TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
HÜSEYİN SÜRENSOY BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/749)
|
|
Karar Tarihi: 6/10/2015
|
R.G. Tarih-Sayı: 21/11/2015-29539
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serruh
KALELİ
|
|
|
Hicabi
DURSUN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
Raportör
|
:
|
Murat ŞEN
|
Başvurucu
|
:
|
Hüseyin SÜRENSOY
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, ceza infaz kurumunda yapılan aramada ele geçen
kitapçığın, örgüt dokümanı kabul edilerek başvurucuya hücreye koyma disiplin
cezası verilmesinin ifade özgürlüğünü ihlal ettiği iddiaları hakkındadır.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 14/1/2013 tarihinde Ceza İnfaz Kurumu
aracılığıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesi neticesinde belirlenen eksiklikler tamamlatılmış ve başvurunun
Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 21/3/2014 tarihinde,
kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 21/11/2014 tarihinde, başvurunun
kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına ve başvuru
belgelerinin bir örneğinin görüş için Adalet Bakanlığına (Bakanlık)
gönderilmesine karar verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve olgular 21/11/2014 tarihinde
Bakanlığa bildirilmiştir. Bakanlık, verilen ek süre sonunda yazılı görüşünü
20/1/2015 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
6. Bakanlık görüş yazısı, başvurucuya 27/1/2015 tarihinde
bildirilmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanlarını 2/2/2015
tarihinde sunmuştur.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle
olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu, İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesinin 14/9/2009
tarihli ve E.2006/21, K.2009/797 sayılı hükmü gereğince terör örgütüne üye
olmak ve tehlikeli maddeleri izinsiz olarak bulundurma ve el değiştirme
suçlarından 14 yıl 12 ay hapis cezasına mahkûm edilmiştir. Başvurucu, başvuru
tarihinde anılan cezanın infazı için Kırıkkale F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı
Ceza İnfaz Kurumunda hükümlü olarak bulunmaktadır.
9. 27/2/2012 tarihinde cezaevinde yapılan kısmi arama
esnasında başvurucunun kalmakta olduğu koğuşta cilt içinde fotokopi ile
çoğaltılmış bir kitapçık bulunmuştur. Bu kitapçık, arama yapan görevliler
tarafından cezaevi eğitim birimine verilmek üzere tutanakla başvurucudan
alınmıştır.
10. Eğitim Kurulu Başkanlığının 5/3/2012 tarihli ve K.2012/25
sayılı kararı ile kitapçığın, Abdullah Öcalan tarafından yazılan “Kapitalist Modernitenin
Aşılması Sorunları ve Demokratikleşme” isimli kitabın fotokopileri
olduğu tespit edilmiştir. Kararda, kitapçıkta “PKK
terör örgütü propagandası niteliği taşıyan ifadelerin bulunduğunun”
anlaşıldığından bahsedilmiştir. Anılan gerekçe dışında başka herhangi bir
gerekçe gösterilmemiştir.
11. Anılan kitapçık, eğitim kurulunca yapılan inceleme
sonucunda hazırlanan tutanak ile birlikte 5/3/2012 tarihinde disiplin kuruluna
tevdi edilmiştir.
12. Başvurucu, disiplin soruşturması kapsamında yaptığı
savunmada, üzerine atılı suçlamaları kabul etmemiş ve bahse konu kitabın
kendisine posta yolu ile gönderildiğini, bu tür postaların eğitim kurulu
tarafından incelendikten sonra hükümlü ve tutuklara verildiğini, sakıncalı bir
durum bulunması hâlinde hükümlü ve tutuklulara bildirildiğini, anılan kitap
sakıncalı ise kurul incelemesinden sonra bu durumun tespit edilmiş ve kitabın
kendisine verilmemiş olması gerektiğini belirtmiştir.
13. Cezaevi Disiplin Kurulu, anılan kitapçığı örgütsel
doküman kabul ederek 13/3/2012 tarihli ve 2012/75 sayılı kararı ile
başvurucuyu, 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin
İnfazı Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (1) numaralı fıkrasında belirtilen
37-46. maddelerde yer alan eylemlerin tanımına uymayan ve Kanun’da tanımları
yapılmamış eylemler, nitelik ve ağırlıkları bunlara benzediklerinde aynı
maddelerdeki disiplin cezaları ile karşılanır hükmü gereğince anılan Kanun’un
44. maddesinin (3) numaralı fıkrasının (I) bendi uyarınca başvurucu, 15 gün
süre ile hücreye koyma cezası ile cezalandırmıştır.
14. Disiplin Kurulunun gerekçesinde başvurucuya ait olan
kitapçığın Abdullah Öcalan tarafından yazılan “Kapitalist
Modernitenin Açılması Sorunları ve Demokratikleşme”
isimli kitap olduğunun tespit edildiği belirtilmiştir. Disiplin Kurulunun
kararında kitapçığın neden örgütsel doküman kabul edildiğine dair herhangi bir
açıklama yapılmamıştır.
15. Başvurucu, anılan disiplin kararına karşı 28/3/2012
tarihinde Kırıkkale İnfaz Hâkimliğine itiraz etmiştir. Başvurucu, İnfaz
Hâkimliğinde yaptığı savunmada, disiplin soruşturması esnasında yaptığı
savunmada belirttiği hususlara benzer konuları dile getirmiştir.
16. Kırıkkale İnfaz Hâkimliği, 12/11/2012 tarihli ve
E.2012/148, K.2012/489 sayılı kararı ile başvurucunun itirazını reddetmiştir.
Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Olayın değerlendirmesi, hükümlü Hüseyin Sürensoy tarafından fotokopi yoluyla temin edilen ve
hükümlü Abdullah Öcalan’a ait kitaptan fotokopi ile çoğaltıldığı anlaşılan
yazıların cezaevinde bir araya getirilerek ve ciltlenerek kitap haline
dönüştürüldüğü, hükümlü Abdullah Öcalan’ın yasaklanmış kitaplarından fotokopi
yolu ile çoğaltılan yazıların olduğu anlaşıldığından, hükümlü hakkında cezaevi
idaresinde örgütsel doküman bulundurulması nedeniyle verilen hücre disiplin
cezası kanuna uygun olduğundan, hükümlünün şikâyetinin reddine karar vermek
gerekmiş, aşağıdaki hüküm kurulmuştur.”
17. Anılan karara yapılan itiraz Kırıkkale Ağır Ceza
Mahkemesinin 7/12/2012 tarihli ve 2012/830 Değişik İş sayılı kararıyla
reddedilmiştir. Kararın gerekçesinde İnfaz Hâkimliğinin kararının usul ve
yasaya aykırı olmadığı belirtilmiştir.
18. Karar, 14/12/2012 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiş ve
başvurucu 14/1/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
19. Başvurucu hakkında verilen 15 gün süre ile hücreye koyma
cezası 17/1/2013- 1/2/2013 tarihlerinde infaz edilmiştir.
B. Başvuruya Konu Kitap
20. Cezaevinde yapılan aramada ele geçirilen kitapçık UYAP
üzerinden Anayasa Mahkemesine gönderilmiştir. Kitapçıkta yapılan incelemede
sayfaların kim tarafından yazıldığı açıkça anlaşılmamaktadır. Öte yandan
internet üzerinden temin edilen Abdullah Öcalan’ın “Kapitalist Modernitenin Açılması Sorunları ve
Demokratikleşme” isimli kitabı ile başvurucuya ait kitapçığın
karşılaştırılmasında anılan kitap ile başvurucudan ele geçen kitapçığın aynı
olduğu tespit edilmiştir. Başvurucuya ait olan kitapçığın incelenmesinde sayfa
numaralarının el yazısı ile yazıldığı ve bu kapsamda kitapçığın 201. ile 287.
sayfalarında ceza infaz kurumu mektup okuma komisyonunun “GÖRÜLDÜ” kaşesinin
olduğu belirlenmiştir. Anılan kitabın içeriği internetten temin edilen nüsha
üzerinden incelenmiştir.
21. Ceza İnfaz Kurumu Eğitim Kurulu, Disiplin Kurulu ve İnfaz
Hâkimliği kitabın bulundurulmasının neden disiplin cezası gerektirdiğine dair
ayrıntılı bir gerekçe sunmamışlardır. Sadece Eğitim Kurulu kitabın terör propagandası
içerdiğini belirtmiş ancak bunun dışında terör propagandasının kitabın hangi
bölümünde veya sayfasında olduğuna dair herhangi bir belirlemede bulunmamıştır.
22. “Kapitalist Modernitenin Açılması Sorunları ve Demokratikleşme”
isimli kitapta yazar, “adil yargılanmasının”
neden gerçekleştirilmediğinin temel nedenlerini ortaya koymayı ve bu nedenlerin
anlaşılması için derinlemesine ve tüm kategoriler içinde çözümleme yapmayı
amaçladığını ifade etmiştir. Kitap, kendi içinde iki ayrı kitaptan oluşmaktadır.
Birinci kitap “UYGARLIK - Maskeli Tanrılar ve Örtük Krallar Çağı”,
ikinci kitap ise “KAPİTALİST UYGARLIK
-Maskesiz Tanrılar ve Çıplak Krallar Çağı” olarak adlandırılmıştır.
23. Birinci kitapta üç bölüm bulunmaktadır: “1. Yöntem ve
Hakikat Rejimi Üzerine, 2. Uygarlığın Temel Kaynakları, 3. Kentin Uygar
Toplumu”. Yöntem ve hakikat rejiminde, tarihte ve günümüzde alışılagelen
inceleme ve araştırma yolları aktarılmış ve bu bağlamda yazar kendi yönetimini
ortaya koymaya çalışmıştır. Ayrıca yazar kendi yorumunu “hakikat rejimi” kabul ederek yaşamın
anlamına en iyi nasıl ulaşabileceği sorunsalına cevap aramıştır. Yazar ikinci
bölümde uygarlığın temel kaynaklarını tarihsel ve coğrafi boyutları temelinde
değerlendirmiştir. Kentin uygar toplumu bölümünde ise kapitalist modernitenin ağır tahribatı altında kaldığı belirtilen
toplum bilimi yeniden yorumlanmıştır. Bu bağlamda Sümer toplumu temelinde uygar
toplumun nasıl yorumlanması gerektiği ortaya konulmaya çalışılmıştır. Ayrıca bu
bölümde uygar toplumun yayılma sorunları, coğrafi ve tarihsel bir perspektifle
farklı uygarlıklar temelinde incelenmiştir.
24. İkinci kitap altı bölümden oluşmaktadır. İkinci kitapta
kapitalizmin bir üretim biçimi olarak doğuşu ve toplumda yol açtığı “kanserleşme” açıklanmaya çalışılmıştır.
Yazarın kendi ifadesi ile “Başlangıçta tüm
toplumların hor gördüğü metalaşma ve değişim değeri nasıl oldu da topluma
hükmeden yeni tanrılar oldular? Eskinin kendilerini rengârenk kıyafetlere
büründüren, kale ve saraylarda apayrı yaşamlar halinde ayrıcalıklaştıran
çok az sayıdaki kralları, nasıl oldu da aşırı çoğalmış ve çıplak biçimde
tebaalarından ayırt edilemez hale geldiler? Çok bilimcil,
çok iktidarlı ve maddiyatlı bir sistem olduğu halde,
neden çevresi ve içyapısıyla bu sistem altında en cahillerin bile yol
açamayacağı hastalıklar ve ölümlerle tükenen topluluklara dönüşülüyor?”
sorularına cevaplar aranmıştır.
25. Kitap, genel olarak yazarın bakış açısından, tarihî
uygarlıkların geçirdiği süreçler doğrultusunda kapitalist modernitenin
nasıl oluştuğunu tarihsel ve coğrafi bakış açısı ile ortaya koyma çabası
içindedir. Felsefi temeller üzerinde yapılan değerlendirmede yazar demokratik
uygarlıkla “özgür bireyler”
olunabilmesi için kapitalist modernitenin yapısının
ve temel yayılma alanlarının çözülmesinin gerekliliği üzerinde durmuştur.
C. İlgili Hukuk
26. 16/5/2001 tarihli ve 4675 sayılı İnfaz Hâkimliği
Kanunu’nun “İnfaz hâkimliğince şikâyet
üzerine verilen kararlar” kenar başlıklı 6. maddesinin (2) numaralı
fıkrası şöyledir:
“Şikâyet başvurusu üzerine infaz hâkimi,
duruşma yapmaksızın dosya üzerinden bir hafta içinde karar verir; ancak, gerek
gördüğünde karar vermeden önce şikâyet konusu işlem veya faaliyet hakkında resen
araştırma yapabilir ve ilgililerden bilgi ve belge isteyebilir; ayrıca ceza
infaz kurumu ve tutukevi ile ilgili Cumhuriyet savcısının da yazılı görüşünü
alır. (Ek cümle: 22/7/2010-6008 S.K./5.md.) Disiplin cezasına karşı yapılan
şikâyet üzerine infaz hâkimi, hükümlü veya tutuklunun savunmasını aldıktan ve
talep edilen diğer delilleri toplayıp değerlendirdikten sonra kararını verir.
(Ek cümle: 22/7/2010-6008 S.K./5.md.) Hükümlü veya tutuklu, savunmasını, hazır
bulunmak ve vekaletnamesini ibraz etmek koşuluyla avukatıyla birlikte veya
avukatı aracılığıyla yapabilir. (Ek cümle: 22/7/2010-6008 S.K./5.md.) İnfaz
hâkimi gerekli görmesi durumunda hükümlü veya tutuklunun savunmasını ceza infaz
kurumunda da alabilir.”
27. 5275 sayılı Kanun’un “Süreli
veya süresiz yayınlardan yararlanma hakkı” kenar başlıklı 62.
maddesi şöyledir:
“(1) Hükümlü, mahkemelerce yasaklanmamış
olması koşuluyla süreli ve süresiz yayınlardan bedelini ödeyerek yararlanma
hakkına sahiptir.
(2) Resmî kurumlar, üniversiteler, kamu kurumu
niteliğindeki meslek kuruluşları ile mahkemelerce yasaklanmamış olması
koşuluyla Bakanlar Kurulunca vergi muafiyeti tanınan vakıflar ve kamu yararına
çalışan dernekler tarafından çıkartılan gazete, kitap ve basılı yayınlar,
hükümlülere ücretsiz olarak ve serbestçe verilir. Eğitim ve öğretimine devam
eden hükümlülerin ders kitapları denetime tâbi tutulamaz.
(3) Kurum güvenliğini tehlikeye düşüren veya
müstehcen haber, yazı, fotoğraf ve yorumları kapsayan hiçbir yayın hükümlüye
verilmez.”
28. Anayasa Mahkemesinin 3/10/2013 tarihli ve E.2013/28,
K.2013/106 sayılı kararı ile iptal edilen 5275 sayılı Kanun’un 48. maddesinin
(1) numaralı fıkrası şöyledir:
“(1) 37 ilâ 46 ncı maddelerde yer alan eylemlerin tanımına uymayan
ve kanunda tanımları yapılmamış olan eylemler, nitelik ve ağırlıkları
bakımından bunlara benzediklerinde, aynı maddelerdeki disiplin cezaları ile
karşılanırlar.”
29. 6/4/2006 tarihli ve 26131 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Ceza İnfaz
Kurumlarının Yönetimi İle Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Tüzük’ün “Eğitim
kurulunun görev ve yetkileri” kenar başlıklı 43. maddesinin (1)
numaralı fırkasının (ı) bendi şöyledir:
“(1) Eğitim kurulu aşağıda sayılan işleri
yapmakla görevli ve yetkilidir;
…
ı) Kuruma gelen her türlü yayının, kurum
güvenliğini tehlikeye düşüren veya müstehcen haber, yazı, fotoğraf ve yorumları
kapsayan nitelikte olup olmadığına karar vermek,
…”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
30. Mahkemenin 6/10/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda,
başvurucunun 14/1/2013 tarihli ve 2013/749 numaralı bireysel başvurusu
incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
31. Başvurucu, hükümlü olarak bulunduğu cezaevinde yapılan
arama esnasında daha önce posta yoluyla kendisine gönderilen ve cezaevinin denetiminden
geçmiş olan Abdullah Öcalan’ın yasak olmayan kitabının fotokopilerinin
bulunduğunu, kitapçık hâline getirdiği sayfaların örgütsel doküman kabul
edilerek hakkında disiplin soruşturması açıldığını, disiplin soruşturması
sonucunda kendisine verilen hücreye koyma cezasına yaptığı itirazın İnfaz
Hâkimliği tarafından kitapçığın kendisine nasıl ulaştığına dair iddiaları
araştırılmadan reddedildiğini, hakkaniyete aykırı bu kararın Kürt kimliğinden
kaynaklandığını belirterek Anayasa’nın 10., 26. ve 36. maddelerinde tanımlanan
eşitlik, ifade özgürlüğü ve adil yargılanma hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüş
ve kararın iptalini talep etmiştir.
B. Değerlendirme
32. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder. Bu bağlamda başvurucunun, odasında bulunan kitapçık
nedeniyle disiplin cezası alması ile ilgili adil yargılanma hakkı temelinde
yaptığı şikâyetlerinin esas olarak bir bütün hâlinde ifade özgürlüğü kapsamında
da değerlendirilmesinin gerektiği gözetilerek başvuru, adil yargılanma hakkına
ilişkin iddiaları da gözetilerek ifade özgürlüğü kapsamında
değerlendirilmiştir.
33. Öte yandan başvurucunun, hükmedilen disiplin cezasının ve
buna karşı yaptığı itirazların reddedilmesinin Kürt kimliğinden kaynaklandığına
ve bu şekilde ayrımcılığa uğradığına dair iddiaları yönünden kendisiyle benzer
durumdaki başka kişilere yapılan muamele ile kendisine yapılan muamele arasında
bir farklılığın bulunduğunu ve bu farklılığın meşru bir temeli olmaksızın ırk,
renk, cinsiyet, din, dil vb. ayrımcı bir nedene dayandığını makul delillerle
ortaya koyması gerekir. Somut olayda başvurucu benzer olaylar ile kendi
durumunun aynı olduğunu ortaya koyamadığı gibi kendisine nasıl bir ayırımcılık
yapıldığına ilişkin de her hangi bir beyanda
bulunmamıştır. Bu nedenle başvurucunun Anayasa’nın 10. maddesinde düzenlenen
eşitlik iddiaları ayrıca incelenmemiştir.
1. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
34. Bakanlık, görüş yazısında başvurunun kabul edilebilirliği
yönünden görüş belirtmemiştir.
35. İfade özgürlüğü; insanın serbestçe haber ve bilgilere,
başkalarının fikirlerine ulaşabilmesi, edindiği düşünce ve kanaatlerden dolayı
kınanmaması ve bunları tek başına veya başkalarıyla birlikte çeşitli yollarla
serbestçe ifade edebilmesi, anlatabilmesi, savunabilmesi, başkalarına
aktarabilmesi ve yayabilmesi anlamına gelir (Emin
Aydın, B. No: 2013/2602, 23/1/2014, § 40).
36. Bilgi ve kanaatlere ulaşma özgürlüğünün, ifade
özgürlüğünün norm alanı içinde olduğu konusunda hiçbir şüphe ya da anlaşmazlık
bulunmamaktadır. Bu bağlamda Anayasa’da ifade özgürlüğüne ilişkin daha
ayrıntılı düzenlemeler de yer almakla birlikte mevcut koşullar altında
başvurunun ifade özgürlüğüne ilişkin temel düzenleme olan ve madde metninde
düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğünün haber veya fikir almak özgürlüğünü de
kapsadığının açıkça düzenlendiği Anayasa’nın 26. maddesi kapsamında
incelenmesinin uygun olacağı değerlendirilmiştir (Benzer yöndeki Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi (AİHM) kararları için bkz. Ali
Karatay, B. No: 2012/990, 10/12/2014, § 42; İbrahim Bilmez, B. No: 2013/434,
26/2/2015, § 49).
37. Başvurunun incelenmesi neticesinde, ifade özgürlüğüne
ilişkin iddiaların açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşıldığından,
başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas
Yönünden
38. Başvurucu, Abdullah Öcalan tarafından yazılan “Kapitalist Modernitenin
Açılması Sorunları ve Demokratikleşme” isimli yasak olmayan kitabı
bulundurduğundan bahisle disiplin kurulu tarafından 15 gün hücreye koyma cezası
ile cezalandırılmasının ifade özgürlüğünü ihlal ettiğini iddia etmiştir.
39. Bakanlık görüşünde, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin
(Sözleşme) 10. maddesi bağlamında ifade özgürlüğünün iki aşaması bulunduğu:
bunlardan ilkinin kanaat oluşturma, bu kapsamda bilgi edinebilme, bilgilere
ulaşabilme; ikincisinin ise elde ettiği bilgiler dâhilinde kişide oluşan
kanaati her türlü araçla açıklayabilme özgürlüğü olduğu belirtmiştir.
40. Diğer taraftan Bakanlık, başvurunun ifade özgürlüğüne
yönelik bir müdahale olup olmadığı, gerçekleştirilen müdahalenin yasayla
öngörülmüş olup olmadığı, müdahalenin meşru amaçlara dayanıp dayanmadığı ve
müdahalenin demokratik bir toplumda gerekli olup olmadığı temelinde incelenmesi
gerektiğini belirterek AİHM’in bazı kararlarına
atıfta bulunmuş, cezaevlerinde düzenin ve disiplinin sağlanmasının çok önemli olduğundan
kuralların daha sıkı uygulanabileceğini ve cezaevlerinde yayınlara ulaşmaya
dair yapılacak bir kısıtlamanın bütün yayınları kapsayacak şekilde olmadığı
sürece Sözleşme’nin 10. maddesine uygun olacağını ifade etmiştir.
41. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyan dilekçesinde,
anılan kitabın terör propagandası içerdiğine dair somut bir bilginin kararlarda
belirtilmediğini, İnfaz Hâkimliğinin kitabın içeriğini değerlendirmeden karar
verdiğini, kitap hakkında herhangi bir toplatma kararının olmadığını, kendisine
verilen disiplin cezasının orantısız olduğunu ve ideolojik saiklerle
hareket edildiğini belirtmiştir.
42. Anayasa’nın “Düşünceyi
açıklama ve yayma hürriyeti” kenar başlıklı 26. maddesi şöyledir:
“Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka
yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu
hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da
vermek serbestliğini de kapsar. Bu fıkra hükmü, radyo, televizyon, sinema veya benzeri
yollarla yapılan yayımların izin sistemine bağlanmasına engel değildir.
Bu hürriyetlerin kullanılması, millî güvenlik, kamu düzeni,
kamu güvenliği, Cumhuriyetin temel nitelikleri ve Devletin ülkesi ve milleti
ile bölünmez bütünlüğünün korunması, suçların önlenmesi, suçluların
cezalandırılması, Devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin
açıklanmaması, başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarının
yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması veya yargılama görevinin gereğine
uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarıyla sınırlanabilir.
Haber ve düşünceleri yayma araçlarının kullanılmasına
ilişkin düzenleyici hükümler, bunların yayımını engellememek kaydıyla,
düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin sınırlanması sayılmaz.
Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin kullanılmasında
uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunla düzenlenir.”
43. Sözleşme’nin 10. maddesi şöyledir:
“1. Herkes ifade özgürlüğü hakkına sahiptir. Bu hak, kamu
makamlarının müdahalesi olmaksızın ve ülke sınırları gözetilmeksizin, kanaat
özgürlüğünü ve haber ve görüş alma ve de verme özgürlüğünü de kapsar. Bu madde,
Devletlerin radyo, televizyon ve sinema işletmelerini bir izin rejimine tabi
tutmalarına engel değildir.
2. Görev ve sorumluluklar da yükleyen bu özgürlüklerin
kullanılması, yasayla öngörülen ve demokratik bir toplumda ulusal güvenliğin,
toprak bütünlüğünün veya kamu güvenliğinin korunması, kamu düzeninin sağlanması
ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın, başkalarının şöhret ve haklarının
korunması, gizli bilgilerin yayılmasının önlenmesi veya yargı erkinin yetki ve
tarafsızlığının güvence altına alınması için gerekli olan bazı formaliteler,
koşullar, sınırlamalar veya yaptırımlara tabi tutulabilir.”
44. Hükümlü ve tutuklular, Anayasa ve Sözleşme’nin ortak
alanı kapsamında kalan temel hak ve hürriyetlerin tamamına kural olarak
sahiptirler (Mehmet Reşit Arslan ve
diğerleri, B. No: 2013/583, 10/12/2014, § 65; Hirst/Birleşik Krallık (No. 2), B. No: 74025/01, 6/10/2005, §
69). Bu bağlamda hükümlü ve tutukluların ifade özgürlüğü de (Yankov/Bulgaristan, B. No: 39084/97, 11/12/2003;
T./Birleşik Krallık, B. No:
8231/78, 12/10/1983) Anayasa ve Sözleşme kapsamında koruma altındadır. Hükümlü
ve tutukluların süreli veya süresiz yayınlara ulaşabilmesi hususu da bilgi ve
kanaatlere ulaşma özgürlüğünün somut yansıması olarak ifade özgürlüğünün norm
alanı kapsamında kalmaktadır.
45. Öte yandan cezaevinde bulunmanın kaçınılmaz sonucu olarak
suçun önlenmesi ve disiplinin sağlanması gibi cezaevinde güvenliğin ve düzenin
korunmasına yönelik kabul edilebilir gerekliliklerin olması durumunda
mahkûmların sahip olduğu haklara sınırlama getirilebilecektir. Ancak bu durumda
dahi hükümlü ve tutukluların haklarına yönelik yapılacak herhangi bir
sınırlandırma makul ve ölçülü olmalıdır (Silver
ve diğerleri/Birleşik Krallık, B. No: 5947/72…, 23/3/1983, §§
99-105).
46. AİHM’e göre ifade özgürlüğü demokratik
bir toplumun vazgeçilmez temel taşlarından olup toplumun ilerlemesinin ve
bireylerin gelişmesinin öncelikli şartlarından biridir. Mahkeme, bu bağlamda
ifade özgürlüğünün; sadece hoşa giden ya da insanları incitmeyen veya
önemsenmeyen “bilgi” ve “düşünceler” için değil, aynı zamanda devlet veya
toplumun herhangi bir kesimini inciten, şok eden veya rahatsız eden bilgi ve
düşünceler için de geçerli olduğunu ve demokratik toplumun olmazsa olmaz
koşullarını oluşturan çoğulculuk, hoşgörü ve açık görüşlülüğün bunu
gerektirdiğini ifade etmiştir (Handyside/Birleşik
Krallık, B. No: 5493/72, 24/9/1976, § 49).
47. Diğer taraftan Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci
fıkrasında belirtilen istisnalar gereğince ifade özgürlüğü mutlak bir hak
niteliğinde değildir. Sınırlanabilir nitelikte olmasına rağmen ifade
özgürlüğünün demokratik toplumlar için önemi gözetildiğinde sınırlamaların daha
dar yorumlanması ve sınırlama gerekliliğinin inandırıcı ve makul olması
gerekmektedir (Yankov/Bulgaristan, § 129). Temel hak ve
özgürlüklerin sınırlandırılmasında Anayasa’nın 13. maddesindeki ölçütler göz
önüne alınmak zorundadır. Bu sebeple ifade özgürlüğüne getirilen sınırlamaların
denetiminin Anayasa’nın 13. maddesinde yer alan ölçütler çerçevesinde ve 26.
maddesi kapsamında yapılması gerekmektedir (Abdullah
Öcalan [GK], B. No: 2013/409, 25/6/2014, § 70).
48. Açıklanan ilkeler ışığında başvuruya konu olayda, ifade
özgürlüğünün ihlal edilip edilmediğinin değerlendirilmesinde öncelikle
müdahalenin mevcut olup olmadığının, sonrasında ise müdahalenin haklı sebeplere
dayanıp dayanmadığının belirlenmesi gerekmektedir.
49. Ceza İnfaz Kurumunda hükümlü olan başvurucunun, Abdullah
Öcalan tarafından yazılan “Kapitalist Modernitenin
Açılması Sorunları ve Demokratikleşme” isimli kitabı bulundurması nedeniyle
disiplin cezası ile cezalandırılmasının, başvurucunun Anayasa’nın 26.
maddesinde güvence altına alınan bilgi ve kanaatlere ulaşma özgürlüğüne ve
dolayısıyla ifade özgürlüğüne yönelik bir müdahale oluşturduğu açıktır.
50. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 26. maddesinin
ikinci fıkrasında belirtilen haklı sebeplerden bir veya daha fazlasına
dayanmadığı ve Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşulları yerine
getirmediği müddetçe Anayasa’nın 26. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Bu
nedenle sınırlama; Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen öze dokunmama,
Anayasa’nın ilgili maddesinde belirtilmiş olma, kanunlar tarafından öngörülme, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının
belirlenmesi gerekir.
51. Hak ve özgürlüklerin kanunla sınırlanması ölçütü anayasa
hukukunda önemli bir yere sahiptir. Hak ya da özgürlüğe bir müdahale söz konusu
olduğunda öncelikle tespiti gereken husus, müdahaleye yetki veren bir kanun
hükmünün yani müdahalenin hukuki bir temelinin mevcut olup olmadığıdır (Sevim Akat Eşki,
B. No: 2013/2187, 19/12/2013, § 36). Dolayısıyla Anayasa'nın 26. maddesinde
korunan ifade özgürlüğüne yönelik müdahalenin kanunilik ilkesinin gerektirdiği
nitelikleri taşıyan bir kanunla öngörülmesi gerekmektedir. Bu bağlamda ifade
özgürlüğüne yapılan müdahalenin cezaevinde arama esnasında ele geçen kitapçığın
örgütsel doküman kabul edilerek başvurucunun disiplin cezası ile
cezalandırılması olduğu gözetildiğinde 5275 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (1)
numaralı fıkrasının kanunilik şartını sağlayıp sağlamadığının değerlendirilmesi
gerekir.
52. Hak ve özgürlüklerin ve bunlara yapılacak müdahalelerin
ve sınırlandırmaların kanunla düzenlenmesi bu haklara ve özgürlüklere keyfî
müdahaleyi engelleyen ve hukuk güvenliğini sağlayan demokratik hukuk devletinin
en önemli unsurlarından biridir. Bununla beraber kanunla düzenleme zorunluluğu,
hakka yapılacak müdahalenin uygulanmasının kanun çerçevesini aşmayacak şekilde
tüzük, yönetmelik, tebliğ ve genelge gibi yürütme organının çıkardığı ikincil
düzenlemelerle yapılmasına mâni değildir (Tahsin
Erdoğan, B. No: 2012/1246, 6/2/2014, § 60). Öte yandan anayasal
haklara yönelik müdahalenin bir kanuna dayanması yeterli olmayıp bu kanunun
belirlilik ve öngörülebilirlik gibi belli niteliklere sahip olması gerekir. (Youtube Llc
Corporation Service Company ve diğerleri [GK],
B. No: 2014/4705, 29/5/2014, § 56).
53. Hukuki güvenlik ile belirlilik ilkeleri, hukuk devletinin
önkoşullarındandır. Kişilerin hukuki güvenliğini sağlamayı amaçlayan hukuki
güvenlik ilkesi; hukuk normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem
ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerinde
bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar.
Belirlilik ilkesi ise yasal düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden
herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır
ve uygulanabilir olmasını, ayrıca kamu otoritelerinin keyfi uygulamalarına
karşı koruyucu önlem içermesini ifade etmektedir. (AYM, E.2013/39, K.2013/65,
22/5/2013).
54. Başvurucuya verilen disiplin cezasına esas 5275 sayılı
Kanun’un 48. maddesinin (1) numaralı fıkrası, Kanun'un 37-46. maddelerinde yer
almayan fiillerle ilgili olarak da disiplin cezasının uygulanabileceğini
öngörmektedir. Bu bağlamda hangi fiillerin disiplin cezası gerektireceği, anılan
fıkrada belirtilmemiştir. Hem kişiler hem de idare yönünden belirsiz bir durum
yaratan bu düzenlemenin hukuk güvenliğini sağlayacak nitelikte “öngörülebilir”
ve Ceza İnfaz Kurumu idaresinin keyfi uygulamalarına karşı koruyucu nitelikte
“belirli” bir durum yarattığı söylenemez. Nitekim somut olayda da Ceza İnfaz
Kurumu Mektup Okuma Komisyonunun denetiminden geçmiş bir kitapçık daha sonra
örgütsel doküman kabul edilmiş ve başvurucuya disiplin cezası verilmiştir. Bu
durumda başvurucunun, denetimden geçmiş bir kitapçık nedeniyle disiplin cezası
alabileceğini öngörmesi de beklenmez.
55. Dolayısıyla 5275 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (1)
numaralı fıkrası, bilgi ve kanaatlere ulaşma özgürlüğüne müdahale için
kanunilik koşulunu karşılayabilecek yeterli ve kabul edilebilir bir düzenleme
olarak değerlendirilemez. Kaldı ki Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu da 3/10/2013 tarihli
ve E.2013/28, K.2013/106 sayılı kararında anılan düzenlemenin, hukuki güvenlik
ve belirlilik ilkelerini sağlamadığı gerekçesiyle Anayasa'nın 2. ve 38.
maddelerine aykırı olduğunu değerlendirilerek iptaline karar vermiştir.
56. Açıklanan nedenlerle, aramada ele geçen kitapçık
nedeniyle disiplin cezası ile cezalandırılan başvurucunun bilgi ve kanaatlere
ulaşma özgürlüğünün ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı
Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
57. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Kanunu’nun “Kararlar”
kenar başlıklı 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
58. Başvurucu, başvuru formunda somut bir tazminat talebinde
bulunmamış mağduriyetinin giderilmesini talep etmiştir. Öte yandan 21/2/2013
tarihli dilekçesinde ise haklı görülmesi hâlinde masraflarının karşılanmasını
talep etmiştir.
59. Tespit edilen ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırılması bakımından hukuki yarar bulunduğundan, yeniden yargılama yapılmak
üzere dosyanın ilgili Mahkemeye gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
60. Başvurucu tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler
uyarınca tespit edilen 198,35 TL harçtan oluşan yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
61. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (3) numaralı fıkrası
uyarınca kararın bir örneğinin bilgi için başvurucuya ve Bakanlığa gönderilmesi
gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
nedenlerle;
A. Başvurucunun,
1. Anayasa’nın
26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlal edildiği
yönündeki iddiasının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Anayasa’nın
26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün İHLAL EDİLDİĞİNE,
B. Tespit edilen ihlalin ve
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere
dosyanın ilgili Mahkemeye GÖNDERİLMESİNE,
C. Başvurucu tarafından yapılan
198,35 TL harçtan oluşan yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
D. Ödemelerin, kararın
tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren
dört ay içinde yapılmasına; ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona
erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
E. Kararın bir örneğinin 6216
sayılı Kanun’un 50. maddesinin (3) numaralı fıkrası uyarınca başvurucuya ve
Bakanlığa gönderilmesine
6/10/2015
tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar
verildi.