TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
MURAT KARAYEL BAŞVURUSU (3)
(Başvuru Numarası: 2013/5444)
(Karar Tarihi: 6/1/2016)
Başkan
:
Burhan ÜSTÜN
Üyeler
Serruh KALELİ
Hicabi DURSUN
Erdal TERCAN
Hasan Tahsin GÖKCAN
Raportör
Hüseyin TURAN
Başvurucu
Murat KARAYEL
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; hükümlü olarak bulunduğu cezaevinde slogan atılması nedeniyle başvurucuya disiplin cezası verilmesinin haberleşme ve ifade özgürlüğünü, disiplin cezasına yapılan itirazın infaz hâkimliğince yeterli araştırma yapılmadan reddedilmesi ve itiraz incelemesinin duruşmalı yapılmamasının adil yargılanma hakkını, itiraz incelemesindeki işleyişin etkili başvuru hakkını ve disiplin cezasını gerektiren düzenlemenin soyut ve muğlak olmasının suç ve cezada kanunilik ilkesini ihlal ettiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 5/7/2013 tarihinde Kırıkkale Ağır Ceza Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 30/12/2014 tarihinde, adli yardım talebinin kabulüne karar verilmiştir.
4. Birinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 30/12/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından 7/5/2015 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği 8/6/2015 tarihinde bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, tanınan ek süre sonunda görüşünü 8/7/2015 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
7. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş, başvurucuya 15/7/2015 tarihinde bildirilmiştir. Başvurucu, karşı görüşlerini, 22/7/2015 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
9. Başvurucu, başvuru tarihinde Kırıkkale F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda “Anayasal düzeni zorla değiştirmeye kalkışmak” suçundan hükümlü olarak bulunmaktadır.
10. Başvurucu arkadaşlarıyla birlikte 24/9/2012 tarihinde nakil yoluyla Kırıkkale F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz Kurumuna gelmiş ve B-14 numaralı odaya yerleştirilmiştir. Emanet eşya memurluğundaki eşyaların aldırılması amacıyla Kurum görevlileri tarafından hükümlülerin kaldıkları odadan çıkarılıp kapı önünde üst aramalarının yapıldığı sırada görevlilerce ayakkabıların da çıkarılmasının istenmesi üzerine başvurucu ve arkadaşlarının, ayakkabılarının çıkarılmasını protesto etmek amacıyla “Onursuz aramaya son.” şeklinde slogan attıkları tespit edilmiştir.
11. Kırıkkale F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz Kurumu Disiplin Kurulu Başkanlığının 5/10/2012 tarihli ve K.2012/325 sayılı kararı ile başvurucu ve arkadaşları, yukarıda belirtilen disiplin suçunu işlemeleri nedeniyle 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 42. maddesinin (2) numaralı fıkrasının (e) bendi hükmü uyarınca “1 ay süre ile ziyaretçi kabulünden yoksun bırakma” disiplin cezası ile cezalandırılmıştır.
12. Söz konusu karara başvurucunun yaptığı itiraz Kırıkkale İnfaz Hâkimliğinin 15/5/2013 tarihli ve E.2012/549, K.2013/358 sayılı kararı ile reddedilmiştir.
13. İnfaz Hâkimliği kararının gerekçe kısmı şöyledir:
“…Hükümlülerin dosyada bulunan beyanları, disiplin kurulunun 5/10/2012 tarihli 2012/325 sayılı kararı ve tüm dosya kapsamından slogan attıkları anlaşıldığından cezaevi idaresince verilen disiplin cezası, kanuna uygun olduğundan şikayetin reddine…”
14. İnfaz Hâkimliği kararına karşı yapılan itiraz, Kırıkkale Ağır Ceza Mahkemesinin 5/6/2013 tarihli ve 2013/657 Değişik İş sayılı kararı ile “…infaz hakimliği kararında usul ve yasaya aykırı herhangi bir yön bulunmadığı...” gerekçesiyle dosya üzerinden inceleme yapılarak reddedilmiş ve karar başvurucuya Cezaevinde 7/6/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.
15. Başvurucu, 5/7/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
16. 16/5/2001 tarihli ve 4675 sayılı İnfaz Hâkimliği Kanunu’nun “İnfaz hâkimliğince şikâyet üzerine verilen kararlar” kenar başlıklı 6. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Şikâyet başvurusu üzerine infaz hâkimi, duruşma yapmaksızın dosya üzerinden bir hafta içinde karar verir; ancak, gerek gördüğünde karar vermeden önce şikâyet konusu işlem veya faaliyet hakkında resen araştırma yapabilir ve ilgililerden bilgi ve belge isteyebilir; ayrıca ceza infaz kurumu ve tutukevi ile ilgili Cumhuriyet savcısının da yazılı görüşünü alır. (Ek cümle: 22/7/2010-6008 S.K./5.md.) Disiplin cezasına karşı yapılan şikâyet üzerine infaz hâkimi, hükümlü veya tutuklunun savunmasını aldıktan ve talep edilen diğer delilleri toplayıp değerlendirdikten sonra kararını verir. (Ek cümle: 22/7/2010-6008 S.K./5.md.) Hükümlü veya tutuklu, savunmasını, hazır bulunmak ve vekaletnamesini ibraz etmek koşuluyla avukatıyla birlikte veya avukatı aracılığıyla yapabilir. (Ek cümle: 22/7/2010-6008 S.K./5.md.) İnfaz hâkimi gerekli görmesi durumunda hükümlü veya tutuklunun savunmasını ceza infaz kurumunda da alabilir.”
17. 5275 sayılı Kanun’un 37. maddesi şöyledir:
“(1) Hükümlü hakkında kurumda, düzenli bir yaşamın sürdürülmesi, güvenliğin ve disiplinin sağlanması bakımından kanun, tüzük, yönetmelikler ile idarenin uyulmasını emrettiği veya gerekli kıldığı davranış ve tutumları, kusurlu olarak ihlâl ettiğinde, eyleminin niteliği ile ağırlık derecesine göre Kanunda belirtilen disiplin cezaları uygulanır.
(2) Suç oluşturan eylemlerden dolayı açılan kamu davası, disiplin soruşturması yapılmasını ve cezanın uygulanmasını engellemez.”
18. 5275 sayılı Kanun’un 42. maddesinin (2) numaralı fıkrasının (e) bendi şöyledir:
“(1) Haberleşme veya iletişim araçlarından yoksun bırakma veya kısıtlama cezası, hükümlünün bir aydan üç aya kadar mektup, faks ve telgraf almak ve yollamaktan, televizyon izlemekten, radyo dinlemekten, telefon etmekten ve diğer iletişim araçlarından yararlanmaktan tamamen veya kısmen yoksun bırakılmasıdır.
(2) Bu cezayı gerektiren eylemler şunlardır:
…
e) Gereksiz olarak marş söylemek veya slogan atmak,
…”
19. 5275 sayılı Kanun’un 43. maddesinin (1) numaralı fıkrası ve (2) numaralı fıkrasının (d) bendi şöyledir:
“(1) Ziyaretçi kabulünden yoksun bırakma cezası, hükümlünün bir aydan üç aya kadar ziyaretçi görüşüne çıkarılmamasıdır.
(2) Ziyaretçi kabulünden yoksun bırakma cezasını gerektiren eylemler şunlardır:
...
d) Kurumda korku, kaygı veya panik yaratabilecek biçimde söz söylemek veya davranışta bulunmak.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
20. Mahkemenin 6/1/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
21. Başvurucu; hükümlü olarak bulunduğu Ceza İnfaz Kurumunda arama esnasında güvenlik kastını aşar bir şekilde ayakkabılarını çıkarmasının istenmesini protesto etmek amacıyla slogan attığını, attığı sloganın düzeni bozmadığı gibi suç unsuru da içermediğini, buna rağmen Disiplin Kurulu tarafından haberleşme ve iletişim araçlarından yoksun bırakma cezası verildiğini, yapmış olduğu itirazların da yeterli araştırma yapılmadan reddedildiğini, itiraz incelemesinin duruşmalı yapılmadığını ve itiraz incelemesinin etkili olmadığını belirterek Anayasa'nın 22., 26., 36., 38. ve 40. maddelerinde düzenlenen haberleşme hürriyeti, ifade özgürlüğü, adil yargılanma hakkı, suç ve cezada kanunilik ilkesi ve etkili başvuru hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş; ihlalin giderilmesi ve tazminat talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
22. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Bu kapsamda başvurucunun;
i. Slogan atması nedeniyle hakkında verilen disiplin cezasının haberleşme ve ifade özgürlüğü ve disiplin cezasına dayanak olan 5275 sayılı Kanun’un 42. maddesinin (2) numaralı fıkrasının (e) bendinin muğlak olması nedeniyle suç ve cezada kanunilik ilkesinin ihlal edildiği iddiasının Anayasa’nın 26. maddesi,
ii. Kırıkkale İnfaz Hâkimliği ve Kırıkkale Ağır Ceza Mahkemesinin gerekli inceleme ve araştırma yapmadan karar verdiği, ayrıca İtiraz merciinin duruşma yapmadan itirazı reddettiği ve itiraz incelemesindeki mevcut işleyişin etkili başvuru olarak değerlendirilemeyeceği iddiasının Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında değerlendirilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.
C. Kabul Edilebilirlik Yönünden
1. İfade Özgürlüğünün İhlal Edildiğine İddiası
23. Başvurucu; hükümlü olarak bulunduğu Kırıkkale F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda 24/9/2012 tarihinde arkadaşlarıyla birlikte arama sırasında ifade özgürlüğü kapsamında demokratik haklarını kullanarak ayakkabılarının çıkarılmasını protesto etmek amacıyla “Onursuz aramaya son.” şeklinde slogan atması nedeniyle “1 ay süre ile ziyaretçi kabulünden yoksun bırakma” disiplin cezası ile cezalandırıldığını, 5275 sayılı Kanun’un 42. maddesin (e) bendinin soyut ve muğlak olduğunu ileri sürmüştür.
24. Bakanlık görüşünde başvurunun kabul edilebilirliğine ilişkin olarak herhangi bir husus belirtilmemiştir. Bununla birlikte Bakanlık, ifade özgürlüğüne yönelik bir müdahale olup olmadığı, gerçekleştirilen müdahalenin yasayla öngörülmüş olup olmadığı, müdahalenin meşru amaçlara dayanıp dayanmadığı ve müdahalenin demokratik bir toplumda gerekli olup olmadığı temelinde incelenmesi gerektiğini belirterek ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) bazı kararlarına atıfta bulunarak cezaevlerinde düzenin ve disiplinin sağlanması çok önemli olduğundan kuralların daha sıkı uygulanabileceğini ve bu tür uygulamaların Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 10. maddesine uygun olacağını ifade etmiştir. Bakanlık, başvuru konusu olayda başvurucunun gereksiz slogan atması nedeniyle disiplin cezası ile cezalandırıldığını belirtmiştir.
25. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı verdiği beyanda yasada açıkça belirtilmeyen bir nedenle cezalandırma yoluna gidildiğini belirtmiştir.
26. Anayasa’nın “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” kenar başlıklı 26. maddesi şöyledir:
“Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar. Bu fıkra hükmü, radyo, televizyon, sinema veya benzeri yollarla yapılan yayımların izin sistemine bağlanmasına engel değildir.
Bu hürriyetlerin kullanılması, millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği, Cumhuriyetin temel nitelikleri ve Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması, suçların önlenmesi, suçluların cezalandırılması, Devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması, başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarının yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması veya yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarıyla sınırlanabilir.
Haber ve düşünceleri yayma araçlarının kullanılmasına ilişkin düzenleyici hükümler, bunların yayımını engellememek kaydıyla, düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin sınırlanması sayılmaz.
Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunla düzenlenir.”
27. Sözleşme’nin 10. maddesi şöyledir:
“1. Herkes ifade özgürlüğü hakkına sahiptir. Bu hak, kamu makamlarının müdahalesi olmaksızın ve ülke sınırları gözetilmeksizin, kanaat özgürlüğünü ve haber ve görüş alma ve de verme özgürlüğünü de kapsar. Bu madde, Devletlerin radyo, televizyon ve sinema işletmelerini bir izin rejimine tabi tutmalarına engel değildir.
2. Görev ve sorumluluklar da yükleyen bu özgürlüklerin kullanılması, yasayla öngörülen ve demokratik bir toplumda ulusal güvenliğin, toprak bütünlüğünün veya kamu güvenliğinin korunması, kamu düzeninin sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması, gizli bilgilerin yayılmasının önlenmesi veya yargı erkinin yetki ve tarafsızlığının güvence altına alınması için gerekli olan bazı formaliteler, koşullar, sınırlamalar veya yaptırımlara tabi tutulabilir.”
28. Anayasa’nın 26. maddesinde ifade özgürlüğünün kullanımında başvurulabilecek araçlar “söz, yazı, resim veya başka yollar” olarak ifade edilmiş ve “başka yollar” ifadesiyle her türlü ifade aracının anayasal koruma altında olduğu gösterilmiştir (Emin Aydın [GK], B. No: 2013/2602, 23/1/2014, § 43).
29. İfade özgürlüğü; insanın serbestçe haber ve bilgilere, başkalarının fikirlerine ulaşabilmesi, edindiği düşünce ve kanaatlerden dolayı kınanamaması ve bunları tek başına veya başkalarıyla birlikte çeşitli yollarla serbestçe ifade edebilmesi, anlatabilmesi, savunabilmesi, başkalarına aktarabilmesi ve yayabilmesi anlamına gelir (Emin Aydın, § 40).
30. Somut olayda başvurucunun, arama esnasında ayakkabılarının çıkarılmasının istenmesi nedeniyle bu uygulamayı protesto etmek amacıyla arkadaşlarıyla birlikte “Onursuz aramaya son.” şeklinde slogan attığı ve bunun bir çeşit ifade yöntemi olduğu hususunda herhangi bir tereddüt bulunmamaktadır.
31. Hükümlü ve tutuklular, Anayasa’nın ve Sözleşme’nin ortak alanı kapsamında kalan temel hak ve hürriyetlerin tamamına kural olarak sahiptirler (Mehmet Reşit Arslan ve diğerleri, B. No: 2013/583, 10/12/2014, § 65; Hirst/Birleşik Krallık (No. 2), B. No. 74025/01, 6/10/2005, § 69). Bu bağlamda hükümlü ve tutukluların ifade özgürlüğü de Anayasa ve Sözleşme kapsamında koruma altındadır (Yankov/Bulgaristan, B. No. 39084/97, 11/12/2003; T./Birleşik Krallık, B. No. 8231/78, 12/10/1983).
32. Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen istisnalar gereğince ifade özgürlüğü mutlak bir hak niteliğinde değildir. Sınırlanabilir nitelikte olmasına rağmen ifade özgürlüğünün demokratik toplumlar için önemi gözetildiğinde sınırlamaların daha dar yorumlanması ve bir sınırlamanın gerekliliğinin inandırıcı ve makul olması gerekmektedir (Yankov/Bulgaristan, § 129). Temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasında Anayasa’nın 13. maddesindeki ölçütler gözönüne alınmak zorundadır. Bu sebeple ifade özgürlüğüne getirilen sınırlamaların denetiminin Anayasa’nın 13. maddesinde yer alan ölçütler çerçevesinde ve 26. maddesi kapsamında yapılması gerekmektedir (Abdullah Öcalan [GK], B. No: 2013/409, 25/6/2014, § 70).
33. Öte yandan cezaevinde bulunmanın kaçınılmaz sonucu olarak suçun önlenmesi ve disiplinin sağlanması gibi cezaevinde güvenliğin ve düzenin korunmasına yönelik kabul edilebilir gerekliliklerin olması durumunda mahkûmların sahip olduğu haklara sınırlama getirilebilecektir. Ancak bu durumda dahi hükümlü ve tutukluların haklarına yönelik herhangi bir sınırlama makul ve ölçülü olmalıdır (Silver ve diğerleri/Birleşik Krallık, B. No: 5947/72, 6205/73…, 23/3/1983, §§ 99-105).
34. Açıklanan ilkeler ışığında, başvuruya konu olayda ifade özgürlüğünün ihlal edilip edilmediğinin değerlendirilmesinde öncelikle müdahalenin mevcut olup olmadığının, sonrasında ise müdahalenin haklı sebeplere dayanıp dayanmadığının belirlenmesi gerekmektedir.
a. Müdahalenin Varlığı
35. Ceza İnfaz Kurumunda hükümlü olan başvurucu, arama sırasında ayakkabılarının çıkarılmasını protesto etmek amacıyla “Onursuz aramaya son.” şeklinde diğer iki hükümlü ile birlikte gereksiz yere slogan atmaları nedeniyle disiplin cezası ile cezalandırılmıştır. Dolayısıyla verilen disiplin cezasının, başvurucunun kendini ifade etmek için söylediği ifadeler temelinde ifade özgürlüğüne yönelik bir müdahale oluşturduğu açıktır.
b. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
36. Yukarıda anılan müdahale Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen haklı sebeplerden bir veya daha fazlasına dayanmadığı ve Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşulları yerine getirmediği müddetçe Anayasa’nın 26. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Bu nedenle sınırlamanın Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen öze dokunmama, Anayasa’nın ilgili maddesinde belirtilmiş olma, kanunlar tarafından öngörülme, Anayasa’nın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve laik Cumhuriyet’in gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir.
i. Kanunilik
37. Başvurucu; disiplin cezasına dayanak olan 5275 sayılı Kanun’un 42. maddesinin (2) numaralı fıkrasının (e) bendinde geçen ifadenin keyfîlik ve belirsizlik içerdiği, “Gereksiz olarak marş söylemek veya slogan atmak” kuralının soyut olması nedeniyle suç ve cezada kanunilik ve belirlilik ilkesinin ihlal edildiğini, yapılan protesto eyleminin bu kapsamda değerlendirilemeyeceğini, bu durumun Anayasa’nın 38. maddesine aykırılık oluşturduğunu ileri sürmüştür.
38. Bakanlık görüşünde, başvurucunun gerçekleştirmiş olduğu eyleme ilişkin verilen cezanın kanuni dayanağının bulunduğu, suç ve cezaların kanuniliği prensibi ilkesi gereğince bir eylemin tüm ayrıntılarının kanunda düzenlenmesinin mümkün olmadığı, bazı muhtemel belirsizliklerin yargısal yorumla açıklanacağı ve aydınlatılacağı, kanun koyucunun “gereksiz” ibaresinin yorumlanmasını uygulamacıya bıraktığı belirtilmiştir.
39. 5275 sayılı Kanun’un 42. maddesinin (2) numaralı fıkrasının (e) bendinde ceza infaz kurumlarında gerçekleştirilecek “Gereksiz olarak… veya slogan atmak” eyleminin bazı etkinliklere katılmaktan alıkoyma disiplin cezası ile cezalandırılacağı hüküm altına alınmıştır. İnfaz hukukuna ilişkin disiplin suç ve cezaları, 5275 sayılı Kanun’un sekizinci bölümünde düzenlenmiş; bu çerçevede uygulanacak disiplin suç ve cezalarının amacı, mahiyeti, kapsamı, sınırları ve uygulanma koşulları Kanun’un 37. maddesinde açıklığa kavuşturulmuştur. Bu çerçevede Kanun’da yer alan herhangi bir disiplin suçunun oluşabilmesi için özel hükümde belirtilen eylemlerin, 37. madde gereği ceza infaz kurumunda “düzenli bir yaşamın sürdürülmesi”ni veya “güvenliğin” ya da “disiplinin” sağlanmasını kusurlu olarak engelleyecek şekilde gerçeklemesi gerekmektedir.
40. Buna göre Kanun’un 37. maddesi de dikkate alındığında ceza infaz kurumunda slogan atma eyleminde bulunulması disiplin suçunun oluşabilmesi için tek başına yeterli olmayıp bu eylemin ceza infaz kurumundaki güvenliği veya disiplini bozacak ya da düzenli yaşamın sürdürülmesini önleyecek şekilde gerçekleştirilmesi de gerekmektedir. Dolayısıyla bu niteliği taşımayan slogan atma eyleminin cezalandırılması Kanun tarafından öngörülmediğinden disiplin cezasına konu düzenlemede “suçun yasallığı ve “belirlilik” ilkelerine aykırılık bulunmamaktadır (AYM, E.2013/67, K.2013/164, 26/12/2013)
41. Yapılan değerlendirmeler neticesinde 5275 sayılı Kanun’un 42. maddesinin (2) numaralı fıkrasının (e) bendi, öngörülebilir ve ulaşılabilir bir şekilde “Gereksiz olarak… veya slogan atmak” eylemine karşılık disiplin yaptırımını kabul ettiğinden başvurucunun ifade özgürlüğüne yönelik müdahalenin kanuni dayanağının olduğu açıktır.
ii. Meşru Amaç
42. İfade özgürlüğüne yapılan bir müdahalenin meşru olabilmesi için Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği, Cumhuriyet’in temel nitelikleri ve devletin, ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması, suçların önlenmesi, suçluların cezalandırılması, devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması, başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarının yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması veya yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarına yönelik olması gerekir (Mehmet Ali Aydın [GK], B. No: 2013/9343, 5/6/2015, § 57).
43. Başvuru konusu olayda başvurucunun hükümlü olması nedeniyle yukarıdaki paragrafta belirtilen meşru amaçların cezaevinin kendi koşulları açısından değerlendirilmesi gerekir. Bu çerçevede gereksiz yere slogan atmak nedeniyle disiplin cezası verilmesi açısından ceza infaz kurumlarında hükümlü ve tutukluların hak ve özgürlüklerinin sınırlandırılmasında temel meşru amaç, kamu düzeni ve suçların önlenmesi genel amacı temelinde cezaevinde güvenliğin ve disiplinin sağlanmasıdır. Slogan atmak nedeniyle başvurucuya disiplin cezası verilmesinin cezaevi düzeninin, güvenliğinin sağlanması ve suçun önlemesi amacıyla yapıldığı, bunun da Anayasa’nın ifade özgürlüğüne ilişkin 26. maddesinin ikinci fıkrası kapsamında meşru bir amaç taşıdığı sonucuna varılmıştır.
iii. Demokratik Toplum Düzeninde Gerekli Olma ve Ölçülülük
44. İfade özgürlüğü bazı sınırlamalara tabi olabilir. İfade özgürlüğüne ilişkin olarak Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında sayılan sınırlamaların Anayasa’nın 13. maddesinin güvencesinde olan demokratik toplum düzeninin gerekleri ve ölçülülük ilkeleriyle bağdaşıp bağdaşmadığı konusunda bir değerlendirme yapılması gerekmektedir (Mehmet Ali Aydın, § 64).
45. 1982 Anayasasında belirtilen “demokratik toplum düzeni” kavramı, çağdaş ve özgürlükçü bir anlayışla yorumlanmalıdır. “Demokratik toplum düzeni” ölçütü, Anayasa’nın 13. maddesi ile Sözleşme’nin “demokratik toplum düzeninin gerekleri” ölçütünün bulunduğu 8., 9., 10. ve 11. maddelerindeki paralelliği açıkça yansıtmaktadır. Bu itibarla demokratik toplum ölçütü; çoğulculuk, hoşgörü ve açık fikirlilik temelinde yorumlanmalıdır (Mehmet Ali Aydın, § 65).
46. Demokrasiler, temel hak ve özgürlüklerin en geniş ölçüde sağlanıp güvence altına alındığı rejimlerdir. Demokratik bir hukuk devletinde, temel hak ve özgürlüklerin özüne dokunup tümüyle kullanılamaz hâle getiren sınırlamalara yer verilemez. Anayasa’nın, temel hak ve hürriyetlerin sınırlanmasını düzenleyen 13. maddesinde de temel hak ve özgürlüklerin, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasa’da öngörülen sebeplerle ve ancak kanunla sınırlanabileceği kabul edilmiştir. Anayasal açıdan dokunulamayacak öz, her temel hak ve özgürlük açısından farklılık gösterir. Bununla birlikte kanunla getirilen sınırlamanın hakkın özüne dokunmadığının kabulü için temel hakların kullanılmasını ciddi surette güçleştirip amacına ulaşmasına engel olmaması ve etkisini ortadan kaldırıcı bir nitelik taşımaması gerekir (Mehmet Ali Aydın, § 66).
47. Temel hak ve özgürlüklerin özlerine dokunulmaksızın yapılan sınırlamalar yönünden ise bu sınırlamaların, demokratik toplum düzeninin gerekleri ile ölçülülük ilkesine aykırı olamayacağı belirtilmiştir. Bir başka deyişle öze dokunan sınırlamalar, “demokratik toplum düzeni gerekleri” ve “ölçülülük” ilkesine evleviyetle aykırı olacağından Anayasa koyucu temel hak ve özgürlüklerin özüne dokunan sınırlamalar yönünden “demokratik toplum düzeni gerekleri” ve “ölçülülük” ilkesi bakımından ayrıca inceleme yapılmasına gerek görmemiştir (Mehmet Ali Aydın, § 67).
48. Öze dokunma yasağını ihlal etmeyen müdahaleler yönünden gözetilmesi öngörülen “demokratik toplum düzeninin gerekleri” kavramı, öncelikle ifade özgürlüğü üzerindeki sınırlamaların zorunlu ya da istisnai tedbir niteliğinde olmalarını, başvurulabilecek en son çare ya da alınabilecek en son önlem olarak kendilerini göstermelerini gerektirmektedir. “Demokratik toplum düzeninin gerekleri”nden olma, bir sınırlamanın demokratik bir toplumda zorlayıcı bir toplumsal ihtiyacın karşılanması amacına yönelik olmasını ifade etmektedir. Buna göre sınırlayıcı tedbir, bir toplumsal ihtiyacı karşılamıyorsa ya da başvurulabilecek en son çare niteliğinde değilse demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun bir tedbir olarak değerlendirilemez (Mehmet Ali Aydın, § 68).
49. Buradan çıkan sonuca göre demokratik toplumun temellerinden olan ifade özgürlüğünün, sadece lehte olduğu kabul edilen veya zararsız ya da ilgilenmeye değmez görülen ifadeler için değil; devletin veya toplumun bir bölümünü eleştiren, onlara çarpıcı gelen, onları rahatsız eden ifadeler için de geçerli olduğuna şüphe yoktur. Çünkü bunlar, demokratik toplum düzeninde geçerli olan çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin gerekleridir (Handyside/Birleşik Krallık, B. No: 5493/72, 7/12/1976, § 49).
50. İnfaz hukukuna ilişkin disiplin suç ve cezaları, 5275 sayılı Kanun’un sekizinci bölümünde düzenlenmiş; bu çerçevede uygulanacak disiplin suç ve cezalarının amacı, mahiyeti, kapsamı, sınırları ve uygulanma koşulları 5275 sayılı Kanun’un 37. maddesinde açıklığa kavuşturulmuştur. Kanun’daki disiplin suç ve cezaları yönünden genel hüküm niteliğindeki bu madde uyarınca bu Kanun kapsamındaki bir disiplin suçunun oluşabilmesi ve cezasının uygulanabilmesi için sadece her bir disiplin suçu yönünden belirlenen özel hükümdeki şartların gerçekleşmesi yeterli olmayıp ayrıca 37. maddedeki şartların da gerçekleşmesi gerekmektedir. 5275 sayılı Kanun’un 37. maddesine göre hükümlü hakkında ceza infaz kurumunda düzenli bir yaşamın sürdürülmesi, güvenliğin ve disiplinin sağlanması bakımından kanun, tüzük, yönetmelikler ile idarenin uyulmasını emrettiği veya gerekli kıldığı davranış ve tutumları, kusurlu olarak ihlal ettiğinde eyleminin niteliği ile ağırlık derecesine göre Kanun’da belirtilen disiplin cezaları uygulanacaktır (AYM, E.2013/6, K.2013/111, 10/10/2013).
51. Somut olayda başvurucu, iki hükümlü ile birlikte, arama sırasında ayakkabılarının çıkarılmasının istenmesini protesto etmek amacıyla “Onursuz aramaya son.” şeklinde slogan atmıştır (bkz. § 9). Bunun dışında herhangi farklı bir amacı olduğuna dair disiplin soruşturması esnasında ve sonrasında idareye herhangi bir açıklamada bulunmamıştır. Yukarıda belirtilen ilkeler ışığında her türlü sloganın değil, sadece bu eylemlerin ceza infaz kurumlarındaki güvenliği veya disiplini bozacak veya ceza infaz kurumlarındaki düzenli yaşamın sürdürülmesini önleyecek şekilde gerçekleştirilmesinin disiplin cezasına bağlandığı kabul edilmelidir. Dolayısıyla somut olay açısından esas olan başvurucunun attığı sloganın ceza infaz kurumlarındaki güvenliği veya disiplini bozacak nitelikte olup olmadığının incelenmesidir. Bu bağlamda ceza infaz kurumlarındaki güvenliği veya disiplini bozacak şekilde slogan atmanın disiplin müeyyidesine bağlanması, tek başına ifade özgürlüğünün ihlali sonucunu doğurmayacaktır.
52. Başvurucu ve diğer iki hükümlü/tutuklu beraber hareket ederek arama esnasında ayakkabılarının da çıkarılmasının istenmesini protesto etmek amacıyla slogan atmışlardır. Slogana konu olayın aramaya ilişkin olması ve toplu hareket ederek belirli bir organizasyon içinde hareket edilmesi Ceza İnfaz Kurumu idaresi tarafından Ceza İnfaz Kurumunun düzeni ve güvenliği açısından tehdit olarak değerlendirilmiştir. Bu tehdide yönelik olarak Ceza İnfaz Kurumu idaresi, çok ağır olduğu söylenemeyecek bir disiplin cezası ile (bkz. § 10) düzenin ve güvenliğin bozulmasını engellemeye yönelik olarak hareket etmiştir.
53. Ceza infaz kurumlarında düzenin ve güvenliğin sağlanması için toplu eylemlere karşı daha hassas olunması gerektiği konusunda herhangi bir tereddüt bulunmamaktadır. Eylemin slogan atarak gerçekleştirilmiş olması bu durumu değiştirmemektedir. Özellikle terör örgütü temelinde hareket edilmesi hâlinde bu durum daha da bariz olarak ortaya çıkmaktadır. Başvuru konusu olayda anayasal düzeni zorla değiştirmeye kalkışmak suçundan mahkûm olan ve Cezaevine nakil yoluyla gelen başvurucunun üst araması esnasında ayakkabısının da aranmasının, Ceza İnfaz Kurumunda düzen ve güvenliğin sağlanabilmesi açısından idarenin daha hassas davranmasının bir sonucu olduğu açıktır. Bu nedenle başvurucuya verilen disiplin cezasının, ceza infaz kurumlarında düzenin ve güvenliğin sağlanması, dolayısıyla kamu düzeninin sağlanması amacıyla demokratik toplum düzeni bakımından alınması gereken tedbirler kapsamında kaldığı değerlendirilmiştir. Bu şekilde, demokratik toplum düzeni bakımından alınması gerekli tedbirler kapsamında başvurucunun ifade özgürlüğü sınırlanırken ceza infaz kurumunda düzeninin sağlanması şeklindeki kamu yararı ile kişilerin ifade özgürlüğü arasında makul dengenin kurulamadığı kabul edilemez (Benzer bir karar için bkz. Atilla ve diğerleri/Türkiye (k.k.), B. No: 18139/07, 11/5/2010).
54. Başvuru konusu olayda başvurucu, “1 ay süre ile ziyaretçi kabulünden yoksun bırakma” cezası ile cezalandırılmıştır. 5275 sayılı Kanun’un öngördüğü disiplin cezaları ile karşılaştırıldığında ağır sonuçlar doğurmayan ceza, başvurucunun belirtilen süreyle ziyaretçi kabulünden yoksun bırakılmasını öngörmektedir. Bu bağlamda başvurucunun Kurum tarafından düzenlenecek diğer aktivitelere katılımının engellenmesi ya da diğer haberleşme ve iletişim araçlarından istifade etmesinin yasaklanması söz konusu olmadığından tecrit şartlarının oluştuğu da değerlendirilemez. Dolayısıyla verilen disiplin cezasının, cezaevinde düzenin ve disiplinin sağlanması amacını gerçekleştirmek için ölçüsüz bir müdahale olduğu söylenemez (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Atilla ve diğerleri/Türkiye (k.k.), B.No: 18139/07, 11/5/2010).
55. Açıklanan nedenlerle ifade özgürlüğüne yönelik bir ihlalin olmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
a. Gerekli Araştırma ve İnceleme Yapılmadan Karar Verildiğine İlişkin İddia
60 Başvurucu, Kırıkkale İnfaz Hâkimliği ve Kırıkkale Ağır Ceza Mahkemesinin gerekli inceleme ve araştırma yapmadan karar verdiğini ve bu şekildeki mevcut işleyişin etkili başvuru hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüştür.
61 Somut olayda başvurucunun iddiasının özü, disiplin cezasına yaptığı itiraz incelemesinde gerekli inceleme ve araştırma yapılmadan karar verildiği iddiasına ilişkindir. Başvurucunun bu iddiasının Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrası çerçevesinde incelenmesi gerekir.
62 Bakanlık, daha önceki görüşlerine atfen bu konuyla ilgili görüş sunmayacağını belirtmiştir.
63 Başvurucu, başvuru dilekçesindeki beyanlarını tekrar etmiştir.
63. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
64. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz.”
65. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Bireysel başvuruların kabul edilebilirlik şartları ve incelenmesi” kenar başlıklı 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
66. Anılan kurallar uyarınca Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir.
67. Anılan kurallar uyarınca ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda açık keyfîlik içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular, derece mahkemesi kararları açık keyfîlik içermedikçe Anayasa Mahkemesince incelenemez (Necati Gündüz ve Recep Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).
68. Adil yargılanma hakkı bireylere dava sonucunda verilen kararın değil, yargılama sürecinin ve usulünün adil olup olmadığını denetletme imkânı verir. Bu nedenle bireysel başvuruda adil yargılanmaya ilişkin şikâyetlerin incelenebilmesi için başvurucunun yargılama sürecinde haklarına saygı gösterilmediğine, bu çerçevede yargılama sürecinde karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşler hakkında bilgi sahibi olamadığı veya bunlara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı bulamadığı, kendi delillerini ve iddialarını sunamadığı ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının derece mahkemesi tarafından dinlenmediği veya kararın gerekçesiz olduğu gibi mahkeme kararının oluşumuna sebep olan unsurlardan değerlendirmeye alınmamış eksiklik, ihmal ya da açık keyfîliğe ilişkin bir bilgi ya da belge sunmuş olması gerekir (Naci Karakoç, B. No: 2013/2767, 2/10/2013, § 22).
69. Başvuru konusu olayda İnfaz Hâkimliği; evrak içeriğine ve karardaki gerekçeye göre Disiplin Kurulunun 15/5/2013 tarihli ve E.2012/549 sayılı kararında usul ve yasaya aykırılık bulunmadığı, eylemin nitelendirilmesinde bir hatanın olmadığı, cezanın da mevcut düzenlemeler çerçevesinde belirlenmiş olması nedeniyle başvurucunun disiplin cezasına yaptığı itirazı reddetmiş ve kararının gerekçesini somut olayla da bağlantı kurarak açıklamış; itiraz mercii tarafından da İnfaz Hâkimliğinin kararı, hukuka aykırı bulunmayarak kararın gerekçesi (bkz. § 13) kabul edilmiştir.
70. Hukukun uygulanması ve yorumlanması mahkemelerin resen gözeteceği bir husustur. Bu kapsamda, disiplin cezasına yapılan itiraz incelemesinde disiplin cezasının şartlarının oluşup oluşmadığını belirlemek hâkimin takdir yetkisi kapsamında kalmaktadır. Derece mahkemelerinin söz konusu koşulları değerlendirdiği kararlarında açık keyfîlik bulunmadıkça Anayasa Mahkemesinin bu takdire bir müdahalesi söz konusu olamaz. Somut olayda başvurucunun iddialarının, esas itibarıyla ilgili mahkemelerce anılan Kanun hükmünün değerlendirilmesinde ve yorumlanmasında isabet bulunmadığına ve dolayısıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu görülmektedir.
71. Başvurucu; yargılama sürecinde karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşler hakkında bilgi sahibi olamadığına, kendi delillerini ve iddialarını sunma olanağı bulamadığına, karşı tarafça sunulan delillere ve iddialara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı bulamadığına ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının Derece Mahkemesi tarafından dinlenmediğine ilişkin bir bilgi ya da kanıt sunmamıştır. Ayrıca İnfaz Hâkimliğinin ve itiraz merciinin kararında bariz takdir hatası veya açık keyfîlik oluşturan herhangi bir durum tespit edilememiştir.
72. Açıklanan nedenlerle başvurucunun iddialarının kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu ve Derece Mahkemeleri kararlarının bariz takdir hatası veya açık keyfîlik de içermediği anlaşıldığından başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Duruşmalı Yargılama Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddiası
73. Başvurucu, itiraz incelemesinin duruşmasız olarak gerçekleştirildiğini ileri sürmüştür.
74. Anayasa’nın 141. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Mahkemelerde duruşmalar herkese açıktır. Duruşmaların bir kısmının veya tamamının kapalı yapılmasına ancak genel ahlâkın veya kamu güvenliğinin kesin olarak gerekli kıldığı hallerde karar verilebilir.”
75. Anayasa'nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinde herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu, “Duruşmaların açık ve kararların gerekçeli olması” kenar başlıklı 141. maddesinin birinci ve ikinci fıkralarında ise mahkemelerde duruşmaların herkese açık olduğu, duruşmaların bir kısmının veya tamamının kapalı yapılmasına ancak genel ahlakın veya kamu güvenliğinin kesin olarak gerekli kıldığı hâllerde karar verilebileceği düzenlemelerine yer verilmiştir.
76. Sözleşme’nin “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasında ise herkesin, davasının kamuya açık olarak görülmesini isteme hakkına sahip olduğu; kararın aleni verileceği ancak demokratik bir toplum içinde ahlak, kamu düzeni veya ulusal güvenlik yararına, küçük yaştakilerin çıkarları veya bir davaya taraf olanların özel hayatlarının gizliliği gerektiğinde veyahut aleniyetin adil yargılamaya zarar verebileceği kimi özel durumlarda ve mahkemece bunun kaçınılmaz olarak değerlendirildiği ölçüde, duruşma salonunun basına ve dinleyicilere dava süresinin tamamı veya bir kısmı için kapatılabileceği hükme bağlanmıştır.
77. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının temel unsurlarından biri de Anayasa'nın 141. maddesinde düzenlenen yargılamanın açık ve duruşmalı yapılması ilkesidir (Nevruz Bozkurt, B. No: 2013/664, 17/9/2013, § 32). Buna göre duruşmaların kamuya açık olarak yürütülmesine ilişkin gereklilik, adil yargılanma hakkının en önemli güvencelerinden biri olup temel gayesi; kişileri, kamu denetiminden uzak, kapalı kapılar ardında yürütülmekte olan gizli bir yargılama ve bunun doğuracağı endişelerden korumaktır. Dolayısıyla yargılamanın şeffaflığı, mahkemeye duyulması gereken güvenin pekişmesini sağlamak ve davaların adil bir şekilde görülmesini temin etmek bakımından önemlidir.
78. Yargılamanın açıklığı ilkesinin amacı, adli mekanizmanın işleyişini kamu denetimine açarak yargılama faaliyetinin saydamlığını güvence altına almak ve yargılamada keyfîliği önlemektir. Bu yönüyle hukuk devletinin en önemli gerçekleştirme araçlarından birini oluşturur. Özellikle ceza davalarında yargılamanın duruşmalı ve aleni yapılması silahların eşitliği ilkesinin ve savunma haklarının güvencesini oluşturur (Nevruz Bozkurt, § 32).
79. Diğer taraftan duruşmaların teorik olarak kamuya açık olması yeterli olmayıp bunun uygulamaya yansıtılması da bu güvencenin sağlanması bakımından gereklidir. Bu bakımdan -davanın tarafları dışında- başta basın olmak üzere duruşmayı izlemek isteyen kişilerin duruşmaya katılımlarının kolaylaştırılmasına yönelik birtakım tedbirler alınması devletin görevidir. Bu kapsamda kamunun duruşmanın yeri ve tarihi ile ilgili olarak bilgi sahibi olabilmesi, bu bilgilerin gizli tutulmaması ve duruşmanın icra edileceği yerin fiilen erişime açık olması gereklidir (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Riepan/Avusturya, B. No: 35115/97, 14/11/2000, § 29).
80. AİHM’e göre duruşma yapmamayı haklı gösteren istisnai durumlar olmadığı sürece ilk ve tek derece mahkemesinin huzurundaki yargılamalarda, Sözleşme’nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrası uyarınca “açık duruşma hakkı” beraberinde “duruşma isteme hakkı”nı da getirir (Hakansson ve Sturesson/İsveç, B. No: 11855/85, 21/2/1990, § 64).
81. Ancak “duruşmalı yargılama hakkı”, her türlü yargılamanın mutlaka duruşmalı yapılmasının zorunlu olduğu anlamına gelmez. Adil yargılama ilkelerine uyulmak şartıyla usul ekonomisi ve iş yükünün azaltılması gibi amaçlarla bazı yargılamaların duruşmadan istisna tutulması ve duruşma yapılmaksızın karara bağlanması anayasal hakların ihlalini oluşturmaz. Özellikle ilk derece mahkemeleri önünde duruşmalı yargılama yapılıp karar verildikten sonra kanun yolu incelemesinin, tarafların iddia veya savunmaları yazılı olarak alındıktan sonra dosya üzerinden yapılması hâlinde adil yargılanma hakkının ihlalinden söz edilemez (Nevruz Bozkurt, § 32).
82. Somut olayda yapılan incelemede Disiplin Kurulu kararına yapılan itiraz incelemesi aşamasında, İnfaz Hâkimliğinde duruşma yapıldığı, tarafların iddia ve savunmalarını ortaya koyabildikleri görülmüştür. Diğer yandan itiraz merciinin dosya üzerinden inceleme yaparak karar verdiği ancak kararda başvurucunun duruşmalı inceleme yapılması isteminin bulunmadığı ve bu konuda bir karar da verilmediği görülmektedir.
83. Açıklanan nedenlerle duruşmalı yargılama hakkına yönelik bir ihlalin olmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,
B. 1. İfade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
C. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca tahsil edilmesi mağduriyetine neden olacağından başvurucunun yargılama giderlerini ödemekten TAMAMEN MUAF TUTULMASINA,
6/1/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.