TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
TAYLAN KAMIŞ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/5709)
|
|
Karar Tarihi: 17/3/2016
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Recep KÖMÜRCÜ
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör Yrd.
|
:
|
İsmail Emrah PERDECİOĞLU
|
Başvurucu
|
:
|
Taylan KAMIŞ
|
Vekili
|
:
|
Av. Ahmet Sinan SÜRÜCÜ
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, ceza ve hukuk davalarının
makul sürede sonuçlanmaması nedeniyle adil yargılanma hakkının, etkili başvuru
hakkının ve mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 12/7/2013 tarihinde İzmir 4. Asliye Ceza
Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm İkinci Komisyonunca 21/3/2014 tarihinde,
kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 5/9/2014 tarihinde, başvurunun
kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına ve başvuru
belgelerinin bir örneğinin görüş için Adalet Bakanlığına (Bakanlık)
gönderilmesine karar verilmiştir.
5. Bakanlığa başvuru konusu olay ve olgular bildirilmiş,
başvuru belgelerinin bir örneği görüş için gönderilmiştir. Bakanlığın 15/9/2014
tarihli yazısında, Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda
sunulan görüşlerine atfen başvuru hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve
UYAP aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde ilgili olaylar özetle
şöyledir:
7. Başvurucu, 23/7/2006 tarihinde eğlence amacıyla gittiği
bir mekânda kendisine servis edilen içki ve suyu içmesinden sonra hayati
tehlike geçirdiğini ve basit tıbbi müdahale ile giderilemeyecek şekilde
zehirlendiğini belirterek olayda sorumluluklarının bulunduğunu ileri sürdüğü üç
kişi hakkında şikâyette bulunmuş; şikâyet üzerine ilgililer hakkında Çeşme
Cumhuriyet Başsavcılığının 28/3/2008 tarihli iddianamesi ile Çeşme Asliye Ceza
Mahkemesinde “taksirle yaralama” suçundan
kamu davası açılmış, başvurucu söz konusu yargılama sürecinde müşteki sıfatıyla
yer almıştır.
8. Başvurucu, aynı olay nedeniyle sorumlu olduklarını
düşündüğü üç kişi aleyhine, 11/1/2008 tarihinde İzmir 2. Tüketici Mahkemesinde
tazminat davası açmıştır.
9. Çeşme Asliye Ceza Mahkemesi yargılama sonunda, 20/3/2012
tarihli ve E.2008/194, K.2012/161 sayılı kararı ile şikâyet edilen iki sanık
hakkında atılı suçtan mahkûmiyetlerine hükmetmiş ve cezalarının ertelenmesine
karar vermiştir.
10. Çeşme Asliye Ceza Mahkemesinin kararı, Yargıtay 12. Ceza
Dairesi tarafından 1/4/2013 tarihli ve E.2013/3203, K.2013/8080 sayılı ilam ile
onanmıştır.
11. Başvurucu, Yargıtay 12. Ceza Dairesinin onama ilamından
14/6/2013 tarihinde haberdar olduğunu beyan etmiştir.
12. Başvurucu, İzmir 2. Tüketici Mahkemesinde açtığı tazminat
davasında yargılama devam ederken 12/7/2013 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
13. İzmir 2. Tüketici Mahkemesi bakmakta olduğu tazminat
davasında, Çeşme Asliye Ceza Mahkemesinde görülen davayı bekletici mesele
yapmış; Çeşme Asliye Ceza Mahkemesi kararının kesinleşmesinin ardından
18/7/2013 tarihli ve E.2008/16, K.2013/655 sayılı karar ile davanın kısmen
kabulüne karar vermiştir.
14. İzmir 2. Tüketici Mahkemesinin kararı Yargıtay 13. Hukuk
Dairesinin 22/9/2014 tarihli ve E.2013/27216, K.2014/27750 sayılı ilamı ile
onanmıştır.
15. Davalının karar düzeltme istemi, Yargıtay 13. Hukuk
Dairesinin 1/7/2015 tarihli ve E.2014/45353, K.2015/22728 sayılı ilamı ile
reddedilmiştir.
B. İlgili
Hukuk
16. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanunu'nun 30. maddesi.
17. 23/2/1995 tarihli ve 4077 sayılı mülga Tüketicinin
Korunması Hakkında Kanun’un 23. maddesinin birinci ve ikinci fıkraları
şöyledir:
“Bu Kanunun uygulanmasıyla ilgili olarak
çıkacak her türlü ihtilaflara tüketici mahkemelerinde bakılır. Tüketici
mahkemelerinin yargı çevresi, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca belirlenir.
Tüketici mahkemeleri nezdinde tüketiciler,
tüketici örgütleri ve Bakanlıkça açılacak davalar her türlü resim ve harçtan
muaftır. Tüketici örgütlerince açılacak davalarda bilirkişi ücretleri, 29 uncu
maddeye göre kaydedilen bütçede öngörülen ödenekten Bakanlıkça karşılanır.
Davanın, davalı aleyhine sonuçlanması durumunda, bilirkişi ücreti 6183 sayılı
Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre davalıdan
tahsil olunarak 29 uncu maddede düzenlenen esaslara göre bütçeye gelir
kaydedilir. Tüketici mahkemelerinde görülecek davalar Hukuk Usulü Muhakemeleri
Kanununun Yedinci Babı, Dördüncü Faslı hükümlerine göre yürütülür.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
18. Mahkemenin 17/3/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda,
başvurucunun 12/7/2013 tarihli ve 2013/5709 numaralı bireysel başvurusu
incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
19. Başvurucu, 23/7/2006 tarihinde meydana gelen olay
nedeniyle Çeşme Asliye Ceza Mahkemesinde açılan davada müşteki sıfatı ile yer
aldığını, ayrıca aynı olaydan dolayı sorumluluklarının bulunduğunu düşündüğü
kişiler hakkında İzmir 2. Tüketici Mahkemesinde tazminat davası açtığını, söz
konusu yargılamaların makul sürede sonuçlanmadığını belirterek adil yargılanma
hakkının, etkili başvuru hakkının ve mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüş; tazminat talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
20. Başvuru formu ve ekleri incelendiğinde başvurucunun, uzun
süren yargılama süreci boyunca makul sürede yargılama yapılmamasından dolayı
uğradığı hak kaybına ilişkin başvurabileceği bir iç hukuk yolunun olmadığını
belirterek etkili başvuru hakkının ve mülkiyet hakkının ihlal edildiği
iddiasında bulunduğu anlaşılmıştır. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu
tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların
hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir
Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Anılan ihlal iddiaları
-başvurucuya başvurabileceği bir iç hukuk yolu olarak Anayasa Mahkemesine
bireysel başvuruda bulunma imkânının sağlanması durumu dikkate alındığında-
makul sürede yargılanma hakkının ihlali iddiası kapsamında değerlendirilmiştir
(Mehmet Emin Savaş, B. No:
2014/3154, 10/3/2015, § 18).
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
a. Çeşme Asliye Ceza Mahkemesindeki
Yargılamanın Makul Sürede Sonuçlanmadığı İddiası
21. Başvurucu, müşteki sıfatıyla yer aldığı Çeşme Asliye Ceza
Mahkemesindeki yargılamanın makul sürede sonuçlanmaması nedeniyle Anayasa’nın
36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
22. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
“Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve
özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin
kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine
başvurabilir. Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş
olması şarttır.”
23. 30/11/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 45. maddesinin (1) numaralı
fıkrası şöyledir:
“Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve
özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve buna ek Türkiye’nin taraf
olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal
edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir.”
24. 6216 sayılı Kanun’un 46. maddesinin (1) numaralı fıkrası
şöyledir:
“Bireysel başvuru ancak ihlale yol açtığı ileri sürülen
işlem, eylem ya da ihmal nedeniyle güncel ve kişisel bir hakkı doğrudan
etkilenenler tarafından yapılabilir.”
25. Anılan Anayasa ve Kanun hükümlerine göre Anayasa
Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının incelenebilmesi için kamu
gücü tarafından müdahale edildiği iddia edilen hakkın, Anayasa’da güvence
altına alınmış olmasının yanı sıra Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (Sözleşme)
ve Türkiye’nin taraf olduğu ek protokollerin kapsamına da girmesi gerekir. Bir
başka ifadeyle Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kalan bir hak
ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi
mümkün değildir (Adnan Oktar, B.
No: 2012/917, 16/4/2013, § 16; Onurhan Solmaz,
B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18).
26. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak
suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile
adil yargılanma hakkına sahiptir.”
27. Sözleşme’nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da
cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan,
kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul
bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini istemek hakkına
sahiptir. …”
28. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin
-meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle- yargı mercileri önünde davacı
veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu
belirtilmiştir. Maddede geçen “adil yargılanma” ifadesi 3/10/2001 tarihli ve
4709 sayılı Kanun ile Anayasa’ya eklenmiştir. Anayasa’da adil yargılanma
hakkının kapsamı düzenlenmediğinden bu hakkın kapsam ve içeriğinin,
Sözleşme’nin “Adil yargılanma hakkı”
kenar başlıklı 6. maddesi çerçevesinde belirlenmesi gerekir (Adnan Oktar, § 20; Onurhan Solmaz, § 22).
29. Sözleşme’nin adil yargılanma hakkını düzenleyen 6. maddesinde
adil yargılanmaya ilişkin hak ve ilkelerin “medeni hak ve yükümlülükler ile
ilgili uyuşmazlıkların” ve bir “suç isnadının” esasının karara bağlanması
sırasında geçerli olduğu belirtilerek hakkın kapsamı bu konularla
sınırlandırılmıştır. Bu ifadeden, hak arama hürriyetinin ihlal edildiği
gerekçesiyle bireysel başvuruda bulunabilmek için başvurucunun ya medeni hak ve
yükümlülükleriyle ilgili bir uyuşmazlığın tarafı olması ya da başvurucuya
yönelik bir suç isnadı hakkında karar verilmiş olması gerektiği
anlaşılmaktadır. Dolayısıyla bahsedilen hâller dışında kalan adil yargılanma
hakkının ihlali iddiasına dayanan başvurular Anayasa ve Sözleşme kapsamı
dışında kalacağından bireysel başvuruya konu olamaz (Adnan Oktar, § 21; Onurhan Solmaz, § 23).
30. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihatlarına göre
bir ceza davasında üçüncü kişilerin suçlanması veya cezalandırılmasını talep
eden mağdur, suçtan zarar gören, şikâyetçi veya katılan sıfatını haiz kişiler;
kendilerine bir “suç isnadı” yapılmamış olduğundan Sözleşme’nin 6. maddesinin
koruma alanı dışında kalmaktadır. Bu kuralın istisnaları, ceza davasında medeni
hak talebine imkân veren bir sistemin benimsenmiş veya ceza davası sonucunda
verilen kararın hukuk davası açısından etkili ya da bağlayıcı olması hâlleridir
(Perez/Fransa, 47287/99, 12/2/2004, § 70).
31. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi
Kanunu’nun yürürlüğe girmesi ile ceza muhakemesinde şahsi hak iddiasında
bulunma imkânı ortadan kalkmıştır. Dolayısıyla başvurucunun ceza muhakemesi
sürecinde medeni haklarını ileri sürme imkânı bulunmamaktadır. Ayrıca somut
olayda verilen kararın etkileri ceza muhakemesi süreci ile sınırlı olup
etkilerinin hukuk mahkemeleri açısından bağlayıcılığı bulunmamaktadır (Onurhan Solmaz, § 25).
32. Sonuç itibarıyla başvurucunun müşteki sıfatıyla yer
aldığı ceza davasında makul sürede yargılama yapılmaması nedeniyle Anayasa’nın
36. maddesine dayanan ihlal iddialarının konusu, Anayasa’da güvence altına
alınmış ve Sözleşme kapsamında olan temel hak ve özgürlüklerin koruma alanı
dışında kalmaktadır.
33. Açıklanan nedenlerle başvuru konusu ihlal iddiasının
Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kaldığı anlaşıldığından
başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden
incelenmeksizin konu bakımından yetkisizlik
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. İzmir 2. Tüketici Mahkemesindeki
Yargılamanın Makul Sürede Sonuçlanmadığı İddiası
34. Başvurucunun yargılamanın süresinin uzunluğuyla ilgili
şikâyeti açıkça dayanaktan yoksun olmadığı gibi bu şikâyet için diğer kabul
edilemezlik nedenlerinden herhangi biri de bulunmamaktadır. Bu nedenle
başvurunun bu bölümüne ilişkin olarak kabul edilebilirlik kararı verilmesi
gerekir.
2. Esas Yönünden
35. Başvurucu, 11/1/2008 tarihinde İzmir 2. Tüketici
Mahkemesinde açtığı tazminat davasında makul sürede yargılama yapılmadığını
belirterek adil yargılanma hakkının ve mülkiyet hakkının ihlal edildiğini iddia
etmiştir.
36. Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kalan
bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar
verilmesi mümkün olmayıp (Onurhan Solmaz, § 18) Sözleşme metni ile AİHM
kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan
alt ilke ve haklar, Anayasa’nın 36. maddesinde yer verilen adil yargılanma
hakkının da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca
inceleme yaptığı birçok kararında -ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM
içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle- Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan
ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve
haklara Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir. Somut başvurunun
dayanağını oluşturan makul sürede yargılanma hakkı yukarıda belirtilen ilkeler
uyarınca adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup ayrıca davaların en az
giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu
belirten Anayasa’nın 141. maddesinin de -Anayasa’nın bütünselliği ilkesi
gereği- makul sürede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde göz önünde
bulundurulması gerektiği açıktır (Güher
Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 38, 39).
37. Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu,
tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun
davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar; bir
davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması
gereken kriterlerdir (Güher Ergun ve
diğerleri, §§ 41–45).
38. Anayasa’nın 36. maddesi ve Sözleşme’nin 6. maddesi
uyarınca medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkların makul sürede
karara bağlanması gerekmektedir. Başvuru konusu olayda, taksirle yaralanma
sonucu oluşan zararlardan dolayı açılan tazminat davasının söz konusu olduğu
görülmekle, 18/6/1927 tarihli ve 1086 sayılı mülga Hukuk Usulü Muhakemeleri
Kanunu ile 6100 sayılı Kanun’da yer alan usul hükümlerine göre yürütülen somut
yargılama faaliyetinin medeni hak ve yükümlülükleri konu alan bir yargılama
olduğuna kuşku yoktur (Güher Ergun ve
diğerleri, § 49).
39. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara
ilişkin makul süre değerlendirmesinde sürenin başlangıcı -kural olarak-
uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama sürecinin işletilmeye başlandığı, başka
bir deyişle davanın ikame edildiği tarih olup somut başvuru açısından bu tarih,
11/1/2008’dir.
40. Sürenin bitiş tarihi, çoğu zaman icra aşamasını da
kapsayacak şekilde yargılamanın sona erme tarihidir (Güher Ergun ve diğerleri, § 52). Somut başvuru açısından
yargılamanın sona erdiği tarih ise Yargıtay 13. Hukuk Dairesince karar düzeltme
isteminin reddedildiği 1/7/2015’tir.
41. Tüketici mahkemelerinin görevi mülga 4077 sayılı Kanun’un
23. maddesinde düzenlenmiştir. Anılan maddede bu Kanun’un uygulanmasıyla ilgili
her türlü ihtilafa tüketici mahkemelerinde bakılacağı, tüketici mahkemeleri
nezdinde açılan davaların harçlardan muaf olduğu ve bu mahkemelerde basit
yargılama usulüne göre yargılama yapılacağı belirtilmiştir.
42. Kanun koyucu bu şekilde, tüketiciyi koruma amacını
dikkate alarak genel mahkemelerin dışında özel bir tüketici davalarının
yargılanması sistemini oluşturmuş ve bu davaların; konunun uzmanı mahkemelerce
mümkün olduğunca hızlı, basit ve ucuz bir biçimde sonuçlandırılmasını
amaçlamıştır.
43. Adil yargılanma hakkı devlete, uyuşmazlıkların makul süre
içinde sonuçlandırılmasını garanti edecek bir yargı sistemi kurma ödevi yükler.
Tüketici mahkemesinde açılan alacak davasında derhâl bir yargı kararı
verilmesinde, tüketici konumundaki başvurucunun önemli bir kişisel yararı
bulunmaktadır. Bu nedenle tüketici mahkemelerinde görülen uyuşmazlıkların
ivedilikle çözülmesi hususunda yargı organlarının özel bir itina göstermesi
gerekir.
44. 6100 sayılı Kanun’un 30. maddesinde uyuşmazlıkların makul
sürede çözümlenmesi gerektiği belirtilmiştir. Tüketici mahkemelerinde görülecek
davalar gerek mülga 1086 sayılı Kanun ve gerekse 6100 sayılı Kanun’a göre basit
yargılama usulüne göre yürütülür.
45. Basit yargılama usulü; 6100 sayılı Kanun’un 316.
maddesinde yer alan davalar ile kanunlarda açıkça belirtilen bazı davalarda
uygulanan ve yazılı yargılama usulünden daha basit ve çabuk işleyen, daha kısa
bir incelemeye ihtiyaç duyan ve daha kolay bir inceleme ile
sonuçlandırılabilecek dava ve işler için kabul edilmiş bir yargılama usulüdür (Nesrin Kılıç, B. No: 2013/772, 7/11/2013,
§ 65).
46. Başvuruya konu yargılama sürecinin incelenmesinde
yargılamanın konusunun, başvurucunun eğlenmek için gittiği mekânda hayati
tehlike geçirdiği ve basit tıbbi müdahale ile giderilemeyecek şekilde
zehirlendiği iddiasına dayalı tazminat istemine ilişkin olduğu ve İzmir 2.
Tüketici Mahkemesinin 18/7/2013 tarihli kararı ile davanın kısmen kabulüne
karar verildiği, Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 22/9/2014 tarihli ilamı ile
kararın onandığı, davalıların karar düzeltme isteminin aynı Dairenin 1/7/2015
tarihli ilamı ile reddedilerek hükmün kesinleştiği anlaşılmıştır.
47. 6100 sayılı Kanun’un öngördüğü yargılama usullerine tabi
mahkemeler nezdindeki yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki
iddialar, daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesi
tarafından özellikle yargılamada sürati temin etmeye hizmet eden özel usul
hükümlerinin dikkate alınmadığı göz önünde bulundurularak makul sürede
yargılanma hakkının ihlal edildiği yönünde karar verilmiştir (Güher Ergun ve diğerleri, §§ 34-64).
48. Başvuruya konu tazminat davasının incelenmesinde hukuki
meselenin çözümündeki güçlük, yargılamanın niteliği, maddi olayların
karmaşıklığı, delillerin toplanmasında karşılaşılan engeller gibi kriterler
dikkate alındığında davanın karmaşık olmaktan uzak olduğu anlaşılmıştır.
Dolayısıyla somut başvuru açısından daha önce verilen kararlar dışında farklı
karar verilmesini gerektirecek bir yön bulunmadığı, yedi yıl beş aylık
yargılama sürecinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.
49. Açıklanan nedenlerle başvurucunun Anayasa’nın 36.
maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal
edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
50. Başvurucu, makul sürede yargılama yapılmaması nedeniyle
ihlalin tespitini ve 10.000 TL manevi tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.
51. 6216 sayılı Kanun’un "Kararlar" kenar başlıklı 50. maddesinin (2) numaralı
fıkrası şöyledir:
“(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali
ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya
ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar
bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel
mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla
yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve
sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir."
52. Başvurucunun tarafı olduğu İzmir 2. Tüketici
Mahkemesindeki uyuşmazlığa ilişkin yedi yıl beş aylık yargılama süresi dikkate
alındığında yargılama faaliyetinin uzunluğu sebebiyle yalnızca ihlal tespitiyle
giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya net 7.800 TL
manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
53. 198,35 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan
1.998,35 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
nedenlerle;
A. Başvurucunun,
1. Çeşme Asliye Ceza Mahkemesindeki yargılamanın makul sürede
sonuçlanmadığı yönündeki iddiasının konu
bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. İzmir 2. Tüketici Mahkemesindeki yargılamanın makul sürede
sonuçlanmadığı yönündeki iddiasının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Başvurucunun, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına
alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuya net 7.800 TL manevi TAZMİNAT ÖDENMESİNE,
tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
D. 198,35 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan 1.998,35
TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede gecikme
olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre
için yasal faiz uygulanmasına
17/3/2016
tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.