TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
SEYİTHAN AKGÜL BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2013/5869)
Karar Tarihi: 7/1/2016
Başkan
:
Engin YILDIRIM
Üyeler
Serdar ÖZGÜLDÜR
Celal Mümtaz AKINCI
Muammer TOPAL
M. EMİN KUZ
Raportör
Nahit GEZGİN
Başvurucu
Seyithan AKGÜL
Kanuni Temsilcisi
Mehmet Sait AKGÜL
Vekili
Av. Mehmet Kamuran ÇEŞİTLİ
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, ceza infaz kurumunda hükümlü olarak tutulan başvurucunun başka bir mahkûm tarafından kesici bir aletle yaralanması ile sonuçlanan olayda ceza infaz kurumu görevlileri hakkında etkili bir ceza soruşturması yapılmaması sonucu kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmesi nedeniyle Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan kötü muamele yasağı kapsamında üçüncü kişilerin şiddetine karşı koruma yükümlülüğü ile bu yöndeki iddiaların etkili bir şekilde soruşturulması yükümlülüğünün ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 2/8/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde belirlenen eksiklikler tamamlatılmış ve başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 10/12/2013 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 31/03/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü 2/6/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
6. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşe karşı beyanda bulunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru dilekçesi ve ekleri ile onaylı suretleri Ankara Batı Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından Ulusal Yargı Ağı Projesi (UYAP) üzerinden gönderilen başvuruya konu soruşturma dosyası içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu, başvuru tarihi itibarıyla Sincan 2 No.lu F Tipi Ceza İnfaz Kurumunda (İnfaz Kurumu) hükümlü olarak tutulmaktadır. 25/4/2012 tarihinde başvurucunun kendisi gibi hükümlü olan kardeşi ile birlikte kaldığı bölüme M.A. adlı başka bir hükümlü, İnfaz Kurumu İdare ve Gözlem Kurulu kararı ile yerleştirilmiştir. Başvurucu ve kardeşi 26/4/2012 tarihinde M.A.nın kollarında kesik izlerinin bulunduğundan bahisle saldırgan bir kişiliğe sahip olduğunu ileri sürerek odalarının değiştirilmesini görevli infaz koruma memurlarından talep etmiş, memurların buna yetkilerinin bulunmadığını ve taleplerini İnfaz Kurumu idaresine bildirmeleri gerektiğini söylemesi üzerine de bir dilekçe ile bu yönde İnfaz Kurumu idaresine 27/4/2012 tarihinde başvuruda bulunmuşlardır.
9. Bu talep hakkında henüz bir kararın verilmediği 30/4/2012 tarihinde M.A. ile başvurucu ve kardeşi arasında yaşanan olayda M.A., jiletle başvurucu ve kardeşini basit tıbbi müdahale ile giderilemeyecek ve yüzde sabit iz oluşturacak şekilde yaralamıştır. Başvurucu, söz konusu yaralanma nedeniyle ayrıca total vücut fonksiyonlarında %3 kayba uğramıştır. Akabinde M.A. görevliler tarafından hemen odadan çıkarılarak tedbir amaçlı olarak müşahede odasına alınmış, başvurucu ve kardeşi ise yüzlerindeki yaralanmalar nedeniyle acil olarak hastaneye sevk edilip tedavi edilmişlerdir.
10. Olay hakkında İnfaz Kurumu Disiplin Kurulu Başkanlığı tarafından yapılan disiplin soruşturması sırasında adı geçenlerin savunmaları alınmış, soruşturma sonucunda Kurulun 7/5/2012 tarihli kararıyla M.A.nın kasten yaralama eylemlerini gerçekleştirdiği kanaatiyle yirmi gün süre ile hücreye koyma disiplin cezası ile cezalandırılmasına, başvurucu ve kardeşinin ise M.A.ya uygunsuz sözler söylediği kanaatiyle bundan sonraki davranışlarında daha dikkatli olmalarının hatırlatılmasına karar verilmiştir.
11. Başvurucu ve kardeşinin 2/5/2012 tarihinde M.A. ve soruşturma sonucunda sorumluluğu olduğu tespit edilecek tüm İnfaz Kurumu görevlileri hakkında kamu davası açılması talebiyle olayı bütün yönleriyle anlatarak verdikleri şikâyet dilekçesi üzerine Sincan Cumhuriyet Başsavcılığı (Cumhuriyet Başsavcılığı) tarafından başlatılan soruşturma sonucunda M.A. hakkında başvurucu ve kardeşine yönelik birden fazla neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama suçundan 17/12/2012 tarihinde kamu davası açılmış; görevi kötüye kullanma suçundan haklarında soruşturma yapılan İnfaz Kurumunda görevli infaz koruma baş memurları M.K., M.E.A. ve C.A. hakkında ise “ek kovuşturmaya yer olmadığına” karar verilmiştir.
12. M.A. hakkında yürütülen söz konusu davaya ilişkin yargılama sonucunda Sincan 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 4/4/2013 tarihli ve K.2013/255 sayılı kararı ile adı geçenin üzerine atılı suçlardan 6 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiştir.
13. İnfaz Kurumunda görevli memurlar hakkında verilen 17/12/2012 tarihli ve 2012/9612 Soruşturma sayılı kovuşturmaya yer olmadığına dair karar ise şöyledir:
“Suç tarihinde Ankara 2 No’lu yüksek Güvenlikli Ceza İnfaz Kurumunda hükümlü olarak bulunan müştekilerin, hakkında silahla yaralama suçundan Sincan Asliye Ceza Mahkemesine kamu davası açılan şüpheli M.A. tarafından yüzlerinde sabit iz kalacak şekilde yaralandıkları, suç tarihinde müştekiler ile şüphelinin aynı odada kaldıkları, şüphelinin 25/4/2012 tarihli İdare ve Gözlem Kurulu kararı ile müştekilerin odalarına konulduğu, müştekilerin 27/4/2012 tarihinde şüpheli ile aynı odada kalmak istemediklerine dair dilekçe verdikleri, ancak İdare ve Gözlem Kurulunun haftada bir gün toplanması sebebiyle bu konuda bir görüşme yapılmadan 30/4/2012 tarihinde şüphelinin permatik ucunda bulunan jiletle her iki müştekiyi yüzlerinden yaraladığı, müştekilerin de hem şüpheli hakkında hem de kurum görevlileri hakkında şikâyetçi oldukları,
Kurum Müdürlüğünün 18/5/2012 tarihli ve 2012/4278 sayılı yazısında, müştekilerin odasına şüphelinin toplum hayatına intibak edebilmesi ve idari nedenlerle 25/4/2012 tarihli İdare ve Gözlem Kurulu ile verildiğinin, müştekilerin şüphelinin odalarından alınması talepli dilekçelerinin 27/4/2012 Cuma günü verilmesi, İdare ve Gözlem Kurulunun haftada bir gün toplanması ve toplantı gününün gelmemesi sebebiyle taleplerinin değerlendirilemediğinin, olayda herhangi bir memurun kusur ve ihmalinin bulunmadığının bildirildiği, müştekiler ile muhatap olan ve şüpheli sıfatı ile savunmaları alınan personelin de ifadelerinde müştekilerin şüphelinin odalarına verilmesinden bir gün sonra kendileri ile görüşerek oda değişikliği taleplerini ilettikleri, kendilerinin de memur olarak bu konuda yetkilerinin bulunmadığını, yazılı dilekçe ile kurum müdürlüğüne başvurmalarını istedikleri, vardiya memuru olarak oda değişikliği konusunda yetkilerinin bulunmadığını, İdare ve Gözlem Kurulunun haftada bir Salı günü toplandığını, toplantı öncesi Pazartesi sabahı yaralama olayının meydana geldiğini öğrendiklerini, şüphelinin böyle bir eylemde bulunacağının beklenmediğini, suçsuz olduklarını ifade ettikleri,
Kurum Müdürlüğünün yazısı, şüphelilerin savunmaları ve tüm dosya kapsamı göz önünde bulundurulduğunda, şüpheli M.A.’nın müştekilere karşı gerçekleştirdiği yaralama eylemleri ile kurum görevlilerinin tutumu arasında doğrudan bir illiyet bağının bulunmadığı anlaşıldığından,
Şüpheli kamu görevlileri hakkında kamu adına kovuşturma yapılmasına yer olmadığına (karar verildi).”
14. Bu karar başvurucuya 26/3/2013 tarihinde tebliğ edilmiş olup başvurucunun anılan karara itirazı, Ankara 3. Ağır Ceza Mahkemesinin (Mahkeme) 2/5/2013 tarihli ve 2013/316 Değişik İş sayılı kararı ile kesin olarak reddedilmiştir. Kararın ilgili bölümü şöyledir:
“18/05/2012 tarihli ve 2012/4278 sayılı Ankara 2 No’lu F Tipi Yüksek Güvenlikli ceza infaz kurumu müdürlüğünün cevabi yazılarından hükümlü M.A.’nın İdare ve Gözlem kurulunun 25/04/2012 tarihli ve 2012/572 sayılı kararı ile idari nedenlerle ve 3 kişilik odalara uyum sağlayabileceği düşüncesiyle müştekilerin odasına verildiği, hükümlü müştekilerin M.A.’nın odalarından alınması talepli dilekçelerinin 27/04/2012 Cuma günü verilmesi, idare ve gözlem kurulunun haftada bir toplanması ve toplantı gününün henüz gelmemesi nedeniyle dilekçenin değerlendirilemediği, Pazartesi günü sabahında da mevcut yaralanma olayının meydana geldiği, oda değişikliği talebine idare ve gözlem kurulunun kararı olmadan yerine getirme yetkisi bulunmayan şüpheli infaz koruma memurları hakkında Sincan Cumhuriyet Başsavcılığının 17/12/2012 tarih ve 2012/9612 soruşturma sayılı kararı ile verilen ek kovuşturmaya yer olmadığına dair kararında bir isabetsizlik bulunmadığı...”
15. Bu karar, başvurucuya 11/6/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.
16. Başvurucu ve kardeşinin anılan soruşturmanın devamı sırasında farklı tarihlerde, eylemin gerçekleştiği yer bakımından olayı soruşturmaya yetkisi bulunmayan Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına da olayda sorumluluğu bulunduğu tespit edilecek tüm İnfaz görevlileri hakkında yeniden ve önceki şikâyetlerinde ileri sürdükleri gerekçelerle şikâyet dilekçeleri gönderdikleri ve anılan Başsavcılık tarafından söz konusu dilekçelerin ayrı ayrı kayda alındığı anlaşılmıştır.
17. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı 6/3/2013 tarihinde uhdesinde bulunan aynı konuya ilişkin soruşturmaları, en son 25/2/2013 tarihinde verilen şikâyet dilekçesi sonucunda başlatılan 2013/29453 sayılı soruşturma dosyasında birleştirmiş ve aynı tarihte belirtilen soruşturma dosyası üzerinden verdiği yetkisizlik kararı ile dosyayı, yer bakımından soruşturma yapmaya yetkili bulunan Cumhuriyet Başsavcılığına göndermiştir.
18. Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilen bu soruşturma dosyası, Başsavcılık tarafından 2013/7428 Soruşturma numarasıyla kayda alınmış; 30/5/2013 tarihli ve K.2013/5447 sayılı kararla kurum görevlileri hakkında kovuşturmaya yer olmadığına yeniden karar verilmiştir. Kararın ilgili bölümü şöyledir:
“Müştekilerin bahse konu iddiaları ile ilgili C.Başsavcılığımızın 2012/9612 soruşturma sayılı dosyasında soruşturma yapıldığının, kurumda görev yapan M.K., M.E.A. ve C.A. hakkında 'Kovuşturmaya Yer Olmadığına Dair Karar' verildiğinin, M.A. hakkında da silahla yaralama suçundan 2. Asliye Ceza Mahkemesine dava açıldığının tespit edildiği,
Ek kovuşturmaya yer olmadığı kararının müştekilere tebliğ edilmesi üzerine süresi içinde yaptıkları itirazın Ankara 3. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından değerlendirilerek 02/05/2013 tarih ve 2013/316 D. İş sayılı 'İtirazın Reddi' kararı verildiği,
Dolayısıyla bahse konu soruşturmada müştekilerin iddiaları hakkında soruşturma yapıldığından ve konu hakkında yeni bir delil bulunmadığından, CMK'nın 172/2 maddesi uyarınca görevliler hakkında kamu davası açılmasının mümkün bulunmadığı anlaşıldığından…”
19. Bu karar başvurucuya 5/6/2013 tarihinde tebliğ edilmiş olup başvurucunun anılan karara itirazı, Mahkemenin 26/6/2013 tarihli ve 2013/378 Değişik İş sayılı kararı ile kesin olarak reddedilmiştir. Kararın ilgili bölümü şöyledir:
“...beyan ve savunmalar, diğer tüm belge ve bilgiler birlikte incelenip değerlendirildiğinde ve müştekiler vekili tarafından benzer mahiyette yapılan itiraz nedeniyle Ankara 3. Ağır Ceza Mahkemesince verilen itirazın reddine dair kararda ve itiraz konusu ... kararda gösterilen diğer gerekçelere nazaran kovuşturma yapılmasına yer olmadığına ilişkin kararın usul ve yasaya aykırı...bulunmadığı, itirazın yerinde olmadığı hukuki ve vicdani kanaatine varılarak itirazın reddine (karar verilmiştir).”
20. Bu karar başvurucuya 4/7/2013 tarihinde tebliğ edilmiş olup başvurucu 2/8/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
21. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun “Yetkili mahkeme” kenar başlıklı 12. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“(1) Davaya bakmak yetkisi, suçun işlendiği yer mahkemesine aittir.”
22. 5271 sayılı Kanun’un “Kovuşturmaya yer olmadığına dair karar” kenar başlıklı 172. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Cumhuriyet savcısı, soruşturma evresi sonunda, kamu davasının açılması için yeterli şüphe oluşturacak delil elde edilememesi veya kovuşturma olanağının bulunmaması hâllerinde kovuşturmaya yer olmadığına karar verir. Bu karar suçtan zarar gören ile önceden ifadesi alınmış veya sorguya çekilmiş şüpheliye bildirilir. Kararda, itiraz hakkı, süresi ve mercii gösterilir.
(2) Kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildikten sonra yeni delil meydana çıkmadıkça, aynı fiilden dolayı kamu davası açılamaz.”
23. 5271 sayılı Kanun’un “Cumhuriyet savcısının kararına itiraz” kenar başlıklı 173. maddesinin 18/6/2014 tarihli ve 6545 sayılı Kanun’un 71. maddesi ile değişiklik yapılmadan önceki (1) ve (6) numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Suçtan zarar gören, kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın kendisine tebliğ edildiği tarihten itibaren on beş gün içinde, bu kararı veren Cumhuriyet savcısının yargı çevresinde görev yaptığı ağır ceza mahkemesine en yakın ağır ceza mahkemesine itiraz edebilir.
…
(6) İtirazın reddedilmesi halinde; Cumhuriyet savcısının, yeni delil varlığı nedeniyle kamu davasını açabilmesi, önceden verilen dilekçe hakkında karar vermiş olan ağır ceza mahkemesinin bu hususta karar vermesine bağlıdır.”
24. 26/9/2014 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun “Görevi Kötüye Kullanma” kenar başlıklı 257. maddesi şöyledir:
“(1) Kanunda ayrıca suç olarak tanımlanan hâller dışında, görevinin gereklerine aykırı hareket etmek suretiyle, kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olan ya da kişileri haksız bir menfaat sağlayan kamu görevlisi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Kanunda ayrıca suç olarak tanımlanan hâller dışında, görevinin gereklerini yapmakta ihmal veya gecikme göstererek, kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olan ya da kişilere haksız bir menfaat sağlayan kamu görevlisi, üç aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
25. Mahkemenin 7/1/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
26. Başvurucu; hükümlü olarak tutulduğu İnfaz Kurumunda can güvenliği ve vücut bütünlüğünün korunmasının devletin ve ilgili görevlilerin sorumluluğunda olduğunu, defalarca sözlü ve yazılı olarak uyarmış olmasına rağmen görevlilerin ihmalleri sonucunda vücut bütünlüğünün zarar gördüğünü ve yüzünde oluşan kalıcı iz nedeniyle psikolojisinin bozulduğunu, sosyal yaşantıda dikkat çekecek kadar derin olan bu izler nedeniyle topluma uyum sağlamasının imkânsız hâle geldiğini, olayın soruşturulmasında idarenin kusurunun göz ardı edilmesi, yaralama eyleminde kullanılan jiletin İnfaz Kurumuna nasıl ve ne şekilde sokulduğunun tespit edilememe nedeninin görevlilerce araştırılmaması suretiyle görevli memurlar ve sorumlular hakkında etkili bir ceza soruşturması yapılmadığını belirterek kovuşturmaya yer olmadığı kararlarının Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüş ve söz konusu kararların incelenerek ihlalin önlenmesi talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
27. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 32). Bu nedenle ceza soruşturmasında mağdur (suçtan zarar gören) konumunda olan başvurucunun iddiaları, Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağı kapsamındaki devletin, bireyi üçüncü kişilerin şiddetine karşı koruma ve bu yöndeki iddiaları etkili bir şekilde soruşturma yükümlülüğü ile ilişkili görülerek değerlendirmenin anılan fıkra kapsamında yapılması gerektiği kanaatine varılmıştır.
28. Bakanlık görüşünde öncelikle başvurunun, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 3. maddesinde güvence altına alınan işkence ve kötü muamele yasağı kapsamında ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihatları uyarınca değerlendirilmesinin uygun olacağı belirtilmiş, herhangi bir kabul edilemezlik nedeninin varlığı ileri sürülmeksizin somut başvuruda, başvurucuya saldıran hükümlünün başvurucu ile aynı suç türü olan adli vasıflı hükümlü olması, Kurumun kapasite ve doluluk oranı, diğer hükümlü/tutukluların durumları da dikkate alınarak ve ayrıca anılan hükümlünün Kurumda bulunduğu süre içinde görevli memurlara ve diğer tutuklu ya da hükümlülere karşı yaralama eylemi gerçekleştirdiği yönünde herhangi bir bilgi olmaması karşısında İdare ve Gözlem Kurulunun kararı ile idari nedenlerle ve üç kişilik odaya uyum sağlayabileceği düşüncesi ile başvurucunun odasına verildiği, olayda 17/6/2005 tarihli ve 25848 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Ceza İnfaz Kurumlarında Bulundurulabilecek Eşya ve Maddeler Hakkında Yönetmelik’in “Temizlik” başlıklı 13. maddesi uyarınca hükümlülerin bulundurabilecekleri eşyalar arasında yer alan ve Kurum kantininde satılan tıraş bıçağı jiletinin amacı dışında kullanıldığı belirtilmiş; Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından olay hakkında derhâl soruşturma başlatılarak başvurucuya saldıran hükümlü hakkında kamu davası açılıp adı geçenin kasten yaralama suçundan mahkûmiyetine hükmolunduğu, ayrıca aynı eylemi nedeniyle İnfaz Kurumu Disiplin Kurulunun 7/5/2012 tarihli kararı ile hakkında yirmi gün hücreye koyma disiplin cezasının da verildiği ifade edilmiş, başvuruya konu şikâyetlerin değerlendirilmesi konusunda takdirin Anayasa Mahkemesine ait olduğu bildirilmiştir.
29. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Bireysel başvuru hakkı” kenar başlıklı 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“(2) İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir.”
30. 6216 sayılı Kanun’un “Bireysel Başvuru Usulü” kenar başlıklı 47. maddesinin (5) numaralı fıkrası şöyledir:
“(5) Bireysel başvurunun, başvuru yollarının tüketildiği tarihten; başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerekir. Haklı bir mazereti nedeniyle süresi içinde başvuramayanlar, mazeretin kalktığı tarihten itibaren on beş gün içinde ve mazeretlerini belgeleyen delillerle birlikte başvurabilirler. Mahkeme, öncelikle başvurucunun mazeretinin geçerli görülüp görülmediğini inceleyerek talebi kabul veya reddeder.”
31. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün “Başvuru süresi ve mazeret” kenar başlıklı 64. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“(1) Bireysel başvurunun, başvuru yollarının tüketildiği tarihten, başvuru yolları öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerekir.”
32. Başvurucunun şikâyetleri açısından Anayasa Mahkemesinin süre bakımından yetkisi konusunda bir sonuca varabilmek için bu konuda verilen nihai karar tarihinin tespiti gerekmektedir.
33. Başvurucu, üçüncü kişinin şiddetine karşı koruma yükümlülüğü kapsamında yapılan soruşturmaya ilişkin nihai karar tarihinin, Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 30/5/2013 tarihinde verilen kovuşturmaya yer olmadığına kararına itirazını Mahkemenin reddettiği tarih olan 26/6/2013 tarihi olduğunu ileri sürmektedir. Ancak başvuru dosyasındaki belgeler incelendiğinde Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından başvuruya konu olay hakkında yapılan soruşturma sonucunda 11/12/2012 tarihinde verilen kovuşturmaya yer olmadığı kararına başvurucu tarafından itiraz edildiği ve Mahkemenin başvurucunun itirazını 2/5/2013 tarihinde kesin olarak reddedip bu ret kararının da başvurucuya 11/6/2013 tarihinde tebliğ edildiği görülmüştür (bkz. §§ 12-14).
34. Soruşturmada bu şekilde kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildikten ve bu karar kesinleşip başvurucuya tebliğ edildikten sonra Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından başvurucunun ve kardeşinin aynı olay nedeniyle farklı tarihlerde yer bakımından olayı soruşturmaya yetkisi bulunmayan Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına da şikâyet dilekçesi vermesi nedeniyle bir başka soruşturma daha yürütüldüğünün farkına varılması sonucu bu soruşturmanın, daha önce aynı konuda kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmesi nedeniyle sonlandırıldığı anlaşılmıştır.
35. Öncelikle daha önce başvurulduğu ve reddedildiği için başarılı olunmayacağı belli olan başvuru yoluna, yeni bir delil ileri sürmeksizin tekrar başvurulması sonucu verilen karar üzerine yapılan bireysel başvurunun Anayasa Mahkemesinin süre ve zaman bakımından yetkisi üzerinde bir etkisi bulunmamaktadır (İbrahim Oğuz Yapar, B. No: 2012/829, 5/3/2013, § 32 ).
36. Ayrıca Anayasa Mahkemesinin kararlarında da sıklıkla belirtildiği üzere başvuru yollarının tüketilmesi ilkesi, hukuk sisteminde öngörülen usul kurallarına riayet edilmesini gerektirir. Zira başvuru yollarının tüketilmesi için usule ilişkin koşullara ve sürelere riayet etmek gerekir. Bir kanun yoluna başvurulmuş olması tek başına bu yolun tüketildiği anlamına gelmez. Bir kanun yolunun tüketildiğinden söz edilebilmesi için öncelikle usulüne uygun bir başvuru yapılması ve inceleme süresince öngörülmüş olan yöntem, biçim, süre ve diğer koşullara uygun hareket edilmesi gerekir (Deniz Baykal, B. No: 2013/7521, 4/12/2013, § 25; Halil Özkök, 2013/5028, 14/1/2014, § 28).
37. Başvuru konusu olayda, Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından verilen 3/5/2013 tarihli kararda aynı olaya ilişkin olarak önceden kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmesi ve bu aşamadan sonra yeni bir delilin meydana çıkmaması nedeniyle başarılı olunamayacağı belli olan bir başvuru yoluna ilişkin olarak kamu görevlilerinin olayda sorumluluklarının bulunup bulunmadığı konusunda herhangi bir değerlendirme yapılmamış olup soruşturma, herhangi bir esaslı işlem dahi yapılmaksızın sonuçlandırılmıştır.
38. Bu nedenle başvurucunun, devletin gerek kendisini üçüncü kişilerin şiddetine karşı koruma ve gerekse bu yöndeki iddialarını etkili bir şekilde soruşturma yükümlülüğünü ihlal ettiği şikâyetlerine ilişkin olarak başvuru yollarının tüketilmesi niteliğinde olan Mahkemenin 17/12/2012 tarihli kovuşturmaya yer olmadığına kararına itirazını kesin olarak reddettiği 2/5/2013 tarihli kararını öğrendiği 11/6/2013 tarihinden itibaren otuz günlük yasal süresi içinde Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunması gerekirken aynı gerekçelerle daha önce başvuruda bulunulması ve olayla ilgili yeni bir delilin meydana çıkmaması nedeniyle başarılı olunmayacağı belli olan yeni bir başvuru yolunu tükettikten sonra bireysel başvuruda bulunduğu anlaşılmıştır.
39. Başvurucunun, İnfaz Kurumu görevlilerinin kendisini üçüncü kişinin şiddetine karşı koruma yükümlülüğüne aykırı davrandıklarına ilişkin şikâyetlerini bu konuda soruşturma yapmaya yer bakımından yetkisi bulunmayan Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına sonradan iletmesinin de Anayasa Mahkemesinin süre bakımından yetkisi konusundaki değerlendirmesi üzerinde bir herhangi bir etkisi bulunmamaktadır.
40. Nitekim somut olayda, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının başvurucunun şikâyetlerini incelemeyip usul kuralları gereğince soruşturma dosyasını yetkili Cumhuriyet Başsavcılığına gönderdiği anlaşılmaktadır. Usul kurallarına aykırı biçimde yapılan bu başvurunun -Anayasa Mahkemesinin yukarıda değinilen kararlarında da belirtildiği üzere- bir kanun yolunun tüketilmesinden söz edilebilmesine imkân vermediği görülmektedir.
41. Bu durumda başvuruya konu şikâyetler yönünden başvuru konusu kararın 2/5/2013 tarihinde kesinleşip 11/6/2013 tarihinde başvurucuya tebliğ edildiği, söz konusu karara karşı Anayasa Mahkemesine bireysel başvurunun 11/7/2013 tarihine kadar yapılmış olması gerekirken 2/8/2013 tarihinde yapılmış olması nedeniyle başvurunun süre aşımı nedeniyle kabul edilemez olduğu sonucuna varılmaktadır.
42. Açıklanan nedenlerle başvuru yollarının tüketildiğinin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılmayan bireysel başvurunun diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin süre aşımı nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurunun süre aşımı nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
7/1/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.