TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
EMİNE ÖZDEN BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2013/5549)
Karar Tarihi: 21/5/2015
R.G. Tarih- Sayı: 8/8/2015-29439
Başkan
:
Burhan ÜSTÜN
Üyeler
Serruh KALELİ
Nuri NECİPOĞLU
Hicabi DURSUN
Kadir ÖZKAYA
Raportör Yrd.
Gökçe GÜLTEKİN
Başvurucu
Emine ÖZDEN
Vekili
Av. Metin İRİZ
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvurucu, Bahçelievler Belediyesi (Belediye) ile Belediye ve Özel İdare Çalışanları Birliği Sendikası (BEM-BİR-SEN) arasında imzalanan sözleşme uyarınca yapılan sosyal denge yardımının Aralık 2006 döneminde kendisine ödenmemesi nedeniyle 25/1/2007 tarihinde idareye yaptığı başvurunun reddedilmesi üzerine İstanbul 8. İdare Mahkemesinde açtığı iptal ve tam yargı davasının hukuka aykırı olarak reddedildiğini, Danıştay tarafından hükmün onandığını, onama kararının gerekçesiz olduğunu, yargılamanın makul sürede sonuçlanmadığını belirterek, eşitlik ilkesinin, mülkiyet ve adil yargılanma hakları ile sendikaya üye olma özgürlüğünün ihlal edildiğini ileri sürmüş ve tazminat talep etmiştir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 17/7/2013 tarihinde İstanbul Bölge İdare Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. İdari yönden yapılan ön incelemede, belirlenen eksiklikler tamamlatılmış, başvurunun Komisyona sunulmasına engel bir durumunun bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm İkinci Komisyonunca 11/6/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesi Bölüm tarafından yapılmak üzere dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 11/7/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve olgular ile başvurunun bir örneği görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmiş, Adalet Bakanlığının 15/9/2014 tarihli görüş yazısına karşı başvurucu, 24/10/2014 tarihinde beyanlarını sunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve UYAP aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu, Belediyede memur olarak görev yapmakta iken 9/1/2007 tarihinde 14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 125. maddesi uyarınca görevine gelmediği gerekçesiyle uyarma cezası almıştır.
8. Başvurucu, Belediye ile BEM-BİR-SEN arasında imzalanan sosyal denge sözleşmesine göre belediye çalışanlarına yapılan ödemenin, Aralık 2006 dönemine ilişkin olarak kendisine yapılmaması üzerine, 25/1/2007 tarihinde idareye başvurmuştur.
9. Başvurucu, talebinin Belediye tarafından zımnen reddedilmesi sonucunda idari işlemin iptali ve uğradığı maddi kayıpların ödenmesi istemiyle 5/4/2007 tarihinde İstanbul 8. İdare Mahkemesinde dava açmıştır.
10. Mahkemece, 29/1/2008 tarihli ve E.2007/665, K.2007/64 sayılı kararla; Belediye ile BEM-BİR-SEN arasında imzalanan 18/4/2006 tarihli sosyal denge sözleşmesinin 27. maddesinde 657 sayılı Kanun uyarınca uyarma cezası alanlara bir ay süreyle sosyal denge yardımı ödenmeyeceğinin açıkça belirtildiği, başvurucunun 657 sayılı Kanun'a göre aldığı uyarma cezası nedeniyle Aralık 2006 dönemine ilişkin ödemenin yapılmadığı ve dava konusu işlemin hukuka aykırı olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
11. Temyiz üzerine, Danıştay Onuncu Dairesinin 14/9/2011 tarihli ve E.2008/9313, K.2011/3354 sayılı ilamıyla; incelenen kararın usul ve yasaya uygun olduğu, temyiz dilekçesinde ileri sürülen nedenlerin kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmediği belirtilerek hüküm onanmıştır.
12. Karar düzeltme istemi, aynı Dairenin 9/5/2013 tarihli ve 2012/982, K.2013/4279 sayılı ilâmıyla; Danıştay Dava Daireleri ile İdari veya Vergi Dava Daireleri Kurullarının kararları hakkında ancak 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 54. maddesinde yazılı nedenlerle kararın düzeltilmesinin istenebileceği, karar düzeltme dilekçesinde ileri sürülen hususların ilgili maddede yer alan nedenlerden birine uymadığı belirtilerek reddedilmiştir.
13. Karar, başvurucuya 27/6/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.
14. Başvurucu, 17/7/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
15. 657 sayılı Kanun’un "Disiplin cezalarının çeşitleri ile ceza uygulanacak fiil ve haller" kenar başlıklı 125. maddesinin birinci fıkrasının (A) bendi şöyledir:
“(A)- Uyarma: Memura, görevinde ve davranışlarında daha dikkatli olması gerektiğinin yazı ile bildirilmesidir.
Uyarma cezasını gerektiren fiil ve haller şunlardır:
a) Verilen emir ve görevlerin tam ve zamanında yapılmasında, görev mahallinde kurumlarca belirlenen usul ve esasların yerine getirilmesinde, görevle ilgili resmi belge, araç ve gereçlerin korunması, kullanılması ve bakımında kayıtsızlık göstermek veya düzensiz davranmak,
b) Özürsüz veya izinsiz olarak göreve geç gelmek, erken ayrılmak, görev mahallini terk etmek,
c) Kurumca belirlenen tasarruf tedbirlerine riayet etmemek,
d) Usulsüz müracaat veya şikâyette bulunmak,
e) Devlet memuru vakarına yakışmayan tutum ve davranışta bulunmak,
f) Görevine veya iş sahiplerine karşı kayıtsızlık göstermek veya ilgisiz kalmak,
g) Belirlenen kılık ve kıyafet hükümlerine aykırı davranmak,
h) Görevin işbirliği içinde yapılması ilkesine aykırı davranışlarda bulunmak”
16. 657 sayılı Kanun’un “İtiraz” kenar başlıklı, 13/2/2011 tarihli ve 6111 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önceki 135. maddesi şöyledir:
“Disiplin amirleri tarafından verilen uyarma ve kınama cezalarına karşı itiraz, varsa bir üst disiplin amirine yoksa disiplin kurullarına yapılabilir.
Aylıktan kesme, kademe ilerlemesinin durdurulması ve Devlet memurluğundan çıkarma cezalarına karşı idari yargı yoluna başvurulabilir."
17. 657 sayılı Kanun’un “İtiraz” kenar başlıklı, 13/2/2011 tarihli ve 6111 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önceki 136. maddesi şöyledir:
“Disiplin amirleri ve disiplin kurulları tarafından verilen disiplin cezalarına karşı yapılacak itirazlarda süre, kararın ilgiliye tebliği tarihinden itibaren 7 gündür.
Bu süre içinde itiraz edilmeyen disiplin cezaları kesinleşir.
İtiraz halinde, itiraz mercileri kararı gözden geçirerek verilen cezayı aynen kabul edebilecekleri gibi cezayı hafifletebilir veya tamamen kaldırabilirler.
İtiraz edilmeyen kararlar ile itiraz üzerine verilen kararlar kesin olup, bu kararlar aleyhine idari yargı yoluna başvurulamaz.
İtiraz mercileri, itiraz dilekçesi ile karar ve eklerinin, kendilerine intikalinden itibaren 30 gün içinde kararlarını vermek zorundadırlar.
Kaldırılan cezalar sicilden silinir."
18. 18/4/2006 tarihinde Bahçelievler Belediye Başkanlığı ve BEM-BİR-SEN arasında imzalanan Sosyal Denge Sözleşmesinin “SOSYAL DENGE YARDIMI ÖDEMELERİNDE İSTİSNALAR” başlıklı 27. maddesi şöyledir:
“Çalışan hakkında 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa göre yapılan soruşturma sonucuna göre;
a) Uyarı cezası alanlara 1 ay,
..
e) Hakkında disiplin soruşturması açılanlara, soruşturma sürecince sosyal denge yardımı ödenmez.”
19. 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 1. maddesinin (2) numaralı fıkrası, 2. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (b) bendi, 28. maddesi, 54. maddesi.
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
20. Mahkemenin 21/5/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 17/7/2013 tarihli ve 2013/5549 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
21. Başvurucu, Bahçelievler Belediyesi Fen İşleri Müdürlüğü Sivil Savunma Uzmanlığı bürosunda memur olarak görev yapmakta iken temsilcisi olduğu Tüm Belediye ve Yerel Yönetim Hizmetleri Emekçileri Sendikası (TÜM-BEL-SEN) tarafından organize edilerek 14/12/2006 tarihinde gerçekleştirildiğini iddia ettiği basın açıklamasına katıldığı gerekçesiyle uyarma cezası aldığını, Belediye ile BEM-BİR-SEN arasında imzalanan sosyal denge sözleşmesi uyarınca yapılan ödemelerin Aralık 2006 dönemine ilişkin kısmın kendisine yapılmaması nedeniyle 25/1/2007 tarihinde idareye yaptığı başvurunun zımnen reddedilmesi üzerine idari işlemin iptali ve uğradığı maddi kayıpların ödenmesi talebiyle İstanbul 8. İdare Mahkemesinde açtığı iptal ve tam yargı davasının Teşkilatlanma ve Kollektif Müzakere Hakkı Prensiplerinin Uygulanmasına Müteallik Sözleşme (ILO 98 No’lu Sözleşme), Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (Sözleşme) ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararları dikkate alınmaksızın reddedildiğini, temyiz üzerine Danıştay Onuncu Dairesince hükmün onandığını, karar düzeltme isteminin aynı Daire tarafından reddedildiğini, Danıştay kararlarının gerekçesiz olduğunu iddia etmiştir. Ayrıca başvurucu, Belediye tarafından yapılan bu ödemeden yararlanmak için BEM-BİR-SEN üyesi olmaya zorlandığını, bir başka sendikaya üye olmaktan dolayı aldığı disiplin cezası sonucunda sosyal denge yardımının kendisine yapılmamasının eşitlik ilkesine aykırı olduğunu, Belediye ile BEM-BİR-SEN arasında imzalanan sosyal denge sözleşmesinde yer alan uyarma disiplin cezası alan çalışana bir ay süreyle sosyal denge yardımı yapılmamasına ilişkin hükmün sendikaların bağımsızlığı ilkesiyle bağdaşmadığını belirterek, Anayasa'nın 10. maddesinde yer alan eşitlik ilkesinin, Anayasa'nın 35. maddesinde yer alan mülkiyet hakkının, Anayasa'nın 36. maddesinde yer alan adil yargılanma hakkının, Anayasa’nın 51. maddesinde düzenlenen sendikaya üye olma hakkı ile Anayasa'nın 90. maddesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
22. Başvuru formu ve ekleri incelendiğinde, başvurucunun, 25/1/2007 tarihinde idareye yaptığı başvurunun zımnen reddedilmesi sonucunda İstanbul 8. İdare Mahkemesinde açtığı davada hukuka aykırı karar verildiğini, Anayasa’nın 90. maddesi kapsamında ILO 98 No.lu Sözleşme, AİHS ve AİHM kararlarının dikkate alınmadığını, başka bir sendika üyesi olduğu gerekçesiyle uyarma disiplin cezası aldığını, bir başka sendikaya üye olmaktan dolayı aldığı disiplin cezası nedeniyle sosyal denge yardımının kendisine yapılmamasının eşitlik ilkesine aykırı olduğunu belirterek eşitlik ilkesinin, mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürdüğü anlaşılmıştır. Anayasa Mahkemesi, başvurucunun ihlal iddialarına ilişkin nitelendirmesi ile bağlı olmayıp hukuki nitelendirmeyi kendisi yapar. Anılan ihlal iddiaları, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ile Mahkemece verilen kararın adil olup olmamasına ilişkin olduğundan, bu iddialar yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığı iddiası kapsamında nitelendirilmiştir. Başvurucunun Danıştay kararlarının gerekçesiz olduğu, sendikaya üye olma özgürlüğünün ihlal edildiği iddiası ile makul sürede yargılama yapılmadığı yönündeki iddiası ise ayrıca incelenmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
a. Yargılamanın Sonucu İtibarıyla Adil Olmadığı İddiası
23. Başvurucu, Belediye ile BEM-BİR-SEN arasında imzalanan sözleşme uyarınca yapılan ödemelerin Aralık 2006 dönemine ilişkin kısmın kendisine yapılmaması nedeniyle 25/1/2007 tarihinde idareye yaptığı başvurunun zımnen reddedilmesi üzerine idari işlemin iptali ve uğradığı maddi kayıpların ödenmesi talebiyle İstanbul 8. İdare Mahkemesinde açtığı iptal ve tam yargı davasının Anayasa’nın 90. maddesi kapsamında ILO 98 No’lu Sözleşme, AİHM kararları ve Sözleşme dikkate alınmaksızın reddedildiğini, verilen kararın hukuka aykırı olduğunu ileri sürmüştür.
24. Adalet Bakanlığı görüşünde, başvurucunun yargılamanın tüm aşamalarında hakkını savunmak için kendi görüşlerini sunma imkânı bulduğu ve iddialarının mahkemeler tarafından değerlendirildiği hususlarının dikkate alınarak inceleme yapılması gerektiği belirtilmiştir.
25. Adalet Bakanlığı görüşüne karşı başvurucu, Derece Mahkemesince iddialarının dikkate alınmadığını, resen araştırma ve inceleme yapılması gerekirken davalı idarenin savunmasına göre karar verildiğini belirtmiştir.
26. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz.”
27. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
28. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvurular kapsamında değerlendirilen kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır.
29. Anılan kurallar uyarınca, ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda bariz takdir hatası veya açık keyfilik içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede, kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular, bariz takdir hatası veya açık keyfilik bulunmadıkça Anayasa Mahkemesince incelenemez (Necati Gündüz ve Recep Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).
30. Başvuru konusu olayda, başvurucunun, Belediye ile BEM-BİR-SEN arasında imzalanan sosyal denge sözleşmesi uyarınca belediye çalışanlarına yapılan ödemenin, Aralık 2006 dönemine ilişkin kısmının kendisine yapılmaması nedeniyle, 25/1/2007 tarihinde idareye yaptığı başvurunun zımnen reddedilmesi üzerine idari işlemin iptali ve uğradığı maddi kayıpların ödenmesi istemiyle İstanbul 8. İdare Mahkemesinde açtığı dava; Belediye ile BEM-BİR-SEN arasında imzalanan 18/4/2006 tarihli sosyal denge sözleşmesinin 27. maddesinde 657 sayılı Kanun uyarınca uyarma cezası alanlara bir ay süreyle sosyal denge yardımı ödenmeyeceğinin açıkça belirtildiği, başvurucunun 657 sayılı Kanun'a göre aldığı uyarma cezası nedeniyle Aralık 2006 dönemine ilişkin ödemenin yapılmadığı ve dava konusu işlemin hukuka aykırı olmadığı gerekçesiyle reddedilmiş, temyiz üzerine, Danıştay Onuncu Dairesinin 14/9/2011 tarihli ilâmıyla karar onanmış, karar düzeltme istemi ise aynı Dairenin 9/5/2013 tarihli ilâmıyla reddedilmiştir.
31. Belediye ile BEM-BİR-SEN arasında imzalanan 18/4/2006 tarihli Sosyal Denge Sözleşmesinin sosyal denge yardımı ödemelerinde istisnalar başlıklı 27. maddesinde, 657 sayılı Kanun’a göre yapılan soruşturma sonucunda uyarı cezası alanlara bir ay süreyle sosyal denge yardımının yapılmayacağı belirtilmiş, Mahkemece ilgili sözleşme hükmüne göre idari işlemin hukuka aykırı olmadığı tespit edilerek davanın reddine karar verilmiştir.
32. Mahkemenin gerekçesi ve başvurucunun iddiaları incelendiğinde, iddiaların özünün Derece Mahkemesi tarafından delillerin değerlendirilmesinde ve hukuk kurallarının yorumlanmasında isabet olmadığına ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.
33. Başvurucu, yargılama sürecinde karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşlerden bilgi sahibi olamadığına, kendi delillerini ve iddialarını sunma olanağı bulamadığına, karşı tarafça sunulan delillere ve iddialara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı bulamadığına ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının Derece Mahkemesi tarafından dinlenmediğine ilişkin bir bilgi ya da kanıt sunmadığı gibi Mahkemenin kararında bariz takdir hatası veya açık keyfilik oluşturan herhangi bir durum da tespit edilememiştir.
34. Açıklanan nedenlerle, başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu, Derece Mahkemesi kararlarının bariz takdir hatası veya açık keyfilik de içermediği anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Gerekçeli Karar Hakkının İhlal Edildiği İddiası
35. Anayasa’nın 141. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
“Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır.”
36. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin yargı organlarına davacı ve davalı olarak başvurabilme ve bunun doğal sonucu olarak da iddia, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır. Maddeyle güvence altına alınan hak arama özgürlüğü, kendisi bir temel hak niteliği taşımasının ötesinde, diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmasını ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden birisidir. Bu bağlamda Anayasa’nın, bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılmasını ifade eden 141. maddesinin de, hak arama hürriyetinin kapsamının belirlenmesinde gözetilmesi gerektiği açıktır(Vedat Benli, B. No: 2013/307, 16/5/2013, § 30).
37. Temyiz mercilerinin kararlarının tamamen gerekçeli olması zorunlu değildir. Temyiz merciinin yargılamayı yapan mahkemenin kararıyla aynı fikirde olması ve bunu ya aynı gerekçeyi kullanarak ya da basit bir atıfla kararına yansıtması yeterlidir. Burada önemli olan husus, temyiz merciinin bir şekilde temyizde dile getirilmiş ana unsurları incelediğini, derece mahkemesinin kararını inceleyerek onadığını ya da bozduğunu göstermesidir (Yasemin Ekşi, B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 57).
38. Başvurucu, Mahkemece verilen davanın reddi kararının temyizi üzerine Danıştay tarafından gerekçesiz olarak hükmün onandığını ve karar düzeltme istemlerinin gerekçe gösterilmeksizin reddedildiğini ileri sürmüştür.
39. Somut olayda, başvurucunun açtığı davada İlk Derece Mahkemesince, başvurucunun iddiaları, davalı idarenin savunması ve Belediye ile BEM-BİR-SEN arasında imzalanan sözleşme hükümleri değerlendirilmiş, ilgili sözleşmeye göre çalışanlara 657 sayılı Kanun uyarınca ceza verilmesi durumunda ödemenin yapılmayacağının anlaşıldığı belirtilerek davanın reddine karar verilmiştir (bkz. § 9). Temyiz üzerine Danıştay Onuncu Dairesince, kararın usul ve yasaya uygun olduğu, temyiz dilekçesinde ileri sürülen nedenlerin kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmediği belirtilmiş, Mahkemece verilen kararın gerekçesine atıf yapılarak ve bu gerekçe kabul edilerek hüküm onanmış ve karar düzeltme istemi aynı Daire tarafından reddedilmiştir (bkz. §§ 10-11). Dolayısıyla Danıştay kararlarının gerekçesiz olduğundan söz edilemez.
40. Açıklanan nedenlerle; gerekçeli karar hakkına yönelik bir ihlalin olmadığı açık olduğundan, başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
c. Sendikaya Üye Olma Özgürlüğünün İhlal Edildiği İddiası
41. Başvurucu, 14/12/2006 tarihinde temsilcisi olduğu TÜM-BEL-SEN tarafından düzenlenen etkinliğe katıldığı gerekçesiyle hakkında göreve gelmeme nedeniyle disiplin cezası verildiğini, buna bağlı olarak sosyal denge tazminatının bir ay süreyle ödenmediğini, Belediye tarafından yapılan bu ödemeden yararlanmak için BEM-BİR-SEN üyesi olmaya zorlandığını, başka bir sendika üyesi olduğu gerekçesiyle aldığını iddia ettiği uyarma cezası sonucunda, ilgili sosyal denge sözleşmesi uyarınca yapılan ödemelerin Aralık 2006 dönemine ilişkin kısmın kendisine yapılmamasının Anayasa’ya aykırı olduğunu, Belediye ile BEM-BİR-SEN arasında imzalanan sosyal denge sözleşmesinde yer alan uyarma disiplin cezası alan çalışana bir ay süreyle sosyal denge yardımı yapılmamasına ilişkin hükmün sendikaların bağımsızlığı ilkesi ile bağdaşmadığını ileri sürmüştür. Başvurucu, AİHM'in daha önce benzer başvurularda ihlal kararı verdiğini ayrıca Danıştayın da istikrar kazanmış içtihatlarında sendikal faaliyet kapsamında göreve gelinmemesi fiilinin mazeret olarak kabul edildiğini belirtmiş, ayrıca ILO 98 No.lu Sözleşme hükümlerine aykırı hareket edildiğini ifade etmiştir.
42. Bakanlık görüşünde, AİHM içtihatları hatırlatılarak, başvurucunun uyarma cezası aldığı tarihte iç hukukta bu cezalara karşı yargı yolunun açık olmadığı, başvurucunun bu yönde bir şikâyetinin de bulunmadığı, başvurucunun sendikal faaliyette bulunduğu gerekçesiyle uyarma cezası aldığı ve sosyal denge tazminatının bu nedenle ödenmediği iddiaları ile sosyal denge yardımı almak için BEM-BİR-SEN isimli sendikaya üye olmaya zorlandığı yönündeki iddiaları ilgili herhangi bir somut belge sunmadığı hususlarının dikkate alınarak değerlendirme yapılması gerektiği belirtilmiştir.
43. Adalet Bakanlığı görüşüne karşı başvurucu, başvuru formunda belirttiği diğer hususlar yanında, göreve gelmeme fiili nedeniyle 657 sayılı Kanun’a göre hakkında aylıktan kesme cezası verilmesi gerekirken uyarma cezası verildiğini, uyarma cezası aldığı tarihte bu cezaya karşı yargı yoluna başvurma imkânının bulunmadığını, aynı fiil nedeniyle hem disiplin cezası aldığını hem de hak mahrumiyeti yaşadığını belirtmiştir.
44. Anayasa'nın "Sendika kurma hakkı" başlıklı 51. maddesi şöyledir:
"Çalışanlar ve işverenler, üyelerinin çalışma ilişkilerinde, ekonomik ve sosyal hak ve menfaatlerini korumak ve geliştirmek için önceden izin almaksızın sendikalar ve üst kuruluşlar kurma, bunlara serbestçe üye olma ve üyelikten serbestçe çekilme haklarına sahiptir. Hiç kimse bir sendikaya üye olmaya ya da üyelikten ayrılmaya zorlanamaz.
Sendika kurma hakkı ancak, millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâk ile başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebepleriyle ve kanunla sınırlanabilir.
Sendika kurma hakkının kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunda gösterilir.
İşçi niteliği taşımayan kamu görevlilerinin bu alandaki haklarının kapsam, istisna ve sınırları gördükleri hizmetin niteliğine uygun olarak kanunla düzenlenir.
Sendika ve üst kuruluşlarının tüzükleri, yönetim ve işleyişleri, Cumhuriyetin temel niteliklerine ve demokrasi esaslarına aykırı olamaz."
45. 6216 sayılı Kanun'un “Bireysel başvuru usulü” kenar başlıklı 47. maddesinin (3) ve (6) numaralı fıkraları şöyledir:
“(3) Başvuru dilekçesinde başvurucunun ve varsa temsilcisinin kimlik ve adres bilgilerinin, işlem, eylem ya da ihmal nedeniyle ihlal edildiği ileri sürülen hak ve özgürlüğün ve dayanılan Anayasa hükümlerinin, ihlal gerekçelerinin, başvuru yollarının tüketilmesine ilişkin aşamaların, başvuru yollarının tüketildiği, başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarih ile varsa uğranılan zararın belirtilmesi gerekir. Başvuru dilekçesine, dayanılan deliller ile ihlale neden olduğu ileri sürülen işlem veya kararların aslı ya da örneğinin ve harcın ödendiğine dair belgenin eklenmesi şarttır.
…
(6) Başvuru evrakında herhangi bir eksiklik bulunması hâlinde, Mahkeme yazı işleri tarafından eksikliğin giderilmesi için başvurucu veya varsa vekiline onbeş günü geçmemek üzere bir süre verilir ve geçerli bir mazereti olmaksızın bu sürede eksikliğin tamamlanmaması durumunda başvurunun reddine karar verileceği bildirilir.”
46. 6216 sayılı Kanun’un, “Bireysel başvuruların kabul edilebilirlik şartları ve incelenmesi” kenar başlıklı 48. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Bireysel başvuru hakkında kabul edilebilirlik kararı verilebilmesi için 45 ila 47 nci maddelerde öngörülen şartların taşınması gerekir.
(2) Mahkeme, Anayasanın uygulanması ve yorumlanması veya temel hakların kapsamının ve sınırlarının belirlenmesi açısından önem taşımayan ve başvurucunun önemli bir zarara uğramadığı başvurular ile açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
47. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün bireysel başvuruların içeriğini düzenleyen “Bireysel başvuru formu ve ekleri” başlıklı 59. maddesinin ilgili bölümü şöyledir:
“…
(2) Başvuru formunda aşağıdaki hususlar yer alır:
ç) Kamu gücünün ihlale neden olduğu iddia edilen işlem, eylem ya da ihmaline dair olayların tarih sırasına göre özeti.
d) Bireysel başvuru kapsamındaki haklardan hangisinin hangi nedenle ihlal edildiği ve buna ilişkin gerekçeler ve delillere ait özlü açıklamalar.
e) Başvurucunun güncel ve kişisel bir temel hakkının doğrudan zedelendiği iddiasının dayanakları.
(3) Başvuru formuna aşağıdaki belgeler ya da onaylı örnekleri eklenir:
e) Dayanılan belgelerin asılları ya da onaylı örnekleri.
(4) Başvurucu ihlal iddiasına dayanak gösterdiği üçüncü fıkradaki belgelere herhangi bir nedenle erişememesi hâlinde bunun gerekçelerini belirtir. Mahkeme gerekli gördüğü takdirde bu bilgi ve belgeleri resen toplar.
…”
48. İçtüzüğün “Formun ve eklerinin hazırlanmasına ilişkin ilkeler” başlıklı 60. maddesi şöyledir:
“(1) Başvuru formu, İçtüzüğün 59 uncu maddesine uygun olarak düzenlenir ve aynı maddede belirtilen belgeler ya da onaylı örnekleri başvuru formuna eklenir.
(2) Başvuru formu okunaklı ve başvurunun esasına yönelik özlü bilgileri içerir şekilde hazırlanır. Başvuru formunun ekler hariç on sayfayı geçmesi hâlinde başvurucunun ayrıca başvuru formuna olayların özetini eklemesi gerekir.
(3) Başvurucu, başvuru formunun ekinde sunduğu belgeleri, tarih sırasına göre numaralandırarak her bir belgeyi tanımlayıcı başlıklar hâlinde dizi pusulasına bağlar.”
49. İçtüzüğün “Form ve eklerinin ön incelemesi ve eksiklikler” başlıklı 66. maddesi şöyledir:
“(1)Bireysel Başvuru Bürosu gelen başvuruları şeklî eksiklikler bulunup bulunmadığı yönünden inceler. Başvuru formunda veya eklerinde herhangi bir eksiklik tespit edilmesi hâlinde, bunların tamamlattırılması için başvurucuya, varsa avukatına veya kanuni temsilcisine onbeş günü geçmemek üzere bir süre verilir.
(2) Eksikliklerin tamamlattırılmasına dair yazıda başvurucuya geçerli bir mazereti olmaksızın verilen sürede eksiklikleri tamamlamadığı takdirde başvurusunun reddine karar verileceği bildirilir.
(3) Başvurunun; süresinde yapılmadığı, 59 uncu ve 60 ıncı maddelerdeki şekil şartlarına uygun olmadığı ve tespit edilen eksikliklerin verilen kesin sürelerde tamamlanmadığı hâllerde Komisyonlar Başraportörü tarafından reddine karar verilir ve başvurucuya tebliğ edilir. Bu karara tebliğ tarihinden itibaren yedi gün içinde Komisyona itiraz edilebilir. Bu konuda Komisyonların verdiği kararlar kesindir.”
50. 6216 sayılı Kanun’un 47. maddesinin (3) numaralı, 48. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları ile İçtüzüğün 59. maddesinin ilgili fıkraları uyarınca Anayasa Mahkemesine başvuru konusu olaylarla ilgili delilleri sunmak suretiyle olaylar hakkındaki iddialarını ve dayanılan Anayasa hükmünün kendilerine göre ihlal edildiğine dair açıklamalarda bulunarak hukuki iddialarını kanıtlamak başvurucuya düşer (Veli Özdemir, B. No: 2013/276, 9/1/2014, § 19).
51. Başvurucunun, kamu gücünün işlem, eylem ya da ihmali nedeniyle ihlal edildiğini ileri sürdüğü hak ve özgürlük ile dayanılan Anayasa hükümlerini, ihlal gerekçelerini, dayanılan deliller ile ihlale neden olduğu ileri sürülen işlem veya kararların aslı ya da örneğini başvuru dilekçesine eklemesi şarttır. Başvuru dilekçesinde kamu gücünün ihlale neden olduğu iddia edilen işlem, eylem ya da ihmaline dair olayların tarih sırasına göre özeti yapılmalı; bireysel başvuru kapsamındaki haklardan hangisinin hangi nedenle ihlal edildiği ve buna ilişkin gerekçeler ve deliller açıklanmalıdır (Veli Özdemir, § 20).
52. Yukarıda belirtilen koşullar yerine getirilmediği takdirde Anayasa Mahkemesi başvuruyu açıkça dayanaktan yoksun olduğu gerekçesiyle kabul edilemez bulabilir. İddiaların dayanaktan yoksun olmadığı konusunda Anayasa Mahkemesinin ikna edilmesi, başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların niteliğine bağlıdır. Başvurucunun başlangıçta, başvuru hakkında kabul edilemezlik kararı verilmesini önlemek için başvuru formu ve eklerinde iddialarını destekleyici belgeleri sunması ve gerekli açıklamaları yapması zorunludur (Veli Özdemir, § 23).
53. Somut başvuruda başvurucu, temsilcisi olduğu TÜM-BEL-SEN tarafından düzenlenen etkinliğe katıldığı gerekçesiyle hakkında göreve gelmeme nedeniyle disiplin cezası verildiğini ve buna bağlı olarak sosyal denge tazminatının bir ay süreyle ödenmediğini, Belediye tarafından yapılan bu ödemeden yararlanmak için BEM-BİR-SEN üyesi olmaya zorlandığını, başka bir sendika üyesi olduğu gerekçesiyle uyarma cezası aldığını, Belediye ile BEM-BİR-SEN arasında imzalanan sosyal denge sözleşmesinde yer alan uyarma disiplin cezası alan çalışana bir ay süreyle sosyal denge yardımı yapılmamasına ilişkin hükmün sendikaların bağımsızlığı ilkesi ile bağdaşmadığını belirterek, sendikaya üye olma özgürlüğünün ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
54. Başvurucunun, ihlale neden olduğunu ileri sürdüğü İstanbul 8. İdare Mahkemesindeki dava dosyasının incelenmesinde; başvurucunun 657 sayılı Kanun'a göre aldığı uyarma cezası nedeniyle Aralık 2006 dönemine ilişkin ödemenin yapılmadığı, Belediye ile BEM-BİR-SEN arasında imzalanan sözleşmede, 657 sayılı Kanun uyarınca verilen cezalar neticesinde sosyal denge yardımının ödenmeyeceğinin belirtildiği, dava konusu işlemin hukuka aykırı olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verildiği belirlenmiştir. Başvuru formu ile ihlal iddialarının dayanağı belgeler incelenmiş, başvurucunun temsilcisi olduğu TÜM-BEL-SEN tarafından 14/12/2006 tarihinde düzenlendiği iddia edilen etkinliğe katıldığına ve bu nedenle disiplin cezası aldığına, disiplin cezası aldığı tarihte ulusal hukukta yer alan herhangi bir başvuru yoluna müracaat edilip edilmediğine ilişkin belgelerin sunulmadığı, herhangi bir bilgi ve belgenin ilgililerden istenmesi için Anayasa Mahkemesinden de bu yönde bir talepte bulunulmadığı anlaşılmıştır.
55. Anayasa Mahkemesine yapılan bireysel başvurularda başvurucuların başvurularını titizlikle hazırlama ve takip etme yükümlülükleri vardır. Bu yükümlülüğün bir gereği olarak başvurucu, ihlal edildiğini iddia ettiği Anayasa hükmünün nasıl ihlal edildiğine ilişkin açıklamalarda bulunmak suretiyle hukuki iddialarını kanıtlamak zorundadır. Başvurucu tarafından soyut şekilde birtakım Anayasa hükümlerine atıfta bulunulmuş olması iddiaların ispatlandığı anlamına gelmez. Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yolu, Anayasa’ya aykırılığın soyut biçimde ileri sürülmesini sağlayan bir yol olarak düzenlenmemiştir (Halil İbrahim Aydın ve diğerleri, B. No: 2014/483, 19/11/2014, § 29).
56. Başvurucunun, ihlal iddiasının dayanağı olan tüm olayları göstermesi, başvuruyu aydınlatacak ve hükmün esasını etkileyecek argümanları destekleyici tüm belgeleri başvuru dilekçesine eklemesi gerekir. Şayet bir belge elde edilememişse, bunun da nedenleri açıklanmalıdır. Somut başvuruda başvurucu bu koşulları yerine getirmeyerek iddialarını temellendirmediğinden başvurusunun esasının incelenmesi imkânı bulunmamaktadır (Veli Özdemir, § 26).
57. Açıklanan nedenlerle, başvurucu tarafından ileri sürülen ihlal iddialarının başvurucu tarafından kanıtlanmamış olması nedeniyle, başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
d. Yargılamanın Süresinin Makul Olmadığı İddiası
58. Başvuru formu ile eklerinin incelenmesi sonucunda, açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun bu kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
59. Başvurucu, Aralık 2006 döneminde sosyal denge tazminatı ödemesinin kendisine yapılmaması nedeniyle 25/1/2007 tarihinde idareye yaptığı başvurunun zımnen reddedilmesi üzerine idari işlemin iptali ve uğradığı maddi kayıpların ödenmesi istemiyle İstanbul 8. İdare Mahkemesinde açtığı iptal ve tam yargı davasında yargılamanın makul sürede sonuçlanmadığını belirterek, Anayasa’nın 36. maddesinde tanımlanan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
60. Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün olmayıp (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18), Sözleşme metni ile AİHM kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, Anayasa’nın 36. maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle, gerek Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan gerek AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara, Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir. Somut başvurunun dayanağını oluşturan makul sürede yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup, ayrıca davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa’nın 141. maddesinin de Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği, makul sürede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması gerektiği açıktır (Güher Ergün ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 38–39).
61. Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması gereken kriterlerdir (Güher Ergün ve diğerleri, §§ 41–45).
62. Anayasa’nın 36. maddesi ve Sözleşme’nin 6. maddesi uyarınca, medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkların makul sürede karara bağlanması gerekir. Hukuk sisteminde yer alan mevzuat hükümleri gereğince “kamu hukuku” alanına dâhil olan, ancak sonucu itibarıyla özel nitelikteki haklar ve yükümlülükler üzerinde belirleyici olan uyuşmazlıkları konu alan davalar da Anayasa’nın 36. maddesi ve Sözleşme’nin 6. maddesinin koruması kapsamına girmektedir. Bu anlamda, belirtilen düzenlemelerde yer verilen güvenceler, başvurucunun haklarına zarar verdiği iddia edilen idareden kaynaklanan zararın giderilmesi amacıyla açılan tam yargı davalarında da uygulanacaktır. Başvuruya konu davanın, sosyal denge tazminatının başvurucuya ödenmemesi nedeniyle 25/1/2007 tarihinde idareye yapılan başvurunun zımnen reddedilmesi sonucunda işlemin iptali ve uğranılan parasal kayıpların tazmini istemini konu alan bir uyuşmazlık olduğu görülmekle, somut yargılama faaliyetinin, medeni hak ve yükümlülükleri konu alan bir yargılama olduğunda kuşku yoktur (Selahattin Akyıl, B. No: 2012/1198, 7/11/2013, § 44).
63. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin makul süre değerlendirmesinde, sürenin başlangıcı kural olarak, uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama sürecinin işletilmeye başlandığı, başka bir deyişle davanın ikame edildiği tarihtir. Ancak idari yargıda dava açılabilmesi için öncelikle idari makamlara başvurulmasının zorunlu olduğu durumlar ile idari davaya konu olabilecek bir işlem veya eylemin yapılmasını sağlamak amacıyla idari makamlara yapılan başvurular üzerine açılan davalar bakımından sürenin başlangıcı idareye başvuru tarihi olup, somut başvuru açısından bu tarih, 25/1/2007 tarihidir.
64. Sürenin bitiş tarihi ise, çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde yargılamanın sona erme tarihidir (Güher Ergün ve diğerleri, § 52). Somut başvuru açısından bu tarih, Danıştay Onuncu Dairesi tarafından karar düzeltme isteminin reddedildiği, 9/5/2013 tarihidir.
65. Başvuruya konu yargılama sürecinin incelenmesinde, idari yargıda açılan ve Aralık 2006 dönemine ilişkin sosyal denge tazminatı ödemesinin yapılmaması nedeniyle 25/1/2007 tarihinde idareye yapılan başvurunun zımnen reddedilmesi üzerine idari işlemin iptali ve uğranılan maddi kayıpların ödenmesi istemini konu alan davada; Mahkemenin 29/1/2008 tarihli kararıyla davanın reddine karar verildiği, temyiz üzerine Danıştay Onuncu Dairesinin 14/9/2011 tarihli ilâmıyla kararın onandığı, karar düzeltme isteminin, aynı Dairenin 9/5/2013 tarihli ilâmıyla reddedildiği anlaşılmaktadır.
66. İlgili yargılama evrakının incelenmesinden, başvuruya konu yargılama sürecinin idari yargı makamları nezdinde sürdüğü görülmekle, 2577 sayılı Kanun’da yer alan usul hükümlerine tabi bir yargılama faaliyetinin söz konusu olduğu ve idari yargı alanına dâhil uyuşmazlıkları konu alan yargılama faaliyetleri için geçerli genel usuli hükümler içeren 2577 sayılı Kanun’un muhtelif maddelerinin, uyuşmazlıkların makul sürede çözümlenmesi gerekliliğini ortaya koyduğu anlaşılmaktadır (bkz. § 18).
67. Hukuk sistemimizde idari yargı alanında yer alan uyuşmazlıklara ilişkin dava sürelerinin makul yargılama süresini aştığı yönündeki tespitlere, AİHM kararlarında yer verilmiş olup, özellikle idari yargı alanındaki yapısal sorunlar ve Danıştay nezdinde temyiz ve karar düzeltme incelemelerinde geçirilen uzun yargılama sürelerinin ihlal kararlarına temel oluşturduğu anlaşılmaktadır. Bu kapsamda idari yargı makamları nezdindeki yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesi tarafından, özellikle 2577 sayılı Kanun’da yer alan usul hükümleri de göz önünde bulundurularak makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönünde karar verilmiştir (Selahattin Akyıl, §§ 54-60).
68. Başvuruya konu davaya bir bütün olarak bakıldığında, 2577 sayılı Kanun’da yer alan usul hükümlerine tabi bir yargılama sürecine ilişkin somut başvuru açısından farklı bir karar verilmesini gerektirecek bir yön bulunmadığı ve söz konusu altı yıl üç aylık yargılama sürecinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.
69. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
70. Başvurucu, haklarının ihlal edildiğinin tespitini, maddi ve manevi tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.
71. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
72. Başvurucunun tarafı olduğu uyuşmazlığa ilişkin altı yıl üç aylık yargılama süresi nazara alındığında, yargılama faaliyetinin uzunluğu sebebiyle, yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararı karşılığında başvurucuya net 4.150,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
73. Başvurucu tarafından maddi tazminat talebinde bulunulmuş olmakla beraber, tespit edilen ihlal ile iddia edilen maddi zarar arasında illiyet bağı bulunmadığı anlaşıldığından, başvurucunun maddi tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir.
74. Başvurucu tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan 1.698,35 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurucunun,
1. Yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığı yönündeki iddiasının “açıkça dayanaktan yoksun olması”,
2. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiasının “açıkça dayanaktan yoksun olması”,
3. Sendikaya üye olma özgürlüğünün ihlal edildiği yönündeki iddiasının “açıkça dayanaktan yoksun olması”,
Nedenleriyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiasının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
5. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
B. Başvurucuya net 4.150,00 TL manevi TAZMİNAT ÖDENMESİNE, başvurucunun tazminata ilişkin diğer taleplerinin REDDİNE,
C. Başvurucu tarafından yapılan 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan 1.698,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
D. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
21/5/2015 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.