TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MURAT KARAYEL BAŞVURUSU (3)
|
(Başvuru Numarası: 2013/5444)
|
|
(Karar Tarihi: 6/1/2016)
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serruh
KALELİ
|
|
|
Hicabi
DURSUN
|
|
|
Erdal TERCAN
|
|
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Raportör
|
:
|
Hüseyin TURAN
|
Başvurucu
|
:
|
Murat KARAYEL
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru; hükümlü olarak bulunduğu cezaevinde slogan
atılması nedeniyle başvurucuya disiplin cezası verilmesinin haberleşme ve ifade
özgürlüğünü, disiplin cezasına yapılan itirazın infaz hâkimliğince yeterli
araştırma yapılmadan reddedilmesi ve itiraz incelemesinin duruşmalı
yapılmamasının adil yargılanma hakkını, itiraz incelemesindeki işleyişin etkili
başvuru hakkını ve disiplin cezasını gerektiren düzenlemenin soyut ve muğlak
olmasının suç ve cezada kanunilik ilkesini ihlal ettiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 5/7/2013 tarihinde Kırıkkale Ağır Ceza Mahkemesi
vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 30/12/2014 tarihinde,
adli yardım talebinin kabulüne karar verilmiştir.
4. Birinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 30/12/2014 tarihinde, başvurunun
kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından 7/5/2015 tarihinde, başvurunun
kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği 8/6/2015 tarihinde bilgi
için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, tanınan ek süre
sonunda görüşünü 8/7/2015 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
7. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş,
başvurucuya 15/7/2015 tarihinde bildirilmiştir. Başvurucu, karşı görüşlerini,
22/7/2015 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
9. Başvurucu, başvuru tarihinde Kırıkkale F Tipi Yüksek
Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda “Anayasal düzeni zorla değiştirmeye
kalkışmak” suçundan hükümlü olarak bulunmaktadır.
10. Başvurucu arkadaşlarıyla birlikte 24/9/2012 tarihinde
nakil yoluyla Kırıkkale F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz Kurumuna
gelmiş ve B-14 numaralı odaya yerleştirilmiştir. Emanet eşya memurluğundaki
eşyaların aldırılması amacıyla Kurum görevlileri tarafından hükümlülerin
kaldıkları odadan çıkarılıp kapı önünde üst aramalarının yapıldığı sırada
görevlilerce ayakkabıların da çıkarılmasının istenmesi üzerine başvurucu ve
arkadaşlarının, ayakkabılarının çıkarılmasını protesto etmek amacıyla “Onursuz aramaya son.” şeklinde slogan
attıkları tespit edilmiştir.
11. Kırıkkale F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz
Kurumu Disiplin Kurulu Başkanlığının 5/10/2012 tarihli ve K.2012/325 sayılı
kararı ile başvurucu ve arkadaşları, yukarıda belirtilen disiplin suçunu
işlemeleri nedeniyle 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik
Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 42. maddesinin (2) numaralı fıkrasının
(e) bendi hükmü uyarınca “1 ay süre ile
ziyaretçi kabulünden yoksun bırakma”
disiplin cezası ile cezalandırılmıştır.
12. Söz konusu karara başvurucunun yaptığı itiraz Kırıkkale
İnfaz Hâkimliğinin 15/5/2013 tarihli ve E.2012/549, K.2013/358 sayılı kararı
ile reddedilmiştir.
13. İnfaz Hâkimliği kararının gerekçe kısmı şöyledir:
“…Hükümlülerin dosyada bulunan
beyanları, disiplin kurulunun 5/10/2012 tarihli 2012/325 sayılı kararı ve tüm
dosya kapsamından slogan attıkları anlaşıldığından cezaevi idaresince verilen
disiplin cezası, kanuna uygun olduğundan şikayetin
reddine…”
14. İnfaz Hâkimliği kararına karşı yapılan itiraz, Kırıkkale
Ağır Ceza Mahkemesinin 5/6/2013 tarihli ve 2013/657 Değişik İş sayılı kararı
ile “…infaz hakimliği kararında usul ve
yasaya aykırı herhangi bir yön bulunmadığı...” gerekçesiyle dosya
üzerinden inceleme yapılarak reddedilmiş ve karar başvurucuya Cezaevinde
7/6/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.
15. Başvurucu, 5/7/2013 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
16. 16/5/2001 tarihli ve 4675 sayılı İnfaz Hâkimliği
Kanunu’nun “İnfaz hâkimliğince şikâyet
üzerine verilen kararlar” kenar başlıklı 6. maddesinin (2) numaralı
fıkrası şöyledir:
“Şikâyet başvurusu üzerine infaz hâkimi, duruşma yapmaksızın
dosya üzerinden bir hafta içinde karar verir; ancak, gerek gördüğünde karar
vermeden önce şikâyet konusu işlem veya faaliyet hakkında resen araştırma
yapabilir ve ilgililerden bilgi ve belge isteyebilir; ayrıca ceza infaz kurumu
ve tutukevi ile ilgili Cumhuriyet savcısının da yazılı görüşünü alır. (Ek
cümle: 22/7/2010-6008 S.K./5.md.) Disiplin cezasına karşı yapılan şikâyet
üzerine infaz hâkimi, hükümlü veya tutuklunun savunmasını aldıktan ve talep
edilen diğer delilleri toplayıp değerlendirdikten sonra kararını verir. (Ek
cümle: 22/7/2010-6008 S.K./5.md.) Hükümlü veya tutuklu, savunmasını, hazır
bulunmak ve vekaletnamesini ibraz etmek koşuluyla avukatıyla birlikte veya
avukatı aracılığıyla yapabilir. (Ek cümle: 22/7/2010-6008 S.K./5.md.) İnfaz
hâkimi gerekli görmesi durumunda hükümlü veya tutuklunun savunmasını ceza infaz
kurumunda da alabilir.”
17. 5275 sayılı Kanun’un 37. maddesi şöyledir:
“(1) Hükümlü hakkında kurumda, düzenli bir
yaşamın sürdürülmesi, güvenliğin ve disiplinin sağlanması bakımından kanun,
tüzük, yönetmelikler ile idarenin uyulmasını emrettiği veya gerekli kıldığı
davranış ve tutumları, kusurlu olarak ihlâl ettiğinde, eyleminin niteliği ile
ağırlık derecesine göre Kanunda belirtilen disiplin cezaları uygulanır.
(2) Suç oluşturan eylemlerden dolayı açılan
kamu davası, disiplin soruşturması yapılmasını ve cezanın uygulanmasını
engellemez.”
18. 5275 sayılı Kanun’un 42. maddesinin (2) numaralı
fıkrasının (e) bendi şöyledir:
“(1) Haberleşme veya iletişim araçlarından
yoksun bırakma veya kısıtlama cezası, hükümlünün bir aydan üç aya kadar mektup,
faks ve telgraf almak ve yollamaktan, televizyon izlemekten, radyo dinlemekten,
telefon etmekten ve diğer iletişim araçlarından yararlanmaktan tamamen veya
kısmen yoksun bırakılmasıdır.
(2) Bu cezayı gerektiren eylemler şunlardır:
…
e) Gereksiz olarak marş söylemek veya slogan
atmak,
…”
19. 5275 sayılı Kanun’un 43. maddesinin (1) numaralı fıkrası
ve (2) numaralı fıkrasının (d) bendi şöyledir:
“(1) Ziyaretçi kabulünden yoksun bırakma
cezası, hükümlünün bir aydan üç aya kadar ziyaretçi görüşüne çıkarılmamasıdır.
(2) Ziyaretçi kabulünden yoksun bırakma
cezasını gerektiren eylemler şunlardır:
...
d)
Kurumda korku, kaygı veya panik yaratabilecek biçimde söz söylemek veya
davranışta bulunmak.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
20. Mahkemenin 6/1/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
21. Başvurucu; hükümlü olarak bulunduğu Ceza İnfaz Kurumunda
arama esnasında güvenlik kastını aşar bir şekilde ayakkabılarını çıkarmasının
istenmesini protesto etmek amacıyla slogan attığını, attığı sloganın düzeni
bozmadığı gibi suç unsuru da içermediğini, buna rağmen Disiplin Kurulu
tarafından haberleşme ve iletişim araçlarından yoksun bırakma cezası verildiğini,
yapmış olduğu itirazların da yeterli araştırma yapılmadan reddedildiğini,
itiraz incelemesinin duruşmalı yapılmadığını ve itiraz incelemesinin etkili
olmadığını belirterek Anayasa'nın 22., 26., 36., 38. ve 40. maddelerinde
düzenlenen haberleşme hürriyeti, ifade özgürlüğü, adil yargılanma hakkı, suç ve
cezada kanunilik ilkesi ve etkili başvuru hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüş; ihlalin giderilmesi ve tazminat talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
22. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Bu kapsamda başvurucunun;
i. Slogan atması nedeniyle hakkında verilen disiplin
cezasının haberleşme ve ifade özgürlüğü ve disiplin cezasına dayanak olan 5275
sayılı Kanun’un 42. maddesinin (2) numaralı fıkrasının (e) bendinin muğlak
olması nedeniyle suç ve cezada kanunilik ilkesinin ihlal edildiği iddiasının
Anayasa’nın 26. maddesi,
ii. Kırıkkale İnfaz Hâkimliği ve Kırıkkale Ağır Ceza
Mahkemesinin gerekli inceleme ve araştırma yapmadan karar verdiği, ayrıca
İtiraz merciinin duruşma yapmadan itirazı reddettiği ve itiraz incelemesindeki
mevcut işleyişin etkili başvuru olarak değerlendirilemeyeceği iddiasının
Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında değerlendirilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.
C. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
1. İfade Özgürlüğünün İhlal Edildiğine
İddiası
23. Başvurucu; hükümlü olarak bulunduğu Kırıkkale F Tipi
Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda 24/9/2012 tarihinde
arkadaşlarıyla birlikte arama sırasında ifade özgürlüğü kapsamında demokratik
haklarını kullanarak ayakkabılarının çıkarılmasını protesto etmek amacıyla “Onursuz aramaya son.” şeklinde slogan
atması nedeniyle “1 ay süre ile ziyaretçi kabulünden
yoksun bırakma” disiplin cezası ile cezalandırıldığını, 5275 sayılı
Kanun’un 42. maddesin (e) bendinin soyut ve muğlak olduğunu ileri sürmüştür.
24. Bakanlık görüşünde başvurunun kabul edilebilirliğine
ilişkin olarak herhangi bir husus belirtilmemiştir. Bununla birlikte Bakanlık,
ifade özgürlüğüne yönelik bir müdahale olup olmadığı, gerçekleştirilen
müdahalenin yasayla öngörülmüş olup olmadığı, müdahalenin meşru amaçlara
dayanıp dayanmadığı ve müdahalenin demokratik bir toplumda gerekli olup olmadığı
temelinde incelenmesi gerektiğini belirterek ve Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinin (AİHM) bazı kararlarına atıfta bulunarak cezaevlerinde düzenin ve
disiplinin sağlanması çok önemli olduğundan kuralların daha sıkı
uygulanabileceğini ve bu tür uygulamaların Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin
(Sözleşme) 10. maddesine uygun olacağını ifade etmiştir. Bakanlık, başvuru
konusu olayda başvurucunun gereksiz slogan atması nedeniyle disiplin cezası ile
cezalandırıldığını belirtmiştir.
25. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı verdiği beyanda yasada
açıkça belirtilmeyen bir nedenle cezalandırma yoluna gidildiğini belirtmiştir.
26. Anayasa’nın “Düşünceyi
açıklama ve yayma hürriyeti” kenar başlıklı 26. maddesi şöyledir:
“Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka
yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu
hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da
vermek serbestliğini de kapsar. Bu fıkra hükmü, radyo, televizyon, sinema veya
benzeri yollarla yapılan yayımların izin sistemine bağlanmasına engel değildir.
Bu hürriyetlerin kullanılması, millî güvenlik, kamu düzeni,
kamu güvenliği, Cumhuriyetin temel nitelikleri ve Devletin ülkesi ve milleti
ile bölünmez bütünlüğünün korunması, suçların önlenmesi, suçluların
cezalandırılması, Devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin
açıklanmaması, başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarının
yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması veya yargılama görevinin
gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarıyla sınırlanabilir.
Haber ve düşünceleri yayma araçlarının kullanılmasına
ilişkin düzenleyici hükümler, bunların yayımını engellememek kaydıyla,
düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin sınırlanması sayılmaz.
Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin kullanılmasında
uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunla düzenlenir.”
27. Sözleşme’nin 10. maddesi şöyledir:
“1. Herkes ifade özgürlüğü hakkına sahiptir. Bu hak, kamu
makamlarının müdahalesi olmaksızın ve ülke sınırları gözetilmeksizin, kanaat
özgürlüğünü ve haber ve görüş alma ve de verme özgürlüğünü de kapsar. Bu madde,
Devletlerin radyo, televizyon ve sinema işletmelerini bir izin rejimine tabi
tutmalarına engel değildir.
2. Görev ve sorumluluklar da yükleyen bu özgürlüklerin
kullanılması, yasayla öngörülen ve demokratik bir toplumda ulusal güvenliğin,
toprak bütünlüğünün veya kamu güvenliğinin korunması, kamu düzeninin sağlanması
ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın, başkalarının şöhret ve
haklarının korunması, gizli bilgilerin yayılmasının önlenmesi veya yargı
erkinin yetki ve tarafsızlığının güvence altına alınması için gerekli olan bazı
formaliteler, koşullar, sınırlamalar veya yaptırımlara tabi tutulabilir.”
28. Anayasa’nın 26. maddesinde ifade özgürlüğünün
kullanımında başvurulabilecek araçlar “söz,
yazı, resim veya başka yollar” olarak ifade edilmiş ve “başka yollar” ifadesiyle her türlü ifade
aracının anayasal koruma altında olduğu gösterilmiştir (Emin Aydın [GK], B. No: 2013/2602,
23/1/2014, § 43).
29. İfade özgürlüğü; insanın serbestçe haber ve bilgilere,
başkalarının fikirlerine ulaşabilmesi, edindiği düşünce ve kanaatlerden dolayı
kınanamaması ve bunları tek başına veya başkalarıyla birlikte çeşitli yollarla
serbestçe ifade edebilmesi, anlatabilmesi, savunabilmesi, başkalarına
aktarabilmesi ve yayabilmesi anlamına gelir (Emin
Aydın, § 40).
30. Somut olayda başvurucunun, arama esnasında
ayakkabılarının çıkarılmasının istenmesi nedeniyle bu uygulamayı protesto etmek
amacıyla arkadaşlarıyla birlikte “Onursuz
aramaya son.” şeklinde slogan attığı ve bunun bir çeşit ifade
yöntemi olduğu hususunda herhangi bir tereddüt bulunmamaktadır.
31. Hükümlü ve tutuklular, Anayasa’nın ve Sözleşme’nin ortak
alanı kapsamında kalan temel hak ve hürriyetlerin tamamına kural olarak
sahiptirler (Mehmet Reşit Arslan ve
diğerleri, B. No: 2013/583, 10/12/2014, § 65; Hirst/Birleşik Krallık (No. 2), B. No. 74025/01, 6/10/2005, §
69). Bu bağlamda hükümlü ve tutukluların ifade özgürlüğü de Anayasa ve Sözleşme
kapsamında koruma altındadır (Yankov/Bulgaristan,
B. No. 39084/97, 11/12/2003; T./Birleşik
Krallık, B. No. 8231/78, 12/10/1983).
32. Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen
istisnalar gereğince ifade özgürlüğü mutlak bir hak niteliğinde değildir.
Sınırlanabilir nitelikte olmasına rağmen ifade özgürlüğünün demokratik
toplumlar için önemi gözetildiğinde sınırlamaların daha dar yorumlanması ve bir
sınırlamanın gerekliliğinin inandırıcı ve makul olması gerekmektedir (Yankov/Bulgaristan, § 129). Temel hak ve özgürlüklerin
sınırlandırılmasında Anayasa’nın 13. maddesindeki ölçütler gözönüne
alınmak zorundadır. Bu sebeple ifade özgürlüğüne getirilen sınırlamaların
denetiminin Anayasa’nın 13. maddesinde yer alan ölçütler çerçevesinde ve 26.
maddesi kapsamında yapılması gerekmektedir (Abdullah
Öcalan [GK], B. No: 2013/409, 25/6/2014, § 70).
33. Öte yandan cezaevinde bulunmanın kaçınılmaz sonucu olarak
suçun önlenmesi ve disiplinin sağlanması gibi cezaevinde güvenliğin ve düzenin
korunmasına yönelik kabul edilebilir gerekliliklerin olması durumunda
mahkûmların sahip olduğu haklara sınırlama getirilebilecektir. Ancak bu durumda
dahi hükümlü ve tutukluların haklarına yönelik herhangi bir sınırlama makul ve
ölçülü olmalıdır (Silver ve
diğerleri/Birleşik Krallık, B. No: 5947/72, 6205/73…, 23/3/1983, §§
99-105).
34. Açıklanan ilkeler ışığında, başvuruya konu olayda ifade
özgürlüğünün ihlal edilip edilmediğinin değerlendirilmesinde öncelikle
müdahalenin mevcut olup olmadığının, sonrasında ise müdahalenin haklı sebeplere
dayanıp dayanmadığının belirlenmesi gerekmektedir.
a. Müdahalenin Varlığı
35. Ceza İnfaz Kurumunda hükümlü olan başvurucu, arama
sırasında ayakkabılarının çıkarılmasını protesto etmek amacıyla “Onursuz aramaya son.” şeklinde diğer iki
hükümlü ile birlikte gereksiz yere slogan atmaları nedeniyle disiplin cezası
ile cezalandırılmıştır. Dolayısıyla verilen disiplin cezasının, başvurucunun
kendini ifade etmek için söylediği ifadeler temelinde ifade özgürlüğüne yönelik
bir müdahale oluşturduğu açıktır.
b. Müdahalenin İhlal
Oluşturup Oluşturmadığı
36. Yukarıda anılan müdahale Anayasa’nın 26. maddesinin
ikinci fıkrasında belirtilen haklı sebeplerden bir veya daha fazlasına
dayanmadığı ve Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşulları yerine
getirmediği müddetçe Anayasa’nın 26. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Bu
nedenle sınırlamanın Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen öze dokunmama,
Anayasa’nın ilgili maddesinde belirtilmiş olma, kanunlar tarafından öngörülme,
Anayasa’nın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve laik Cumhuriyet’in
gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup
olmadığının belirlenmesi gerekir.
i. Kanunilik
37. Başvurucu; disiplin cezasına dayanak olan 5275 sayılı
Kanun’un 42. maddesinin (2) numaralı fıkrasının (e) bendinde geçen ifadenin keyfîlik ve belirsizlik içerdiği, “Gereksiz olarak marş söylemek veya slogan atmak” kuralının soyut olması nedeniyle
suç ve cezada kanunilik ve belirlilik ilkesinin ihlal edildiğini, yapılan
protesto eyleminin bu kapsamda değerlendirilemeyeceğini, bu durumun Anayasa’nın
38. maddesine aykırılık oluşturduğunu ileri sürmüştür.
38. Bakanlık görüşünde, başvurucunun gerçekleştirmiş olduğu
eyleme ilişkin verilen cezanın kanuni dayanağının bulunduğu, suç ve cezaların
kanuniliği prensibi ilkesi gereğince bir eylemin tüm ayrıntılarının kanunda
düzenlenmesinin mümkün olmadığı, bazı muhtemel belirsizliklerin yargısal
yorumla açıklanacağı ve aydınlatılacağı, kanun koyucunun “gereksiz” ibaresinin
yorumlanmasını uygulamacıya bıraktığı belirtilmiştir.
39. 5275 sayılı Kanun’un 42. maddesinin (2) numaralı
fıkrasının (e) bendinde ceza infaz kurumlarında gerçekleştirilecek “Gereksiz olarak… veya slogan atmak” eyleminin bazı etkinliklere katılmaktan
alıkoyma disiplin cezası ile cezalandırılacağı hüküm altına alınmıştır. İnfaz
hukukuna ilişkin disiplin suç ve cezaları, 5275 sayılı Kanun’un sekizinci
bölümünde düzenlenmiş; bu çerçevede uygulanacak disiplin suç ve cezalarının
amacı, mahiyeti, kapsamı, sınırları ve uygulanma koşulları Kanun’un 37.
maddesinde açıklığa kavuşturulmuştur. Bu çerçevede Kanun’da yer alan herhangi
bir disiplin suçunun oluşabilmesi için özel hükümde belirtilen eylemlerin, 37.
madde gereği ceza infaz kurumunda “düzenli
bir yaşamın sürdürülmesi”ni
veya “güvenliğin” ya da “disiplinin” sağlanmasını kusurlu olarak
engelleyecek şekilde gerçeklemesi gerekmektedir.
40. Buna göre Kanun’un 37. maddesi de dikkate alındığında
ceza infaz kurumunda slogan atma eyleminde bulunulması disiplin suçunun
oluşabilmesi için tek başına yeterli olmayıp bu eylemin ceza infaz kurumundaki
güvenliği veya disiplini bozacak ya da düzenli yaşamın sürdürülmesini önleyecek
şekilde gerçekleştirilmesi de gerekmektedir. Dolayısıyla bu niteliği taşımayan
slogan atma eyleminin cezalandırılması Kanun tarafından öngörülmediğinden
disiplin cezasına konu düzenlemede “suçun yasallığı ve “belirlilik” ilkelerine
aykırılık bulunmamaktadır (AYM, E.2013/67, K.2013/164, 26/12/2013)
41. Yapılan değerlendirmeler neticesinde 5275 sayılı Kanun’un
42. maddesinin (2) numaralı fıkrasının (e) bendi, öngörülebilir ve ulaşılabilir
bir şekilde “Gereksiz olarak… veya
slogan atmak”
eylemine karşılık disiplin yaptırımını kabul ettiğinden başvurucunun ifade
özgürlüğüne yönelik müdahalenin kanuni dayanağının olduğu açıktır.
ii. Meşru Amaç
42. İfade özgürlüğüne yapılan bir müdahalenin meşru
olabilmesi için Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen millî
güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği, Cumhuriyet’in temel nitelikleri ve
devletin, ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması, suçların
önlenmesi, suçluların cezalandırılması, devlet sırrı olarak usulünce
belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması, başkalarının şöhret veya haklarının, özel
ve aile hayatlarının yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması veya
yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarına yönelik
olması gerekir (Mehmet Ali Aydın [GK],
B. No: 2013/9343, 5/6/2015, § 57).
43. Başvuru konusu olayda başvurucunun hükümlü olması nedeniyle
yukarıdaki paragrafta belirtilen meşru amaçların cezaevinin kendi koşulları
açısından değerlendirilmesi gerekir. Bu çerçevede gereksiz yere slogan atmak
nedeniyle disiplin cezası verilmesi açısından ceza infaz kurumlarında hükümlü
ve tutukluların hak ve özgürlüklerinin sınırlandırılmasında temel meşru amaç,
kamu düzeni ve suçların önlenmesi genel amacı temelinde cezaevinde güvenliğin
ve disiplinin sağlanmasıdır. Slogan atmak nedeniyle başvurucuya disiplin cezası
verilmesinin cezaevi düzeninin, güvenliğinin sağlanması ve suçun önlemesi
amacıyla yapıldığı, bunun da Anayasa’nın ifade özgürlüğüne ilişkin 26.
maddesinin ikinci fıkrası kapsamında meşru bir amaç taşıdığı sonucuna
varılmıştır.
iii. Demokratik Toplum Düzeninde Gerekli Olma ve Ölçülülük
44. İfade özgürlüğü bazı sınırlamalara tabi olabilir. İfade
özgürlüğüne ilişkin olarak Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında sayılan
sınırlamaların Anayasa’nın 13. maddesinin güvencesinde olan demokratik toplum
düzeninin gerekleri ve ölçülülük ilkeleriyle bağdaşıp bağdaşmadığı konusunda
bir değerlendirme yapılması gerekmektedir (Mehmet
Ali Aydın, § 64).
45. 1982 Anayasasında belirtilen “demokratik toplum düzeni”
kavramı, çağdaş ve özgürlükçü bir anlayışla yorumlanmalıdır. “Demokratik toplum
düzeni” ölçütü, Anayasa’nın 13. maddesi ile Sözleşme’nin “demokratik toplum
düzeninin gerekleri” ölçütünün bulunduğu 8., 9., 10. ve 11. maddelerindeki
paralelliği açıkça yansıtmaktadır. Bu itibarla demokratik toplum ölçütü;
çoğulculuk, hoşgörü ve açık fikirlilik temelinde yorumlanmalıdır (Mehmet Ali Aydın, § 65).
46. Demokrasiler, temel hak ve özgürlüklerin en geniş ölçüde
sağlanıp güvence altına alındığı rejimlerdir. Demokratik bir hukuk devletinde,
temel hak ve özgürlüklerin özüne dokunup tümüyle kullanılamaz hâle getiren
sınırlamalara yer verilemez. Anayasa’nın, temel hak ve hürriyetlerin
sınırlanmasını düzenleyen 13. maddesinde de temel hak ve özgürlüklerin,
özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasa’da öngörülen sebeplerle ve ancak
kanunla sınırlanabileceği kabul edilmiştir. Anayasal açıdan dokunulamayacak öz,
her temel hak ve özgürlük açısından farklılık gösterir. Bununla birlikte
kanunla getirilen sınırlamanın hakkın özüne dokunmadığının kabulü için temel
hakların kullanılmasını ciddi surette güçleştirip amacına ulaşmasına engel
olmaması ve etkisini ortadan kaldırıcı bir nitelik taşımaması gerekir (Mehmet Ali Aydın, § 66).
47. Temel hak ve özgürlüklerin özlerine dokunulmaksızın
yapılan sınırlamalar yönünden ise bu sınırlamaların, demokratik toplum
düzeninin gerekleri ile ölçülülük ilkesine aykırı olamayacağı belirtilmiştir.
Bir başka deyişle öze dokunan sınırlamalar, “demokratik toplum düzeni
gerekleri” ve “ölçülülük” ilkesine evleviyetle aykırı olacağından Anayasa
koyucu temel hak ve özgürlüklerin özüne dokunan sınırlamalar yönünden
“demokratik toplum düzeni gerekleri” ve “ölçülülük” ilkesi bakımından ayrıca
inceleme yapılmasına gerek görmemiştir (Mehmet
Ali Aydın, § 67).
48. Öze dokunma yasağını ihlal etmeyen müdahaleler yönünden
gözetilmesi öngörülen “demokratik toplum düzeninin gerekleri” kavramı,
öncelikle ifade özgürlüğü üzerindeki sınırlamaların zorunlu ya da istisnai
tedbir niteliğinde olmalarını, başvurulabilecek en son çare ya da alınabilecek
en son önlem olarak kendilerini göstermelerini gerektirmektedir. “Demokratik
toplum düzeninin gerekleri”nden olma, bir
sınırlamanın demokratik bir toplumda zorlayıcı bir toplumsal ihtiyacın
karşılanması amacına yönelik olmasını ifade etmektedir. Buna göre sınırlayıcı
tedbir, bir toplumsal ihtiyacı karşılamıyorsa ya da başvurulabilecek en son
çare niteliğinde değilse demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun bir
tedbir olarak değerlendirilemez (Mehmet Ali
Aydın, § 68).
49. Buradan çıkan sonuca göre demokratik toplumun
temellerinden olan ifade özgürlüğünün, sadece lehte olduğu kabul edilen veya
zararsız ya da ilgilenmeye değmez görülen ifadeler için değil; devletin veya
toplumun bir bölümünü eleştiren, onlara çarpıcı gelen, onları rahatsız eden
ifadeler için de geçerli olduğuna şüphe yoktur. Çünkü bunlar, demokratik toplum
düzeninde geçerli olan çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin
gerekleridir (Handyside/Birleşik Krallık, B. No: 5493/72, 7/12/1976, §
49).
50. İnfaz hukukuna ilişkin disiplin suç ve cezaları, 5275
sayılı Kanun’un sekizinci bölümünde düzenlenmiş; bu çerçevede uygulanacak
disiplin suç ve cezalarının amacı, mahiyeti, kapsamı, sınırları ve uygulanma
koşulları 5275 sayılı Kanun’un 37. maddesinde açıklığa kavuşturulmuştur.
Kanun’daki disiplin suç ve cezaları yönünden genel hüküm niteliğindeki bu madde
uyarınca bu Kanun kapsamındaki bir disiplin suçunun oluşabilmesi ve cezasının
uygulanabilmesi için sadece her bir disiplin suçu yönünden belirlenen özel
hükümdeki şartların gerçekleşmesi yeterli olmayıp ayrıca 37. maddedeki
şartların da gerçekleşmesi gerekmektedir. 5275 sayılı Kanun’un 37. maddesine
göre hükümlü hakkında ceza infaz kurumunda düzenli bir yaşamın sürdürülmesi,
güvenliğin ve disiplinin sağlanması bakımından kanun, tüzük, yönetmelikler ile
idarenin uyulmasını emrettiği veya gerekli kıldığı davranış ve tutumları,
kusurlu olarak ihlal ettiğinde eyleminin niteliği ile ağırlık derecesine göre
Kanun’da belirtilen disiplin cezaları uygulanacaktır (AYM, E.2013/6,
K.2013/111, 10/10/2013).
51. Somut olayda başvurucu, iki hükümlü ile birlikte, arama
sırasında ayakkabılarının çıkarılmasının istenmesini protesto etmek amacıyla “Onursuz aramaya son.” şeklinde slogan
atmıştır (bkz. § 9). Bunun dışında herhangi farklı bir amacı olduğuna dair
disiplin soruşturması esnasında ve sonrasında idareye herhangi bir açıklamada
bulunmamıştır. Yukarıda belirtilen ilkeler ışığında her türlü sloganın değil,
sadece bu eylemlerin ceza infaz kurumlarındaki güvenliği veya disiplini bozacak
veya ceza infaz kurumlarındaki düzenli yaşamın sürdürülmesini önleyecek şekilde
gerçekleştirilmesinin disiplin cezasına bağlandığı kabul edilmelidir.
Dolayısıyla somut olay açısından esas olan başvurucunun attığı sloganın ceza
infaz kurumlarındaki güvenliği veya disiplini bozacak nitelikte olup
olmadığının incelenmesidir. Bu bağlamda ceza infaz kurumlarındaki güvenliği
veya disiplini bozacak şekilde slogan atmanın disiplin müeyyidesine bağlanması,
tek başına ifade özgürlüğünün ihlali sonucunu doğurmayacaktır.
52. Başvurucu ve diğer iki hükümlü/tutuklu beraber hareket
ederek arama esnasında ayakkabılarının da çıkarılmasının istenmesini protesto
etmek amacıyla slogan atmışlardır. Slogana konu olayın aramaya ilişkin olması
ve toplu hareket ederek belirli bir organizasyon içinde hareket edilmesi Ceza
İnfaz Kurumu idaresi tarafından Ceza İnfaz Kurumunun düzeni ve güvenliği
açısından tehdit olarak değerlendirilmiştir. Bu tehdide yönelik olarak Ceza
İnfaz Kurumu idaresi, çok ağır olduğu söylenemeyecek bir disiplin cezası ile (bkz.
§ 10) düzenin ve güvenliğin bozulmasını engellemeye yönelik olarak hareket
etmiştir.
53. Ceza infaz kurumlarında düzenin ve güvenliğin sağlanması
için toplu eylemlere karşı daha hassas olunması gerektiği konusunda herhangi
bir tereddüt bulunmamaktadır. Eylemin slogan atarak gerçekleştirilmiş olması bu
durumu değiştirmemektedir. Özellikle terör örgütü temelinde hareket edilmesi
hâlinde bu durum daha da bariz olarak ortaya çıkmaktadır. Başvuru konusu olayda
anayasal düzeni zorla değiştirmeye kalkışmak suçundan mahkûm olan ve Cezaevine
nakil yoluyla gelen başvurucunun üst araması esnasında ayakkabısının da
aranmasının, Ceza İnfaz Kurumunda
düzen ve güvenliğin sağlanabilmesi açısından idarenin daha hassas davranmasının
bir sonucu olduğu açıktır. Bu nedenle başvurucuya verilen disiplin cezasının,
ceza infaz kurumlarında düzenin ve güvenliğin sağlanması, dolayısıyla kamu
düzeninin sağlanması amacıyla demokratik toplum düzeni bakımından alınması
gereken tedbirler kapsamında kaldığı değerlendirilmiştir. Bu şekilde,
demokratik toplum düzeni bakımından alınması gerekli tedbirler kapsamında
başvurucunun ifade özgürlüğü sınırlanırken ceza infaz kurumunda düzeninin
sağlanması şeklindeki kamu yararı ile kişilerin ifade özgürlüğü arasında makul
dengenin kurulamadığı kabul edilemez (Benzer bir karar için bkz. Atilla ve diğerleri/Türkiye (k.k.), B. No: 18139/07, 11/5/2010).
54. Başvuru konusu olayda başvurucu, “1 ay süre ile ziyaretçi kabulünden yoksun bırakma”
cezası ile cezalandırılmıştır. 5275 sayılı Kanun’un öngördüğü disiplin cezaları
ile karşılaştırıldığında ağır sonuçlar doğurmayan ceza, başvurucunun belirtilen
süreyle ziyaretçi kabulünden yoksun bırakılmasını öngörmektedir. Bu bağlamda
başvurucunun Kurum tarafından düzenlenecek diğer aktivitelere katılımının engellenmesi
ya da diğer haberleşme ve iletişim araçlarından istifade etmesinin yasaklanması
söz konusu olmadığından tecrit şartlarının oluştuğu da değerlendirilemez.
Dolayısıyla verilen disiplin cezasının, cezaevinde düzenin ve disiplinin
sağlanması amacını gerçekleştirmek için ölçüsüz bir müdahale olduğu söylenemez
(Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Atilla
ve diğerleri/Türkiye (k.k.), B.No: 18139/07, 11/5/2010).
55. Açıklanan nedenlerle ifade özgürlüğüne yönelik bir
ihlalin olmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Adil Yargılanma Hakkının İhlal
Edildiğine İlişkin İddia
a. Gerekli Araştırma ve İnceleme
Yapılmadan Karar Verildiğine İlişkin İddia
60 Başvurucu, Kırıkkale İnfaz Hâkimliği ve Kırıkkale Ağır
Ceza Mahkemesinin gerekli inceleme ve araştırma yapmadan karar verdiğini ve bu
şekildeki mevcut işleyişin etkili başvuru hakkını ihlal ettiğini ileri
sürmüştür.
61 Somut olayda başvurucunun iddiasının özü, disiplin
cezasına yaptığı itiraz incelemesinde gerekli inceleme ve araştırma yapılmadan
karar verildiği iddiasına ilişkindir. Başvurucunun bu iddiasının Anayasa'nın
36. maddesinin birinci fıkrası çerçevesinde incelenmesi gerekir.
62 Bakanlık, daha önceki görüşlerine atfen bu konuyla ilgili
görüş sunmayacağını belirtmiştir.
63 Başvurucu, başvuru dilekçesindeki beyanlarını tekrar
etmiştir.
63. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak
suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile
adil yargılanma hakkına sahiptir.”
64. Anayasa’nın 148. maddesinin
dördüncü fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken
hususlarda inceleme yapılamaz.”
65. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Bireysel başvuruların kabul edilebilirlik şartları ve incelenmesi” kenar
başlıklı 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun
başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
66. Anılan kurallar uyarınca Anayasa’nın 148. maddesinin
dördüncü fıkrasında kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin
şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır. 6216
sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında ise açıkça dayanaktan
yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir.
67. Anılan kurallar uyarınca ilke olarak derece mahkemeleri
önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin
değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece
mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup
olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece
mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda
açık keyfîlik içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel
başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede
kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular, derece mahkemesi kararları açık keyfîlik içermedikçe Anayasa Mahkemesince incelenemez (Necati Gündüz ve Recep Gündüz, B. No:
2012/1027, 12/2/2013, § 26).
68. Adil yargılanma hakkı bireylere dava sonucunda verilen
kararın değil, yargılama sürecinin ve usulünün adil olup olmadığını denetletme
imkânı verir. Bu nedenle bireysel başvuruda adil yargılanmaya ilişkin
şikâyetlerin incelenebilmesi için başvurucunun yargılama sürecinde haklarına
saygı gösterilmediğine, bu çerçevede yargılama sürecinde karşı tarafın sunduğu
deliller ve görüşler hakkında bilgi sahibi olamadığı veya bunlara etkili bir
şekilde itiraz etme fırsatı bulamadığı, kendi delillerini ve iddialarını
sunamadığı ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının
derece mahkemesi tarafından dinlenmediği veya kararın gerekçesiz olduğu gibi
mahkeme kararının oluşumuna sebep olan unsurlardan değerlendirmeye alınmamış
eksiklik, ihmal ya da açık keyfîliğe ilişkin bir
bilgi ya da belge sunmuş olması gerekir (Naci
Karakoç, B. No: 2013/2767, 2/10/2013, § 22).
69. Başvuru konusu olayda İnfaz Hâkimliği; evrak içeriğine ve
karardaki gerekçeye göre Disiplin Kurulunun 15/5/2013 tarihli ve E.2012/549
sayılı kararında usul ve yasaya aykırılık bulunmadığı, eylemin
nitelendirilmesinde bir hatanın olmadığı, cezanın da mevcut düzenlemeler
çerçevesinde belirlenmiş olması nedeniyle başvurucunun disiplin cezasına
yaptığı itirazı reddetmiş ve kararının gerekçesini somut olayla da bağlantı
kurarak açıklamış; itiraz mercii tarafından da İnfaz Hâkimliğinin kararı,
hukuka aykırı bulunmayarak kararın gerekçesi (bkz. § 13) kabul edilmiştir.
70. Hukukun uygulanması ve yorumlanması mahkemelerin resen
gözeteceği bir husustur. Bu kapsamda, disiplin cezasına yapılan itiraz
incelemesinde disiplin cezasının şartlarının oluşup oluşmadığını belirlemek
hâkimin takdir yetkisi kapsamında kalmaktadır. Derece mahkemelerinin söz konusu
koşulları değerlendirdiği kararlarında açık keyfîlik
bulunmadıkça Anayasa Mahkemesinin bu takdire bir müdahalesi söz konusu olamaz.
Somut olayda başvurucunun iddialarının, esas itibarıyla ilgili mahkemelerce
anılan Kanun hükmünün değerlendirilmesinde ve yorumlanmasında isabet
bulunmadığına ve dolayısıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu
görülmektedir.
71. Başvurucu; yargılama sürecinde karşı tarafın sunduğu
deliller ve görüşler hakkında bilgi sahibi olamadığına, kendi delillerini ve
iddialarını sunma olanağı bulamadığına, karşı tarafça sunulan delillere ve
iddialara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı bulamadığına ya da
uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının Derece Mahkemesi
tarafından dinlenmediğine ilişkin bir bilgi ya da kanıt sunmamıştır. Ayrıca
İnfaz Hâkimliğinin ve itiraz merciinin kararında bariz takdir hatası veya açık keyfîlik oluşturan herhangi bir durum tespit edilememiştir.
72. Açıklanan nedenlerle başvurucunun iddialarının kanun yolu
şikâyeti niteliğinde olduğu ve Derece Mahkemeleri kararlarının bariz takdir
hatası veya açık keyfîlik de içermediği
anlaşıldığından başvurunun bu kısmının
açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Duruşmalı Yargılama Hakkının İhlal
Edildiğine İlişkin İddiası
73. Başvurucu, itiraz incelemesinin duruşmasız olarak
gerçekleştirildiğini ileri sürmüştür.
74. Anayasa’nın 141. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Mahkemelerde duruşmalar herkese açıktır. Duruşmaların bir
kısmının veya tamamının kapalı yapılmasına ancak genel ahlâkın veya kamu
güvenliğinin kesin olarak gerekli kıldığı hallerde karar verilebilir.”
75. Anayasa'nın “Hak arama
hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinde herkesin meşru vasıta ve
yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı
olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu, “Duruşmaların açık ve kararların gerekçeli olması”
kenar başlıklı 141. maddesinin birinci ve ikinci fıkralarında ise mahkemelerde
duruşmaların herkese açık olduğu, duruşmaların bir kısmının veya tamamının
kapalı yapılmasına ancak genel ahlakın veya kamu güvenliğinin kesin olarak
gerekli kıldığı hâllerde karar verilebileceği düzenlemelerine yer verilmiştir.
76. Sözleşme’nin “Adil
yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesinin (1) numaralı
fıkrasında ise herkesin, davasının kamuya açık olarak görülmesini isteme
hakkına sahip olduğu; kararın aleni verileceği ancak demokratik bir toplum
içinde ahlak, kamu düzeni veya ulusal güvenlik yararına, küçük yaştakilerin
çıkarları veya bir davaya taraf olanların özel hayatlarının gizliliği
gerektiğinde veyahut aleniyetin adil yargılamaya zarar verebileceği kimi özel
durumlarda ve mahkemece bunun kaçınılmaz olarak değerlendirildiği ölçüde,
duruşma salonunun basına ve dinleyicilere dava süresinin tamamı veya bir kısmı
için kapatılabileceği hükme bağlanmıştır.
77. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkının temel unsurlarından biri de Anayasa'nın 141. maddesinde
düzenlenen yargılamanın açık ve duruşmalı yapılması ilkesidir (Nevruz Bozkurt, B. No: 2013/664,
17/9/2013, § 32). Buna göre duruşmaların kamuya açık olarak yürütülmesine
ilişkin gereklilik, adil yargılanma hakkının en önemli güvencelerinden biri
olup temel gayesi; kişileri, kamu denetiminden uzak, kapalı kapılar ardında
yürütülmekte olan gizli bir yargılama ve bunun doğuracağı endişelerden
korumaktır. Dolayısıyla yargılamanın şeffaflığı, mahkemeye duyulması gereken
güvenin pekişmesini sağlamak ve davaların adil bir şekilde görülmesini temin
etmek bakımından önemlidir.
78. Yargılamanın açıklığı ilkesinin amacı, adli mekanizmanın
işleyişini kamu denetimine açarak yargılama faaliyetinin saydamlığını güvence
altına almak ve yargılamada keyfîliği önlemektir. Bu
yönüyle hukuk devletinin en önemli gerçekleştirme araçlarından birini
oluşturur. Özellikle ceza davalarında yargılamanın duruşmalı ve aleni yapılması
silahların eşitliği ilkesinin ve savunma haklarının güvencesini oluşturur (Nevruz Bozkurt, § 32).
79. Diğer taraftan duruşmaların teorik olarak kamuya açık
olması yeterli olmayıp bunun uygulamaya yansıtılması da bu güvencenin
sağlanması bakımından gereklidir. Bu bakımdan -davanın tarafları dışında- başta
basın olmak üzere duruşmayı izlemek isteyen kişilerin duruşmaya katılımlarının
kolaylaştırılmasına yönelik birtakım tedbirler alınması devletin görevidir. Bu
kapsamda kamunun duruşmanın yeri ve tarihi ile ilgili olarak bilgi sahibi
olabilmesi, bu bilgilerin gizli tutulmaması ve duruşmanın icra edileceği yerin
fiilen erişime açık olması gereklidir (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Riepan/Avusturya, B. No: 35115/97, 14/11/2000, §
29).
80. AİHM’e göre duruşma yapmamayı haklı
gösteren istisnai durumlar olmadığı sürece ilk ve tek derece mahkemesinin
huzurundaki yargılamalarda, Sözleşme’nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrası
uyarınca “açık duruşma hakkı”
beraberinde “duruşma isteme hakkı”nı
da getirir (Hakansson ve Sturesson/İsveç,
B. No: 11855/85, 21/2/1990, § 64).
81. Ancak “duruşmalı yargılama hakkı”, her türlü yargılamanın
mutlaka duruşmalı yapılmasının zorunlu olduğu anlamına gelmez. Adil yargılama
ilkelerine uyulmak şartıyla usul ekonomisi ve iş yükünün azaltılması gibi
amaçlarla bazı yargılamaların duruşmadan istisna tutulması ve duruşma
yapılmaksızın karara bağlanması anayasal hakların ihlalini oluşturmaz.
Özellikle ilk derece mahkemeleri önünde duruşmalı yargılama yapılıp karar
verildikten sonra kanun yolu incelemesinin, tarafların iddia veya savunmaları
yazılı olarak alındıktan sonra dosya üzerinden yapılması hâlinde adil
yargılanma hakkının ihlalinden söz edilemez (Nevruz
Bozkurt, § 32).
82. Somut olayda yapılan incelemede Disiplin Kurulu kararına
yapılan itiraz incelemesi aşamasında, İnfaz Hâkimliğinde duruşma yapıldığı, tarafların
iddia ve savunmalarını ortaya koyabildikleri görülmüştür. Diğer yandan itiraz
merciinin dosya üzerinden inceleme yaparak karar verdiği ancak kararda
başvurucunun duruşmalı inceleme yapılması isteminin bulunmadığı ve bu konuda
bir karar da verilmediği görülmektedir.
83. Açıklanan nedenlerle duruşmalı yargılama hakkına yönelik
bir ihlalin olmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adli yardım talebinin
KABULÜNE,
B. 1. İfade özgürlüğünün ihlal
edildiğine ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Adil yargılanma hakkının
ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
C. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanunu’nun 339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca tahsil edilmesi
mağduriyetine neden olacağından başvurucunun yargılama giderlerini ödemekten
TAMAMEN MUAF TUTULMASINA,
6/1/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE
karar verildi.