan başvurucunun açık, ulaşılabilir ve öngörülebilir olan
kanun hükümleri uyarınca Hakem Heyeti kararının tebliğinden sonra Yargıtayın ilgili mahkemesine gönderilmek üzere bulunduğu
yerdeki ilk derece mahkemesine temyiz başvurusunda bulunarak gerekli olan
giderleri yatırma imkânına sahip bulunduğu hususlarında takdirin Anayasa
Mahkemesine ait olduğu belirtilmiştir.
B. Değerlendirme
35. Anayasa’nın "Hak
arama hürriyeti" kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası
şöyledir:
"Herkes, meşru vasıta ve yollardan
faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve
savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
36. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan
mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin başvurunun kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Hakkın Kapsamı ve
Müdahalenin Varlığı
37. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin
yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddiada bulunma ve savunma
hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla mahkemeye erişim hakkı,
Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün bir
unsurudur. Diğer yandan Anayasa'nın 36. maddesine "adil yargılanma" ibaresinin eklenmesine ilişkin
gerekçede, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence
altına alınan adil yargılanma hakkının madde metnine dâhil edildiği
vurgulanmıştır. Sözleşme'yi yorumlayan AİHM,
Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının mahkemeye erişim hakkını
içerdiğini belirtmektedir (Özbakım Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur.
San. ve Tic. Ltd. Şti., B. No: 2014/13156, 20/4/2017,§
34). Mahkemeye erişim hakkı, ilk derece mahkemesine dava açma hakkının yanı
sıra itiraz, istinaf veya temyiz gibi kanun yollarına başvurma imkânı tanınmış
ise anılan yollara başvurma hakkını da içerir (Ali
Atlı, B. No: 2013/500, 20/3/2014, § 49).
38. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama
özgürlüğü, bir temel hak olmanın yanında diğer temel hak ve özgürlüklerden
gereken şekilde yararlanılmayı ve bunların korunmasını sağlayan en etkili
güvencelerden biridir. Bu bakımdan davanın bir mahkeme tarafından görülebilmesi
ve kişinin adil yargılanma hakkı kapsamına giren güvencelerden faydalanabilmesi
için ilk olarak kişiye iddialarını ortaya koyma imkânının tanınması gerekir.
Diğer bir ifadeyle dava yoksa adil yargılanma hakkının sağladığı güvencelerden
yararlanmak mümkün olmaz (Mohammed Aynosah, B. No:
2013/8896, 23/2/2016, § 33).
39. Taraflar arasındaki uyuşmazlıkların yargı mercileri önüne
götürülmeden hakem tarafından çözümlenmesi mümkün olup 5684 sayılı Kanun
sigorta ettiren veya sigorta sözleşmesinden menfaat sağlayan kişiler ile riski
üstlenen sigortacı arasındaki uyuşmazlıkların hakem tarafından çözümlenebilmesi
imkânını içermektedir. Uyuşmazlığın çözümü için tahkime başvuran taraflar, adil
yargılanma hakkı kapsamındaki usule ilişkin güvencelerin tahkim aşamasında
uygulanmadığını ileri süremeyecek iseler de hakem kararına karşı kanun yolunun
açık olduğu durumlarda verilen karara karşı kanun yoluna başvuru imkânı
mevcuttur. 5684 sayılı Kanun 40.000 TL üzerindeki uyuşmazlıklara dair hakem
kararlarına karşı Yargıtay yolunun açık olduğu düzenlemesini içerdiğinden
temyiz isteğinin adil yargılanma hakkının sağladığı usuli
güvenceler kapsamında olduğunun kabulü gerekir.
40. Somut olayda Hakem Heyeti kararına karşı yapılan kanun yolu
başvurusunun süre aşımından reddedilmesi nedeniyle başvurucunun mahkemeye erişim
hakkına yönelik bir müdahalenin bulunduğu görülmektedir.
b. Müdahalenin İhlal
Oluşturup Oluşturmadığı
41. Anayasa'nın 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, ...yalnızca
Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak
kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ... ölçülülük ilkesine aykırı
olamaz."
42. Yukarıda anılan müdahale Anayasa’nın 13. maddesinde
belirtilen koşullara uygun olmadığı takdirde Anayasa’nın 36. maddesinin
ihlalini teşkil edecektir.
43. Bu sebeple müdahalenin somut başvuruya ilişkin olarak
Anayasa’nın 13. maddesinde düzenlenmiş olan kanun tarafından öngörülme, haklı
bir sebebe dayanma, ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup
olmadığının belirlenmesi gerekir.
i. Kanunilik
44. Başvurucunun Hakem Heyeti kararına karşı yaptığı itirazın on
beş günlük temyiz süresinin geçirildiği gerekçesiyle reddedilmesine dair
Yargıtay kararı 1086 sayılı mülga Kanun'un 432. maddesine dayanmaktadır. Bu
kapsamda somut olayda başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yönelik müdahalenin
kanuni dayanağının mevcut olduğu anlaşılmıştır.
ii. Meşru Amaç
45. Yargısal başvuruların bir süreye bağlanmasının meşru
amacının ne olduğu hususu benzer nitelikteki başvurularda Anayasa Mahkemesi
tarafından incelenmiştir. Anayasa Mahkemesi bu incelemelerinde, kanun yolu
başvurularında süre koşulu öngörülmesinin en genel ifadesiyle hukuki güvenlik
ve istikrarın sağlanması şeklinde bir meşru amacının bulunduğuna işaret etmiştir
(Benzer yöndeki karar için bkz. Ertuğrul Dalbaş, B. No: 2014/7805, 25/10/2017, § 59).
iii. Ölçülülük
(1) Genel
İlkeler
46. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan mahkemeye
erişim hakkı mutlak olmayıp sınırlamalara konu olabilir. Ancak Anayasa'nın 13.
maddesinde yer alan ölçülülük ilkesi uyarınca anılan sınırlamaların mahkemeye
erişimi imkânsız hâle getirmemesi ya da aşırı derecede zorlaştırmaması gerekir.
Kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen hukuki veya fiilî sınırlamalar mahkemeye
erişim hakkını ihlal edebilir (Özkan Şen,
B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52).
47. Dava açma ya da kanun yollarına başvuru için belli sürelerin
öngörülmesi, bu süreler dava açmayı imkânsızlaştırmadıkça -hukuki belirlilik
ilkesinin gereği olarak- mahkemeye erişim hakkına aykırılık oluşturmaz. Ancak
mevzuatta öngörülen süre kurallarının hukuka açıkça aykırı olarak yanlış
uygulanması veya bu sürelerin hatalı hesaplanması nedenleriyle kişilerin dava
açma ya da kanun yollarına başvuru haklarını kullanmasına engel olunması
mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir (Özbakım Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur. San. ve Tic. Ltd.
Şti., § 38).
48. Anayasa'nın 13. maddesi uyarınca hak ve özgürlüklerin
sınırlandırılmasında dikkate alınacak ölçütlerden biri olan ölçülülük, hukuk
devleti ilkesinden doğmaktadır. Hukuk devletinde hak ve özgürlüklerin
sınırlandırılması istisnai bir yetki olduğundan bu yetki ancak durumun
gerektirdiği ölçüde kullanılması koşuluyla haklı bir temele oturabilir.
Bireylerin hak ve özgürlüklerinin, somut koşulların gerektirdiğinden daha fazla
sınırlandırılması kamu otoritelerine tanınan yetkinin aşılması anlamına
geleceğinden hukuk devletiyle bağdaşmaz (AYM, E.2013/95, K.2014/176,
13/11/2014).
49. Ölçülülük ilkesi, öngörülen müdahalenin ulaşılmak istenen
amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını, ulaşılmak istenen amaç bakımından
müdahalenin zorunlu olmasını ve bireyin hakkına yapılan müdahale ile ulaşılmak
istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade
etmektedir. Öngörülen tedbirin, kişiyi olağan dışı ve aşırı bir yük altına
sokması durumunda müdahalenin ölçülü olduğundan söz edilemez (AYM, E.2011/111,
K.2012/56, 11/4/2012; E.2012/102, K.2012/207, 27/12/2012; E.2014/176,
K.2015/53, 27/5/2015; E.2015/43, K.2015/101, 12/11/2015; E.2016/16, K.2016/37,
5/5/2016; E.2016/13, K.2016/127, 22/6/2016; Mehmet
Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 38).
Müdahalenin ölçülülüğü değerlendirilirken ilgili yasal düzenlemelerle birlikte
somut olayın koşulları ve başvurucunun tutumu da gözönünde
bulundurulmalıdır (Ahmet Ersoy ve diğerleri,
B. No: 2014/4212, 5/4/2017, § 50).
(2) İlkelerin
Olaya Uygulanması
50. Başvurucu, Hakem Heyeti kararlarına karşı temyiz yolu açık
olmakla birlikte bu yolun süresi ve yönteminin açık olmaması nedeniyle
uygulamada belirsizlik olduğunu ileri sürmektedir.
51. 5684 sayılı Kanun’un 30. maddesinin (12) numaralı fıkrasında
hakem heyetinin 40.000 TL üzerindeki isteklere ilişkin kararlarının temyiz
kanun yoluna tabi olduğu ve (23) numaralı fıkrasında da bu kanunda hüküm
bulunmayan hâllerde usul kanunu hükümlerinin uygulanacağı açıkça
düzenlenmiştir. 6100 sayılı Kanun ile 1086 sayılı mülga Kanun'da ilgili
kararların hangi sürede temyiz edileceği ve temyiz isteğinin hangi mahkemeye
yapılacağı da açıktır.
52. Somut olayda Hakem Heyeti kararı 24/4/2014 tarihinde
başvurucuya tebliğ edilmişse de 6100 sayılı Kanun'un 436. maddesi uyarınca
ilgili Asliye Ticaret Mahkemesine 2/5/2014 tarihinde gönderilmiş ve 6/5/2014
tarihinde de Mahkeme tarafından saklama kararı verilmiştir. Daire temyiz
süresinin, başvurucunun Hakem Heyeti kararını öğrendiği 24/4/2014 tarihinde
işlemeye başlayacağını belirterek temyiz dilekçesinin deftere kaydedilip
harcının ödendiği 15/5/2014 tarihine kadar on beş günlük temyiz süresinin
geçtiği kanaatiyle temyiz isteğinin süre nedeniyle reddine karar vermiştir.
53. Uygulamada 5684 sayılı Kanun uyarınca hakem heyetleri
tarafından verilen kararların tebliği ve temyiz süresinin hangi tarihte başlayacağına
ilişkin farklı kararlar bulunmaktadır. Yargıtayın bir
kısım dairesi temyiz süresinin başlaması için saklama kararının ilgili mahkeme
tarafından taraflara tebliğini aramakta, bir kısım dairesi ise hakem heyeti
tarafından yapılan tebliği yeterli görmektedir ( bkz.
§§ 25-26).
54. Somut olayda Hakem Heyeti kararının saklanmasına ilişkin
İstanbul Anadolu 21. Asliye Ticaret Mahkemesinin saklama kararı başvurucuya
tebliğ edilmeden önce Hakem Heyeti kararı başvurucuya tebliğ edilmiştir. Hakem
kararının saklanmak üzere ilgili Mahkemeye gönderilmesine kadar temyiz
dilekçesinin verileceği merci ve temyiz harcının yatırılması hususunda bir
belirsizlik mevcuttur. Zira tarafların ilgili Mahkemeyi öğrenmeden önce temyiz
dilekçesini ve daha da önemlisi temyiz harç ve giderlerini yatırma imkânı
bulunmamaktadır. Başvurucu da esas olarak bu aşamadan önceki belirsizliğin
kararı temyiz etme imkânını ortadan kaldırdığını ileri sürmektedir.
55. Bu hâlde, başvurucunun uygulamadan kaynaklandığını iddia
ettiği belirsizliğin hükmü temyiz etme imkânını aşırı derece zorlaştırdığı ya
da imkânsız hâle getirip getirmediğinin incelenmesi gereklidir. Saklama
kararından önce Hakem Heyeti tarafından verilen karar başvurucuya tebliğ edilmiştir.Somut olayın
özelliğinde başvurucunun dosyanın ilgili mahkemeye tevdi edildiğini kendisine
herhangi bir tebligat yapılmadan kendi imkânlarıyla en erken 6/5/2014 tarihinde
öğrendiği kabul edilmelidir. Dairenin yapmış olduğu değerlendirmeye göre
24/4/2014 tarihini izleyen gün işlemeye başlayan on beş günlük temyiz süresi
9/5/2014 tarihinde sona erecektir. Bu durumda daha önceden öğrenmiş olduğu
hakem kararını temyiz edebilmesi için başvurucunun saklama kararının verildiği
6/5/2014 tarihi de dahil olmak üzere dört günü bulunmaktadır.
56. Tüm bu açıklamalar çerçevesinde Dairenin usul kanununda on
beş gün olarak belirtilen temyiz süresini fiilen dört gün olacak şekilde
belirlemesine ilişkin yorumunun başvurucunun kanun yoluna başvurmasını önemli
ölçüde kısıtlayarak oldukça güçleştirdiği değerlendirilmiştir. Dolayısıyla bu
yorumdan hareketle temyiz isteğinin süresinde olmadığından reddedilmesi
suretiyle başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yapılan müdahalenin ölçüsüz
olduğu sonucuna varılmıştır.
57. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa'nın 36.
maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamında mahkemeye
erişim hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
58. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali
ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir."
59. Anayasa Mahkemesinin
Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında, ihlal
sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağının belirlenmesi
hususunda genel ilkeler tayin edilmiştir.
60. Mehmet Doğan
kararında özetle uygun giderim yolunun belirlenebilmesi açısından öncelikle
ihlalin kaynağının tayin edilmesi gerektiği vurgulanmıştır. Buna göre ihlalin
mahkeme kararından kaynaklandığı durumlarda 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin
(2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün
79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca kural olarak ihlali
ve ihlalin sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapılmak üzere
kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmedilir (Mehmet Doğan, §§ 57, 58).
61. Anayasa Mahkemesinin tespit edilen ihlalin giderilmesi
amacıyla yeniden yargılama yapılmasına hükmettiği hâllerde ilgili usul
kanunlarında düzenlenen yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak
yargılamanın yenilenmesi sebebinin varlığının kabulü ve önceki kararın
kaldırılması hususunda derece mahkemesinin herhangi bir takdir yetkisi
bulunmamaktadır. Zira ihlal kararı verilen hâllerde yargılamanın yenilenmesinin
gerekliliği hususundaki takdir derece mahkemelerine değil ihlalin varlığını
tespit eden Anayasa Mahkemesine bırakılmıştır. Derece mahkemesi, Anayasa
Mahkemesinin ihlal kararında belirttiği doğrultuda ihlalin sonuçlarını gidermek
üzere gereken işlemleri yapmakla yükümlüdür (Mehmet
Doğan, § 59).
62. Başvurucu, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğinin
tespitiyle yargılamanın yenilenmesi talebinde bulunmuştur.
63. Anayasa Mahkemesi; başvurucunun Hakem Heyeti kararını temyiz
etme imkânını oldukça kısıtlayacak bir yorum yapılarak temyiz isteğinin süreden
reddine karar verilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği
sonucuna varmıştır. Dolayısıyla somut başvuruda ihlalin Daire kararından
kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
64. Bu durumda mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının
ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar
bulunmaktadır. Buna göre yeniden yapılacak yargılama ise 6216 sayılı Kanun'un
50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda Daire tarafından yapılması gereken iş,
temyiz isteminin süre aşımı nedeniyle reddi yolundaki kararını kaldırarak
temyiz istemini -usule ilişkin diğer meselelerde de bir eksiklik söz konusu
değilse- esastan incelemekten ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin
dosyanın Yargıtaya gönderilmesini sağlamak üzere
İstanbul Anadolu 21. Asliye Ticaret Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi
gerekir.
65. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 226,90 TL harç ve 1.980
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.206,90 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın
KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkı kapsamında mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin ihlalin sonuçlarının ortadan
kaldırılması için İstanbul Anadolu 21. Asliye Ticaret Mahkemesine (2014/148. D.
İş) GÖNDERİLMESİNE,
D. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 226,90 TL harç ve 1.980
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.206,90 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA
ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
12/9/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.