TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
ZÜBEYİT KAYA BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2013/7674)
Karar Tarihi: 21/5/2015
Başkan
:
Burhan ÜSTÜN
Üyeler
Serruh KALELİ
Nuri NECİPOĞLU
Hicabi DURSUN
Kadir ÖZKAYA
Raportör Yrd.
Leyla Nur ODUNCU
Başvurucu
Zübeyit KAYA
Vekili
Av. Ali ARTUK
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvurucu, 17/7/2004 tarihli ve 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun kapsamında yaptığı başvuruda talebinin kısmen kabul edildiğini ve idare ile sulhname imzalandığını, talebinin kabul edilmeyen kısmı için açmış olduğu davanın hukuka aykırı olarak reddedildiğini ve mülkiyet hakkından yoksun bırakıldığını belirterek, Anayasa’nın 19., 35., 36. ve 45. maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş, ihlalin tespitiyle yargılamanın yenilenmesine, bunun mümkün olmaması durumunda maddi tazminat ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 8/10/2013 tarihinde Ağrı 3. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinde tespit edilen eksikliklerin giderilmesinin ardından Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Birinci Komisyonunca, kabul edilebilirlik incelemesi Bölüm tarafından yapılmak üzere dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 20/2/2015 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına ve bir örneğinin görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmesine karar verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve olgular ile başvurunun bir örneği görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir. Adalet Bakanlığının 19/3/2015 tarihli yazısı ile benzer şikâyetlere ilişkin başvurularda sunulan görüşlere atıf yapılarak, ayrıca görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru dilekçesi ile başvuruya konu yargılama dosyası içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu, 14/3/2005 tarihinde 5233 sayılı Kanun kapsamına giren zararlarının karşılanması talebiyle Ağrı Valiliği Zarar Tespit Komisyonuna başvurmuştur.
8. 15/1/2008 tarihli ve 1347 sayılı Zarar Tespit Komisyonu kararında, "... Zübeyt KAYA'nın Ağrı İli Taşlıçay İlçesi Yeltepe (Gümüşlü) köyünde ikamet ederken 1993-1994 tarihlerinde yasadışı PKK terör örgütü mensupları ile meydana gelen olaylar nedeniyle ikamet ettikleri köylerinden ayrılarak göç ettikleri, babası Reşit KAYA 'nın kaçırıldığı ve daha sonra fidye istemiyle serbest bırakıldığı iddia edilmiştir. Bakanlıklara ve ilgili birimlere yapılan idari araştırmada Zübeyt KAYA' nın babası Reşit KAYA'nın PKK örgüt mensuplarınca kaçırıldığı ve akabinde serbest bırakıldığı anlaşılmıştr.... kaçırılma olayından sonra başvurucuların köylerini terk ederek İzmit iline göç ettikleri burada bir yıl kaldıktan sonra tekrar Taşlıçay ilçesine geri döndükleri kendi ifade tutanaklarından anlaşılmış olup, Reşit KAYA ve oğullarına ait köyde 4 adet evlerinin bulunduğu bir tanesini sattıkları diğer 2 evde kardeşlerden Zeki KAYA ve Zübeyt KAYA’nın ikamet etmekte olduduğu arazilerini ekip biçtikleri… Başvurucunun gayrimenkul hasar ve taleplerinin ise yörenin yaşam şekli itibariyle insanların konut algılamaları değerlendirildiğinde ev standardının aynı taş yapı ve kerpiçten ibaret olduğundan İl Bayındırlık Müdürlüğümüzce 2002 yılında çıkarılan 2 Oda 1 Salondan ibaret keşif özetinde 2.957,00.-YTL belirlenmiş olup bu miktar yeniden değerleme oranlarına tabi tutularak 5233 Sayılı Kanunun 9. maddesine göre verilecek olan tazminatın Zarar Tespit Komisyonunca belirlenen 5.000,00.-YTL " ödenmesine karar verilmiştir.
9. Zarar Tespit Komisyonu kararı akabinde 5233 sayılı Kanun’un 12. maddesi gereğince davet yazısı ile birlikte sulhname örneği başvurucu vekiline gönderilmiştir.
10. “Yukarıda ayni/nakdi olarak belirtilen zararımın/zararlarımın karşılanması sonucunda, komisyonun tespitine esas olay ile ilgili olarak uğradığım zararımın tamamının karşılanmış olduğunu kabul ve taahhüt ederim” beyanını içeren sulhname, 6/2/2008 tarihinde başvurucu vekili tarafından imzalanmıştır.
11. Başvurucu tarafından, Zarar Tespit Komisyonu kararında hükmedilen miktarın gerçek zararını karşılamadığından bahisle Erzurum 2. İdare Mahkemesinde tazminat davası açılmıştır.
12. Erzurum 2. İdare Mahkemesinin 31/12/2008 tarihli ve E.2008/837, K.2008/1358 sayılı kararında,
“… davacı ile davalı idare arasında sulhname imzalandığı, 06.02.2008 tarih ve 172 sayılı Sulhname ile davacı vekili tarafından; terör eylemleri veya terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle müvekkilinin uğramış olduğu aynı/nakdi tüm zararlarının karşılandığının kabul ve taahhüt edildiği anlaşılmaktadır.
Hukukumuzda sulh, feragat ve kabul, görülmekte olan davaları sona erdiren işlemler olup, sulh işlemi dava öncesinde yapılmış ise dava açılmasını engelleyici özelliktedir. 5233 sayılı Kanun’daki sulh müessesesinin, taraflar arasındaki uyuşmazlığı onların rızası ile çözmeye yarayan ve terör olayları nedeniyle zarar gören gerçek ve özel hukuk tüzel kişilerinin kanun kapsamındaki maddi zararlarının yargı yoluna gidilmeksizin, kısa sürede, daha ucuz ve daha basit çözüm yolu ile tatmin edici şekilde karşılama amacına hizmet ettiği anlaşılmaktadır. Kaldı ki sulh yoluyla çözülmeyen uyuşmazlıklar için yargı yolunun saklı olduğu yukarıda adı geçen Kanunun açık hükmü gereğidir. Sulhname ise taraflar arasındaki uyuşmazlığı kesin olarak ortadan kaldıran, her iki taraf için bağlayıcı metin niteliğindedir. Sulh yoluyla çözülmüş bir uyuşmazlığın daha sonra yargı mercilerine taşınması sulh müessesesinin yapısıyla bağdaşmayacağı gibi 5233 sayılı Kanun’un 12. maddesi hükmüne de uygun düşmeyecektir.
5233 sayılı Kanun’da öngörülen sulh müessesesi Kanunda ayrıntılarıyla düzenlenmiş, idareye ve ilgililere yapılacak iş ve işlemler için ayrıntılı çözümler getirmiştir. Nitekim ilgililerin sulhnameyi kabul etmeme hakları bulunmakta olup, bu hakkın kullanılış şekli ve dava açma hakkı da Kanun’da düzenlenmiştir. Buna göre başvuru sahiplerinin sulhname imzalarken maddi hataya düştükleri, idare tarafından yanıltıldıkları veya sulhnameyi kısmen kabul ettikleri yönündeki iddialarına itibar etmeye hukuki olanak bulunmamaktadır.
Bu durumda, sulhname tutanağını imzalayarak, tespit edilen zararları, ödenecek tazminat miktarını ve ifa tarzını kabul eden tarafların, sulhnamenin gereğini aynen yerine getirmek zorunda oldukları ve uyuşmazlığın temelinden çözüldüğü anlaşıldığından, sulhname ile uzlaşılan hususların dayanağı olan dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmamaktadır.”
gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.
13. Kararın temyiz edilmesi üzerine, Danıştay Onbeşinci Dairesinin 21/11/2012 tarihli ve E.2011/7040, K.2012/11387 sayılı kararı ile temyiz isteminin reddine karar verilmiştir.
14. Başvurucunun karar düzeltme istemi, Danıştay Onbeşinci Dairesinin 12/6/2013 tarihli ve E.2013/8508, K.2013/4400 sayılı kararı ile reddedilmiştir.
15. Ret kararı 12/9/2013 tarihinde başvurucu vekiline tebliğ edilmiş ve 8/10/2013 tarihinde süresi içinde bireysel başvuruda bulunulmuştur.
16. Başvurucu vekilinin ilamsız icra takibi başlatması üzerine, sulhname kapsamında belirlenen tazminat miktarı 17/4/2009 tarihinde icra dosyası hesabına aktarılmıştır.
B. İlgili Hukuk
17. 5233 sayılı Kanun’un 1., 2., 4., 6., 7., 8., geçici 1., geçici 4. maddeleri (bkz. Celal Demir, B. No: 2013/3309, 6/2/2014, § 15-21, 23).
18. 5233 sayılı Kanun’un “Zararın karşılanmasına ilişkin sulhname” kenar başlıklı 12. maddesi şöyledir:
“Komisyon, doğrudan doğruya veya bilirkişi aracılığı ile yaptığı tespitten sonra 8 inci maddeye göre belirlenen zararı, 9 uncu maddeye göre hesaplanan yaralanma, engelli hâle gelme ve ölüm hâllerindeki nakdî ödeme tutarını, 10 uncu maddeye göre ifa tarzını ve 11 inci maddeye göre mahsup edilecek miktarları dikkate alarak, uğranılan zararı sulh yoluyla karşılayacak safi miktarı belirler. Komisyonca, bu esaslara göre hazırlanan sulhname tasarısının örneği davet yazısı ile birlikte hak sahibine tebliğ edilir.
Davet yazısında hak sahibinin sulhname tasarısını imzalamak üzere otuz gün içinde gelmesi veya yetkili bir temsilcisini göndermesi gerektiği, aksi takdirde sulhname tasarısını kabul etmemiş sayılacağı ve yargı yoluna başvurarak zararının tazmin edilmesini talep etme hakkının saklı olduğu belirtilir.
Davet üzerine gelen hak sahibi veya yetkili temsilcisi sulhname tasarısını kabul ettiği takdirde, bu tasarı kendisi veya yetkili temsilcisi ve komisyon başkanı tarafından imzalanır.
Sulhname tasarısının kabul edilmemesi veya ikinci fıkraya göre kabul edilmemiş sayılması hâllerinde bir uyuşmazlık tutanağı düzenlenerek bir örneği ilgiliye gönderilir.
Sulh yoluyla çözülemeyen uyuşmazlıklarda ilgililerin yargı yoluna başvurma hakları saklıdır.”
19. 5233 sayılı Kanun’un “Zararın karşılanması” kenar başlıklı 13. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Sulhnamede belirlenen zararlar, sulhnamenin imzalanmasından sonra valinin onayı üzerine ifa tarzına göre Bakanlık bütçesine bu amaçla konulan ödenekten üç ay içerisinde karşılanır.”
20. Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Yönetmelik’in “Nakdî ödemenin şekli ve tutarı” kenar başlıklı 27. maddesi şöyledir:
“Sulhname tasarıları hak sahibi veya yetkili temsilcisi ile komisyon başkanı tarafından imzalandıktan sonra Vali veya Bakan tarafından onaylanır.
Ödemeler sulhname tasarılarının onay tarih ve sıraları dikkate alınarak yapılır. Nakdi ödemeler hak sahibi veya sahiplerinin banka hesaplarına yapılır.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
21. Mahkemenin 21/5/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 8/10/2013 tarihli ve 2013/7674 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
22. Başvurucu, Ağrı ili, Taşlıçay ilçesi, Yeltepe (Gümüşlü) köyünde ikamet etmekte iken terör olayları nedeniyle yerleşim yerini terk etmek zorunda kaldığını, 5233 sayılı Kanun kapsamında yapmış olduğu müracaatının kısmen kabul, kısmen reddedildiğini, kabul edilen kısım için idare ile sulhname imzalanmakla birlikte sulhname kapsamına dahil olmayan ürün kaybı, gayrimenkulü kullanamama ve büyükbaş hayvanların telef olması zararları için açmış olduğu tam yargı davasında idare mahkemesi tarafından hatalı değerlendirme yapılarak sulhnamenin tüm zararlarını kapsadığı ve uyuşmazlığı sona erdirdiği sonucuna ulaşıldığını, gerçek zararının hesabında birçok zarar kalemi mevcut olmasına rağmen bunların göz önünde bulundurulmadığını, yerleşim yerinde terör olayları yaşanması nedeniyle kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini, tarım, hayvancılık ve üretim alanlarında çalışanların korunması ilkesine riayet edilmediğini, zararının eksik tazmin edilmesi nedeniyle mülkiyet hakkından yoksun kaldığını belirterek, Anayasa’nın 19., 35., 36. ve 45. maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal edildiğini iddia etmiş, yargılamanın yenilenmesi veya maddi tazminat talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
23. Başvuru formunun muhtelif kısımlarında maddi hataya düşülerek Iğdır Valiliği Zarar Tespit Komisyonu kararından ve bu karara ilişkin yargılama sürecinden bahsedilmekle birlikte, başvuru dosyasının geneli, atıf yapılan ve başvuru formuna eklenen idari ve yargısal kararlar ile başvurucunun sonuç talepleri dikkate alındığında, Ağrı Valiliği Zarar Tespit Komisyonu kararından ve bu karar hakkındaki yargısal süreçten şikâyetçi olunduğu anlaşılmaktadır.
24. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki tavsifi ile bağlı olmayıp, başvurucunun iddialarının incelenmesi neticesinde, iddialarının özünün kişi özgürlüğü ve güvenliği, mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlaline ilişkin olduğu anlaşılmakla birlikte tarım, hayvancılık ve bu üretim dallarında çalışanların korunması ilkesine yönelik iddialarının özünün mülkiyet hakkı temelli olduğu tespit edilmiş, söz konusu iddiaların belirtilen kapsamda değerlendirmeye tabi tutulması uygun görülmüştür.
1. Kişi Özgürlüğü ve Güvenliği Hakkının İhlali İddiası
25. Başvurucu, terör olayları nedeniyle kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ve bu nedenle oluşan zararlarının karşılanması gerektiğini iddia etmiştir.
26. 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesi'nin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un, “Bireysel başvuruların kabul edilebilirlik şartları ve incelenmesi” kenar başlıklı 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, Anayasanın uygulanması ve yorumlanması veya temel hakların kapsamının ve sınırlarının belirlenmesi açısından önem taşımayan ve başvurucunun önemli bir zarara uğramadığı başvurular ile açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir."
27. Başvuruya konu ihlal iddiasıyla ilgili deliller sunarak olaya ilişkin iddialarını ve hangi Anayasa hükmünün ihlal edildiğine ilişkin açıklamalarda bulunmak suretiyle hukuki iddialarını kanıtlama yükümlülüğü başvurucuya ait olmasına rağmen, başvurucu tarafından soyut şekilde Anayasa’nın 19. maddesi hükmüne atıfta bulunulmakla birlikte, belirtilen hükmün nasıl ihlal edildiğine ilişkin bir açıklama ve özellikle ihlal iddiasına konu terör olayları nedeniyle kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine dair kanıtlamada bulunulmadığı anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir (Benzer karar için bkz. S.S.A., B. No: 2013/2355, 7/11/2013, § 38).
2. Mülkiyet Hakkının İhlali İddiası
28. Başvurucu, 5233 sayılı Kanun kapsamında yapmış olduğu başvurunun kısmen kabul edilerek kısmen reddedildiğini, zararının kabul edilen kısmı için idare ile sulhname imzalanmakla birlikte kabul edilmeyen kısım için tam yargı davası açtığını, gerçek zararının hesabında birçok zarar kalemi mevcut olduğundan sulhnamenin ev ve müştemilat zararlarını kapsadığını, diğer zarar kalemleri olan ve sulhname kapsamında bulunmayan gayrimenkulünü kullanamama, ürün kaybı ve büyükbaş hayvan zararları için açtığı davanın reddedildiğini, bu nedenle mülkiyet hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
29. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
"Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir. ..."
30. 6216 sayılı Kanun'un "Bireysel başvuru hakkı" kenar başlıklı 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve buna ek Türkiye'nin taraf olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir."
31. 6216 sayılı Kanun'un "Bireysel başvuru hakkına sahip olanlar" kenar başlıklı 46. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Bireysel başvuru ancak ihlale yol açtığı ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal nedeniyle güncel ve kişisel bir hakkı doğrudan etkilenenler tarafından yapılabilir."
32. 6216 sayılı Kanun’un “Bireysel başvuru hakkına sahip olanlar” başlıklı 46. maddesinde kimlerin bireysel başvuru yapabileceği sayılmış olup, anılan maddenin (1) numaralı fıkrasına göre; bir kişinin Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmesi için iki temel ön koşul bulunmaktadır. Bunlardan birincisi başvuruya konu edilen ve ihlale yol açtığı ileri sürülen kamu gücü eylem veya işleminden ya da ihmalinden dolayı, “güncel bir hakkının ihlal edilmesi” ve bunun sonucunda başvurucunun kendisinin “mağdur” olduğunu ileri sürmesi, ikincisi ise bu ihlalden dolayı kişinin “kişisel olarak ve doğrudan” etkilenmiş olması gerekir (Onur Doğanay, B. No: 2013/1977, 9/1/2014, § 42).
33. Bu iki temel koşula ilave olarak 6216 sayılı Kanun’un “Bireysel başvuru hakkı” başlıklı 45. maddesinin (1) numaralı fıkrasına göre Anayasa Mahkemesine ancak Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) ve buna ek Türkiye’nin taraf olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin ihlal edildiği iddiasıyla başvurulabilir. Buradan çıkan sonuca göre Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerden, AİHS ve buna ek Türkiye’nin taraf olduğu protokoller kapsamında bir hakkı doğrudan etkilenmeyen kişi “mağdur” statüsü kazanamaz (Onur Doğanay, B. No: 2013/1977, 9/1/2014, § 43).
34. Bireysel başvuruda “mağdur” kavramı, davada menfaat veya dava ehliyeti kuralları gibi kurallardan bağımsız bir şekilde yorumlanır (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Gorraiz Lizarraga ve Diğerleri/İspanya, No: 62543/00, 10/11/2004, § 35). Ayrıca “mağdur” kavramının yorumu, günümüzde toplumun koşulları ışığında değişime tabi olup, bu kavram aşırı biçimcilikten uzak bir şekilde uygulanmalıdır (Gorraiz Lizarraga ve Diğerleri/İspanya, § 38, Onur Doğanay, B. No: 2013/1977, 9/1/2014, § 44).
35. Öte yandan bir başvurunun kabul edilebilmesi için başvurucunun sadece mağdur olduğunu ileri sürmesi yeterli olmayıp, ihlalden doğrudan etkilendiğini yani mağdur olduğunu göstermesi veya mağdur olduğu konusunda Anayasa Mahkemesini ikna etmesi gerekir. Bu itibarla, mağdur olduğu zannı veya şüphesi de mağdurluk statüsünün varlığı için yeterli değildir (Onur Doğanay, B. No: 2013/1977, 9/1/2014, § 45).
36. Bireysel başvuruda bir hakkın ihlaline karar verilebilmesi için, mağdurluk statüsünün ve/veya başvuruya konu olan kamu gücü kullanımına dayalı temel nedenlerin başvurunun yapıldığı anda mevcut olması ve başvuru hakkında karar verileceği zamana kadar devam etmesi gerekir. Mağdurluk statüsünün varlığı konusunda değerlendirme yapılırken başvurucunun şikâyet ettiği hususların gerçekleşip gerçekleşmediği, hâlâ mevcut olup olmadığı ve muhtemel hak ihlalinin etkilerinin giderilip giderilmediği incelenmelidir.
37. Bunun yanında tazminat ya da başvurucunun taleplerinin anlaşma ile karşılanması da, mağdurluk statüsünün belirlenmesine etki eder. Zira kamu idaresinin başvurucuyla yaptığı anlaşma ile borcun tamamını faiziyle birlikte ödemesi durumunda başvurucunun önceki borçtan olumsuz etkilenme olasılığı kalmamaktadır (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Kemal Kol ve Ünal Kol/Türkiye, B. No: 3816/04, 30/9/2008, Arman Mazman, B. No: 2013/1752, 26/6/2014, § 43).
38. 5233 sayılı Kanun’un 2. maddesinde, bu Kanun’un, 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun 1., 3., ve 4. maddeleri kapsamına giren eylem veya terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle zarar gören gerçek kişiler ile özel hukuk tüzel kişilerinin maddi zararlarının sulhen karşılanması hakkındaki esas ve usullere ilişkin hükümleri kapsadığı ifade edilmiş; “Zararın karşılanmasına ilişkin sulhname” başlıklı 12. maddesinde ise komisyonun doğrudan doğruya veya bilirkişi aracılığı ile yaptığı tespitten sonra uğranılan zararı sulh yoluyla karşılayacak safi miktarı belirleyeceği ve belirtilen esaslara göre hazırlanan sulhname tasarısının bir örneğini davet yazısı ile birlikte hak sahibine tebliğ edeceği, davet üzerine gelen hak sahibinin veya yetkili temsilcisinin sulhname tasarısını kabul etmesi durumunda bu tasarının kendisi veya yetkili temsilcisi ve komisyon başkanı tarafından imzalanacağı, sulhname tasarısının kabul edilmemesi veya ikinci fıkraya göre kabul edilmemiş sayılması hallerinde bir uyuşmazlık tutanağı düzenlenerek bir örneğinin ilgiliye gönderileceği, sulh yoluyla çözülemeyen uyuşmazlıklarda ilgililerin yargı yoluna başvurma haklarının saklı olduğu; 13. maddesinin ilk fıkrasında da sulhnamede belirlenen zararların sulhnamenin imzalanmasından sonra Valilik onayı üzerine ifa tarzına göre Bakanlık bütçesine bu amaçla konulan ödenekten üç ay içinde ödeneceği hükme bağlanmıştır.
39. Somut başvuruda mülkiyet hakkına ilişkin şikâyet temel olarak, idare ile sulhname imzalanması nedeniyle, bakiye zarar iddiasına ilişkin davanın reddedilmesine dayanmaktadır. Yukarıda belirtildiği gibi başvurucu terör ve terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle oluşan zararlarının karşılanması amacıyla 5233 sayılı Kanun kapsamında Komisyona başvurmuş, Komisyon tarafından yapılan araştırma ve inceleme sonucunda başvurucunun tespit edilen zararları yeniden değerleme oranlarına tabi tutularak 5.000 TL’lik tazminat miktarı belirlenmiş ve başvurucu vekiline, kararlaştırılan tazminat miktarını içerir sulhname örneği ile birlikte sulha davet yazısı gönderilmiştir. Sulh teklifi başvurucu tarafından kabul edilmiştir. Başvurucu, idarenin hazırladığı sulhnameyi 6/2/2008 tarihinde imzalayarak kendisine 5.000 TL ödenmesi ile Komisyonun bu zarar tespitine esas olay ile ilgili uğradığı zararlarının tamamının karşılanmış olduğunu kabul ve taahhüt ettiğini beyan etmiş ve 17/4/2009 tarihinde bahsedilen bedel başvurucunun icra takibi hesabına aktarılmıştır.
40. Buna karşılık başvurucu, 5233 sayılı Kanun ile oluşturulan iç hukuk yolunun AİHM kararlarında (bkz. Akdıvar ve Diğerleri/Türkiye [Madde 50], B. No: 21893/93, 16/9/1996; Doğan ve Diğerleri/Türkiye, B. No: 8803-8811/02, 8813/02 ve 8815-8819/02, 13/7/2006) belirtilen nitelikleri taşımadığı yahut Komisyon tarafından ödenmesine karar verilen tazminat tutarının kendisine ödenmediği ya da eksik ödendiği yönünde bir iddiada da bulunmamıştır.
41. İdari ve yargısal süreci müteakip, ihlali tespit eden ve makul bir tazminata hükmedilmesi ile etkili bir giderim yolu bulunmakta olup başvurucu ayrıca sulhname konusu olayla ilgili tüm zararlarının Komisyon tarafından tespit edilenle sınırlı olduğunu beyan ettiğinden başvurucunun mağdur sıfatı ortadan kalkmıştır.
42. Bu durumda başvurucunun, idareyle anlaşma sağlayarak ve 6/2/2008 tarihli sulhnameyi imzalayarak Komisyonun tespitine esas olan olay ile ilgili maddi mağduriyeti açıkça orantısız olmayacak şekilde giderilmiştir. Başvurucu, zararlarının tamamını karşıladığını beyan ettiği alacağını tümüyle davalı idareden tahsil etmekle, mülkiyet hakkına ilişkin mağduriyet 17/4/2009 tarihinde giderildiğinden, bu hak yönünden başvurucunun mağdurluk statüsü de aynı tarihte sona ermiştir.
43. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun mülkiyet hakkına yönelik şikâyet yönünden mağdurluk statüsünü kaybettiği anlaşıldığından başvurunun diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin "kişi bakımından yetkisizlik" nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
3. Adil Yargılanma Hakkının İhlali İddiası
44. Başvurucu tarafından, maddi vakıalar ve hukuki müesseselere ilişkin yanlış hukuki değerlendirme yapılarak, sulhname kapsamına dahil olmayan zarar kalemleri için açtığı tam yargı davasında tazminata hükmedilmesi gerekirken, sulhnamenin uyuşmazlığı tamamen ortadan kaldırdığına ilişkin hatalı tespit sonucu davasının reddine karar verildiği beyan edilerek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddia edilmiştir.
45. Anayasa'nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası ile 6216 sayılı Kanun'un 49. maddesinin (6) numaralı fıkrasında, bireysel başvurulara ilişkin incelemelerde kanun yolunda gözetilmesi gereken hususların incelemeye tabi tutulamayacağı, 6216 sayılı Kanun'un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir.
46. Bir anayasal hakkın ihlali iddiasını içermeyen, yalnızca derece mahkemelerinin kararlarının yeniden incelenmesi talep edilen başvuruların açıkça dayanaktan yoksun ve Anayasa ve Kanun tarafından Mahkemenin yetkisi kapsamı dışında bırakılan hususlara ilişkin olduğu açıktır. Bu kapsamda, bireysel başvuruya konu davadaki olayların kanıtlanması, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması, yargılama sırasında delillerin kabul edilebilirliği ve değerlendirilmesi ile kişisel bir uyuşmazlığa derece mahkemeleri tarafından getirilen çözümün esas yönünden adil olup olmaması, bireysel başvuru incelemesinde değerlendirmeye tabi tutulamaz. Anayasada yer alan hak ve özgürlükler ihlal edilmediği sürece ve bariz takdir hatası içermedikçe derece mahkemelerinin kararlarındaki maddi ve hukuki hatalar bireysel başvuru incelemesinde ele alınamaz. Bu çerçevede, derece mahkemelerinin delilleri takdirinde bariz bir takdir hatası bulunmadıkça Anayasa Mahkemesinin bu takdire müdahalesi söz konusu olamaz (Necati Gündüz ve Recep Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 25-26).
47. Başvurucunun belirtilen iddiasının özünün derece mahkemelerince delillerin değerlendirilmesinde ve hukuk kurallarının yorumlanmasında isabet bulunmadığına ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu anlaşılmaktadır. İlk derece mahkemesince, terör eylemleri veya terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle başvurucunun uğramış olduğu aynî-nakdî tüm zararlarının karşılandığı kabul edildiğinden (§ 10) ve 5233 sayılı Kanun’un sulh yoluyla çözülmeyen uyuşmazlıklar için yargı yolunun saklı olduğu kuralını içerir 12. maddesinin (§ 18) açık hükmünden hareketle başvurucunun davasının reddiyle sonuçlanan yargılama prosedüründe, Mahkemece bariz bir takdir hatası yapıldığı yönünde bir bulguya rastlanılmamıştır.
48. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun belirtilen iddiasının kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin olduğu, Derece Mahkemesi kararlarının bariz bir takdir hatası da içermediği anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin "açıkça dayanaktan yoksun olması" nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurucunun,
1. Anayasa’nın 19. maddesinde güvence altına alınan kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiasının “açıkça dayanaktan yoksun olması”,
2. Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiasının “kişi bakımından yetkisizlik”,
3. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiasının “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedenleriyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderleri başvurucu üzerinde bırakılmakla birlikte fazla tahsil edilen 7,75 TL harcın talep halinde başvurucuya iadesine,
21/5/2015 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.