TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
SEYİTHAN AKGÜL BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/5869)
|
|
Karar Tarihi: 7/1/2016
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
M. EMİN KUZ
|
Raportör
|
:
|
Nahit GEZGİN
|
Başvurucu
|
:
|
Seyithan AKGÜL
|
Kanuni Temsilcisi
|
:
|
Mehmet Sait AKGÜL
|
Vekili
|
:
|
Av. Mehmet Kamuran ÇEŞİTLİ
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, ceza infaz kurumunda
hükümlü olarak tutulan başvurucunun başka bir mahkûm tarafından kesici bir
aletle yaralanması ile sonuçlanan olayda ceza infaz kurumu görevlileri hakkında
etkili bir ceza soruşturması yapılmaması sonucu kovuşturmaya yer olmadığına
karar verilmesi nedeniyle Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan kötü
muamele yasağı kapsamında üçüncü kişilerin şiddetine karşı koruma yükümlülüğü
ile bu yöndeki iddiaların etkili bir şekilde soruşturulması yükümlülüğünün
ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 2/8/2013 tarihinde Anayasa
Mahkemesine doğrudan yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesi neticesinde belirlenen eksiklikler tamamlatılmış ve
başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin
bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca
10/12/2013 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 31/03/2014
tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte
yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği
bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü
2/6/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
6. Bakanlık tarafından Anayasa
Mahkemesine sunulan görüş başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşe
karşı beyanda bulunmamıştır.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru dilekçesi ve ekleri ile
onaylı suretleri Ankara Batı Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından Ulusal Yargı
Ağı Projesi (UYAP) üzerinden gönderilen başvuruya konu soruşturma dosyası
içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu, başvuru tarihi
itibarıyla Sincan 2 No.lu F Tipi Ceza İnfaz Kurumunda (İnfaz Kurumu) hükümlü
olarak tutulmaktadır. 25/4/2012 tarihinde başvurucunun kendisi gibi hükümlü
olan kardeşi ile birlikte kaldığı bölüme M.A. adlı başka bir hükümlü, İnfaz
Kurumu İdare ve Gözlem Kurulu kararı ile yerleştirilmiştir. Başvurucu ve
kardeşi 26/4/2012 tarihinde M.A.nın
kollarında kesik izlerinin bulunduğundan bahisle saldırgan bir kişiliğe sahip
olduğunu ileri sürerek odalarının değiştirilmesini görevli infaz koruma
memurlarından talep etmiş, memurların buna yetkilerinin bulunmadığını ve
taleplerini İnfaz Kurumu idaresine bildirmeleri gerektiğini söylemesi üzerine
de bir dilekçe ile bu yönde İnfaz Kurumu idaresine 27/4/2012 tarihinde
başvuruda bulunmuşlardır.
9. Bu talep hakkında henüz bir kararın
verilmediği 30/4/2012 tarihinde M.A. ile başvurucu ve kardeşi arasında yaşanan
olayda M.A., jiletle başvurucu ve kardeşini basit tıbbi müdahale ile
giderilemeyecek ve yüzde sabit iz oluşturacak şekilde yaralamıştır. Başvurucu,
söz konusu yaralanma nedeniyle ayrıca total vücut fonksiyonlarında %3 kayba
uğramıştır. Akabinde M.A. görevliler tarafından hemen odadan çıkarılarak tedbir
amaçlı olarak müşahede odasına alınmış, başvurucu ve kardeşi ise yüzlerindeki
yaralanmalar nedeniyle acil olarak hastaneye sevk edilip tedavi edilmişlerdir.
10. Olay hakkında İnfaz Kurumu Disiplin
Kurulu Başkanlığı tarafından yapılan disiplin soruşturması sırasında adı
geçenlerin savunmaları alınmış, soruşturma sonucunda Kurulun 7/5/2012 tarihli
kararıyla M.A.nın kasten yaralama eylemlerini
gerçekleştirdiği kanaatiyle yirmi gün süre ile hücreye koyma disiplin cezası
ile cezalandırılmasına, başvurucu ve kardeşinin ise M.A.ya
uygunsuz sözler söylediği kanaatiyle bundan sonraki davranışlarında daha
dikkatli olmalarının hatırlatılmasına karar verilmiştir.
11. Başvurucu ve kardeşinin 2/5/2012
tarihinde M.A. ve soruşturma sonucunda sorumluluğu olduğu tespit edilecek tüm
İnfaz Kurumu görevlileri hakkında kamu davası açılması talebiyle olayı bütün
yönleriyle anlatarak verdikleri şikâyet dilekçesi üzerine Sincan Cumhuriyet
Başsavcılığı (Cumhuriyet Başsavcılığı) tarafından başlatılan soruşturma
sonucunda M.A. hakkında başvurucu ve kardeşine yönelik birden fazla neticesi
sebebiyle ağırlaşmış yaralama suçundan 17/12/2012 tarihinde kamu davası
açılmış; görevi kötüye kullanma suçundan haklarında soruşturma yapılan İnfaz
Kurumunda görevli infaz koruma baş memurları M.K., M.E.A. ve C.A. hakkında ise
“ek kovuşturmaya yer olmadığına” karar verilmiştir.
12. M.A. hakkında yürütülen söz konusu
davaya ilişkin yargılama sonucunda Sincan 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 4/4/2013
tarihli ve K.2013/255 sayılı kararı ile adı geçenin üzerine atılı suçlardan 6
yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiştir.
13. İnfaz Kurumunda görevli memurlar
hakkında verilen 17/12/2012 tarihli ve 2012/9612 Soruşturma sayılı kovuşturmaya
yer olmadığına dair karar ise şöyledir:
“Suç tarihinde Ankara 2 No’lu yüksek
Güvenlikli Ceza İnfaz Kurumunda hükümlü olarak bulunan müştekilerin, hakkında
silahla yaralama suçundan Sincan Asliye Ceza Mahkemesine kamu davası açılan
şüpheli M.A. tarafından yüzlerinde sabit iz kalacak şekilde yaralandıkları, suç
tarihinde müştekiler ile şüphelinin aynı odada kaldıkları, şüphelinin 25/4/2012
tarihli İdare ve Gözlem Kurulu kararı ile müştekilerin odalarına konulduğu,
müştekilerin 27/4/2012 tarihinde şüpheli ile aynı odada kalmak istemediklerine
dair dilekçe verdikleri, ancak İdare ve Gözlem Kurulunun haftada bir gün
toplanması sebebiyle bu konuda bir görüşme yapılmadan 30/4/2012 tarihinde
şüphelinin permatik ucunda bulunan jiletle her iki
müştekiyi yüzlerinden yaraladığı, müştekilerin de hem şüpheli hakkında hem de
kurum görevlileri hakkında şikâyetçi oldukları,
Kurum
Müdürlüğünün 18/5/2012 tarihli ve 2012/4278 sayılı yazısında, müştekilerin
odasına şüphelinin toplum hayatına intibak edebilmesi ve idari nedenlerle 25/4/2012
tarihli İdare ve Gözlem Kurulu ile verildiğinin, müştekilerin şüphelinin
odalarından alınması talepli dilekçelerinin 27/4/2012 Cuma günü verilmesi,
İdare ve Gözlem Kurulunun haftada bir gün toplanması ve toplantı gününün
gelmemesi sebebiyle taleplerinin değerlendirilemediğinin, olayda herhangi bir
memurun kusur ve ihmalinin bulunmadığının bildirildiği, müştekiler ile muhatap
olan ve şüpheli sıfatı ile savunmaları alınan personelin de ifadelerinde
müştekilerin şüphelinin odalarına verilmesinden bir gün sonra kendileri ile
görüşerek oda değişikliği taleplerini ilettikleri, kendilerinin de memur olarak
bu konuda yetkilerinin bulunmadığını, yazılı dilekçe ile kurum müdürlüğüne
başvurmalarını istedikleri, vardiya memuru olarak oda değişikliği konusunda yetkilerinin
bulunmadığını, İdare ve Gözlem Kurulunun haftada bir Salı günü toplandığını,
toplantı öncesi Pazartesi sabahı yaralama olayının meydana geldiğini
öğrendiklerini, şüphelinin böyle bir eylemde bulunacağının beklenmediğini,
suçsuz olduklarını ifade ettikleri,
Kurum
Müdürlüğünün yazısı, şüphelilerin savunmaları ve tüm dosya kapsamı göz önünde
bulundurulduğunda, şüpheli M.A.’nın müştekilere karşı
gerçekleştirdiği yaralama eylemleri ile kurum görevlilerinin tutumu arasında
doğrudan bir illiyet bağının bulunmadığı anlaşıldığından,
Şüpheli
kamu görevlileri hakkında kamu adına kovuşturma yapılmasına yer olmadığına
(karar verildi).”
14. Bu karar başvurucuya 26/3/2013
tarihinde tebliğ edilmiş olup başvurucunun anılan karara itirazı, Ankara 3.
Ağır Ceza Mahkemesinin (Mahkeme) 2/5/2013 tarihli ve 2013/316 Değişik İş sayılı
kararı ile kesin olarak reddedilmiştir. Kararın ilgili bölümü şöyledir:
“18/05/2012
tarihli ve 2012/4278 sayılı Ankara 2 No’lu F Tipi
Yüksek Güvenlikli ceza infaz kurumu müdürlüğünün cevabi yazılarından hükümlü
M.A.’nın İdare ve Gözlem kurulunun 25/04/2012 tarihli
ve 2012/572 sayılı kararı ile idari nedenlerle ve 3 kişilik odalara uyum
sağlayabileceği düşüncesiyle müştekilerin odasına verildiği, hükümlü müştekilerin
M.A.’nın odalarından alınması talepli dilekçelerinin
27/04/2012 Cuma günü verilmesi, idare ve gözlem kurulunun haftada bir
toplanması ve toplantı gününün henüz gelmemesi nedeniyle dilekçenin
değerlendirilemediği, Pazartesi günü sabahında da mevcut yaralanma olayının
meydana geldiği, oda değişikliği talebine idare ve gözlem kurulunun kararı
olmadan yerine getirme yetkisi bulunmayan şüpheli infaz koruma memurları
hakkında Sincan Cumhuriyet Başsavcılığının 17/12/2012 tarih ve 2012/9612
soruşturma sayılı kararı ile verilen ek kovuşturmaya yer olmadığına dair
kararında bir isabetsizlik bulunmadığı...”
15. Bu karar, başvurucuya 11/6/2013
tarihinde tebliğ edilmiştir.
16. Başvurucu ve kardeşinin anılan
soruşturmanın devamı sırasında farklı tarihlerde, eylemin gerçekleştiği yer
bakımından olayı soruşturmaya yetkisi bulunmayan Ankara Cumhuriyet
Başsavcılığına da olayda sorumluluğu bulunduğu tespit edilecek tüm İnfaz
görevlileri hakkında yeniden ve önceki şikâyetlerinde ileri sürdükleri
gerekçelerle şikâyet dilekçeleri gönderdikleri ve anılan Başsavcılık tarafından
söz konusu dilekçelerin ayrı ayrı kayda alındığı anlaşılmıştır.
17. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı
6/3/2013 tarihinde uhdesinde bulunan aynı konuya ilişkin soruşturmaları, en son
25/2/2013 tarihinde verilen şikâyet dilekçesi sonucunda başlatılan 2013/29453
sayılı soruşturma dosyasında birleştirmiş ve aynı tarihte belirtilen soruşturma
dosyası üzerinden verdiği yetkisizlik kararı ile dosyayı, yer bakımından
soruşturma yapmaya yetkili bulunan Cumhuriyet Başsavcılığına göndermiştir.
18. Cumhuriyet Başsavcılığına
gönderilen bu soruşturma dosyası, Başsavcılık tarafından 2013/7428 Soruşturma
numarasıyla kayda alınmış; 30/5/2013 tarihli ve K.2013/5447 sayılı kararla
kurum görevlileri hakkında kovuşturmaya yer olmadığına yeniden karar
verilmiştir. Kararın ilgili bölümü şöyledir:
“Müştekilerin bahse konu iddiaları ile ilgili C.Başsavcılığımızın 2012/9612
soruşturma sayılı dosyasında soruşturma yapıldığının, kurumda görev
yapan M.K., M.E.A. ve C.A. hakkında 'Kovuşturmaya Yer Olmadığına Dair Karar'
verildiğinin, M.A. hakkında da silahla yaralama suçundan 2. Asliye Ceza
Mahkemesine dava açıldığının tespit edildiği,
Ek kovuşturmaya
yer olmadığı kararının müştekilere tebliğ edilmesi üzerine süresi içinde
yaptıkları itirazın Ankara 3. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından değerlendirilerek
02/05/2013 tarih ve 2013/316 D. İş sayılı 'İtirazın Reddi' kararı verildiği,
Dolayısıyla
bahse konu soruşturmada müştekilerin iddiaları hakkında soruşturma
yapıldığından ve konu hakkında yeni bir delil bulunmadığından, CMK'nın 172/2 maddesi uyarınca görevliler hakkında kamu
davası açılmasının mümkün bulunmadığı anlaşıldığından…”
19. Bu karar başvurucuya 5/6/2013
tarihinde tebliğ edilmiş olup başvurucunun anılan karara itirazı, Mahkemenin
26/6/2013 tarihli ve 2013/378 Değişik İş sayılı kararı ile kesin olarak
reddedilmiştir. Kararın ilgili bölümü şöyledir:
“...beyan ve savunmalar, diğer tüm belge ve bilgiler
birlikte incelenip değerlendirildiğinde ve müştekiler vekili tarafından benzer
mahiyette yapılan itiraz nedeniyle Ankara 3. Ağır Ceza Mahkemesince verilen
itirazın reddine dair kararda ve itiraz konusu ... kararda gösterilen diğer
gerekçelere nazaran kovuşturma yapılmasına yer olmadığına ilişkin kararın usul
ve yasaya aykırı...bulunmadığı, itirazın yerinde olmadığı hukuki ve vicdani
kanaatine varılarak itirazın reddine (karar verilmiştir).”
20. Bu karar başvurucuya 4/7/2013
tarihinde tebliğ edilmiş olup başvurucu 2/8/2013 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
21. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı
Ceza Muhakemesi Kanunu’nun “Yetkili mahkeme”
kenar başlıklı 12. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“(1) Davaya bakmak yetkisi, suçun işlendiği yer mahkemesine aittir.”
22. 5271 sayılı Kanun’un “Kovuşturmaya yer olmadığına dair karar”
kenar başlıklı 172. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Cumhuriyet savcısı, soruşturma evresi sonunda, kamu davasının
açılması için yeterli şüphe oluşturacak delil elde edilememesi veya kovuşturma
olanağının bulunmaması hâllerinde kovuşturmaya yer olmadığına karar verir. Bu
karar suçtan zarar gören ile önceden ifadesi alınmış veya sorguya çekilmiş
şüpheliye bildirilir. Kararda, itiraz hakkı, süresi ve mercii gösterilir.
(2) Kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildikten sonra yeni delil
meydana çıkmadıkça, aynı fiilden dolayı kamu davası açılamaz.”
23. 5271 sayılı Kanun’un “Cumhuriyet savcısının kararına itiraz”
kenar başlıklı 173. maddesinin 18/6/2014 tarihli ve 6545 sayılı Kanun’un 71.
maddesi ile değişiklik yapılmadan önceki (1) ve (6) numaralı fıkraları
şöyledir:
“(1)
Suçtan zarar gören, kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın kendisine tebliğ
edildiği tarihten itibaren on beş gün içinde, bu kararı veren Cumhuriyet
savcısının yargı çevresinde görev yaptığı ağır ceza mahkemesine en yakın ağır ceza
mahkemesine itiraz edebilir.
…
(6) İtirazın reddedilmesi halinde; Cumhuriyet
savcısının, yeni delil varlığı nedeniyle kamu davasını açabilmesi, önceden
verilen dilekçe hakkında karar vermiş olan ağır ceza mahkemesinin bu hususta
karar vermesine bağlıdır.”
24. 26/9/2014 tarihli ve 5237 sayılı
Türk Ceza Kanunu’nun “Görevi Kötüye Kullanma”
kenar başlıklı 257. maddesi şöyledir:
“(1) Kanunda ayrıca suç olarak tanımlanan hâller dışında, görevinin
gereklerine aykırı hareket etmek suretiyle, kişilerin mağduriyetine veya
kamunun zararına neden olan ya da kişileri haksız bir menfaat sağlayan kamu
görevlisi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2)
Kanunda ayrıca suç olarak tanımlanan hâller dışında, görevinin gereklerini
yapmakta ihmal veya gecikme göstererek, kişilerin mağduriyetine veya kamunun
zararına neden olan ya da kişilere haksız bir menfaat sağlayan kamu görevlisi,
üç aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
25. Mahkemenin 7/1/2016 tarihinde
yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
26. Başvurucu; hükümlü olarak tutulduğu
İnfaz Kurumunda can güvenliği ve vücut bütünlüğünün korunmasının devletin ve
ilgili görevlilerin sorumluluğunda olduğunu, defalarca sözlü ve yazılı olarak
uyarmış olmasına rağmen görevlilerin ihmalleri sonucunda vücut bütünlüğünün
zarar gördüğünü ve yüzünde oluşan kalıcı iz nedeniyle psikolojisinin
bozulduğunu, sosyal yaşantıda dikkat çekecek kadar derin olan bu izler
nedeniyle topluma uyum sağlamasının imkânsız hâle geldiğini, olayın
soruşturulmasında idarenin kusurunun göz ardı edilmesi, yaralama eyleminde
kullanılan jiletin İnfaz Kurumuna nasıl ve ne şekilde sokulduğunun tespit
edilememe nedeninin görevlilerce araştırılmaması suretiyle görevli memurlar ve
sorumlular hakkında etkili bir ceza soruşturması yapılmadığını belirterek
kovuşturmaya yer olmadığı kararlarının Anayasa’nın 17. maddesinde güvence
altına alınan maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkını ihlal
ettiğini ileri sürmüş ve söz konusu kararların incelenerek ihlalin önlenmesi
talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
27. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu
tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların
hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir
Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 32). Bu nedenle ceza
soruşturmasında mağdur (suçtan zarar gören) konumunda olan başvurucunun
iddiaları, Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan
kötü muamele yasağı kapsamındaki devletin, bireyi üçüncü kişilerin şiddetine
karşı koruma ve bu yöndeki iddiaları etkili bir şekilde soruşturma yükümlülüğü
ile ilişkili görülerek değerlendirmenin anılan fıkra kapsamında yapılması
gerektiği kanaatine varılmıştır.
28. Bakanlık görüşünde öncelikle
başvurunun, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 3. maddesinde
güvence altına alınan işkence ve kötü muamele yasağı kapsamında ve Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihatları uyarınca değerlendirilmesinin uygun
olacağı belirtilmiş, herhangi bir kabul edilemezlik nedeninin varlığı ileri
sürülmeksizin somut başvuruda, başvurucuya saldıran hükümlünün başvurucu ile
aynı suç türü olan adli vasıflı hükümlü olması, Kurumun kapasite ve doluluk
oranı, diğer hükümlü/tutukluların durumları da dikkate alınarak ve ayrıca
anılan hükümlünün Kurumda bulunduğu süre içinde görevli memurlara ve diğer
tutuklu ya da hükümlülere karşı yaralama eylemi gerçekleştirdiği yönünde
herhangi bir bilgi olmaması karşısında İdare ve Gözlem Kurulunun kararı ile
idari nedenlerle ve üç kişilik odaya uyum sağlayabileceği düşüncesi ile
başvurucunun odasına verildiği, olayda 17/6/2005 tarihli ve 25848 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Ceza İnfaz Kurumlarında
Bulundurulabilecek Eşya ve Maddeler Hakkında Yönetmelik’in “Temizlik” başlıklı 13. maddesi uyarınca
hükümlülerin bulundurabilecekleri eşyalar arasında yer alan ve Kurum kantininde
satılan tıraş bıçağı jiletinin amacı dışında kullanıldığı belirtilmiş;
Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından olay hakkında derhâl soruşturma başlatılarak
başvurucuya saldıran hükümlü hakkında kamu davası açılıp adı geçenin kasten
yaralama suçundan mahkûmiyetine hükmolunduğu, ayrıca aynı eylemi nedeniyle
İnfaz Kurumu Disiplin Kurulunun 7/5/2012 tarihli kararı ile hakkında yirmi gün
hücreye koyma disiplin cezasının da verildiği ifade edilmiş, başvuruya konu
şikâyetlerin değerlendirilmesi konusunda takdirin Anayasa Mahkemesine ait olduğu
bildirilmiştir.
29. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı
Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Bireysel başvuru hakkı” kenar başlıklı 45.
maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“(2) İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem,
eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının
tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir.”
30. 6216 sayılı Kanun’un “Bireysel Başvuru Usulü” kenar başlıklı 47.
maddesinin (5) numaralı fıkrası şöyledir:
“(5) Bireysel başvurunun, başvuru yollarının tüketildiği tarihten;
başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün
içinde yapılması gerekir. Haklı bir mazereti nedeniyle süresi içinde başvuramayanlar,
mazeretin kalktığı tarihten itibaren on beş gün içinde ve mazeretlerini
belgeleyen delillerle birlikte başvurabilirler. Mahkeme, öncelikle başvurucunun
mazeretinin geçerli görülüp görülmediğini inceleyerek talebi kabul veya
reddeder.”
31. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün “Başvuru
süresi ve mazeret” kenar başlıklı 64. maddesinin (1) numaralı
fıkrası şöyledir:
“(1) Bireysel başvurunun, başvuru yollarının tüketildiği tarihten,
başvuru yolları öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün
içinde yapılması gerekir.”
32. Başvurucunun şikâyetleri açısından
Anayasa Mahkemesinin süre bakımından yetkisi konusunda bir sonuca varabilmek
için bu konuda verilen nihai karar tarihinin tespiti gerekmektedir.
33. Başvurucu, üçüncü kişinin şiddetine
karşı koruma yükümlülüğü kapsamında yapılan soruşturmaya ilişkin nihai karar
tarihinin, Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 30/5/2013 tarihinde verilen
kovuşturmaya yer olmadığına kararına itirazını Mahkemenin reddettiği tarih olan
26/6/2013 tarihi olduğunu ileri sürmektedir. Ancak başvuru dosyasındaki
belgeler incelendiğinde Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından başvuruya konu olay
hakkında yapılan soruşturma sonucunda 11/12/2012 tarihinde verilen kovuşturmaya
yer olmadığı kararına başvurucu tarafından itiraz edildiği ve Mahkemenin
başvurucunun itirazını 2/5/2013 tarihinde kesin olarak reddedip bu ret
kararının da başvurucuya 11/6/2013 tarihinde tebliğ edildiği görülmüştür (bkz.
§§ 12-14).
34. Soruşturmada bu şekilde
kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildikten ve bu karar kesinleşip
başvurucuya tebliğ edildikten sonra Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından
başvurucunun ve kardeşinin aynı olay nedeniyle farklı tarihlerde yer bakımından
olayı soruşturmaya yetkisi bulunmayan Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına da
şikâyet dilekçesi vermesi nedeniyle bir başka soruşturma daha yürütüldüğünün
farkına varılması sonucu bu soruşturmanın, daha önce aynı konuda kovuşturmaya
yer olmadığına karar verilmesi nedeniyle sonlandırıldığı anlaşılmıştır.
35. Öncelikle daha önce başvurulduğu ve
reddedildiği için başarılı olunmayacağı belli olan başvuru yoluna, yeni bir
delil ileri sürmeksizin tekrar başvurulması sonucu verilen karar üzerine
yapılan bireysel başvurunun Anayasa Mahkemesinin süre ve zaman bakımından
yetkisi üzerinde bir etkisi bulunmamaktadır (İbrahim
Oğuz Yapar, B. No: 2012/829, 5/3/2013, § 32 ).
36. Ayrıca Anayasa Mahkemesinin
kararlarında da sıklıkla belirtildiği üzere başvuru yollarının tüketilmesi
ilkesi, hukuk sisteminde öngörülen usul kurallarına riayet edilmesini
gerektirir. Zira başvuru yollarının tüketilmesi için usule ilişkin koşullara ve
sürelere riayet etmek gerekir. Bir kanun yoluna başvurulmuş olması tek başına
bu yolun tüketildiği anlamına gelmez. Bir kanun yolunun tüketildiğinden söz
edilebilmesi için öncelikle usulüne uygun bir başvuru yapılması ve inceleme
süresince öngörülmüş olan yöntem, biçim, süre ve diğer koşullara uygun hareket
edilmesi gerekir (Deniz Baykal,
B. No: 2013/7521, 4/12/2013, § 25; Halil
Özkök, 2013/5028, 14/1/2014, § 28).
37. Başvuru konusu olayda, Cumhuriyet
Başsavcılığı tarafından verilen 3/5/2013 tarihli kararda aynı olaya ilişkin
olarak önceden kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmesi ve bu aşamadan sonra
yeni bir delilin meydana çıkmaması nedeniyle başarılı olunamayacağı belli olan
bir başvuru yoluna ilişkin olarak kamu görevlilerinin olayda sorumluluklarının
bulunup bulunmadığı konusunda herhangi bir değerlendirme yapılmamış olup
soruşturma, herhangi bir esaslı işlem dahi yapılmaksızın sonuçlandırılmıştır.
38. Bu nedenle başvurucunun, devletin
gerek kendisini üçüncü kişilerin şiddetine karşı koruma ve gerekse bu yöndeki
iddialarını etkili bir şekilde soruşturma yükümlülüğünü ihlal ettiği
şikâyetlerine ilişkin olarak başvuru yollarının tüketilmesi niteliğinde olan
Mahkemenin 17/12/2012 tarihli kovuşturmaya yer olmadığına kararına itirazını
kesin olarak reddettiği 2/5/2013 tarihli kararını öğrendiği 11/6/2013
tarihinden itibaren otuz günlük yasal süresi içinde Anayasa Mahkemesine
bireysel başvuruda bulunması gerekirken aynı gerekçelerle daha önce başvuruda
bulunulması ve olayla ilgili yeni bir delilin meydana çıkmaması nedeniyle
başarılı olunmayacağı belli olan yeni bir başvuru yolunu tükettikten sonra
bireysel başvuruda bulunduğu anlaşılmıştır.
39. Başvurucunun, İnfaz Kurumu
görevlilerinin kendisini üçüncü kişinin şiddetine karşı koruma yükümlülüğüne
aykırı davrandıklarına ilişkin şikâyetlerini bu konuda soruşturma yapmaya yer
bakımından yetkisi bulunmayan Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına sonradan
iletmesinin de Anayasa Mahkemesinin süre bakımından yetkisi konusundaki
değerlendirmesi üzerinde bir herhangi bir etkisi bulunmamaktadır.
40. Nitekim somut olayda, Ankara
Cumhuriyet Başsavcılığının başvurucunun şikâyetlerini incelemeyip usul
kuralları gereğince soruşturma dosyasını yetkili Cumhuriyet Başsavcılığına
gönderdiği anlaşılmaktadır. Usul kurallarına aykırı biçimde yapılan bu
başvurunun -Anayasa Mahkemesinin yukarıda değinilen kararlarında da
belirtildiği üzere- bir kanun yolunun tüketilmesinden söz edilebilmesine imkân
vermediği görülmektedir.
41. Bu durumda başvuruya konu
şikâyetler yönünden başvuru konusu kararın 2/5/2013 tarihinde kesinleşip
11/6/2013 tarihinde başvurucuya tebliğ edildiği, söz konusu karara karşı
Anayasa Mahkemesine bireysel başvurunun 11/7/2013 tarihine kadar yapılmış
olması gerekirken 2/8/2013 tarihinde yapılmış olması nedeniyle başvurunun süre
aşımı nedeniyle kabul edilemez olduğu sonucuna varılmaktadır.
42. Açıklanan nedenlerle başvuru
yollarının tüketildiğinin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde
yapılmayan bireysel başvurunun diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden
incelenmeksizin süre aşımı
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurunun
süre aşımı nedeniyle KABUL
EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama
giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
7/1/2016 tarihinde
OYBİRLİĞİYLE karar verildi.