TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ELVAN KARTAL BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/6573)
|
|
Karar Tarihi: 8/9/2015
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Alparslan ALTAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Recep KÖMÜRCÜ
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Yusuf Enes KAYA
|
Başvurucu
|
:
|
Elvan KARTAL
|
Vekili
|
:
|
Av. Kutluhan KARDELEN
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, tutukluluğun makul
süreyi aştığı ve yargılamanın adil olmadığı gerekçesiyle Anayasa’nın 10., 19.
ve 36. maddelerinin ihlal edildiğini iddiası hakkındadır.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 14/8/2013 tarihinde
Antalya 6. Ağır Ceza Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin
idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde, başvuruda Komisyona sunulmasına
engel teşkil edecek bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm İkinci
Komisyonunca 31/12/2013 tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
4. Başvuru formu ve eklerinde
ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
5. Başvurucu; birden fazla kişi
ile tehdit, cebir tehdit veya hile kullanarak kişiyi hürriyetinden yoksun kılma
suçlarını işlediği iddiasıyla Dinar Ağır Ceza Mahkemesince 4/11/2009 tarihinde
tutuklanmıştır.
6. Dinar Ağır Ceza Mahkemesi,
10/2/2010 tarihli ve E.2008/77, K.2010/21 sayılı kararı ile başvurucunun,
üzerine atılı suçlardan hapis cezası ile cezalandırılmasına ve tutukluluk
hâlinin devamına karar vermiştir.
7. Anılan karar, temyiz üzerine
Yargıtay 10. Ceza Dairesinin 26/6/2014 tarihli ve E.2010/30688, K.2012/21647
sayılı ilamıyla bozulmuştur.
8. Bozma kararı sonrası Dinar
Ağır Ceza Mahkemesinin E.2013/1 sayılı esasına kaydedilen davanın 8/1/2013
tarihli tensip duruşmasında, başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına karar
verilmiş, yargılama devam ederken 6/2/2013 tarihli duruşmada başvurucu tahliye
edilmiştir.
9. Mahkeme, yapılan yargılama
sonucunda 24/5/2013 tarihli ve E.2013/1, K.2013/57 sayılı kararıyla
başvurucunun; cebir tehdit veya hile kullanarak kişiyi hürriyetinden yoksun
kılma, birden fazla kişi tarafından işlenen gece vakti silahla yağma suçlarından
hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hükümle birlikte tutuklanmasına karar
vermiştir.
10. Başvurucu bu karara itiraz
etmiş ancak itirazı Isparta Ağır Ceza Mahkemesinin 24/6/2013 tarihli ve
2013/901 Değişik İş sayılı kararıyla reddedilmiştir.
11. Ret kararı 17/7/2013
tarihinde başvurucunun vekiline tebliğ edilmiştir.
12. Başvurucu 14/8/2013
tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
13. Yargıtay 6. Ceza Dairesi,
24/3/2014 tarihli ve E.2013/28304, K.2014/5025 sayılı ilamıyla ilk derece
mahkemesi kararını onamıştır.
B. İlgili
Hukuk
14. 26/9/2004 tarihli ve 5237
sayılı Kanun’un 109. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Kişi, fiili işlemek için veya işlediği sırada
cebir, tehdit veya hile kullanırsa, iki yıldan yedi yıla kadar hapis cezasına
hükmolunur.”
15. 5237 sayılı Kanun’un 149.
maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“ Yağma suçunun;
a) Silahla,
…
c) Birden fazla kişi
tarafından birlikte,
….
h) Gece vaktinde,
İşlenmesi halinde, fail hakkında on yıldan onbeş yıla
kadar hapis cezasına hükmolunur.”
16. 4/12/2004 tarihli ve 5271
sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 100. maddesi şöyledir:
“(1) Kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların ve
bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli veya sanık hakkında
tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi, verilmesi beklenen ceza veya güvenlik
tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama kararı verilemez.
(2) Aşağıdaki hallerde bir tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı
şüphesini uyandıran somut olgular varsa.
b) Şüpheli veya sanığın davranışları;
1. Delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme,
2. Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması
girişiminde bulunma,
Hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa.
(3) Aşağıdaki suçların işlendiği hususunda kuvvetli şüphe
sebeplerinin varlığı halinde, tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) 26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk
Ceza Kanununda yer alan;
…
9. Suç işlemek amacıyla örgüt kurma (iki, yedi ve sekizinci
fıkralar hariç, madde 220),
…
(4) Sadece adlî para cezasını gerektiren veya hapis
cezasının üst sınırı iki yıldan fazla olmayan suçlarda tutuklama kararı
verilemez.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
17. Mahkemenin 8/9/2015
tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 14/8/2013 tarihli ve 2013/6573
numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
18. Başvurucu, uzun bir süre
tutuklu bulundurulduğunu, yapılan yargılamada “Şüpheden
sanık yararlanır.” ilkesine riayet
edilmediğini, sadece müştekilerin soyut beyanlarına dayanılarak hüküm
verildiğini, suçluluğunu kati surette ispat edecek nitelikte inandırıcı delil
olmadığını belirterek Anayasa’nın 10., 19. ve 36. maddelerinin ihlal edildiğini
iddia etmiş, tahliye ve tazminat talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
1. Kişi Özgürlüğü ve Güvenliği Hakkının İhlal Edildiği
İddiası
19. Başvurucu uzun bir süre
tutuklu bulundurulduğunu ileri sürmüştür.
a. 4/11/2009 – 6/2/2013 Tarihleri Arasındaki Tutukluluk Hâli
Yönünden
20. Anayasa’nın 19. maddesinin
birinci fıkrasında herkesin, kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkına sahip olduğu
ilke olarak konulduktan sonra, ikinci ve üçüncü fıkralarında şekil ve şartları
kanunda gösterilmek şartıyla kişilerin, özgürlüğünden mahrum bırakılabileceği
durumlar sınırlı olarak sayılmıştır. Dolayısıyla kişinin özgürlük ve güvenlik
hakkının kısıtlanması ancak Anayasa’nın anılan maddesi kapsamında belirlenen
durumlardan herhangi birinin varlığı hâlinde söz konusu olabilir (Murat Narman, B. No: 2012/1137, 2/7/2013,
§ 42).
21. Anayasa’nın 19. maddesi
kapsamında özgürlükten yoksun bırakma kavramı, bir kimsenin kısıtlı bir alanda
ihmal edilemeyecek bir süre için tutulması ve bu kişinin söz konusu tutmaya
rıza göstermemiş olması şeklinde ifade edilebilecek iki unsuru içermektedir.
Dolayısıyla tutuklu olan bir kişinin serbest bırakılmasıyla birlikte
özgürlüğünden mahrumiyet hâli son bulmaktadır (Cüneyt
Kartal, B. No: 2013/6572, 20/3/2014, § 17).
22. Somut olayda 4/11/2009
tarihinde tutuklanan başvurucu 6/2/2013 tarihinde tahliye edilmiştir. Bu tarih
itibarıyla başvurucunun özgürlüğünden mahrumiyet hâli son bulmuştur. Derece
mahkemesi, başvurucu hakkında 24/5/2013 tarihinde mahkûmiyet kararı vermiştir.
Başvurucu, Anayasa Mahkemesine 14/8/2013 tarihinde başvurmuştur.
23. 30/3/2011 tarihli ve 6216
sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un
“Bireysel başvuru usulü” kenar başlıklı 47. maddesinin (5) numaralı fıkrası
şöyledir:
“Bireysel başvurunun,
başvuru yollarının tüketildiği tarihten; başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin
öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerekir.…”
24. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün “Başvuru süresi ve mazeret” başlıklı 64.
maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvurunun,
başvuru yollarının tüketildiği ve buna ilişkin kararın kesinleştiği tarihten,
başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün
içinde yapılması gerekir.”
25. Bireysel başvuruların, 6216
sayılı Kanun’un 47. maddesinin (5) numaralı fıkrası ile İçtüzük’ün
64. maddesinin (1) numaralı fıkrası uyarınca başvuru yollarının tüketildiği
tarihten, başvuru yolu öngörülmemiş ise ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren
otuz gün içinde Anayasa Mahkemesine doğrudan veya diğer mahkemeler yahut yurt
dışı temsilcilikler vasıtasıyla yapılması gerekmektedir.
26. Derece mahkemesince hüküm
verilmeden önce tutukluluk hâli sona eren bir kişinin, tahliye edildiği
tarihten itibaren en geç otuz günlük yasal süre içinde Anayasa Mahkemesine
bireysel başvuruda bulunarak tutuklulukla ilgili şikâyetlerini ileri sürmesi
gerekmektedir. Başvurucunun, derece mahkemesince mahkûmiyet kararı verilmeden
önce serbest bırakıldığı anlaşılmaktadır. Başvuru, başvurucunun tahliye
edilmesinden itibaren otuz günlük yasal süre içinde yapılmamıştır ( Cüneyt Kartal, § 22).
27. Açıklanan nedenlerle, 4/11/2009
ila 6/2/2013 tarihlerindeki tutukluluk dönemine ilişkin şikâyetin “süre aşımı” nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. 24/5/2013
Tarihinden Sonraki Tutukluluk Hâli Yönünden
28. Anayasa’nın 19. maddesinin
ikinci fıkrası şöyledir:
“Şekil ve şartları kanunda gösterilen:
Mahkemelerce verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı cezaların ve
güvenlik tedbirlerinin yerine getirilmesi; … halleri dışında kimse
hürriyetinden yoksun bırakılamaz.”
29. 6216 sayılı Kanun'un
"Bireysel başvuruların kabul edilebilirlik şartları ve incelenmesi"
kenar başlıklı 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine
karar verebilir.”
30. Anayasa’nın
19. maddenin birinci fıkrasında herkesin, kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkına
sahip olduğu, ikinci ve üçüncü fıkralarında ise bireylerin bu haktan şekil ve
şartları kanunda gösterilen bazı istisnai durumlarda mahrum edilebileceği
kuralı yer almaktadır (Hamit Kaya, B. No: 2012/338, 2/7/2013, §
38). Buna göre hürriyetten yoksun bırakılma ancak Anayasa’nın anılan
maddesi kapsamında belirlenen durumlardan birinin varlığı hâlinde söz konusu
olabilir (Fikret
Eskin, B. No: 2012/348, 4/12/2013, § 39). “Mahkemelerce verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı cezaların
yerine getirilmesi” amacıyla kişilerin hürriyetinden yoksun
bırakılması, 19. maddenin ikinci fıkrasında sayılan hâllerden biridir.
31. Somut
olayda, başvurucu
hakkında yapılan yargılama sonucunda 24/5/2013 tarihinde cebir, tehdit veya
hile kullanarak kişiyi hürriyetinden yoksun kılma, birden fazla kişi tarafından
gece vakti silahla yağma suçlarından hapis cezası ile cezalandırılmasına ve
hükmen tutuklanmasına karar verilmiştir. Mahkemenin vermiş olduğu mahkûmiyet kararı
sonrasındaki bu tutma hâli, Anayasa'nın 19. maddesinin ikinci fıkrasındaki “mahkemelerce verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı cezaların
yerine getirilmesi” kapsamındadır.
32. Açıklanan
nedenlerle, 24/5/2013 tarihinden sonraki tutukluluk dönemine ilişkin şikâyetin
“açıkça dayanaktan yoksun olması”
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Adil
Yargılanma Hakkının İhlali İddiası
i. Ön Sorun Hakkında
33. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının ilgili kısmı
şöyledir:
“ …
Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır.”
34. 6216 sayılı Kanun'un "Bireysel başvuru hakkı" kenar
başlıklı 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“İhlale
neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş
idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce
tüketilmiş olması gerekir.”
35. Anılan Anayasa ve Kanun hükümleri
uyarınca Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, "ikincil nitelikte bir kanun yolu" olup bu yola
başvurulmadan önce kural olarak olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır.
36. Temel hak ve
özgürlüklere saygı, devletin tüm organlarının anayasal ödevi olup bu ödevin
ihmal edilmesi nedeniyle ortaya çıkan hak ihlallerinin düzeltilmesi idari ve
yargısal makamların görevidir. Bu nedenle, temel hak ve özgürlüklerin ihlal
edildiği iddialarının öncelikle idari merciler ve derece mahkemeleri önünde
ileri sürülmesi, bu makamlar tarafından değerlendirilmesi ve bir çözüme
kavuşturulması esastır (Ayşe Zıraman ve Cennet
Yeşilyurt, B. No: 2012/403, 26/3/2013, § 16).
37. Buna göre Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen
hak ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek
ikincil nitelikte bir kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği
gereği, Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle
olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur. Bu ilke uyarınca, başvurucunun
Anayasa Mahkemesi önüne getirdiği şikâyetini öncelikle ve süresinde yetkili
idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip
olduğu bilgi ve kanıtlarını zamanında bu makamlara sunması ve aynı zamanda bu
süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması
gerekir. Bu şekilde olağan denetim mekanizmaları önünde ileri sürülüp takip
edilmeyen temel hak ve özgürlüklerin ihlaline ilişkin iddialar, Anayasa
Mahkemesi önünde bireysel başvuru konusu yapılamaz (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt,
§ 17).
38. Ayrıca 6216 sayılı Kanun'un 45.
maddesinin ikinci fıkrası uyarınca, ihlale neden olduğu ileri sürülen işlem,
eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının
tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması, başka bir deyişle
bireysel başvuru yapıldığı tarihte başvuru koşullarının tamamının sağlanmış
olması gerekir. Bununla birlikte, bir başvuru yolu yoksa ya da olan başvuru
yolları etkili değilse Anayasa Mahkemesi somut olayın koşullarını dikkate
alarak bir başvurunun incelenmesine karar verebilir (Ümit Ata, B. No: 2012/254, 6/2/2014,
§ 33).
39. Diğer yandan başvuru yollarının
tüketilmiş olmasına dair usul kuralı yorumlanırken kişilerin mahkemeye erişim
hakkına halel getirecek bir yorumun benimsenmesinden de kaçınılmalıdır ( Abdullah Akyüz, B. No: 2013/9352, 2/7/2015, § 29).
40. Dava açma ya da kanun yollarına başvuru için usule ilişkin
belli şartların öngörülmesinin, doğrudan mahkemeye erişim hakkının ihlaline yol
açacağı söylenemez. Yine de mahkemelerin, usul kurallarını uygularken bir
yandan davanın hakkaniyetine halel getirecek kadar katı şekilcilikten, öte
yandan kanunla öngörülmüş olan usul şartlarının ortadan kalkmasına neden olacak
kadar aşırı esneklikten kaçınmaları gereklidir. Usul kurallarının, hukuki
güvenliğin sağlanması ve yargılamanın düzgün bir şekilde yürütülmesi sonucu
adaletin tecelli etmesine hizmet etmek yerine kişilerin davalarının yetkili bir
mahkeme tarafından görülmesi bakımından bir çeşit engel hâline gelmeleri
durumunda mahkemeye erişim hakkı ihlal edilmiş olacaktır (Kamil Koç, B. No: 2012/660, 7/11/2013, §§
65-68; aynı yöndeki AİHM kararları için bkz. Walchli/Fransa, B. No. 35787/03, 26/7/2007, § 29; Efstathiou ve diğerleri/Yunanistan, B. No: 36998/02,
27/7/2006, § 24; Osu/İtalya, B.
No: 36534/97, 11/7/2002, § 31).
41. AİHM benzer durumlara ilişkin
kararlarında, iç hukuktaki başvuru yolları tüketilmeksizin başvuru yapılması
hâlinde kabul edilebilirliğe ilişkin incelemesini yaptığı tarih itibarıyla bu
yolların tüketilip tüketilmediğine bakmaktadır. İç hukuktaki süreçlerin
tamamlanması durumunda başvuruyu iç hukuk yollarının tüketilmemesi nedeniyle
kabul edilemez bulmamakta ve diğer kabul edilebilirlik şartlarını da karşılayan
başvuruları esastan incelemektedir (Gavriliţă/Moldova, B. No: 22741/06, 22/4/2014, §
53; Mercuri/İtalya, B. No: 14055/04, 22/10/2013, §
27; Yelden ve diğerleri/Türkiye,
B. No: 16850/09, 3/5/2012, § 40; E.K./Türkiye
(k.k.), B. No: 28496/95, 28/11/2000; Reringeisen/Avusturya, B. No: 2614/65, 16/7/1971, §§
89-93).
42. Somut olayda başvurucunun, Dinar Ağır Ceza Mahkemesinin 24/5/2013
tarihli nihai kararına karşı temyiz yoluna başvurduğu, temyiz sonucunu
beklemeden 14/8/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunduğu
anlaşılmıştır.
43. Yukarıda açıklanan
ilkeler ışığında başvurucunun, başvuru tarihi itibarıyla başvuru yollarını
tüketmeden başvuruda bulunduğu anlaşılmakta ise de bireysel başvuru sürecinde
söz konusu hükmün Yargıtay tarafından 24/3/2014 tarihinde onanarak
kesinleştiği, somut olayın koşullarında başvuru yollarının tüketildiğinin kabul
edilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.
ii. Şikâyetin Değerlendirilmesi
44. Başvurucu, “Şüpheden sanık
yararlanır.” ilkesine riayet edilmediğini, sadece müştekilerin soyut
beyanlarına dayanılarak hüküm verildiğini, suçluluğunu kati
surette ispat edecek nitelikte inandırıcı delil olmadığını belirterek adil
yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
45. Anayasa’nın
148. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi
gereken hususlarda inceleme yapılamaz”
46. 6216 sayılı Kanun’un “Bireysel başvuruların kabul edilebilirlik şartları
ve incelenmesi” kenar başlıklı 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası
şöyledir:
“Mahkeme, …açıkça dayanaktan yoksun
başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
47. Anayasa’nın 148. maddesinin
dördüncü fıkrasında kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin
şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır. 6216
sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında ise Mahkemece, açıkça
dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verilebileceği
belirtilmiştir.
48. Anılan
kurallar uyarınca, ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış
maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk
kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla
ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru
incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve
sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda açık keyfîlik
içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve
özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede, kanun yolu şikâyeti
niteliğindeki başvurular, açıkça keyfîlik
bulunmadıkça Anayasa Mahkemesince incelenemez (Necati
Gündüz ve Recep Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).
49. Adil yargılanma hakkı, bireylere
dava sonucunda verilen kararın değil, yargılama sürecinin ve usulünün adil olup
olmadığını denetletme imkânı verir. Bu nedenle bireysel başvuruda adil
yargılanmaya ilişkin şikâyetlerin incelenebilmesi için başvurucunun yargılama
sürecinde haklarına saygı gösterilmediğine, bu çerçevede yargılama sürecinde
karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşler hakkında bilgi sahibi olamadığı veya
bunlara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı bulamadığı, kendi delillerini ve
iddialarını sunamadığı ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili
iddialarının derece mahkemesi tarafından dinlenmediği veya kararın gerekçesiz
olduğu gibi mahkeme kararının oluşumuna sebep olan unsurlardan değerlendirmeye
alınmamış eksiklik, ihmal ya da açık keyfîliğe
ilişkin bir bilgi ya da belge sunmuş olması gerekir (Naci Karakoç, B. No: 2013/2767, 2/10/2013, § 22).
50. Somut olayda Dinar Ağır Ceza
Mahkemesi, 24/5/2013 tarihli ve E.2013/1, K.2013/57 sayılı kararıyla
başvurucunun; cebir tehdit veya hile kullanarak kişiyi hürriyetinden yoksun
kılma, birden fazla kişi tarafından gece vakti silahla yağma suçlarından hapis
cezası ile cezalandırılmasına karar vermiştir. Temyiz üzerine Yargıtay 6. Ceza
Dairesinin 24/3/2014 tarihli ve E.2013/28304, K.2014/5025 sayılı ilamı ile söz
konusu hüküm onanarak kesinleşmiştir.
51. Başvurucu “Şüpheden sanık yararlanır.” ilkesine riayet
edilmediğini, sadece müştekilerin soyut beyanlarına dayanılarak hüküm verildiğini, suçluluğunu kati
surette ispat edecek nitelikte inandırıcı delil olmadığını belirterek
adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmekte ise de bu iddiasının
özü, derece mahkemelerince delillerin değerlendirilmesinde ve yorumlanmasında
isabet olmadığına ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna ilişkindir.
52. Başvurucu; yargılama sürecinde
karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşler hakkında bilgi sahibi olamadığına,
kendi delillerini ve iddialarını sunma olanağı bulamadığına, karşı tarafça
sunulan delillere ve iddialara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı
bulamadığına ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının
derece mahkemesi tarafından dinlenmediğine ilişkin bir bilgi ya da kanıt
sunmamıştır. Ayrıca ilk derece mahkemesinin ve Yargıtay’ın kararında bariz
takdir hatası veya açık keyfîlik oluşturan herhangi
bir durum tespit edilememiştir.
53. Açıklanan
nedenlerle, başvurucunun iddialarının kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu ve
derece mahkemeleri kararlarının bariz takdir hatası veya açık keyfîlik de içermediği anlaşıldığından başvurunun bu
kısmının “açıkça dayanaktan yoksunluk”
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucunun, kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının ihlal
edildiği yönündeki şikâyetlerinin;
1. 4/11/2009-6/2/2013 tarihleri arasındaki tutukluluk hâli
yönünden “süre aşımı” nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. 24/5/2013 tarihinden sonraki tutukluluk hâli yönünden “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Başvurucunun, adil yargılanma hakkının ihlal edildiği yönündeki
şikâyetinin ise “açıkça dayanaktan yoksun
olması” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına,
8/9/2015 tarihinde OY
BİRLİĞİYLE karar verildi.