TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
FESİH ERDİL BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2013/9380)
Karar Tarihi: 6/1/2016
Başkan
:
Burhan ÜSTÜN
Üyeler
Serruh KALELİ
Hicabi DURSUN
Erdal TERCAN
Hasan Tahsin GÖKCAN
Raportör Yrd.
Yusuf Enes KAYA
Başvurucu
Fesih ERDİL
Vekili
Av. Tanju ÇONKAR
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; tutukluluğun uzun bir süredir devam ettiği gerekçesiyle kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının, yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle de adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 19/12/2013 tarihinde Küçükçekmece 2. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm İkinci Komisyonunca 31/12/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
4. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 71. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca başvurunun, içtihadın oluştuğu alana ilişkin olması nedeniyle Bakanlık cevabı beklenilmeden incelenmesine karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
6. Başvurucu, suç işlemek için kurulan örgüte üye olma ve örgüt faaliyeti çerçevesinde yağma suçlarını işlediği iddiasıyla 19/10/2006 tarihinde gözaltına alınmış ve İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesince 22/10/2006 tarihinde tutuklanmıştır.
7. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 7/10/2009 tarihli ve E.2007/69 sayılı iddianamesiyle başvurucu hakkında, haksız ekonomik çıkar sağlama amacıyla kurulan silahlı suç örgütüne üye olma, bu örgütün amacı doğrultusunda nitelikli yağma suçunu işleme, kişiyi özgürlüğünden yoksun bırakma, kredi kartını kötüye kullanma, nitelikli yaralama, 10/7/1953 tarihli ve 6136 sayılı Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanun’a muhalefet suçlarını işlediği iddiasıyla kamu davası açılmıştır. Bu dava İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2007/116 sayılı dosyasında görülmeye başlanmıştır.
8. Başvurucu yargılama devam ederken 3/11/2011 tarihinde tahliye edilmiştir.
9. İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi 30/4/2012 tarihli ve E.2007/116, K.2012/67 sayılı kararıyla başvurucunun; kredi kartının kötüye kullanılması suçundan beraatine, özgürlükten yoksun bırakma suçundan (8 kez) 3 yıl 4 ay hapis, nitelikli yağma suçundan (15 kez) 10 yıl hapis, (4 kez ) 9 yıl 2 ay hapis, kasten yaralama suçundan 11 ay 20 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hükümle birlikte tutuklanmasına karar vermiştir. Duruşmada hazır bulunan başvurucu tutuklanarak cezaevine gönderilmiştir
10. Başvurucu hükümle birlikte verilen tutuklama kararına 2/5/2012 tarihinde itiraz etmiştir. İstanbul 15. Ağır Ceza Mahkemesi 22/5/2012 tarihli ve 2012/119 Değişik İş sayılı kararıyla itirazın reddine karar vermiştir. Bu kararın başvurucuya ne zaman tebliğ edildiği tespit edilememiştir.
11. Başvurucu 19/12/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
12. Başvurucu hakkında verilen hüküm Yargıtay 6. Ceza Dairesinin 29/9/2015 tarihli ve E.2015/332, K.2015/43169 sayılı ilamıyla kısmen bozulmuş, kısmen onanmıştır.
13. Bozma kararı üzerine dava daha sonra yetkisizlikle Bakırköy 16. Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmiştir. Yargılama Bakırköy 16. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2015/415 sayılı dosyasında devam etmektedir.
B. İlgili Hukuk
14. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 86. maddesinin (1) numaralı fıkrası, 87. maddesinin (3) numaralı fıkrası, 109. maddesi, 149. maddesinin (1) numaralı fıkrası, 245. maddesinin (1) numaralı fıkrası, 6136 sayılı Kanun'un 15. maddesinin (1) numaralı fıkrası
15. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 100. maddesi şöyledir:
“(1) Kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli veya sanık hakkında tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi, verilmesi beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama kararı verilemez.
(2) Aşağıdaki hallerde bir tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olgular varsa.
b) Şüpheli veya sanığın davranışları;
1. Delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme,
2. Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma,
Hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa.
…
(4) Sadece adlî para cezasını gerektiren veya hapis cezasının üst sınırı iki yıldan fazla olmayan suçlarda tutuklama kararı verilemez.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
16. Mahkemenin 6/1/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
17. Başvurucu; uzun bir süredir tutuklu olarak bulundurulduğunu, tahliye taleplerinin formül gerekçelerle reddedildiğini belirterek Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme/AİHS) 6. maddesinde belirlenen adil yargılanma hakkının, makul sürede yargılanma hakkının, kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının, Anayasa'nın 141. maddesinin ihlal edildiğini ileri sürmüş ve tazminat talep etmiştir.
B. Değerlendirme
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
a. Kişi Özgürlüğü ve Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
18. Başvurucu; uzun bir süredir tutuklu olarak bulundurulduğunu, tahliye taleplerinin formül gerekçelerle reddedildiğini belirterek kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
19. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un geçici 1. maddesinin (8) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, 23/9/2012 tarihinden sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılacak bireysel başvuruları inceler.”
20. Bu hüküm gereğince Anayasa Mahkemesi 23/9/2012 tarihinden sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılacak bireysel başvuruları inceler. Dolayısıyla Mahkemenin zaman bakımından yetkisi ancak bu tarihten sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılan bireysel başvurularla sınırlıdır. Kamu düzenine ilişkin bu düzenleme karşısında, anılan tarihten önce kesinleşmiş nihai işlem ve kararları da içerecek şekilde yetki kapsamının genişletilmesi mümkün değildir (G.S., B. No: 2012/832, 12/2/2013, § 14).
21. Kişi serbest bırakılmadan yargılanmakta olduğu davada ilk derece mahkemesi kararıyla mahkûm olmuşsa mahkûmiyet tarihi itibarıyla da tutukluluk hâli sona erer. Çünkü bu durumda kişinin hukuki durumu “bir suç isnadına bağlı olarak tutuklu” olma kapsamından çıkmaktadır. Bireysel başvuru incelemesi açısından, tutuklamanın şartları ile mahkûmiyete hükmedilmesi arasındaki esaslı fark bunu gerektirir. Zira mahkûmiyete karar verilmiş olmakla isnat olunan suçun işlendiği, bundan failin sorumlu olduğunun sübuta erdiği kabul edilmekte ve bu nedenle sanık hakkında hürriyeti bağlayıcı cezaya ve/veya para cezasına hükmedilmektedir. Mahkûmiyetle birlikte kişinin kuvvetli suç şüphesi ve bir tutuklama nedenine bağlı olarak tutukluluk hâli sona ermektedir. Bu açıdan mahkûmiyet kararının kesinleşmiş olması ayrıca gerekmez (Korcan Pulatsü, B. No: 2012/726, 2/7/2013, § 33).
22. Somut olayda başvurucu İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen soruşturma kapsamında 22/10/2006 tarihinde tutuklanmış, yargılama devam ederken İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesince 3/11/2011 tarihinde tahliye edilmiştir. Dolayısıyla başvurucunun tutukluluk hâli Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisinden önce sona ermiştir.
23. Başvurucu hükümle birlikte verilen tutuklama kararından sonraki tutulma döneminden de şikâyetçidir. Somut olayda başvurucu hakkında yapılan yargılama sonucunda 30/4/2012 tarihinde hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hükmen tutuklanmasına karar verilmiştir. Mahkemenin vermiş olduğu mahkûmiyet kararı sonrasındaki bu tutma hâli, Anayasa'nın 19. maddesinin ikinci fıkrasındaki “mahkemelerce verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı cezaların yerine getirilmesi” kapsamındadır ve Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası anlamında “tutukluluk” olarak nitelendirilemez. Dolayısıyla hüküm verildikten sonraki bu dönem, Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü ve yedinci fıkrası anlamında tutukluluk süresine dâhil değildir. Bu nedenle başvurucunun, tutukluluğun makul süreyi aştığına ilişkin şikâyetinin sadece 19/10/2006 ile 3/11/2011 tarihleri arasındaki dönem yönünden incelenmesi gerekir. Bu dönem de Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisinden önce sona ermiştir.
24. Açıklanan nedenlerle kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikâyetin zaman bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
25. Başvuru formu ile eklerinin incelenmesi sonucunda başvurucunun, makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği şikâyetinin açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan bu şikâyetinin kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
26. Başvurucu, hakkında açılan kamu davasında makul sürede yargılama yapılmadığını belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
27. Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün olmayıp (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18), Sözleşme metni ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, Anayasa’nın 36. maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında ilgili hükmü, Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara, Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir. Somut başvurunun dayanağını oluşturan makul sürede yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup ayrıca davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa’nın 141. maddesinin de Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği, makul sürede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde dikkate alınması gerektiği açıktır (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 38, 39).
28. Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar bir davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde gözönünde bulundurulması gereken ölçütlerdir (Güher Ergun ve diğerleri, §§ 41-45).
29. Anayasa’nın 36. ve Sözleşme’nin 6. maddesi uyarınca kişilere, cezai alanda yöneltilen suçlamaların da (suç isnadı) makul sürede karara bağlanmasını isteme hakkı tanınmıştır. İsnat olunan fiil, ceza kanunlarında suç olarak nitelendirilmiş ve yargılama aşamasında ceza hukukunun kuralları uygulanmış ise ayrıca bir uygulanabilirlik incelemesi yapılmaksızın kendiliğinden adil yargılanma hakkının kapsamına girer (B.E., B. No: 2013/625, 9/1/2014, § 31).
30. Başvuru konusu olayda başvurucu hakkında, haksız ekonomik çıkar sağlama amacıyla kurulan silahlı suç örgütüne üye olma, bu örgütün amacı doğrultusunda nitelikli yağma suçunu işleme, kişiyi özgürlüğünden yoksun bırakma, kredi kartını kötüye kullanma, nitelikli yaralama iddiasıyla soruşturma başlatılmıştır. Başvurucu hakkında isnat olunan suçlar 5237 sayılı Kanun’un 220. maddesinin (2) numaralı fıkrasında, 149. maddesinin (1) numaralı fıkrasında, 109. maddesinin (2) numaralı fıkrasında, 149. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a), (c), (f), (g), (h) bentlerinde, 86. maddesinin (1) numaralı fıkrasında, 245. maddesinin (1) numaralı fıkrasında hapis cezasını gerektirir şekilde tanımlanmıştır. Bu çerçevede başvurucu hakkındaki suç isnadına dayalı yargılamanın Anayasa’nın 36. maddesinin güvence kapsamına girdiği konusunda kuşku bulunmamaktadır (B.E., § 32).
31. Ceza muhakemesinde yargılama süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken sürenin başlangıcı, bir kişiye suç işlediği iddiasının yetkili makamlar tarafından bildirilmesi veya isnattan ilk olarak etkilendiği arama ve gözaltı gibi birtakım tedbirlerin uygulanması anıdır. Somut başvuru açısından bu tarih, başvurucunun gözaltına alındığı 19/10/2006’dır.
32. Başvuruya konu yargılama sürecinin incelenmesi neticesinde İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen soruşturma kapsamında, 19/10/2006 tarihinde gözaltına alınarak 22/10/2006 tarihinde tutuklanan başvurucu hakkında Başsavcılığın 17/1/2007 tarihli iddianamesi ile haksız ekonomik çıkar sağlama amacıyla kurulan silahlı suç örgütüne üye olma, bu örgütün amacı doğrultusunda nitelikli yağma suçunu işleme, kişiyi özgürlüğünden yoksun bırakma, kredi kartını kötüye kullanma, nitelikli yaralama ve 6136 sayılı Kanun'a muhalefet suçlarını işlediği iddiasıyla kamu davası açıldığı; İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesince başvurucunun savunmasının alındığı, müştekilerin dinlendiği, toplanan deliller değerlendirilerek 30/4/2012 tarihli karar ile hapisle cezalandırılmasına karar verildiği; başvurucunun temyizi üzerine Yargıtay 6. Ceza Dairesinin 29/9/2015 tarihli ilamıyla hükmün kısmen onanmasına, kısmen bozulmasına karar verildiği belirlenmiştir. Bozma kararı sonrası dosya henüz yeni bir esasa kaydedilmemiştir.
33. 5271 sayılı Kanun’un öngördüğü yargılama usullerine tabi mahkemeler nezdindeki yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesi tarafından makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönünde kararlar verilmiştir (B.E.,§§ 23-41; Ersin Ceyhan, B. No: 2013/695, 9/1/2014, §§ 24-40).
34. Başvuruya konu davanın mahiyeti nedeniyle icrası gereken usul işlemlerinin niteliği başvuruya konu yargılamanın karmaşık olduğunu ortaya koymakla birlikte davaya bütün olarak bakıldığında somut başvuru açısından farklı bir karar verilmesini gerektirecek bir yön bulunmadığı ve söz konusu dokuz yılı aşkın süredir devam eden yargılamada makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.
35. Açıklanan nedenlerle başvurucunun Anayasanın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6126 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
36. Başvurucu 20.000 TL maddi, 20.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
37. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
38. Başvurucunun tarafı olduğu uyuşmazlığa ilişkin dokuz yılı aşkın süredir devam eden yargılama süresi dikkate alındığında yargılama faaliyetinin uzunluğu sebebiyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya net 6.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
39. Başvuruya konu yargılamanın dokuz yılı aşkın süredir devam ettiği ve bu hususun makul sürede yargılanma hakkını ihlal ettiği gözetilerek anayasal bir hakkın ihlal edildiği açık olan bir yargılama dosyasında; hukuka, adalete ve mahkemeye güven ilkesinin gördüğü zararın devam etmesinin önlenmesi amacıyla yargılamanın mümkün olan en kısa sürede sonuçlandırılmasını teminen kararın bir örneğinin Bakırköy 16. Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın zaman bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuya net 6.000 TL manevi TAZMİNAT ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
D. 198,35 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.998,35 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin makul sürede yargılanma hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Bakırköy 16. Ağır Ceza Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
6/1/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.