TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
HASAN DİNÇER BAYRAM BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2013/5650)
Karar Tarihi: 20/4/2016
Başkan
:
Burhan ÜSTÜN
Üyeler
Erdal TERCAN
Hasan Tahsin GÖKCAN
Kadir ÖZKAYA
Rıdvan GÜLEÇ
Raportör
Selami ER
Başvurucu
Hasan Dinçer BAYRAM
Vekili
Av. Cemal AKAT
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, tarafı olduğu işe iade davasının makul sürede sonuçlandırılmaması ve bu sürede davalı şirketin mal varlığının kalmaması nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 24/7/2013 tarihinde İstanbul Anadolu 21. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 31/10/2013 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
4. Bölüm tarafından 3/2/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü 3/4/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
6. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş 14/4/2014 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanlarını 28/4/2014 tarihinde ibraz etmiştir.
III. OLAYLAR VE OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu, Cine5 Filmcilik ve Yapımcılık A.Ş.'de (Cine5) çalıştığı sırada 30/9/2010 tarihinde iş akdi anılan Şirket tarafından feshedilmiştir.
9. Başvurucu 26/10/2010 tarihinde Cine5 aleyhine İstanbul 8. İş Mahkemesinde açtığı davada davalının süresi içinde fesih ihbarında bulunmadığını, fesih bildiriminde gösterilen gerekçelerin doğru olmadığını ileri sürerek işe iadesine, işe iade kararının uygulanmaması hâlinde tazminat ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir.
10. Mahkemece 21/12/2011 tarihli ve E.2010/1105, K.2011/853 sayılı ilamla davalı işverence yapılan feshin geçerli nedene dayanmadığı gerekçesiyle davanın kabulüne, başvurucunun işe iadesine, yasal süre içinde işe başlatılmaması hâlinde başvurucunun kıdemi ve fesih nedeni dikkate alınarak ödenmesi gereken tazminatın dört aylık ücret tutarı olarak belirlenmesine, başvurucunun işe iadesi için iş yerine başvurması hâlinde kararın kesinleşmesine kadar çalıştırılmadığı süre için başvurucuya dört aya kadar dolmuş bulunan ücret ve diğer haklarının ödenmesine karar verilmiştir.
11. Temyiz üzerine Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin 25/9/2012 tarihli ve E.2012/9409, K.2012/19583 sayılı kararıyla hüküm onanmıştır.
12. 30/1/1950 tarihli ve 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu'nun 8. maddesinin son fıkrasına göre iş mahkemesince verilen kararlara karşı karar düzeltme yolu kapalı olduğu için 25/9/2012 tarihinde hüküm kesinleşmiştir.
13. Karar 9/11/2012 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.
14. Başvurucu; davalı aleyhine 14/1/2013 tarihinde İstanbul 21. İcra Müdürlüğünün 2013/378 Esas sayılı dosyasında dört aylık çalıştırılmadığı süre tazminatı, ihbar tazminatı farkı, dört aylık işe başlatmama tazminatı, kıdem tazminatı farkı, vekâlet ücreti ve yargılama giderleri ile toplam 47.868,60 TL'nin tahsili amacıyla icra takibi başlatmıştır.
15. Davalı 5/4/2013 tarihinde borca kısmen itiraz etmiş, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF) tarafından 25/5/2004 ve 18/9/2008 tarihli kararlar ile Şirketin mal varlığına el konarak satışının gerçekleştirildiğini, 29/7/2011 tarihinden itibaren Şirketin gayri faal duruma geldiğini, bu nedenle haczedilebilecek mal varlığının olmadığını bildirmiştir.
16. Borçlu (davalı) tarafından tebligat masrafı verilmediği için kısmi itiraz dilekçesi başvurucuya tebliğ edilmemiştir.
17. Başvurucu 12/6/2013 tarihinde İstanbul 21. İcra Müdürlüğüne başvurarak davalının borca kısmi itirazda bulunduğunu ileri sürmüş ve itiraz edilen kısmın mahsubundan sonra 39.134,35 TL üzerinden alacağın kesinleştiğine dair yazı verilmesini talep etmiştir.
18. İstanbul 21. İcra Müdürlüğünün 12/6/2013 tarihli yazısına göre itiraz edilen kısımlar çıkarıldıktan sonra takip 39.134,35 TL üzerinden kesinleşmiş olup icra takibi devam etmektedir.
19. Başvurucu TMSF tarafından davalı Şirketin mal varlığına el konduğu ve akabinde mal varlığının satılması sonucu 29/7/2011 tarihinden itibaren Şirketin gayrifaal duruma geldiği iddiasıyla 11/7/2013 tarihinde TMSF'ye başvurarak 39.134,35 TL'nin tahsilini talep etmiştir.
20. Başvurucu 24/7/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
21. 22/5/2003 tarihli ve 4857 sayılı İş Kanunu'nun “Fesih bildirimine itiraz ve usulü” kenar başlıklı 20. maddesi şöyledir:
“İş sözleşmesi feshedilen işçi, fesih bildiriminde sebep gösterilmediği veya gösterilen sebebin geçerli bir sebep olmadığı iddiası ile fesih bildiriminin tebliği tarihinden itibaren bir ay içinde iş mahkemesinde dava açabilir.... taraflar anlaşırlarsa uyuşmazlık aynı sürede özel hakeme götürülür.
Feshin geçerli bir sebebe dayandığını ispat yükümlülüğü işverene aittir. İşçi, feshin başka bir sebebe dayandığını iddia ettiği takdirde, bu iddiasını ispatla yükümlüdür.
Dava seri muhakeme usulüne göre iki ay içinde sonuçlandırılır. Mahkemece verilen kararın temyizi halinde, Yargıtay bir ay içinde kesin olarak karar verir.”
22. 5521 sayılı Kanun'un 8. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
“Kanun yoluna başvurulan kararlar, bölge adliye mahkemesi ve Yargıtayca iki ay içinde karara bağlanır.”
IV.İNCELEME VE GEREKÇE
23. Mahkemenin 20/4/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
24. Başvurucu; Cine5'te çalıştığı sırada iş akdinin haksız feshedilerek işten çıkarıldığını 26/10/2010 tarihinde açtığı dava sonunda işe iadesine ve tazminat ödenmesi yönünde verilen kararın 25/9/2012 tarihinde kesinleştiğini, ardından başlattığı icra takibinin davanın 4857 sayılı Kanun'da düzenlenen sürede bitirilmemesi nedeniyle sonuçsuz kaldığını zira bu sürede davalının haczi kabil mal varlığının TMSF tarafından satıldığını ve personeliyle beraber alıcıya devredildiğini ve davalı Şirketin gayrifaal duruma geldiğini, ödeme yapılması amacıyla 11/7/2013 tarihinde TMSF'ye başvurduğunu, TMSF tarafından yazılı cevap vermeyeceklerinin ve Şirketin mal varlığı olmadığı için ödeme yapılamayacağının sözlü olarak bildirildiğini, yargılamanın makul sürede bitirilmemesi nedeniyle telafisi imkânsız şekilde mağdur olduğunu, davalı Şirketin mal varlığının satıldığı 29/7/2011 tarihinden önce yargılamanın bitirilmesi hâlinde alacağını tahsil edebileceği hâlde yargılamanın makul sürede bitirilmemesi nedeniyle alacağını tahsil edemediğini belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve maddi tazminat talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
25. Başvuru dilekçesi incelendiğinde başvurucunun, yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle alacağını tahsil edemediğini belirttiği; bu nedenle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürdüğü anlaşılmaktadır.
26. Bakanlık başvurucunun iddialarını mülkiyet ve makul sürede yargılanma hakları yönünden değerlendirerek başvurucunun şikâyetlerinin bir kısmının makul süreye ilişkin olduğu, başvurucunun başvuru yollarını 9/11/2012 tarihinde tükettiğini ancak 24/7/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunduğunu, bu nedenle makul süre şikâyetinin süre aşımı yönünden incelenmesi gerektiği, başvurucunun dilekçesinden alacağını almak amacıyla TMSF'ye başvurduğunun anlaşıldığını ancak bu konuda idari yargıda açtığı bir davayı başvuruya konu etmediği, bu nedenle mülkiyet hakkına yönelik şikâyetin başvuru yollarının tüketilip tüketilmediği yönünden incelenmesi gerektiği yönünde görüş bildirilmiştir.
27. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı cevabında başvurusunun bir kısmının değil tamamının makul sürede yargılanma hakkına ilişkin olduğunu zira dava makul sürede sonuçlandırılmış olsaydı TMSF'nin satış ve devir işlemlerinden önce davalı Şirkete başvurarak diğer personel gibi davalı Şirketin mal varlığıyla beraber personelini devralan yeni şirkette çalışmaya başlamış olacağını veya alacağını tahsil etmiş olacağını, başvuruya konu dava işe iade davası olduğundan kesinleşen davanın icrası için süreçleri tamamladığını, TMSF'ye yaptığı başvurunun şifahi olarak reddedildiği 11/7/2013 tarihinde makul sürede yargılanma hakkının ihlalinin sebep olduğu mağduriyetin kesin bir şekilde ortaya çıktığını, bu nedenle de başvurunun süresinde olduğunu ifade etmiştir.
28. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Bununla birlikte bireysel başvuru incelemesinde taleple bağlılık ilkesi gereği başvurucunun şikâyet etmediğini açıkça dile getirdiği bir konuda başvurucunun yerine geçerek olay ve olgulardan hareketle değerlendirme yapılması ve karar verilmesi mümkün değildir.
29. Başvurucu, Bakanlığın başka konuda da görüş bildirmesine rağmen şikâyetlerinin tamamının makul sürede yargılanma hakkına yönelik olduğunu açık bir biçimde ifade etmekte ve makul sürede yargılansaydı alacağına kavuşacağını veya işe iadesinin gerçekleşeceğini, davanın Şirketin mal varlığının personeliyle beraber satışı ve devri sonrasında bitirilmesi nedeniyle telafisi imkânsız bir mağduriyetin ortaya çıktığını ileri sürmektedir. Bu durumda başvurucunun şikâyetinin ayrıca mülkiyet hakkı ve yargı kararını yerine getirilmesi hakkı yönünden incelenmesine imkân bulunmamaktadır.
30. Başvurucu, davası 9/11/2012 kesinleştiği hâlde icra takibi sürecini başlattıktan ve TMSF'ye başvuru yaptıktan sonra 24/7/2013 tarihinde bireysel başvuru yapmıştır. Bu durumda makul sürede yargılanma şikâyetiyle ilgili olarak öncelikle başvurunun süresinde yapılıp yapılmadığının incelenmesi gerekmektedir.
31. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin makul süre değerlendirmesinde sürenin başlangıcı kural olarak uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama sürecinin işletilmeye başlandığı tarihtir. Sürenin bitiş tarihi ise kamunun taraf olduğu davalarda çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde yargılamanın sona erme tarihidir. Ancak özel kişiler arasındaki uyuşmazlıklara ilişkin davalarda dava sonrasında icra daireleri yoluyla yapılan takip ve tahsil süreçlerinde pozitif yükümlülükler kapsamında devlete atfedilecek sorumluluklar bulunmadıkça değerlendirmeye esas alınacak sürenin bitiş anı, başvurunun kesin olarak karara bağlandığı tarihtir.
32. Hukuk davalarında makul süre yargılama sürecinin işletilmesi ile başlamaktadır. Davanın yargılama makamlarına taşındığı tarih makul sürenin hesaplanmasında dikkate alınacak sürenin başlangıcıdır. Makul sürenin hesaplanmasında esas alınacak son tarih ise yargılamanın sona erdiği tarihtir. Temel kural olarak özel hukuk davalarında nihai kararın kesinleştiği tarih, yargılama sürecinin sona erdiği tarih olarak değerlendirilir. Kural bu olmakla birlikte esasa dair davayı takip eden kararın icrasında pozitif yükümlülükler kapsamında devlete atfedilebilecek sorumluluklar bulunması hâlinde yargılamanın bir parçası olabilir ve bu durumda makul süre değerlendirilmesinde kararın icra süresi de dikkate alınabilir.
33. Bu bağlamda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) bazı kararlarında, makul süre hesabında başvurana ilişkin yargı kararının icra edildiği, üniversite yönetiminin göreve iade edildiğine ilişkin yazısıyla son bulduğuna dikkat çekmektedir. Mahkemenin kanaatine göre kararın gereğinin yerine getirilmesindeki gecikme de yargılamanın uzunluğuna eklenmelidir (Büker/Türkiye, B. No: 29921/96, 24/10/2000, § 34). AİHM, idarenin kararının icrasında sorumluluğu bulunan bu hâllerde kararın icrasının başvurucunun kişisel hakları üzerinde karar verilmesinin bütünleyici bir parçası olduğu gerekçesiyle makul sürede yargılanma hakkına icra süresini de dâhil etmektedir. Bu durumda Mahkemeye başvuru süresini de Yüksek Mahkeme kararından değil icra sonunda varılan anlaşmadan itibaren başlamaktadır (Silva Pontes/Portekiz, B. No: 14940/89, 23/3/1994).
34. Başvurucu 26/10/2010 tarihinde Cine5 aleyhine İstanbul 8. İş Mahkemesinde işe iade davası açmıştır. Mahkemece 21/12/2011 tarihinde davanın kabulüne karar verilmiş, davalının temyizi üzerine Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin 25/9/2012 tarihli kararıyla hüküm onanmıştır. Onama kararı 9/11/2012 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu 14/1/2013 tarihinde davalı aleyhine İstanbul 21. İcra Müdürlüğü nezdinde tazminatın tahsili amacıyla icra takibi başlatmış, davalı 5/4/2013 tarihinde borca kısmen itiraz ederek haczedilebilecek mal varlığının bulunmadığını bildirmiştir. Başvurucu, bunun üzerine 12/6/2013 tarihinde İcra Müdürlüğüne başvurarak borçlu tarafından itiraz edilen kısmın mahsup edilmesinden sonra 39.134,35 TL üzerinden icra takibinin kesinleştiğine dair derkenar yazı verilmesini talep etmiş; İcra Müdürlüğünce alacağın 39.134,35 TL üzerinden kesinleştiğine dair derkenar yazı başvurucu vekiline 12/6/2013 tarihinde verilmiştir. Başvurucu 11/7/2013 tarihinde TMSF’ye başvuruda bulunarak alacağının kaydedilmesini talep etmiştir. TMSF tarafından yazılı cevap verilmediği gibi TMSF aleyhine açılan herhangi bir dava da bulunmamaktadır. Başvurucu, TMSF tarafından şifahi olarak yazılı yanıt verilmeyeceğinin ve Şirketin mal varlığı olmadığı için ödeme yapılamayacağının bildirilmesi üzerine bireysel başvuruda bulunduğunu, başvuru süresinin 11/7/2013 tarihinden itibaren başlatılması gerektiğini bildirmiştir.
35. Bireysel başvurunun ön şartlarından birisi de başvuru süresidir. Süre, başvurunun her aşamasında dikkate alınması gereken bir usul hükmüdür.
36.Bireysel başvuruların 30/3/2011 tarihli ve 6216 Sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 47. maddesinin (5) numaralı fıkrası ile İçtüzük'ün 64. maddesinin (1) numaralı fıkrası uyarınca başvuru yollarının tüketildiği tarihten başvuru yolu öngörülmemiş ise ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde Anayasa Mahkemesine doğrudan veya diğer mahkemeler yahut yurt dışı temsilcilikler vasıtasıyla yapılması gerekmektedir (Yasin Yaman, B. No: 2012/1075, § 18-19, 12/2/2013).
37. Başvurucu İstanbul 8. İş Mahkemesince yapılan yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini, davada daha erken karar verilmesi halinde alacağına kavuşmuş olacağını ileri sürmüştür. Başvurucu makul süre şikâyeti dışında yargı kararının icra edilmemesini kamu makamlarının sorumluluğunda görerek ve bir hakla ilişkilendirerek şikâyet konusu yapmamıştır. Başvurucu başvuru dilekçesinde ihlale neden olduğunu ileri sürdüğü İstanbul 8. İş Mahkemesince verilen davanın kabulüne dair kararın Yargıtay 22. Hukuk Dairesince 25/9/2012 tarihinde onandığını, onama kararının 9/11/2012 tarihinde kendisine tebliğ edildiğini belirtmiştir.
38. Somut başvuruya konu olayda, başvurucu ile davalı Cine5 arasında özel hukuk ilişkisine dayalı bir iş davası makul süre şikâyetine konu edilmiştir. Kararın icrası doğrudan devletin sorumluluğunda bulunan işlemleri içermemektedir. Somut olayda TMSF'nin yetkilerinden kaynaklanan sorumluluklar bulunabilmekle beraber başvurucu bunları bir hakla ilişkilendirip şikâyet konusu yapmamış, şikâyetini makul sürede yargılanma hakkıyla sınırlı tutarak yaklaşık iki yıl süren davanın 4857 sayılı Kanun'unda öngörülen sürelerde bitirilmemesinden yakınmıştır. Bu durumda başvurucunun kesinleşen Mahkeme kararının kendisine tebliğ edildiği 9/11/2012 tarihinden itibaren otuz gün içinde bireysel başvuruda bulunmuş olması gerekmektedir. Başvurucu ise24/7/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
39. İcra aşaması da yargılama sürecinin parçasıkabul edilerek makul sürede yargılanma hakkı incelemesi yapıldığında başvurucunun, alacağını icra takip talebindeki davalı taraftan tahsil edemeyeceğini ve bu aşamada kararın icra kabiliyetinin kalmadığını öğrendiği tarihten itibaren otuz günlük süre içinde bireysel başvuruda bulunması gerekir. Zira başvurucu bu aşamada kararın icra edilemeyeceğini kesin olarak öğrenmiş olmaktadır. Kamu kurumu olmayan borçlular aleyhine yapılan icra takiplerinde, icra dairelerinin herhangi bir kusuru olmaksızın yalnızca borçlunun malvarlığı bulunmadığı için alacağın tahsil edilememesi durumunda icra takibi hukuken devam ettiği sürece bireysel başvuruda bulunma hakkı tanınması mümkün değildir. Başvurucu, TMSF'nin somut davada sorumluluğu bulunduğunu düşünüyor ise kurum aleyhine 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu hükümlerine göre idari yargıda dava açma hakkına sahip olup bu yönde bir dava açtığına dair bilgi ve belge sunmalıdır. Bu nedenle TMSF'ye başvurusunun ve aldığı sözlü cevabın da icra aşamasına dâhil edilerek makul süre değerlendirmesinde gözönünde bulundurulması mümkün değildir.
40. Somut olayda başvurucu 12/6/2013 tarihinde İstanbul 21. İcra Müdürlüğüne başvurarak davalının borca kısmi itirazda bulunduğunu ileri sürmüş ve itiraz edilen kısmın mahsubundan sonra 39.134,35 TL üzerinden alacağın kesinleştiğine dair yazı verilmesini talep etmiştir. Bu talep üzerine kendisine verilen yazıda icra takibine davalı Şirketin 5/4/2013 tarihinde borca yaptığı itirazda Şirketin mal varlığına el konularak satışının gerçekleştirildiği ve 29/7/2011 tarihinden itibaren Şirketin gayrifaal duruma geldiği, bu nedenle haczedilebilecek mal varlığının olmadığı açıkça bildirilmiştir. Bu durumda başvurucunun, kararın İstanbul 8. İcra Müdürlüğünce icra edilemediğini kesin olarak öğrendiği 12/6/2013 tarihinden itibaren otuz günlük süre içinde bireysel başvuruda bulunması gerektiği hâlde başvuruyu bu sürenin geçmesinden sonra 24/7/2013 tarihinde yaptığı anlaşılmaktadır.
41. Açıklanan nedenlerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlali iddiasına yönelik olarak otuz gün geçtikten sonra yapılan başvurunun diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin süre aşımı nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan nedenlerle;
A. Başvurunun süre aşımı nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
20/4/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.