TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ERCAN TOSUN VE DİĞERLERİ
BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/5934)
|
|
Karar Tarihi: 26/2/2015
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan y.
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Nuri NECİPOĞLU
|
|
|
Hicabi
DURSUN
|
|
|
Erdal TERCAN
|
|
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Raportör
|
:
|
Aliye YILDIZ VARSIN
|
Başvurucular
|
:
|
1. Ercan TOSUN
|
|
|
2. Müceder TOSUN
|
|
|
3. Tuana TOSUN
|
Vekilleri
|
:
|
Av. Vedat KARADUMAN
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucular, davalı idare
aleyhine 2005 yılında açtıkları tazminat davasında ıslah taleplerinin, bozmadan
sonra ıslah yapılamayacağı gerekçesiyle reddedilmesi nedeniyle mülkiyet ve
mahkemeye erişim haklarının, yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle adil
yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri
sürmüşler, ihlalin tespitiyle uğradıkları maddi ve manevi zararın tazminine
karar verilmesini talep etmişlerdir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 29/7/2013 tarihinde
Diyarbakır 4. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. İdari yönden
yapılan ön incelemede başvurunun Komisyona sunulmasına engel bir durumun
bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm İkinci
Komisyonunca, 30/9/2013 tarihinde kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından
11/7/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte
yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve
olgular ile başvurunun bir örneği görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.
Adalet Bakanlığının 27/10/2014 tarihli yazısında, Anayasa Mahkemesinin önceki
kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen, başvuru hakkında görüş
sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve ekleri ile
başvuruya konu yargılama dosyası içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar
özetle şöyledir:
7. Başvuruculardan Ercan Tosun
2/11/2004 tarihinde TEDAŞ Müessese Müdürlüğüne ait elektrik tellerinden akıma
kapılarak sağ el işaret parmağını kaybetmiştir.
8. Başvurucu Ercan’ın anne ve
babası olan Müceder ve Muhsin 7/3/2005 tarihinde
Ergani Asliye Hukuk Mahkemesinde kendi adlarına asaleten, başvurucu Ercan adına
velayeten, başvurucu Müceder
ve Muhsin için ikişer bin TL maddi, üçer bin TL manevi tazminat ile başvurucu
Ercan için sekiz bin TL maddi ve on beş bin TL manevi tazminata hükmedilmesi
istemiyle idare aleyhine dava açmışlardır.
9. 16/8/2006 tarihinde
başvurucu Ercan’ın babası Muhsin vefat etmiş, mirasçısı Tuana
Ertosun davaya katılmıştır.
10. Mahkemece, başvurucu
Ercan’ın geçirdiği kaza nedeniyle maluliyet oranının belirlenmesi için Dicle
Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden alınan raporda, başvurucu Ercan’ın maluliyet
oranı % 7 olarak belirlenmiştir.
11. Kusur oranları ile tazminat
miktarının tespiti için alınan raporda, davalı kurumun % 60,
belediye başkanlığının % 20, başvurucu Ercan’ın anne ve babasının ise %20
oranında kusurlu olduğu, başvurucu Ercan’ın gerçek zararının 7.956,18 TL olduğu
yönünde görüş bildirilmiştir.
12. Mahkeme, 23/10/2007 tarih ve
E.2005/395, K.2007/649 sayılı kararıyla Muhsin ve başvurucu Müceder’in
maddi ve manevi tazminat taleplerinin reddine, başvurucu Ercan yönünden ise
davanın kısmen kabulüne, 7.956,18 TL maddi tazminat ile 3.000,00 TL manevi
tazminatın ödenmesine karar vermiştir. Temyiz üzerine, Yargıtay 4. Hukuk
Dairesi 13/10/2008 tarih ve E.2008/1545, K.2008/11722 sayılı ilamıyla, başvurucu
Ercan yönünden daimi kazanç kaybı hesaplanırken 18
yaşından sonrası için “destek payı”
indirimi yapılmadan karar verilmesi gerektiği, anne ve babanın manevi tazminat
isteklerinin reddedilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğu tespitlerine yer
vererek, Adli Tıp Kurumundan usulüne uygun olarak rapor alınarak maluliyet
oranının belirlenmesi gerektiği gerekçesiyle kararı bozmuştur.
13. Mahkemece kusur durumunun
tespiti için bilirkişi incelemesi yaptırılmış, başvurucu Ercan’ın meslekte
kazanma gücünün belirlenmesi amacıyla Adli Tıp Kurumu 3. Adli Tıp İhtisas
Kurulundan rapor alınmış, raporda başvurucu Ercan‘ın
%100 oranında malul sayılması gerektiği yönünde görüş bildirilmiştir. Alınan
raporlar doğrultusunda, tazminat hesabı yönünden ek rapor aldırılmış, 17/1/2011
tarihli ek raporda Yargıtay bozma ilamı doğrultusunda başvurucunun 2011 tarihi
itibarıyla bilinen asgari ücret tutarlarına göre talep edebileceği maddi tazminatın
13.739,24 TL olduğu tespit edilmiştir.
14. Bozmadan sonraki aşamada
başvurucular vekili 17/3/2011 tarihli ıslah dilekçesiyle başvurucu Ercan için
13.739,24 TL maddi tazminatın olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi
ile birlikte tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
15. Mahkeme, 24/1/2012 tarihli
kararıyla “… kazalı küçüğün (başvurucu
Ercan) maluliyet oranı, Yargıtay bozma ilamına istinaden bozma ilamından sonra
tespit edilmiş olmakla tahkikat aşaması Yargıtay bozmasından sonra tamamlandığı
dikkate alınarak somut olayda ıslah yapılabileceği kanaatine varılmıştır”
şeklindeki gerekçeye yer vererek başvurucu Ercan yönünden maddi tazminat
taleplerinin kabulü ile maddi tazminatın 8.000,00 TL’lik kısmının olay
tarihinden, 5.739,24 TL’lik kısmının ıslah tarihinden itibaren işleyecek yasal
faizi ile birlikte idareden tahsiline, Muhsin ve başvurucu Müceder’in
manevi tazminat taleplerinin kısmen kabulüne, maddi tazminat taleplerinin
reddine karar vermiştir.
16. Temyiz üzerine, Yargıtay 4.
Hukuk Dairesi, 18/4/2012 tarih ve E.2012/4648, K.2012/6668 sayılı ilamla Hukuk
Usulü Muhakemeleri Kanunu ve yerleşmiş yargı kararları gereğince bozma üzerine
yapılan yargılamada ıslah yapılamayacağı gerekçesiyle kararın bozulmasına karar
vermiştir.
17. Mahkemece bozmadan sonra
yapılan yargılama sonunda, 9/5/2013 tarih ve E.2012/379, K.2013/335 sayılı
kararla, başvurucunun iş göremezlik zararına ilişkin ilk kararla hüküm altına
alınan miktar üzerinden maddi tazminatın başvurucu Ercan yönünden kısmen kabulü
ile 7.956,18 TL maddi tazminatın olay tarihinden itibaren işleyecek yasal
faiziyle idareden tahsiline, başvurucu Müceder ve
Muhsin’in manevi tazminat taleplerinin kısmen kabulüne, maddi tazminat
taleplerinin reddine karar verilmiştir.
18. Anılan karar 27/6/2013
tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu 4/7/2013 tarihinde temyiz
dilekçesi vermiş, 29/7/2013 tarihinde de bireysel başvuruda bulunmuştur.
19. Başvuru tarihinde yargılama
halen temyiz mercii önünde devam etmekteyken, Anayasa Mahkemesinin karar tarihi
itibarıyla dava, Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 4/2/2014 tarih ve E.2013/16281,
K.2014/1532 sayılı ilamı ile onanarak sonuçlanmıştır.
B. İlgili
Hukuk
20. 18/6/1927 tarih ve 1086
sayılı Mülga Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 84. maddesi şu şekildedir:
"Islah, tahkikata tabi olan davalarda
tahkikat bitinceye kadar ve tabi olmayanlarda muhakemenin hitamına kadar
yapılabilir."
21. 12/1/2011 tarih ve 6100
sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 107. maddesi şu şekildedir:
" (1) Davanın açıldığı tarihte alacağın
miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden
beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hallerde, alacaklı, hukuki ilişkiyi
asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası
açabilir.
(2) Karşı tarafın
verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin
olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacı, iddianın genişletilme
yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabilir.
(3) Ayrıca, kısmi eda
davasının açılabildiği hallerde, tespit davası da açılabilir ve bu durumda
hukuki yararın var olduğu kabul edilir."
22. 6100 sayılı Kanun'un 177.
maddesinin (1) numaralı fıkrası şu şekildedir:
" Islah, tahkikatın sona ermesine kadar
yapılabilir."
23. 22/5/2003 tarihli ve 4857
sayılı İş Kanunu'nun "Fesih bildirimine
itiraz ve usulü" kenar başlıklı 20. maddesinin üçüncü fıkrası
şöyledir:
"Dava seri
muhakeme usulüne göre iki ay içinde sonuçlandırılır. Mahkemece verilen kararın
temyizi halinde, Yargıtay bir ay içinde kesin olarak karar verir."
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
24. Mahkemenin 26/2/2015
tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucuların 29/7/2013 tarih ve 2013/5934
numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların
İddiaları
25. Başvurucular,
başvuruculardan Ercan Tosun’un 2/11/2004 tarihinde TEDAŞ Müessese Müdürlüğüne
ait elektrik tellerinden akıma kapılarak sağ el işaret parmağını kaybettiğini,
7/3/2005 tarihinde Ergani Asliye Hukuk Mahkemesinde idare aleyhine maddi ve
manevi tazminat talebiyle dava açtıklarını, yargılamanın makul sürede
sonuçlandırılmadığını, yargılama sürecinde ise maddi tazminat miktarının
artırılmasına ilişkin dilekçelerinin "bozmadan
sonra ıslah yapılamayacağı" gerekçesiyle reddedildiğini,
böylece mahkemeye erişim haklarının engellendiğini belirterek, adil yargılanma
hakkı, mülkiyet hakkı ve etkili yola başvurma haklarının ihlal edildiğini ileri
sürmüşler, kendilerine maddi ve manevi tazminat ödenmesini talep etmişlerdir.
B. Değerlendirme
26. Başvurucular, idare aleyhine
açtıkları davada maddi tazminat taleplerinin bozmadan sonra ıslah
yapılamayacağı gerekçesiyle reddedildiğini belirterek, mülkiyet ve etkili yola
başvurma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerse de ihlal iddiaları bir
bütün olarak değerlendirildiğinde, başvurucuların mülkiyet haklarının ihlali
iddiasını ancak Mahkeme kararına bağlanmış bir alacak hakkında ileri
sürebilecekleri, başvurucuların ıslah talebinin ise Mahkemece kabul edilmediği
anlaşılmıştır. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki
tavsifi ile bağlı değildir. Bu sebeple başvurucuların ihlal iddiaları mahkemeye
erişim hakkı çerçevesinde değerlendirilmiş, yargılamanın makul sürede
sonuçlandırılmadığı iddiası ise ayrı bir başlık altında incelenmiştir.
1. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
a. Mahkemeye Erişim Hakkının İhlali İddiası
27. Başvurucular, henüz alacak
hesabı yaptırılmadan ve alacak miktarının artırımı olanağı doğmadan verilmiş
bozma kararı sonrasında, ıslah dilekçesi ile maddi ve manevi tazminat
taleplerinin artırılması işleminin "bozmadan
sonra ıslah yapılamayacağı" gerekçesiyle reddedilmesi nedeniyle
mahkemeye erişim haklarının ihlal edildiğini ileri sürmektedirler.
i. Başvuru
Yollarının Tüketilmesi Sorunu
28. Anayasa Mahkemesine bireysel
başvuru, 'ikincil nitelikte bir kanun yolu'
olup bu yola başvurulmadan önce kural olarak olağan kanun yollarının tüketilmiş
olması şarttır.
29. Temel hak ve özgürlüklere
saygı, devletin tüm organlarının uyması gereken bir ilke olup bu ilkeye uygun
davranılmadığı takdirde, ortaya çıkan ihlale karşı öncelikle yetkili idari
mercilere ve derece mahkemelerine başvurulmalıdır.
30. Bireysel başvurunun ikincil
niteliği gereği, başvurucunun, temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği
iddialarını öncelikle yetkili idari mercilere ve derece mahkemelerine usulüne
uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve kanıtları zamanında bu
mercilere sunması, aynı zamanda bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için
gerekli özeni göstermiş olması gerekir. Bu şekilde olağan denetim mekanizmaları
önünde ileri sürülüp takip edilmeyen temel hak ve özgürlüklerin ihlaline
ilişkin iddialar, Anayasa Mahkemesi önünde bireysel başvuru konusu yapılamaz.
31. Başvuru yollarının
tüketilmesi ilkesi, hukuk sisteminde öngörülen usul kurallarına riayet
edilmesini gerektirir. Zira, başvuru yollarının tüketilmesi için usule ilişkin
koşullara ve sürelere uymak gerekir. Başvurucunun hukuk yollarını tüketmeye
çalıştığı, ancak kendi ihmali nedeniyle usul gerekliliklerini yerine
getiremediği hallerde başvuru, hukuk yolları tüketilmediği için reddedilir.
32. Başvuru konusu olayda,
temyiz üzerine, Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, 18/4/2012 tarih ve E.2012/4648,
K.2012/6668 sayılı ilamla Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu ve yerleşmiş yargı
kararları gereğince bozma üzerine yapılan yargılamada ıslah yapılamayacağı
gerekçesiyle kararın bozulmasına karar vermiştir. Mahkemece bozmadan sonra
yapılan yargılama sonunda, 9/5/2013 tarih ve E.2012/379, K.2013/335 sayılı
kararla başvurucunun iş göremezlik zararına ilişkin ilk kararla hüküm altına
alınan miktar üzerinden maddi tazminatın başvurucu Ercan yönünden kısmen kabulü
ile 7.956,18 TL maddi tazminatın olay tarihinden itibaren işleyecek yasal
faiziyle idareden tahsiline, başvurucu Müceder ve
Muhsin’in manevi tazminat taleplerinin kısmen kabulüne, maddi tazminat
taleplerinin ise reddine karar verilmiştir. Anılan karar 27/6/2013 tarihinde
başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu 4/7/2013 tarihinde temyiz dilekçesi
vermiş, 29/7/2013 tarihinde de bireysel başvuruda bulunmuştur. Başvuru
tarihinde yargılama halen temyiz mercii önünde devam etmekteyken, Anayasa
Mahkemesinin karar tarihi itibarıyla dava, Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin
4/2/2014 tarih ve E.2013/16281, K.2014/1532 sayılı ilamı ile onanarak
sonuçlanmıştır.
33. Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi (AİHM)'nin içtihadına göre, genel bir kural
olarak başvurucu, dava konusuyla ilgili ulusal içtihada göre yapacağı bir
temyiz başvurusunun başarısız olacağını ispat ederse, başvurucunun iç hukuk
yollarını tüketmiş olduğu kabul edilecektir (bkz. Kleyn ve Diğerleri/Hollanda, B.No: 39343/98, 6/5/2003, § 156).
34. Temyiz mahkemesinin yakın
zamanda vermiş olduğu ve başvurucunun davasına da uygulanacak nitelikteki bir
karar varsa ve temyiz mahkemesinin bu kararını değiştirmesi ihtimal dâhilinde
görünmüyorsa başvurucu, iç hukuk yollarını tüketmiş sayılacaktır (Benzer
yöndeki AİHM kararı için bkz. Salah Sheek/Hollanda, B.No: 1948/04, 23/5/2007, § 121).
35. Yukarıda belirtildiği üzere
Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunulması için olağan kanun yollarının
tüketilmesi gerekir. Ancak somut olayda başvurucu açısından temyiz yoluna
başvurulması, tüketilmesi gerekli bir yol olarak kabul edilmeyebilir. Zira
somut başvuruya konu davada, aynı karara yönelik olarak temyiz mercii
kararlarını vermiş ve Derece Mahkemesince de temyiz merciinin verdiği karar
doğrultusunda hüküm kurulmuştur. Bu anlamda Mahkemece verilen son karara karşı
temyiz yolu, etkili bir başvuru yolu olarak kabul edilemez ve Mahkemece verilen
son karara karşı temyiz yoluna müracaat edilmeden yapılan bu başvuru, başvuru
yollarının tüketilmediği gerekçesiyle kabul edilemez nitelikte
değerlendirilemez. Mahkemece verilen ilk karara yönelik olarak, olayın şartları
dâhilinde, olağan kanun yollarını tüketmek için kendisinden beklenen her şeyi
yapmış olan başvurucudan, bu aşamadan sonra Derece Mahkemesince verilen son
karara yönelik olarak da temyiz yolunu tüketmesini beklemek, etkili olmayacağı
anlaşılan bir yolun tüketilmesinin zorunlu tutulması nedeniyle, bireysel
başvuru hakkının kullanılması önünde orantısız bir engel oluşturabilir.
ii. Mahkemeye
Erişim Hakkının İhlali İddiasının İncelenmesi
a. Başvurucular Müceder Tosun ve Tuana Tosun Yönünden
36. Başvurucular, henüz alacak
hesabı yaptırılmadan ve alacak miktarının artırımı olanağı doğmadan verilmiş
bozma kararı sonrasında, ıslah dilekçesi ile maddi ve manevi tazminat
taleplerinin artırılması işleminin "bozmadan
sonra ıslah yapılamayacağı" gerekçesiyle reddedilmesi nedeniyle
mahkemeye erişim haklarının ihlal edildiğini ileri sürmektedirler.
37. Anayasa'nın 148. maddesinin
üçüncü fıkrası şöyledir:
"Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve
özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin
kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine
başvurabilir. Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş
olması şarttır."
38. 24. 30/3/2011 tarih ve 6216
sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Bireysel başvuru hakkı" kenar
başlıklı 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve
özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve buna ek Türkiye'nin taraf
olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal
edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir."
39. 6216 sayılı Kanun'un "Bireysel başvuru hakkına sahip olanlar"
kenar başlıklı 46. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Bireysel başvuru ancak ihlale yol açtığı ileri sürülen
işlem, eylem ya da ihmal nedeniyle güncel ve kişisel bir hakkı doğrudan
etkilenenler tarafından yapılabilir.
40. Anayasa'nın 148. maddesinin
üçüncü ve 6216 sayılı Kanun'un 45. maddesinin (1) numaralı fıkraları uyarınca,
Anayasa'da güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi ve buna ek Türkiye'nin taraf olduğu protokoller kapsamındaki
herhangi birinin kamu gücü tarafından ihlal edildiğini iddia eden herkese
Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yapma hakkı tanınmıştır (B. No: 2012/22,
25/12/2012, § 24).
41. 6216 sayılı Kanun'un "Bireysel başvuru hakkına sahip olanlar"
başlıklı 46. maddesinde kimlerin bireysel başvuru yapabileceği sayılmış olup,
anılan maddenin (1) numaralı fıkrasına göre; bir kişinin Anayasa Mahkemesine
bireysel başvuruda bulunabilmesi için üç temel ön koşulun birlikte bulunması
gerekmektedir. Bu önkoşullar, başvuruya konu edilen ve ihlale yol açtığı ileri
sürülen kamu gücü eylem veya işleminden ya da ihmalinden dolayı, başvurucunun "güncel bir hakkının ihlal edilmesi",
bu ihlalden dolayı kişinin "kişisel
olarak" ve "doğrudan"
etkilenmiş olması ve bunların sonucunda başvurucunun kendisinin
"mağdur" olduğunu ileri sürmesi gerekir (B. No: 2013/6179, 20/3/2014,
§ 24).
42. AİHM, Sözleşme'nin 34.
maddesinde yer alan "mağdur"
kelimesi ile ihtilaf konusu eylem ya da ihmalden doğrudan etkilenen kişinin
kast edildiğini belirtmektedir (Brumarescu/Romanya
[BD], B. No: 28342/95, 28/10/1999, § 50).
43. Başvuru konusu olayda,
başvurucu Müceder ve başvuruculardan Tuana’nın murisi Muhsin 7/3/2005 tarihinde Ergani Asliye
Hukuk Mahkemesinde kendi adlarına asaleten, başvurucu Ercan adına velayeten, başvurucu Müceder ve
Muhsin için ikişer bin TL maddi, üçer bin TL manevi tazminat ile başvurucu Ercan
için sekiz bin TL maddi ve on beş bin TL manevi tazminata hükmedilmesi
istemiyle idare aleyhine dava açmışlardır. 16/8/2006 tarihinde başvurucu
Ercan’ın babası Muhsin vefat etmiş, mirasçısı Tuana
Ertosun davaya katılmıştır. Kusur oranları ile tazminat miktarının tespiti için
alınan raporda başvurucu Ercan’ın gerçek zararının 7.956,18 TL olduğu yönünde
görüş bildirilmiştir. Mahkeme, 23/10/2007 tarih ve E.2005/395, K.2007/649
sayılı kararıyla Muhsin ve başvurucu Müceder’in maddi
ve manevi tazminat taleplerinin reddine, başvurucu Ercan yönünden ise davanın
kısmen kabulüne, 7.956,18 TL maddi tazminat ile 3.000,00 TL manevi tazminatın
ödenmesine karar vermiştir. Temyiz üzerine, Yargıtay 4. Hukuk Dairesi
13/10/2008 tarih ve E.2008/1545, K.2008/11722 sayılı ilamıyla, başvurucu Ercan
yönünden daimi kazanç kaybı hesaplanırken 18 yaşından
sonrası için “destek payı” için
indirim yapılmadan karar verilmesi gerektiği, anne ve babanın manevi tazminat
isteklerinin reddedilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğu tespitlerine yer
vererek, Adli Tıp Kurumundan usulüne uygun olarak rapor alınarak maluliyet
oranının belirlenmesi gerektiği gerekçesiyle kararı bozmuştur.
44. Başvuruculardan Müceder ve Muhsin’in maddi tazminat taleplerinin reddine
dair karar anılan Yargıtay ilamı ile kesinleşmiştir. Bozmadan sonra devam eden
yargılamada başvurucular vekili 17/3/2011 tarihli ıslah dilekçesiyle başvurucu
Ercan için 13.739,24 TL maddi tazminatın olay tarihinden itibaren işleyecek
yasal faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. Islah
talebi başvuruculardan yalnızca Ercan adına yapılmıştır.
45. Bu durumda, başvurucular Müceder ve Muhsin’in mirasçısı sıfatıyla davaya katılan Tuana’nın maddi tazminat taleplerinin reddine dair kararın
kesinleştiği, başvurucuların bozmadan sonraki aşamada ıslah talebinin de
bulunmadığı, bu kapsamda mahkemeye erişim hakkının ihlali iddiası açısından söz
konusu başvurucuların güncel ve kişisel bir hakkının doğrudan etkilenmediği ve
belirtilen ihlal iddiası açısından mağdur sıfatlarının bulunmadığı
anlaşılmaktadır.
46. Açıklanan nedenlerle,
başvurucuların, bireysel başvuru tarihi itibarıyla mağdur statüsü
bulunmadığından, başvurunun bu bölümünün diğer kabul edilebilirlik şartları
yönünden incelenmeksizin "kişi yönünden
yetkisizlik" nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
b. Başvurucu Ercan Tosun Yönünden
47. 30/3/2011 tarih ve 6216
sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un
48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun
başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
48. Adil yargılanma hakkının en
temel unsurlarından biri olan mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme
önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını
isteyebilmek anlamına gelmektedir. Kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen
veya mahkeme kararını anlamsız hale getiren, bir başka ifadeyle mahkeme kararını
önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamalar mahkemeye erişim hakkını ihlal
edebilir (B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52). Mahkemeye erişim hakkı, kural
olarak mutlak bir hak olmayıp, sınırlandırılabilen bir haktır. Bununla birlikte
getirilecek sınırlandırmaların, hakkın özünü zedeleyecek şekilde kısıtlamaması,
meşru bir amaç izlemesi, açık ve ölçülü olması ve başvurucu üzerinde ağır bir
yük oluşturmaması gerekir (B. No: 2013/1613, 2/10/2013, § 38).
49. Mahkemeye etkili erişim
hakkı, mahkemeye başvuru konusunda tutarlı bir sistemin var olmasını ve dava
açmak isteyen kişilerin mahkemeye ulaşmada açık, pratik ve etkili fırsatlara
sahip olmasını gerektirmektedir. Özellikle hukuki belirsizlikler ya da
uygulamadaki belirsizlikler kişilerin mahkemeye erişim hakkını ihlâl
edebilmektedir (AİHM, Geffre/Fransa, B. No: 51307/99,
23/1/2003, § 34). Bu nedenle, mahkemeler usul kurallarını uygularken bir yandan
âdil yargılanma hakkını ihlâl edebilecek aşırı şekilcilikten, diğer yandan da
yasalar tarafından düzenlenen usul kurallarının ortadan kaldırılması sonucunu
doğurabilecek aşırı gevşeklikten kaçınmalıdırlar (Bkz. Eşim/Türkiye, B.No:59601/09, 17/9/2013, § 21).
50. Mülga 1086 sayılı Kanunu'nun
87. maddesinin "Müddei ıslah suretiyle müddeabihi tezyit edemez." şeklindeki son
cümlesi yapılan başvuru neticesinde Anayasa Mahkemesi tarafından incelenmiş ve
dava açıldıktan sonra davacının müddeabihi "ıslah" yoluyla artırmasını
önleyen itiraz konusu kuralın, bir hakkın elde edilmesini zorlaştırdığı, hak
arama özgürlüğünün en önemli iki öğesini oluşturan sav ve savunma haklarını
kısıtladığı ve davacıyı ikinci kez dava açmaya zorladığı, davacıların haklarını
en kısa sürede ve en az giderle almalarını engellediği, hak arama özgürlüğünü
önemli ölçüde zorlaştırması nedeniyle demokratik toplum düzeninin gerekleriyle
bağdaşmadığı, davaların en az giderle ve olabildiğince hızlı biçimde
sonuçlandırılmasına engel olacağı gerekçeleriyle iptal edilmiştir. (AYM,
E.1999/1, K1999/33, 20/7/1999) İptal kararı sonrasında Yargıtay dairelerinde iptal
gerekçesi ileri sürülerek ıslah yapılabilmesine dair kararlar verilmiştir
(Bkz., Yargıtay 15. Hukuk Dairesi, E.2006/382, K.2006/2561, 1/5/2006;
E.2005/4503, K.2006/308, 26/1/2006).
51. Mülga 1086 sayılı Hukuk
Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 84. maddesinde, tahkikata tabi olan davalarda
tahkikat bitinceye kadar ve tabi olmayanlarda muhakemenin hitamına kadar ıslah
yapılabileceği hükmü yer almaktadır. Bu kuralın uygulanışı ve bozmadan sonra
ıslah yapılıp yapılamayacağına ilişkin iki farklı Yargıtay içtihadı birleştirme
kararı bulunmaktadır.
52. 4/2/1948 tarih ve E.1944/10,
K.1948/3 sayılı Yargıtay içtihadı birleştirme kararında; ".dava açıldıktan sonra mevzuunda, sebebinde ve
delillerde ve diğer hususlarda usule müteallik olmak üzere yapılmış olan
yanlışlıkları bir defaya mahsus olmak üzere düzeltmek ve eksiklikleri de
tamamlamak imkânını veren ve mahkeme kararına lüzum olmadan tarafların sözlü ve
yazılı beyanlarıyla yapılabilen ıslahın, Hukuk Usulü Muhakemeleri Yasası'nın
seksen dördüncü maddesinin açık hükmü dairesinde tahkikat ve yargılama
bitinceye kadar yapılabilip Yargıtay'ca hüküm bozulduktan sonra bu yoldan
faydalanmanın mümkün olamayacağına."denilerek Yargıtayca hüküm bozulduktan sonra ıslah yapılmasının mümkün
olmadığı ifade edilmektedir.
53. Ancak 4/2/1959 tarih ve E.
1959/13, K.1959/5 sayılı içtihadı birleştirme kararında "Bir mahkeme kararının her ne nedenle olursa
olsun temyizce bozulması sonunda mahkemenin bozma kararına uymasıyla dava
yeniden duruşma (muhakeme) safhasına girmiş olacağı cihetle duruşma henüz
bitmemiş demektir" denilerek, esasına girilmeyerek görevsizlik
gibi bir sebeple reddedilen davalarda Yargıtay'ın bozma kararından sonra
davanın ilk derece mahkemelerinde esastan görüşülmesi halinde bozma sonrasında
da tahkikatın devam ettiği ve ıslahın mümkün olduğu yönünde içtihat
geliştirilmiştir.
54. Bu iki içtihadı birleştirme
kararı birlikte değerlendirildiğinde doktrinde, bozma kararına uyulmasından
sonra ıslah yoluna başvurulamamasının nedeninin, yerel mahkemenin bozma
kararına uymasından sonra oluşan usuli müktesep
hakkın korunması olduğu, ıslah yoluyla usuli müktesep
hakkın ortadan kaldırılmasının mümkün olamayacağı, bu nedenle esasa ilişkin
bozmalarda ıslah yoluna gidilemeyeceği, ancak ilk derece mahkemesince verilen
görevsizlik kararının Yargıtayca bozulması gibi usule
ilişkin bozmalarda usuli müktesep hak söz konusu
olamayacağından ıslah yoluna gidilebileceği dile getirilmiştir (Pekcanıtez; Atalay; Özekes, Hukuk
Muhakemeleri Kanunu Hükümlerine Göre Medeni Usul Hukuku, Yetkin Yayınları,
Ankara, 2011, 12. Bası, s. 406-407).
55. Yargıtay dairelerinin somut
davaların özelliklerinden kaynaklanan farklı kararları bulunmakla beraber
(Bkz., 4. Hukuk Dairesinin 28/10/2003 tarih ve E.2003/10507, K.2003/12396
sayılı kararı) Yargıtay'ın genel uygulamasının davanın esastan görülmesi ve
uyuşmazlık konusu alacak/tazminat miktarının tespit edilerek verilen kararın
bozulması halinde ıslahın mümkün olmadığı, ancak dava konusu alacak/tazminat
miktarı belirlenmeden usuli bozmalar sonrasında
tekrar tahkikat yapılarak uyuşmazlık konusu alacak/tazminat miktarı
belirlendiğinde ıslahın mümkün olduğu yönündedir (B. No: 2013/1932, 17/7/2014,
§ 45).
56. 1/10/2011 tarihinde
yürürlüğe giren 6100 sayılı Kanun'un 177. maddesinin (1) numaralı fıkrasına
göre, ıslah, tahkikatın sona ermesine kadar yapılabilmektedir. Kanun'un 448.
maddesine göre ilgili Kanun hükümleri, tamamlanmış işlemleri etkilememek
kaydıyla derhâl uygulanacaktır.
57. Somut olayda başvurucular,
mülga 1086 sayılı Kanun'un yürürlükte olduğu 7/3/2005 tarihinde Ergani Asliye
Hukuk Mahkemesinde, başvurucu Müceder ve Muhsin için
ikişer bin TL maddi, üçer bin TL manevi tazminat ile başvurucu Ercan için sekiz
bin TL maddi ve on beş bin TL manevi tazminat talebini içeren dava açmışlardır.
Mahkeme, 23/10/2007 tarihli kararı ile davanın kısmen kabulüne karar vermiş,
kararın temyizi üzerine Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, 13/10/2008 tarihinde,
başvurucu Ercan yönünden daimi kazanç kaybı hesaplanırken
18 yaşından sonrası için “destek payı”
indirimi yapılmadan karar verilmesi gerektiği ve babanın tazminat isteklerinin
reddedilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğu tespitlerine yer vererek bozma
kararı vermiştir. Bozma ilamı doğrultusunda yargılamaya devam edilmiş,
başvurucular vekili 17/3/2011 tarihli ıslah dilekçesiyle başvurucu Ercan için
13.739,24 TL maddi tazminatın olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi
ile birlikte tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. Mahkemece kusur durumunun
tespiti için bilirkişi incelemesi yaptırılmış, başvurucu Ercan’ın meslekte
kazanma gücünün belirlenmesi amacıyla Adli Tıp Kurumu 3. Adli Tıp İhtisas
Kurulundan rapor alınmış, raporda başvurucu Ercan‘ın
%100 oranında malul sayılması gerektiği yönünde görüş bildirilmiştir. Alınan
raporlar doğrultusunda, tazminat hesabı yönünden ek rapor aldırılmış, 17/1/2011
tarihli ek raporda Yargıtay bozma ilamı doğrultusunda başvurucunun 2011 tarihi
itibarıyla bilinen asgari ücret tutarlarına göre talep edebileceği maddi
tazminatın 13.739,24 TL olduğu tespit edilmiştir.
58. Mahkeme, bozmadan sonra
ıslah yapılıp yapılmayacağı hususundaki değerlendirme sonucunda “… kazalı küçüğün (başvurucu Ercan) maluliyet oranı,
Yargıtay bozma ilamına istinaden bozama ilamından sonra tespit edilmiş olmakla
tahkikat aşaması Yargıtay bozmasından sonra tamamlandığı dikkate alınarak somut
olayda ıslah yapılabileceği kanaatine varılmıştır” şeklindeki
gerekçeye yer vererek başvurucu Ercan yönünden maddi tazminat taleplerinin
kabulü ile maddi tazminatın 8.000,00 TL’lik kısmının olay tarihinden, 5.739,24
TL’lik kısmının ıslah tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte
idareden tahsiline karar vermiştir. Bu kararın da temyiz edilmesi üzerine
Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, 18/4/2012 tarihli ilamı ile Hukuk Muhakemeleri
Kanunu ve yerleşmiş yargı kararları gereğince bozma kararı üzerine yapılan
yargılamada ıslah yapılamayacağı gerekçesiyle bozma kararı vermiştir.
59. Mahkeme, bozma ilamı
doğrultusunda başvurucunun iş göremezlik zararına ilişkin ilk kararla hüküm
altına alınan miktar üzerinden maddi tazminatın başvurucu Ercan yönünden kısmen
kabulü ile 7.956,18 TL maddi tazminatın olay tarihinden itibaren işleyecek
yasal faiziyle idareden tahsiline karar vermiştir. Karar, Yargıtay 4. Hukuk
Dairesinin 4/2/2014 tarihli ilamıyla onanarak kesinleşmiştir.
60. 1/10/2011 tarihinde 6100
sayılı Kanun yürürlüğe girmiştir. Yukarıda bahsedilen ıslaha ilişkin kanun
hükümleri ile bu konudaki Yargıtay içtihatları incelendiğinde; mülga 1086
sayılı Kanun'un 84. maddesinde ıslaha tahkikatın bitimine kadar izin verildiği,
4/2/1948 tarihli Yargıtay içtihadı birleştirme kararında ilk derece mahkemesi
kararıyla tahkikatın tamamlandığının kabul edildiği ve ıslah yapılamayacağı
yönünde içtihat geliştirildiği, 4/2/1959 tarihli içtihadı birleştirme kararında
ise usuli bozmalar sonrasında yeniden duruşma
safhasına girildiğinden ıslahın mümkün olduğu yönünde karar verildiği, Yargıtay
dairelerinin, somut davaların özelliklerinden kaynaklanan farklı kararları
bulunmakla birlikte genel olarak yukarıda bahsedilen içtihadı birleştirme
kurulu kararlarına uyumlu karar verdiklerinin görüldüğü, bozmadan sonra ıslah
yapılıp yapılamayacağı hususuna ilişkin hukuki ve pratik bir belirsizliğin
bulunmadığı anlaşılmıştır. (B. No: 2013/1932, 17/7/2014, § 52).
61. Ayrıca vekille temsil edilen
başvurucuların ıslah talebini tahkikat aşaması tamamlanmadan yapması gerektiği,
Mahkemenin 2005/365 esas sayılı dosyası kapsamında yapılan yargılamada
maluliyet oranı ve destekten yoksun kalma tazminatı hesabı yapılıp tahkikat
aşaması tamamlandıktan sonra 23/10/2007 tarihinde karar verildiği, verilen
kararın 13/10/2008 tarihinde Yargıtay 4. Hukuk Dairesince bozulmasından sonra
17/3/2011 tarihinde yaptığı ıslah talebinin mevcut koşullarda reddedileceğini
bilebilecek durumda olduğu (Benzer bir örnek için bkz. Harrison McKee/Macaristan,
B. No: 22840/07, 3/6/2014, §33), yine başvurucunun ıslah yerine ek dava yoluyla
talepte bulunabileceği, başvurucunun ek dava açmasının engellendiği şeklinde bir
iddiasının da olmadığı, böyle bir yolu kendi iradesiyle tercih etmediğinin
anlaşıldığı göz önünde bulundurulduğunda bozmadan sonra ıslah yapılamayacağına
karar verilmesinde açık ve görünür bir ihlal bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır
(B. No: 2013/1932, 17/7/2014, § 53).
62. Açıklanan nedenlerle,
başvurucuların Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan "mahkemeye erişim haklarının"
ihlal edildiği iddiasının açık ve görünür bir ihlalin bulunmadığı
anlaşıldığından “açıkça dayanaktan
yoksunluk” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
b. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlali İddiası
63. Başvurucuların makul sürede
yargılanma hakkına yönelik şikâyetleri açıkça dayanaktan yoksun olmadığı gibi
diğer kabul edilemezlik nedenlerinden herhangi biri de bulunmamaktadır. Bu
nedenle, başvurunun bu kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi
gerekir.
2. Esas Yönünden
64. Başvurucular, idare aleyhine
açtıkları tazminat davasında yargılamanın yaklaşık 9 yıl sürdüğünü ve bu sürenin
uzun olması nedeniyle adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri
sürmüşlerdir.
65. Anayasa ve Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) ortak koruma alanı dışında kalan bir hak
ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi
mümkün olmayıp (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18), Sözleşme metni ile Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma
hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, Anayasa’nın 36. maddesinde yer
verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de
Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında, ilgili
hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle,
Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma
hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara, Anayasa’nın 36. maddesi
kapsamında yer vermektedir. Somut başvurunun dayanağını oluşturan makul sürede
yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca adil yargılanma
hakkının kapsamına dâhil olup, ayrıca davaların en az giderle ve mümkün olan
süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa’nın 141.
maddesinin de Anayasa’nın bütünlüğü ilkesi gereği, makul sürede yargılanma
hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması gerektiği açıktır (B.
No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 38–39).
66. Davanın karmaşıklığı,
yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama
sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki
menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir davanın süresinin makul olup
olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması gereken kriterlerdir (B. No:
2012/13, 2/7/2013, §§ 41–45).
67. Anayasa’nın 36. maddesi ve
Sözleşme’nin 6. maddesi uyarınca, medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin
uyuşmazlıkların makul sürede karara bağlanması gerekmektedir. Başvuruya konu
tazminat davasında, 1086 sayılı mülga Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’na ve
6100 sayılı Kanun’da yer alan usul hükümlerine göre yürütülen somut yargılama
faaliyetinin, medeni hak ve yükümlülükleri konu alan bir yargılama olduğunda
kuşku yoktur (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 49).
68. Medeni hak ve
yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin makul süre değerlendirmesinde,
sürenin başlangıcı kural olarak, uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama
sürecinin işletilmeye başlandığı, başvurucular tarafından idare aleyhine
tazminat davasının açıldığı tarih olan 7/3/2005 tarihidir.
69. Sürenin bitiş tarihi ise,
çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde yargılamanın sona erme
tarihidir. (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 52). Bu kapsamda, somut yargılama
faaliyeti açısından sürenin bitiş tarihinin, Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin onama
karar tarihi olan 4/2/2014 tarihi olduğu anlaşılmaktadır.
70. Başvuruya konu yargılama
sürecinin incelenmesinde, yargılamanın konusunun başvuruculardan Ercan’ın
idareye ait elektrik tellerine kapılarak parmağını yitirmesi nedeniyle
uğranılan zararların tazmini talebiyle açılan tazminat davası olduğu, 7/3/2005
tarihinde açılan davanın yargılama sürecinde ilk derece mahkemesince maluliyet
oranı ve uğranılan zararın hesabına ilişkin bilirkişi incelemelerinin ardından
başvurucuların taleplerinin kısmen kabulüne karar verildiği, kararın temyiz
incelemesi neticesinde bozulduğu, bozma kararı doğrultusunda yargılamaya devam
eden Mahkemece, yeniden raporlar alındığı, bozmadan sonraki aşamada ıslah
yapılabileceği değerlendirmesi ile başvurucu Ercan lehine tazminata
hükmedildiği, anılan kararın, Dairenin 18/4/2012 tarihli ilamı ile bozmadan
sonra ıslah yapılamayacağı gerekçesiyle bozulduğu, bozma kararına uyularak
yapılan yargılama neticesinde davanın ıslahtan önceki aşamada belirlenen miktar
doğrultusunda kısmen kabulüne karar verildiği, temyiz üzerine kararın, Dairenin
4/2/2014 tarihli ilamı ile onandığı, bu kararla birlikte neticelenen yargılama
faaliyetinin yaklaşık 9 yıl sürdüğü anlaşılmaktadır.
71. 6100 sayılı Kanun’un
öngördüğü yargılama usullerine tabi mahkemeler nezdindeki yargılamaların makul
sürede tamamlanmadığı yönündeki iddialar daha önce bireysel başvuru konusu
yapılmış ve Anayasa Mahkemesi tarafından, özellikle yargılamada sürati temin
etmeye hizmet eden özel usul hükümlerinin nazara alınmadığı göz önünde
bulundurularak makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönünde karar
verilmiştir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 34-64).
72. Başvuruya konu tazminat
davası, hukuki meselenin çözümündeki güçlük, maddi olayların karmaşıklığı,
delillerin toplanmasında karşılaşılan engeller, taraf sayısı gibi kriterler
dikkate alındığında karmaşık olmaktan uzaktır. Başvurucuların tutum ve
davranışlarıyla ve usulî haklarını kullanırken
özensiz davranmalarıyla yargılamanın uzamasına önemli ölçüde sebep olduğu da
söylenemez. Söz konusu davanın niteliği, başvurucular açısından taşıdığı değer
ve başvurucuların davadaki menfaati dikkate alındığında, yaklaşık 9 yıllık
yargılama sürecinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.
73. Açıklanan nedenlerle,
başvurucuların Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanunun 50. maddesi Yönünden
74. Başvurucular, yargılamanın
makul sürede sonuçlandırılmaması nedeniyle maddi ve manevi tazminata
hükmedilmesini talep etmişlerdir.
75. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesinin
(2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen ihlal
bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak
için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden
yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine
tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu
gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa
Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
76. Başvurucuların tarafı olduğu
uyuşmazlığa ilişkin yaklaşık 9 yıllık yargılama süresi nazara alındığında,
yargılama faaliyetinin uzunluğu sebebiyle, yalnızca ihlal tespitiyle
giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvuruculara takdiren net 8.650,00 TL
manevi tazminatın müştereken ödenmesine karar verilmesi gerekir.
77. Başvurucular tarafından
maddi tazminat talebinde bulunulmuş olmakla beraber, tespit edilen ihlal ile
iddia edilen maddi zarar arasında illiyet bağı bulunmadığı anlaşıldığından,
başvurucuların maddi tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir.
78. Başvurucular tarafından
yapılan ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.500,00
TL vekâlet ücretinden oluşan 1.698,35 TL yargılama giderinin başvuruculara
müştereken ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucular Müceder Tosun ve Tuana Tosun’un mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği
yönündeki iddiasının “kişi bakımından
yetkisizlik” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Başvurucu Ercan Tosun’un mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği
yönündeki iddiasının “açıkça dayanaktan
yoksunluk” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
C. Başvurucuların;
1.
Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönündeki iddialarının KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2.
Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma
hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
D. Başvuruculara net 8.650,00 TL manevi TAZMİNATIN MÜŞTEREKEN
ÖDENMESİNE, başvurucuların tazminata ilişkin diğer taleplerinin REDDİNE,
E. Başvurucular tarafından yapılan 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL
vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCULARA
MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede
gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
26/2/2015
tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar
verildi.