TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
TÜRKOĞLU DEMİR SANAYİ ve
TİCARET LTD. ŞTİ. BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/5864)
|
|
Karar Tarihi: 20/4/2016
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Erdal TERCAN
|
|
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
Raportör
|
:
|
Yakup MACİT
|
Başvurucu
|
:
|
Türkoğlu Demir Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti.
|
Temsilcisi
|
:
|
Arif TÜRKOĞLU
|
BAŞVURUNUN KONUSU
1.
Başvuru, ilk derece mahkemesi olarak Yargıtay Hukuk Genel Kurulunda görülen
tazminat davasında adli yardım talebinin reddedilmesi nedeniyle adil yargılanma
hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
I. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 2/8/2013 tarihinde
Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari
yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel
teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Üçüncü
Komisyonunca 21/3/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin
Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
4. Başvurucu, bireysel başvuru
harç ve masraflarını karşılama imkânının bulunmadığını belirterek adli yardım
isteminde bulunmuş, 7/72015 tarihinde talebin reddine karar verilmiştir.
II. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
5. Başvuru formu ve ekleri ile
başvuruya konu yargılama dosyası içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar
özetle şöyledir:
6. Davacılar Arif Türkoğlu ve
Türkoğlu Demir San. Tic. Ltd. Şti., 18/6/1927 tarihli ve 1086 sayılı mülga
Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun (HUMK) 573. ve devamı maddeleri uyarınca
taraf oldukları bir dava dosyasına rapor hazırlayan tetkik hâkimi hakkında
maddi ve manevi tazminat davası açmışlardır.
7. Ankara 24. Asliye Hukuk
Mahkemesi, davalının görevden kaynaklanan sıfatı nedeniyle görevsizlik kararı
vermiş, dosyayı ilk derece mahkemesi sıfatıyla bakmak üzere Yargıtay 7. Hukuk
Dairesine göndermiştir.
8. Yargıtay 7. Hukuk Dairesinin
başkan ve üyelerinin davaya bakmaktan çekinmeleri nedeniyle Yargıtay Başkanlar
Kurulu 26/1/2009 tarihli ve 4 sayılı kararı ile Yargıtay 19. Hukuk Dairesini
davaya bakmakla görevlendirmiştir.
9. Yargıtay 19. Hukuk Dairesi
7/7/2009 tarihli ve E.2009/984, K.2009/6944 sayılı kararı ile HUMK’un 573. maddesindeki koşullar gerçekleşmediğinden
bahisle davanın reddine karar vermiştir.
10. Davacılar anılan kararı
27/8/2009 tarihinde esasa ilişkin nedenlerle temyiz etmiş ancak temyiz harcını
yatırmamışlardır. Dairenin “7 gün içinde
toplam 82,80 TL harcın yatırılması, aksi halde temyiz isteminden vazgeçmiş
sayılacağı” ihtaratını içeren 28/9/2009
tarihli muhtırası davacılara tebliğ edilmiştir.
11. Davacı Arif Türkoğlu kendi
adına asaleten ve başvurucu Şirket adına temsilen verdiği 5/11/2009 havale
tarihli dilekçeyle 28/9/2009 tarihli muhtıradan dönülmesini, muhtıranın tebliği
ile başlayan sürenin durdurulmasını, adli yardım kararı verilmesini ve 2/7/1964
tarihli ve 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun 16., 30. ve 32. maddelerinin
Anayasa’ya aykırı olması nedeniyle iptali için dosyanın Anayasa Mahkemesine
gönderilmesini istemiştir.
12. Özel Daire 18/11/2009
tarihli ve E.2009/984, K.2009/6944 sayılı ek kararında belirttiği “Adli yardım şartları ise HUMK. 465.madde hükmünde gösterilmiştir. Dava
açılmadan önce veya dava açıldıktan sonra talep edilebileceği, ancak hükümden
sonra kanun yollarına müracaat için adli yardım kararının verilemeyeceği ilmi
ve yargısal inançlardandır. Anayasaya aykırılık iddiasının ciddi görülmemesi
sebebiyle talebin reddi gerekmiştir.” gerekçesi ile 28/9/2009 günlü
muhtıradan rücu edilmesine ve sürenin durdurulmasına yönelik talepler ile adli
yardım talebi ve Anayasa’ya aykırılık iddiasının reddine karar vermiştir.
13. Özel Daire 14/12/2009
tarihli ve E.2009/984, K.2009/6944 sayılı ek kararla, temyiz harcının süresinde
yatırılmamış olması nedeni ile hükmün temyiz edilmemiş sayılmasına ve temyiz
dilekçesinin reddine karar vermiştir.
14. Ek kararın temyiz edilmesi
üzerine Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 27/1/2010 tarihli ve E.2010/19-49,
K.2010/10 sayılı ilamında belirttiği “İlk
derece mahkemesi sıfatıyla davacı tarafın adli yardım talebi yönünden işin
esasına girilerek yasal şartların bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi ve
bu şartların varlığı halinde davacı tarafın bu kurumdan yararlandırılması; adli
yardım talebinin şartlarının bulunmadığının tespiti halinde ise, usulünce
temyiz harç ve giderlerinin yatırılması için süre verilip sonucuna göre bir
karar verilmesi” gerekçesi ile karar bozulmuştur.
15. Yargıtay 19. Hukuk
Dairesince bozma ilamına uyulmuş, adli yardım talebi ile ilgili olarak
araştırmalar yapılmış ve Dairenin 30/11/2010 tarihli ve E.2010/2869,
K.2010/13865 sayılı kararı ile davacı asıl Arif Türkoğlu’nun adli yardım
isteminin kabulüne, HUMK’un 465. maddesine göre
başvurucu Şirketin sermaye şirketi olması nedeniyle adli yardımdan
yararlanamayacağı belirtilerek başvurucunun adli yardım isteminin reddine karar
verilmiş; ayrıca duruşmada hazır bulunan şirket temsilcisi Arif Türkoğlu’na
67,20 TL temyiz başvuru harcı, 15,60 TL maktu temyiz harcı olmak üzere toplam
82,80 TL harcı yatırması için yedi günlük kesin süre verilmiş; verilen kesin
süre içinde harç gideri yatırılmadığı takdirde HUMK’un
434/son maddesi uyarınca davacı Şirketin temyiz isteminden vazgeçmiş sayılacağı
ihtar edilmiştir.
16. Kararın temyizi üzerine
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 18/5/2011 tarihli ve E.2011/19-54, K.2011/315
sayılı ilamı ile davacı Şirketin adli müzaheret talebinin reddine dair Özel
Dairece verilen hükmün HUMK’un 469. maddesinin
birinci fıkrası uyarınca kesin olduğunu, aynı kararda temyiz harcının
yatırılması için Şirkete yedi günlük kesin süre tanındığını, aksi takdirde
temyiz isteminden vazgeçmiş sayılacağı hususunun ihtar edilmesine rağmen temyiz
harcının yatırılmadığını ve mahsup talebinin de Özel Dairece reddedildiğini
belirterek başvurucu Şirketin temyiz dilekçesinin reddine, diğer davacının
temyiz talebi açısından davadan sonra Yargıtay üyesi olan davalı hâkim aleyhine
açılan davada ilk derece mahkemesi olarak Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun
görevli olması nedeniyle görevsizlik kararı verilmek üzere kararı bozmuştur.
17. Başvurucu Şirket ve diğer
davacı karar düzeltme isteminde bulunmuş; Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 7/3/2012
tarihli ve E.2012/19-5, K.2012/115 sayılı kararı ile adli müzaheret talebinin
reddine dair Özel Dairece verilen hükmün kesin olduğu, diğer davacının karar
düzeltme isteğinin kabulü için gerekli yasal şartların oluşmadığını belirterek
talebin reddine karar vermiştir.
18. Başvurucu Şirket 11/6/2012,
4/9/2012 ve 22/11/2012 tarihli dilekçeler ile adli yardım talebinin reddine
karar verilmesinin yerinde olmadığını belirterek kararın düzeltilmesini
istemiştir.
19. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu
19/12/2012 tarihli ve E.2012/19-689, K.2012/1219 sayılı ilamı ile adli yardım
talebinin reddine dair karara karşı kanun yoluna başvurulması imkânının
bulunmadığını belirterek dilekçelerin reddine karar vermiştir.
20. Başvurucu Şirket 20/2/2013
tarihli dilekçe ile tavzih ve adli yardım konusunda yeniden inceleme talebinde
bulunmuş, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 20/3/2013 tarihli ve E.2013/19-217,
K.2013/374 sayılı ilamı ile adli yardım talebinin kabul veya reddine ilişkin
kararlara karşı kanun yoluna başvurulamayacağı belirtilerek talebin reddine
karar verilmiştir.
21. Başvurucu Şirket 8/5/2013
tarihli dilekçe ile 6459 sayılı Kanun’un 23. ve 24. maddeleri ile 12/1/2011
tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 337. ve 339. maddelerinde
lehe değişiklik yapıldığını belirterek tavzih yoluyla yeniden adli yardım
talebinde bulunmuştur.
22. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu
14/6/2013 tarihli ve E.2013/19-1017, K.2013/832 sayılı ilamı ile talebi
reddetmiştir. Ret gerekçesinin ilgili kısımları şöyledir:
“…
Hemen burada şunun ifade edilmesi gereklidir ki, adli yardım
ancak derdest olan bir davada asıl talep veya işin karara bağlanacağı
mahkemeden; Kanun yollarına başvuru sırasında ise bölge adliye mahkemesi veya
Yargıtay’dan istenebilecektir. Bir diğer deyişle esas hakkında verilen karar
kesinleştikten sonra artık kesinleşen dosyada adli yardım talep edebilmek
imkânı bulunmamaktadır.
Somut olaya gelince; yukarıda anlatıldığı üzere,
davacılardan Türkoğlu Demir San. Tic. Şti tarafından açılan dava hakkında
verilen Yargıtay 19.Hukuk Dairesine ait 7/7/2009 tarihli esastan ret kararı,
Hukuk Genel Kurulu’na ait 7/3/2012 gün ve 2012/19-5-115 sayılı karar düzeltme
isteminin reddine dair karar ile birlikte kesinleşmiştir.
Bu durum dikkate alınarak, Hukuk Genel Kurulu’nda yapılan
görüşmeler sonunda davacı şirket tarafından açılan davanın 7/3/2012 tarihinde
karar düzeltme isteminin reddi ile birlikte kesinleştiği, adli yardım talebinin
kabul edilmesi halinde dahi davacı şirketin kesin hükümle kesinleşmiş bir
kararı canlandırma imkânına sahip olamayacağı; davacılardan Arif Türkoğlu’na
ait davanın derdest olduğu, davacılardan Arif Türkoğlu yönünden derdest olan
dosyada diğer davacı Türkoğlu Demir San. Tic. Ltd. Şti hakkındaki davanın kesin
hükümle sonuçlanmakla birlikte, davacı tüzel kişinin taraf sıfatının kalmadığı,
bu nedenle söz konusu dosyada herhangi bir talepte bulunamayacağı, kaldı ki
6100 sayılı HMK’nın 337.maddesinde 11/4/2013
tarihinde yapılan değişikliğin davacıya eldeki dava yönünden bir hak sağlamayacağı,
söz konusu değişikliğin esası kesinlememiş
davalardaki adli yardım talepleri hakkında verilen kararlara karşı başvurulacak
itiraz yasa yolunu düzenlediği, bu nedenle eldeki dilekçenin reddine karar
verilmesi gerektiği oybirliği ile kabul edilmiştir.
Bu nedenle davacı Türkoğlu Demir San. Tic
Ltd. Şti hakkında kesin hüküm bulunduğundan, kesin hükümle neticelenmiş dosyaya
ait dilekçenin incelenmeksizin reddine karar verilmesi gerekmiştir.
…”
23. Ret kararı 24/7/2013
tarihinde başvurucu Şirkete tebliğ edilmiş, başvurucu Şirket 2/8/2013 tarihinde
bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili
Hukuk
24. HUMK’un 465. maddesinin birinci
fıkrası şöyledir:
“Kendisiyle ailesini meişetçe ehemmiyetli zarurete düşürmeksizin masarifi lazimeyi kısmen veya tamamen ifadan aciz olan kimselerle müessesatı hayriye iddia ve
müdafaalarında veya icraya ve ihtiyati tedbirlere müracaatlarında haklı
olduklarına dair delil gösterirlerse müzahereti adliyeye nail olabilirler”
25. HUMK’un 469. maddesi şöyledir:
“Müzahereti adliye talebi üzerine mahkemece verilecek karar
şifahi murafaa cereyan etmeksizin ittihaz olunabilir. Müzahereti adliye
talebinin kabul veya reddine dair ittihaz olunan kararlar kati olup aleyhine
hiçbir tarikı kanuniye müracaat olunamaz.
Müzahereti adliye esnayi
muhakemede dahi talep olunabilir. Bu talep kabul edilirse evvelce yapılmış olan
masarife teşmil edilemez. Yeni bir sebep zuhurunda reddedilen müzaheret talebi
tekrar edilebilir.”
26. 6100 sayılı Kanun’un 120.
maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“ Davacı, yargılama harçları ile her yıl Adalet
Bakanlığınca çıkarılacak gider avansı tarifesinde belirlenecek olan tutarı,
dava açarken mahkeme veznesine yatırmak zorundadır.”
27. 6100 sayılı Kanun’un 114.
maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
“Dava şartları şunlardır:
…
g) Davacının yatırması gereken gider avansının yatırılmış
olması.
…”
28. 6100 sayılı Kanun’un 115.
maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, dava şartı noksanlığını tespit ederse davanın
usulden reddine karar verir. Ancak, dava şartı noksanlığının giderilmesi mümkün
ise bunun tamamlanması için kesin süre verir. Bu süre içinde dava şartı
noksanlığı giderilmemişse davayı dava şartı yokluğu sebebiyle usulden
reddeder.”
29. 6100 sayılı Kanun’un 334.
maddesi şöyledir:
“(1) Kendisi ve ailesinin geçimini önemli ölçüde zor duruma
düşürmeksizin, gereken yargılama veya takip giderlerini kısmen veya tamamen
ödeme gücünden yoksun olan kimseler, iddia ve savunmalarında, geçici hukuki
korunma taleplerinde ve icra takibinde, taleplerinin açıkça dayanaktan yoksun
olmaması kaydıyla adli yardımdan yararlanabilirler.
(2) Kamuya yararlı dernek ve vakıflar, iddia ve
savunmalarında haklı göründükleri ve mali açıdan zor duruma düşmeden gerekli
giderleri kısmen veya tamamen ödeyemeyecek durumda oldukları takdirde adli
yardımdan yararlanabilirler.
(3) Yabancıların adli yardımdan yararlanabilmeleri
ayrıca karşılıklılık şartına bağlıdır.”
30. 6100 sayılı Kanun’un 337.
maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Adli yardım talebinin reddine ilişkin kararlara karşı,
tebliğinden itibaren bir hafta içinde kararı veren mahkemeye dilekçe vermek
suretiyle itiraz edilebilir. Kararına itiraz edilen mahkeme, itirazı incelemesi
için dosyayı o yerde adli yardım talebi yapılan hukuk mahkemesinin birden fazla
dairesinin bulunması hâlinde, numara olarak kendisini izleyen daireye, son
numaralı daire için birinci daireye, o yerde adli yardım talebi yapılan hukuk
mahkemesinin tek dairesi bulunması hâlinde ise aynı işlere bakmakla görevli en
yakın mahkemeye gönderir. İtiraz incelemesi neticesinde verilen karar kesindir.
Adli yardım talebi reddedilirse, ödeme gücünde sonradan gerçekleşen ciddi bir
azalmaya dayanılarak tekrar talepte bulunulabilir.”
III. İNCELEME VE
GEREKÇE
31. Mahkemenin 20/4/2016
tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 2/8/2013 tarihli ve 2013/5864
numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
32. Başvurucu, taraf olduğu bir
dava dosyasına rapor hazırlayan tetkik hâkimi aleyhine Yargıtayda
maddi ve manevi tazminat davası açtığını, Şirket olarak gayri faal durumda
olduğunu, hiçbir gelirinin bulunmadığını, bu nedenle dava harcını ödeme
gücünden yoksun olduğunu belirterek adli yardım talebinde bulunduğunu ancak
davaya bakan Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin talebini reddettiğini, dosyaya
sunduğu belgelere göre adli yardım isteminin kabul edilmesi gerektiğini, bu
hususun ispatlandığını, ret kararıyla parası olmayan bir kişinin uğradığı
haksızlığı gidermek için dava açamayacağı durumunun ortaya çıktığını belirterek
Anayasa’nın 2. ve 36. maddelerinde düzenlenen haklarının ihlal edildiğini ileri
sürmüş; ihlalin giderilmesi ve adli yardım kararı verilmesi talebinde
bulunmuştur.
B. Değerlendirme
33. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Bireysel başvuru usulü” kenar başlıklı 47. maddesi şöyledir:
“…
(2) Bireysel başvurular harca tabidir.
(3) … Başvuru dilekçesine, … harcın ödendiğine
dair belgenin eklenmesi şarttır.
…
(6) Başvuru evrakında herhangi bir eksiklik bulunması
hâlinde, Mahkeme yazı işleri tarafından eksikliğin giderilmesi için başvurucu
veya varsa vekiline onbeş günü geçmemek üzere bir
süre verilir ve geçerli bir mazereti olmaksızın bu sürede eksikliğin
tamamlanmaması durumunda başvurunun reddine karar verileceği bildirilir.”
34. 6216 sayılı Kanun’un 49. maddesinin (7) numaralı fıkrası
şöyledir:
“Bireysel başvuruların incelenmesinde, bu
Kanun ve İçtüzükte hüküm bulunmayan hâllerde ilgili usul kanunlarının bireysel
başvurunun niteliğine uygun hükümleri uygulanır.”
35. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün
(İçtüzük) “Bireysel başvuru harcı ve adlî
yardım” kenar başlıklı 62. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“(2) Adlî yardım talepleri, genel hükümlere
göre başvuruların kabul edilebilirliği hakkında karar verecek Bölüm veya
Komisyonlar tarafından hükme bağlanır.”
36. Başvurucu, adli yardım talebi kapsamında dosyaya sunduğu
Bankalar Yeminli Murakıpları Kurulu Başkanlığının 14/1/2000 tarihli yazısı ve
başvurucu Şirketin isteği ile yeminli mali müşavir tarafından düzenlenen
14/1/2008 tarihli raporu ile başvuru harcını ödeme gücünden yoksun olduğunu
ispatladığını belirterek talebinin kabulüne karar verilmesini istemiştir.
37. Birinci Bölümün 7/7/2015 tarihli ara kararı ile
başvurucunun adli yardım talebinin reddine, İçtüzük’ün
66. maddesinin (1) numaralı fıkrası uyarınca eksik olan harcı yatırmak üzere
başvurucuya 15 (on beş) günlük kesin süre verilmesine, süresi içinde harcın
yatırılmaması hâlinde başvurunun reddedileceği hususunun başvurucuya ihtarına
oybirliği ile karar verilmiştir. Başvurucu 24/7/2015 tarihli dilekçesinde,
önceki gerekçelerini tekrarlayarak sunduğu belgelere göre adli yardım talebinin
kabul edilmesi gerektiğini belirtmiştir.
38. Anayasa’nın 148. maddesinin birinci fıkrasında Anayasa Mahkemesinin;
kanunların, kanun hükmünde kararnamelerin ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nün Anayasa’ya şekil ve esas bakımlarından
uygunluğunu denetleyeceği ve bireysel başvuruları karara bağlayacağı, 149.
maddesinin ikinci fıkrasının son cümlesinde ise bireysel başvuruların
Bölümlerce karara bağlanacağı belirtilmiştir.
39. Anayasa’nın 153. maddesinin birinci fıkrasının birinci
cümlesinde Anayasa Mahkemesinin kararlarının kesin olduğu belirtilmiştir. Bu
hükümler dikkate alındığında Bölümler tarafından verilen kararların kesin
olduğu anlaşılmaktadır.
40. Başvurucunun bireysel başvuru harcını tamamlaması
gerektiği hâlde ihtaratı içerir karar suretinin
tebliğ edildiği 21/7/2015 tarihinden itibaren on beş günlük süre içinde
bireysel başvuru harcının yatırıldığına ilişkin makbuzun Anayasa Mahkemesine
sunulmadığı anlaşılmıştır.
41. 6216 sayılı Kanun’un 47. maddesinin (2) numaralı
fıkrasında bireysel başvuruların harca tabi olduğu, aynı Kanun’un (3) numaralı
fıkrasında harç ödendiğine dair belgenin başvuru dilekçesine eklenmesinin
zorunlu olduğu belirtilmiştir. Bu açıdan özel bir hak arama yolu olan bireysel
başvurunun esasının incelenebilmesi için harç, kanun koyucu tarafından başvuru
şartı olarak belirlenmiştir. Dolayısıyla başvuru harcının başvuru sırasında
veya adli yardım talepli başvurularda adli yardım talebinin reddi üzerine
yatırılmaması durumunda başvuru şartı yerine getirilmemiş olacaktır.
42. 6216 sayılı Kanun kapsamında başvuru şartı olarak
belirlenen harcın yatırılmaması nedeniyle başvurunun usulden reddine karar
verilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
IV. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
Başvurunun
usulden REDDİNE 20/4/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.