TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ZÜBEYİT KAYA BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/7674)
|
|
Karar Tarihi: 21/5/2015
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serruh
KALELİ
|
|
|
Nuri NECİPOĞLU
|
|
|
Hicabi
DURSUN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Leyla Nur ODUNCU
|
Başvurucu
|
:
|
Zübeyit
KAYA
|
Vekili
|
:
|
Av. Ali ARTUK
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, 17/7/2004 tarihli
ve 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması
Hakkında Kanun kapsamında yaptığı başvuruda talebinin kısmen kabul edildiğini
ve idare ile sulhname imzalandığını, talebinin kabul
edilmeyen kısmı için açmış olduğu davanın hukuka aykırı olarak reddedildiğini
ve mülkiyet hakkından yoksun bırakıldığını belirterek, Anayasa’nın 19., 35.,
36. ve 45. maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş,
ihlalin tespitiyle yargılamanın yenilenmesine, bunun mümkün olmaması durumunda maddi tazminat ödenmesine karar verilmesini talep
etmiştir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 8/10/2013 tarihinde
Ağrı 3. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin
idari yönden yapılan ön incelemesinde tespit edilen eksikliklerin
giderilmesinin ardından Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı
tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Birinci
Komisyonunca, kabul edilebilirlik incelemesi Bölüm tarafından yapılmak üzere
dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından
20/2/2015 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin
birlikte yapılmasına ve bir örneğinin görüş için Adalet Bakanlığına
gönderilmesine karar verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve
olgular ile başvurunun bir örneği görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.
Adalet Bakanlığının 19/3/2015 tarihli yazısı ile benzer şikâyetlere ilişkin
başvurularda sunulan görüşlere atıf yapılarak, ayrıca görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru dilekçesi ile
başvuruya konu yargılama dosyası içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar
özetle şöyledir:
7. Başvurucu, 14/3/2005
tarihinde 5233 sayılı Kanun kapsamına giren zararlarının karşılanması talebiyle
Ağrı Valiliği Zarar Tespit Komisyonuna başvurmuştur.
8. 15/1/2008 tarihli ve 1347
sayılı Zarar Tespit Komisyonu kararında, "... Zübeyt KAYA'nın Ağrı İli Taşlıçay İlçesi Yeltepe (Gümüşlü) köyünde ikamet ederken 1993-1994
tarihlerinde yasadışı PKK terör örgütü mensupları ile meydana gelen olaylar
nedeniyle ikamet ettikleri köylerinden ayrılarak göç ettikleri, babası Reşit
KAYA 'nın kaçırıldığı ve daha sonra fidye istemiyle
serbest bırakıldığı iddia edilmiştir. Bakanlıklara ve ilgili birimlere yapılan
idari araştırmada Zübeyt KAYA' nın
babası Reşit KAYA'nın PKK örgüt mensuplarınca
kaçırıldığı ve akabinde serbest bırakıldığı anlaşılmıştr.... kaçırılma
olayından sonra başvurucuların köylerini terk ederek İzmit iline göç ettikleri
burada bir yıl kaldıktan sonra tekrar Taşlıçay ilçesine geri döndükleri kendi
ifade tutanaklarından anlaşılmış olup, Reşit KAYA ve oğullarına ait köyde 4
adet evlerinin bulunduğu bir tanesini sattıkları diğer 2 evde kardeşlerden Zeki
KAYA ve Zübeyt KAYA’nın
ikamet etmekte olduduğu arazilerini ekip biçtikleri…
Başvurucunun gayrimenkul hasar ve taleplerinin ise yörenin yaşam şekli
itibariyle insanların konut algılamaları değerlendirildiğinde ev standardının
aynı taş yapı ve kerpiçten ibaret olduğundan İl Bayındırlık Müdürlüğümüzce 2002
yılında çıkarılan 2 Oda 1 Salondan ibaret keşif özetinde 2.957,00.-YTL
belirlenmiş olup bu miktar yeniden değerleme oranlarına tabi tutularak 5233
Sayılı Kanunun 9. maddesine göre verilecek olan tazminatın Zarar Tespit
Komisyonunca belirlenen 5.000,00.-YTL " ödenmesine karar
verilmiştir.
9. Zarar Tespit Komisyonu
kararı akabinde 5233 sayılı Kanun’un 12. maddesi gereğince davet yazısı ile
birlikte sulhname örneği başvurucu vekiline
gönderilmiştir.
10. “Yukarıda
ayni/nakdi olarak belirtilen zararımın/zararlarımın karşılanması sonucunda, komisyonun tespitine esas olay ile ilgili olarak
uğradığım zararımın tamamının karşılanmış olduğunu kabul ve taahhüt ederim” beyanını içeren sulhname, 6/2/2008 tarihinde başvurucu vekili tarafından
imzalanmıştır.
11. Başvurucu tarafından, Zarar
Tespit Komisyonu kararında hükmedilen miktarın gerçek zararını
karşılamadığından bahisle Erzurum 2. İdare Mahkemesinde tazminat davası
açılmıştır.
12. Erzurum 2. İdare
Mahkemesinin 31/12/2008 tarihli ve E.2008/837, K.2008/1358 sayılı kararında,
“… davacı ile davalı idare arasında sulhname
imzalandığı, 06.02.2008 tarih ve 172 sayılı Sulhname
ile davacı vekili tarafından; terör eylemleri veya terörle mücadele kapsamında
yürütülen faaliyetler nedeniyle müvekkilinin uğramış olduğu aynı/nakdi tüm
zararlarının karşılandığının kabul ve taahhüt edildiği anlaşılmaktadır.
Hukukumuzda sulh, feragat ve kabul, görülmekte
olan davaları sona erdiren işlemler olup, sulh işlemi dava öncesinde yapılmış
ise dava açılmasını engelleyici özelliktedir. 5233 sayılı Kanun’daki sulh
müessesesinin, taraflar arasındaki uyuşmazlığı onların rızası ile çözmeye
yarayan ve terör olayları nedeniyle zarar gören gerçek ve özel hukuk tüzel
kişilerinin kanun kapsamındaki maddi zararlarının yargı yoluna gidilmeksizin,
kısa sürede, daha ucuz ve daha basit çözüm yolu ile tatmin edici şekilde
karşılama amacına hizmet ettiği anlaşılmaktadır. Kaldı ki sulh yoluyla
çözülmeyen uyuşmazlıklar için yargı yolunun saklı olduğu yukarıda adı geçen
Kanunun açık hükmü gereğidir. Sulhname ise taraflar
arasındaki uyuşmazlığı kesin olarak ortadan kaldıran, her iki taraf için
bağlayıcı metin niteliğindedir. Sulh yoluyla çözülmüş bir uyuşmazlığın daha
sonra yargı mercilerine taşınması sulh müessesesinin yapısıyla bağdaşmayacağı
gibi 5233 sayılı Kanun’un 12. maddesi hükmüne de uygun düşmeyecektir.
5233 sayılı Kanun’da öngörülen sulh müessesesi
Kanunda ayrıntılarıyla düzenlenmiş, idareye ve ilgililere yapılacak iş ve
işlemler için ayrıntılı çözümler getirmiştir. Nitekim ilgililerin sulhnameyi kabul etmeme hakları bulunmakta olup, bu hakkın
kullanılış şekli ve dava açma hakkı da Kanun’da düzenlenmiştir. Buna göre
başvuru sahiplerinin sulhname imzalarken maddi hataya
düştükleri, idare tarafından yanıltıldıkları veya sulhnameyi
kısmen kabul ettikleri yönündeki iddialarına itibar etmeye hukuki olanak
bulunmamaktadır.
Bu durumda, sulhname
tutanağını imzalayarak, tespit edilen zararları, ödenecek tazminat miktarını ve
ifa tarzını kabul eden tarafların, sulhnamenin
gereğini aynen yerine getirmek zorunda oldukları ve uyuşmazlığın temelinden
çözüldüğü anlaşıldığından, sulhname ile uzlaşılan
hususların dayanağı olan dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmamaktadır.”
gerekçesi ile davanın reddine karar
verilmiştir.
13. Kararın temyiz edilmesi üzerine, Danıştay Onbeşinci Dairesinin 21/11/2012 tarihli ve E.2011/7040,
K.2012/11387 sayılı kararı ile temyiz isteminin reddine karar verilmiştir.
14. Başvurucunun karar düzeltme
istemi, Danıştay Onbeşinci Dairesinin 12/6/2013
tarihli ve E.2013/8508, K.2013/4400 sayılı kararı ile reddedilmiştir.
15. Ret kararı 12/9/2013 tarihinde
başvurucu vekiline tebliğ edilmiş ve 8/10/2013 tarihinde süresi içinde bireysel
başvuruda bulunulmuştur.
16. Başvurucu vekilinin ilamsız
icra takibi başlatması üzerine, sulhname kapsamında
belirlenen tazminat miktarı 17/4/2009 tarihinde icra dosyası hesabına
aktarılmıştır.
B. İlgili
Hukuk
17. 5233 sayılı Kanun’un 1., 2.,
4., 6., 7., 8., geçici 1., geçici 4. maddeleri (bkz. Celal Demir, B. No: 2013/3309, 6/2/2014, § 15-21, 23).
18. 5233 sayılı Kanun’un “Zararın karşılanmasına ilişkin sulhname”
kenar başlıklı 12. maddesi şöyledir:
“Komisyon, doğrudan doğruya veya bilirkişi
aracılığı ile yaptığı tespitten sonra 8 inci maddeye göre belirlenen zararı, 9
uncu maddeye göre hesaplanan yaralanma, engelli hâle gelme ve ölüm hâllerindeki
nakdî ödeme tutarını, 10 uncu maddeye göre ifa tarzını ve 11 inci maddeye göre
mahsup edilecek miktarları dikkate alarak, uğranılan zararı sulh yoluyla
karşılayacak safi miktarı belirler. Komisyonca, bu esaslara göre hazırlanan sulhname tasarısının örneği davet yazısı ile birlikte hak
sahibine tebliğ edilir.
Davet yazısında hak sahibinin sulhname tasarısını imzalamak üzere otuz gün içinde gelmesi
veya yetkili bir temsilcisini göndermesi gerektiği, aksi takdirde sulhname tasarısını kabul etmemiş sayılacağı ve yargı
yoluna başvurarak zararının tazmin edilmesini talep etme hakkının saklı olduğu
belirtilir.
Davet üzerine gelen hak sahibi veya yetkili
temsilcisi sulhname tasarısını kabul ettiği takdirde,
bu tasarı kendisi veya yetkili temsilcisi ve komisyon başkanı tarafından
imzalanır.
Sulhname tasarısının
kabul edilmemesi veya ikinci fıkraya göre kabul edilmemiş sayılması hâllerinde
bir uyuşmazlık tutanağı düzenlenerek bir örneği ilgiliye gönderilir.
Sulh yoluyla çözülemeyen uyuşmazlıklarda
ilgililerin yargı yoluna başvurma hakları saklıdır.”
19. 5233 sayılı Kanun’un “Zararın karşılanması” kenar başlıklı 13.
maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Sulhnamede belirlenen
zararlar, sulhnamenin imzalanmasından sonra valinin
onayı üzerine ifa tarzına göre Bakanlık bütçesine bu amaçla konulan ödenekten
üç ay içerisinde karşılanır.”
20. Terör ve Terörle Mücadeleden
Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Yönetmelik’in “Nakdî ödemenin şekli ve tutarı” kenar başlıklı 27. maddesi
şöyledir:
“Sulhname tasarıları
hak sahibi veya yetkili temsilcisi ile komisyon başkanı tarafından
imzalandıktan sonra Vali veya Bakan tarafından onaylanır.
Ödemeler sulhname
tasarılarının onay tarih ve sıraları dikkate alınarak yapılır. Nakdi ödemeler
hak sahibi veya sahiplerinin banka hesaplarına yapılır.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
21. Mahkemenin 21/5/2015 tarihinde
yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 8/10/2013 tarihli ve 2013/7674 numaralı
bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
22. Başvurucu, Ağrı ili,
Taşlıçay ilçesi, Yeltepe (Gümüşlü) köyünde ikamet
etmekte iken terör olayları nedeniyle yerleşim yerini terk etmek zorunda
kaldığını, 5233 sayılı Kanun kapsamında yapmış olduğu müracaatının kısmen
kabul, kısmen reddedildiğini, kabul edilen kısım için idare ile sulhname imzalanmakla birlikte sulhname
kapsamına dahil olmayan ürün kaybı, gayrimenkulü kullanamama ve büyükbaş
hayvanların telef olması zararları için açmış olduğu tam yargı davasında idare
mahkemesi tarafından hatalı değerlendirme yapılarak sulhnamenin
tüm zararlarını kapsadığı ve uyuşmazlığı sona erdirdiği sonucuna ulaşıldığını,
gerçek zararının hesabında birçok zarar kalemi mevcut olmasına rağmen bunların
göz önünde bulundurulmadığını, yerleşim yerinde terör olayları yaşanması
nedeniyle kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini, tarım, hayvancılık
ve üretim alanlarında çalışanların korunması ilkesine riayet edilmediğini,
zararının eksik tazmin edilmesi nedeniyle mülkiyet hakkından yoksun kaldığını
belirterek, Anayasa’nın 19., 35., 36. ve 45. maddelerinde tanımlanan haklarının
ihlal edildiğini iddia etmiş, yargılamanın yenilenmesi veya maddi tazminat
talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
23. Başvuru formunun muhtelif
kısımlarında maddi hataya düşülerek Iğdır Valiliği Zarar Tespit Komisyonu
kararından ve bu karara ilişkin yargılama sürecinden bahsedilmekle birlikte,
başvuru dosyasının geneli, atıf yapılan ve başvuru formuna eklenen idari ve
yargısal kararlar ile başvurucunun sonuç talepleri dikkate alındığında, Ağrı
Valiliği Zarar Tespit Komisyonu kararından ve bu karar hakkındaki yargısal
süreçten şikâyetçi olunduğu anlaşılmaktadır.
24. Anayasa Mahkemesi, olayların
başvurucu tarafından yapılan hukuki tavsifi ile bağlı olmayıp, başvurucunun
iddialarının incelenmesi neticesinde, iddialarının özünün kişi özgürlüğü ve
güvenliği, mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlaline ilişkin olduğu
anlaşılmakla birlikte tarım, hayvancılık ve bu üretim dallarında çalışanların
korunması ilkesine yönelik iddialarının özünün mülkiyet hakkı temelli olduğu
tespit edilmiş, söz konusu iddiaların belirtilen kapsamda değerlendirmeye tabi
tutulması uygun görülmüştür.
1. Kişi Özgürlüğü ve Güvenliği Hakkının İhlali
İddiası
25. Başvurucu, terör olayları
nedeniyle kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ve bu nedenle
oluşan zararlarının karşılanması gerektiğini iddia etmiştir.
26. 30/3/2011 tarih ve 6216
sayılı Anayasa Mahkemesi'nin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un, “Bireysel başvuruların kabul edilebilirlik şartları ve incelenmesi”
kenar başlıklı 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, Anayasanın uygulanması ve yorumlanması veya temel
hakların kapsamının ve sınırlarının belirlenmesi açısından önem taşımayan ve
başvurucunun önemli bir zarara uğramadığı başvurular ile açıkça dayanaktan
yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir."
27. Başvuruya konu ihlal
iddiasıyla ilgili deliller sunarak olaya ilişkin iddialarını ve hangi Anayasa
hükmünün ihlal edildiğine ilişkin açıklamalarda bulunmak suretiyle hukuki
iddialarını kanıtlama yükümlülüğü başvurucuya ait olmasına rağmen, başvurucu
tarafından soyut şekilde Anayasa’nın 19. maddesi hükmüne atıfta bulunulmakla
birlikte, belirtilen hükmün nasıl ihlal edildiğine ilişkin bir açıklama ve
özellikle ihlal iddiasına konu terör olayları nedeniyle kişi özgürlüğü ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğine dair kanıtlamada bulunulmadığı
anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları
yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan
yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir (Benzer karar için bkz. S.S.A.,
B. No: 2013/2355, 7/11/2013, § 38).
2. Mülkiyet Hakkının İhlali İddiası
28. Başvurucu, 5233 sayılı Kanun
kapsamında yapmış olduğu başvurunun kısmen kabul edilerek kısmen
reddedildiğini, zararının kabul edilen kısmı için idare ile sulhname
imzalanmakla birlikte kabul edilmeyen kısım için tam yargı davası açtığını,
gerçek zararının hesabında birçok zarar kalemi mevcut olduğundan sulhnamenin ev ve müştemilat zararlarını kapsadığını, diğer
zarar kalemleri olan ve sulhname kapsamında
bulunmayan gayrimenkulünü kullanamama, ürün kaybı ve büyükbaş hayvan zararları
için açtığı davanın reddedildiğini, bu nedenle mülkiyet hakkının ihlal
edildiğini iddia etmiştir.
29. Anayasa'nın 148. maddesinin
üçüncü fıkrası şöyledir:
"Herkes, Anayasada güvence altına alınmış
temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki
herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa
Mahkemesine başvurabilir. ..."
30. 6216 sayılı Kanun'un "Bireysel başvuru hakkı" kenar
başlıklı 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Herkes, Anayasada güvence altına alınmış
temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve buna ek
Türkiye'nin taraf olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü
tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir."
31. 6216 sayılı Kanun'un "Bireysel başvuru hakkına sahip olanlar"
kenar başlıklı 46. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Bireysel başvuru ancak ihlale yol açtığı
ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal nedeniyle güncel ve kişisel bir hakkı
doğrudan etkilenenler tarafından yapılabilir."
32. 6216 sayılı Kanun’un “Bireysel başvuru hakkına sahip olanlar”
başlıklı 46. maddesinde kimlerin bireysel başvuru yapabileceği sayılmış olup,
anılan maddenin (1) numaralı fıkrasına göre; bir kişinin Anayasa Mahkemesine
bireysel başvuruda bulunabilmesi için iki temel ön koşul bulunmaktadır. Bunlardan
birincisi başvuruya konu edilen ve ihlale yol açtığı ileri sürülen kamu gücü
eylem veya işleminden ya da ihmalinden dolayı, “güncel
bir hakkının ihlal edilmesi” ve bunun sonucunda başvurucunun
kendisinin “mağdur” olduğunu
ileri sürmesi, ikincisi ise bu ihlalden dolayı kişinin “kişisel olarak ve doğrudan” etkilenmiş
olması gerekir (Onur Doğanay, B.
No: 2013/1977, 9/1/2014, § 42).
33. Bu iki temel koşula ilave
olarak 6216 sayılı Kanun’un “Bireysel
başvuru hakkı” başlıklı 45. maddesinin (1) numaralı fıkrasına göre
Anayasa Mahkemesine ancak Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve
özgürlüklerden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) ve buna ek Türkiye’nin
taraf olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin ihlal edildiği
iddiasıyla başvurulabilir. Buradan çıkan sonuca göre Anayasada güvence altına
alınmış temel hak ve özgürlüklerden, AİHS ve buna ek Türkiye’nin taraf olduğu
protokoller kapsamında bir hakkı doğrudan etkilenmeyen kişi “mağdur” statüsü kazanamaz (Onur Doğanay, B. No: 2013/1977, 9/1/2014,
§ 43).
34. Bireysel başvuruda “mağdur” kavramı, davada menfaat veya dava
ehliyeti kuralları gibi kurallardan bağımsız bir şekilde yorumlanır (Benzer
yöndeki AİHM kararı için bkz. Gorraiz Lizarraga ve Diğerleri/İspanya, No: 62543/00,
10/11/2004, § 35). Ayrıca “mağdur”
kavramının yorumu, günümüzde toplumun koşulları ışığında değişime tabi olup, bu
kavram aşırı biçimcilikten uzak bir şekilde uygulanmalıdır (Gorraiz Lizarraga ve Diğerleri/İspanya, §
38, Onur Doğanay, B. No:
2013/1977, 9/1/2014, § 44).
35. Öte yandan bir başvurunun
kabul edilebilmesi için başvurucunun sadece mağdur olduğunu ileri sürmesi
yeterli olmayıp, ihlalden doğrudan etkilendiğini yani mağdur olduğunu
göstermesi veya mağdur olduğu konusunda Anayasa Mahkemesini ikna etmesi
gerekir. Bu itibarla, mağdur olduğu zannı veya şüphesi de mağdurluk statüsünün
varlığı için yeterli değildir (Onur Doğanay,
B. No: 2013/1977, 9/1/2014, § 45).
36. Bireysel başvuruda bir
hakkın ihlaline karar verilebilmesi için, mağdurluk statüsünün ve/veya
başvuruya konu olan kamu gücü kullanımına dayalı temel nedenlerin başvurunun
yapıldığı anda mevcut olması ve başvuru hakkında karar verileceği zamana kadar
devam etmesi gerekir. Mağdurluk statüsünün varlığı konusunda değerlendirme
yapılırken başvurucunun şikâyet ettiği hususların gerçekleşip gerçekleşmediği,
hâlâ mevcut olup olmadığı ve muhtemel hak ihlalinin etkilerinin giderilip
giderilmediği incelenmelidir.
37. Bunun yanında tazminat ya da
başvurucunun taleplerinin anlaşma ile karşılanması da,
mağdurluk statüsünün belirlenmesine etki eder. Zira kamu idaresinin
başvurucuyla yaptığı anlaşma ile borcun tamamını faiziyle birlikte ödemesi
durumunda başvurucunun önceki borçtan olumsuz etkilenme olasılığı kalmamaktadır
(Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Kemal
Kol ve Ünal Kol/Türkiye, B. No: 3816/04, 30/9/2008, Arman Mazman, B.
No: 2013/1752, 26/6/2014, § 43).
38. 5233 sayılı Kanun’un 2.
maddesinde, bu Kanun’un, 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele
Kanunu’nun 1., 3., ve 4. maddeleri kapsamına giren eylem veya terörle mücadele
kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle zarar gören gerçek kişiler ile özel
hukuk tüzel kişilerinin maddi zararlarının sulhen
karşılanması hakkındaki esas ve usullere ilişkin hükümleri kapsadığı ifade
edilmiş; “Zararın karşılanmasına ilişkin sulhname” başlıklı 12. maddesinde ise komisyonun
doğrudan doğruya veya bilirkişi aracılığı ile yaptığı tespitten sonra uğranılan
zararı sulh yoluyla karşılayacak safi miktarı belirleyeceği ve belirtilen
esaslara göre hazırlanan sulhname tasarısının bir
örneğini davet yazısı ile birlikte hak sahibine tebliğ edeceği, davet üzerine
gelen hak sahibinin veya yetkili temsilcisinin sulhname
tasarısını kabul etmesi durumunda bu tasarının kendisi veya yetkili temsilcisi
ve komisyon başkanı tarafından imzalanacağı, sulhname
tasarısının kabul edilmemesi veya ikinci fıkraya göre kabul edilmemiş sayılması
hallerinde bir uyuşmazlık tutanağı düzenlenerek bir örneğinin ilgiliye
gönderileceği, sulh yoluyla çözülemeyen uyuşmazlıklarda ilgililerin yargı
yoluna başvurma haklarının saklı olduğu; 13. maddesinin ilk fıkrasında da sulhnamede belirlenen zararların sulhnamenin
imzalanmasından sonra Valilik onayı üzerine ifa tarzına göre Bakanlık bütçesine
bu amaçla konulan ödenekten üç ay içinde ödeneceği hükme bağlanmıştır.
39. Somut başvuruda mülkiyet
hakkına ilişkin şikâyet temel olarak, idare ile sulhname
imzalanması nedeniyle, bakiye zarar iddiasına ilişkin davanın reddedilmesine
dayanmaktadır. Yukarıda belirtildiği gibi başvurucu terör ve terörle mücadele
kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle oluşan zararlarının karşılanması
amacıyla 5233 sayılı Kanun kapsamında Komisyona başvurmuş, Komisyon tarafından
yapılan araştırma ve inceleme sonucunda başvurucunun tespit edilen zararları
yeniden değerleme oranlarına tabi tutularak 5.000 TL’lik tazminat miktarı
belirlenmiş ve başvurucu vekiline, kararlaştırılan tazminat miktarını içerir sulhname örneği ile birlikte sulha davet yazısı
gönderilmiştir. Sulh teklifi başvurucu tarafından kabul edilmiştir. Başvurucu,
idarenin hazırladığı sulhnameyi 6/2/2008 tarihinde
imzalayarak kendisine 5.000 TL ödenmesi ile Komisyonun bu zarar tespitine esas
olay ile ilgili uğradığı zararlarının tamamının karşılanmış olduğunu kabul ve
taahhüt ettiğini beyan etmiş ve 17/4/2009 tarihinde bahsedilen bedel
başvurucunun icra takibi hesabına aktarılmıştır.
40. Buna karşılık başvurucu,
5233 sayılı Kanun ile oluşturulan iç hukuk yolunun AİHM kararlarında (bkz. Akdıvar ve Diğerleri/Türkiye [Madde 50], B. No:
21893/93, 16/9/1996; Doğan ve
Diğerleri/Türkiye, B. No: 8803-8811/02, 8813/02 ve 8815-8819/02,
13/7/2006) belirtilen nitelikleri taşımadığı yahut Komisyon tarafından
ödenmesine karar verilen tazminat tutarının kendisine ödenmediği ya da eksik
ödendiği yönünde bir iddiada da bulunmamıştır.
41. İdari ve yargısal süreci
müteakip, ihlali tespit eden ve makul bir tazminata hükmedilmesi ile etkili bir
giderim yolu bulunmakta olup başvurucu ayrıca sulhname
konusu olayla ilgili tüm zararlarının Komisyon tarafından tespit edilenle
sınırlı olduğunu beyan ettiğinden başvurucunun mağdur sıfatı ortadan
kalkmıştır.
42. Bu durumda başvurucunun,
idareyle anlaşma sağlayarak ve 6/2/2008 tarihli sulhnameyi
imzalayarak Komisyonun tespitine esas olan olay ile ilgili maddi mağduriyeti
açıkça orantısız olmayacak şekilde giderilmiştir. Başvurucu, zararlarının
tamamını karşıladığını beyan ettiği alacağını tümüyle davalı idareden tahsil
etmekle, mülkiyet hakkına ilişkin mağduriyet 17/4/2009 tarihinde giderildiğinden,
bu hak yönünden başvurucunun mağdurluk statüsü de aynı tarihte sona ermiştir.
43. Açıklanan nedenlerle,
başvurucunun mülkiyet hakkına yönelik şikâyet yönünden mağdurluk statüsünü
kaybettiği anlaşıldığından başvurunun diğer kabul edilebilirlik şartları
yönünden incelenmeksizin "kişi
bakımından yetkisizlik" nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
3. Adil Yargılanma Hakkının İhlali İddiası
44. Başvurucu tarafından, maddi
vakıalar ve hukuki müesseselere ilişkin yanlış hukuki değerlendirme yapılarak, sulhname kapsamına dahil olmayan zarar kalemleri için
açtığı tam yargı davasında tazminata hükmedilmesi gerekirken, sulhnamenin uyuşmazlığı tamamen ortadan kaldırdığına
ilişkin hatalı tespit sonucu davasının reddine karar verildiği beyan edilerek,
adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddia edilmiştir.
45. Anayasa'nın 148. maddesinin
dördüncü fıkrası ile 6216 sayılı Kanun'un 49. maddesinin (6) numaralı fıkrasında,
bireysel başvurulara ilişkin incelemelerde kanun yolunda gözetilmesi gereken
hususların incelemeye tabi tutulamayacağı, 6216 sayılı Kanun'un 48. maddesinin
(2) numaralı fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece
kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir.
46. Bir anayasal hakkın ihlali
iddiasını içermeyen, yalnızca derece mahkemelerinin kararlarının yeniden
incelenmesi talep edilen başvuruların açıkça dayanaktan yoksun ve Anayasa ve
Kanun tarafından Mahkemenin yetkisi kapsamı dışında bırakılan hususlara ilişkin
olduğu açıktır. Bu kapsamda, bireysel başvuruya konu davadaki olayların
kanıtlanması, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması, yargılama
sırasında delillerin kabul edilebilirliği ve değerlendirilmesi ile kişisel bir
uyuşmazlığa derece mahkemeleri tarafından getirilen çözümün esas yönünden adil
olup olmaması, bireysel başvuru incelemesinde değerlendirmeye tabi tutulamaz.
Anayasada yer alan hak ve özgürlükler ihlal edilmediği sürece ve bariz takdir hatası
içermedikçe derece mahkemelerinin kararlarındaki maddi ve hukuki hatalar
bireysel başvuru incelemesinde ele alınamaz. Bu çerçevede, derece
mahkemelerinin delilleri takdirinde bariz bir takdir hatası bulunmadıkça
Anayasa Mahkemesinin bu takdire müdahalesi söz konusu olamaz (Necati Gündüz ve Recep Gündüz, B. No:
2012/1027, 12/2/2013, § 25-26).
47. Başvurucunun belirtilen
iddiasının özünün derece mahkemelerince delillerin değerlendirilmesinde ve
hukuk kurallarının yorumlanmasında isabet bulunmadığına ve esas itibarıyla
yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu anlaşılmaktadır. İlk derece mahkemesince,
terör eylemleri veya terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler
nedeniyle başvurucunun uğramış olduğu aynî-nakdî tüm zararlarının karşılandığı
kabul edildiğinden (§ 10) ve 5233 sayılı Kanun’un sulh yoluyla çözülmeyen
uyuşmazlıklar için yargı yolunun saklı olduğu kuralını içerir 12. maddesinin (§
18) açık hükmünden hareketle başvurucunun davasının reddiyle sonuçlanan
yargılama prosedüründe, Mahkemece bariz bir takdir hatası yapıldığı yönünde bir
bulguya rastlanılmamıştır.
48. Açıklanan nedenlerle,
başvurucunun belirtilen iddiasının kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara
ilişkin olduğu, Derece Mahkemesi kararlarının bariz bir takdir hatası da
içermediği anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik
şartları yönünden incelenmeksizin "açıkça
dayanaktan yoksun olması" nedeniyle kabul edilemez olduğuna
karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucunun,
1. Anayasa’nın 19. maddesinde
güvence altına alınan kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının ihlal edildiği
yönündeki iddiasının “açıkça dayanaktan
yoksun olması”,
2. Anayasa’nın 35. maddesinde
güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiasının “kişi bakımından yetkisizlik”,
3. Anayasa’nın 36. maddesinde
güvence altına alınan adil yargılanma hakkının ihlal edildiği yönündeki
iddiasının “açıkça dayanaktan yoksun olması”
nedenleriyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderleri başvurucu üzerinde bırakılmakla birlikte
fazla tahsil edilen 7,75 TL harcın talep halinde başvurucuya iadesine,
21/5/2015
tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar
verildi.