TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
KADRİ ŞAHİN BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2013/5265)
Karar Tarihi: 10/6/2015
Başkan
:
Alparslan ALTAN
Üyeler
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
Celal Mümtaz AKINCI
Muammer TOPAL
M. Emin KUZ
Raportör Yrd.
Yusuf Enes KAYA
Başvurucu
Kadri ŞAHİN
Vekili
Av. Erkan ŞENSES
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvurucu, yargılandığı davada 21/3/2012 tarihinden beri tutuklu olması ve mahkumiyet kararıyla birlikte tutukluluk halinin devamına karar verilmesi nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı, gerekçeli karar hakkı ile eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüş, yargılamanın yenilenmesi ve tazminat talebinde bulunmuştur.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 28/6/2013 tarihinde Batman 2. Ağır Ceza Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde, başvuruda Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 29/1/2014 tarihinde kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 4/7/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve olgular ile başvurunun bir örneği görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir. Adalet Bakanlığının 17/7/2014 tarihli yazısında, Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen, başvuru hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu, silahlı terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemek, görevi yaptırmamak için direnme, kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşlerine katılmak, terör örgütü propagandası yapmak suçlarından Batman 2. Sulh Ceza Mahkemesinin 2012/59 sorgu sayılı kararıyla 21/3/2012 tarihinde tutuklanmıştır. Kararın gerekçesi şu şekildedir:
“Kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut olguların bulunması, şüpheliye atılı suçların Ceza Muhakemesi Kanununun 100. maddesinin 3. fıkrası katolog suçlardan olması, şüpheli Kadri Şahin'in silahlı terör örgütüne üye olma ve terör amaçlı görevi yaptırmamak için direnme suçundan 5271 sayılı CMK.’nun 100. ve devamı maddeleri gereğince TUTUKLANMASINA (karar verilmiştir.)”
8. Batman Cumhuriyet Başsavcılığı görevsizlik kararıyla soruşturma dosyasını Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığına göndermiştir. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığının 30/3/2012 tarihli ve E.2012/412 sayılı iddianamesi ile hakkında kamu davası açılmıştır.
9. Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesi 3/4/2012 tarihli tensip duruşmasında tutuklu başvurucunun üzerine atılı suçun vasıf ve mahiyeti, mevcut delil durumu ve atılı suçun 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 100. maddesinin (3) numaralı fıkrasında sayılan suçlardan olmasını dikkate alarak tutukluluk halinin devamına karar vermiştir.
10. Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesi, 29/5/2012 tarihli ve E.2012/159, K.2012/240 sayılı kararıyla, 2911 sayılı Kanun’a muhalefet etmek suçu yönünden hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına, silahlı örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemek suçundan yedi yıl altı ay, görevi yaptırmamak için direnmek suçundan on iki ay, terör örgütünün propagandasını yapmak suçundan bir yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına ve başvurucunun üzerine atılı suçların niteliği ve takdir olunan cezaların miktarını dikkate alarak hükümle birlikte tutukluluk halinin devamına karar vermiştir.
11. Temyiz üzerine, İlk Derece Mahkemesinin kararı, Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 6/2/2013 tarihli ve E.2012/11321, K.2013/1706 sayılı ilamıyla karar bozulmuştur.
12. Bozma üzerine yargılamayı sürdüren Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesi, 27/3/2013 tarihli tensip duruşmasında başvurucunun üzerine atılı suçun vasıf ve mahiyeti mevcut delil durumu ve atılı suçun 5271 sayılı Kanun’un 100. maddesinde sayılan suçlardan olması nedeniyle tutukluluk halinin devamına karar vermiştir.
13. Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesi 18/4/2013 tarihinde resen yaptığı tutukluluk incelemesinde atılı suçun vasıf ve mahiyeti mevcut delil durumu ve atılı suçun 5271 sayılı Kanun’un 100. maddesinde sayılan suçlardan olması nedeniyle tutukluluk halinin devamına karar vermiştir.
14. Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesi, 9/5/2013 tarihli ve E.2013/2016, K. 2013/297 sayılı kararıyla terör örgütünün propagandasını yapmak, görevi yaptırmamak için direnmek suçları yönünden hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına, 2911 sayılı Kanun’a muhalefet etmek suçuna ilişkin karar kesinleşmiş olduğundan bu suç yönünden hüküm kurulmasına yer olmadığına, silahlı örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemek suçundan başvurucunun toplam 6 yıl 3 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve başvurucunun üzerine atılı suçların niteliği ve takdir olunan cezaların miktarını dikkate alarak hükümle birlikte tutukluluk halinin devamına karar vermiştir.
15. Başvurucunun mahkûmiyet kararıyla birlikte verilen tutukluluk halinin devamına ilişkin karara itirazı, Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesinin 20/5/2013 tarihli ve 2012/193 Değişik İş sayılı kararıyla tutukluluk halinin devamına ilişkin kararda herhangi bir isabetsizlik bulunmadığı, kararın usul ve yasaya uygun olduğu gerekçesiyle reddedilmiştir.
16. Ret kararı, 29/5/2013 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.
17. Temyiz üzerine, Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesinin 9/5/2013 tarihli kararı, Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 17/2/2014 tarihli ve E.2013/15848, K.2014/1707 sayılı ilamıyla onanmıştır.
18. Başvurucu, 28/6/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
19. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 265. maddesinin (1), (3), ve (4) numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Kamu görevlisine karşı görevini yapmasını engellemek amacıyla, cebir veya tehdit kullanan kişi, altı aydan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
….
(3) Suçun, kişinin kendisini tanınmayacak bir hâle koyması suretiyle veya birden fazla kişi tarafından birlikte işlenmesi hâlinde, verilecek ceza üçte biri oranında artırılır.
(4) Suçun, silâhla ya da var olan veya var sayılan suç örgütlerinin oluşturdukları korkutucu güçten yararlanılarak işlenmesi hâlinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza yarı oranında artırılır.”
20. 5237 sayılı Kanun’un 314. maddesi şöyledir:
“(1) Bu kısmın dördüncü ve beşinci bölümlerinde yer alan suçları işlemek amacıyla, silahlı örgüt kuran veya yöneten kişi, on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Birinci fıkrada tanımlanan örgüte üye olanlara, beş yıldan on yıla kadar hapis cezası verilir.
(3) Suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçuna ilişkin diğer hükümler, bu suç açısından aynen uygulanır.”
21. 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun 2. maddesi şöyledir:
“Birinci maddede belirlenen amaçlara ulaşmak için meydana getirilmiş örgütlerin mensubu olup da, bu amaçlar doğrultusunda diğerleri ile beraber veya tek başına suç işleyen veya amaçlanan suçu işlemese dahi örgütlerin mensubu olan kişi terör suçlusudur.
Terör örgütüne mensup olmasa dahi örgüt adına suç işleyenler de terör suçlusu sayılır.”
22. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 100. maddesi şöyledir;
“(1) Kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli veya sanık hakkında tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi, verilmesi beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama kararı verilemez.
(2) Aşağıdaki hallerde bir tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olgular varsa.
b) Şüpheli veya sanığın davranışları;
1. Delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme,
2. Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma,
Hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa.
(3) Aşağıdaki suçların işlendiği hususunda kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı halinde, tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) 26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda yer alan;
…
11. Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar (Madde 309, 310, 311, 312, 313, 314, 315),
(4) (Değişik: 2/7/2012-6352/96 md.) Sadece adlî para cezasını gerektiren veya hapis cezasının üst sınırı iki yıldan fazla olmayan suçlarda tutuklama kararı verilemez.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
23. Mahkemenin 10/6/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 28/6/2013 tarihli ve 2013/5265 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
24. Başvurucu, yargılandığı davada 21/3/2012 tarihinden itibaren tutuklu olduğunu, gerekçesiz kararlarla tutukluluğun devamına karar verildiğini, farklı davalarda kendisiyle benzer suçlardan yargılanan sanıkların tahliye edilmelerine rağmen kendisinin tutukluluk halinin halen devam etmesinin eşitlik ilkesiyle çeliştiğini belirterek, mahkumiyet kararıyla birlikte tutukluluk halinin devamına karar verilmesi nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı, gerekçeli karar hakkı ve eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
25. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp, olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder. Bu nedenle başvurucunun şikâyetlerinin özü tutukluluğun makul süreyi aştığı ve hükmen tutukluluğa ilişkin kararın gerekçelerinin yetersiz olduğu iddiasına ilişkin olup, başvurunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.
1. Adli Yardım Talebi Yönünden
26. Somut olayda, hükümlü olarak ceza infaz kurumunda bulunan başvurucunun, sosyal güvenlik kapsamında bir geliri, adına kayıtlı taşıtı veya taşınmaz malı olmadığı, geçimini önemli ölçüde zor duruma düşürmeksizin yargılama giderlerini ödeme gücünden yoksun olduğu hususu sunduğu belgelerden anlaşılmaktadır. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Şerif Ay (B. No: 2012/1181, 17/9/2013) kararında belirtilen adli yardım talebinin değerlendirilmesine ilişkin ilkeler temelinde açıkça dayanaktan yoksun olmayan başvurucunun adli yardım talebinin kabulü gerekir.
2. Kabul Edilebilirlik Yönünden
27. 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (d) bendinde, makul sürede hakkında hüküm verilmeyen bir tutuklu için tazminat talebinde bulunabilme imkânı tanınmaktadır. Bu yol, bir yandan başvurucunun maruz kaldığı tutukluluk nedenleri ve süresinin uzunluğunun tespiti, diğer yandan da uğradığı zararın tazmini imkânını sağlamaktadır. Bu nedenle, 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesi ile öngörülen hukuk yolu, başvurucunun şikâyetleri açısından erişilebilir ve elverişli bir çözüm olanağı ve makul ölçüde bir başarı imkânı sunmaktadır (Hamit Kaya, B. No: 2012/338, 2/7/2013, § 48).
28. Ancak somut olayda mahkûmiyet hükmünün 17/2/2014 tarihinde kesinleştiği göz önünde tutulduğunda, bireysel başvurunun karara bağlandığı tarih itibarıyla 5271 sayılı Kanun’un 141. maddesinde düzenlenen yola başvurmak için gerekli olan ve aynı Kanun’un 142. maddesinin (1) numaralı fıkrasında öngörülen yasal sürelerin geçmiş olduğu anlaşılmaktadır. Bu aşamada, başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemezlik kararı verilmesi, başvurucunun artık başvuru imkânının ortadan kalktığı bir yola yönlendirilmesi anlamına gelecektir. Açıklanan nedenlerle somut olayın koşulları altında başvuru yollarının tüketilmesi sorununun bulunmadığı sonucuna varılıp, başvurunun diğer kabul edilebilirlik kriterleri yönünden incelenmesi gerekir.
29. Anayasa'nın 19. maddesinin yedinci fıkrası şöyledir:
"Tutuklanan kişilerin, makul süre içinde yargılanmayı ve soruşturma veya kovuşturma sırasında serbest bırakılmayı isteme hakları vardır. Serbest bırakılma ilgilinin yargılama süresince duruşmada hazır bulunmasını veya hükmün yerine getirilmesini sağlamak için bir güvenceye bağlanabilir."
30. Anayasa'nın 19. maddesinin yedinci fıkrasında bir ceza soruşturması kapsamında tutuklanan kişilerin, yargılamanın makul sürede bitirilmesini ve soruşturma veya kovuşturma sırasında serbest bırakılmayı isteme haklarına sahip olduğu güvence altına alınmıştır.
31. Tutukluluk süresinin makul olup olmadığı konusunun, genel bir ilke çerçevesinde değerlendirilmesi mümkün değildir. Bir sanığın tutuklu olarak bulundurulduğu sürenin makul olup olmadığı, her davanın kendi özelliklerine göre değerlendirilmelidir. Tutukluluğun devamı ancak, masumiyet karinesine rağmen Anayasa'nın 19. maddesinde güvence altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkından daha ağır basan bir kamu yararının mevcut olması durumunda haklı bulunabilir (Murat Narman, B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 61).
32. Bir davada tutukluluğun belli bir süreyi aşmamasını sağlamak, öncelikle derece mahkemelerinin görevidir. Bu amaçla, yukarıda belirtilen kamu yararı gereğini etkileyen tüm olayların derece mahkemeleri tarafından incelenmesi ve serbest bırakılma taleplerine ilişkin kararlarında bu olgu ve olayların ortaya konulması gerekir (Murat Narman, § 62).
33. Tutuklama tedbirine kişilerin suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunmasının yanı sıra bu kişilerin kaçmalarını, delillerin yok edilmesini veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla başvurulabilir. Başlangıçtaki bu tutuklama nedenleri belli bir süreye kadar tutukluluğun devamı için yeterli görülebilirse de bu süre geçtikten sonra, uzatmaya ilişkin kararlarda tutuklama nedenlerinin hâlâ devam ettiğinin gerekçeleriyle birlikte gösterilmesi gerekir. Bu gerekçeler "ilgili" ve "yeterli" görüldüğü takdirde, yargılama sürecinin özenli yürütülüp yürütülmediği de incelenmelidir. Davanın karmaşıklığı, organize suçlara dair olup olmadığı veya sanık sayısı gibi faktörler sürecin işleyişinde gösterilen özenin değerlendirilmesinde dikkate alınır. Tüm bu unsurların birlikte değerlendirilmesiyle sürenin makul olup olmadığı konusunda bir sonuca ulaşılabilir (Murat Narman, § 63).
34. Dolayısıyla Anayasa'nın 19. maddesinin yedinci fıkrasının ihlal edilip edilmediğinin değerlendirmesinde esas olarak, serbest bırakılma taleplerine ilişkin kararların gerekçelerine bakılmalı ve tutuklu bulunan kişiler tarafından yapılan tutukluluğa itiraz başvurularında sunulan belgeler çerçevesinde kararların yeterince gerekçelendirilmiş olup olmadığı göz önüne alınmalıdır (Murat Narman, § 64).
35. Bir kişinin gerekçeden tamamen yoksun bir yargı kararıyla tutuklanması ve tutukluluğun uzatılması kabul edilemez. Bununla beraber tutukluluğu meşru kılan gerekçeler gösterilerek bir şüpheli ya da sanığın tutuklanmasının keyfi olduğunu söylemek mümkün değildir. Ancak aşırı derecede kısa gerekçelerle ve hiçbir yasal hüküm gösterilmeden tutuklama kararı vermek ya da tutukluluğu devam ettirmek bu çerçevede değerlendirilmemelidir (Hanefi Avcı, B. No: 2013/2814, 18/6/2014, § 70).
36. İtiraz veya temyiz merciinin, incelemeye konu mahkeme kararına ve bu karardaki gerekçelere katıldığı durumlarda, buna ilişkin kararını ayrıntılı olarak gerekçelendirmemesi, kural olarak kararın gerekçesiz olduğu anlamına gelmez (Hanefi Avcı, § 71).
37. Öte yandan hukuka uygun olarak tutuklanan bir kişinin, suç işlediği yönünde kuvvetli belirti ve tutuklama nedeninin varlığı devam ettiği sürece ilke olarak belli bir süreye kadar tutukluluk halinin makul kabul edilmesi gerekir (Murat Narman, § 65).
38. Makul sürenin hesaplanmasında sürenin başlangıcı, başvurucunun ilk kez yakalanıp gözaltına alındığı durumlarda bu tarih, doğrudan tutuklandığı durumlarda ise tutuklama tarihidir. Sürenin sonu ise kural olarak kişinin serbest bırakıldığı ya da ilk derece mahkemesince hüküm verildiği tarihtir (Murat Narman, § 66).
39. Somut olayda başvurucu 19/3/2012 tarihinde gözaltına alınmış, 21/3/2012 tarihinde tutuklanmış ve ilk derece mahkemesince hüküm verildiği 29/5/2012 tarihine kadar 2 ay 10 gün tutuklu kalmıştır. İlk derece mahkemesinin kararının bozulmasına kadar olan süreçte başvurucu bir suç isnadına bağlı olarak özgürlüğünden yoksun kalmıştır. Bozma kararının verildiği 6/2/2013 tarihinden ilk derece mahkemesince tekrar hüküm verildiği 9/5/2013 tarihine kadar başvurucu 3 ay 3 gün tutuklu kalmıştır. Bu durumda makul süre açısından dikkate alınması gereken tutulma süresi 5 ay 13 gündür.
40. Başvurucunun tutuklu olduğu yargılamada 29/5/2012 tarihli ilk duruşmada kolluk tarafından tanzim edilen tutanaklar, başvurucunun grup içerisindeki halini gösterir resimleri, olay CD’si ve bunun çözümüne ilişkin tutanaklar, internet sitesinde yapılan çağrılar ve tespit tutanakları, bilirkişi raporu ile toplanan diğer deliller doğrultusunda başvurucunun mahkumiyetine karar verilmiş, bu kararın bozulması üzerine yaklaşık 2 ay gibi kısa bir sürede toplanan deliller doğrultusunda 9/5/2013 tarihinde başvurucunun tekrar mahkumiyetine karar verilmiştir. Bu nedenle, başvurucunun tutukluluk halinin devam ettiği süreçte, tutukluluk nedeniyle yargılamanın yürütülmesinde gösterilmesi gereken özenin yargılama makamınca gösterilmediği sonucuna varılması için bir neden bulunmamaktadır.
41. Başvurucu hakkında isnat olunan suçların ağırlığı, derece mahkemelerince verilen tutukluluğun devamı ve itiraz üzerine verilen kararların gerekçeleri birlikte değerlendirildiğinde, başvurucunun 5 ay 13 günlük tutukluluk süresi Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrası yönünden makuldür. Derece mahkemelerince verilen tutukluluğa itiraz ve itirazın reddine dair kararların gerekçeleri, toplam tutukluluk süresi de göz önünde bulundurulduğunda, tutukluluğun devamının hukuka uygunluğunu ve tutulmanın meşruluğunu haklı gösterecek özen ve içeriktedir. Somut olaydaki tutukluluk halinin devamına ilişkin bu gerekçeler ilgili ve yeterlidir.
42. Açıklanan nedenlerle, başvurunun “açıkça dayanaktan yoksun olması” sebebiyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
Başvurucunun,
A. Yargılama giderlerini ödeme gücünden yoksun olması ve talebinin açıkça dayanaktan yoksun olmaması nedeniyle adli yardım talebinin KABULÜNE,
B. Kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının ihlal edildiği yönündeki şikâyetinin “açıkça dayanaktan yoksunluk” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
C. Adli yardım talebinin kabulüyle geçici muafiyet sağlanan yargılama giderlerinin tahsilinin başvurucunun mağduriyetine neden olacağı anlaşılmakla, 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca başvurucunun yargılama giderlerini ödemekten TAMAMEN MUAF TUTULMASINA,
10/6/2015 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.