TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
EMİNE SARIDAĞ VE DİĞERLERİ
BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/6044)
|
|
Karar Tarihi: 18/6/2014
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Serruh
KALELİ
|
Üyeler
|
:
|
Zehra Ayla PERKTAŞ
|
|
|
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
Erdal TERCAN
|
|
|
Zühtü ARSLAN
|
Raportör
|
:
|
Murat AZAKLI
|
Başvurucular
|
:
|
Emine SARIDAĞ
|
|
|
Ahmet SARIDAĞ
|
|
|
Fatma SARIDAĞ
|
|
|
Adnan SARIDAĞ
|
|
|
Mustafa SARIDAĞ
|
|
|
Mahmut SARIDAĞ
|
|
|
Hıdır SARIDAĞ
|
Vekilleri
|
:
|
Av. Ali AYDEMİR
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1.
Başvurucular, 21/7/1978 tarihinde açtıkları kadastro tespitine itiraz davasının
halen devam etmesi nedeniyle yargılamanın makul sürede sonuçlandırılmadığını
belirterek, mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri
sürmüşler, ihlalin tespiti ile maddi ve manevi zararların tazminini talep
etmişlerdir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2.
Başvuru, 7/8/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır. İdari
yönden yapılan ön incelemede başvurunun Komisyona sunulmasına engel bir durumun
bulunmadığı tespit edilmiştir.
3.
Birinci Bölüm Birinci Komisyonunca, kabul edilebilirlik incelemesi Bölüm
tarafından yapılmak üzere, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4.
Birinci Bölümün 14/11/2013 tarihli ara kararı gereğince başvurunun, kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına ve bir örneğinin görüş
için Adalet Bakanlığına gönderilmesine karar verilmiştir.
5.
Adalet Bakanlığının 16/12/2013 tarihli görüş yazısı 23/12/2013 tarihinde
başvuruculara tebliğ edilmiş olup, başvurucular vekili tarafından 8/1/2014
havale tarihli Adalet Bakanlığı görüşüne karşı beyan dilekçesi ibraz
edilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6.
Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
7. Mardin ili Kızıltepe ilçesi Akdoğan köyünde 1978 yılında
yapılan kadastro çalışmaları sırasında 333, 334, 335, 338, 339, 340, 341 ve 350
parsel numaralı taşınmazlar kısmen Halef Kurt ve arkadaşları ile Maliye
Hazinesi adına tespit edilmiştir.
8. Bir kısım başvurucuların kardeşi Yusuf Sarıdağ
(murisi İbrahim Sarıdağ mirasçıları adına), diğer
başvurucuların murisleri Ömer ve Ahmet Sarıdağ ile
Halef Savcı, Kıleyp Hazar, Tahir Dündar, Dehham Karadeniz, A.Rezzak
Karadeniz ve Maliye Hazinesi tarafından, Halef Kurt ve müşterekleri ile Maliye
Hazinesi aleyhine 21/7/1978 tarihinde Kızıltepe Kadastro Mahkemesinin 1978/71
esas numarası ile kadastro tespitine itiraz davası açılmıştır.
9. a) Bir kısım başvurucuların kardeşi Yusuf Sarıdağ (murisi İbrahim Sarıdağ
mirasçıları adına), Halef Savcı, A.Rezzak
Karadeniz, Dehham Karadeniz, Tahir Dündar ve Maliye
Hazinesi tarafından İbrahim Sarıdağ ile Maliye
Hazinesi aleyhine 11/1/1980 tarihinde Kızıltepe Kadastro Mahkemesinin 1978/73
esas numarası ile kadastro tespitine itiraz davası açılmıştır.
b) Kızıltepe Kadastro Mahkemesince, 28/12/1988 tarih ve
E.1978/73, K.1988/18 sayılı kararla; 1978/73 esas sayılı dava dosyası ile
1978/71 esas sayılı dava dosyasının birleştirilmesine, yargılamaya 1978/71 esas
sayılı dava dosyası üzerinden devam edilmesine karar verilmiştir.
10. a) Bir kısım başvurucuların kardeşi Yusuf Sarıdağ (murisi İbrahim Sarıdağ
mirasçıları adına), diğer başvurucuların murisleri Ömer ve Ahmet Sarıdağ ile Halef Savcı, Kıleyp
Hazar, Ali Sarıdağ, Fatma Kurt ve müşterekleri, Tahir
Dündar, A.Rezzak Karadeniz, Dehham Karadeniz, Mehmet Dinler ve Maliye Hazinesi
tarafından, Halef Kurt ve arkadaşları ile Maliye Hazinesi aleyhine 21/7/1978
tarihinde Kızıltepe Kadastro Mahkemesinin 1978/76 esas numarası ile kadastro
tespitine itiraz davası açılmıştır.
b) Mahkemece, 28/12/1988 tarih ve E.1978/76, K.1988/19 sayılı
kararla; 1978/76 esas sayılı dava dosyası ile 1978/71 esas sayılı dava
dosyasının birleştirilmesine, yargılamaya 1978/71 esas sayılı dava dosyası
üzerinden devam edilmesine karar verilmiştir.
11. a) Halef Savcı, A.Rezzak
Karadeniz, Dehham Karadeniz, Mehmet Aslan, Bedii Füsari ve Maliye Hazinesi tarafından, Mehmet Kabalı ve müşterekleri ile Maliye Hazinesi aleyhine
11/1/1980 tarihinde Kızıltepe Kadastro Mahkemesinin 1980/1 esas numarası ile
kadastro tespitine itiraz davası açılmıştır.
b) Kızıltepe Kadastro Mahkemesince, 5/12/2007 tarih ve
E.1980/1, K.2007/9 sayılı kararla; 1980/1 esas sayılı dava dosyası ile 1978/71
esas sayılı dava dosyasının birleştirilmesine, yargılamaya 1978/71 esas sayılı
dava dosyası üzerinden devam edilmesine karar verilmiştir.
12. a) Halef Savcı, A.Rezzak
Karadeniz, Dehham Karadeniz, Mehmet Aslan, Kasım
Aslan, Bedii Füsari ve Maliye Hazinesi tarafından, A.Rezzak Karadeniz ve Dehham
Karadeniz ile Maliye Hazinesi aleyhine 11/1/1980 tarihinde Kızıltepe Kadastro
Mahkemesinin 1980/2 esas numarası ile kadastro tespitine itiraz davası
açılmıştır.
b) Mahkemece, 13/7/1998 tarih ve E.1980/2, K.1998/69 sayılı
kararla; 1978/71 esas sayılı dava dosyası ile 1980/2 esas sayılı dava
dosyasının birleştirilmesine, yargılamaya 1978/71 esas sayılı dava dosyası
üzerinden devam edilmesine karar verilmiştir
13. Belirtilen dava dosyası 2013
yılında Mardin Kadastro Mahkemesine devredilmiş olup, yargılamaya Mardin
Kadastro Mahkemesinin E.2013/71 sayılı dava dosyası üzerinde devam
edilmektedir.
B. İlgili Hukuk
14.
12/1/2011 tarih ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Usul ekonomisi ilkesi”
kenar başlıklı 30. maddesi şöyledir:
“Hâkim, yargılamanın makul süre içinde ve düzenli bir
biçimde yürütülmesini ve gereksiz gider yapılmamasını sağlamakla yükümlüdür.”
15.
21/6/1987 tarih ve 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun “Genel olarak görev” kenar başlıklı 25.
maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Kadastro mahkemesi; taşınmaz mal mülkiyetine ve sınırlı
ayni haklara, tapuya tescil veya şerh edilecek veyahut beyanlar hanesinde
gösterilecek sair haklara, sınır ve ölçü uyuşmazlıklarına, kadastroya ve tapu
sicilini ilgilendiren benzeri davalara ve özel kanunlarca kendisine verilen
işlere bakar; Kadastroya veya kadastro ile ilgili verasete ait uyuşmazlıkları
çözümleyebileceği gibi, istek üzerine veraset belgesi de verebilir. ”
16.
3402 sayılı Kanun’un “Kadastro
davalarında usul” kenar başlıklı 28. maddesinin birinci fıkrası
şöyledir:
“Kadastro hakimi, askı süresi
içinde açılacak davalar ve kadastro müdürü tarafından mahkemeye tevdi olunacak
taşınmaz mallara ait kadastro tutanakları ve mahalli hukuk mahkemelerinden
devredilen işler hakkında dava dosyası açar. İlgililerin başvurusunu
beklemeksizin kadastro tutanakları ile uyuşmazlığın çözümlenmesine etkili
olabilecek kayıt ve diğer bilgileri ilgili dairelerden getirtir. Hakim, duruşma gününü taraflara Tebligat Kanunu hükümlerine
göre resen tebliğ eder.”
17.
3402 sayılı Kanun’un “Yargılama
usulü” kenar başlıklı 29. maddesinin birinci, üçüncü ve dördüncü
fıkraları şöyledir:
“Kadastro mahkemesinde gelmeyen tarafın yokluğunda duruşma
yapılır. Taraflardan hiç biri gelmez ise dosya
işlemden kaldırılmaz. Hakim, toplanması mümkün olan
delilleri inceler ve 30 uncu madde hükmünce işi karara bağlar.
…
Bu Kanunun tatbikinde ayrıca açıklık bulunmıyan
hallerde basit yargılama usulü uygulanır.
Kadastro mahkemeleri adli tatile tabi değildir.”
18.
3402 sayılı Kanun’un “Deliller
ve hakimin takdiri” kenar başlıklı 30.
maddesinin birinci ve ikinci fıkraları şöyledir:
“Kadastro tutanaklarında beyanlarına başvurulan kişiler, bu
beyanlarına gerekçe gösterilerek itiraz edilmedikçe, yeniden dinlenmezler.
Ancak hakim, kadastro tutanağındaki beyanla, duruşma
sırasında topladığı deliller arasında çelişki görürse, bunu gidermek için
tutanakta beyanlarına başvurulan kimseleri tanık sıfatıyla yeniden
dinleyebilir.
Kadastro komisyonlarından gönderilen tutanaklar ile mahalli
mahkemelerden devredilen dosyaların muhtevasından malik tespiti yapılamadığı
veya dava açan mirasçının dışında başka mirasçıların da bulunduğu anlaşıldığı
takdirde, hakim resen lüzum gördüğü diğer delilleri
toplayarak taşınmaz malın kimin adına tescil edileceğine karar vermekle
yükümlüdür. Taşınmaz malın ölü bir şahsa ait olduğu anlaşılır ve mirasçıları da
tespit edilemezse, ölü olduğu yazılmak suretiyle o şahsın adına tescil kararı
verilir.”
19.
3402 sayılı Kanun’un “Kararların
tebliği, kanun yollarına başvurma ve ilamların infazı” kenar
başlıklı 32. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Kadastro mahkemesi kararları Tebligat Kanunu hükümlerine
göre resen taraflara tebliğ olunur.”
20.
3402 sayılı Kanun’un “Yargılama
giderleri, kadastro harcı ve tahakkuku” kenar başlıklı 36.
maddesinin birinci fıkrasının son cümlesi şöyledir:
“Bu Kanun gereğince resen yapılması gereken soruşturma ve
tebligat işlemleri için zaruri giderler, ileride haksız çıkacak taraftan
alınmak üzere bütçeye konulan ödenekten karşılanır.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
21.
Mahkemenin 18/6/2014 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucuların
7/8/2013 tarih ve 2013/6044 numaralı bireysel başvuruları incelenip gereği
düşünüldü:
A. Başvurucuların İddiaları
22.
Başvurucular, 1978 yılında yapılan kadastro çalışmaları sırasında taşınmazların
kısmen başka şahıslar adlarına tespit edildiğini, murisleri tarafından
21/7/1978 tarihinde Kızıltepe Kadastro Mahkemesinde açılan kadastro tespitine
itiraz davasının 35 yıldır devam ettiğini ve devam eden yargılama sürecinde
taşınmazı kullanamadıklarını belirterek, mülkiyet ve adil yargılanma haklarının
ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
B. Değerlendirme
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
23.
Başvuru formu ile eklerinin incelenmesi sonucunda, açıkça dayanaktan yoksun
olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden
de bulunmadığı anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi
gerekir.
2. Esas Yönünden
26.
Başvurucular, 21/7/1978 tarihinde Kızıltepe Kadastro Mahkemesinde açtıkları
kadastro tespitine itiraz davasının, Mardin Kadastro Mahkemesinin E.2013/71
sayılı dava dosyasında devam ettiğini, yargılamanın makul sürede
tamamlanmayarak Anayasa’nın 35. ve 36. maddelerinde tanımlanan mülkiyet ve adil
yargılanma haklarının ihlal edildiğini iddia etmişlerdir.
27.
Adalet Bakanlığı görüş yazısında, makul sürede yargılanma hakkına ilişkin
olarak görüş sunulmasına gerek görülmediği belirtilerek, mülkiyet hakkının
ihlali iddialarının, başvurucuların ihtilaf konusu taşınmazlar üzerinde henüz
mülkiyet haklarının bulunmadığı dikkate alınarak değerlendirilmesi gerektiği
bildirilmiştir.
28.
Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı
Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 45.
maddesinin (1) numaralı fıkrası hükümlerine göre, Anayasa Mahkemesine yapılan
bir bireysel başvurunun esasının incelenebilmesi için, kamu gücü tarafından
müdahale edildiği iddia edilen hakkın Anayasa’da güvence altına alınmış
olmasının yanı sıra Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (Sözleşme) ve Türkiye’nin
taraf olduğu ek protokollerinin kapsamına da girmesi gerekir. Bir başka
ifadeyle, Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kalan bir hak
ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi
mümkün değildir (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18).
29.
Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti”
kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle
yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil
yargılanma hakkına sahiptir.”
30.
Anayasa’nın “Duruşmaların açık ve kararların
gerekçeli olması” kenar başlıklı 141. maddesinin dördüncü fıkrası
şöyledir:
“Davaların en az giderle ve mümkün olan süratle
sonuçlandırılması, yargının görevidir.”
31.
Sözleşme’nin “Adil yargılanma hakkı”
kenar başlıklı 6. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili
uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda
karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme
tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak
görülmesini isteme hakkına sahiptir.”
32.
Sözleşme metni ile AİHM kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma hakkının
somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, Anayasa’nın 36. maddesinde yer
verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de
Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı bir çok
kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında
yorumlamak suretiyle, gerek Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan gerek AİHM
içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara,
Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §
38).
33.
Somut başvurunun dayanağını oluşturan makul sürede yargılanma hakkı da yukarıda
belirtilen ilkeler uyarınca adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup,
ayrıca davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının
yargının görevi olduğunu belirten Anayasa’nın 141. maddesinin de, Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği, makul sürede
yargılanma hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması gerektiği
açıktır.
34.
Anayasa’nın 36. maddesi ve Sözleşme’nin 6. maddesi uyarınca, medeni hak ve
yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkların makul sürede karara bağlanması
gerekmektedir. Başvuru konusu olayda, taşınmaz mülkiyeti hakkında Kızıltepe
Kadastro Mahkemesinde açılan bir kadastro tespitine itiraz davasının söz konusu
olduğu görülmekle, 3402 sayılı Kanun ve 6100 sayılı Kanun’da yer alan usul
hükümlerine göre yürütülen somut yargılama faaliyetinin, medeni hak ve
yükümlülükleri konu alan bir yargılama olduğunda kuşku yoktur (B. No: 2012/13, 2/7/2013,
§ 49).
35. Makul sürede yargılanma hakkının amacı, tarafların uzun
süren yargılama faaliyeti nedeniyle maruz kalacakları maddi ve manevi baskı ile
sıkıntılardan korunması ile adaletin gerektiği şekilde temini ve hukuka olan
inancın muhafazası olup, hukuki uyuşmazlığın çözümünde gerekli özenin
gösterilmesi gereği de yargılama faaliyetinde gözardı
edilemeyeceğinden, yargılama süresinin makul olup olmadığının her bir başvuru
açısından münferiden değerlendirilmesi gerekir (B. No:2012/13, 2/7/2013, § 40).
36. Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu,
tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun
davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir
davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması
gereken kriterlerdir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 41–45).
37. Ancak, belirtilen kriterlerden hiçbiri makul süre
değerlendirmesinde tek başına belirleyici değildir. Yargılama sürecindeki tüm
gecikmelerin ayrı ayrı tespiti ile bu kriterlerin toplam etkisi
değerlendirilmek suretiyle, hangi unsurun yargılamanın gecikmesi açısından daha
etkili olduğu saptanmalıdır (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 46).
38.
Yargılama faaliyetinin makul sürede gerçekleşip gerçekleşmediğinin saptanması
için, öncelikle uyuşmazlığın türüne göre değişebilen, başlangıç ve bitiş
tarihlerinin belirlenmesi gereklidir.
39.
Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin makul süre
değerlendirmesinde, sürenin başlangıcı kural olarak, uyuşmazlığı karara
bağlayacak yargılama sürecinin işletilmeye başlandığı, başka bir deyişle
davanın ikame edildiği tarih olup, bu tarih somut başvuru açısından 21/7/1978
tarihidir.
40.
Davanın ikame edildiği tarih ile Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuruların
incelenmesi hususundaki zaman bakımından yetkisinin başladığı tarihin farklı
olması halinde dikkate alınacak süre, 23/9/2012 tarihinden sonra geçen süre
değil, uyuşmazlığın başlangıç tarihinden itibaren geçen süredir (B. No:
2012/13, 2/7/2013, § 51).
41.
Sürenin bitiş tarihi ise, çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde
yargılamanın sona erme tarihidir. Ancak devam eden yargılamalara ilişkin makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasını içeren başvuruların
yargılama faaliyetinin devamı sırasında da yapılabilmesi olanağı bulunduğundan,
değerlendirmeye esas alınacak sürenin bitiş anı başvurunun karara bağlandığı
tarihtir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 52).
42.
Başvuruya konu yargılama sürecinin incelenmesinde, yargılamanın konusunun kadastro
tespitine itiraz ve tescil istemine ilişkin olduğu anlaşılmaktadır. Mahkemece,
başvurucular tarafından açılan dava dosyalarının farklı dava dosyaları ile
birleştirildiği görülmektedir. Birleştirme gerekçelerinin, dava konusu
taşınmazların dayanak tapu kayıtlarının ve taraflarının aynı olması olduğu
belirlenmiştir. 21/7/1978 havale tarihli dilekçe ile yargılamasına başlanıldığı
anlaşılan davanın tensip zaptının tanzimi sonrasında, halen derdest olmakla
birlikte, yargılama sürecinde yüzü aşkın duruşma yapıldığı ve belirtilen
celseler arasında genellikle iki aylık sürelerin bulunduğu anlaşılmaktadır.
43.
İlgili yargılama evrakının incelenmesinden, özellikle tensip zaptı kapsamında
ikmaline başlanılması gereken tapu kaydı, birleşik kroki, mahalli bilirkişi listesi
gibi evrakın ilgili kurumlardan talep edilmeyerek, yargılama sırasında münferit
celselerde verilen ara kararlar uyarınca kısım kısım
talep edildiği, ara karar gereklerinin yerine getirilmediği muhtelif celselerde
taraf vekillerinin mazeretlerinin kabulüne dair karar tesisi ile yetinildiği,
celse harcı tayini gibi usuli imkanların yargılama
makamlarınca kullanılmadığı, Mahkemece birçok defa dosyanın incelemeye alındığı
ve bu sebeple duruşmaların tehir edildiği, keşif ara kararlarının farklı
gerekçelerle yerine getirilmeyerek muhtelif tarihli keşiflerin ertelendiği
anlaşılmaktadır.
44.
3402 sayılı Kanun’da yer alan özel usul hükümleri ile bu Kanunda hüküm
bulunmaması durumunda uygulama alanı bulacak olan ve medeni hak ve
yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkları konu alan yargılama faaliyetleri için
geçerli genel usuli hükümler içeren 6100 sayılı
Kanun’un 30. maddesi, uyuşmazlıkların makul sürede çözümlenmesi gerekliliğini
ortaya koymaktadır. Belirtilen hükümlere rağmen, Mahkemece defalarca keşif
masraflarının ikmali, davaya dâhil edilmesi gereken şahısların tespiti ve
davaya dâhil edilmeleri, yargılama sırasında vefat ettiği anlaşılan tarafların
veraset ilamlarının dosyaya ibraz edilmesi hususunda taraflara süreler
verildiği, birçok defa keşif ara kararlarının müracaat yokluğu, hava şartları,
bilirkişi temin edilememesi, güvenlik gibi nedenlerle yerine getirilmediği ve
bu uygulamanın davada yer alan taraf sayısı da nazara alındığında yargılamanın
uzaması üzerinde baskın bir etkiye sahip olduğu anlaşılmaktadır. Bu kapsamda
verilen bir kısım keşif ara kararlarından dönülerek tekrar taraf teşkili
sağlanmaya çalışıldığı görülmektedir.
46.
Başvurunun değerlendirilmesi neticesinde, başvuruya konu yargılamanın gerek
taşınmaz sayısı gerekse taraf sayısı bakımından, keşif ve bilirkişi incelemesi
gibi usul işlemlerini gerektirmesine bağlı olarak karmaşık bir niteliğe sahip
olduğu, ancak yargılama sürecindeki gecikmeler ayrı ayrı değerlendirildiğinde
Kadastro Mahkemesinde tatbiki gereken yargılamayı hızlandırıcı niteliğe sahip
özel usul hükümlerine riayet edilmediği ve verilen ara kararların birçoğunda
taraflara eksikliklerin ikmali hususunda usul hükümlerine aykırı şekilde
süreler verilerek, yapılması gereken işlemlerin uzun sürelerle, müracaat
yokluğu ve masraf ikmal edilmemesi gibi nedenlerle yerine getirilmediği
anlaşılmaktadır.
47.
Özellikle somut yargılama açısından dava malzemesinin taraflarca hazırlanması
ilkesinin geçerli olmadığı nazara alındığında, yargılama makamlarının davayı
gerekli süratle yürütme yükümlülüğünün daha dikkatli bir şekilde ele alınması
gerekmektedir (B. No: 2013/4687, 23/1/2014, § 47).
48.
Başvuru konusu yargılamada söz konusu olduğu gibi, verilen birleştirme
kararlarının adaletin daha iyi gerçekleştirilebilmesi için makul olduğu
değerlendirilebilirse de, bu tür kararların
yargılamayı uzatacağı göz önünde bulundurularak, yargılamanın diğer
aşamalarında sürecin hızlandırılması hususunda daha fazla gayret ve özen
gösterilmesi gerektiği açıktır.
49.
Yargılama sürecinde davanın taraflarının yargılamayı geciktirici yöndeki işlem
ve davranışları kural olarak, yargılamanın uzamasında taraf kusuru olarak kabul
edilmekte ise de yargılama makamlarının ilgili usuli
imkânları kullanmak suretiyle bu girişimleri engelleme sorumluluğu
bulunmaktadır. Bu kapsamda, taraf vekillerince muhtelif celselerde mazeret
dilekçeleri sunulduğu görülmekle birlikte, başvurucuların tutumunun
yargılamanın uzamasına özellikle bir etkisi olduğu tespit edilememiştir.
50.
Davada yer alan kişi sayısı ve davanın mahiyeti nedeniyle icrası gereken usul
işlemlerinin niteliği başvuruya konu yargılamanın karmaşık olduğunu ortaya
koymakla birlikte, davaya bütün olarak bakıldığında yaklaşık otuz altı yıllık
yargılama sürecinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.
51.
Açıklanan nedenlerle, başvurucuların Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına
alınan makul sürede yargılanma haklarının ihlal edildiğine karar verilmesi
gerekir.
52.
Başvurucular ayrıca, uzun süren yargılama nedeniyle taşınmazdan
yararlanamadıkları gibi taşınmazdan sağlanan gelir desteğinden de mahrum
kaldıklarını belirterek, Anayasa’nın 35. maddesinde tanımlanan mülkiyet
haklarının ihlal edildiğini iddia etmiş olup, makul sürede yargılanma hakkının ihlal
edildiği yönünde yukarıda yer verilen tespitler ışığında, mülkiyet hakkının
ihlal edildiği yönündeki iddianın ayrıca değerlendirilmesine gerek
görülmemiştir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
53.
Başvurucular, taşınmazlarını uzun süren yargılama boyunca kullanamadıklarını ve
gelirlerinden istifade edemediklerini belirterek, maruz kaldıkları zarar
karşılığı 250.000,00 TL maddi tazminata, 150.000,00 TL manevi tazminata
hükmedilmesini talep etmişlerdir.
54.
Adalet Bakanlığı görüşünde, başvurucuların tazminat taleplerine ilişkin görüş
bildirilmemiştir.
55.
6216 sayılı Kanun’un “Kararlar”
kenar başlıklı 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa,
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere
dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar
bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel
mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla
yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve
sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
56.
Başvurucular tarafından maddi tazminat talebinde bulunulmuş olup, mevcut
başvuruda Anayasa’nın 36. maddesinin ihlal edildiği tespit edilmiş olmakla
beraber, tespit edilen ihlalle iddia edilen maddi zarar arasında illiyet bağı
bulunmadığı anlaşıldığından, başvurucuların maddi tazminat taleplerinin reddine
karar verilmesi gerekir.
57.
Başvurucuların tarafı oldukları uyuşmazlığa ilişkin yaklaşık otuz altı yıllık
yargılama süresi nazara alındığında, başvurucuların yargılama faaliyetinin
uzunluğu sebebiyle, yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi
zararları karşılığında her bir başvurucuya takdiren
3.600,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
58.
Başvurucular tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen
198,35 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL
yargılama giderinin başvuruculara müştereken ödenmesine karar verilmesi
gerekir.
59.
Başvuruya konu yargılamanın yaklaşık otuz altı yıl sürdüğü ve bu hususun makul
sürede yargılanma hakkını ihlal ettiği gözetilerek, anayasal bir hakkın ihlal
edildiği açık olan bir yargılama dosyasında, hukuka, adalete ve mahkemeye güven
ilkesinin gördüğü zararın devam etmesinin önlenmesi amacıyla, yargılamanın
mümkün olan en kısa sürede sonuçlandırılmasını teminen,
kararın bir örneğinin ilgili Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi
gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucuların,
1. Makul sürede yargılanma
haklarının ihlal edildiği yönündeki iddialarının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına
alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
B. Başvurucuların her birine 3.600,00 TL manevi TAZMİNAT ÖDENMESİNE
C. Başvurucuların tazminata ilişkin diğer taleplerinin REDDİNE,
D. Başvurucular tarafından yapılan 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL
vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCULARA
MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede
gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
F. Kararın bir ilgili Mahkemesine gönderilmesine,
18/6/2014
tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.