TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
KADRİ ŞAHİN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/5265)
|
|
Karar Tarihi: 10/6/2015
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Alparslan ALTAN
|
Üyeler
|
:
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Yusuf Enes KAYA
|
Başvurucu
|
:
|
Kadri ŞAHİN
|
Vekili
|
:
|
Av. Erkan ŞENSES
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, yargılandığı
davada 21/3/2012 tarihinden beri tutuklu olması ve mahkumiyet
kararıyla birlikte tutukluluk halinin devamına karar verilmesi nedeniyle kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkı, gerekçeli karar hakkı ile eşitlik ilkesinin ihlal
edildiğini ileri sürmüş, yargılamanın yenilenmesi ve tazminat talebinde
bulunmuştur.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 28/6/2013 tarihinde
Batman 2. Ağır Ceza Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin
idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde, başvuruda Komisyona sunulmasına
engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Üçüncü
Komisyonunca 29/1/2014 tarihinde kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından
4/7/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin
birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve olgular ile başvurunun bir örneği
görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir. Adalet Bakanlığının 17/7/2014
tarihli yazısında, Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda
sunulan görüşlerine atfen, başvuru hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde
ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu, silahlı terör
örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemek, görevi yaptırmamak
için direnme, kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşlerine katılmak, terör
örgütü propagandası yapmak suçlarından Batman 2. Sulh Ceza Mahkemesinin 2012/59
sorgu sayılı kararıyla 21/3/2012 tarihinde tutuklanmıştır. Kararın gerekçesi şu
şekildedir:
“Kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut olguların
bulunması, şüpheliye atılı suçların Ceza Muhakemesi Kanununun 100. maddesinin
3. fıkrası katolog suçlardan olması, şüpheli Kadri
Şahin'in silahlı terör örgütüne üye olma ve terör amaçlı görevi yaptırmamak
için direnme suçundan 5271 sayılı CMK.’nun 100. ve
devamı maddeleri gereğince TUTUKLANMASINA (karar verilmiştir.)”
8. Batman Cumhuriyet
Başsavcılığı görevsizlik kararıyla soruşturma dosyasını Diyarbakır Cumhuriyet
Başsavcılığına göndermiştir. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığının 30/3/2012
tarihli ve E.2012/412 sayılı iddianamesi ile hakkında kamu davası açılmıştır.
9. Diyarbakır 4. Ağır Ceza
Mahkemesi 3/4/2012 tarihli tensip duruşmasında tutuklu başvurucunun üzerine
atılı suçun vasıf ve mahiyeti, mevcut delil durumu ve atılı suçun 4/12/2004
tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 100. maddesinin (3) numaralı
fıkrasında sayılan suçlardan olmasını dikkate alarak tutukluluk halinin
devamına karar vermiştir.
10. Diyarbakır 4. Ağır Ceza
Mahkemesi, 29/5/2012 tarihli ve E.2012/159, K.2012/240 sayılı kararıyla, 2911
sayılı Kanun’a muhalefet etmek suçu yönünden hükmün açıklanmasının geri
bırakılmasına, silahlı örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemek
suçundan yedi yıl altı ay, görevi yaptırmamak için direnmek suçundan on iki ay,
terör örgütünün propagandasını yapmak suçundan bir yıl hapis cezası ile
cezalandırılmasına ve başvurucunun üzerine atılı suçların niteliği ve takdir
olunan cezaların miktarını dikkate alarak hükümle birlikte tutukluluk halinin
devamına karar vermiştir.
11. Temyiz üzerine, İlk Derece
Mahkemesinin kararı, Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 6/2/2013 tarihli ve
E.2012/11321, K.2013/1706 sayılı ilamıyla karar bozulmuştur.
12. Bozma üzerine yargılamayı
sürdüren Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesi, 27/3/2013 tarihli tensip
duruşmasında başvurucunun üzerine atılı suçun vasıf ve mahiyeti mevcut delil
durumu ve atılı suçun 5271 sayılı Kanun’un 100. maddesinde sayılan suçlardan
olması nedeniyle tutukluluk halinin devamına karar vermiştir.
13. Diyarbakır 4. Ağır Ceza
Mahkemesi 18/4/2013 tarihinde resen yaptığı tutukluluk incelemesinde atılı suçun
vasıf ve mahiyeti mevcut delil durumu ve atılı suçun 5271 sayılı Kanun’un 100.
maddesinde sayılan suçlardan olması nedeniyle tutukluluk halinin devamına karar
vermiştir.
14. Diyarbakır 4. Ağır Ceza
Mahkemesi, 9/5/2013 tarihli ve E.2013/2016, K. 2013/297 sayılı kararıyla terör
örgütünün propagandasını yapmak, görevi yaptırmamak için direnmek suçları
yönünden hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına, 2911 sayılı Kanun’a
muhalefet etmek suçuna ilişkin karar kesinleşmiş olduğundan bu suç yönünden hüküm
kurulmasına yer olmadığına, silahlı örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına
suç işlemek suçundan başvurucunun toplam 6 yıl 3 ay hapis cezası ile
cezalandırılmasına ve başvurucunun üzerine atılı suçların niteliği ve takdir
olunan cezaların miktarını dikkate alarak hükümle birlikte tutukluluk halinin
devamına karar vermiştir.
15. Başvurucunun mahkûmiyet
kararıyla birlikte verilen tutukluluk halinin devamına ilişkin karara itirazı,
Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesinin 20/5/2013 tarihli ve 2012/193 Değişik İş
sayılı kararıyla tutukluluk halinin devamına ilişkin kararda herhangi bir
isabetsizlik bulunmadığı, kararın usul ve yasaya uygun olduğu gerekçesiyle
reddedilmiştir.
16. Ret kararı, 29/5/2013
tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.
17. Temyiz üzerine, Diyarbakır
4. Ağır Ceza Mahkemesinin 9/5/2013 tarihli kararı, Yargıtay 9. Ceza Dairesinin
17/2/2014 tarihli ve E.2013/15848, K.2014/1707 sayılı ilamıyla onanmıştır.
18. Başvurucu, 28/6/2013
tarihinde Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
19. 26/9/2004 tarihli ve 5237
sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 265. maddesinin (1), (3), ve (4) numaralı fıkraları
şöyledir:
“(1) Kamu görevlisine karşı görevini yapmasını engellemek
amacıyla, cebir veya tehdit kullanan kişi, altı aydan üç yıla kadar hapis
cezası ile cezalandırılır.
….
(3) Suçun, kişinin
kendisini tanınmayacak bir hâle koyması suretiyle veya birden fazla kişi
tarafından birlikte işlenmesi hâlinde, verilecek ceza üçte biri oranında
artırılır.
(4) Suçun, silâhla ya
da var olan veya var sayılan suç örgütlerinin oluşturdukları korkutucu güçten
yararlanılarak işlenmesi hâlinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza yarı
oranında artırılır.”
20. 5237 sayılı
Kanun’un 314. maddesi şöyledir:
“(1) Bu kısmın dördüncü ve beşinci bölümlerinde yer alan
suçları işlemek amacıyla, silahlı örgüt kuran veya yöneten kişi, on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Birinci fıkrada tanımlanan örgüte üye olanlara, beş
yıldan on yıla kadar hapis cezası verilir.
(3) Suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçuna ilişkin diğer
hükümler, bu suç açısından aynen uygulanır.”
21. 12/4/1991 tarihli ve 3713
sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun 2. maddesi şöyledir:
“Birinci maddede belirlenen amaçlara ulaşmak için meydana
getirilmiş örgütlerin mensubu olup da, bu amaçlar
doğrultusunda diğerleri ile beraber veya tek başına suç işleyen veya amaçlanan
suçu işlemese dahi örgütlerin mensubu olan kişi terör suçlusudur.
Terör örgütüne mensup olmasa dahi örgüt adına suç işleyenler
de terör suçlusu sayılır.”
22. 4/12/2004 tarihli ve 5271
sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 100. maddesi şöyledir;
“(1) Kuvvetli suç şüphesinin varlığını
gösteren olguların ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli veya
sanık hakkında tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi, verilmesi beklenen
ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama kararı
verilemez.
(2) Aşağıdaki hallerde bir tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı
şüphesini uyandıran somut olgular varsa.
b) Şüpheli veya sanığın davranışları;
1. Delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme,
2. Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması
girişiminde bulunma,
Hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa.
(3) Aşağıdaki suçların işlendiği hususunda kuvvetli şüphe
sebeplerinin varlığı halinde, tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) 26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk
Ceza Kanununda yer alan;
…
11. Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar
(Madde 309, 310, 311, 312, 313, 314, 315),
…
(4) (Değişik: 2/7/2012-6352/96 md.) Sadece adlî para cezasını gerektiren veya
hapis cezasının üst sınırı iki yıldan fazla olmayan suçlarda tutuklama kararı
verilemez.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
23. Mahkemenin 10/6/2015
tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 28/6/2013 tarihli ve 2013/5265
numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
24. Başvurucu, yargılandığı
davada 21/3/2012 tarihinden itibaren tutuklu olduğunu, gerekçesiz kararlarla
tutukluluğun devamına karar verildiğini, farklı davalarda kendisiyle benzer
suçlardan yargılanan sanıkların tahliye edilmelerine rağmen kendisinin
tutukluluk halinin halen devam etmesinin eşitlik ilkesiyle çeliştiğini
belirterek, mahkumiyet kararıyla birlikte tutukluluk halinin devamına karar
verilmesi nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı, gerekçeli karar hakkı ve
eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
25. Anayasa Mahkemesi, olayların
başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp, olay ve
olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder. Bu nedenle başvurucunun
şikâyetlerinin özü tutukluluğun makul süreyi aştığı ve hükmen tutukluluğa
ilişkin kararın gerekçelerinin yetersiz olduğu iddiasına ilişkin olup,
başvurunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği
sonucuna varılmıştır.
1. Adli Yardım Talebi Yönünden
26. Somut olayda, hükümlü olarak
ceza infaz kurumunda bulunan başvurucunun, sosyal güvenlik kapsamında bir
geliri, adına kayıtlı taşıtı veya taşınmaz malı olmadığı, geçimini önemli
ölçüde zor duruma düşürmeksizin yargılama giderlerini ödeme gücünden yoksun
olduğu hususu sunduğu belgelerden anlaşılmaktadır. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Şerif Ay (B. No: 2012/1181,
17/9/2013) kararında belirtilen adli yardım talebinin değerlendirilmesine
ilişkin ilkeler temelinde açıkça dayanaktan yoksun olmayan başvurucunun adli
yardım talebinin kabulü gerekir.
2. Kabul Edilebilirlik Yönünden
27. 5271 sayılı Kanun'un 141.
maddesinin (1) numaralı fıkrasının (d) bendinde, makul sürede hakkında hüküm
verilmeyen bir tutuklu için tazminat talebinde bulunabilme imkânı
tanınmaktadır. Bu yol, bir yandan başvurucunun maruz kaldığı tutukluluk
nedenleri ve süresinin uzunluğunun tespiti, diğer yandan da uğradığı zararın
tazmini imkânını sağlamaktadır. Bu nedenle, 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesi
ile öngörülen hukuk yolu, başvurucunun şikâyetleri açısından erişilebilir ve
elverişli bir çözüm olanağı ve makul ölçüde bir başarı imkânı sunmaktadır (Hamit Kaya, B. No: 2012/338, 2/7/2013, §
48).
28. Ancak somut olayda
mahkûmiyet hükmünün 17/2/2014 tarihinde kesinleştiği göz önünde tutulduğunda,
bireysel başvurunun karara bağlandığı tarih itibarıyla 5271 sayılı Kanun’un 141.
maddesinde düzenlenen yola başvurmak için gerekli olan ve aynı Kanun’un 142.
maddesinin (1) numaralı fıkrasında öngörülen yasal sürelerin geçmiş olduğu
anlaşılmaktadır. Bu aşamada, başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul
edilemezlik kararı verilmesi, başvurucunun artık başvuru imkânının ortadan
kalktığı bir yola yönlendirilmesi anlamına gelecektir. Açıklanan nedenlerle
somut olayın koşulları altında başvuru yollarının tüketilmesi sorununun
bulunmadığı sonucuna varılıp, başvurunun diğer kabul edilebilirlik kriterleri
yönünden incelenmesi gerekir.
29. Anayasa'nın 19. maddesinin
yedinci fıkrası şöyledir:
"Tutuklanan
kişilerin, makul süre içinde yargılanmayı ve soruşturma veya kovuşturma
sırasında serbest bırakılmayı isteme hakları vardır. Serbest bırakılma
ilgilinin yargılama süresince duruşmada hazır bulunmasını veya hükmün yerine
getirilmesini sağlamak için bir güvenceye bağlanabilir."
30. Anayasa'nın 19. maddesinin
yedinci fıkrasında bir ceza soruşturması kapsamında tutuklanan kişilerin,
yargılamanın makul sürede bitirilmesini ve soruşturma veya kovuşturma sırasında
serbest bırakılmayı isteme haklarına sahip olduğu güvence altına alınmıştır.
31. Tutukluluk
süresinin makul olup olmadığı konusunun, genel bir ilke çerçevesinde
değerlendirilmesi mümkün değildir. Bir sanığın tutuklu olarak bulundurulduğu
sürenin makul olup olmadığı, her davanın kendi özelliklerine göre
değerlendirilmelidir. Tutukluluğun devamı ancak, masumiyet karinesine rağmen
Anayasa'nın 19. maddesinde güvence altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği
hakkından daha ağır basan bir kamu yararının mevcut olması durumunda haklı
bulunabilir (Murat Narman, B. No:
2012/1137, 2/7/2013, § 61).
32. Bir davada tutukluluğun
belli bir süreyi aşmamasını sağlamak, öncelikle derece mahkemelerinin
görevidir. Bu amaçla, yukarıda belirtilen kamu yararı gereğini etkileyen tüm
olayların derece mahkemeleri tarafından incelenmesi ve serbest bırakılma
taleplerine ilişkin kararlarında bu olgu ve olayların ortaya konulması gerekir
(Murat Narman, §
62).
33. Tutuklama tedbirine
kişilerin suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunmasının yanı sıra bu
kişilerin kaçmalarını, delillerin yok edilmesini veya değiştirilmesini önlemek
maksadıyla başvurulabilir. Başlangıçtaki bu tutuklama nedenleri belli bir
süreye kadar tutukluluğun devamı için yeterli görülebilirse de bu süre
geçtikten sonra, uzatmaya ilişkin kararlarda tutuklama nedenlerinin hâlâ devam
ettiğinin gerekçeleriyle birlikte gösterilmesi gerekir. Bu gerekçeler "ilgili" ve "yeterli" görüldüğü takdirde,
yargılama sürecinin özenli yürütülüp yürütülmediği de incelenmelidir. Davanın
karmaşıklığı, organize suçlara dair olup olmadığı veya sanık sayısı gibi
faktörler sürecin işleyişinde gösterilen özenin değerlendirilmesinde dikkate
alınır. Tüm bu unsurların birlikte değerlendirilmesiyle sürenin makul olup
olmadığı konusunda bir sonuca ulaşılabilir (Murat Narman, § 63).
34. Dolayısıyla Anayasa'nın 19.
maddesinin yedinci fıkrasının ihlal edilip edilmediğinin değerlendirmesinde
esas olarak, serbest bırakılma taleplerine ilişkin kararların gerekçelerine
bakılmalı ve tutuklu bulunan kişiler tarafından yapılan tutukluluğa itiraz
başvurularında sunulan belgeler çerçevesinde kararların yeterince
gerekçelendirilmiş olup olmadığı göz önüne alınmalıdır (Murat Narman, § 64).
35. Bir kişinin gerekçeden
tamamen yoksun bir yargı kararıyla tutuklanması ve tutukluluğun uzatılması
kabul edilemez. Bununla beraber tutukluluğu meşru kılan gerekçeler gösterilerek
bir şüpheli ya da sanığın tutuklanmasının keyfi olduğunu söylemek mümkün
değildir. Ancak aşırı derecede kısa gerekçelerle ve hiçbir yasal hüküm
gösterilmeden tutuklama kararı vermek ya da tutukluluğu devam ettirmek bu
çerçevede değerlendirilmemelidir (Hanefi
Avcı, B. No: 2013/2814, 18/6/2014, § 70).
36. İtiraz veya temyiz
merciinin, incelemeye konu mahkeme kararına ve bu karardaki gerekçelere
katıldığı durumlarda, buna ilişkin kararını ayrıntılı olarak
gerekçelendirmemesi, kural olarak kararın gerekçesiz olduğu anlamına gelmez (Hanefi Avcı, § 71).
37. Öte yandan hukuka uygun
olarak tutuklanan bir kişinin, suç işlediği yönünde kuvvetli belirti ve
tutuklama nedeninin varlığı devam ettiği sürece ilke olarak belli bir süreye
kadar tutukluluk halinin makul kabul edilmesi gerekir (Murat Narman, § 65).
38. Makul sürenin
hesaplanmasında sürenin başlangıcı, başvurucunun ilk kez yakalanıp gözaltına
alındığı durumlarda bu tarih, doğrudan tutuklandığı durumlarda ise tutuklama
tarihidir. Sürenin sonu ise kural olarak kişinin serbest bırakıldığı ya da ilk
derece mahkemesince hüküm verildiği tarihtir (Murat Narman, § 66).
39. Somut
olayda başvurucu 19/3/2012 tarihinde gözaltına alınmış, 21/3/2012 tarihinde
tutuklanmış ve ilk derece mahkemesince hüküm verildiği 29/5/2012 tarihine kadar
2 ay 10 gün tutuklu kalmıştır. İlk derece mahkemesinin kararının bozulmasına
kadar olan süreçte başvurucu bir suç isnadına bağlı olarak özgürlüğünden yoksun
kalmıştır. Bozma kararının verildiği 6/2/2013 tarihinden ilk derece
mahkemesince tekrar hüküm verildiği 9/5/2013 tarihine kadar başvurucu 3 ay 3
gün tutuklu kalmıştır. Bu durumda makul süre açısından dikkate alınması gereken
tutulma süresi 5 ay 13 gündür.
40. Başvurucunun tutuklu olduğu
yargılamada 29/5/2012 tarihli ilk duruşmada kolluk tarafından tanzim edilen tutanaklar, başvurucunun grup
içerisindeki halini gösterir resimleri, olay CD’si ve bunun çözümüne ilişkin
tutanaklar, internet sitesinde yapılan çağrılar ve tespit tutanakları,
bilirkişi raporu ile toplanan diğer deliller doğrultusunda başvurucunun
mahkumiyetine karar verilmiş, bu kararın bozulması üzerine yaklaşık 2 ay gibi
kısa bir sürede toplanan deliller doğrultusunda 9/5/2013 tarihinde başvurucunun
tekrar mahkumiyetine karar verilmiştir. Bu nedenle, başvurucunun tutukluluk
halinin devam ettiği süreçte, tutukluluk nedeniyle yargılamanın yürütülmesinde
gösterilmesi gereken özenin yargılama makamınca gösterilmediği sonucuna
varılması için bir neden bulunmamaktadır.
41. Başvurucu hakkında isnat
olunan suçların ağırlığı, derece mahkemelerince verilen tutukluluğun devamı ve
itiraz üzerine verilen kararların gerekçeleri birlikte değerlendirildiğinde,
başvurucunun 5 ay 13 günlük tutukluluk süresi Anayasa’nın 19. maddesinin
yedinci fıkrası yönünden makuldür. Derece mahkemelerince verilen tutukluluğa itiraz ve
itirazın reddine dair kararların gerekçeleri, toplam tutukluluk süresi
de göz önünde bulundurulduğunda, tutukluluğun devamının hukuka uygunluğunu ve
tutulmanın meşruluğunu haklı gösterecek özen ve içeriktedir. Somut olaydaki tutukluluk halinin
devamına ilişkin bu gerekçeler ilgili ve yeterlidir.
42. Açıklanan nedenlerle,
başvurunun “açıkça dayanaktan yoksun olması”
sebebiyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
Başvurucunun,
A. Yargılama giderlerini ödeme
gücünden yoksun olması ve talebinin açıkça
dayanaktan yoksun olmaması nedeniyle adli yardım talebinin KABULÜNE,
B. Kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının ihlal edildiği yönündeki
şikâyetinin “açıkça dayanaktan yoksunluk” nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
C. Adli yardım talebinin kabulüyle geçici muafiyet sağlanan
yargılama giderlerinin tahsilinin başvurucunun mağduriyetine neden olacağı
anlaşılmakla, 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun
339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca başvurucunun yargılama
giderlerini ödemekten TAMAMEN MUAF TUTULMASINA,
10/6/2015 tarihinde OY
BİRLİĞİYLE karar verildi.