TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
İZZETTİN GÜNGÖRDÜ VE MEHMET
ŞERİF GÜNGÖRDÜ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/5814)
|
|
Karar Tarihi: 15/12/2015
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Alparslan ALTAN
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Tuğba YILDIZ
|
Başvurucular
|
:
|
1. İzzettin GÜNGÖRDÜ
|
|
|
2. Mehmet Şerif GÜNGÖRDÜ
|
Vekili
|
:
|
Av. Saim BOZKURT
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1.
Başvurular, terör örgütü üyeleri tarafından yola döşenen mayına basma
neticesinde kardeşleri öldüğü hâlde bu durumları göz önüne alınmaksızın
17/7/2004 tarihli ve 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların
Karşılanması Hakkında Kanun kapsamında yapılan başvuruların reddedilmesi
nedeniyle hakkaniyete uygun yargılanma haklarıyla mülkiyet haklarının; ret
işlemlerine karşı açılan davalara ilişkin yargılama işlemlerinin adil olmaması,
makul sürede sonuçlandırılmaması nedenleriyle de adil yargılanma haklarının ihlal
edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2.
Başvurular, muhtelif tarihlerde Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır.
Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde
başvuruların Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin
bulunmadığı tespit edilmiştir.
3.
Başvuruculardan Mehmet Şerif Güngördü adli yardım
talebinde bulunmuş; Birinci Bölüm İkinci Komisyonunca, yargılama giderlerini
ödeme gücünden yoksun olması nedeniyle başvurucunun adli yardım talebinin
kabulüne karar verilmiştir.
4.
Birinci Bölüm ve İkinci Bölüm Komisyonlarınca başvuruların kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölümler tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5.
Bölüm Başkanları tarafından muhtelif tarihlerde, başvuruların kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına ve başvuru
belgelerinin birer örneğinin görüş için Adalet Bakanlığına (Bakanlık)
gönderilmesine karar verilmiştir.
6.
Bakanlığa, başvuru konusu olay ve olgular bildirilmiş; başvuru belgelerinin bir
örneği görüş için gönderilmiştir. Bakanlık tarafından benzer şikâyetlere
ilişkin başvurularda sunulan görüşlere atıf yapılarak ayrıca görüş
sunulmayacağı bildirilmiştir.
7.
Anayasa Mahkemesi tarafından ekli tablonun A sırasında başvuru numaraları
belirtilen dosyaların, konu yönünden hukuki irtibat nedeniyle 2013/5814 başvuru
numaralı bireysel başvuru dosyası ile birleştirilmesine; incelemenin 2013/5814
başvuru numaralı bireysel başvuru dosyası üzerinden yürütülmesine ve diğer
bireysel başvuru dosyalarının kapatılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
8.
Başvuru dilekçeleri ile başvurulara konu yargılama dosyaları içeriğinden tespit
edilen ilgili olaylar özetle şöyledir:
9.
Başvurucular, kardeşleri H.G.nin terör örgütü
mensupları tarafından yola döşenen mayına basması sonucu 24/6/1995 tarihinde
öldüğünü beyan etmişler ve bu özel durumlarından kaynaklanan güvenlik kaygısı
nedeniyle köylerini terk etmek zorunda kaldıklarını iddia etmişlerdir.
10.
Başvurucular, ekli tablonun C sırasında belirtilen tarihlerde 5233 sayılı Kanun
kapsamına giren zararlarının karşılanması talebiyle Batman Valiliği Zarar
Tespit Komisyonuna (Komisyon) başvurmuşlardır.
11.
Ekli tablonun D sırasında tarih ve sayıları belirtilen Komisyon kararlarında,
terör olayları sonucu oluşan zararların karşılanması talebiyle yapılan
başvurularda dosyalarda yer alan bilgi ve belgeler uyarınca Sason ilçesi Dereköy köyü boşaltılmadığından ve kişiye yönelik bir
tehdit ve saldırı olmadığından taleplerin reddine karar verilmiştir.
12.
Belirtilen ret işlemleri aleyhine ekli tablonun E sırasında belirtilen
tarihlerde başvurucular tarafından açılan iptal davalarında ekli tablonun F
sırasında tarihleri gösterilen idare mahkemesi kararlarında “...1987-2000 yılları arasında GKK ve GÖKK
görevlendirilen köyler arasında yer almadığı, köy nüfusunun 1990 yılında 841,
1997 yılında 1.240, 2000 yılında 1.296 kişi olduğu,...1990-2000 yılları
arasında muhtarlık seçimlerinin yapıldığı,...Dereköy
Köyü halkının bir kısmının güvenlik kaygısıyla da olsa köyden göç etmelerinden
dolayı uğradıkları zararın, anılan köyün tamamen boşalmamış olması, diğer bir
ifadeyle anılan köyde nesnel güvenlik kaygısının yaşanmamış olması ve davacıya
yönelik bir terör tehdidi ya da saldırısının bulunmaması nedenleriyle 5233
sayılı Yasa hükümlerine göre idarece karşılanmasına hukuki olanak
bulunmadığı...” gerekçesiyle davaların reddine karar verilmiştir.
13.
Başvurucuların temyizi üzerine ekli tablonun G sırasında gösterilen tarihlerde
Danıştay Onbeşinci Dairesinin ilamları ile “...İdare Mahkemesi tarafından, Dereköy
Köyü’nün, Jandarma tarafından düzenlenen listelerde ‘kısmen boşaldığının’
belirtilmesi, ayrıca Dereköy Köyü'ne ilişkin nüfus,
seçim vb. hususlar dikkate alınarak Dereköy Köyü’nün
tamamen boşaltılmadığı sonucuna varılmış ise de;...Jandarma tutanağında Dereköy Köyü ve mezralarda ikamet eden vatandaşların terör
olayları nedeniyle 1993 yılında köy ve mezraları boşaltarak başka yerleşim
yerlerine göç ettiklerinin belirtildiği; ayrıca Batman İl Jandarma
Komutanlığı’nın ....yazısına ekli listede, Şahinli Mezrası’nın ‘terör
olaylarından tamamen etkilendiğinin’ belirtildiği hususları birlikte
değerlendirildiğinde, Şahinli Mezrası’nın ‘terör eylemleri’ veya ‘terörle
mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler’ nedeniyle idarece veya köy halkı
tarafından tamamen boşaltılıp boşaltılmadığına ilişkin çelişkili bilgiler yer
aldığı anlaşılmakta olup; İdare Mahkemesi’nce yapılacak araştırma ile söz
konusu belgeler arasındaki çelişki giderilerek, uyuşmazlık konusu dönemde adı
geçen mezrada köy korucuları dışında oturan olup olmadığı...hususunun
araştırılması ve bu hususun tereddüde yer bırakmayacak şekilde açıklığa
kavuşturulmasından sonra bir karar verilmesi gerekmektedir.”
gerekçesiyle kararların bozulmasına karar vermiştir.
14.
Bozma kararları üzerine Batman İdare Mahkemesi ekli tablonun H sırasında
gösterilen tarihlerde “...davacının ikamet
ettiği Şahinli Mezraasının bağlısı olduğu Dereköy Köyü’nün yerleşik bir nüfusunun olması, yerel ve
genel seçimlerin yapılması, köyde 1987-2000 yılları arasında korucu ailesi
dışında 100 hanenin ikamet etmesi ve davacı vekilince sunulan tutanaktan daha
sonra İlçe Jandarma Komutanlığı’nca her bir köy ve mezraada
yapılan inceleme, resmi kurumlardan alınan bilgi ve belgeler birlikte
değerlendirildikten sonra hazırlanan çizelgede “kısmen” boşaldığının
belirtilmesi karşısında, davacının ikamet ettiği yerleşim yerinin “tamamen
boşalmamış” olması, diğer bir ifadeyle nesnel güvenlik kaygısının yaşanmamış
olması ve davacıya yönelik herhangi bir terör tehdidi ya da saldırısının bulunmaması
nedenleriyle, dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı...”
gerekçesiyle davaların reddine karar vermiştir.
15.
Başvurucuların temyizi üzerine ekli tablonun I sırasında gösterilen tarihlerde
Danıştay Onbeşinci Dairesinin ilamları ile kararların
usul ve hukuka uygun olduğu, dilekçelerde ileri sürülen temyiz nedenlerinin
kararların bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmediği belirtilerek
hükümlerin onanmasına karar verilmiştir.
16.
Onama kararları başvuruculara tebliğ edilmiş ve muhtelif tarihlerde süresi
içinde bireysel başvuruda bulunulmuştur.
B. İlgili Hukuk
17.
5233 sayılı Kanun’un 1., 2., 4., 6., 7., 8., geçici 1., geçici 3., geçici 4.
maddeleri; 24/6/2013 tarihli ve 2013/5034 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı Eki
Karar’ın 1. maddesi, Danıştay Onuncu Dairesinin 30/12/2008 tarihli ve
E.2008/4141, K.2008/9584 sayılı kararı, Danıştay Onuncu Dairesinin 31/12/2008
tarihli ve E.2008/5548, K.2008/9733 sayılı kararı, Danıştay Onuncu Dairesinin
20/2/2009 tarihli ve E.2008/6679, K. 2009/1227 sayılı kararı (Celal Demir, B. No: 2013/3309, 6/2/2014,
§§ 15-28).
18.
5233 sayılı Kanun’un 25/4/2013 tarihli ve 6462 sayılı Kanun’un 1. maddesiyle
değişik 9. maddesinin birinci ve üçüncü fıkraları şöyledir:
“Yaralanma, engelli hâle gelme ve ölüm hâllerinde (7000)
gösterge rakamının memur aylık katsayısı ile çarpımı sonucunda bulunan
miktarın;
a) Yaralananlara altı
katı tutarını geçmemek üzere yaralanma derecesine göre,
b) Çalışma gücü
kaybı, yetkili sağlık kuruluşları tarafından üçüncü derece olarak tespit
edilenlere dört katından yirmidört katı tutarına
kadar,
c) Çalışma gücü
kaybı, yetkili sağlık kuruluşları tarafından ikinci derece olarak tespit
edilenlere yirmibeş katından kırksekiz
katı tutarına kadar,
d) Çalışma gücü
kaybı, yetkili sağlık kuruluşları tarafından birinci derece olarak tespit
edilenlere kırkdokuz katından yetmişiki
katı tutarına kadar,
e) Ölenlerin
mirasçılarına elli katı tutarında,
Nakdî ödeme yapılır.
…
Birinci fıkranın (e)
bendine göre belirlenen nakdî ödemenin mirasçılara intikalinde 4721 sayılı Türk
Medenî Kanununun mirasa ilişkin hükümleri uygulanır.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
19.
Mahkemenin 15/12/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvurucuların
2013/5814 numaralı bireysel başvuruları incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların İddiaları
20.
Başvurucular; kardeşleri H.G.nin PKK tarafından yola
döşenen mayına basması sonucu olay yerinde öldüğünü, 5233 sayılı Kanun
kapsamında yaptıkları taleplerin ve akabinde açtıkları davaların
reddedildiğini, idare tarafından köy halkına “Köy
korucusu ol ya da köyü terk et.” şeklinde yapılan baskının ve
zorlamanın Mahkemece dikkate alınmadığını, dosyadaki zarar tespitine ilişkin
raporlar ve güvenlik nedeniyle köyün boşaltılmış olduğunu belirten belgeler
dikkate alınmaksızın sadece jandarmanın tanzim ettiği gizli bilgi ve belgeler
esas alınarak karar verildiğini, köyde koruculuk sistemi mevcut olduğu için
muhtarlık seçiminin düzenli olarak yapıldığını, sundukları belgeler
değerlendirilmeksizin idare tarafından sunulan belgeler dikkate alınarak ve bu
belgeler kendilerine tebliğ edilmemek suretiyle savunma yapma imkânı tanınmadan
verilen kararın adil olmadığını belirtmişlerdir.
21.
Başvurucular ayrıca kararların yeterli gerekçe ihtiva etmediğini, sundukları
belgeleri dikkate almadan idarece sunulan belgelere dayalı olarak karar veren
Mahkemenin tarafsız olmadığını, kendi içinde çelişkili ve gerçeği yansıtmayan
belgelere dayanılarak karar verildiğini, aynı yerleşim yerinde ikamet etmekte
olup önceki bir tarihte başvuruda bulunanlar hakkında Komisyonun tazminat
ödenmesi yönünde karar verdiği hâlde yargı mercilerince bu kararlar konusunda
araştırma ve inceleme yapılmadan davalarının reddine karar verildiğini, bu
nedenle makul ve objektif bir sebep bulunmamasına rağmen şahıslarına tazminat
ödenmemesi yönünde karar alınarak ayrımcılığa maruz kaldıklarını, idarenin can
ve mal güvenliğini sağlama yükümlülüğünü yerine getirmemesi sonucu mülkiyet
haklarından yoksun kaldıklarını ve derece mahkemelerinin yaptığı hatalı
değerlendirme nedeniyle zararlarının tazmin edilmediğini, 5233 sayılı Kanun’da
yer almayan bir nedene dayanılarak Komisyon ve yargı makamlarınca taleplerinin
reddedildiğini, ayrıca yaptıkları başvuru hakkında yürütülen işlemlerin makul
sürede sonuçlandırılmadığını belirterek Anayasa’nın 2., 7., 10., 35., 36., 87.,
125. ve 141. maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal edildiğini iddia etmişler
ve maddi tazminat talebinde bulunmuşlardır.
B. Değerlendirme
Başvuru
dilekçesi ve ekleri incelendiğinde başvurucuların, 5233 sayılı Kanun
kapsamındaki zararlarının tazmini amacıyla açtıkları davaların reddedilmesi
nedeniyle Anayasa’nın 2., 7., 10., 35., 36., 87., 125. ve 141. maddelerinde
tanımlanan haklarının ihlal edildiğini iddia ettikleri anlaşılmıştır. Anayasa
Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile
bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, §
16). Başvurucular, Mahkemece verilen ret kararları neticesinde idarenin can ve
mal güvenliğini sağlama yükümlülüğünü yerine getirmemesi nedeniyle maruz
kaldıkları mülkiyet hakkından yoksun kalma durumu karşısında bir giderim
sağlanması imkânının kendilerine tanınmadığını belirterek Anayasa’nın 35.
maddesinde tanımlanan mülkiyet haklarının ihlal edildiğini iddia etmişlerdir.
Anılan ihlal iddiaları, hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlali iddiasının
incelenmesi sonucu verilen karara bağlı olarak değerlendirileceğinden bu ihlal
iddiası yönünden ayrıca inceleme yapılmamıştır. Başvurucuların diğer ihlal
iddiaları aşağıdaki başlıklar altında incelenmiştir:
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
a. Eşitlik İlkesinin İhlal Edildiği İddiaları
22. Başvurucular
5233 sayılı Kanun kapsamında yaptıkları giderim taleplerinin mukim oldukları
köyün tamamen boşaltılmamış olduğu gerekçesiyle reddedildiğini ancak aynı
yerleşim yerinde ikamet etmekte olup önceki bir tarihte başvuruda bulunanlar
hakkında Komisyonun tazminat ödenmesi yönünde karar verdiğini ve yargı
mercilerince bu kararlar konusunda araştırma ve inceleme yapılmayarak
davalarının reddine hükmedildiğini, bu nedenle makul ve objektif bir sebep
bulunmamasına rağmen tazminat ödenmemesi yönünde kararlar alındığını belirterek
Anayasa’nın 10. maddesinde tanımlanan eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini iddia
etmişlerdir.
23. 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan başvurularda
tazminat taleplerinin reddedilmesi nedeniyle ayrımcılığa maruz kalındığı
iddiası, daha önce bireysel başvuruya konu olmuş ve Anayasa Mahkemesinin bu
konuda verdiği kararlarda başvurucuların, kendilerine hangi temele dayalı
olarak ayrımcılık yapıldığına ilişkin herhangi bir beyanda bulunmadıkları gibi
belirtilen iddialarını temellendirecek herhangi bir somut bulgu ve kanıt da
sunmamış oldukları dikkate alınarak anılan iddialarının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğu sonucuna varılmıştır (Mesude Yaşar, B. No: 2013/2738, 16/7/2014,
§§ 43-48; Cahit Tekin, B.
No: 2013/2744, 16/7/2014, §§ 39-44).
24.
Somut başvurular açısından yapıldığı iddia
edilen ayrımcılığın hangi temele dayalı olduğuna dair bir beyanda
bulunulmadığı, belirtilen iddiaları temellendirecek herhangi bir somut bulgu ve
kanıt sunulmadığı gibi farklı karar
verilmesini gerektiren bir yön de bulunmamaktadır.
25.
Açıklanan nedenlerle başvurucuların eşitlik ilkesinin ihlal edildiği
iddialarının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiği İddiaları
i. Tarafsız Mahkemede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiği
İddiaları
26.
Başvurucular, idare tarafından sunulan ve kendilerine tebliğ edilmeyen
belgelere göre karar veren Mahkemelerin tarafsız olmadığını iddia etmiştir.
27.
5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan başvurularda, benzer iddialar daha önce
bireysel başvuruya konu olmuş ve Anayasa Mahkemesinin bu konuda verdiği
kararlarda başvurulara konu yargılamalarda yargılamayı yürüten hâkimin;
“hâkimin tarafsızlığı”na ilişkin karineyi ortadan
kaldıracak şekilde taraflardan birine yönelik ön yargılı ve taraflı bir tutumu,
kişisel bir kanaati veya menfaati, bu bağlamda kişisel bir taraflılığının söz
konusu olduğunu ortaya koyan bir bulgu saptanmadığı anlaşıldığından
başvurucuların anılan iddialarının açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğu sonucuna
varılmıştır (Mesude Yaşar, §§
38-41; Cahit Tekin, §§ 34-37).
28.
Somut başvurular açısından hâkimin tarafsızlığına ilişkin karineyi ortadan
kaldıracak bir olgu ya da bulgu saptanmadığı gibi farklı karar verilmesini
gerektiren bir yön de bulunmamaktadır.
29.
Açıklanan nedenlerle başvurucuların tarafsız mahkemede yargılanma haklarının
ihlal edildiği iddialarının diğer
kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
ii. Çelişmeli Yargılama ve Silahların Eşitliği İlkelerinin
İhlal Edildiği İddiaları
30.
Başvurucular; sundukları bilgi, belge, deliller nazara alınmaksızın sadece
idare tarafından sunulan ve kendilerine tebliğ edilmeyen belgelere dayanılarak
ilk derce mahkemeleri tarafından davalarının reddine karar verildiğini
belirtmiş; bu nedenle çelişmeli yargılama ve silahların eşitliği ilkelerinin
ihlal edildiğini iddia etmişlerdir.
31.
5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan başvurularda, çelişmeli yargılama ve
silahların eşitliği ilkelerinin ihlal edildiği iddiası daha önce bireysel
başvuruya konu olmuş ve Anayasa Mahkemesinin bu konuda verdiği kararlarda,
başvurulara konu tazminat taleplerinin 5233 sayılı Kanun kapsamında karşılanıp
karşılanmayacağı noktasında Danıştay tarafından ihdas edilen içtihadi kriter olan “yerleşim
yerinin tamamen boşalmış/boşaltılmış olması” ölçütünden
yararlanıldığı, bu hususun tespiti için de bir kısım idari birimden gelen
tahkikat sonuçlarına dayanıldığı, bu belgelerin ve içeriklerinin komisyon ya da
ilk derece mahkemesi kararlarına aktarıldığı, bu suretle ilgili belgeler ve
içeriklerine en geç ilk derece mahkemesi kararıyla başvurucuların vakıf olduğu
tespit edilmiştir. Başvurucuların temyiz ve karar düzeltme talep
dilekçelerinde, bu belgeler ışığında yapılan tespitlere karşı itiraz ve
savunmalarını ileri sürme imkânlarının bulunduğu, başvurucular tarafından ibraz
edilen delil ve beyan dilekçeleri kapsamında mahkemelerce idare ve başvurucular
tarafından sunulan belgeler değerlendirilerek başvuruculara dava malzemesine
ilişkin olarak tetkik ve beyanda bulunma olanağının tanındığı, bu çerçevede
başvuru dosyaları kapsamından başvurucuların yargılamanın sonucunu etkileyecek
usule ilişkin bir imkândan mahrum bırakılmadığı anlaşılmakla başvuruların bu
kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmiştir (Mesude Yaşar, §§ 74-76; Cahit
Tekin, §§ 70-72).
32.
Somut başvurularda, yukarıda değinilen ilkeler ışığında yapılan incelemelerde
başvurucuların usule ilişkin bir imkândan mahrum bırakılmadığı ve başvurucular
açısından farklı karar verilmesini gerektiren bir yön bulunmadığı sonucuna
varılmıştır.
33.
Açıklanan nedenlerle başvurucuların çelişmeli yargılanma ilkesinin ihlal
edildiği iddialarının diğer
kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
iii. Gerekçeli Karar Hakkının İhlal Edildiği İddiaları
34.
Başvurucular, Mahkeme kararlarında talep sonucuna etki eden hususlara dair
yeterli gerekçeye yer verilmediğini iddia etmişlerdir.
35.
5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan başvurularda, gerekçeli karar hakkının
ihlal edildiği iddiası daha önce bireysel başvuruya konu olmuş ve Anayasa
Mahkemesinin bu konuda verdiği kararlarda başvurucuların hakkaniyete uygun
yargılanma hakkı kapsamında olan özel durumlarının değerlendirilmesi hariç
olmak üzere başvurucular tarafından ileri sürülen ve hüküm sonucunu etkilediği
iddia edilen taleplerinin derece mahkemeleri kararlarında denetlenerek
reddedildiği, bu nedenlerle başvuruların bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğu sonucuna varılmıştır (Mesude Yaşar,
§§ 79-82; Cahit Tekin, §§ 75-77).
36.
Somut başvuruların incelenmesi neticesinde başvurucuların taleplerinin 5233
sayılı Kanun kapsamında kabul edilip edilmeyeceği noktasında derece mahkemelerince
yerleşim yerinin tamamen boşalmış/boşaltılmış olup olmadığının çeşitli idari
kurumlar tarafından tanzim edilen tutanak ve belgeler kapsamında
değerlendirildiği, başvurucular tarafından ileri sürülen ve hüküm sonucunu
etkilediği iddia edilen istemlerin tartışılarak reddedildiği (bkz. §§ 13-14),
ilk derece mahkemelerince oluşturulan kararlar ve gerekçeleri hukuka uygun
bulunmak suretiyle kanun yolu mahkemelerinin denetiminden geçerek kesinleştiği
anlaşılmıştır. Bu bakımdan başvurucuların gerekçeli karar haklarının ihlal
edildiğine yönelik iddiaları hakkında farklı karar verilmesini gerektiren bir
yön bulunmamaktadır.
37.
Açıklanan nedenlerle başvurucuların gerekçeli karar haklarının ihlal edildiği
iddialarının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
iv. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiği İddiaları
38. Başvurucular
5233 sayılı Kanun kapsamında ileri sürdükleri giderim taleplerinin
değerlendirilmesi hususundaki idari süreç ve yargılama prosedürlerinin makul
sürede sonuçlandırılmaması nedeniyle Anayasa’nın 36. maddesinde tanımlanan
makul sürede yargılanma haklarının ihlal edildiğini iddia etmişlerdir.
39. 5233
sayılı Kanun kapsamında yapılan müracaatlarda idari yargı makamları nezdindeki
yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki iddialar daha önce
bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesinin bu konuda verdiği
kararlarda, komisyon ve yargılama aşamalarında geçen süreler ile davanın tüm
koşulları, karara bağlanan başvuru sayısı ve
yargılama sürecinde komisyon ve yargılama makamlarınca yapılan işlemler dikkate
alınarak uyuşmazlığın karara bağlanması konusunda kamu otoritelerine ve özellikle
yargılama organlarına atfedilebilecek bir gecikmenin olmadığı ve toplamda
sekiz yılın altında gerçekleşen başvuruların, karara bağlanma süresinin makul
sürede yargılanma hakkının ihlaline yol açmadığı sonucuna ulaşılmıştır (Sabri Çetin, B. No: 2013/3007, 6/2/2014,
§§ 61-69; Mahmut Can Arslan, B.
No: 2013/3008, 6/2/2014, §§ 60-68; Mehmet
Gürgen, B. No: 2013/3202, 6/2/2014, §§ 58-66; Celal Demir, §§ 58-66). Başvurunun kesin
olarak karara bağlanmasının daha uzun bir sürede gerçekleştiği ve bu durumun
başvuruculara atfedilebilecek bir kusurdan kaynaklanmadığı durumlarda ise makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır (İsmet Kaya, B. No: 2013/2294, 8/5/2014, §§
46-70).
40. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu
ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasının
ilgili bölümü şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul
edilemezliğine karar verebilir.”
41. Somut davalara bir bütün olarak bakıldığında Komisyona
başvuru tarihleri (bkz. ekli tablonun C sırası) ile nihai karar tarihleri (ekli
tablonun I sırası) arasında geçen ve ekli tablonun J sırasında her bir başvuru
için ayrı ayrı toplam süreleri belirtilen yargılama süreçlerinde, uyuşmazlığın karara bağlanması konusunda kamu
otoritelerine ve özellikle yargılama organlarına atfedilebilecek bir gecikmenin
olduğu tespit edilemediğinden, başvuru açısından farklı karar
verilmesini gerektiren bir yön de bulunmadığından
yargılama süresinin makul olduğu sonucuna varılmıştır.
42. Açıklanan nedenlerle başvurucuların makul süreyi aştığını
ileri sürdükleri yargılamaların uzunluğu konusunda açık ve görünür bir ihlal
saptanmadığından başvuruların bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları
yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
v. Hakkaniyete Uygun Yargılanma Hakkının İhlal
Edildiği İddiaları
43. Başvuru formu ile eklerinin incelenmesi sonucunda açıkça
dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini
gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun bu kısmının
kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
44.
Başvurucular 5233 sayılı Kanun kapsamında yaptıkları başvuruların ve açtıkları
davaların, kardeşleri H.G.nin PKK tarafından yola
döşenen mayına basması sonucu ölmesi noktasındaki özel durumları dikkate
alınmaksızın kendilerine yönelik bir terör tehdidi ya da saldırısının
bulunmaması gerekçesiyle reddedildiğini belirterek Anayasa’nın 36. maddesinde
tanımlanan hakkaniyete uygun yargılanma haklarının ihlal edildiğini iddia
etmişlerdir.
45.
5233 sayılı Kanun’un 2. maddesinde terör dışındaki ekonomik ve sosyal
sebeplerle uğranılan zararlar ile güvenlik kaygıları dışında kendi istekleriyle
bulundukları yerleri terk edenlerin bu sebeple uğradıkları zararların kapsam
dışında olduğu açıkça belirtilmiştir.
46.
Esasen taleplerin yapıldığı bölge itibarıyla özellikle ekonomik ve sosyal
nedenlerle yaşanan göç olayları ve bundan kaynaklanan zararların yoğunluğu
karşısında 5233 sayılı Kanun kapsamında tazmin edilebilecek zararların
tespitinde temel alınacak objektif bir ölçütün ihdas edilmesi zorunlu
görünmektedir. Bu kapsamda güvenlik kaygısının yerleşim yerinde sürekli yaşayan
kişilere ve sözü edilen kaygı nedeniyle aynı yerleşim yerini terk eden kişilere
göre değişmemesi gereğinden, terör olayları nedeniyle toplumda oluşan korku ve
endişe karşısında her bireyin farklı tepki göstermesinin mümkün olduğu
gerçeğinden hareket eden yargısal makamlar, kişiden kişiye değişebilen bir
duygu olan güvenlik kaygısının “köyün ya da
mezranın tamamen boşalmış/boşaltılmış olması veya anılan yerleşim yerlerinde
sadece geçici köy korucularının kalması” şeklinde nesnel bir ölçüte
dayandırılmasını zorunlu görerek güvenlik kaygısına dayanılarak bir yerleşim
yerinin kısmen boşalmış olması hâlinde o yerleşim yerinde güvenli bir şekilde
yaşayabilme olanağını sağlayan asgari güvenlik şartlarının idarece oluşturulduğundan
hareketle 5233 sayılı Kanun kapsamında maddi zararların idarece ödenmesine
yasal olanak bulunmadığı ilkesini benimsemiştir (Mesude Yaşar, §§ 89, 90; Cahit
Tekin, §§ 84, 85).
47.
5233 sayılı Kanun uyarınca ileri sürülen taleplerin, belirtilen Kanun
kapsamında değerlendirilip değerlendirilmeyeceği hususu ve Kanun’un kapsamının
belirlenmesi noktasındaki mevzuat hükümlerinin yorumu ile bu hususta içtihadi bir ölçütün belirlenmesi ve somut olayın bu ölçüt
uyarınca değerlendirilmesi noktasındaki takdir, esasen derece mahkemelerine ait
olup 5233 sayılı Kanun’un uygulanması bağlamında daha önce bireysel başvuru
konusu yapılmış olan taleplere ilişkin olarak Anayasa Mahkemesi tarafından
yapılan değerlendirmeler neticesinde de belirtilen hususlara ilişkin iddiaların
maddi olayın ve hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması bağlamında kanun
yolu mahkemelerince değerlendirilmesi gereken hususlara ilişkin olduğu
belirtilerek açıkça dayanaktan yoksun olduğu sonucuna varılmıştır (Sabri Çetin, §§ 45-50; benzer yöndeki AİHM
kararı için bkz. Akbayır/Türkiye, B. No: 30415/08, 28/06/2011, §
88). Bu konudaki takdir esasen derece mahkemelerine ait olmakla beraber derece
mahkemesi kararlarının bariz takdir hatası içermesi durumunda anayasal bir
temel hak veya özgürlüğün ihlal edilip edilmediğinin tespiti noktasında farklı
bir değerlendirme yapılması gerekebilecektir (Mesude
Yaşar, § 93; Cahit Tekin,
§ 88).
48.
Başvurucuların, kardeşleri H.G.nin terör örgütü
mensuplarınca öldürülmesinden kaynaklanan güvenlik kaygısıyla köylerini terk
ettikleri ve bu çerçevede oluşan zararlarının 5233 sayılı Kanun kapsamında
değerlendirilmesi gerektiğini ileri sürdükleri ve belirtilen vakıaya ilişkin
tutanaklar ile soruşturma evrakını derece mahkemelerine ibraz ederek yerleşim
yerini terör olaylarından kaynaklanan güvenlik kaygısı nedeni ile terk
ettikleri noktasındaki öznel durumlarının nazara alınmasını talep ettikleri
anlaşılmaktadır.
49.
Bu çerçevede başvurucuların en yakın aile fertlerinden olan kardeşlerinin terör
örgütü mensuplarınca döşenen mayına basarak ölmesi hakkında yargılama
dosyalarındaki somut bulgular, tespit tutanakları nazara alındığında belirtilen
olay akabinde başvurucuların yerleşim yerlerinden ayrıldıkları iddiası
karşısında, başvurucuların taleplerinin 5233 sayılı Kanun kapsamında
değerlendirilebilmesi için nesnel ölçütten yararlanılması tek başına yeterli
olmayıp yerleşim yerlerini terör eylemleri veya terörle mücadele kapsamında
yürütülen faaliyetler nedeniyle terk edip etmedikleri noktasında farklı bir
karine veya ölçüt arayışına girilmesi gerekmesine rağmen derece mahkemelerince
anılan incelemelerin yapılmadığı tespit edilmiştir. Talepler hakkında
değerlendirme yapılırken başvurucuların öznel durumlarının incelenmemesi,
Kanun’un amacının yanı sıra kardeşi terör örgütü mensuplarınca öldürülen
başvurucuların, yerleşim yerlerini terör olaylarından kaynaklanan güvenlik
kaygısı ile terk edip etmedikleri konusundaki maddi vakıanın tespitine de uygun
görünmemektedir.
50.
Açıklanan nedenlerle başvurucuların Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına
alınan hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna
varılmıştır.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
51.
Başvurucular, başvuru formlarında belirtikleri maddi tazminat miktarlarının
ödenmesine hükmedilmesini talep etmişlerdir.
52.
Mevcut başvurularda Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan
hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiği tespit edilmiş olmakla
6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca ihlalin ve
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın
ilgili Mahkemelerine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
53.
Başvurucular tarafından maddi tazminat talebinde bulunulmuş olmakla beraber
yeniden yargılama yapılmak üzere kararın Batman İdare Mahkemesine
gönderilmesine karar verilmesinin başvurucuların ihlal iddiası açısından
yeterli bir giderim oluşturduğu anlaşıldığından başvurucuların maddi tazminat
taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir.
54.
Başvurucu Mehmet Şerif Güngördü’nün adli yardım
talebi kabul edildiği ve ihlal kararı verildiği için anılan başvurucu yönünden
yargılama giderlerinin Maliye Hazinesi üzerinde bırakılmasına, başvurucu
İzzettin Güngördü tarafından yapılan ve dosyadaki
belgelerden tespit edilen 198,35 TL harçtan oluşan yargılama giderinin
başvurucu İzzettin Güngördü’ye ödenmesine ve 1.500 TL
vekâlet ücretinin başvuruculara müştereken ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucu Mehmet Şerif Güngördü’nün adli yardım talebinin KABULÜNE,
B. 1. Eşitlik ilkesinin ihlal
edildiğine ilişkin iddiaların açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Tarafsız mahkemede
yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddiaların açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Çelişmeli yargılanma
hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddiaların açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Gerekçeli karar hakkının
ihlal edildiğine ilişkin iddiaların açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
5. Makul sürede yargılanma
hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddiaların açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
C. Hakkaniyete uygun yargılanma
hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddiaların KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
D. Anayasa'nın 36. maddesinde
güvence altına alınan hakkaniyete uygun yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
E. Kararın bir örneğinin adil
yargılanma hakkı kapsamındaki hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Batman
İdare Mahkemesine gönderilmesine,
F. Tazminata ilişkin taleplerin
REDDİNE,
G. Başvurucu Mehmet Şerif Güngördü yönünden yargılama giderlerinin Maliye Hazinesi
üzerinde bırakılmasına, başvurucu İzzettin Güngördü
yönünden 198,35 TL harçtan oluşan yargılama giderinin anılan başvurucuya
ödenmesine ve 1.500 TL vekâlet ücretinin BAŞVURUCULARA MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
H. Ödemelerin, kararın
tebliğini takiben başvurucuların Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren
dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona
erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA
15/12/2015
tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
Sıra
|
|
1
|
2
|
A
|
Başvuru Numarası
|
2013/5814
|
2013/9256
|
B
|
Başvurucular ve T.C. Kimlik Numaraları
|
İzzettin
GÜNGÖRDÜ
|
Mehmet
Şerif GÜNGÖRDÜ
|
C
|
Komisyona Başvuru Tarihi ve Dosya Kayıt Numarası
|
6/9/2007
13.
428
|
6/9/2007
13.
436
|
D
|
Komisyon Karar Tarihi ve Numarası
|
6/1/2011
2011/1-16
|
6/1/2011
2011/1-8
|
E
|
Dava Tarihi
|
18/8/2011
|
24/3/2011
|
F
|
Yerel Mahkeme Karar Tarihi
|
23/11/2011
|
23/11/2011
|
G
|
Temyiz Yolu Karar Tarihi
|
22/5/2012
|
22/5/2012
|
H
|
Bozma Kararı Sonrası Yerel Mahkeme Karar Tarihi
|
14/9/2012
|
19/11/2012
|
I
|
Temyiz Yolu Karar Tarihi
|
28/3/2013
|
5/6/2013
|
J
|
İdari ve Yargısal Süreçte Geçen Toplam Süre
|
5
yıl 6 ay
|
5
yıl 8 ay
|