TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
CEMAL AYDEMİR BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/5881)
|
|
Karar Tarihi: 3/4/2014
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Serruh
KALELİ
|
Üyeler
|
:
|
Nuri NECİPOĞLU
|
|
|
Hicabi
DURSUN
|
|
|
Erdal TERCAN
|
|
|
Zühtü ARSLAN
|
Raportör
|
:
|
Murat AZAKLI
|
Başvurucu
|
:
|
Cemal AYDEMİR
|
Vekili
|
:
|
Av. Ahmed Emir BİNİCİ
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, 1/7/2005 tarihinde İzmir 4. İş Mahkemesinde
açtığı tazminat davasının halen devam ettiğini, makul sürede yargılama
yapılmadığını belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüş, tazminat talep etmiştir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 30/7/2013 tarihinde Menderes 1. Asliye Hukuk
Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinde Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit
edilmiştir.
3. Birinci Bölüm İkinci Komisyonunca, 23/10/2013 tarihinde,
kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme
gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Birinci Bölümün 14/11/2013 tarihli ara kararı gereğince
başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar
verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve olgular ile başvurunun bir örneği
görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmiş, Adalet Bakanlığınca 14/1/2014
tarihli yazı ile görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle
olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucunun, Uğrak Sobacılık Ltd. Şti.’ye
ait işyerinde çalıştığı sırada, 1/3/2005 tarihinde pres makinesine elini
kaptırması sonucu sağ ve sol el başparmakları kopmuştur.
8. Başvurucu, 1/7/2005 tarihinde İzmir 4. İş Mahkemesinde,
pres makinesinin bakımının yapılmadığı ve gerekli önlemlerin alınmadığı
iddiasıyla işyeri sahibi şirket ile işyerinin teknik sorumlusu Y.K. isimli
şahıs aleyhine açtığı davada, iş görme kaybı nedeniyle maddi ve manevi
tazminatın tahsilini talep etmiştir.
9. Yargılama, anılan Mahkemede halen devam etmekte olup,
31/3/2014 tarihli duruşmada, davanın 9/6/2014 tarihine ertelenmesine karar
verildiği anlaşılmıştır.
B. İlgili Hukuk
10. 12/1/2011 tarih ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanunu’nun “Usul ekonomisi ilkesi”
kenar başlıklı 30. maddesi şöyledir:
“Hâkim, yargılamanın makul süre içinde ve düzenli bir
biçimde yürütülmesini ve gereksiz gider yapılmamasını sağlamakla yükümlüdür.”
11. 6100 sayılı Kanun’un “Diğer
kanunlardaki yargılama usulü ile ilgili hükümler” kenar başlıklı
447. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Diğer kanunların sözlü yahut seri yargılama usulüne atıf
yaptığı hâllerde, bu Kanunun basit yargılama usulü ile ilgili hükümleri
uygulanır.”
12. 30/1/1950 tarih ve 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun
1. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“İş
Kanununa göre işçi sayılan kimselerle (o kanunun değiştirilen ikinci
maddesinin Ç, D ve E fıkralarında istisna edilen işlerde çalışanlar hariç)
işveren veya işveren vekilleri arasında iş akdinden veya iş Kanununa dayanan
her türlü hak iddialarından doğan hukuk uyuşmazlıklarının çözülmesi ile görevli
olarak lüzum görülen yerlerde iş mahkemeleri kurulur.”
13. 5521 sayılı Kanun’un 7. maddesinin birinci fıkrası
şöyledir:
“İş mahkemelerinde şifahi yargılama usulü
uygulanır. İlk oturumda mahkeme tarafları sulha teşvik eder. Uzlaşamadıkları ve
taraflar veya vekillerinden birisi gelmediği takdirde yargılamaya devam
olunarak esas hakkında hüküm verilir.”
14. 5521 sayılı Kanun’un 15. maddesi şöyledir:
“Bu Kanunda sarahat bulunmıyan
hallerde Hukuk Muhakemeleri Usulü Kanunu hükümleri uygulanır.”
15. 22/5/2003 tarih ve 4857 sayılı İş Kanunu’nun “İşverenlerin ve işçilerin yükümlülükleri”
kenar başlıklı 77. maddesi şöyledir:
“İşverenler işyerlerinde iş sağlığı ve güvenliğinin
sağlanması için gerekli her türlü önlemi almak, araç ve gereçleri noksansız
bulundurmak, işçiler de iş sağlığı ve güvenliği konusunda alınan her türlü
önleme uymakla yükümlüdürler.
İşverenler
işyerinde alınan iş sağlığı ve güvenliği önlemlerine uyulup uyulmadığını
denetlemek, işçileri karşı karşıya bulundukları mesleki riskler, alınması
gerekli tedbirler, yasal hak ve sorumlulukları konusunda bilgilendirmek ve
gerekli iş sağlığı ve güvenliği eğitimini vermek zorundadırlar. Yapılacak
eğitimin usul ve esasları Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca çıkarılacak
yönetmelikle düzenlenir.
İşverenler
işyerlerinde meydana gelen iş kazasını ve tespit edilecek meslek hastalığını en
geç iki iş günü içinde yazı ile ilgili bölge müdürlüğüne bildirmek
zorundadırlar.
Bu
bölümde ve iş sağlığı ve güvenliğine ilişkin tüzük ve yönetmeliklerde yer alan
hükümler işyerindeki çıraklara ve stajyerlere de uygulanır.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
16. Mahkemenin 3/4/2014 tarihinde yapmış olduğu toplantıda,
başvurucunun 30/7/2013 tarih ve 2013/5881 numaralı bireysel başvurusu incelenip
gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
17. Başvurucu, 15/3/2005 tarihinde meydana gelen iş kazası
sonunda başparmaklarının koptuğunu, fiziksel, psikolojik ve ekonomik açıdan
zarar gördüğünü, 1/7/2005 tarihinde İzmir 4. İş Mahkemesinde açtığı tazminat
davasının 7 yıldan fazla süredir devam ettiğini, temyiz ve infaz aşamasının hiç
başlamadığını, makul sürede yargılama yapılmadığını, dava dosyasının düzgün
şekilde incelenmediğini belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüş, ihlalin tespiti ile maddi ve manevi tazminat ödenmesini talep
etmiştir.
B. Değerlendirme
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
18. Başvurucunun yargılamanın uzunluğuyla ilgili şikâyeti
açıkça dayanaktan yoksun olmadığı gibi, bu şikâyet için diğer kabul edilemezlik
nedenlerinden herhangi biri de bulunmamaktadır. Bu nedenle, başvurunun kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
19. Başvurucu, iş kazası sonucu yaralanması üzerine, 1/7/2005
tarihinde açtığı tazminat davasının halen devam ettiğini belirterek, adil
yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
20. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 6216
sayılı Kanun’un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası hükümlerine göre, Anayasa
Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının incelenebilmesi için, kamu
gücü tarafından müdahale edildiği iddia edilen hakkın Anayasa’da güvence altına
alınmış olmasının yanı sıra Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (Sözleşme) ve
Türkiye’nin taraf olduğu ek protokollerinin kapsamına da girmesi gerekir. Bir
başka ifadeyle, Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kalan bir
hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar
verilmesi mümkün değildir (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18).
21. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36.
maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle
yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil
yargılanma hakkına sahiptir.”
22. Anayasa’nın “Duruşmaların açık ve kararların gerekçeli olması”
kenar başlıklı 141. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
“Davaların en az giderle ve mümkün olan süratle
sonuçlandırılması, yargının görevidir.”
23. Sözleşme’nin “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6.
maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili
uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda
karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme
tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak
görülmesini isteme hakkına sahiptir.”
24. Sözleşme metni ile AİHM kararlarından ortaya çıkan ve
adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, Anayasa’nın
36. maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa
Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı bir çok kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve
AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle, gerek Sözleşme’nin lafzi
içeriğinde yer alan gerek AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına
dâhil edilen ilke ve haklara, Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer
vermektedir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 38).
25. Somut başvurunun dayanağını oluşturan makul sürede
yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca adil yargılanma
hakkının kapsamına dâhil olup, ayrıca davaların en az giderle ve mümkün olan
süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa’nın 141.
maddesinin de, Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği,
makul sürede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması
gerektiği açıktır.
26. Makul sürede yargılanma hakkının amacı, tarafların uzun
süren yargılama faaliyeti nedeniyle maruz kalacakları maddi ve manevi baskı ile
sıkıntılardan korunması olup, hukuki uyuşmazlığın çözümünde gerekli özenin
gösterilmesi gereği de yargılama faaliyetinde göz ardı edilemeyeceğinden,
yargılama süresinin makul olup olmadığının her bir başvuru açısından münferiden
değerlendirilmesi gerekir (B. No:2012/13, 2/7/2013, § 40).
27. Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu,
tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun
davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir
davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması
gereken kriterlerdir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 41–45).
28. Ancak, belirtilen kriterlerden hiçbiri makul süre
değerlendirmesinde tek başına belirleyici değildir. Yargılama sürecindeki tüm
gecikmelerin ayrı ayrı tespiti ile bu kriterlerin toplam etkisi
değerlendirilmek suretiyle, hangi unsurun yargılamanın gecikmesi açısından daha
etkili olduğu saptanmalıdır (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 46).
29. İşverenin, işyerinde
işçilerin sağlığını ve iş güvenliğini sağlamak için gerekli olanı yapmak ve bu
husustaki şartları sağlamak ve araçları noksansız bulundurmakla yükümlü olduğu,
4857 sayılı Kanun’un 77. maddesinde açıkça düzenlenmiştir. İş kazalarında
işverenin sorumluluğu, kusur sorumluluğu esasına dayanır. İşverenin, kendisine
bağımlı olarak çalışan işçisini koruma ve gözetme borcuna aykırı hareket etmesi
sonucunda iş kazası veya meslek hastalığına maruz kalan işçi, tüm zararlarının
tazminini talep etme hakkına sahiptir.
30. İş mahkemelerinin görevi
5521 sayılı Kanun’un 1. maddesinde düzenlenmiştir. Anılan maddede, işçiyle
işveren veya işveren vekili arasında iş akdinden veya İş Kanunu’na dayanan her
türlü hak iddialarından doğan hukuk uyuşmazlıklarının iş mahkemelerinde
çözümleneceği hüküm altına alınmıştır.
31. Bu şekilde kanun koyucu, iş
hukukunun çalışanı koruyucu niteliğini ve iş davalarının özelliklerini dikkate
alarak genel mahkemelerin dışında özel bir iş yargılaması sistemi oluşturmuş ve
iş davalarının, konunun uzmanı mahkemelerce mümkün olduğunca hızlı, basit ve
ucuz bir biçimde sonuçlandırılmasını amaçlamıştır.
32. Adil yargılanma hakkı
Devlete, uyuşmazlıkların makul süre içinde nihai olarak sonuçlandırılmasını
garanti edecek bir yargı sistemi kurma ödevi yükler. İş kazası sonucu yaralanan
bir çalışanın, bu fiil sonucu ortaya çıkan zararının karşılanması için derhal
bir yargı kararı verilmesinde önemli bir kişisel yararı bulunmaktadır. Zira
çalışma gücünü kısmen veya tamamen kaybeden bir bireyin hukuki durumunun
ivedilikle açıklığa kavuşturulması gerekir. Çalışanın, geçim kaynağı olmaksızın
hukuki durumunun uzun süre belirsiz bırakılması halinde, çalışan bu durumdan
olumsuz etkilenecektir. Bu nedenle kaza sonucu meydana gelen zararların derhal
tazmin edilmesinde ve bu uyuşmazlıkların ivedilikle çözülmesi hususunda yargı
organlarının özel bir itina göstermesi gerekir.
33. 6100 sayılı Kanun’un 30.
maddesinde uyuşmazlıkların makul sürede çözümlenmesi gerektiği belirtilmiş, bu
amaçla 6100 sayılı Kanun’un 447. maddesiyle 5521 sayılı Kanun’un 7. maddesinde
olduğu gibi daha önce yürürlüğe girmiş olan kanunlarda yer alan sözlü ve seri
yargılama usulleri kaldırılmış ve bunun yerine iş hukuku uyuşmazlıklarına da
uygulanmak üzere basit yargılama usulü getirilmiştir. Dolayısıyla iş kazası
nedeniyle tazminat davalarında da takip edilmesi gereken yargılama usulü, 6100
sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği 1/10/2011 tarihinden itibaren basit yargılama
usulü olmuştur.
34. Basit yargılama usulü, 6100
sayılı Kanun’un 316. maddesinde yer alan davalar ile kanunlarda açıkça
belirtilen bazı davalarda uygulanan ve yazılı yargılama usulünden daha basit ve
çabuk işleyen, daha kısa bir incelemeye ihtiyaç duyan ve daha kolay bir
inceleme ile sonuçlandırılabilecek dava ve işler için kabul edilmiş bir
yargılama usulüdür (B. No: 2013/772, 7/11/2013, § 65).
35. Anayasa’nın 36. maddesi ve Sözleşme’nin 6. maddesi
uyarınca, medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkların makul sürede
karara bağlanması gerekmektedir. Başvuru konusu olayda iş kazası sonucu
yaralanan başvurucunun, zarar gördüğünü ileri sürerek açtığı bir tazminat
davası bulunmakta olup, bu sorunun çözümüne yönelik olarak 5521 ve 6100 sayılı
Kanunlarda yer verilen usul hükümlerine göre yürütülen somut yargılama
faaliyetinin, medeni hak ve yükümlülükleri konu alan bir yargılama olduğunda
kuşku bulunmamaktadır.
36. Yargılama faaliyetinin makul
sürede gerçekleşip gerçekleşmediğinin saptanması için, öncelikle uyuşmazlığın
türüne göre değişebilen, başlangıç ve bitiş tarihlerinin belirlenmesi
gereklidir.
37. Medeni hak ve
yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin makul süre değerlendirmesinde,
sürenin başlangıcı kural olarak, uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama
sürecinin işletilmeye başlandığı, başka bir deyişle davanın ikame edildiği
tarih olup, bu tarih somut başvuru açısından 1/7/2005 tarihidir.
38. Davanın ikame edildiği tarih
ile Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuruların incelenmesi hususundaki zaman
bakımından yetkisinin başladığı tarihin farklı olması halinde dikkate alınacak
süre, 23/9/2012 tarihinden sonra geçen süre değil, uyuşmazlığın başlangıç
tarihinden itibaren geçen süredir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 51).
39. Sürenin bitiş tarihi ise, çoğu zaman icra aşamasını da
kapsayacak şekilde yargılamanın sona erme tarihidir. Ancak devam eden
yargılamalara ilişkin makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasını
içeren başvuruların yargılama faaliyetinin devamı sırasında da yapılabilmesi
olanağı bulunduğundan, değerlendirmeye esas alınacak sürenin bitiş anı
başvurunun karara bağlandığı tarihtir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 52).
40. Başvuru konusu olayda, iş kazası sonucu yaralanan
başvurucu tarafından 1/7/2005 tarihinde İzmir 4. İş Mahkemesi nezdinde açılan
tazminat davasında yargılama halen devam etmektedir.
41. Somut olayda, derece Mahkemesince davanın açıldığı
tarihten itibaren tarafların delilleri toplanmış, tanıkların beyanları alınmış,
Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) tarafından yapılan soruşturma ve maluliyet raporu
beklenmiştir. Tarafların kusurlarının tespiti amacıyla olay yerinde keşif
yapılarak tek bilirkişiden rapor alınmıştır. Anılan rapora itiraz üzerine tek
kişilik bilirkişiden yeniden rapor alınmasına karar verilmiştir. Bu rapora da
itiraz edilmesi üzerine kusur oranlarının tespiti amacıyla üç kişilik bilirkişi
heyetinden rapor alınması yönünde hüküm kurulmuştur. Raporun gelmesinden sonra
zarar miktarının hesaplanması amacıyla bilirkişi raporunun alınmasına karar
verilmiştir.
42. Mahkemece yine bu süre içinde başvurucunun maluliyet
oranının ve maluliyet tarihinin belirlenmesi amacıyla Yüksek Sağlık Kurulundan
rapor alınmasına karar verilmiştir. Bu raporun gelmesinden sonra Adli Tıp
Kurumu 3. İhtisas Kurulundan rapor alınması yönünde hüküm kurulmuş, raporun
gelmesinden sonra, raporlar arasında çelişki olduğu gerekçesiyle Adli Tıp
Kurumu Genel Kurulundan rapor alınmasına karar verilmiştir. Mahkemece halen
Adli Tıp Kurumu Genel Kurulu raporunun beklendiği anlaşılmıştır.
43. Yargılama süresince başvurucu vekilinin bir duruşmaya
katılmayarak mazeret bildirdiği, Mahkemece başvurucu vekilinin mazereti kabul
edilerek duruşmanın bu nedenle ertelendiği, başvurucu vekilinin bunun dışında
mazeret beyan ederek katılmadığı duruşmaların da bulunduğu ancak o duruşmalarda
raporların beklenmesine karar verildiği anlaşılmıştır. Dolayısıyla başvurucunun
tutumunun yargılamanın uzamasına özellikle bir etkisi olduğu tespit
edilememiştir.
44. Başvurucunun, çalıştığı sırada iş kazası sonucu
yaralanması nedeniyle uğradığı zararın tazmini amacıyla açtığı davada
yargılamanın halen devam ettiği ve Adli Tıp Kurumu Genel Kurulu raporunun
beklendiği, duruşmanın 9/6/2014 tarihine ertelendiği anlaşılmıştır. Davanın
açıldığı 1/7/2005 tarihinden itibaren bireysel başvurunun karara bağlandığı
tarihe kadar, 8 yıl 9 ay 2 gündür yargılamanın devam ettiği belirlenmiştir.
45. Başvurunun değerlendirilmesi neticesinde, başvuruya konu
tazminat davası; hukuki meselenin çözümündeki güçlük, maddi olayların
karmaşıklığı, delillerin toplanmasında karşılaşılan engeller, taraf sayısı gibi
kriterler dikkate alındığında karmaşık olmaktan uzaktır. Başvurucunun tutum ve
davranışlarıyla ve usuli haklarını kullanırken
özensiz davranmasıyla yargılamanın uzamasına önemli ölçüde sebep olduğu da
söylenemez.
46. Başvurunun konusu olan tazminat davasında yargılama
sürecindeki gecikmeler ayrı ayrı değerlendirildiğinde, ilk derece mahkemesince
uzun aralıklarla duruşmalar yapıldığı, birçok defa bilirkişi raporu alındığı ve
yargılamanın 8 yıl 9 ay 2 gündür devam ettiği görülmektedir. İş kazasına dayalı
tazminat davalarının niteliği, başvurucu açısından taşıdığı değer ve
başvurucunun davadaki menfaati dikkate alındığında, bu sürenin makul olmadığı
açıktır.
47. Belirtilen nedenlerle, başvurucunun Anayasa’nın 36.
maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal
edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
48. Başvurucu, uzun süren yargılama nedeniyle adil yargılanma
hakkının ihlal edildiğinin tespitini, 100.000,00 TL maddi, 50.000,00 TL manevi
tazminatın ödenmesini talep etmiştir.
49. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar”
kenar başlıklı 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa,
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere
dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar
bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel
mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla
yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve
sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
50. Başvurucu tarafından maddi tazminat talebinde bulunulmuş
olup, mevcut başvuruda Anayasa’nın 36. maddesinin ihlal edildiği tespit edilmiş
olmakla beraber, tespit edilen ihlalle iddia edilen maddi zarar arasında
illiyet bağı bulunmadığı anlaşıldığından, başvurucunun maddi tazminat talebinin
reddine karar verilmesi gerekir.
51. Başvurucunun iş kazası sonucu yaralanması nedeniyle
açtığı tazminat davasındaki makul olmayan bir süre olan 8 yıl 9 ay 2 günlük
yargılama süresi nazara alındığında, başvurucunun yargılama faaliyetinin
uzunluğu sebebiyle, yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi
zararları karşılığında başvurucuya takdiren 13.000,00
TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
52. Başvurucu tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler
uyarınca tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan
toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi
gerekir.
53. Başvuruya konu yargılamanın 8 yıl 9 ay 2 günden beri
sürdüğü ve bu hususun makul sürede yargılanma hakkını ihlal ettiği gözetilerek,
anayasal bir hakkın ihlal edildiği açık olan bir yargılama dosyasında, hukuka,
adalete ve mahkemeye güven ilkesinin gördüğü zararın devam etmesinin önlenmesi
amacıyla, yargılamanın mümkün olan en kısa sürede sonuçlandırılmasını teminen, kararın bir örneğinin ilgili Mahkemesine
gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurunun yargılamanın uzunluğuyla ilgili şikâyet yönünden
KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuya 13.000,00 TL manevi TAZMİNAT
ÖDENMESİNE, başvurucunun tazminata ilişkin diğer taleplerinin REDDİNE,
D. Başvurucu tarafından yapılan 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL
vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Hazinesine başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede gecikme
olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre
için yasal faiz uygulanmasına,
F. Kararın bir örneğinin İzmir 4. İş Mahkemesine gönderilmesine,
3/4/2014
tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar
verildi.