logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Elvan Kartal [2.B.], B. No: 2013/6573, 8/9/2015, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

ELVAN KARTAL BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2013/6573)

 

Karar Tarihi: 8/9/2015

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

 

Başkan

:

Alparslan ALTAN

Üyeler

:

Serdar ÖZGÜLDÜR

 

 

Osman Alifeyyaz PAKSÜT

 

 

Recep KÖMÜRCÜ

 

 

Celal Mümtaz AKINCI

Raportör Yrd.

:

Yusuf Enes KAYA

Başvurucu

:

Elvan KARTAL

Vekili

:

Av. Kutluhan KARDELEN

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, tutukluluğun makul süreyi aştığı ve yargılamanın adil olmadığı gerekçesiyle Anayasa’nın 10., 19. ve 36. maddelerinin ihlal edildiğini iddiası hakkındadır.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru, 14/8/2013 tarihinde Antalya 6. Ağır Ceza Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde, başvuruda Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. İkinci Bölüm İkinci Komisyonunca 31/12/2013 tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

A. Olaylar

4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:

5. Başvurucu; birden fazla kişi ile tehdit, cebir tehdit veya hile kullanarak kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarını işlediği iddiasıyla Dinar Ağır Ceza Mahkemesince 4/11/2009 tarihinde tutuklanmıştır.

6. Dinar Ağır Ceza Mahkemesi, 10/2/2010 tarihli ve E.2008/77, K.2010/21 sayılı kararı ile başvurucunun, üzerine atılı suçlardan hapis cezası ile cezalandırılmasına ve tutukluluk hâlinin devamına karar vermiştir.

7. Anılan karar, temyiz üzerine Yargıtay 10. Ceza Dairesinin 26/6/2014 tarihli ve E.2010/30688, K.2012/21647 sayılı ilamıyla bozulmuştur.

8. Bozma kararı sonrası Dinar Ağır Ceza Mahkemesinin E.2013/1 sayılı esasına kaydedilen davanın 8/1/2013 tarihli tensip duruşmasında, başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına karar verilmiş, yargılama devam ederken 6/2/2013 tarihli duruşmada başvurucu tahliye edilmiştir.

9. Mahkeme, yapılan yargılama sonucunda 24/5/2013 tarihli ve E.2013/1, K.2013/57 sayılı kararıyla başvurucunun; cebir tehdit veya hile kullanarak kişiyi hürriyetinden yoksun kılma, birden fazla kişi tarafından işlenen gece vakti silahla yağma suçlarından hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hükümle birlikte tutuklanmasına karar vermiştir.

10. Başvurucu bu karara itiraz etmiş ancak itirazı Isparta Ağır Ceza Mahkemesinin 24/6/2013 tarihli ve 2013/901 Değişik İş sayılı kararıyla reddedilmiştir.

11. Ret kararı 17/7/2013 tarihinde başvurucunun vekiline tebliğ edilmiştir.

12. Başvurucu 14/8/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

13. Yargıtay 6. Ceza Dairesi, 24/3/2014 tarihli ve E.2013/28304, K.2014/5025 sayılı ilamıyla ilk derece mahkemesi kararını onamıştır.

B. İlgili Hukuk

14. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Kanun’un 109. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

 “Kişi, fiili işlemek için veya işlediği sırada cebir, tehdit veya hile kullanırsa, iki yıldan yedi yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.”

15. 5237 sayılı Kanun’un 149. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

 “ Yağma suçunun;

 a) Silahla,

 

 c) Birden fazla kişi tarafından birlikte,

 ….

 h) Gece vaktinde, İşlenmesi halinde, fail hakkında on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.”

16. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 100. maddesi şöyledir:

“(1) Kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli veya sanık hakkında tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi, verilmesi beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama kararı verilemez.

(2) Aşağıdaki hallerde bir tutuklama nedeni var sayılabilir:

a) Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olgular varsa.

b) Şüpheli veya sanığın davranışları;

1. Delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme,

2. Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma,

Hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa.

(3) Aşağıdaki suçların işlendiği hususunda kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı halinde, tutuklama nedeni var sayılabilir:

a) 26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda yer alan;

9. Suç işlemek amacıyla örgüt kurma (iki, yedi ve sekizinci fıkralar hariç, madde 220),

(4) Sadece adlî para cezasını gerektiren veya hapis cezasının üst sınırı iki yıldan fazla olmayan suçlarda tutuklama kararı verilemez.”

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

17. Mahkemenin 8/9/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 14/8/2013 tarihli ve 2013/6573 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

18. Başvurucu, uzun bir süre tutuklu bulundurulduğunu, yapılan yargılamada “Şüpheden sanık yararlanır.” ilkesine riayet edilmediğini, sadece müştekilerin soyut beyanlarına dayanılarak hüküm verildiğini, suçluluğunu kati surette ispat edecek nitelikte inandırıcı delil olmadığını belirterek Anayasa’nın 10., 19. ve 36. maddelerinin ihlal edildiğini iddia etmiş, tahliye ve tazminat talebinde bulunmuştur.

B. Değerlendirme

1. Kişi Özgürlüğü ve Güvenliği Hakkının İhlal Edildiği İddiası

19. Başvurucu uzun bir süre tutuklu bulundurulduğunu ileri sürmüştür.

a. 4/11/2009 – 6/2/2013 Tarihleri Arasındaki Tutukluluk Hâli Yönünden

20. Anayasa’nın 19. maddesinin birinci fıkrasında herkesin, kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkına sahip olduğu ilke olarak konulduktan sonra, ikinci ve üçüncü fıkralarında şekil ve şartları kanunda gösterilmek şartıyla kişilerin, özgürlüğünden mahrum bırakılabileceği durumlar sınırlı olarak sayılmıştır. Dolayısıyla kişinin özgürlük ve güvenlik hakkının kısıtlanması ancak Anayasa’nın anılan maddesi kapsamında belirlenen durumlardan herhangi birinin varlığı hâlinde söz konusu olabilir (Murat Narman, B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 42).

21. Anayasa’nın 19. maddesi kapsamında özgürlükten yoksun bırakma kavramı, bir kimsenin kısıtlı bir alanda ihmal edilemeyecek bir süre için tutulması ve bu kişinin söz konusu tutmaya rıza göstermemiş olması şeklinde ifade edilebilecek iki unsuru içermektedir. Dolayısıyla tutuklu olan bir kişinin serbest bırakılmasıyla birlikte özgürlüğünden mahrumiyet hâli son bulmaktadır (Cüneyt Kartal, B. No: 2013/6572, 20/3/2014, § 17).

22. Somut olayda 4/11/2009 tarihinde tutuklanan başvurucu 6/2/2013 tarihinde tahliye edilmiştir. Bu tarih itibarıyla başvurucunun özgürlüğünden mahrumiyet hâli son bulmuştur. Derece mahkemesi, başvurucu hakkında 24/5/2013 tarihinde mahkûmiyet kararı vermiştir. Başvurucu, Anayasa Mahkemesine 14/8/2013 tarihinde başvurmuştur.

23. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Bireysel başvuru usulü” kenar başlıklı 47. maddesinin (5) numaralı fıkrası şöyledir:

 “Bireysel başvurunun, başvuru yollarının tüketildiği tarihten; başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerekir.…

24. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün “Başvuru süresi ve mazeret” başlıklı 64. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

 “Bireysel başvurunun, başvuru yollarının tüketildiği ve buna ilişkin kararın kesinleştiği tarihten, başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerekir.”

25. Bireysel başvuruların, 6216 sayılı Kanun’un 47. maddesinin (5) numaralı fıkrası ile İçtüzük’ün 64. maddesinin (1) numaralı fıkrası uyarınca başvuru yollarının tüketildiği tarihten, başvuru yolu öngörülmemiş ise ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde Anayasa Mahkemesine doğrudan veya diğer mahkemeler yahut yurt dışı temsilcilikler vasıtasıyla yapılması gerekmektedir.

26. Derece mahkemesince hüküm verilmeden önce tutukluluk hâli sona eren bir kişinin, tahliye edildiği tarihten itibaren en geç otuz günlük yasal süre içinde Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunarak tutuklulukla ilgili şikâyetlerini ileri sürmesi gerekmektedir. Başvurucunun, derece mahkemesince mahkûmiyet kararı verilmeden önce serbest bırakıldığı anlaşılmaktadır. Başvuru, başvurucunun tahliye edilmesinden itibaren otuz günlük yasal süre içinde yapılmamıştır ( Cüneyt Kartal, § 22).

27. Açıklanan nedenlerle, 4/11/2009 ila 6/2/2013 tarihlerindeki tutukluluk dönemine ilişkin şikâyetin “süre aşımı” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

 b. 24/5/2013 Tarihinden Sonraki Tutukluluk Hâli Yönünden

28. Anayasa’nın 19. maddesinin ikinci fıkrası şöyledir:

Şekil ve şartları kanunda gösterilen:

Mahkemelerce verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı cezaların ve güvenlik tedbirlerinin yerine getirilmesi; … halleri dışında kimse hürriyetinden yoksun bırakılamaz.

29. 6216 sayılı Kanun'un "Bireysel başvuruların kabul edilebilirlik şartları ve incelenmesi" kenar başlıklı 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

 Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”

30. Anayasa’nın 19. maddenin birinci fıkrasında herkesin, kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkına sahip olduğu, ikinci ve üçüncü fıkralarında ise bireylerin bu haktan şekil ve şartları kanunda gösterilen bazı istisnai durumlarda mahrum edilebileceği kuralı yer almaktadır (Hamit Kaya, B. No: 2012/338, 2/7/2013, § 38). Buna göre hürriyetten yoksun bırakılma ancak Anayasa’nın anılan maddesi kapsamında belirlenen durumlardan birinin varlığı hâlinde söz konusu olabilir (Fikret Eskin, B. No: 2012/348, 4/12/2013, § 39). “Mahkemelerce verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı cezaların yerine getirilmesi” amacıyla kişilerin hürriyetinden yoksun bırakılması, 19. maddenin ikinci fıkrasında sayılan hâllerden biridir.

31. Somut olayda, başvurucu hakkında yapılan yargılama sonucunda 24/5/2013 tarihinde cebir, tehdit veya hile kullanarak kişiyi hürriyetinden yoksun kılma, birden fazla kişi tarafından gece vakti silahla yağma suçlarından hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hükmen tutuklanmasına karar verilmiştir. Mahkemenin vermiş olduğu mahkûmiyet kararı sonrasındaki bu tutma hâli, Anayasa'nın 19. maddesinin ikinci fıkrasındaki “mahkemelerce verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı cezaların yerine getirilmesi” kapsamındadır.

32. Açıklanan nedenlerle, 24/5/2013 tarihinden sonraki tutukluluk dönemine ilişkin şikâyetin “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

 2. Adil Yargılanma Hakkının İhlali İddiası

 i. Ön Sorun Hakkında

33. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:

 “ … Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır.”

34. 6216 sayılı Kanun'un "Bireysel başvuru hakkı" kenar başlıklı 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

 İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir.”

35. Anılan Anayasa ve Kanun hükümleri uyarınca Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, "ikincil nitelikte bir kanun yolu" olup bu yola başvurulmadan önce kural olarak olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır.

36. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm organlarının anayasal ödevi olup bu ödevin ihmal edilmesi nedeniyle ortaya çıkan hak ihlallerinin düzeltilmesi idari ve yargısal makamların görevidir. Bu nedenle, temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının öncelikle idari merciler ve derece mahkemeleri önünde ileri sürülmesi, bu makamlar tarafından değerlendirilmesi ve bir çözüme kavuşturulması esastır (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403, 26/3/2013, § 16).

37. Buna göre Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği, Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur. Bu ilke uyarınca, başvurucunun Anayasa Mahkemesi önüne getirdiği şikâyetini öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve kanıtlarını zamanında bu makamlara sunması ve aynı zamanda bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekir. Bu şekilde olağan denetim mekanizmaları önünde ileri sürülüp takip edilmeyen temel hak ve özgürlüklerin ihlaline ilişkin iddialar, Anayasa Mahkemesi önünde bireysel başvuru konusu yapılamaz (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, § 17).

38. Ayrıca 6216 sayılı Kanun'un 45. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca, ihlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması, başka bir deyişle bireysel başvuru yapıldığı tarihte başvuru koşullarının tamamının sağlanmış olması gerekir. Bununla birlikte, bir başvuru yolu yoksa ya da olan başvuru yolları etkili değilse Anayasa Mahkemesi somut olayın koşullarını dikkate alarak bir başvurunun incelenmesine karar verebilir (Ümit Ata, B. No: 2012/254, 6/2/2014, § 33).

39. Diğer yandan başvuru yollarının tüketilmiş olmasına dair usul kuralı yorumlanırken kişilerin mahkemeye erişim hakkına halel getirecek bir yorumun benimsenmesinden de kaçınılmalıdır ( Abdullah Akyüz, B. No: 2013/9352, 2/7/2015, § 29).

40. Dava açma ya da kanun yollarına başvuru için usule ilişkin belli şartların öngörülmesinin, doğrudan mahkemeye erişim hakkının ihlaline yol açacağı söylenemez. Yine de mahkemelerin, usul kurallarını uygularken bir yandan davanın hakkaniyetine halel getirecek kadar katı şekilcilikten, öte yandan kanunla öngörülmüş olan usul şartlarının ortadan kalkmasına neden olacak kadar aşırı esneklikten kaçınmaları gereklidir. Usul kurallarının, hukuki güvenliğin sağlanması ve yargılamanın düzgün bir şekilde yürütülmesi sonucu adaletin tecelli etmesine hizmet etmek yerine kişilerin davalarının yetkili bir mahkeme tarafından görülmesi bakımından bir çeşit engel hâline gelmeleri durumunda mahkemeye erişim hakkı ihlal edilmiş olacaktır (Kamil Koç, B. No: 2012/660, 7/11/2013, §§ 65-68; aynı yöndeki AİHM kararları için bkz. Walchli/Fransa, B. No. 35787/03, 26/7/2007, § 29; Efstathiou ve diğerleri/Yunanistan, B. No: 36998/02, 27/7/2006, § 24; Osu/İtalya, B. No: 36534/97, 11/7/2002, § 31).

41. AİHM benzer durumlara ilişkin kararlarında, iç hukuktaki başvuru yolları tüketilmeksizin başvuru yapılması hâlinde kabul edilebilirliğe ilişkin incelemesini yaptığı tarih itibarıyla bu yolların tüketilip tüketilmediğine bakmaktadır. İç hukuktaki süreçlerin tamamlanması durumunda başvuruyu iç hukuk yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez bulmamakta ve diğer kabul edilebilirlik şartlarını da karşılayan başvuruları esastan incelemektedir (Gavriliţă/Moldova, B. No: 22741/06, 22/4/2014, § 53; Mercuri/İtalya, B. No: 14055/04, 22/10/2013, § 27; Yelden ve diğerleri/Türkiye, B. No: 16850/09, 3/5/2012, § 40; E.K./Türkiye (k.k.), B. No: 28496/95, 28/11/2000; Reringeisen/Avusturya, B. No: 2614/65, 16/7/1971, §§ 89-93).

42. Somut olayda başvurucunun, Dinar Ağır Ceza Mahkemesinin 24/5/2013 tarihli nihai kararına karşı temyiz yoluna başvurduğu, temyiz sonucunu beklemeden 14/8/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunduğu anlaşılmıştır.

43. Yukarıda açıklanan ilkeler ışığında başvurucunun, başvuru tarihi itibarıyla başvuru yollarını tüketmeden başvuruda bulunduğu anlaşılmakta ise de bireysel başvuru sürecinde söz konusu hükmün Yargıtay tarafından 24/3/2014 tarihinde onanarak kesinleştiği, somut olayın koşullarında başvuru yollarının tüketildiğinin kabul edilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.

ii. Şikâyetin Değerlendirilmesi

44. Başvurucu, “Şüpheden sanık yararlanır.” ilkesine riayet edilmediğini, sadece müştekilerin soyut beyanlarına dayanılarak hüküm verildiğini, suçluluğunu kati surette ispat edecek nitelikte inandırıcı delil olmadığını belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.

45. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:

“Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz”

46. 6216 sayılı Kanun’un “Bireysel başvuruların kabul edilebilirlik şartları ve incelenmesi” kenar başlıklı 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

“Mahkeme, …açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”

47. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında ise Mahkemece, açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir.

48. Anılan kurallar uyarınca, ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda açık keyfîlik içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede, kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular, açıkça keyfîlik bulunmadıkça Anayasa Mahkemesince incelenemez (Necati Gündüz ve Recep Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).

49. Adil yargılanma hakkı, bireylere dava sonucunda verilen kararın değil, yargılama sürecinin ve usulünün adil olup olmadığını denetletme imkânı verir. Bu nedenle bireysel başvuruda adil yargılanmaya ilişkin şikâyetlerin incelenebilmesi için başvurucunun yargılama sürecinde haklarına saygı gösterilmediğine, bu çerçevede yargılama sürecinde karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşler hakkında bilgi sahibi olamadığı veya bunlara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı bulamadığı, kendi delillerini ve iddialarını sunamadığı ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının derece mahkemesi tarafından dinlenmediği veya kararın gerekçesiz olduğu gibi mahkeme kararının oluşumuna sebep olan unsurlardan değerlendirmeye alınmamış eksiklik, ihmal ya da açık keyfîliğe ilişkin bir bilgi ya da belge sunmuş olması gerekir (Naci Karakoç, B. No: 2013/2767, 2/10/2013, § 22).

50. Somut olayda Dinar Ağır Ceza Mahkemesi, 24/5/2013 tarihli ve E.2013/1, K.2013/57 sayılı kararıyla başvurucunun; cebir tehdit veya hile kullanarak kişiyi hürriyetinden yoksun kılma, birden fazla kişi tarafından gece vakti silahla yağma suçlarından hapis cezası ile cezalandırılmasına karar vermiştir. Temyiz üzerine Yargıtay 6. Ceza Dairesinin 24/3/2014 tarihli ve E.2013/28304, K.2014/5025 sayılı ilamı ile söz konusu hüküm onanarak kesinleşmiştir.

51. Başvurucu “Şüpheden sanık yararlanır.” ilkesine riayet edilmediğini, sadece müştekilerin soyut beyanlarına dayanılarak hüküm verildiğini, suçluluğunu kati surette ispat edecek nitelikte inandırıcı delil olmadığını belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmekte ise de bu iddiasının özü, derece mahkemelerince delillerin değerlendirilmesinde ve yorumlanmasında isabet olmadığına ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna ilişkindir.

52. Başvurucu; yargılama sürecinde karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşler hakkında bilgi sahibi olamadığına, kendi delillerini ve iddialarını sunma olanağı bulamadığına, karşı tarafça sunulan delillere ve iddialara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı bulamadığına ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının derece mahkemesi tarafından dinlenmediğine ilişkin bir bilgi ya da kanıt sunmamıştır. Ayrıca ilk derece mahkemesinin ve Yargıtay’ın kararında bariz takdir hatası veya açık keyfîlik oluşturan herhangi bir durum tespit edilememiştir.

53. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun iddialarının kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu ve derece mahkemeleri kararlarının bariz takdir hatası veya açık keyfîlik de içermediği anlaşıldığından başvurunun bu kısmının “açıkça dayanaktan yoksunluk” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Başvurucunun, kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının ihlal edildiği yönündeki şikâyetlerinin;

1. 4/11/2009-6/2/2013 tarihleri arasındaki tutukluluk hâli yönünden “süre aşımı” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. 24/5/2013 tarihinden sonraki tutukluluk hâli yönünden “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Başvurucunun, adil yargılanma hakkının ihlal edildiği yönündeki şikâyetinin ise “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına,

8/9/2015 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim İkinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Kabul Edilemezlik vd.
Künye
(Elvan Kartal [2.B.], B. No: 2013/6573, 8/9/2015, § …)
   
Başvuru Adı ELVAN KARTAL
Başvuru No 2013/6573
Başvuru Tarihi 14/8/2013
Karar Tarihi 8/9/2015

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, tutukluluğun makul süreyi aştığı ve yargılamanın adil olmadığı gerekçesiyle Anayasa’nın 10. , 19. ve 36. maddelerinin ihlal edildiğini iddiası hakkındadır.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı Tutukluluk (süre) Süre Aşımı
Mahkumiyete bağlı tutma Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
Adil yargılanma hakkı (Suç İsnadı) Kanun yolu şikâyeti Açıkça Dayanaktan Yoksunluk

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 5237 Türk Ceza Kanunu 109
149
5271 Ceza Muhakemesi Kanunu 100
  • pdf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi