TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
AYDIN PARMAKSIZ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/5642)
|
|
Karar Tarihi: 16/10/2014
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Alparslan
ALTAN
|
Üyeler
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
|
|
Celal
Mümtaz AKINCI
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
M.
Emin KUZ
|
Raportör
|
:
|
Bahadır
YALÇINÖZ
|
Başvurucu
|
:
|
Aydın
PARMAKSIZ
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, mahkeme kararının
uygulanmaması ve kararı uygulamayanlar hakkında yaptığı suç duyurusunun
sonuçsuz kalması nedeniyle Anayasa’nın 2., 36., 125., 129. ve 138. maddelerinde
tanımlanan haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 29/7/2013 tarihinde
Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesi neticesinde Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin
bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm İkinci
Komisyonunca, 20/2/2014 tarihinde başvurunun karara bağlanması için Bölüm
kararı alınması gerekli görüldüğünden, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar
verilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
4. Başvuru formu ve eklerinde
ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
5. Başvurucu, Dicle
Üniversitesi Fen Bilimleri Eğitim Bölümü Fizik Eğitimi Anabilim Dalı Programını
1994 yılında tamamlayarak fizik eğitimi anabilim dalında lisans derecesi almaya
ve öğretmenlik yapmaya hak kazanmıştır.
6. Başvurucu, Ardahan Lisesinde
fizik öğretmeni olarak görev yapmakta iken 17/7/2001 tarihli işlemle Türkiye
Atom Enerjisi Kurumuna genel idare hizmetleri sınıfında memur kadrosuna
atanmış, daha sonra fizikçi kadrosuna geçmek için yaptığı başvuru üzerine
Yükseköğretim Kurumu Başkanlığı ve Devlet Personel Başkanlığından alınan
görüşlere dayanılarak 9/5/2003 tarihinde teknik hizmetler sınıfında fizikçi
kadrosuna ataması yapılmıştır.
7. Yükseköğretim Kurumu
Başkanlığının fizik öğretmenliği unvanının teknik hizmetler sınıfında fizikçi
kadrosuna atanmaya engel teşkil ettiğine ilişkin 14/1/2009 tarihli yazısına
dayanılarak, teknik hizmetler sınıfı 2. dereceli fizikçi kadrosunda, 2.
derecenin 2. kademesi 2200 ek gösterge kazanılmış hak aylığı ile görev yapan
başvurucu, genel idare hizmetleri sınıfında 5. dereceli memur kadrosuna, 3.
derece 2. kademe 1100 ek gösterge üzerinden atanmıştır.
8. Başvurucu tarafından bu
işlemin iptali ve yoksun kaldığı özlük ve parasal haklarının yasal faiziyle
birlikte ödenmesi istemiyle açılan dava, Ankara 1. İdare Mahkemesinin 30/3/2010
tarih ve E.2009/526, K.2010/389 sayılı kararıyla reddedilmiştir.
9. Bu kararı başvurucu temyiz
etmiş, Danıştay Beşinci Dairesi 28/12/2010 tarih ve E.2010/3215, K.2010/7691
sayılı kararı ile İlk Derece Mahkemesi kararını onamış, bu karara karşı yapılan
karar düzeltme talebi üzerine ise 25/4/2012 tarih ve E.2011/1672, K.2012/2633
sayılı kararıyla talebi kabul ederek, İlk Derece Mahkemesi kararının
bozulmasına karar vermiştir.
10. Ankara 1. İdare Mahkemesi,
11/10/2012 tarih ve E.2012/1467, K.2012/2349 sayılı kararıyla bozma kararına
uymuş, dava konusu işlemi iptal etmiş ve yoksun kalınan parasal hakların
faiziyle birlikte ödenmesine karar vermiştir. Temyiz edilmeksizin kesinleşen
kararın gerekçesi şöyledir:
“Dava dosyasının incelenmesinden; Ardahan Lisesi'nde fizik
öğretmeni olarak görev yapmakta iken 17.7.2001 tarihli bir işlemle davalı
idarede genel idare hizmetleri sınıfında memur kadrosuna atanan davacının,
fizikçi kadrosuna geçmek için yaptığı başvuru üzerine YÖK Başkanlığı ve Devlet
Personel Başkanlığından alınan görüşlere dayanılarak 9.5.2003 tarihinde teknik
hizmetler sınıfında fizikçi kadrosuna atandığı; fizik öğretmenliği unvanının
teknik hizmetler sınıfında fizikçi kadrosuna atanmaya engel teşkil ettiğine
ilişkin YÖK Başkanlığı'nın 14.1.2009 tarihli yazısına dayanılarak, fizikçi
unvanıyla 2. dereceli kadroda 2. derecenin 2. kademesinden kazanılmış hak
aylığı ile görev yapan davacının, genel idare hizmetleri sınıfında 5. dereceli
memur kadrosuna dava konusu işlemle atandığı anlaşılmaktadır.
Bu durumda; YÖK Başkanlığı'nın 14.01.2009 tarihli yazısı
uyarınca davacının teknik hizmetler sınıfında fizikçi kadrosundan başka bir
kadroya naklen atanması hukuken mümkün ise de, söz
konusu işlemde kazanılmış hak aylık derecesinin altındaki bir kadroya atanması
suretiyle kadro derecesinin gözetilmemesi durumu yukarıda belirtilen yasal
düzenlemeye aykırılık oluşturmaktadır.”
11. Bu karar 29/11/2012
tarihinde Türkiye Atom Enerjisi Kurumuna tebliğ edilmiş, Türkiye Atom Enerjisi
Kurumu tarafından başvurucunun halen bulunduğu 5. dereceli memur kadrosundan 2.
dereceli kadroya atanabilmesi için genel idare hizmetleri sınıfına dahil 5.
dereceli memur kadrosunun iptal edilerek genel idare hizmetleri sınıfına dahil
2. dereceli memur kadrosunun ihdas edilmesine ilişkin dolu kadro değişikliğine
ait cetvelin Devlet Personel Başkanlığı ve Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali
Kontrol Genel Müdürlüğüne gönderilmek üzere Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı
Personel Daire Başkanlığına 14/12/2012 tarihli yazı yazılmıştır. Bu yazı
üzerine Devlet Personel Başkanlığı 24/12/2012 tarihli yazısı ile Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanlığına cevap vermiş ve 190 sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında
Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellerde memur kadrosunun 5. dereceye kadar
gelebildiği belirtilerek, talebin karşılanmasının mümkün bulunmadığı
bildirilmiştir.
12. Başvurucu, mahkeme kararının
uygulanmadığından bahisle Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda
bulunmuş, Başsavcılık 15/2/2013 tarih ve 2013/10735 sayılı yazısı ile ilgililer
hakkında 2/12/1999 tarih 4483 sayılı Memur ve Diğer Kamu Görevlilerinin
Yargılanması Hakkında Kanun uyarınca ön inceleme yapılması talebinde
bulunmuştur.
13. Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanlığı 26/3/2013 tarih ve 28 sayılı kararı ile başvurucunun 1. derece 4.
kademe üzerinden kazanılmış hakkı korunarak maaş ödemesinin yapıldığı, atama
işleminin iptaline ilişkin mahkeme kararının başvurucunun kazanılmış hak aylık
derecesinin gözetilmemesi gerekçesiyle verildiği, Devlet Personel Başkanlığının
yazısı göz önünde bulundurularak memur kadrosunun 5. dereceye kadar olduğu,
başvurucunun 2. dereceli memur kadrosuna atanmasının fiilen mümkün olmadığı
gerekçesiyle ilgililer hakkında soruşturma izni verilmesine gerek olmadığına
karar vermiştir.
14. Başvurucu tarafından bu
karara itiraz edilmiş, Danıştay Birinci Dairesi 15/5/2013 tarih ve E.2013/640,
K.2013/655 sayılı kararı ile itirazı reddetmiştir. Karar gerekçesi şöyledir:
“… kararın yerine getirilmesi amacıyla Devlet Personel
Başkanlığıyla yapılan yazışma sonucunda 190 sayılı Genel Kadro ve Usulü
Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellerde, memur kadrosunun 5.
dereceye kadar olduğu belirtildiğinden, şikayetçinin kadrosunun
değiştirilemediği, bu nedenlerle ilgililere isnat edilen eylemin, haklarında
soruşturma yapılmasını gerektirecek nitelikte bulunmadığı anlaşıldığından, soruşturma
izni verilmemesine ilişkin yetkili merci kararına yapılan itirazın reddine…”
15. Bu karar başvurucuya
8/7/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.
16. Diğer taraftan başvurucu,
Ankara 1. İdare Mahkemesinde açtığı davanın lehine sonuçlanmasına karşın yargı
kararının uygulanmaması nedeniyle uğradığını iddia ettiği 5.000,00 TL maddi ve
1.000,00 TL manevi zararın yasal faiziyle birlikte tazminine karar verilmesi
istemiyle Ankara 9. İdare Mahkemesinde dava açmış, Mahkemeye sunduğu 15/3/2013
tarihli savunmaya cevap dilekçesinde maddi tazminat isteminden feragat etmiş,
aynı dilekçenin 5. sayfasında 5. dereceli memur kadrosunda kazanılmış hak
aylığı 1. derece 4. kademe ve 2200 ek gösterge üzerinden maaş aldığını
belirtmiştir. Ankara 9. İdare Mahkemesi 26/12/2013 tarih ve E.2013/19,
K.2013/2070 sayılı kararı ile maddi tazminat talebi yönünden başvurucunun
feragat etmesi nedeniyle karar verilmesine yer olmadığına, manevi tazminat
talebi yönünden ise davanın reddine karar vermiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:
“Olayda, Ankara 1.İdare Mahkemesinin 11.10.2012 tarih ve
E:2012/1467, K:2012/2349 sayılı kararı ve davacı tarafından davalı idareye
verilen dilekçe üzerine davalı idarece Maliye Bakanlığı ve Devlet Personel
Başkanlığı ile yargı kararının uygulanması noktasında gerekli yazışmaların
yapıldığı, eğitim durumu itibariyle fizikçi kadrosuna ataması yapılamayan
davacının mahkeme kararının uygulanması noktasında kademe ve derecesinin
yükseltildiği ve Ankara 1.İdare Mahkemesince verilen karar ile davacının yeniden
fizikçi kadrosuna atanması sonucu doğmadığı anlaşılmakla davalı idarece tesis
edilen işlemler sonucu davacının şeref ve haysiyetini ihlal edici bir durum
oluşmadığı, buna göre dava konusu olayın davacının manevi değerlerinde bir
eksilme meydana getirmemesi ve davacı tarafından duyulan acı ve üzüntünün
tazminat verilmesini gerektirecek nitelikte de bulunmaması nedeniyle davacının
manevi tazminat isteminin kabulüne hukuken olanak bulunmamaktadır.”
17. Başvurucu, uzman kadrosundan
memur kadrosuna yapılan atamasına ilişkin işlemin hukuka aykırı olduğu
gerekçesiyle iptal edildiğini belirterek, işlem nedeniyle uğradığını ileri
sürdüğü 5.000,00 TL manevi zararın tazmini istemiyle Ankara 13. İdare
Mahkemesinde dava açmış, Mahkeme 10/4/2014 tarih ve E.2013/28, K.2014/678
sayılı kararıyla davanın reddine karar vermiştir. Karar gerekçesi şöyledir:
“Manevi tazminatın niteliği dikkate alındığında manevi
tazminata hükmedilmesini gerektirecek zarar, ölüm, bedensel zarar özel hayat ve
kişilik haklarına saldırı hallerinin bulunması gerekmekte olup, olayda davacı
hakkında tesis edilen işlemin sadece kazanılmış hak aylık derecesinin altındaki
bir kadroya atanması suretiyle kadro derecesinin gözetilmemesi durumunun hukuka
aykırılık oluşturduğu sebebiyle iptaline karar verildiği gerekçesiyle iptal
edildiği görülmektedir.
Bu durumda; davacı hakkında tesis edilen işlemin Ankara 1.
İdare Mahkemesi’nce iptal gerekçesi göz önüne alındığında, manevi tazminata
hükmedilmesini gerekli kılacak koşulların oluşmadığı sonuç ve kanaatine
varıldığından, davacının manevi tazminat isteminin reddi gerekmektedir.”
18. Başvurucu, Anayasa
Mahkemesine 29/7/2013 tarihinde bireysel başvuru yapmıştır.
B. İlgili
Hukuk
19. Anayasa’nın 138. maddesinin
son fıkrası şöyledir:
“Yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına
uymak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle
değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez.”
20. 6/1/1982 tarih ve 2577
sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 28. maddesinin (1) numaralı fıkrası
şöyledir:
“Danıştay, bölge idare mahkemeleri, idare ve vergi
mahkemelerinin esasa ve yürütmenin durdurulmasına ilişkin kararlarının
icaplarına göre idare, gecikmeksizin işlem tesis etmeye veya eylemde bulunmaya
mecburdur. Bu süre hiçbir şekilde kararın idareye tebliğinden başlayarak otuz
günü geçemez…”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
21. Mahkemenin 16/10/2014
tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 29/7/2013 tarih ve 2013/5642
numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
22. Başvurucu, teknik hizmetler
sınıfı 2. dereceli fizikçi kadrosunda, 2. derecenin 2. kademesi 2200 ek
gösterge kazanılmış hak aylığı ile görev yapmakta iken genel idare hizmetleri
sınıfında 5. dereceli memur kadrosuna, 3. derece 2. kademe 1100 ek gösterge
üzerinden yapılan atamasının mahkeme kararıyla iptal edilmesine rağmen yeniden
2. dereceli kadroya atamasının yapılmadığını, göstermelik olarak Devlet
Personel Başkanlığı ile yazışma yapıldığını, ancak 2. dereceli uzman kadrosu
talep edilmediğini, yargı kararının yerine getirilmediği gerekçesiyle ilgililer
hakkında yaptığı suç duyurusunun sonuçsuz kaldığını, bu kişilerin suç
işlemesine karşın haklarında yargılama yapılamadığını belirterek, Anayasa’nın
2., 36., 125., 129. ve 138. maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
23. Anayasa Mahkemesi, olayların
başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı değildir (B. No:
2012/695, 12/2/2013, § 15). Başvurucu, Ankara 1. İdare Mahkemesince verilen
kararın uygulanmamasından ve kararın uygulanmaması nedeniyle yaptığı suç
duyurusu sonucu ilgililer hakkında soruşturma izni verilmemesinden şikâyet
etmektedir. Başvurucu şikâyetlerinin iki ayrı başlık halinde değerlendirilmesi
gerekmiştir.
1. Mahkeme Kararının Uygulanmadığı İddiası
24. Başvurucu, teknik hizmetler
sınıfı 2. dereceli fizikçi kadrosunda, 2. derecenin 2. kademesi 2200 ek
gösterge kazanılmış hak aylığı ile görev yapmakta iken genel idare hizmetleri
sınıfında 5. dereceli memur kadrosuna, 3. derece 2. kademe 1100 ek gösterge
üzerinden yapılan atamasının iptaline ilişkin mahkeme kararının uygulanmadığı
gerekçesiyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
25. Anayasa’nın “Hak arama
hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle
yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil
yargılanma hakkına sahiptir.”
26. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6.
maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili
uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda
karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme
tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak
görülmesini isteme hakkına sahiptir.”
27. Sözleşme metni ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM)
kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan
alt ilke ve haklar, Anayasa’nın 36. maddesinde yer verilen adil yargılanma
hakkının da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca
inceleme yaptığı bir çok kararında, ilgili hükmü
Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle, gerek
Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan gerek AİHM içtihadıyla adil yargılanma
hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara, Anayasa’nın 36. maddesi
kapsamında yer vermektedir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 38).
28. Anayasa’nın 36. maddesinde
ifade edilen hak arama özgürlüğü, diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken
şekilde yararlanılmasını ve bunların korunmasını sağlayan en etkili
güvencelerden biri olmakla birlikte aynı zamanda toplumsal barışı güçlendiren,
bireyin adaleti bulma, hakkı olanı elde etme, haksızlığı önleme uğraşının da
aracıdır. Hak arama özgürlüğü ve adil yargılanma hakkı, sadece yargı mercileri önünde
davacı ve davalı olarak iddia ve savunmada bulunma hakkını değil, yargılama
sonunda hakkı olanı elde etmeyi de kapsayan bir haktır (AYM, E.2009/27,
K.2010/9, K.T. 14/1/2010).
29. Adil yargılanma hakkının unsurlarından biri de mahkemeye
erişim hakkıdır. Mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne götürme
ve aynı zamanda mahkemece verilen kararın uygulanmasını isteme haklarını da
kapsar. Mahkeme kararlarının uygulanması, yargılama sürecini tamamlayan ve
yargılamanın sonuç doğurmasını sağlayan bir unsurdur. Karar uygulanmazsa
yargılamanın da bir anlamı olmayacaktır (B. No: 2013/711, 3/4/2014, § 41).
30. Yargı kararlarının uygulanması “mahkemeye erişim hakkı” kapsamında
değerlendirilmektedir. Buna göre, yargılama sonucunda mahkemenin bir karar
vermiş olması yeterli değildir; ayrıca bu kararın etkili bir şekilde
uygulanması da gerekir. Hukuk sisteminde, nihai mahkeme kararlarını,
taraflardan birinin aleyhine sonuç doğuracak şekilde uygulanamaz hale getiren
düzenlemeler bulunması veya mahkeme kararlarının icrasının herhangi bir şekilde
engellenmesi hallerinde, “mahkemeye erişim
hakkı” da anlamını yitirir (B. No: 2012/144, 2/10/2013, § 28).
31. AİHM, kesinleşmiş ve bağlayıcı bir yargı kararının,
lehine karar verilen tarafın zarar görmesine rağmen infaz edilmemesi durumunda,
Sözleşme’nin 6. maddesinin teminat altına aldığı mahkemeye erişim hakkının bir
anlam ifade etmeyeceğini vurgulamaktadır. Hangi yargı makamı verirse versin,
bir yargı kararının veya hükmünün infaz edilmesi, 6. madde anlamında “dava”nın
tamamlayıcı unsuru olarak değerlendirilmelidir (bkz. Burdov / Rusya, B. No: 59498/00,
7/5/2002, § 34).
32. Davaya taraf olan kişinin etkin korunması ve hukuka
uygunluğun sağlanması, idarenin kendisi hakkında verilebilecek nihai yargı
kararlarına uymasını gerektirmektedir. Şayet idare, yargı kararını uygulamayı
reddediyor veya ihmal ediyor ya da onu uygulamayı geciktiriyorsa, bu durumda
davada taraf olan kişinin davanın safahatı süresince yararlandığı Sözleşme’nin
6. maddesinde öngörülen teminatlar, her türlü varlık nedenini kaybetmektedir
(bkz. Süzer ve Eksen Holding A.Ş./Türkiye, B.
No: 6334/05, 23/10/2012, § 115).
33. AİHM, Sözleşme’nin 6. maddesi kapsamında bir yargı yerine
ulaşma hakkının, sadece teorik olarak bu hakkın tanınmasını değil, aynı zamanda
o yargı yerinden alınan nihai kararın icrasına yönelik meşru bir beklentiyi de
koruduğunu kabul etmiştir (bkz. Apostol/Gürcistan, B. No: 40765/02, 28/2/2007, §
54).
34. Başvuru konusu olayda, başvurucu teknik hizmetler sınıfı
2. dereceli fizikçi kadrosunda, 2. derecenin 2. kademesi 2200 ek gösterge
kazanılmış hak aylığı ile görev yapmakta iken genel idare hizmetleri sınıfında
5. dereceli memur kadrosuna, 3. derece 2. kademe 1100 ek gösterge üzerinden
yapılan atamasının iptali istemiyle Ankara 1. İdare Mahkemesinde dava açmış,
anılan Mahkeme sonuç itibarıyla başvurucunun teknik hizmetler sınıfında bulunan
fizikçi kadrosundan alınarak başka bir kadroya atanmasının hukuken mümkün
olduğuna, ancak kazanılmış hak aylık derecesinin altında bir kadroya atamasının
yapılmasının hukuka aykırı olduğuna karar vermiştir. Bu karar üzerine davalı
idare 2. dereceli memur kadrosu talebinde bulunmuş ise de Devlet Personel
Başkanlığından gelen görüş yazısında 190 sayılı Kanun Hükmünde Kararname
uyarınca memur kadrosunun 5. dereceye kadar gelebildiği belirtilmiş, bunun
üzerine başvurucu 5. dereceli memur kadrosunda bırakılmış, ancak kazanılmış hak
aylık derecesi ve ek göstergesi gözetilerek maaş ödemesi yapılmıştır.
35. İlgili Mahkeme kararında, başvurucunun uzman kadrosuna
atamasının veya uzman kadrosu nedeniyle bulunduğu 2. dereceli başka bir kadroya
atamasının yapılması yönünde bir hüküm kurulmadığı, başvurucunun uzman
kadrosundan alınmasının hukuka uygun olduğu, ancak kazanılmış hak aylık
derecesi gözetilmediği gerekçesiyle iptal kararı verildiği görülmektedir.
Nitekim başvurucu tarafından anılan atama işlemi nedeniyle uğradığını ileri
sürdüğü manevi zarar ile kararın uygulanmaması nedeniyle uğradığını ileri
sürdüğü manevi zararın tazmini istemiyle Ankara 9. ve 13. İdare Mahkemelerinde
açtığı tazminat davalarında da anılan Mahkemeler, başvurucunun kazanılmış hak
aylık derecesi altında bir kadroya atamasının yapılması nedeniyle Ankara 1.
İdare Mahkemesince iptal kararı verildiği, karar nedeniyle başvurucunun yeniden
fizikçi kadrosuna veya 2. dereceli bir kadroya atamasının yapılmasının
gerekmediği gerekçeleriyle davaları reddetmişlerdir.
36. Kesinleşmiş mahkeme kararlarının makul sürede
uygulanmaması ya da icra edilmemesi adil yargılanma hakkının ihlali
niteliğindedir. Somut olayda başvurucu lehine verilen Mahkeme kararı,
başvurucunun kazanılmış hak aylık derecesinin altında bir kadroya atamasının
yapılmasının hukuka aykırı olduğuna ilişkin olup, yeniden fizikçi kadrosuna
veya 2. dereceli bir kadroya atamasının yapılmasına yönelik değildir. Başvuru
formunda yer alan belgelere ve ilgili Mahkeme kararlarına bakıldığında,
başvurucu Ankara 1. İdare Mahkemesi kararından sonra kazanılmış hak aylık
derecesine uygun olarak istihdam edilmeye başlanmıştır.
37. Bu durumda, başvurucu tarafından Ankara 1. İdare
Mahkemesi kararının uygulanmaması nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal
edildiği ileri sürülmekte ise de, anılan Mahkeme
kararının davalı idare tarafından uygulanmış olduğu anlaşılmaktadır.
38. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun mahkeme kararının
uygulanmadığına ilişkin iddiası yönünden bir ihlalin olmadığı açık olduğundan, başvurunun
bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Suç
Duyurusunun Sonuçsuz Kaldığı İddiası
39. Başvurucu,
mahkeme kararını yerine getirmediğini ileri sürdüğü kişiler hakkında yaptığı
suç duyurusunun sonuçsuz kalmasından şikâyet etmektedir.
40. Anayasa’nın
148. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
“Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve
özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin
kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine
başvurabilir. …”
41. 30/3/2011 tarih ve 6216
sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu
ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Bireysel başvuru hakkı” kenar başlıklı 45. maddesinin (1)
numaralı fıkrası şöyledir:
“Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve
özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve buna ek Türkiye’nin taraf
olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal
edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir.”
42. 6216 sayılı Kanun’un “Bireysel
başvuru hakkına sahip olanlar” kenar başlıklı 46. maddesinin (1)
numaralı fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvuru ancak ihlale yol açtığı ileri sürülen
işlem, eylem ya da ihmal nedeniyle güncel ve kişisel bir hakkı doğrudan
etkilenenler tarafından yapılabilir.”
43. Anılan Anayasa ve Kanun hükümlerine göre, Anayasa
Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının incelenebilmesi için, kamu
gücü tarafından ihlal edildiği iddia edilen hakkın Anayasa’da güvence altına
alınmış olmasının yanı sıra Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Türkiye’nin
taraf olduğu ek protokollerinin kapsamına da girmesi gerekir. Bir başka
ifadeyle, Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kalan bir hak
ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi
mümkün değildir (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, §
18).
44. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin
meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı
veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu
belirtilmiştir. Anayasa’da adil yargılanma hakkının kapsamı düzenlenmediğinden
bu hakkın kapsam ve içeriğinin, Sözleşme’nin “Adil
yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesi çerçevesinde
belirlenmesi gerekir.
45. Sözleşme’nin adil yargılanma hakkını düzenleyen 6.
maddesinde adil yargılanmaya ilişkin hak ve ilkelerin “medeni hak ve yükümlülükler ile ilgili uyuşmazlıkların”
ve bir “suç isnadının” esasının
karara bağlanması esnasında geçerli olduğu belirtilerek hakkın kapsamı bu
konularla sınırlandırılmıştır. Hak arama hürriyetinin ihlal edildiği
gerekçesiyle bireysel başvuruda bulunabilmek için başvurucunun ya medeni hak ve
yükümlülükleriyle ilgili bir uyuşmazlığın tarafı olması ya da başvurucuya
yönelik bir suç isnadı hakkında karar verilmiş olması gerektiği
anlaşılmaktadır. Dolayısıyla bahsedilen hâller dışında kalan adil yargılanma
hakkının ihlali iddiasına dayanan başvurular Anayasa ve Sözleşme kapsamı
dışında kalacağından, bireysel başvuruya konu olamaz (B. No: 2012/1049, § 23,
26/3/2012).
46. AİHM içtihatlarına göre, bir ceza davasında üçüncü
kişilerin suçlanması veya cezalandırılmasını talep eden mağdur, suçtan zarar
gören, şikâyetçi veya katılan sıfatını haiz kişiler, Sözleşme’nin 6. maddesinin
koruma alanı dışında kalmaktadır. Bu kuralın istisnaları, ceza davasında medeni
hak talebine imkân veren bir sistemin benimsenmiş olması veya ceza davası
sonucunda verilen kararın hukuk davası açısından etkili ya da bağlayıcı olması
hâlleridir (Perez/Fransa, B No: 47287/99, 12/2/2004, § 70).
47. 4/12/2004 tarih ve 5271 sayılı Ceza
Muhakemesi Kanunu'nun yürürlüğe girmesi ile ceza muhakemesinde şahsi hak
iddiasında bulunma imkânı ortadan kalkmıştır. Dolayısıyla başvurucunun ceza
muhakemesi sürecinde medeni haklarını ileri sürme imkânı bulunmamaktadır.
Ayrıca soruşturma izni verilmemesine dair kararın etkileri ceza muhakemesi
süreci ile sınırlı olup hukuk mahkemeleri açısından bağlayıcı bir etkisi
bulunmamaktadır.
48. Başvurucu, suç işlediğini düşündüğü üçüncü kişiler
hakkında soruşturma açılmasını sağlamak amacıyla suç duyurusunda bulunmuş olup,
talebi üçüncü kişilerin cezalandırılmasıyla sınırlıdır. Başvurucu, üçüncü kişilerin
fiili nedeniyle medeni haklarına yönelik bir müdahalenin bulunduğunu düşünüyor
ve buna ilişkin zararının giderilmesini istiyorsa, hukuk mahkemeleri önünde
dava açma imkânı vardır.
49. Sonuç itibarıyla, başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesine
dayanan ihlal iddiasının konusu, Anayasa’da güvence altına alınmış ve Sözleşme
kapsamında olan temel hak ve özgürlüklerin koruma alanı dışında kalmaktadır.
50. Açıklanan nedenlerle, başvuru konusu ihlal iddialarının
Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kaldığı anlaşıldığından,
başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden
incelenmeksizin “konu bakımından yetkisizlik”
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucunun,
1.
Mahkeme kararının uygulanmadığı yönündeki iddiasının “açıkça dayanaktan yoksun olması”,
2.
Suç duyurusunun sonuçsuz kaldığı yönündeki iddiasının “konu bakımından yetkisizlik”,
nedenleriyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına,
16/10/2014
tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar
verildi.