TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
SADIK KOÇAK VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU (2)
(Başvuru Numarası: 2013/5880)
Karar Tarihi:10/3/2016
Başkan
:
Burhan ÜSTÜN
Üyeler
Hicabi DURSUN
Erdal TERCAN
Kadir ÖZKAYA
Rıdvan GÜLEÇ
Raportör
Cüneyt DURMAZ
Başvurucular
1. Sadık KOÇAK
2. Nurten KOÇAK
3. Nurgül ÖZEL
4. Fatma KOÇAK
5. Yunus KOÇAK
6. Bayram KOÇAK
7. Ali KOÇAK
8. Hacer KOÇAK
9. Rabia KOÇAK
Vekili
Av. Ahmed Emir BİNİCİ
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, yakınlarının askerlik görevini yerine getirdiği sırada intihar etmesine ilişkin yürütülen ceza soruşturmasından sonuç alınamaması sonrasında idare aleyhine açılan maddi ve manevi tazminat davasında AYİM tarafından verilen kararın yeni bir durum oluşturmasına rağmen ceza soruşturması kapsamında verilen kovuşturmaya yer olmadığı kararının kaldırılmaması nedeniyle yaşam hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 30/7/2013 tarihinde Menderes 1. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Birinci Komisyonunca 22/12/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 19/6/2015 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir.Bakanlık, görüşünü 25/6/2015 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
6. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş 5/8/2015 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanlarını 15/9/2015 tarihinde ibraz etmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucuların ikisinin çocuğu ve diğer yedisinin kardeşi olan Şaban Koçak, Iğdır ili Aralık ilçesi 5. Hudut Taburu 6. Hudut Bölüğü Komutanlığına bağlı Aşağı Çiftlik Karakol Komutanlığı emrinde piyade onbaşı olarak askerlik görevini yerine getirirken kendisine kalorifer kazan dairesinin zimmeti verilmiştir.
9. Şaban Koçak, anne ve babasıyla yaptığı telefon görüşmelerinde kalorifer dairesinin zimmetinin kendisine verildiğini, bu görevi yapamayacağından korktuğunu ve yanlış bir şey yaparsa ailesinin mal varlığına el konulacağı tehdidi altında olduğunu ifade etmiştir.
10. Şaban Koçak, başvuru konusu olayın gerçekleşmesinden on saat önce görevli asker V.S.den ısrarla silah ve mühimmat istemiş; bu talebe komutanın emriyle olumlu cevap verilmemiştir.
11. Şaban Koçak, 2/5/2010 tarihinde kendi görev mahalli olan Karakolun kazan dairesinde diğer bir askerin hücum yeleğinden aldığı dolu şarjörü kendi silahına takarak kendisini vurmuş ve hayatını kaybetmiştir.
12. Olayla ilgili olarak Kara Kuvvetleri Komutanlığı 12. Mekanize Piyade Tugay Komutanlığı Askerî Savcılığı (Askerî Savcılık) E.2011/120 numarasıyla soruşturma başlatmıştır. Soruşturma sonucunda Askerî Savcılık, 28/1/2011 tarihli ve E.2011/120, K.2011/3 sayılı kararında intiharın Şaban Koçak’ın kendi iç dünyasından kaynaklanan ancak dışa yansıtmadığı şahsi, ailevi ve maddi sıkıntılar nedeniyle girmiş olduğu psikolojik bunalım sonucu gerçekleşmiş olduğunu ve başkasına atfedilebilecek bir suç unsuru bulunmadığını belirterek kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiştir.
13. Başvurucular kovuşturmaya yer olmadığına dair karara itiraz etmiştir. Kara Kuvvetleri Komutanlığı 9. Piyade Tugay Komutanlığı Askerî Mahkemesi, K.2011/101 sayılı kararı ile yapılan itirazı reddetmiştir.
14. Bunun üzerine başvurucular 1/3/2011 tarihinde uğradıkları maddi ve manevi zararların tazmini amacıyla Millî Savunma Bakanlığına dilekçeyle başvurmuşlardır. Millî Savunma Bakanlığı dilekçeye süresi içinde cevap vermeyerek başvuruyu zımnen reddetmiştir. Başvurucular, zımni ret üzerine 31/5/2011 tarihinde Askeri Yüksek İdare Mahkemesine (AYİM) dava açmıştır.
15. AYİM, 31/10/2012 tarihli ve E.2011/989, K.2012/1053 sayılı kararıyla Şaban Koçak’ın anne ve babası için toplam 7.100 TL maddi, davacıların tamamı için toplam 5.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar vermiştir. Ayrıca davanın reddedilen kısmı üzerinden nispi olarak hesaplanan 19.624 TL vekâlet ücretinin davacı olan başvuruculardan alınarak davalı idareye ödenmesine karar verilmiştir. Anılan kararın ilgili kısmı şöyledir:
“Askeri Savcılık tarafından yürütülen soruşturma sırasında ifadelerine başvurulan tanıkların beyanlarından anlaşıldığı üzere, müteveffanın çürük raporu alma konusunda bazı asker arkadaşlarıyla konuşmalar yaptığı, keza anne ve babasının beyanlarına göre, onlara telefonda “kendisine senet imzalatıldığı, 25.000,00 TL ceza verileceği, tarlalarının elinden alınacağı” şeklinde sözler söylediği, ayrıca kazan dairesinin sorumluluğunun kendisine verilmesi ve zimmetine alması konusunda çekingen davrandığı, maddi problemleri bulunan müteveffanın, kazan dairesindeki cihazların arızalanması halinde kendisinden tazminat istenmesinden korktuğu, özellikle olay günü nöbetine yaklaşık 10 saatlik bir süre olmasına rağmen V.S. isimli asker arkadaşından silah ve mühimmat talep ettiği, ancak nöbetine henüz uzun bir süre olduğundan V.S.’nin bu talebi yerine getirmediği ve müteveffaya silah ve mermi vermediği, ancak müteveffa ısrarcı olunca V.S.’nin bu konuda karakol komutanını bilgilendirdiği, komutanın izin vermemesi üzerine silah ve mühimmat alamadığı hususları hep birlikte düşünüldüğünde, dava konusu vahim olayın meydana gelmemesi için davalı idare ajanlarınca gerekli ve yeterli her türlü tedbirin alındığının söylenemeyeceği, müteveffanın olaydan önce intiharı kafasına koyup tasarlamasına ve hiçbir sebep yokken üst ve amirlerinden silah ve mermi istemek suretiyle bu konudaki niyetini de belli etmesine (en azından şüpheli davranmasına) rağmen bunun fark edilemediği, dolayısıyla meydana gelen ölüm olayı ile idarenin kusurlu davranışları arasında uygun illiyet bağının mevcut olduğu ve oluşan zararın idarece karşılanması gerektiği, ancak ölüm olayının müteveffanın kendi eylemi sonucu olması nedeniyle müteveffanın da müterafık kusurunun bulunduğu sonucuna varılmıştır.”
16. Anılan karar üzerine başvurucular karar düzeltme başvurusunda bulunmuştur. Söz konusu başvuru, AYİM’in 15/5/2013 tarihli ve E.2013/601, K.2013/584 sayılı kararı ile reddedilmiştir.
17. Başvurucuların AYİM'in kararı (bkz. § 14) sonrasında Anayasa Mahkemesine yaptıkları 22/1/2013 tarihli ve 2013/841 numaralı bireysel başvuru dosyasında, Anayasa Mahkemesi İkinci Bölümünün 23/1/2014 tarihli ve 2013/841 sayılı kararıyla başvurunun, yaşamını yitiren şahsın yakınları tarafından ileri sürülen Anayasa’nın 17. maddesinin ihlaline ilişkin şikâyetler yönünden mağdur sıfatının kalkması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmiştir.
18. Anayasa Mahkemesinin anılan kararında, Anayasa'nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşamı koruma yükümlülüğü açısından yapılan incelemedenihai olarak şu değerlendirmelere yer verilmiştir:
"85. Başvuru konusu olay açısından öncelikli olarak, AYİM’in kararında açık bir şekilde ihlal tespitinin yapıldığı ve buna dayalı olarak başvuruculara uğradıkları maddi ve manevi zararın karşılığı olarak yargılama kapsamında alınan bilirkişi raporundan yararlanılarak toplam 12.100 TL maddi ve manevi tazminata hükmedildiği görülmektedir.
...
87. Belirlenen tazminat miktarları ile davanın koşulları ve başvurucuların uğradığı zararlar arasında açık bir orantısızlık bulunmadığı görülmektedir. Sonuç olarak AYİM’in kararında bariz bir takdir hatası veya keyfilik tespit edilmediğinden Anayasa Mahkemesinin tazminat miktarlarının belirlenmesi konusunda AYİM’in takdir yetkisine müdahalesi söz konusu olamaz (B. No:2012/791, 7/11/2013, § 45).
89. Bu durumda, Anayasa Mahkemesi açısından, AYİM’in idarenin yaşanan intihar eyleminden sorumlu olduğunu tespit etmesi ve kendi takdir ettiği ölçüler çerçevesinde tazminata hükmetmesi başvurucuların mağdur sıfatını ortadan kaldırabilecektir. Ancak bu sonuca ulaşabilmek için bu konuda etkili bir ceza soruşturması yürütülüp yürütülmediğinin belirlenmesi gerekmektedir (§ 83). "
19. Anılan kararda Askerî Savcılığın yürüttüğü ceza soruşturmasına yönelik nihai olarak şu değerlendirmelere yer verilmiştir:
"96. Bu çerçevede, başvuru konusu olayda yürütülen ceza soruşturmasındaki işlemlere (§ 24–39) bakıldığında, intihar eyleminin gerçekleştiği gün resen soruşturmanın başlatıldığı, soruşturma kapsamında detaylı olay yeri incelemesi yapıldığı, ölü muayenesi ve klasik otopsi işleminin uygulandığı, aynı gün silah sesi üzerine kazan dairesine giden askerlerin, müteveffanın samimi olduğu asker arkadaşlarının, komutanlarının, şarjörünü aldığı askerin, mağdur sıfatı ile başvuruculardan Fatma Koçak ile Sadık Koçak’ın ve tanık sıfatı ile Ali Koçak’ın ifadelerinin alındığı, silahın balistik incelemesinin yapıldığı,tüm bu hususlar değerlendirilerek Şaban Koçak’ın kendi iç dünyasından kaynaklanan ve dışa yansıtmadığı sorunlar nedeniyle geçirdiği psikolojik bunalım sonucunda intihar ettiği gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiği, bu karara karşı başvurucular tarafından Askeri Mahkemeye yapılan itirazın reddedildiği, akabinde AYİM’de açılan tam yargı davasında idarenin sorumluluğunun tespit edilerek tazminata hükmedildiği görülmektedir.
97. Bütün bu hususlar dikkate alındığında, yaşanan intihar sonrasında yürütülen ceza soruşturmasında, yukarıda yer verilen ilkeler (§ 94–95) yönünden bir eksikliğin bulunduğu söylenemez. Mevcut başvuruda, gerçekleşen ölüme ilişkin başvurucuların ortaya koyduğu veya yürütülen idari ve ceza soruşturması kapsamında elde edilen bulgulardan müteveffanın ölümünün intihar sonucu gerçekleştiği anlaşılmaktadır. Bunun aksine bir durumdan “şüphe”lenilmesini gerektiren bir olgu da bulunmamaktadır. Bu durumda yukarıdaki paragrafta (§ 77) yer verilen ilkeler karşısında başvuru konusu olay kapsamında yaşam hakkı açısından ön soruşturma aşamasını aşan ve yargılamayı da içeren bir ceza soruşturması yürütülmesi zorunluluğu bulunduğu sonucuna varılamaz.
98. Dolayısıyla, yürütülen ceza soruşturmasında yaşam hakkının usuli boyutunun ihlaline neden olabilecek bir yön bulunmamaktadır. Bu durumda, başvuru konusu olayda yaşam hakkına ilişkin şikâyetler açısından, kapsamlı bir ceza soruşturmasını müteakip ihlali tespit eden ve makul bir tazminata hükmeden etkili bir idari dava yolu bulunmakta olup başvurucuların mağdur sıfatı ortadan kalkmıştır."
20. Anılan kararda yaşam hakkı dışında diğer haklar kapsamında yapılan incelemede AYİM’in bağımsız ve tarafsız olmadığı ile duruşma yapılmaması nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği yönündeki iddialar yönünden açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna, adil yargılanma hakkı kapsamında vekâlet ücretine ilişkin iddialar yönünden kabul edilebilir olduğuna ve başvurucular aleyhine hükmedilen nispi vekâlet ücreti nedeniyle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğü kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine, başvurucuların AYİM tarafından hükmedilen tazminata ilişkin Anayasa’nın 36. ve 40. maddelerinin ihlali yönündeki şikâyetlerinin ise ayrıca incelenmesine gerek olmadığına hükmedilmiştir.
21. Başvurucular, AYİM'in 31/10/2012 tarihli kararı sonrasında yeni delil ortaya çıktığını ileri sürerek Askerî Savcılığın 28/1/2011 tarihli kovuşturmaya yer olmadığına dair kararının (bkz. § 12) kaldırılması talebiyle 22/3/2013 tarihinde tekrar Askerî Savcılığa başvurmuşlardır.
22. Askerî Savcılık, 9/4/2013 tarihli kararıyla 25/10/1963 tarihli ve 353 sayılı Askeri Mahkemeler Kuruluşu ve Yargılama Usulü Kanunu'nun 111. maddesinde yer alan "Askerî savcı tarafından verilip süresi içinde itiraz edilmeyen veya itiraz edilip de süresi içinde itiraz edilmediğinden veya sebep gösterilmediğinden hakkındaki itiraz reddolunmuş bulunan kovuşturmaya yer olmadığı kararı üzerine, Millî Savunma Bakanı soruşturmaya devam edilmesi veya kamu davası açılması hususlarında askerî savcıya emir verebilir." hükmü uyarınca başvurucuların kovuşturmaya yer olmadığı kararına sebep göstermeksizin itiraz ettiklerini belirterek gereğinin takdir ve ifası için dosyayı Millî Savunma Bakanlığına göndermiştir.
23. Millî Savunma Bakanlığının 24/6/2013 tarihli kararıyla Milli Savunma Bakanlığının 14/5/2013 tarihli, 51393309-9010-2049-(31-31-11) sayılı ve "Kamu Davası Açılması Emri Verilmesi ve Kanun Yararına Bozma İşlemlerinin Reddi" konulu yazısına istinaden talebin reddedildiği bildirilmiştir.
24. Anılan karar 1/7/2013 tarihinde başvurucular vekiline tebliğ edilmiştir.
25. Bireysel başvuru 30/7/2013 tarihinde yapılmıştır.
B. İlgili Hukuk
26. 353 sayılı Kanun'un "Milli Savunma Bakanının askeri savcıya emir vermesi" kenar başlıklı 111. maddesi şöyledir:
"(Değişik birinci fıkra: 29/6/2006-5530/37 md.) Askerî savcı tarafından verilip süresi içinde itiraz edilmeyen veya itiraz edilip de süresi içinde itiraz edilmediğinden veya sebep gösterilmediğinden hakkındaki itiraz reddolunmuş bulunan kovuşturmaya yer olmadığı kararı üzerine, Millî Savunma Bakanı soruşturmaya devam edilmesi veya kamu davası açılması hususlarında askerî savcıya emir verebilir.
Kamu davasının açılması hususunda verilecek emir üzerine askeri savcı, soruşturma yapmaksızın iddianame ile kamu davasını açar."
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
27. Mahkemenin 10/3/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların İddiaları
28. Başvurucular; idarenin, intihar eden yakınlarının psikolojik sıkıntılarından haberdar olmasına rağmen yaşamını korumak için gerekli tedbirleri almayı ihmal ettiğini, Askerî Savcılık tarafından yürütülen soruşturmanın etkili, caydırıcı ve sorumluları cezalandırıcı nitelikte olmadığını; AYİM'in kararında, hizmet kusurunun bulunduğu gerekçesine yer verildiğini, bunun yeni bir delil olduğunu dolayısıyla kovuşturmaya yer olmadığı kararının kaldırılması gerektiğini, bu yöndeki taleplerinin Millî Savunma Bakanlığınca gerekçesiz kararla reddedilmesinin adil yargılanma hakkının ihlali niteliğinde olduğunu, bu karara karşı iç hukukta herhangi bir başvuru yolu bulunmadığını, buna göre ihlalin meydana gelmesini önleyen, devam etmesini engelleyen, ihlal için yeterli bir giderim sağlayan hukuk yolu bulunmadığından çelişmeli yargılama ve etkili başvuru hakkının ihlal edildiğini belirterek Anayasa’da düzenlenen yaşam hakkı, özgürlük ve güvenlik hakkı, işkence yasağı ve adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş; ihlalin tespiti ile maddi ve manevi tazminat taleplerinde bulunmuşlardır.
B. Değerlendirme
29. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucuların, özetle AYİM kararı sonrası ortaya çıkan yeni duruma bağlı olarak ceza soruşturması kapsamında verilen kovuşturmaya yer olmadığı kararının kaldırılmadığından bahisle ileri sürdüğü özgürlük ve güvenlik hakkı, işkence yasağı, etkili başvuru hakkı ve adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine yönelik iddialarının yaşam hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
30. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Bireysel başvuruların kabul edilebilirlik incelemesi ve şartları” kenar başlıklı 48. maddesinin (5) numaralı fıkrası şöyledir:
“Kabul edilebilirlik şartları ve incelemesinin usul ve esasları ile ilgili diğer hususlar İçtüzükle düzenlenir.”
31. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün “Düşme kararı” başlıklı 80. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (ç) bendi şöyledir:
“(1) Bölümler ya da komisyonlarca yargılamanın her aşamasında aşağıdaki hallerde düşme kararı verilebilir:
…
ç) Bölümler ya da Komisyonlarca saptanan herhangi bir başka gerekçeden ötürü, başvurunun incelenmesinin sürdürülmesini haklı kılan bir neden görülmemesi.”
32. Başvurucuların aynı olaya ilişkin olarak yaşamı koruma ve etkili soruşturma yükümlülükleri kapsamında ileri sürdükleri iddiaları daha önce 23/1/2014 tarihli ve 2013/841 sayılı kararda özetle "... başvuru konusu olayda yaşam hakkına ilişkin şikâyetler açısından, kapsamlı bir ceza soruşturmasını müteakip ihlali tespit eden ve makul bir tazminata hükmeden etkili bir idari dava yolu bulunmakta olup başvurucuların mağdur sıfatı ortadan kalkmıştır." gerekçesiyle kabul edilemez bulunmuştur. Bu kapsamdaAskerî Savcılık tarafından yürütülen ceza soruşturması, bu konuda mevcut ilkeler dikkate alınarak incelenmiş ve soruşturmanın "yaşanan ölüm olayının tüm yönlerinin ortaya konulmasına ve sorumlu kişilerin belirlenmesine imkan tanıma" konusunda etkili ve yeterli olduğuna kanaat getirilmiştir. Diğer yandan başvurucuların açtığı tam yargı davası yaşamı koruma yükümlülüğü açısından incelenmiş ve AYİM’in idarenin yaşanan intihar eyleminden sorumlu olduğunu tespit etmesi ve kendi takdir ettiği ölçüler çerçevesinde tazminata hükmetmesinin başvurucuların mağdur statüsünü kaldırdığına hükmedilmiştir.
33. Mevcut başvuruda başvurucuların şikâyetinin özünün, hâlihazırda Anayasa Mahkemesinin inceleme ve değerlendirme konusu yaptığı AYİM kararı sonrası ortaya çıktığı ileri sürülen yeni duruma bağlı olarak ceza soruşturması kapsamında verilen kovuşturmaya yer olmadığı kararının kaldırılmaması, taleplerinin ise yine hâlihazırda Anayasa Mahkemesinin etkili ve yeterli bulduğu ceza soruşturmasının yeniden açılması olduğu anlaşıldığından başvurunun incelenmesinin sürdürülmesini haklı kılan bir neden bulunmadığına kanaat getirilmiştir.
34. Açıklanan nedenlerle başvurunun incelenmesinin sürdürülmesini haklı kılan bir nedenin kalmadığı anlaşıldığından başvurunun diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin düşmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın incelenmesinin sürdürülmesini haklı kılan bir neden kalmamış olması nedeniyle DÜŞMESİNE,
B. Yargılama giderinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA
10/3/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.