TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
OSMAN SANDIKÇI BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/6297)
|
|
Karar Tarihi: 10/3/2016
|
R.G. Tarih ve Sayı: 19/4/2016-29689
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Erdal TERCAN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
Raportör
|
:
|
Recep ÜNAL
|
Başvurucu
|
:
|
Osman
SANDIKÇI
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; gözaltında işkence görülmesi nedeniyle işkence,
eziyet ve insan haysiyeti ile bağdaşmayan muamele yasağının; tutukluluğun uzun
sürmesi nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının; hukuka aykırı delillere
dayanılarak karar verilmesi, taleplerin dikkate alınmaması, gerekçeli kararın sekiz
ay sonra yazılması, yargılamanın makul sürede sonuçlandırılmaması ve benzeri
nedenlerle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 12/8/2013 tarihinde Edirne Cumhuriyet Başsavcılığı
vasıtasıyla adli yardım talepli olarak yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin
idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına
engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit
edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 30/6/2015 tarihinde,
başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne ve başvurunun kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Projesi (UYAP) vasıtasıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde
olaylar özetle şöyledir:
1. Başvurucu Hakkındaki
Soruşturma ve Kovuşturmalar
5. 13/7/2002 tarihinde İstanbul ili Üsküdar ilçesi Kuzguncuk
Mahallesindeki evinin yakınında çıplak ve darp edilmiş vaziyette bulunarak
hastaneye kaldırılan M.Ş. isimli şahıs, tedavi gördüğü hastanede 20/7/2002
tarihinde yaşamını yitirmiştir.
6. Kendi beyanına göre, belirtilen olayın şüphelisi olması
nedeniyle İstanbul'dan uzaklaşmak isteyen başvurucu, H.K. sahte kimliği ile Avşa Adası'na (Marmara/Balıkesir) gitmiştir.
7. Başvurucu, 30/7/2002 tarihinde Avşa
Adası'nda meydana gelen, M.U. ve H.U.B. adlı kişilerin ateşli silahla
öldürülmeleri ile sonuçlanan kavga olayına karışmıştır.
8. Belirtilen olayla ilgili olarak H.K. adına düzenlenmiş sahte
kimlikle gözaltına alınan başvurucu, belirtilen kimliği kullanarak 1/8/2002
tarihinde jandarmaya ve 4/8/2002 tarihinde Cumhuriyet savcısına şüpheli
sıfatıyla ifade vermiştir.
9. Marmara Sulh Ceza Mahkemesince yapılan sorgusunu müteakip
4/8/2002 tarihinde tutuklanan başvurucu hakkında aynı sahte kimlik bilgileri
esas alınarak Bandırma Cumhuriyet Başsavcılığının 7/11/2002 tarihli ve 2002/72
sayılı iddianamesi ile Bandırma Ağır Ceza Mahkemesinde kamu davası açılmıştır.
Yargılama devam ederken anılan Mahkemece başvurucunun tahliyesine karar
verilmiştir. Bu aşamaya kadar başvurucunun gerçek kimlik bilgilerinin,
belirtilen makamlarca bilinmediği anlaşılmaktadır.
10. Tahliye edilmesi sonrasında, yağma suçunu işlediği şüphesi
ile 8/1/2003 tarihinde İstanbul Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü
görevlilerince yakalanan başvurucu; kasten öldürme, yağma, çıkar amaçlı suç
örgütü kurmak ve yönetmek, sahtecilik, hürriyeti tahdit ve 10/7/1953 tarihli ve
6136 sayılı Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanun'a
muhalefet suçlarını işlediği şüphesi ile gözaltına alınmıştır.
11. Anılan kolluk biriminde başvurucunun 10/1/2003 tarihinde müdafii hazır bulunmaksızın ifadesi alınmıştır.
12. 12/1/2003 tarihinde gözaltından çıkarılan başvurucu, ifadesi
alınmak üzere İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi Cumhuriyet Başsavcılığına sevk
edilmiştir. Aynı tarihte ilgili Cumhuriyet savcısı tarafından alınan ifadesinde
başvurucu, savunmasını yapmış ve hakkındaki suçlamaları inkâr etmiştir.
Başvurucunun anılan ifadesinin ilgili kısımları şöyledir:
"... [E]mniyette
de bu şekilde anlattım ancak farklı yazmışlar. ... bana manevi işkence
yaptılar. [İ]nsanlık onurumla oynadılar. [H]akaret
küfür ettiler. [E]llerimi ve ayaklarımı bağladılar.
[G]özlerimi de bağladılar. [T]okat ve yumruk attılar.
[Z]orla bu ifadeyi okutmadan imzalattılar. [B]u
şekilde bana kötü muamelede bulunan ... organize şube müdürlüğü görevlilerinden
şikayetçiyim dedi.
Doktor raporları okundu: [R]aporlara bir diyeceğim yoktur. [R]aporlar
iddialarımı doğrulamaktadır. Polisler bana dayak yediğini söyleme dediler.
Doktora da bu arabadan atlayınca böyle oldu dediler.
..."
13. Başvurucu, aynı tarihte sorgu için İstanbul 4 No.lu Devlet
Güvenlik Mahkemesi (DGM) Hâkimliğine sevk edilmiştir. Avukatı refakatinde
savunmasını yapan başvurucu, anılan Hâkimliğin 12/1/2003 tarihli ve 2003/12
sayılı kararı ile tutuklanmıştır.
14. İstanbul DGM Cumhuriyet Başsavcılığının 18/2/2003 tarihli ve
E.2003/277 sayılı iddianamesi ile başvurucu hakkında; çıkar amaçlı suç örgütü
kurmak, işkence ile adam öldürmek, yağma, yağmaya teşebbüs, hürriyeti tahdit,
sahte nüfus cüzdanı kullanmak, 6136 sayılı Kanun'a muhalefet ve cürümden hasıl
olan eşyayı bilerek kullanmak suçlarından kamu davası açılmıştır.
15. Başvurucunun gerçek kimlik bilgileri ile yakalanarak
tutuklanmasını müteakip Bandırma Ağır Ceza Mahkemesinin 1/7/2003 tarihli ve
E.2002/164 sayılı kararı ile Avşa Adası'nda meydana
gelen olayla ilgili olarak açılan kamu davası, İstanbul 14. Ağır Ceza
Mahkemesinin E.2003/64 sayılı dava dosyası ile birleştirilmiştir.
16. Yapılan yargılama neticesinde İstanbul 14. Ağır Ceza
Mahkemesinin 26/9/2008 tarihli ve E.2003/64, K.2008/210 sayılı kararıyla
başvurucunun, suç işlemek amacıyla silahlı örgüt kurmak ve yönetmek suçundan
26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun "220/1-3, 53/1-2-3, 58/9, 63. maddeleri"
gereğince iki yıl altı ay hapis, sahte nüfus cüzdanı kullanmak suçundan
1/3/1926 tarihli ve 765 sayılı mülga Türk
Ceza Kanunu'nun 350. ve 40. maddeleri gereğince bir yıl hapis, maktul M.Ş.yi birlikte tasarlayarak ve canavarca hisle ve eziyet
çektirerek kasten öldürme suçundan 5237 sayılı Kanun'un "82/[1]a-b, 53/1-2-3, 63. maddeleri"
gereğince ağırlaştırılmış müebbet hapis, maktul M.U.yu birlikte kasten öldürmek
suçundan 765 sayılı Kanun'un "64, 448,
20, 31, 33, 40. [m]addeleri"
gereğince 24 yıl hapis, maktul H.U.B.'yi hedefte hata
sonucu kasten öldürme suçundan 765 sayılı Kanun'un "52, 448, 20, 31, 33, 40. [m]addeleri"
gereğince 24 yıl hapis, müşteki A.A.ya ait aracı
örgüte yarar sağlamak amacıyla silahla tehdit ederek yağma suçundan 5237 sayılı
Kanun'un "149/1-a-c-g, 53/1-2-3, 63.
maddeleri" gereğince 10 yıl hapis, müşteki O.Ö.nün
"11 milyar TL" vermesi
konusunda örgüte yarar sağlamak amacıyla silahla tehdit ederek yağmaya teşebbüs
suçundan 5237 sayılı Kanun'un "149/1-a-c-g,
35/2, 53/1-2-3, 63. maddeleri" gereğince iki yıl altı ay hapis,
müşteki Ş.T.ye yönelik yağmaya teşebbüs suçundan 5237 sayılı Kanun'un "148/1, 35/2, 53/1-2-3, 63. maddeleri"
gereğince iki yıl altı ay hapis, hürriyeti tahdit suçundan 765 sayılı Kanun'un "179/1-son, 40. maddeleri"
gereğince bir yıl dört ay hapis ve "457
YTL" adli para cezaları ile cezalandırılmasına ve tutukluluk hâlinin
hükümle birlikte devamına karar verilmiştir.
17. Temyiz üzerine Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 26/5/2010 tarihli
ve E.2010/10140, K.2010/3874 sayılı kararı ile başvurucu hakkında maktul H.U.B.yi hedefte hata sonucu
kasten öldürme suçundan kurulan mahkûmiyet hükmünün, "[s]anıkların doğrudan maktul H... U...'u
hedef aldıklarını gösteren delillerin bulunmadığı, ancak kavgaya dahil olan
maktul M... U... ile birlikte topluluk içinde bulunan
maktul H... U...'un da isabet alabileceğini öngörebilecek durumda oldukları,
eylemlerinin 5237 sayılı TCK hükümlerine göre 'olası kastla öldürme' suçunu
oluşturduğu gözetilmeden, lehe Kanunun tespiti amacıyla yapılması gereken somut
karşılaştırmanın, 765 sayılı TCK'nun 52, 448 ve 5237
sayılı TCK'nun 81, 21/2. maddeleri arasında yapılması
gerektiği gözetilmeksizin, 765 sayılı TCK'nun 52, 448
ve 5237 sayılı TCK'nun 81. maddeleri arasında
karşılaştırma yapılarak, 765 sayılı TCK'nun 52, 448
maddelerinin lehe olduğu kabul edilmek suretiyle" hüküm
kurulduğu gerekçesiyle bozulmasına, sahtecilik ve hürriyeti sınırlama suçları
yönünden dava zamanaşımı süresinin dolması nedeniyle kamu davasının ortadan
kaldırılmasına, diğer hükümler yönünden İlk Derece Mahkemesi kararının
onanmasına karar verilmiştir.
18. Bozma kararı sonrasında yapılan yargılama neticesinde
İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesinin 28/10/2011 tarihli ve E.2010/171,
K.2011/164 sayılı kararıyla başvurucunun, olası kasıtla öldürme suçundan 20 yıl
hapis cezası ile cezalandırılmasına ve tutukluluk hâlinin devamına karar verilmiştir.
19. Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 20/3/2013 tarihli ve
E.2012/5959, K.2013/2342 sayılı ilamı ile İlk Derece Mahkemesinin anılan kararı
onanmıştır.
20. Başvurucu, Yargıtayın anılan onama
ilamından, İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesinin 15/7/2013 tarihli ve 2013/487
Değişik İş sayılı kararının kendisine 31/7/2013 tarihinde tebliğ edilmesi ile
haberdar olduğunu bildirmiştir. Başvurucunun, onama kararını daha önce
öğrendiğine dair herhangi bir bilgi veya belgeye rastlanmamıştır.
2. Başvurucunun İşkence
İddiaları İle İlgili Soruşturma ve Kovuşturma Süreci
21. Başvurucu, 8/1/2003 tarihinde polis memurları tarafından
yakalanarak gözaltına alındığında kendisine işkence yapıldığı ve kötü muamelede
bulunulduğu iddiası ile ilgili kolluk görevlilerinden şikâyetçi olmuştur.
22. Başvurucunun şikâyeti üzerine başlatılan soruşturma
kapsamında Fatih Cumhuriyet Başsavcılığının 1/8/2003 tarihli ve E.3853 sayılı
iddianamesi ile ilgili görevliler hakkında Fatih 2. Asliye Ceza Mahkemesinde
kamu davası açılmıştır. Belirtilen iddianamede sanıkların, 765 sayılı Kanun'un
245. maddesi gereğince cezalandırılmaları talep edilmiştir.
23. Fatih 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 24/3/2004 tarihli ve
E.2003/574, K.2004/71 sayılı görevsizlik kararı ile dava dosyası İstanbul 1.
Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmiştir.
24. İstanbul 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 8/6/2005 tarihli ve
E.2004/134, K.2005/146 sayılı kararı ile ilgili görevliler hakkında "atılı suçu işlediklerine dair ... yeterli, kesin ve
inandırıcı kanıtlar elde edilemediği..." gerekçesiyle beraat
kararı verilmiştir.
25. Anılan beraat kararı, başvurucunun temyizi üzerine Yargıtay
8. Ceza Dairesinin 2/5/2007 tarihli ve E.2007/3378, K.2007/3364 sayılı ilamı
ile onanarak kesinleşmiştir.
B. İlgili Hukuk
26. 765 sayılı Kanun'un 20., 31., 33., 40., 52., 64., 179.,
350., 448.; 5237 sayılı Kanun'un 35., 53., 58., 63., 64., 82., 149., 220.;
30/7/1999 tarihli ve 4422 sayılı mülga Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele
Kanunu'nun 1.; 16/6/1983 tarihli ve 2845 sayılı mülga Devlet Güvenlik
Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 16. maddeleri.
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
27. Mahkemenin 10/3/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
28. Başvurucu, işkence ile ilgili şikâyetlerinin etkili bir
şekilde soruşturulmaması nedeniyle Anayasa'nın 17. maddesinin ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
29. Başvurucu; yakalama ve gözaltı sırasında haklarının
hatırlatılmadığını, yakınlarına haber verilmediğini, yakalandıktan dört gün
sonra hâkim huzuruna çıkarıldığını, gözaltında hâkim güvencesini düzenleyen
4/4/1929 tarihli ve 1412 sayılı mülga Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu'nun 128.
maddesinin DGM'lerin görev alanına giren soruşturmalarda uygulanmadığını, dört
ay boyunca mahkeme huzuruna çıkarılmaksızın tutukluluğunun devam ettirildiğini,
tutuklulukla ilgili kararların yetersiz gerekçeye dayalı olduğunu ve matbu
ifadeler içerdiğini, tutuklamaya yönelik itiraz dilekçelerine cevap
verilmediğini, tutukluluk durumunun dosya üzerinden incelendiğini, kanuni
tutukluluk süresinin aşıldığını, 2003 yılında tutuklandığını ve 69 ayı aşkın
süre tutuklu kaldığını belirterek Anayasa'nın 19. maddesinde güvence altına
alınan özgürlük ve güvenlik hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
30. Başvurucu; gözaltına alınmasından hâkim önüne çıkarılmasına
kadar geçen süre zarfında avukat yardımından yararlandırılmadığını, kolluktaki
işkenceye dayalı ifadelerinin hükme esas alındığını, lehinde olan delillerin
dikkate alınmadığını, iddianamedeki eksikliklerin Mahkemece
değerlendirilmediğini, talep etmelerine rağmen Mahkemece savunmalarının
alınmadığını, M.Ş.nin öldürülmesi ile ilgili olarak
maktulün eşi K.Ş.nin tanık sıfatıyla çağrılması
taleplerinin Mahkemece karşılanmadığını, aynı şekilde dosyadaki rapor ve
belgelerde imzası olan tanıkların dinlenmesi talebinin karşılanmadığını,
yargılamanın makul sürede sonuçlandırılmadığını, hazırlık evrakını
inceleyemediğini, susma hakkı tanınmadığını, iddianamenin yeterince açık
olmadığını, kimin ne ile suçlandığının belirsiz olduğunu, Mahkemenin tarafsız
olmadığını ve kendisine karşı ön yargılı tavırlar sergilediğini, savcıların
duruşma sonrası müzakerelere iştirak ettiklerini, bu durumun silahların
eşitliği ilkesine aykırı olduğunu, ilk duruşmada tanıklarını bulundurma
hakkının kullandırılmadığını, iddia makamının beyanları kelimesi kelimesine
zapta geçirilirken kendi beyanlarının özet bir şekilde zapta geçirildiğini, ara
kararlarının yazımı aşamasında duruşma salonunun boşaltıldığını, DGM'lerin şeklen
kapatıldığını, yargılamaya devam eden özel yetkili Mahkemenin hâkim ve
personellerinin değişmediğini, 4422 sayılı Kanun kapsamında olmamasına rağmen
özel yargılama usullerine başvurabilmek için kendisine isnat edilen eylemlerin
anılan Kanun kapsamında değerlendirildiğini, 4422 sayılı Kanun kapsamındaki suç
tanımının belirsiz olduğunu, hâkimin reddine dair taleplerinin aynı hâkim
tarafından karara bağlandığını, Mahkeme heyeti ile aralarında husumet
oluştuğunu, sık sık hâkimlerin değiştiğini, dosyayı bilmeyen hâkimlerin kendisi
hakkında karar verdiğini, Mahkeme heyetinin işkence iddialarına ilişkin
soruşturmayı dikkate almadığını, kanuna aykırı olarak elde edilen, ikrar içeren
ifadesine dayanılarak mahkûmiyet kararı verildiğini, temyiz aşamasında Yargıtaya gönderdiği dilekçenin kasıtlı olarak başka bir
mercie gönderilerek temyiz aşamasında savunma yapmasının engellendiğini
belirterek Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
31. Başvurucu; soruşturmayı yürüten kolluk biriminin, ismini
basına sızdırdığını, bu şekilde masumiyet karinesinin ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
32. Başvurucu, yargılamaya konu suçlarla ilgili olmayan 06 ...
plakalı aracın müsadere edilmesi nedeniyle Anayasa'nın 35. maddesinde güvence
altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
33. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Başvuru hakkının kötüye kullanılması"
kenar başlıklı 51. maddesi şöyledir:
"Bireysel
başvuru hakkını açıkça kötüye kullandığı tespit edilen başvurucular aleyhine,
yargılama giderlerinin dışında, ayrıca ikibin Türk
Lirasından fazla olmamak üzere disiplin para cezasına hükmedilebilir."
34. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün
(İçtüzük) "Başvuru hakkının kötüye
kullanılması" kenar başlıklı 83. maddesi şöyledir:
"Başvurucunun
istismar edici, yanıltıcı ve benzeri nitelikteki davranışlarıyla bireysel
başvuru hakkını açıkça kötüye kullandığının tespit edilmesi hâlinde başvuru
reddedilir ve yargılama giderleri dışında, ilgilinin ikibin
Türk Lirasından fazla olmamak üzere disiplin para cezasıyla cezalandırılmasına
karar verilir."
35. İlgili düzenlemeler vasıtasıyla genel hukuk teorisinde bir
kamu düzeni kuralı olarak ele alınan ve genel olarak bir hakkın açıkça
öngörüldüğü amaç dışında ve başkalarını zarara sokacak şekilde kullanılmasının
hukuk düzenince himaye edilmeyeceğini ifade eden hakkın kötüye kullanılmasının,
bireysel başvuru alanında özel olarak ele alındığı görülmektedir. Bu bağlamda
bireysel başvuru usulünün amacına açıkça aykırı olan ve Mahkemenin başvuruyu
gereği gibi değerlendirmesini engelleyen davranışların, başvuru hakkının kötüye
kullanılması olarak değerlendirilmesi mümkündür (S.Ö., B. No: 2013/7087, 18/9/2014, § 28).
36. İçtüzüğün 83. maddesindeki "... istismar edici, yanıltıcı ve benzeri nitelikteki davranışlarıyla
..." ifadesinden, bireysel başvuru hakkının kötüye kullanılması
hâllerinin, sınırlı bir şekilde sayılmadığı, hakkın kötüye kullanılması olarak
kabul edilebilecek benzer davranışların da anılan madde kapsamında
değerlendirilmesinin mümkün olduğu açıktır.
37. Hiç kuşkusuz, bireysel başvuruda bulunan kişi, başvuruya
konu ihlal iddiasındaki haklılığını ortaya koyabileceği ve bu anlamda kendini
en iyi şekilde ifade edebileceği üslubu seçmekte özgürdür. Bu çerçevede
başvurucunun, meşru ve medeni sınırlar içinde kalmak şartıyla ihlal
iddialarını, başvurusunun amacı doğrultusunda normal olandan daha sert bir
dille ortaya koyması da mazur görülebilir. Ancak haklılığını ortaya koyma ve
kendini daha iyi ifade etme amacını aşan, hak ihlaline sebebiyet verdiğini
iddia ettiği kamu otoritesini, kamu otoritesini temsil eden kişileri veya
doğrudan Anayasa Mahkemesini hedef alan, hakaret veya iftira oluşturabilecek,
eleştiri sınırları dışında kalan, kaba, rahatsız edici ve saldırgan bir dil
kullanılmasının bireysel başvuru hakkı kapsamında değerlendirilmesi mümkün
olmayıp bu tür davranışların hakkın kötüye kullanılması olarak kabulü gerekir.
38. Nitekim Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) de başvuranın
Mahkeme ile yazışmalarında, davalı hükûmete, hükûmet temsilcisine, davalı
devletin makamlarına, bizzat mahkemeye, mahkemenin yargıçlarına veya mahkeme
yazı işleri müdürlüğü mensuplarına karşı kırıcı, tehditkâr, tahkir veya tahrik
edici bir dil kullanması hâlinde başvuru hakkının kötüye kullanılmış olacağını
kabul etmektedir (Řehák/Çek Cumhuriyeti (k.k.),
B. No: 67208/01, 18/5/2004; Duringer ve diğerleri ve Grunge/Fransa
(k.k.), 61164/00 B. No: 18589/02, 4/2/2003). AİHM'e göre başvurucunun kullandığı dilin kaba olduğunun
değerlendirilebilmesi için sadece ağır, tartışma yaratmaya yönelik veya alaycı
olması yeterli değildir; "normal,
medeni ve meşru eleştiri sınırlarını" aşması da gerekir (Di Salvo/İtalya (k.k.), B. No: 16098/05, 11/1/2007; Apinis/Letonya [k.k.],
B. No: 46549/06, 20/9/2011).
39. İncelemeye konu bireysel başvuru kapsamında, başvurucu
tarafından Anayasa Mahkemesine üç farklı dilekçe sunulmuştur.
40. Başvurucunun, el yazısı ile hazırlanmış ve dayanak
belgelerle birleştirilmiş olan toplam 280 sayfalık 12/8/2013 tarihli birinci
başvuru dilekçesinin, 13-15., 18., 22., 24-26., 28., 38-40., 47., 48., 54.,
56., 57., 60., 64., 72., 98., 100-107., 109., 112-114., 116., 125., 133., 137.,
139., 141., 142., 146., 152., 158., 159., 212-216., 231., 237., 260., 265. ve
275. sayfalarında ısrarlı bir şekilde soruşturma, kovuşturma ve temyiz
süreçlerinde görev alan Cumhuriyet savcısı, mahkeme başkanı ve üyelerini,
kolluk görevlilerini ve ayrım gözetmeksizin tüm emniyet mensuplarını aşağılayan
ve tahkir eden ifadeler kullandığı tespit edilmiştir.
41. Anayasa Mahkemesi Bireysel Başvuru Bürosunun 22/8/2013
tarihli yazısı ile başvurucuya, yazmış olduğu başvuru dilekçesinin 6216 sayılı
Kanun ve İçtüzük'e uygun olarak düzenlenmediği
bildirilerek başvurucudan belirtilen nitelikleri taşıyan yeni bir başvuru
dilekçesi hazırlaması istenmiştir.
42. Bunun üzerine başvurucu, 10/10/2013 tarihli ikinci başvuru
dilekçesini (formunu) Anayasa Mahkemesine sunmuştur. Başvurucu, bu dilekçesinde
birinci dilekçesindeki üslubunu sürdürmekle birlikte ihlal iddialarını
tekrarlamamış ve önceki dilekçesine atıf yapmakla yetinmiştir. Başvurucu
tarafından, ikinci bireysel başvuru dilekçesinin ekinde sunulan ve doğrudan Bireysel
Başvuru Bürosu Raportörünü muhatap alan aynı tarihli (10/10/2013) dilekçede de
kendisine bildirilen idari eksikliklerin başvurusunun reddedilmesi için "uydurulan bahaneler" olduğunu
belirterek "... ben elimde olan tüm
belgeleri fotokopi-or[i]jinal
demeden size gönderiyorum. Gerisi sizin sütünüzün kalitesine kalmış."
şeklinde dilekçenin yazılış gayesini aşan, yakışıksız ve saldırgan ifadeler
kullanıldığı görülmüştür.
43. Başvurusunun akıbeti hakkında bilgi edinme talebi içeren
30/11/2015 tarihli dilekçesinde, Anayasa Mahkemesince dosyasının kasıtlı olarak
bekletildiğini, dosyası daha önce görüşülen başvurucuların "birinci sınıf", kendisinin ise "üçüncü veya beşinci sınıf vatandaş"
olarak kabul edildiği ithamlarında bulunan başvurucunun, önceki dilekçelerinde
kullandığı saldırgan üslubundan vazgeçmediği görülmüştür.
44. Belirtilen tespitler ışığında başvurucunun, haklılığını
ortaya koyma, kendini daha iyi ifade etme ve eleştiride bulunma amacını aşan,
hak ihlaline sebebiyet verdiğini iddia ettiği kamu otoritesini, kamu
otoritesini temsil eden kişileri ve doğrudan Anayasa Mahkemesini hedef alan,
rahatsız edici ve saldırgan bir dil kullanmakta ısrar ettiği anlaşılmaktadır.
Başvurucunun bu tutumunun, bireysel başvuru hakkı kapsamında değerlendirilmesi
mümkün olmayıp başvuru hakkının kötüye kullanılması olarak kabulü gerekir.
45. Açıklanan nedenle başvurunun başvuru hakkının kötüye kullanılması nedeniyle reddine karar
verilmesi gerekir.
46. Başvuru hakkının kötüye kullanılması nedeniyle 6216 sayılı
Kanun'un 51. ve İçtüzük'ün 83. maddeleri gereğince
başvurucu aleyhine takdiren 2.000 TL disiplin para
cezasına hükmedilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurunun, başvuru
hakkının kötüye kullanılması nedeniyle REDDİNE,
B. 6216 sayılı Kanun'un 51. maddesi uyarınca 2.000 TL disiplin
para cezasının başvurucudan TAHSİLİNE,
C. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanunu’nun 339. maddesinin (1) numaralı fıkrası uyarınca yargılama
giderlerinin, BAŞVURUCUDAN TAHSİLİNE
10/3/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.