TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
YASİN İLGİN VE DİĞERLERİ
BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/5815)
|
|
Karar Tarihi: 15/12/2015
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Alparslan ALTAN
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Leyla Nur ODUNCU
|
Başvurucular
|
:
|
Yasin İLGİN ve diğerleri (bkz. ekli tablonun B sütunu)
|
Vekili
|
:
|
Av. Saim BOZKURT
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1.
Başvurular, terör örgütü üyeleri tarafından Yasin İlgin ve Ekrem Yıldız’ın
kaçırılması ve yedi gün sonunda serbest bırakılması olayı dikkate alınmaksızın
17/7/2004 tarihli ve 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların
Karşılanması Hakkında Kanun kapsamında yapılan başvuruların reddedilmesi
nedeniyle hakkaniyete uygun yargılanma hakkının, mülkiyet hakkının; ret
işlemlerine karşı açılan davalara ilişkin yargılama işlemlerinin adil olmaması,
makul sürede sonuçlandırılmaması nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal
edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvurular,
muhtelif tarihlerde Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır. Dilekçe ve
eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvuruların Komisyona
sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3.
Birinci Bölüm ve İkinci Bölüm Komisyonlarınca başvuruların kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölümler tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
4.
Bölüm Başkanları tarafından muhtelif tarihlerde, başvuruların kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına ve başvuru
belgelerinin birer örneğinin görüş için Adalet Bakanlığına (Bakanlık)
gönderilmesine karar verilmiştir.
5.
Bakanlığa başvuru konusu olay ve olgular bildirilmiş, başvuru belgelerinin
birer örneği görüş için gönderilmiştir. Bakanlık tarafından benzer şikâyetlere
ilişkin başvurularda sunulan görüşlere atıf yapılarak ayrıca görüş
sunulmayacağı bildirilmiştir.
6.
Anayasa Mahkemesi tarafından ekli tablonun A sütununda başvuru numaraları
belirtilen dosyaların konu yönünden hukuki irtibatı nedeniyle 2013/5815 başvuru
numaralı bireysel başvuru dosyası ile birleştirilmesine, incelemenin 2013/5815
başvuru numaralı bireysel başvuru dosyası üzerinden yürütülmesine ve diğer
bireysel başvuru dosyalarının kapatılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
7.
Başvuru dilekçeleri ile başvurulara konu yargılama dosyaları içeriğinden tespit
edilen ilgili olaylar özetle şöyledir:
8.
Başvurucular; bazı başvurucuların ekli tablonun C sütununda yakınlık derecesi
belirtilen hısımları olan, ayrıca kendileri de başvuruculardan olan Yasin İlgin
ve Ekrem Yıldız’ın 9/7/1993 tarihinde terör örgütü mensupları tarafından
kaçırıldığını, yedi gün alıkonulduktan sonra serbest bırakıldığını beyan
etmişler ve bu özel durumlarından kaynaklı güvenlik kaygısı nedeniyle köylerini
terk etmek zorunda kaldıklarını iddia etmişlerdir.
9.
Başvurucular, ekli tablonun D sütununda belirtilen tarihlerde 5233 sayılı Kanun
kapsamına giren zararlarının karşılanması talebiyle Batman Valiliği Zarar
Tespit Komisyonuna (Komisyon) başvurmuşlardır.
10.
Ekli tablonun E sütununda tarih ve sayıları belirtilen Komisyon kararlarında,
terör olayları sonucu oluşan zararların karşılanması talebiyle yapılan
başvurularda, dosyalarda yer alan bilgi ve belgelerden başvurucuların yerleşim
yerleri olan köyün boşaltılmadığından, kişiye yönelik bir tehdit ve saldırı
olmadığından bahisle Danıştay ilgili dairesinin içtihatları doğrultusunda
taleplerin reddine karar verilmiştir.
11.
Belirtilen ret işlemleri aleyhine ekli tablonun F sütununda belirtilen tarihlerde
başvurucular tarafından açılan iptal davalarında, ekli tablonun G-1 sütununda
tarihleri gösterilen idare mahkemesi kararları ile başvurucuların ikamet
ettikleri köyden güvenlik kaygısıyla da olsa göç etmelerinden dolayı
uğradıkları zararların; anılan köyün tamamen boşalmamış olması, diğer bir
ifadeyle köyde nesnel güvenlik kaygısının yaşanmamış olması ve başvuruculara
yönelik bir terör tehdidi ya da saldırısının bulunmaması nedenleriyle 5233
sayılı Kanun hükümlerine göre idarece karşılanmasına hukuki olanak bulunmadığı
gerekçesiyle davaların reddine hükmedilmiştir.
12.
Başvurucuların temyizi üzerine ekli tablonun H-1 sütununda gösterilen
tarihlerde Danıştay Onbeşinci Dairesinin ilamlarında
aşağıdaki gerekçe ile eksik incelemeye dayalı İdare Mahkemesi hükümlerinin
bozulmasına karar verilmiştir:
"... uyuşmazlıkta öncelikle Şahinli
mezrasının tamamen boşaltılıp boşaltılmadığının tespit edilmesi gerekmekte
olup; İdare Mahkemesi tarafından, Dereköy köyünün,
Jandarma tarafından düzenlenen listelerde "kısmen boşaldığının"
belirtilmesi, ayrıca, Dereköy köyüne ilişkin nüfus,
seçim vb. hususlar dikkate alınarak Dereköy köyünün
tamamen boşaltılmadığı sonucuna varılmış ise de; 16.9.2010 tarihli Jandarma
tutanağında, Dereköy köyü ve mezralarında ikamet eden
vatandaşların terör olayları nedeniyle 1993 yılında köy ve mezraları boşaltarak
başka yerleşim yerlerine göç ettiklerinin belirtildiği; ayrıca Batman İl
Jandarma Komutanlığının Mayıs 2006 gün ve ASYŞ:7130-06 sayılı yazısına ekli
listede, Şahinli mezrasının "terör eylemleri" veya "terörle
mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler" nedeniyle idarece veya köy
halkı tarafından tamamen boşaltılıp boşaltılmadığına ilişkin çelişkili bilgiler
yer aldığı anlaşılmakta olup; İdare Mahkemesince yapılacak araştırma ile söz
konusu belgeler arasındaki çelişkiler giderilerek, uyuşmazlık konusu dönemde
adı geçen mezrada köy korucuları dışında oturan olup olmadığı (mezranın tamamen
boşaltılıp boşaltılmadığı) hususunun araştırılması ve bu hususun tereddüde yer
bırakmayacak şekilde açığa kavuşturulmasından sonra bir karar verilmesi
gerekmektedir..."
13.
Danıştay kararları doğrultusunda değerlendirme yapılarak dava dosyalarının
yeniden incelenmesi suretiyle ekli tablonun G-2 sütununda tarihleri gösterilen
İdare Mahkemesi kararları ile aşağıda belirtilen gerekçelerle davaların reddine
hükmedilmiştir:
“…Mahkememizin E:2011/60 sayılı dava dosyasında (Diyarbakır
3. İdare Mahkemesince) yapılan 11.05.2011 tarihli; E:2011/218 sayılı dava
dosyasında Mahkememizce yapılan 17.10.2011 tarihli ara kararı uyarınca
gönderilen (ve Mahkememizin E:2011/218, E:2011/4555 sayılı dosyalarının UYAP
sisteminde de yer alan) bilgi ve belgelerle birlikte incelenmesinden;
"EK-A (1 Adet Boşalan ve Dönüş Yapılan Köy ve Mezra Çizelgesi)"nin bulunduğu, Batman İl Jandarma Komutanlığının 25.03.2011
tarih ve 18647 sayılı yazısı eki Liste ile 28.08.2012 tarih ve 50801 sayılı
yazısı eki Listede, Dereköy köyü (merkez) ile Şahinli
ve Göşek mezralarının "kısmen boşaldığı"nın, Oyluca
mezrasının ise "tamamen boşaldığı"nın
belirtildiği, 09.05.2006 tarih ve 30571 sayılı yazısında, "terör
olaylarından etkilenen köy" olarak belirtildiği, 1987–2000 yılları
arasında geçici köy korucusu (GKK) ve gönüllü köy korucusu (GÖKK)
görevlendirilen köylerden olduğu, korucu aileleri haricinde köyde ikamet eden
hane sayısını gösterir 28.08.2012 tarih ve 50801 sayılı yazısı eki liste,
davacının ikamet ettiği Dereköy köyüne yer verildiği
ve korucu ailesi dışında 100 hanenin ikamet ettiğinin belirtildiği, Batman
Valiliği İl Nüfus ve Vatandaşlık Müdürlüğünün 17.04.2006 tarih ve 406 sayılı
yazı ekleri uyarınca, köy nüfusunun 1990 yılında 841, 1997 yılında 1.240, 2000
yılında 1.296 kişi olduğu, Sason İlçe Seçim Kurulu Başkanlığının 04.09.2009
tarih ve 11851 sayılı yazısında, aralarında davacının köyünün de bulunduğu
köylerde 1990–2000 yılları arasında muhtarlık seçiminin yapıldığının
belirtildiği görülmektedir.
Uyuşmazlığın çözümünde öncelikle, davacının yerleşim yerinin
"tamamen boşalıp boşalmadığı" hususunun, dava dosyasında mahkememizce
yapılan ara kararı üzerine sunulan bilgi ve belgeler, aynı köy ve mezraya
ilişkin dava dosyalarında yer alan bilgi ve belgelerin birlikte
değerlendirilmek suretiyle tespiti gerekmektedir.
Buna göre, davacının ikamet ettiği Şahinli mezrasının
bağlısı olduğu Dereköy köyüne (mezra bazında nüfus
sayımı ve seçim sandığı kurulmadığından) ilişkin olarak; yukarıda ayrıntılı
olarak belirtildiği üzere, düzenli bir yerleşik nüfusun bulunduğu, yerel ve
genel seçimlerin yapıldığı, ayrıca 1987-2000 yılları arasında geçici ve gönüllü
köy korucusu ailesi dışında köyde 100 hanenin ikamet ettiği hususlarında kuşku
bulunmamaktadır.
Dava dosyasında yer alan ve Jandarma görevlileri ile Dereköy köyünün hâlihazır ve eski muhtarı, Zafer Mahallesi
muhtarı, aza ve köy halkından olduğu belirtilen kişilerce imzalanan 16.09.2010
tarihli tutanakta; "...Dereköy köyünde ve
mezralarında köy halkının terör olaylarının başladığı 1993 yılından itibaren
köyden göç ederek köyü boşalttıkları, 1996 yılından itibaren kısmen dönüşlerin
olduğu, halen bazı vatandaşların köye dönüş yapmadığı, köyde görev yapan geçici
ve gönüllü köy korucularının ise köyde terörle mücadele ettiği, ... Dereköy köy muhtarı, köy azası, köy sakinlerinin ve Dereköy köyüne komşu muhtarlarının beyanından anlaşılmış
olup..." ibaresine yer verilmiştir.
Mahkememizce, Dereköy köyüne ait
yukarıda anılan dava dosyalarında yer alan ve (11.05.2011 ve 17.10.2011 tarihli
ara kararları uyarınca gönderilen) bilgi ve belgeler ile Danıştay kararı doğrultusunda
yapılan ara kararı uyarınca sunulan bilgi ve belgelerin birlikte
değerlendirilmek suretiyle, hükme esas alınan Batman İl Jandarma Komutanlığının
25.03.2011 tarih ve 18647 sayılı yazısı eki Liste ile 28.08.2012 tarih ve 50801
sayılı yazısı eki Listede ise, Dereköy köyünün ve
Şahinli mezrasının "kısmen boşaldığı"nın
belirtilmesi, ayrıca 03.03.2011 tarihli tutanak içerisinde, Dereköy
köyü ve bağlısı mezralarda ikamet eden şahıslar hakkında tamamen boşaldığı
ileri sürülen tarihleri de kapsayan tarihlerde Sason Cumhuriyet Başsavcılığınca
yürütülen soruşturma dosya esas numaralarına yer verildiği ve anılan soruşturma
kapsamındaki kişilerin yerleşim yerlerinin Dereköy
köyü ve bağlısı mezralar olduğunun anlaşılması karşısında, söz konusu tutanağın
içeriğinin değerlendirilmesi gerekmektedir.
Yukarıda anılan dava dosyalarında da yer alan Sason İlçe
Jandarma Komutanlığınca İl Jandarma Komutanlığına hitaben yazılan 11.03.2011
tarih ve 1668 sayılı yazıda, "İlgi emir gereğince, Sason ilçesinde boşalan
köylerin araştırılması sonucu Komutanlığımızca tutularak gönderilen tutanaklar
arasında ciddi çelişkiler olduğu bildirilmiştir." ibaresine yer
verildikten sonra, Sason ilçesine bağlı belde, mahalle, köy ve mezralarda,
mahalle ve köy muhtarlarından, ihtiyar heyetlerinden, mahalle ve köy halkından,
komşu köylerin muhtar ve ihtiyar heyetlerinden titiz bir şekilde araştırma
yapılmak suretiyle köy ve mezraların tamamen boşalıp boşalmadığı, boşalanların
hangi tarihler arasında boşaldığı, korucu aileleri dışında ikamet eden ailelerin
bulunup bulunmadığı ve 1987–2000 yılları arasında koruculuk sistemine dahil
olan ve olmayan köylerin tespit edildiği, bahse konu hususların araştırılması
esnasında, Sason Kaymakamlığı, İlçe Nüfus Müdürlüğü, İlçe Milli Eğitim
Müdürlüğü ve İlçe Seçim Müdürlüğü ile yazışmalar yapıldığı, (köy muhtarlarının,
köy halkının ve komşu köy muhtarları ile köy halkından) 1987–2000 yılları
arasında tamamen boşaldığı beyan edilen köy ve mezralar hakkında Sason
Cumhuriyet Başsavcılığınca köy ve mezralarda ikamet eden muhtelif şahıslar ile
ilgili adli soruşturma yapıldığı ve bu soruşturmalar içeriğinde bazı
vatandaşların (boşaldığı belirtilen) köy ve mezralarda ikamet ettiklerinin
tespit edildiği, ayrıca Sason Askerlik Şubesi Başkanlığınca benzer şekilde köy
ve mezralarda ikamet eden şahıslar olduğuna dair resmi belgelerin sunulduğu
belirtildikten sonra, "EK-A (1 Adet Boşalan ve Dönüş Yapılan Köy ve Mezra
Çizelgesi)"ne yer verilmiştir.
O halde, davacı vekilince sunulan ve Sason İlçe Jandarma
Komutanlığınca "imzası bulunanların beyanları doğrultusunda"
düzenlenen 16.09.2010 tarihli tutanakta, Dereköy köyü
ve bağlı mezralarının 1993–1996 yılları arasında tamamen boşaldığı, korucuların
köyde terörle mücadele ettikleri beyan edilmiş ise de; yukarıda anılan
11.03.2011 tarih ve 1668 sayılı İlçe Jandarma Komutanlığı yazısı uyarınca,
bütün mahalle, köy ve mezra halkıyla yapılan araştırmalar, Sason Kaymakamlığı,
Cumhuriyet Başsavcılığı, Askerlik Şubesi Başkanlığı, İlçe Nüfus Müdürlüğü, İlçe
Seçim Müdürlüğü ve İlçe Milli Eğitim Müdürlüklerinden alınan bilgi ve belgeler
ile korucular hakkındaki bilgi ve belgeler esas alınmak suretiyle hazırlanan
"boşalan köy ve mezralara" ilişkin Mahkememizce de hükme esas alınan
çizelgede, davacının ikamet ettiği Şahinli mezrasının "Belirtilen Tarihler
Arasında Kısmen Boşalmıştır." olarak belirtildiği, ayrıca söz konusu
tarihler arasında korucu aile dışında 100 hanenin ikamet ettiği görüldüğünden,
16.09.2010 tarihli tutanağın hükme esas alınmasını kabule olanak
bulunmamaktadır.
Diğer yandan, Batman İl Jandarma Komutanlığının 2006 gün ve
06 sayılı yazısı ekinde yer alan listede, "terör olaylarından tamamen
etkilenen köy" olduğu belirtilmiş ise de, söz konusu belgenin İl Jandarma
Komutanlığınca daha sonraki tarihlerde ve çelişkili bilgilerin giderilmesi
amacıyla yeniden hazırlanan listede Dereköy köyü
merkezi ile Şahinli ve Göşek mezralarının
"kısmen boşalmıştır", Oyluca mezrasının ise
"1993–2001 yılları arasında "tamamen boşalmıştır" bilgisine yer
verilmesi, ayrıca yerleşik Danıştay içtihatları uyarınca, nesnel güvenlik
kaygısının yaşandığının "tamamen boşalmış" olması ve korucu ailesi
dışında ikamet eden kimsenin kalmamış olması gerektiği kuşkusuz olup, 2006 gün
ve 06 sayılı yazı ekinde ise, köyün boşalıp-boşalmadığına yönelik olmaması, sadece
terör olaylarından etkilenmesine yönelik olması ve Sason Cumhuriyet
Başsavcılığında yürütülen soruşturma dosyalarına yer verilen 03.03.2011 tarihli
tutanak içeriğinde, hakkında soruşturma yapılan kişilerin Dereköy
köyü ve bağlısı mezralarda ikamet ettiğinin belirtilmesi nedeniyle, hükme esas
alınmasına olanak bulunmamaktadır.
Bu durumda; yukarıda anılan dava dosyalarında yapılan ara
kararları uyarınca gönderilen bilgi ve belgeler ile dava dosyası birlikte
değerlendirildiğinde, davacının ikamet ettiği Şahinli mezrasının bağlısı olduğu
Dereköy köyünün yerleşik bir nüfusunun olması, yerel
ve genel seçimlerin yapılması, köyde 1987–2000 yılları arasında korucu ailesi
dışında 100 hanenin ikamet etmesi ve davacı vekilince sunulan tutanaktan daha
sonra İlçe Jandarma Komutanlığınca her bir köy ve mezrada yapılan inceleme,
resmi kurumlardan alınan bilgi ve belgeler birlikte değerlendirildikten sonra
hazırlanan çizelgede de "kısmen" boşaldığının belirtilmesi
karşısında, davacının ikamet ettiği yerleşim yerinin "tamamen boşalmamış"
olması, diğer bir ifadeyle nesnel güvenlik kaygısının yaşanmamış olması ve
davacıya yönelik herhangi bir terör tehdidi ya da saldırısının bulunmaması
nedenleriyle, dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmamaktadır…”
14.
Başvurucuların temyizi üzerine ekli tablonun H-2 sütununda gösterilen
tarihlerde Danıştay Onbeşinci Dairesinin ilamları ile
kararların; usul ve hukuka uygun olduğu, dilekçelerde ileri sürülen temyiz
nedenlerinin kararların bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmediği
belirtilerek onanmasına karar verilmiştir.
15.
Onama kararları başvuruculara tebliğ edilmiş ve muhtelif tarihlerde süresi
içinde bireysel başvuruda bulunulmuştur.
B. İlgili Hukuk
16.
5233 sayılı Kanun’un 1., 2., 4., 6., 7., 8., geçici 1., geçici 3., geçici 4.
maddeleri, 24/6/2013 tarihli ve 2013/5034 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı Eki
Karar’ın 1. maddesi, Danıştay Onuncu Dairesinin 30/12/2008 tarihli ve
E.2008/4141, K.2008/9584 sayılı kararı, Danıştay Onuncu Dairesinin 31/12/2008
tarihli ve E.2008/5548, K.2008/9733 sayılı kararı, Danıştay Onuncu Dairesinin
20/2/2009 tarihli ve E.2008/6679, K. 2009/1227 sayılı kararı (Celal Demir, B. No: 2013/3309, 6/2/2014,
§§ 15-28).
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
17.
Mahkemenin 15/12/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvurucuların 2013/5815
numaralı bireysel başvuruları incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların İddiaları
18.
Başvurucular; 5233 sayılı Kanun kapsamında yaptıkları taleplerin ve akabinde
açtıkları davaların reddedildiğini; köy korucusu olmak ya da köyü terk etmek
şeklinde idarenin yaptığı baskı ve zorlamaya köy halkının maruz kalmasının
dikkate alınmadığını, dosyadaki zarar tespitine ilişkin raporlar ve güvenlik
nedeniyle köylerinin boşaltılmış olduğunu belirten belgeler dikkate
alınmaksızın ve terör örgütü mensuplarınca Yasin İlgin ve Ekrem Yıldız’ın
9/7/1993 tarihinde kaçırılarak yedi gün alıkonulduktan sonra serbest
bırakılmalarına dair özel durumları dikkate alınmadan köyün tamamen boşalmamış
olduğu soyut gerekçesi ve şahıslarına yönelik bir terör tehdidi ya da saldırısının
bulunmaması ileri sürülerek sundukları belgeler değerlendirilmeksizin idare
tarafından sunulan belgelerin dikkate alındığını, bu belgeler tebliğ edilmediği
için kendilerine savunma yapma imkânının tanınmadığını, verilen kararın adil
olmadığını belirtmişlerdir.
19.
Başvurucular ayrıca kararların yeterli gerekçe ihtiva etmediğini, sundukları
belgeler dikkate alınmadan idarece sunulan belgelere dayalı olarak karar veren
Mahkemenin tarafsız olmadığını, kendi içinde çelişkili ve gerçeği yansıtmayan
belgelere dayanılarak karar verildiğini, önceki bir tarihte aynı yerleşim
yerinden başvuruda bulunanlar hakkında Komisyonun tazminat ödenmesi yönünde
karar verdiği hâlde yargı mercilerince bu kararlar konusunda araştırma ve
inceleme yapılmadan davalarının reddine karar verildiğini, bu nedenle makul ve
objektif bir sebep bulunmamasına rağmen şahıslarına tazminat ödenmemesi yönünde
karar alınarak ayrımcılığa maruz kaldıklarını, idarenin can ve mal güvenliğini
sağlama yükümlülüğünü yerine getirmemesi sonucu mülkiyet haklarından yoksun
kaldıklarını ve Derece Mahkemelerinin yaptığı hatalı değerlendirme nedeniyle
zararlarının tazmin edilmediğini, 5233 sayılı Kanun’da yazmayan bir neden ileri
sürülerek Komisyon ve yargı makamlarınca taleplerinin reddedildiğini, ayrıca
yaptıkları başvuru hakkında yürütülen işlemlerin makul sürede
sonuçlandırılmadığını belirterek Anayasa’nın 2., 7., 10., 35., 36., 87., 125.
ve 141. maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal edildiğini iddia etmişler ve
maddi tazminat talebinde bulunmuşlardır.
B. Değerlendirme
20. Başvuru
dilekçesi ve ekleri incelendiğinde başvurucuların, 5233 sayılı Kanun
kapsamındaki zararlarının tazmini amacıyla açtıkları davaların reddedilmesi
nedeniyle Anayasa’nın 2., 7., 10., 35., 36., 87., 125. ve 141. maddelerinde
tanımlanan haklarının ihlal edildiğini iddia ettikleri anlaşılmıştır. Anayasa
Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile
bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, §
16). Başvurucular, Mahkemece verilen ret kararları neticesinde idarenin can ve
mal güvenliğini sağlama yükümlülüğünü yerine getirmemesi sonucu maruz
kaldıkları mülkiyet hakkından yoksun kalma durumu karşısında bir giderim sağlanması
imkânının kendilerine tanınmadığını belirterek Anayasa’nın 35. maddesinde
tanımlanan mülkiyet haklarının ihlal edildiğini iddia etmişlerdir. Anılan ihlal
iddiaları, hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlali iddiasının incelenmesi
sonucu verilen karara bağlı olarak değerlendirileceğinden bu ihlal iddiası
yönünden ayrıca inceleme yapılmamıştır. Başvurucuların diğer ihlal iddiaları
aşağıdaki başlıklar altında incelenmiştir:
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
a. Eşitlik İlkesinin İhlal Edildiği İddiaları
21. Başvurucular,
5233 sayılı Kanun kapsamında yaptıkları giderim taleplerinin, mukim oldukları
köyün tamamen boşaltılmamış olduğu gerekçesiyle reddedildiğini ancak önceki bir
tarihte aynı yerleşim yerinden başvuruda bulunanlar hakkında Komisyonun
tazminat ödenmesi yönünde karar verdiğini ve yargı mercilerince bu kararlar
konusunda araştırma ve inceleme yapılmayarak davalarının reddine
hükmedildiğini, bu nedenle makul ve objektif bir sebep bulunmamasına rağmen
tazminat ödenmemesi yönünde kararlar alındığını belirterek Anayasa’nın 10.
maddesinde tanımlanan eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini iddia etmişlerdir.
22. 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan başvurularda,
tazminat taleplerinin reddedilmesi nedeniyle ayrımcılığa maruz kalındığı
iddiası, daha önce bireysel başvuruya konu olmuş ve Anayasa Mahkemesinin bu
konuda verdiği kararlarında, başvurucuların kendilerine hangi temele dayalı
olarak ayrımcılık yapıldığına ilişkin herhangi bir beyanda bulunmadıkları gibi
belirtilen iddialarını temellendirecek herhangi bir somut bulgu ve kanıt da
sunmamış oldukları dikkate alınarak başvurucuların anılan iddialarının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğu sonucuna varılmıştır (Mesude Yaşar, B. No: 2013/2738, 16/7/2014,
§§ 43-48; Cahit Tekin, B.
No: 2013/2744, 16/7/2014, §§ 39-44).
23.
Somut başvurular açısından yapıldığı iddia
edilen ayrımcılığın hangi temele dayalı olduğuna dair bir beyanda
bulunulmadığı, belirtilen iddiaları temellendirecek herhangi bir somut bulgu ve
kanıt sunulmadığı gibi farklı karar verilmesini gerektiren bir yön de bulunmamaktadır.
24.
Açıklanan nedenlerle başvurucuların eşitlik ilkesinin ihlal edildiği
iddialarının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiği İddiaları
i. Tarafsız Mahkemede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiği
İddiaları
25.
Başvurucular, idare tarafından sunulan ve kendilerine tebliğ edilmeyen
belgelere göre karar veren Mahkemelerin tarafsız olmadığını iddia etmişlerdir.
26.
5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan başvurularda, benzer iddialar daha önce
bireysel başvuruya konu olmuş ve Anayasa Mahkemesinin bu konuda verdiği kararlarında,
başvurulara konu yargılamalarda, hâkimin tarafsızlığına ilişkin karineyi
ortadan kaldıracak şekilde yargılamayı yürüten hâkimin taraflardan birine
yönelik önyargılı ve taraflı bir tutumu, kişisel bir kanaati veya menfaati, bu
bağlamda kişisel bir taraflılığının söz konusu olduğunu ortaya koyan bir bulgu
saptanmadığı anlaşıldığından başvurucuların anılan iddialarının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğu sonucuna varılmıştır (Mesude
Yaşar, §§ 38-41; Cahit Tekin,
§§ 34-37).
27.
Somut başvurular açısından hâkimin tarafsızlığına ilişkin karineyi ortadan
kaldıracak bir olgu ya da bulgu saptanmadığı gibi farklı karar verilmesini
gerektiren bir yön de bulunmamaktadır.
28.
Açıklanan nedenlerle başvurucuların tarafsız mahkemede yargılanma haklarının
ihlal edildiği iddialarının diğer
kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
ii. Çelişmeli Yargılama ve Silahların Eşitliği İlkelerinin
İhlal Edildiği İddiaları
29.
Başvurucular, sundukları bilgi, belge, deliller dikkate alınmaksızın sadece
idare tarafından sunulan ve kendilerine tebliğ edilmeyen belgelere dayanılarak
İlk Derece Mahkemeleri tarafından davalarının reddine karar verildiğini
belirtmiş; bu nedenle çelişmeli yargılama ve silahların eşitliği ilkelerinin
ihlal edildiğini iddia etmişlerdir.
30.
5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan başvurularda, çelişmeli yargılama ve
silahların eşitliği ilkelerinin ihlal edildiği iddiası daha önce bireysel
başvuruya konu olmuş ve Anayasa Mahkemesinin bu konuda verdiği kararlarında,
başvurulara konu tazminat taleplerinin 5233 sayılı Kanun kapsamında karşılanıp
karşılanmayacağı noktasında Danıştay tarafından ihdas edilen içtihadi kriter olan “yerleşim yerinin tamamen
boşalmış/boşaltılmış olması” ölçütünden yararlanıldığı, bu hususun tespiti için
de bir kısım idari birimden gelen tahkikat sonuçlarına dayanıldığı, bu
belgelerin ve içeriklerinin Komisyon ya da İlk Derece Mahkemesi kararlarına
aktarıldığı, bu suretle ilgili belgeler ve içeriklerine en geç İlk Derece
Mahkemesi kararıyla başvurucuların vakıf olduğu tespit edilmiştir.
Başvurucuların, temyiz ve karar düzeltme talep dilekçelerinde bu belgeler
ışığında yapılan tespitlere karşı itiraz ve savunmalarını ileri sürme
imkânlarının bulunduğu, başvurucular tarafından ibraz edilen delil ve beyan
dilekçeleri kapsamında Mahkemelerce, idare ve başvurucular tarafından sunulan
belgeler değerlendirilerek başvuruculara dava malzemesine ilişkin olarak tetkik
ve beyanda bulunma olanağının tanındığı, bu çerçevede başvuru dosyaları
kapsamından, başvurucuların yargılamanın sonucunu etkileyecek usule ilişkin bir
imkândan mahrum bırakılmadığı anlaşıldığından başvuruların bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmiştir (Mesude
Yaşar, §§ 74-76; Cahit Tekin,
§§ 70-72).
31.
Somut başvurularda, yukarıda değinilen ilkeler ışığında yapılan incelemelerde
başvurucuların usule ilişkin bir imkândan mahrum bırakılmadığı ve başvurucular
açısından farklı karar verilmesini gerektiren bir yön bulunmadığı sonucuna
varılmıştır.
32.
Açıklanan nedenlerle başvurucuların çelişmeli yargılama ve silahların eşitliği
ilkelerinin ihlal edildiği iddialarının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
iii. Gerekçeli Karar Hakkının İhlal Edildiği İddiaları
33.
Başvurucular, Mahkeme kararlarında talep sonucuna etki eden hususlara dair
yeterli gerekçeye yer verilmediğini iddia etmişlerdir.
34.
5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan başvurularda, gerekçeli karar hakkının
ihlal edildiği iddiası daha önce bireysel başvuruya konu olmuş ve Anayasa
Mahkemesinin bu konuda verdiği kararlarında, başvurucuların hakkaniyete uygun
yargılanma hakkı kapsamında olan öznel durumlarının değerlendirilmesi hariç
olmak üzere başvurucular tarafından ileri sürülen ve hüküm sonucunu etkilediği
iddia edilen taleplerinin Derece Mahkemeleri kararlarında denetlenerek
reddedildiği gerekçesiyle başvuruların bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğu sonucuna varılmıştır (Mesude Yaşar,
§§ 79-82; Cahit Tekin, §§ 75-77).
35.
Somut başvuruların incelenmesinde başvurucuların taleplerinin 5233 sayılı Kanun
kapsamında kabul edilip edilmeyeceği noktasında Derece Mahkemelerince yerleşim
yerinin tamamen boşalmış/boşaltılmış olup olmadığının çeşitli idari kurumlar
tarafından tanzim edilen tutanak ve belgeler kapsamında değerlendirildiği,
başvurucular tarafından ileri sürülen ve hüküm sonucunu etkilediği iddia edilen
istemlerin tartışılarak reddedildiği (bkz. § 13), İlk Derece Mahkemelerince
oluşturulan kararlar ve gerekçeleri hukuka uygun bulunmak suretiyle kanun yolu mahkemelerinin
denetiminden geçerek kesinleştiği anlaşılmıştır. Bu bakımdan başvurucuların,
hakkaniyete uygun yargılanma hakkı kapsamında olan özel durumlarının
değerlendirilmesi hususu dışında gerekçeli karar haklarının ihlal edildiğine
yönelik iddiaları hakkında farklı karar verilmesini gerektiren bir yön
bulunmamaktadır.
36.
Açıklanan nedenlerle başvurucuların gerekçeli karar haklarının ihlal edildiği
iddialarının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
iv. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiği İddiaları
37. Başvurucular,
5233 sayılı Kanun kapsamında ileri sürdükleri giderim taleplerinin
değerlendirilmesi hususundaki idari süreç ve yargılama prosedürlerinin makul
sürede sonuçlandırılmaması nedeniyle Anayasa’nın 36. maddesinde tanımlanan
makul sürede yargılanma haklarının ihlal edildiğini iddia etmişlerdir.
38. 5233
sayılı Kanun kapsamında yapılan müracaatlarda idari yargı makamları nezdindeki
yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki iddialar daha önce
bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesinin bu konuda verdiği
kararlarında, Komisyon ve yargılama aşamalarında geçen süreler ile davanın tüm
koşulları, karara bağlanan başvuru sayısı ve
yargılama sürecinde Komisyon ve yargılama makamlarınca yapılan işlemler dikkate
alınarak uyuşmazlığın karara bağlanması konusunda kamu otoritelerine ve
özellikle yargılama organlarına atfedilebilecek bir gecikmenin olmadığı ve toplamda
sekiz yılın altında gerçekleşen başvuruların karara bağlanma süresinin makul
sürede yargılanma hakkının ihlaline yol açmadığı sonucuna ulaşılmıştır (Sabri Çetin, B. No: 2013/3007, 6/2/2014,
§§ 61-69; Mahmut Can Arslan, B.
No: 2013/3008, 6/2/2014, §§ 60-68; Mehmet
Gürgen, B. No: 2013/3202, 6/2/2014, §§ 58-66; Celal Demir, §§ 58-66). Başvurunun kesin
olarak karara bağlanmasının daha uzun bir sürede gerçekleştiği ve bu durumun
başvuruculara atfedilebilecek bir kusurdan kaynaklanmadığı durumlarda ise makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır (İsmet Kaya, B. No: 2013/2294, 8/5/2014, §§
46-70)
39. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasının
ilgili bölümü şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul
edilemezliğine karar verebilir.”
40. Somut davalara bir bütün olarak bakıldığında Komisyona
başvuru tarihleri (bkz. ekli tablonun D sütunu) ile nihai karar tarihleri (bkz.
ekli tablonun H sütunu) arasında geçen ve ekli tablonun I. sütununda her bir
başvuru için ayrı ayrı toplam süreleri belirtilen yargılama süreçlerinde uyuşmazlığın karara bağlanması konusunda kamu
otoritelerine ve özellikle yargılama organlarına atfedilebilecek bir gecikmenin
olduğu tespit edilemediğinden ve başvuru açısından farklı karar
verilmesini gerektiren bir yön de bulunmadığı anlaşıldığından yargılama süresinin makul olduğu sonucuna
varılmıştır.
41. Açıklanan nedenlerle başvurucuların makul süreyi aştığını
ileri sürdükleri yargılamaların uzunluğu konusunda açık ve görünür bir ihlal
saptanmadığından başvuruların bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları
yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
v. Hakkaniyete Uygun Yargılanma Hakkının İhlal
Edildiği İddiaları
42. Başvuru formu ile eklerinin incelenmesi sonucunda açıkça
dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini
gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun bu kısmının
kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
43.
Başvurucular, 5233 sayılı Kanun kapsamında yaptıkları başvuruların ekli
tablonun C sütununda yakınlık derecesi belirtilen Yasin İlgin ve Ekrem
Yıldız’ın 9/7/1993 tarihinde terör örgütü mensupları tarafından kaçırılarak
yedi gün alıkonulduktan sonra serbest bırakılmaları hususundaki özel durumları
dikkate alınmaksızın Mahkemece mukim oldukları köyün tamamen boşaltılmamış
olduğu şeklindeki nesnel ölçütten hareketle reddedildiğini belirterek
Anayasa’nın 36. maddesinde tanımlanan hakkaniyete uygun yargılanma haklarının
ihlal edildiğini iddia etmişlerdir.
44.
5233 sayılı Kanun’un 2. maddesinde terör dışındaki ekonomik ve sosyal
sebeplerle uğranılan zararlar ile güvenlik kaygıları dışında kendi istekleriyle
bulundukları yerleri terk edenlerin bu sebeple uğradıkları zararların kapsam
dışında olduğu açıkça belirtilmiştir.
45.
Esasen taleplerin yapıldığı bölge itibarıyla özellikle ekonomik ve sosyal
nedenlerle yaşanan göç olayları ve bundan kaynaklanan zararların yoğunluğu
karşısında 5233 sayılı Kanun kapsamında tazmin edilebilecek zararların
tespitinde temel alınacak objektif bir ölçütün ihdas edilmesi zorunlu
görünmektedir. Bu kapsamda güvenlik kaygısının yerleşim yerinde sürekli yaşayan
kişilere ve sözü edilen kaygı nedeniyle aynı yerleşim yerini terk eden kişilere
göre değişmemesi gereğinden ve terör olayları nedeniyle toplumda oluşan korku
ve endişe karşısında her bireyin farklı tepki göstermesinin mümkün olduğu
gerçeğinden hareket eden yargısal makamlar, kişiden kişiye değişebilen bir
duygu olan güvenlik kaygısının “köyün ya da mezranın tamamen
boşalmış/boşaltılmış olması veya anılan yerleşim yerlerinde sadece geçici köy
korucularının kalması” şeklinde nesnel bir ölçüte dayandırılmasını zorunlu
görerek güvenlik kaygısına dayanılarak bir yerleşim yerinin kısmen boşalmış
olması hâlinde o yerleşim yerinde güvenli bir şekilde yaşayabilme olanağını
sağlayan asgari güvenlik şartlarının idarece oluşturulduğundan hareketle 5233
sayılı Kanun kapsamında maddi zararların idarece ödenmesine yasal olanak
bulunmadığı ilkesini benimsemiştir (Mesude
Yaşar, §§ 89, 90; Cahit Tekin,
§§ 84, 85).
46.
5233 sayılı Kanun uyarınca ileri sürülen taleplerin belirtilen Kanun kapsamında
değerlendirilip değerlendirilmeyeceği hususu ve Kanun’un kapsamının
belirlenmesi noktasındaki mevzuat hükümlerinin yorumu ile bu hususta içtihadi bir ölçütün belirlenmesi ve somut olayın bu ölçüt
uyarınca değerlendirilmesi noktasındaki takdir, esasen derece mahkemelerine ait
olup 5233 sayılı Kanun’un uygulanması kapsamında daha önce bireysel başvuru
konusu yapılmış olan taleplere ilişkin olarak Anayasa Mahkemesi tarafından
yapılan değerlendirmeler neticesinde de belirtilen hususlara ilişkin iddiaların,
maddi olayın ve hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması bağlamında kanun
yolu mahkemelerince değerlendirilmesi gereken hususlara ilişkin olduğu
belirtilerek açıkça dayanaktan yoksun olduğu sonucuna varılmıştır (Sabri Çetin, §§ 45, 50; benzer yöndeki
AİHM kararı için bkz. Akbayır/Türkiye, B. No: 30415/08, 28/06/2011, §
88). Bu konudaki takdir esasen derece mahkemelerine ait olmakla beraber derece
mahkemesi kararlarının bariz takdir hatası içermesi durumunda anayasal bir
temel hak veya özgürlüğün ihlal edilip edilmediğinin tespiti noktasında farklı
bir değerlendirme yapılması gerekebilecektir (Mesude
Yaşar, § 93; Cahit Tekin,
§ 88).
47.
Başvurucuların ekli tablonun C sütununda yakınlık derecesi belirtilen kişilerin
kaçırılmasından kaynaklanan güvenlik kaygısıyla köylerini terk ettikleri ve bu
çerçevede oluşan zararlarının 5233 sayılı Kanun kapsamında değerlendirilmesi
gerektiğini ileri sürdükleri ve belirtilen vakıaya ilişkin tutanaklar ile
soruşturma evrakını Derece Mahkemelerine ibraz ederek yerleşim yerini terör
olaylarından kaynaklanan güvenlik kaygısı nedeni ile terk ettikleri
noktasındaki özel durumlarının dikkate alınmasını talep ettikleri
anlaşılmaktadır.
48.
Bu çerçevede bir kısım başvurucunun kendisi, bir kısım başvurucunun en yakın
aile fertlerinden olan ve ekli tablonun C sütununda hısımlık derecesi
belirtilen kişilerin terör örgütü mensuplarınca kaçırılması, yedi gün
alıkonulduktan sonra serbest bırakılması ve bu olay hakkında yargılama
dosyalarındaki somut bulgular, tespit tutanakları dikkate alındığında
belirtilen olay akabinde başvurucuların yerleşim yerlerinden ayrıldıkları
iddiası karşısında başvurucuların taleplerinin 5233 sayılı Kanun kapsamında
değerlendirilebilmesi için nesnel ölçütten yararlanılması tek başına yeterli
olmayıp yerleşim yerlerini terör eylemleri veya terörle mücadele kapsamında
yürütülen faaliyetler nedeniyle terk edip etmedikleri noktasında farklı bir
karine veya ölçüt arayışına girilmesi gerekirken Derece Mahkemelerince anılan
incelemelerin yapılmadığı tespit edilmiştir. Talepler hakkında değerlendirme
yapılırken başvurucuların özel durumlarının incelenmemesi, Kanun’un amacının
yanı sıra kendisi veya yakın hısımı terör örgütü mensuplarınca kaçırılan
başvurucuların yerleşim yerlerini terör olaylarından kaynaklanan güvenlik
kaygısı ile terk edip etmedikleri konusundaki maddi vakıanın tespitine de uygun
görülmemektedir.
49.
Açıklanan nedenlerle başvurucuların Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına
alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki hakkaniyete uygun yargılanma hakkının
ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
50.
Başvurucular, başvuru formlarında belirtikleri maddi tazminat miktarlarının
ödenmesine hükmedilmesini talep etmişlerdir.
51.
6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen ihlal
bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak
için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden
yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine
tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu
gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin
ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde
mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
52.
Mevcut başvurularda Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan
hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiği tespit edilmiş olduğundan
ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak
üzere kararların ilgili Mahkemelerine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
53.
Başvurucular tarafından maddi tazminat talebinde bulunulmuş olmakla beraber
yeniden yargılama yapılmak üzere kararların ilgili Mahkemelerine gönderilmesine
karar verilmesinin başvurucuların ihlal iddiası açısından yeterli bir giderim
oluşturduğu anlaşıldığından başvurucuların maddi tazminat taleplerinin reddine
karar verilmesi gerekir.
54.
Dosyadaki belgelerden tespit edilen 198,35 TL harçtan oluşan yargılama
giderinin başvuruculara ayrı ayrı ödenmesine ve 1.500 TL vekâlet ücretinin
başvuruculara müştereken ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. 1.
Eşitlik ilkesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
2.
Tarafsız mahkemede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3.
Çelişmeli yargılama ve silahların eşitliği ilkelerinin ihlal edildiğine ilişkin
iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4.
Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
5.
Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
6.
Hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B.
Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı
kapsamındaki hakkaniyete uygun yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C.
Kararın bir örneğinin ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden
yargılama yapılmak üzere Batman İdare Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
D.
Tazminata ilişkin taleplerin REDDİNE,
E.
198,35 TL harcın BAŞVURUCULARA AYRI AYRI ÖDENMESİNE, 1.500 TL vekâlet ücretinin
BAŞVURUCULARA MÜŞTEREK OLARAK ÖDENMESİNE,
F.
Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Maliye Bakanlığına başvuru
tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde
bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ
UYGULANMASINA
15/12/2015
tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
5
|
4
|
3
|
2
|
1
|
Sıra
|
|
2013/7550
|
2013/7548
|
2013/5835
|
2013/5817
|
2013/5815
|
Başvuru Numarası
|
A
|
Adil İLGİN
|
Hekim İLGİN
|
Sait İLGİN
|
Ekrem YILDIZ
|
Yasin İLGİN
|
Başvurucu
ve
T.C.
Kimlik No
|
B
|
Yasin İlgin’in
kardeşi
|
Yasin İlgin’in
kardeşi
|
Yasin İlgin’in
babası
|
kendisi
|
kendisi
|
Mağdur
ile Yakınlık Derecesi
|
C
|
6/9/2007
13. 427
|
13/9/2007
13. 417
|
13/9/2007
13. 416
|
3/1/2006
8. 560
|
13/9/2007
13. 419
|
Komisyona
Başvuru Tarihi ve Dosya Kayıt Numarası
|
D
|
6/1/2011
2011/1-31
|
6/1/2011
2011/1-38
|
6/1/2011
2011/1-42
|
6/1/2011
2011/1-85
|
6/1/2011
2011/1-52
|
Komisyon
Karar Tarihi ve Numarası
|
E
|
28/2/2011
|
28/2/2011
|
28/2/2011
|
28/2/2011
|
28/2/2011
|
Dava Tarihi
|
F
|
2. 24/8/2012
|
1. 25/11/2011
|
2. 24/8/2012
|
1. 23/11/2011
|
2. 24/8/2012
|
1. 23/11/2011
|
2. 14/9/2012
|
1. 23/11/2011
|
2. 14/9/2012
|
1. 23/11/2011
|
Yerel
Mahkeme Karar Tarihi
|
G
|
2. 14/3/2013
|
1. 22/5/2012
|
2. 6/3/2013
|
1. 22/5/2012
|
2. 14/3/2013
|
1. 22/5/2012
|
2. 28/3/2013
|
1. 22/5/2012
|
2. 28/3/2013
|
1. 22/5/2012
|
Temyiz
Yolu Karar Tarihi
|
H
|
5 yıl 6 ay
|
5 yıl 5 ay
|
5 yıl 6 ay
|
7 yıl 2 ay
|
5 yıl 6 ay
|
İdari ve
Yargısal Süreçte Geçen Toplam Süre
|
I
|