TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
EMİNE ÖZDEN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/5549)
|
|
Karar Tarihi: 21/5/2015
|
R.G. Tarih- Sayı: 8/8/2015-29439
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serruh
KALELİ
|
|
|
Nuri NECİPOĞLU
|
|
|
Hicabi
DURSUN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Gökçe GÜLTEKİN
|
Başvurucu
|
:
|
Emine ÖZDEN
|
Vekili
|
:
|
Av. Metin İRİZ
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, Bahçelievler
Belediyesi (Belediye) ile Belediye ve Özel İdare Çalışanları Birliği Sendikası
(BEM-BİR-SEN) arasında imzalanan sözleşme uyarınca yapılan sosyal denge
yardımının Aralık 2006 döneminde kendisine ödenmemesi nedeniyle 25/1/2007
tarihinde idareye yaptığı başvurunun reddedilmesi üzerine İstanbul 8. İdare
Mahkemesinde açtığı iptal ve tam yargı davasının hukuka aykırı olarak
reddedildiğini, Danıştay tarafından hükmün onandığını, onama kararının
gerekçesiz olduğunu, yargılamanın makul sürede sonuçlanmadığını belirterek, eşitlik ilkesinin, mülkiyet ve adil yargılanma
hakları ile sendikaya üye olma özgürlüğünün ihlal edildiğini ileri sürmüş ve
tazminat talep etmiştir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 17/7/2013 tarihinde
İstanbul Bölge İdare Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. İdari yönden yapılan ön
incelemede, belirlenen eksiklikler tamamlatılmış, başvurunun Komisyona
sunulmasına engel bir durumunun bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm İkinci
Komisyonunca 11/6/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesi Bölüm
tarafından yapılmak üzere dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından
11/7/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte
yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve
olgular ile başvurunun bir örneği görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmiş,
Adalet Bakanlığının 15/9/2014 tarihli görüş yazısına karşı başvurucu,
24/10/2014 tarihinde beyanlarını sunmuştur.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde
ifade edildiği şekliyle ve UYAP aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu, Belediyede memur
olarak görev yapmakta iken 9/1/2007 tarihinde 14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı
Devlet Memurları Kanunu’nun 125. maddesi uyarınca görevine gelmediği
gerekçesiyle uyarma cezası almıştır.
8. Başvurucu, Belediye ile
BEM-BİR-SEN arasında imzalanan sosyal denge sözleşmesine göre belediye
çalışanlarına yapılan ödemenin, Aralık 2006 dönemine ilişkin olarak kendisine
yapılmaması üzerine, 25/1/2007 tarihinde idareye başvurmuştur.
9. Başvurucu, talebinin
Belediye tarafından zımnen reddedilmesi sonucunda idari işlemin iptali ve
uğradığı maddi kayıpların ödenmesi istemiyle 5/4/2007 tarihinde İstanbul 8.
İdare Mahkemesinde dava açmıştır.
10. Mahkemece, 29/1/2008 tarihli
ve E.2007/665, K.2007/64 sayılı kararla; Belediye ile BEM-BİR-SEN arasında
imzalanan 18/4/2006 tarihli sosyal denge sözleşmesinin 27. maddesinde 657
sayılı Kanun uyarınca uyarma cezası alanlara bir ay süreyle sosyal denge
yardımı ödenmeyeceğinin açıkça belirtildiği, başvurucunun 657 sayılı Kanun'a
göre aldığı uyarma cezası nedeniyle Aralık 2006 dönemine ilişkin ödemenin
yapılmadığı ve dava konusu işlemin hukuka aykırı olmadığı gerekçesiyle davanın
reddine karar verilmiştir.
11. Temyiz üzerine, Danıştay
Onuncu Dairesinin 14/9/2011 tarihli ve E.2008/9313, K.2011/3354 sayılı
ilamıyla; incelenen kararın usul ve yasaya uygun olduğu, temyiz dilekçesinde
ileri sürülen nedenlerin kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmediği
belirtilerek hüküm onanmıştır.
12. Karar düzeltme istemi, aynı
Dairenin 9/5/2013 tarihli ve 2012/982, K.2013/4279 sayılı ilâmıyla; Danıştay
Dava Daireleri ile İdari veya Vergi Dava Daireleri Kurullarının kararları
hakkında ancak 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun
54. maddesinde yazılı nedenlerle kararın düzeltilmesinin istenebileceği, karar
düzeltme dilekçesinde ileri sürülen hususların ilgili maddede yer alan
nedenlerden birine uymadığı belirtilerek reddedilmiştir.
13. Karar, başvurucuya 27/6/2013
tarihinde tebliğ edilmiştir.
14. Başvurucu, 17/7/2013
tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili
Hukuk
15. 657 sayılı Kanun’un "Disiplin cezalarının çeşitleri ile ceza uygulanacak
fiil ve haller" kenar başlıklı 125. maddesinin birinci
fıkrasının (A) bendi şöyledir:
“(A)- Uyarma: Memura, görevinde ve
davranışlarında daha dikkatli olması gerektiğinin yazı ile bildirilmesidir.
Uyarma cezasını
gerektiren fiil ve haller şunlardır:
a) Verilen emir ve
görevlerin tam ve zamanında yapılmasında, görev mahallinde kurumlarca
belirlenen usul ve esasların yerine getirilmesinde, görevle ilgili resmi belge, araç ve gereçlerin korunması, kullanılması ve
bakımında kayıtsızlık göstermek veya düzensiz davranmak,
b) Özürsüz veya
izinsiz olarak göreve geç gelmek, erken ayrılmak, görev mahallini terk etmek,
c) Kurumca belirlenen
tasarruf tedbirlerine riayet etmemek,
d) Usulsüz müracaat
veya şikâyette bulunmak,
e) Devlet memuru
vakarına yakışmayan tutum ve davranışta bulunmak,
f) Görevine veya iş
sahiplerine karşı kayıtsızlık göstermek veya ilgisiz kalmak,
g) Belirlenen kılık
ve kıyafet hükümlerine aykırı davranmak,
h) Görevin işbirliği içinde yapılması ilkesine aykırı davranışlarda
bulunmak”
16. 657 sayılı Kanun’un “İtiraz” kenar başlıklı, 13/2/2011 tarihli
ve 6111 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önceki 135. maddesi şöyledir:
“Disiplin amirleri
tarafından verilen uyarma ve kınama cezalarına karşı itiraz, varsa bir üst
disiplin amirine yoksa disiplin kurullarına yapılabilir.
Aylıktan kesme,
kademe ilerlemesinin durdurulması ve Devlet memurluğundan çıkarma cezalarına
karşı idari yargı yoluna başvurulabilir."
17. 657 sayılı Kanun’un “İtiraz” kenar başlıklı, 13/2/2011
tarihli ve 6111 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önceki 136. maddesi
şöyledir:
“Disiplin amirleri ve
disiplin kurulları tarafından verilen disiplin cezalarına karşı yapılacak
itirazlarda süre, kararın ilgiliye tebliği tarihinden itibaren 7 gündür.
Bu süre içinde itiraz
edilmeyen disiplin cezaları kesinleşir.
İtiraz halinde,
itiraz mercileri kararı gözden geçirerek verilen cezayı aynen kabul
edebilecekleri gibi cezayı hafifletebilir veya tamamen kaldırabilirler.
İtiraz edilmeyen
kararlar ile itiraz üzerine verilen kararlar kesin olup, bu kararlar aleyhine
idari yargı yoluna başvurulamaz.
İtiraz
mercileri, itiraz dilekçesi ile karar ve eklerinin,
kendilerine intikalinden itibaren 30 gün içinde kararlarını vermek
zorundadırlar.
Kaldırılan cezalar
sicilden silinir."
18. 18/4/2006 tarihinde
Bahçelievler Belediye Başkanlığı ve BEM-BİR-SEN arasında imzalanan Sosyal Denge
Sözleşmesinin “SOSYAL DENGE YARDIMI
ÖDEMELERİNDE İSTİSNALAR” başlıklı 27. maddesi şöyledir:
“Çalışan hakkında 657
sayılı Devlet Memurları Kanununa göre yapılan
soruşturma sonucuna göre;
a) Uyarı cezası
alanlara 1 ay,
..
e) Hakkında disiplin soruşturması
açılanlara, soruşturma sürecince sosyal denge yardımı ödenmez.”
19. 6/1/1982 tarihli ve 2577
sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 1. maddesinin (2) numaralı fıkrası, 2.
maddesinin (1) numaralı fıkrasının (b) bendi, 28. maddesi, 54. maddesi.
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
20. Mahkemenin 21/5/2015
tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 17/7/2013 tarihli ve 2013/5549
numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
21. Başvurucu, Bahçelievler
Belediyesi Fen İşleri Müdürlüğü Sivil Savunma Uzmanlığı bürosunda memur olarak
görev yapmakta iken temsilcisi olduğu Tüm Belediye ve Yerel Yönetim Hizmetleri
Emekçileri Sendikası (TÜM-BEL-SEN) tarafından organize edilerek 14/12/2006
tarihinde gerçekleştirildiğini iddia ettiği basın açıklamasına katıldığı
gerekçesiyle uyarma cezası aldığını, Belediye ile BEM-BİR-SEN arasında
imzalanan sosyal denge sözleşmesi uyarınca yapılan ödemelerin Aralık 2006
dönemine ilişkin kısmın kendisine yapılmaması nedeniyle 25/1/2007 tarihinde
idareye yaptığı başvurunun zımnen reddedilmesi üzerine idari işlemin iptali ve
uğradığı maddi kayıpların ödenmesi talebiyle İstanbul 8. İdare Mahkemesinde
açtığı iptal ve tam yargı davasının Teşkilatlanma ve Kollektif
Müzakere Hakkı Prensiplerinin Uygulanmasına Müteallik Sözleşme (ILO 98 No’lu Sözleşme), Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (Sözleşme)
ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararları dikkate alınmaksızın
reddedildiğini, temyiz üzerine Danıştay Onuncu Dairesince hükmün onandığını,
karar düzeltme isteminin aynı Daire tarafından reddedildiğini, Danıştay
kararlarının gerekçesiz olduğunu iddia etmiştir. Ayrıca başvurucu, Belediye
tarafından yapılan bu ödemeden yararlanmak için BEM-BİR-SEN üyesi olmaya
zorlandığını, bir başka sendikaya üye olmaktan dolayı aldığı disiplin cezası
sonucunda sosyal denge yardımının kendisine yapılmamasının eşitlik ilkesine
aykırı olduğunu, Belediye ile BEM-BİR-SEN arasında imzalanan sosyal denge
sözleşmesinde yer alan uyarma disiplin cezası alan çalışana bir ay süreyle
sosyal denge yardımı yapılmamasına ilişkin hükmün sendikaların bağımsızlığı
ilkesiyle bağdaşmadığını belirterek, Anayasa'nın 10. maddesinde yer alan
eşitlik ilkesinin, Anayasa'nın 35. maddesinde yer alan mülkiyet hakkının,
Anayasa'nın 36. maddesinde yer alan adil yargılanma hakkının, Anayasa’nın 51.
maddesinde düzenlenen sendikaya üye olma hakkı ile Anayasa'nın 90. maddesinin
ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
22. Başvuru formu ve ekleri
incelendiğinde, başvurucunun, 25/1/2007 tarihinde idareye yaptığı başvurunun
zımnen reddedilmesi sonucunda İstanbul 8. İdare Mahkemesinde açtığı davada
hukuka aykırı karar verildiğini, Anayasa’nın 90. maddesi kapsamında ILO 98
No.lu Sözleşme, AİHS ve AİHM kararlarının dikkate alınmadığını, başka bir
sendika üyesi olduğu gerekçesiyle uyarma disiplin cezası aldığını, bir başka
sendikaya üye olmaktan dolayı aldığı disiplin cezası nedeniyle sosyal denge
yardımının kendisine yapılmamasının eşitlik ilkesine aykırı olduğunu belirterek
eşitlik ilkesinin, mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini
ileri sürdüğü anlaşılmıştır. Anayasa Mahkemesi, başvurucunun ihlal iddialarına
ilişkin nitelendirmesi ile bağlı olmayıp hukuki nitelendirmeyi kendisi yapar. Anılan ihlal iddiaları, delillerin değerlendirilmesi, hukuk
kurallarının yorumlanması ile Mahkemece verilen kararın adil olup olmamasına
ilişkin olduğundan, bu iddialar yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığı
iddiası kapsamında nitelendirilmiştir. Başvurucunun Danıştay kararlarının
gerekçesiz olduğu, sendikaya üye olma özgürlüğünün ihlal edildiği iddiası ile
makul sürede yargılama yapılmadığı yönündeki iddiası ise ayrıca incelenmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
a. Yargılamanın Sonucu İtibarıyla Adil Olmadığı İddiası
23. Başvurucu, Belediye ile
BEM-BİR-SEN arasında imzalanan sözleşme uyarınca yapılan ödemelerin Aralık 2006
dönemine ilişkin kısmın kendisine yapılmaması nedeniyle 25/1/2007 tarihinde
idareye yaptığı başvurunun zımnen reddedilmesi üzerine idari işlemin iptali ve
uğradığı maddi kayıpların ödenmesi talebiyle İstanbul 8. İdare Mahkemesinde
açtığı iptal ve tam yargı davasının Anayasa’nın 90. maddesi kapsamında ILO 98 No’lu Sözleşme, AİHM kararları ve Sözleşme dikkate
alınmaksızın reddedildiğini, verilen kararın hukuka aykırı olduğunu ileri
sürmüştür.
24. Adalet Bakanlığı görüşünde,
başvurucunun yargılamanın tüm aşamalarında hakkını savunmak için kendi
görüşlerini sunma imkânı bulduğu ve iddialarının mahkemeler tarafından
değerlendirildiği hususlarının dikkate alınarak inceleme yapılması gerektiği
belirtilmiştir.
25. Adalet Bakanlığı görüşüne
karşı başvurucu, Derece Mahkemesince iddialarının dikkate alınmadığını, resen
araştırma ve inceleme yapılması gerekirken davalı idarenin savunmasına göre
karar verildiğini belirtmiştir.
26. Anayasa'nın 148. maddesinin
üçüncü fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken
hususlarda inceleme yapılamaz.”
27. 30/3/2011
tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı
fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça
dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
28. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı
fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine
karar verilebileceği belirtilmiştir. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü
fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvurular kapsamında değerlendirilen
kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel
başvuruda incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır.
29. Anılan kurallar uyarınca,
ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve
olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının
yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili
varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine
konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının
adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda bariz takdir hatası veya açık keyfilik
içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve
özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede, kanun yolu şikâyeti
niteliğindeki başvurular, bariz takdir hatası veya açık keyfilik bulunmadıkça
Anayasa Mahkemesince incelenemez (Necati
Gündüz ve Recep Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).
30. Başvuru konusu olayda,
başvurucunun, Belediye ile BEM-BİR-SEN arasında imzalanan sosyal denge sözleşmesi
uyarınca belediye çalışanlarına yapılan ödemenin, Aralık 2006 dönemine ilişkin
kısmının kendisine yapılmaması nedeniyle, 25/1/2007 tarihinde idareye yaptığı
başvurunun zımnen reddedilmesi üzerine idari işlemin iptali ve uğradığı maddi
kayıpların ödenmesi istemiyle İstanbul 8. İdare Mahkemesinde açtığı dava;
Belediye ile BEM-BİR-SEN arasında imzalanan 18/4/2006 tarihli sosyal denge
sözleşmesinin 27. maddesinde 657 sayılı Kanun uyarınca uyarma cezası alanlara
bir ay süreyle sosyal denge yardımı ödenmeyeceğinin açıkça belirtildiği,
başvurucunun 657 sayılı Kanun'a göre aldığı uyarma cezası nedeniyle Aralık 2006
dönemine ilişkin ödemenin yapılmadığı ve dava konusu işlemin hukuka aykırı
olmadığı gerekçesiyle reddedilmiş, temyiz üzerine, Danıştay Onuncu Dairesinin
14/9/2011 tarihli ilâmıyla karar onanmış, karar düzeltme istemi ise aynı
Dairenin 9/5/2013 tarihli ilâmıyla reddedilmiştir.
31. Belediye ile BEM-BİR-SEN
arasında imzalanan 18/4/2006 tarihli Sosyal Denge Sözleşmesinin sosyal denge
yardımı ödemelerinde istisnalar başlıklı 27. maddesinde, 657 sayılı Kanun’a
göre yapılan soruşturma sonucunda uyarı cezası alanlara bir ay süreyle sosyal
denge yardımının yapılmayacağı belirtilmiş, Mahkemece ilgili sözleşme hükmüne
göre idari işlemin hukuka aykırı olmadığı tespit edilerek davanın reddine karar
verilmiştir.
32. Mahkemenin gerekçesi ve
başvurucunun iddiaları incelendiğinde, iddiaların özünün Derece Mahkemesi
tarafından delillerin değerlendirilmesinde ve hukuk kurallarının yorumlanmasında
isabet olmadığına ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu
anlaşılmaktadır.
33. Başvurucu, yargılama
sürecinde karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşlerden bilgi sahibi
olamadığına, kendi delillerini ve iddialarını sunma olanağı bulamadığına, karşı
tarafça sunulan delillere ve iddialara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı
bulamadığına ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının
Derece Mahkemesi tarafından dinlenmediğine ilişkin bir bilgi ya da kanıt sunmadığı
gibi Mahkemenin kararında bariz takdir hatası veya açık keyfilik oluşturan
herhangi bir durum da tespit edilememiştir.
34. Açıklanan nedenlerle,
başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde
olduğu, Derece Mahkemesi kararlarının bariz takdir hatası veya açık keyfilik de
içermediği anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik
koşulları yönünden incelenmeksizin “açıkça
dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
b. Gerekçeli Karar Hakkının İhlal Edildiği İddiası
35. Anayasa’nın 141. maddesinin
üçüncü fıkrası şöyledir:
“Bütün mahkemelerin her türlü kararları
gerekçeli olarak yazılır.”
36. Anayasa’nın 36. maddesinin
birinci fıkrasında, herkesin yargı organlarına davacı ve davalı olarak
başvurabilme ve bunun doğal sonucu olarak da iddia, savunma ve adil yargılanma
hakkı güvence altına alınmıştır. Maddeyle güvence altına alınan hak arama
özgürlüğü, kendisi bir temel hak niteliği taşımasının ötesinde, diğer temel hak
ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmasını ve bunların korunmasını
sağlayan en etkili güvencelerden birisidir. Bu bağlamda Anayasa’nın, bütün
mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılmasını ifade eden
141. maddesinin de, hak arama hürriyetinin kapsamının belirlenmesinde
gözetilmesi gerektiği açıktır(Vedat Benli, B. No: 2013/307, 16/5/2013, §
30).
37. Temyiz mercilerinin
kararlarının tamamen gerekçeli olması zorunlu değildir. Temyiz merciinin
yargılamayı yapan mahkemenin kararıyla aynı fikirde olması ve bunu ya aynı
gerekçeyi kullanarak ya da basit bir atıfla kararına yansıtması yeterlidir.
Burada önemli olan husus, temyiz merciinin bir şekilde temyizde dile getirilmiş
ana unsurları incelediğini, derece mahkemesinin kararını inceleyerek onadığını
ya da bozduğunu göstermesidir (Yasemin Ekşi,
B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 57).
38. Başvurucu, Mahkemece verilen
davanın reddi kararının temyizi üzerine Danıştay tarafından gerekçesiz olarak
hükmün onandığını ve karar düzeltme istemlerinin gerekçe gösterilmeksizin
reddedildiğini ileri sürmüştür.
39. Somut olayda, başvurucunun
açtığı davada İlk Derece Mahkemesince, başvurucunun iddiaları, davalı idarenin
savunması ve Belediye ile BEM-BİR-SEN arasında imzalanan sözleşme hükümleri
değerlendirilmiş, ilgili sözleşmeye göre çalışanlara 657 sayılı Kanun uyarınca
ceza verilmesi durumunda ödemenin yapılmayacağının anlaşıldığı belirtilerek
davanın reddine karar verilmiştir (bkz. § 9). Temyiz üzerine Danıştay Onuncu
Dairesince, kararın usul ve yasaya uygun olduğu, temyiz dilekçesinde ileri
sürülen nedenlerin kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmediği
belirtilmiş, Mahkemece verilen kararın gerekçesine atıf yapılarak ve bu gerekçe
kabul edilerek hüküm onanmış ve karar düzeltme istemi aynı Daire tarafından
reddedilmiştir (bkz. §§ 10-11). Dolayısıyla Danıştay kararlarının gerekçesiz
olduğundan söz edilemez.
40. Açıklanan nedenlerle;
gerekçeli karar hakkına yönelik bir ihlalin olmadığı açık olduğundan,
başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
c. Sendikaya Üye Olma Özgürlüğünün İhlal Edildiği İddiası
41. Başvurucu, 14/12/2006
tarihinde temsilcisi olduğu TÜM-BEL-SEN tarafından düzenlenen etkinliğe
katıldığı gerekçesiyle hakkında göreve gelmeme nedeniyle disiplin cezası
verildiğini, buna bağlı olarak sosyal denge tazminatının bir ay süreyle
ödenmediğini, Belediye tarafından yapılan bu ödemeden yararlanmak için
BEM-BİR-SEN üyesi olmaya zorlandığını, başka bir sendika üyesi olduğu
gerekçesiyle aldığını iddia ettiği uyarma cezası sonucunda, ilgili sosyal denge
sözleşmesi uyarınca yapılan ödemelerin Aralık 2006 dönemine ilişkin kısmın
kendisine yapılmamasının Anayasa’ya aykırı olduğunu, Belediye ile BEM-BİR-SEN
arasında imzalanan sosyal denge sözleşmesinde yer alan uyarma disiplin cezası
alan çalışana bir ay süreyle sosyal denge yardımı yapılmamasına ilişkin hükmün
sendikaların bağımsızlığı ilkesi ile bağdaşmadığını ileri sürmüştür. Başvurucu,
AİHM'in daha önce benzer başvurularda ihlal kararı
verdiğini ayrıca Danıştayın da istikrar kazanmış
içtihatlarında sendikal faaliyet kapsamında göreve gelinmemesi fiilinin mazeret
olarak kabul edildiğini belirtmiş, ayrıca ILO 98 No.lu Sözleşme hükümlerine
aykırı hareket edildiğini ifade etmiştir.
42. Bakanlık görüşünde, AİHM
içtihatları hatırlatılarak, başvurucunun uyarma cezası aldığı tarihte iç
hukukta bu cezalara karşı yargı yolunun açık olmadığı, başvurucunun bu yönde
bir şikâyetinin de bulunmadığı, başvurucunun sendikal faaliyette bulunduğu
gerekçesiyle uyarma cezası aldığı ve sosyal denge tazminatının bu nedenle
ödenmediği iddiaları ile sosyal denge yardımı almak için BEM-BİR-SEN isimli
sendikaya üye olmaya zorlandığı yönündeki iddiaları ilgili herhangi bir somut
belge sunmadığı hususlarının dikkate alınarak değerlendirme yapılması gerektiği
belirtilmiştir.
43. Adalet Bakanlığı görüşüne
karşı başvurucu, başvuru formunda belirttiği diğer hususlar yanında, göreve
gelmeme fiili nedeniyle 657 sayılı Kanun’a göre hakkında aylıktan kesme cezası
verilmesi gerekirken uyarma cezası verildiğini, uyarma cezası aldığı tarihte bu
cezaya karşı yargı yoluna başvurma imkânının bulunmadığını, aynı fiil nedeniyle
hem disiplin cezası aldığını hem de hak mahrumiyeti yaşadığını belirtmiştir.
44. Anayasa'nın "Sendika kurma hakkı" başlıklı 51.
maddesi şöyledir:
"Çalışanlar ve
işverenler, üyelerinin çalışma ilişkilerinde, ekonomik ve sosyal hak ve
menfaatlerini korumak ve geliştirmek için önceden izin almaksızın sendikalar ve
üst kuruluşlar kurma, bunlara serbestçe üye olma ve üyelikten serbestçe çekilme
haklarına sahiptir. Hiç kimse bir sendikaya üye olmaya ya da üyelikten ayrılmaya
zorlanamaz.
Sendika kurma hakkı
ancak, millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve
genel ahlâk ile başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebepleriyle ve
kanunla sınırlanabilir.
Sendika kurma hakkının
kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunda gösterilir.
İşçi niteliği
taşımayan kamu görevlilerinin bu alandaki haklarının kapsam, istisna ve
sınırları gördükleri hizmetin niteliğine uygun olarak kanunla düzenlenir.
Sendika ve üst
kuruluşlarının tüzükleri, yönetim ve işleyişleri, Cumhuriyetin temel
niteliklerine ve demokrasi esaslarına aykırı olamaz."
45. 6216 sayılı Kanun'un “Bireysel başvuru usulü” kenar başlıklı 47.
maddesinin (3) ve (6) numaralı fıkraları şöyledir:
“(3) Başvuru dilekçesinde başvurucunun ve varsa
temsilcisinin kimlik ve adres bilgilerinin, işlem, eylem ya da ihmal nedeniyle
ihlal edildiği ileri sürülen hak ve özgürlüğün ve dayanılan Anayasa
hükümlerinin, ihlal gerekçelerinin, başvuru yollarının tüketilmesine ilişkin
aşamaların, başvuru yollarının tüketildiği, başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin
öğrenildiği tarih ile varsa uğranılan zararın belirtilmesi gerekir. Başvuru
dilekçesine, dayanılan deliller ile ihlale neden olduğu ileri sürülen işlem
veya kararların aslı ya da örneğinin ve harcın ödendiğine dair belgenin
eklenmesi şarttır.
…
(6) Başvuru evrakında herhangi bir eksiklik bulunması
hâlinde, Mahkeme yazı işleri tarafından eksikliğin giderilmesi için başvurucu
veya varsa vekiline onbeş günü geçmemek üzere bir
süre verilir ve geçerli bir mazereti olmaksızın bu sürede eksikliğin
tamamlanmaması durumunda başvurunun reddine karar verileceği bildirilir.”
46. 6216 sayılı Kanun’un, “Bireysel başvuruların kabul edilebilirlik şartları ve
incelenmesi” kenar başlıklı 48. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları şöyledir:
“(1) Bireysel başvuru hakkında kabul edilebilirlik
kararı verilebilmesi için 45 ila 47 nci
maddelerde öngörülen şartların taşınması gerekir.
(2) Mahkeme, Anayasanın uygulanması ve yorumlanması veya
temel hakların kapsamının ve sınırlarının belirlenmesi açısından önem taşımayan
ve başvurucunun önemli bir zarara uğramadığı başvurular ile açıkça dayanaktan yoksun
başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
47. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün bireysel
başvuruların içeriğini düzenleyen “Bireysel
başvuru formu ve ekleri” başlıklı 59. maddesinin ilgili bölümü
şöyledir:
“…
(2) Başvuru formunda aşağıdaki hususlar yer alır:
…
ç) Kamu gücünün ihlale neden olduğu iddia
edilen işlem, eylem ya da ihmaline dair olayların tarih sırasına göre özeti.
d) Bireysel başvuru kapsamındaki haklardan hangisinin hangi
nedenle ihlal edildiği ve buna ilişkin gerekçeler ve delillere ait özlü
açıklamalar.
e) Başvurucunun güncel ve kişisel bir temel hakkının
doğrudan zedelendiği iddiasının dayanakları.
…
(3) Başvuru formuna aşağıdaki belgeler ya da onaylı
örnekleri eklenir:
…
e) Dayanılan belgelerin asılları ya da onaylı örnekleri.
…
(4) Başvurucu ihlal iddiasına dayanak gösterdiği üçüncü
fıkradaki belgelere herhangi bir nedenle erişememesi hâlinde bunun
gerekçelerini belirtir. Mahkeme gerekli gördüğü takdirde bu bilgi ve belgeleri
resen toplar.
…”
48. İçtüzüğün “Formun ve eklerinin hazırlanmasına ilişkin ilkeler”
başlıklı 60. maddesi şöyledir:
“(1) Başvuru formu, İçtüzüğün 59 uncu maddesine uygun olarak
düzenlenir ve aynı maddede belirtilen belgeler ya da onaylı örnekleri başvuru
formuna eklenir.
(2) Başvuru formu okunaklı ve başvurunun esasına yönelik
özlü bilgileri içerir şekilde hazırlanır. Başvuru formunun ekler hariç on
sayfayı geçmesi hâlinde başvurucunun ayrıca başvuru formuna olayların özetini
eklemesi gerekir.
(3) Başvurucu, başvuru formunun ekinde sunduğu belgeleri,
tarih sırasına göre numaralandırarak her bir belgeyi tanımlayıcı başlıklar
hâlinde dizi pusulasına bağlar.”
49. İçtüzüğün “Form ve eklerinin ön incelemesi ve eksiklikler”
başlıklı 66. maddesi şöyledir:
“(1)Bireysel Başvuru Bürosu gelen
başvuruları şeklî eksiklikler bulunup bulunmadığı yönünden inceler. Başvuru
formunda veya eklerinde herhangi bir eksiklik tespit edilmesi hâlinde, bunların
tamamlattırılması için başvurucuya, varsa avukatına veya kanuni temsilcisine onbeş günü geçmemek üzere bir süre verilir.
(2) Eksikliklerin tamamlattırılmasına dair yazıda
başvurucuya geçerli bir mazereti olmaksızın verilen sürede eksiklikleri
tamamlamadığı takdirde başvurusunun reddine karar verileceği bildirilir.
(3) Başvurunun; süresinde yapılmadığı, 59 uncu ve 60 ıncı maddelerdeki şekil şartlarına uygun olmadığı ve tespit
edilen eksikliklerin verilen kesin sürelerde tamamlanmadığı hâllerde
Komisyonlar Başraportörü tarafından reddine karar
verilir ve başvurucuya tebliğ edilir. Bu karara tebliğ tarihinden itibaren yedi
gün içinde Komisyona itiraz edilebilir. Bu konuda Komisyonların verdiği
kararlar kesindir.”
50. 6216 sayılı Kanun’un 47. maddesinin (3)
numaralı, 48. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları ile İçtüzüğün 59.
maddesinin ilgili fıkraları uyarınca Anayasa Mahkemesine başvuru konusu
olaylarla ilgili delilleri sunmak suretiyle olaylar hakkındaki iddialarını ve
dayanılan Anayasa hükmünün kendilerine göre ihlal edildiğine dair açıklamalarda
bulunarak hukuki iddialarını kanıtlamak başvurucuya düşer (Veli Özdemir, B. No: 2013/276, 9/1/2014, § 19).
51. Başvurucunun, kamu gücünün işlem, eylem ya da ihmali
nedeniyle ihlal edildiğini ileri sürdüğü hak ve özgürlük ile dayanılan Anayasa
hükümlerini, ihlal gerekçelerini, dayanılan deliller ile ihlale neden olduğu ileri sürülen işlem veya kararların aslı ya
da örneğini başvuru dilekçesine eklemesi şarttır. Başvuru dilekçesinde kamu
gücünün ihlale neden olduğu iddia edilen işlem, eylem ya da ihmaline dair
olayların tarih sırasına göre özeti yapılmalı; bireysel başvuru kapsamındaki
haklardan hangisinin hangi nedenle ihlal edildiği ve buna ilişkin gerekçeler ve
deliller açıklanmalıdır (Veli Özdemir,
§ 20).
52. Yukarıda belirtilen koşullar yerine
getirilmediği takdirde Anayasa Mahkemesi başvuruyu açıkça dayanaktan yoksun
olduğu gerekçesiyle kabul edilemez bulabilir. İddiaların dayanaktan yoksun
olmadığı konusunda Anayasa Mahkemesinin ikna edilmesi, başvurucu tarafından
ileri sürülen iddiaların niteliğine bağlıdır. Başvurucunun başlangıçta, başvuru
hakkında kabul edilemezlik kararı verilmesini önlemek için başvuru formu ve
eklerinde iddialarını destekleyici belgeleri sunması ve gerekli açıklamaları
yapması zorunludur (Veli Özdemir, §
23).
53. Somut başvuruda başvurucu,
temsilcisi olduğu TÜM-BEL-SEN tarafından düzenlenen etkinliğe katıldığı
gerekçesiyle hakkında göreve gelmeme nedeniyle disiplin cezası verildiğini ve
buna bağlı olarak sosyal denge tazminatının bir ay süreyle ödenmediğini,
Belediye tarafından yapılan bu ödemeden yararlanmak için BEM-BİR-SEN üyesi
olmaya zorlandığını, başka bir sendika üyesi olduğu gerekçesiyle uyarma cezası
aldığını, Belediye ile BEM-BİR-SEN arasında imzalanan sosyal denge
sözleşmesinde yer alan uyarma disiplin cezası alan çalışana bir ay süreyle sosyal
denge yardımı yapılmamasına ilişkin hükmün sendikaların bağımsızlığı ilkesi ile
bağdaşmadığını belirterek, sendikaya üye olma özgürlüğünün ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
54. Başvurucunun, ihlale neden olduğunu
ileri sürdüğü İstanbul 8. İdare Mahkemesindeki dava dosyasının incelenmesinde;
başvurucunun 657 sayılı Kanun'a göre aldığı uyarma cezası nedeniyle Aralık 2006
dönemine ilişkin ödemenin yapılmadığı, Belediye ile BEM-BİR-SEN arasında
imzalanan sözleşmede, 657 sayılı Kanun uyarınca verilen cezalar neticesinde
sosyal denge yardımının ödenmeyeceğinin belirtildiği, dava konusu işlemin
hukuka aykırı olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verildiği
belirlenmiştir. Başvuru formu ile ihlal iddialarının dayanağı belgeler
incelenmiş, başvurucunun temsilcisi olduğu TÜM-BEL-SEN tarafından 14/12/2006
tarihinde düzenlendiği iddia edilen etkinliğe katıldığına ve bu nedenle
disiplin cezası aldığına, disiplin cezası aldığı tarihte ulusal hukukta yer
alan herhangi bir başvuru yoluna müracaat edilip edilmediğine ilişkin
belgelerin sunulmadığı, herhangi bir bilgi ve belgenin ilgililerden istenmesi
için Anayasa Mahkemesinden de bu yönde bir talepte bulunulmadığı anlaşılmıştır.
55. Anayasa Mahkemesine yapılan
bireysel başvurularda başvurucuların başvurularını titizlikle hazırlama ve
takip etme yükümlülükleri vardır. Bu yükümlülüğün bir gereği olarak başvurucu,
ihlal edildiğini iddia ettiği Anayasa hükmünün nasıl ihlal edildiğine ilişkin
açıklamalarda bulunmak suretiyle hukuki iddialarını kanıtlamak zorundadır.
Başvurucu tarafından soyut şekilde birtakım Anayasa hükümlerine atıfta
bulunulmuş olması iddiaların ispatlandığı anlamına gelmez. Anayasa Mahkemesine
bireysel başvuru yolu, Anayasa’ya aykırılığın soyut biçimde ileri sürülmesini
sağlayan bir yol olarak düzenlenmemiştir (Halil
İbrahim Aydın ve diğerleri, B. No: 2014/483, 19/11/2014, § 29).
56. Başvurucunun, ihlal
iddiasının dayanağı olan tüm olayları göstermesi, başvuruyu aydınlatacak ve
hükmün esasını etkileyecek argümanları destekleyici tüm belgeleri başvuru
dilekçesine eklemesi gerekir. Şayet bir belge elde edilememişse, bunun da
nedenleri açıklanmalıdır. Somut başvuruda başvurucu bu koşulları yerine
getirmeyerek iddialarını temellendirmediğinden başvurusunun esasının
incelenmesi imkânı bulunmamaktadır (Veli
Özdemir, § 26).
57. Açıklanan nedenlerle,
başvurucu tarafından ileri sürülen ihlal iddialarının başvurucu tarafından
kanıtlanmamış olması nedeniyle, başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
d. Yargılamanın Süresinin Makul Olmadığı İddiası
58. Başvuru formu ile eklerinin
incelenmesi sonucunda, açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı
anlaşılan başvurunun bu kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi
gerekir.
2. Esas Yönünden
59. Başvurucu, Aralık 2006
döneminde sosyal denge tazminatı ödemesinin kendisine yapılmaması nedeniyle
25/1/2007 tarihinde idareye yaptığı başvurunun zımnen reddedilmesi üzerine
idari işlemin iptali ve uğradığı maddi kayıpların ödenmesi istemiyle İstanbul
8. İdare Mahkemesinde açtığı iptal ve tam yargı davasında yargılamanın makul
sürede sonuçlanmadığını belirterek, Anayasa’nın 36. maddesinde tanımlanan adil
yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
60. Anayasa ve Sözleşme’nin
ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun
kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün olmayıp (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18), Sözleşme metni
ile AİHM kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma hakkının somut
görünümleri olan alt ilke ve haklar, Anayasa’nın 36. maddesinde yer verilen
adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36.
maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin
6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle, gerek Sözleşme’nin
lafzi içeriğinde yer alan gerek AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının
kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara, Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer
vermektedir. Somut başvurunun dayanağını oluşturan makul sürede yargılanma
hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca adil yargılanma hakkının
kapsamına dâhil olup, ayrıca davaların en az giderle ve mümkün olan süratle
sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa’nın 141.
maddesinin de Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği, makul sürede yargılanma
hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması gerektiği açıktır (Güher Ergün ve diğerleri, B. No: 2012/13,
2/7/2013, §§ 38–39).
61. Davanın karmaşıklığı,
yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama
sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki
menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir davanın süresinin makul olup
olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması gereken kriterlerdir (Güher Ergün ve diğerleri, §§ 41–45).
62. Anayasa’nın 36. maddesi ve
Sözleşme’nin 6. maddesi uyarınca, medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin
uyuşmazlıkların makul sürede karara bağlanması gerekir. Hukuk sisteminde yer
alan mevzuat hükümleri gereğince “kamu hukuku”
alanına dâhil olan, ancak sonucu itibarıyla özel nitelikteki haklar ve
yükümlülükler üzerinde belirleyici olan uyuşmazlıkları konu alan davalar da
Anayasa’nın 36. maddesi ve Sözleşme’nin 6. maddesinin koruması kapsamına
girmektedir. Bu anlamda, belirtilen düzenlemelerde yer verilen güvenceler,
başvurucunun haklarına zarar verdiği iddia edilen idareden kaynaklanan zararın
giderilmesi amacıyla açılan tam yargı davalarında da uygulanacaktır. Başvuruya
konu davanın, sosyal denge tazminatının başvurucuya ödenmemesi nedeniyle
25/1/2007 tarihinde idareye yapılan başvurunun zımnen reddedilmesi sonucunda
işlemin iptali ve uğranılan parasal kayıpların tazmini istemini konu alan bir
uyuşmazlık olduğu görülmekle, somut yargılama faaliyetinin, medeni hak ve yükümlülükleri
konu alan bir yargılama olduğunda kuşku yoktur (Selahattin Akyıl, B. No: 2012/1198, 7/11/2013, § 44).
63. Medeni hak ve
yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin makul süre değerlendirmesinde,
sürenin başlangıcı kural olarak, uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama
sürecinin işletilmeye başlandığı, başka bir deyişle davanın ikame edildiği
tarihtir. Ancak idari yargıda dava açılabilmesi için öncelikle idari makamlara
başvurulmasının zorunlu olduğu durumlar ile idari davaya konu olabilecek bir
işlem veya eylemin yapılmasını sağlamak amacıyla idari makamlara yapılan
başvurular üzerine açılan davalar bakımından sürenin başlangıcı idareye başvuru
tarihi olup, somut başvuru açısından bu tarih,
25/1/2007 tarihidir.
64. Sürenin bitiş tarihi ise,
çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde yargılamanın sona erme
tarihidir (Güher Ergün ve diğerleri,
§ 52). Somut başvuru açısından bu tarih, Danıştay Onuncu Dairesi tarafından
karar düzeltme isteminin reddedildiği, 9/5/2013 tarihidir.
65. Başvuruya konu yargılama
sürecinin incelenmesinde, idari yargıda açılan ve Aralık 2006 dönemine ilişkin
sosyal denge tazminatı ödemesinin yapılmaması nedeniyle 25/1/2007 tarihinde
idareye yapılan başvurunun zımnen reddedilmesi üzerine idari işlemin iptali ve
uğranılan maddi kayıpların ödenmesi istemini konu alan davada; Mahkemenin
29/1/2008 tarihli kararıyla davanın reddine karar verildiği, temyiz üzerine
Danıştay Onuncu Dairesinin 14/9/2011 tarihli ilâmıyla kararın onandığı, karar
düzeltme isteminin, aynı Dairenin 9/5/2013 tarihli ilâmıyla reddedildiği
anlaşılmaktadır.
66. İlgili yargılama evrakının
incelenmesinden, başvuruya konu yargılama sürecinin idari yargı makamları
nezdinde sürdüğü görülmekle, 2577 sayılı Kanun’da yer alan usul hükümlerine
tabi bir yargılama faaliyetinin söz konusu olduğu ve idari yargı alanına dâhil
uyuşmazlıkları konu alan yargılama faaliyetleri için geçerli genel usuli hükümler içeren 2577 sayılı Kanun’un muhtelif
maddelerinin, uyuşmazlıkların makul sürede çözümlenmesi gerekliliğini ortaya
koyduğu anlaşılmaktadır (bkz. § 18).
67. Hukuk sistemimizde idari
yargı alanında yer alan uyuşmazlıklara ilişkin dava sürelerinin makul yargılama
süresini aştığı yönündeki tespitlere, AİHM kararlarında yer verilmiş olup,
özellikle idari yargı alanındaki yapısal sorunlar ve Danıştay nezdinde temyiz
ve karar düzeltme incelemelerinde geçirilen uzun yargılama sürelerinin ihlal
kararlarına temel oluşturduğu anlaşılmaktadır. Bu kapsamda idari yargı
makamları nezdindeki yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki
iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesi
tarafından, özellikle 2577 sayılı Kanun’da yer alan usul hükümleri de göz
önünde bulundurularak makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönünde
karar verilmiştir (Selahattin Akyıl,
§§ 54-60).
68. Başvuruya konu davaya bir
bütün olarak bakıldığında, 2577 sayılı Kanun’da yer alan usul hükümlerine tabi
bir yargılama sürecine ilişkin somut başvuru açısından farklı bir karar
verilmesini gerektirecek bir yön bulunmadığı ve söz konusu altı yıl üç aylık
yargılama sürecinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.
69. Açıklanan nedenlerle,
başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
70. Başvurucu, haklarının ihlal
edildiğinin tespitini, maddi ve manevi tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.
71. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesinin
(2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen ihlal
bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak
için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden
yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine
tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu
gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa
Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
72. Başvurucunun tarafı olduğu
uyuşmazlığa ilişkin altı yıl üç aylık yargılama süresi nazara alındığında,
yargılama faaliyetinin uzunluğu sebebiyle, yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek
olan manevi zararı karşılığında başvurucuya net 4.150,00 TL manevi tazminat
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
73. Başvurucu tarafından maddi
tazminat talebinde bulunulmuş olmakla beraber, tespit edilen ihlal ile iddia
edilen maddi zarar arasında illiyet bağı bulunmadığı anlaşıldığından,
başvurucunun maddi tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir.
74. Başvurucu tarafından yapılan
ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL
vekâlet ücretinden oluşan 1.698,35 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucunun,
1.
Yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığı yönündeki iddiasının “açıkça dayanaktan yoksun olması”,
2.
Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiasının “açıkça dayanaktan yoksun olması”,
3.
Sendikaya üye olma özgürlüğünün ihlal edildiği yönündeki iddiasının “açıkça dayanaktan yoksun olması”,
Nedenleriyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4.
Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiasının KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
5. Anayasa’nın
36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL
EDİLDİĞİNE,
B. Başvurucuya net 4.150,00 TL manevi TAZMİNAT ÖDENMESİNE,
başvurucunun tazminata ilişkin diğer taleplerinin REDDİNE,
C. Başvurucu tarafından yapılan 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL
vekâlet ücretinden oluşan 1.698,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA
ÖDENMESİNE,
D. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede
gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
21/5/2015
tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar
verildi.