TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
ERCAN TOSUN VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2013/5934)
Karar Tarihi: 26/2/2015
Başkan y.
:
Burhan ÜSTÜN
Üyeler
Nuri NECİPOĞLU
Hicabi DURSUN
Erdal TERCAN
Hasan Tahsin GÖKCAN
Raportör
Aliye YILDIZ VARSIN
Başvurucular
1. Ercan TOSUN
2. Müceder TOSUN
3. Tuana TOSUN
Vekilleri
Av. Vedat KARADUMAN
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvurucular, davalı idare aleyhine 2005 yılında açtıkları tazminat davasında ıslah taleplerinin, bozmadan sonra ıslah yapılamayacağı gerekçesiyle reddedilmesi nedeniyle mülkiyet ve mahkemeye erişim haklarının, yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşler, ihlalin tespitiyle uğradıkları maddi ve manevi zararın tazminine karar verilmesini talep etmişlerdir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 29/7/2013 tarihinde Diyarbakır 4. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. İdari yönden yapılan ön incelemede başvurunun Komisyona sunulmasına engel bir durumun bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm İkinci Komisyonunca, 30/9/2013 tarihinde kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 11/7/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve olgular ile başvurunun bir örneği görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir. Adalet Bakanlığının 27/10/2014 tarihli yazısında, Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen, başvuru hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve ekleri ile başvuruya konu yargılama dosyası içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar özetle şöyledir:
7. Başvuruculardan Ercan Tosun 2/11/2004 tarihinde TEDAŞ Müessese Müdürlüğüne ait elektrik tellerinden akıma kapılarak sağ el işaret parmağını kaybetmiştir.
8. Başvurucu Ercan’ın anne ve babası olan Müceder ve Muhsin 7/3/2005 tarihinde Ergani Asliye Hukuk Mahkemesinde kendi adlarına asaleten, başvurucu Ercan adına velayeten, başvurucu Müceder ve Muhsin için ikişer bin TL maddi, üçer bin TL manevi tazminat ile başvurucu Ercan için sekiz bin TL maddi ve on beş bin TL manevi tazminata hükmedilmesi istemiyle idare aleyhine dava açmışlardır.
9. 16/8/2006 tarihinde başvurucu Ercan’ın babası Muhsin vefat etmiş, mirasçısı Tuana Ertosun davaya katılmıştır.
10. Mahkemece, başvurucu Ercan’ın geçirdiği kaza nedeniyle maluliyet oranının belirlenmesi için Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden alınan raporda, başvurucu Ercan’ın maluliyet oranı % 7 olarak belirlenmiştir.
11. Kusur oranları ile tazminat miktarının tespiti için alınan raporda, davalı kurumun % 60, belediye başkanlığının % 20, başvurucu Ercan’ın anne ve babasının ise %20 oranında kusurlu olduğu, başvurucu Ercan’ın gerçek zararının 7.956,18 TL olduğu yönünde görüş bildirilmiştir.
12. Mahkeme, 23/10/2007 tarih ve E.2005/395, K.2007/649 sayılı kararıyla Muhsin ve başvurucu Müceder’in maddi ve manevi tazminat taleplerinin reddine, başvurucu Ercan yönünden ise davanın kısmen kabulüne, 7.956,18 TL maddi tazminat ile 3.000,00 TL manevi tazminatın ödenmesine karar vermiştir. Temyiz üzerine, Yargıtay 4. Hukuk Dairesi 13/10/2008 tarih ve E.2008/1545, K.2008/11722 sayılı ilamıyla, başvurucu Ercan yönünden daimi kazanç kaybı hesaplanırken 18 yaşından sonrası için “destek payı” indirimi yapılmadan karar verilmesi gerektiği, anne ve babanın manevi tazminat isteklerinin reddedilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğu tespitlerine yer vererek, Adli Tıp Kurumundan usulüne uygun olarak rapor alınarak maluliyet oranının belirlenmesi gerektiği gerekçesiyle kararı bozmuştur.
13. Mahkemece kusur durumunun tespiti için bilirkişi incelemesi yaptırılmış, başvurucu Ercan’ın meslekte kazanma gücünün belirlenmesi amacıyla Adli Tıp Kurumu 3. Adli Tıp İhtisas Kurulundan rapor alınmış, raporda başvurucu Ercan‘ın %100 oranında malul sayılması gerektiği yönünde görüş bildirilmiştir. Alınan raporlar doğrultusunda, tazminat hesabı yönünden ek rapor aldırılmış, 17/1/2011 tarihli ek raporda Yargıtay bozma ilamı doğrultusunda başvurucunun 2011 tarihi itibarıyla bilinen asgari ücret tutarlarına göre talep edebileceği maddi tazminatın 13.739,24 TL olduğu tespit edilmiştir.
14. Bozmadan sonraki aşamada başvurucular vekili 17/3/2011 tarihli ıslah dilekçesiyle başvurucu Ercan için 13.739,24 TL maddi tazminatın olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
15. Mahkeme, 24/1/2012 tarihli kararıyla “… kazalı küçüğün (başvurucu Ercan) maluliyet oranı, Yargıtay bozma ilamına istinaden bozma ilamından sonra tespit edilmiş olmakla tahkikat aşaması Yargıtay bozmasından sonra tamamlandığı dikkate alınarak somut olayda ıslah yapılabileceği kanaatine varılmıştır” şeklindeki gerekçeye yer vererek başvurucu Ercan yönünden maddi tazminat taleplerinin kabulü ile maddi tazminatın 8.000,00 TL’lik kısmının olay tarihinden, 5.739,24 TL’lik kısmının ıslah tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte idareden tahsiline, Muhsin ve başvurucu Müceder’in manevi tazminat taleplerinin kısmen kabulüne, maddi tazminat taleplerinin reddine karar vermiştir.
16. Temyiz üzerine, Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, 18/4/2012 tarih ve E.2012/4648, K.2012/6668 sayılı ilamla Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu ve yerleşmiş yargı kararları gereğince bozma üzerine yapılan yargılamada ıslah yapılamayacağı gerekçesiyle kararın bozulmasına karar vermiştir.
17. Mahkemece bozmadan sonra yapılan yargılama sonunda, 9/5/2013 tarih ve E.2012/379, K.2013/335 sayılı kararla, başvurucunun iş göremezlik zararına ilişkin ilk kararla hüküm altına alınan miktar üzerinden maddi tazminatın başvurucu Ercan yönünden kısmen kabulü ile 7.956,18 TL maddi tazminatın olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle idareden tahsiline, başvurucu Müceder ve Muhsin’in manevi tazminat taleplerinin kısmen kabulüne, maddi tazminat taleplerinin reddine karar verilmiştir.
18. Anılan karar 27/6/2013 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu 4/7/2013 tarihinde temyiz dilekçesi vermiş, 29/7/2013 tarihinde de bireysel başvuruda bulunmuştur.
19. Başvuru tarihinde yargılama halen temyiz mercii önünde devam etmekteyken, Anayasa Mahkemesinin karar tarihi itibarıyla dava, Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 4/2/2014 tarih ve E.2013/16281, K.2014/1532 sayılı ilamı ile onanarak sonuçlanmıştır.
B. İlgili Hukuk
20. 18/6/1927 tarih ve 1086 sayılı Mülga Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 84. maddesi şu şekildedir:
"Islah, tahkikata tabi olan davalarda tahkikat bitinceye kadar ve tabi olmayanlarda muhakemenin hitamına kadar yapılabilir."
21. 12/1/2011 tarih ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 107. maddesi şu şekildedir:
" (1) Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hallerde, alacaklı, hukuki ilişkiyi asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir.
(2) Karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacı, iddianın genişletilme yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabilir.
(3) Ayrıca, kısmi eda davasının açılabildiği hallerde, tespit davası da açılabilir ve bu durumda hukuki yararın var olduğu kabul edilir."
22. 6100 sayılı Kanun'un 177. maddesinin (1) numaralı fıkrası şu şekildedir:
" Islah, tahkikatın sona ermesine kadar yapılabilir."
23. 22/5/2003 tarihli ve 4857 sayılı İş Kanunu'nun "Fesih bildirimine itiraz ve usulü" kenar başlıklı 20. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
"Dava seri muhakeme usulüne göre iki ay içinde sonuçlandırılır. Mahkemece verilen kararın temyizi halinde, Yargıtay bir ay içinde kesin olarak karar verir."
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
24. Mahkemenin 26/2/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucuların 29/7/2013 tarih ve 2013/5934 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların İddiaları
25. Başvurucular, başvuruculardan Ercan Tosun’un 2/11/2004 tarihinde TEDAŞ Müessese Müdürlüğüne ait elektrik tellerinden akıma kapılarak sağ el işaret parmağını kaybettiğini, 7/3/2005 tarihinde Ergani Asliye Hukuk Mahkemesinde idare aleyhine maddi ve manevi tazminat talebiyle dava açtıklarını, yargılamanın makul sürede sonuçlandırılmadığını, yargılama sürecinde ise maddi tazminat miktarının artırılmasına ilişkin dilekçelerinin "bozmadan sonra ıslah yapılamayacağı" gerekçesiyle reddedildiğini, böylece mahkemeye erişim haklarının engellendiğini belirterek, adil yargılanma hakkı, mülkiyet hakkı ve etkili yola başvurma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşler, kendilerine maddi ve manevi tazminat ödenmesini talep etmişlerdir.
B. Değerlendirme
26. Başvurucular, idare aleyhine açtıkları davada maddi tazminat taleplerinin bozmadan sonra ıslah yapılamayacağı gerekçesiyle reddedildiğini belirterek, mülkiyet ve etkili yola başvurma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerse de ihlal iddiaları bir bütün olarak değerlendirildiğinde, başvurucuların mülkiyet haklarının ihlali iddiasını ancak Mahkeme kararına bağlanmış bir alacak hakkında ileri sürebilecekleri, başvurucuların ıslah talebinin ise Mahkemece kabul edilmediği anlaşılmıştır. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki tavsifi ile bağlı değildir. Bu sebeple başvurucuların ihlal iddiaları mahkemeye erişim hakkı çerçevesinde değerlendirilmiş, yargılamanın makul sürede sonuçlandırılmadığı iddiası ise ayrı bir başlık altında incelenmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
a. Mahkemeye Erişim Hakkının İhlali İddiası
27. Başvurucular, henüz alacak hesabı yaptırılmadan ve alacak miktarının artırımı olanağı doğmadan verilmiş bozma kararı sonrasında, ıslah dilekçesi ile maddi ve manevi tazminat taleplerinin artırılması işleminin "bozmadan sonra ıslah yapılamayacağı" gerekçesiyle reddedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim haklarının ihlal edildiğini ileri sürmektedirler.
i. Başvuru Yollarının Tüketilmesi Sorunu
28. Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, 'ikincil nitelikte bir kanun yolu' olup bu yola başvurulmadan önce kural olarak olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır.
29. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm organlarının uyması gereken bir ilke olup bu ilkeye uygun davranılmadığı takdirde, ortaya çıkan ihlale karşı öncelikle yetkili idari mercilere ve derece mahkemelerine başvurulmalıdır.
30. Bireysel başvurunun ikincil niteliği gereği, başvurucunun, temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarını öncelikle yetkili idari mercilere ve derece mahkemelerine usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve kanıtları zamanında bu mercilere sunması, aynı zamanda bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekir. Bu şekilde olağan denetim mekanizmaları önünde ileri sürülüp takip edilmeyen temel hak ve özgürlüklerin ihlaline ilişkin iddialar, Anayasa Mahkemesi önünde bireysel başvuru konusu yapılamaz.
31. Başvuru yollarının tüketilmesi ilkesi, hukuk sisteminde öngörülen usul kurallarına riayet edilmesini gerektirir. Zira, başvuru yollarının tüketilmesi için usule ilişkin koşullara ve sürelere uymak gerekir. Başvurucunun hukuk yollarını tüketmeye çalıştığı, ancak kendi ihmali nedeniyle usul gerekliliklerini yerine getiremediği hallerde başvuru, hukuk yolları tüketilmediği için reddedilir.
32. Başvuru konusu olayda, temyiz üzerine, Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, 18/4/2012 tarih ve E.2012/4648, K.2012/6668 sayılı ilamla Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu ve yerleşmiş yargı kararları gereğince bozma üzerine yapılan yargılamada ıslah yapılamayacağı gerekçesiyle kararın bozulmasına karar vermiştir. Mahkemece bozmadan sonra yapılan yargılama sonunda, 9/5/2013 tarih ve E.2012/379, K.2013/335 sayılı kararla başvurucunun iş göremezlik zararına ilişkin ilk kararla hüküm altına alınan miktar üzerinden maddi tazminatın başvurucu Ercan yönünden kısmen kabulü ile 7.956,18 TL maddi tazminatın olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle idareden tahsiline, başvurucu Müceder ve Muhsin’in manevi tazminat taleplerinin kısmen kabulüne, maddi tazminat taleplerinin ise reddine karar verilmiştir. Anılan karar 27/6/2013 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu 4/7/2013 tarihinde temyiz dilekçesi vermiş, 29/7/2013 tarihinde de bireysel başvuruda bulunmuştur. Başvuru tarihinde yargılama halen temyiz mercii önünde devam etmekteyken, Anayasa Mahkemesinin karar tarihi itibarıyla dava, Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 4/2/2014 tarih ve E.2013/16281, K.2014/1532 sayılı ilamı ile onanarak sonuçlanmıştır.
33. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM)'nin içtihadına göre, genel bir kural olarak başvurucu, dava konusuyla ilgili ulusal içtihada göre yapacağı bir temyiz başvurusunun başarısız olacağını ispat ederse, başvurucunun iç hukuk yollarını tüketmiş olduğu kabul edilecektir (bkz. Kleyn ve Diğerleri/Hollanda, B.No: 39343/98, 6/5/2003, § 156).
34. Temyiz mahkemesinin yakın zamanda vermiş olduğu ve başvurucunun davasına da uygulanacak nitelikteki bir karar varsa ve temyiz mahkemesinin bu kararını değiştirmesi ihtimal dâhilinde görünmüyorsa başvurucu, iç hukuk yollarını tüketmiş sayılacaktır (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Salah Sheek/Hollanda, B.No: 1948/04, 23/5/2007, § 121).
35. Yukarıda belirtildiği üzere Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunulması için olağan kanun yollarının tüketilmesi gerekir. Ancak somut olayda başvurucu açısından temyiz yoluna başvurulması, tüketilmesi gerekli bir yol olarak kabul edilmeyebilir. Zira somut başvuruya konu davada, aynı karara yönelik olarak temyiz mercii kararlarını vermiş ve Derece Mahkemesince de temyiz merciinin verdiği karar doğrultusunda hüküm kurulmuştur. Bu anlamda Mahkemece verilen son karara karşı temyiz yolu, etkili bir başvuru yolu olarak kabul edilemez ve Mahkemece verilen son karara karşı temyiz yoluna müracaat edilmeden yapılan bu başvuru, başvuru yollarının tüketilmediği gerekçesiyle kabul edilemez nitelikte değerlendirilemez. Mahkemece verilen ilk karara yönelik olarak, olayın şartları dâhilinde, olağan kanun yollarını tüketmek için kendisinden beklenen her şeyi yapmış olan başvurucudan, bu aşamadan sonra Derece Mahkemesince verilen son karara yönelik olarak da temyiz yolunu tüketmesini beklemek, etkili olmayacağı anlaşılan bir yolun tüketilmesinin zorunlu tutulması nedeniyle, bireysel başvuru hakkının kullanılması önünde orantısız bir engel oluşturabilir.
ii. Mahkemeye Erişim Hakkının İhlali İddiasının İncelenmesi
a. Başvurucular Müceder Tosun ve Tuana Tosun Yönünden
36. Başvurucular, henüz alacak hesabı yaptırılmadan ve alacak miktarının artırımı olanağı doğmadan verilmiş bozma kararı sonrasında, ıslah dilekçesi ile maddi ve manevi tazminat taleplerinin artırılması işleminin "bozmadan sonra ıslah yapılamayacağı" gerekçesiyle reddedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim haklarının ihlal edildiğini ileri sürmektedirler.
37. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
"Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir. Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır."
38. 24. 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Bireysel başvuru hakkı" kenar başlıklı 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve buna ek Türkiye'nin taraf olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir."
39. 6216 sayılı Kanun'un "Bireysel başvuru hakkına sahip olanlar" kenar başlıklı 46. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Bireysel başvuru ancak ihlale yol açtığı ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal nedeniyle güncel ve kişisel bir hakkı doğrudan etkilenenler tarafından yapılabilir.
40. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü ve 6216 sayılı Kanun'un 45. maddesinin (1) numaralı fıkraları uyarınca, Anayasa'da güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve buna ek Türkiye'nin taraf olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından ihlal edildiğini iddia eden herkese Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yapma hakkı tanınmıştır (B. No: 2012/22, 25/12/2012, § 24).
41. 6216 sayılı Kanun'un "Bireysel başvuru hakkına sahip olanlar" başlıklı 46. maddesinde kimlerin bireysel başvuru yapabileceği sayılmış olup, anılan maddenin (1) numaralı fıkrasına göre; bir kişinin Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmesi için üç temel ön koşulun birlikte bulunması gerekmektedir. Bu önkoşullar, başvuruya konu edilen ve ihlale yol açtığı ileri sürülen kamu gücü eylem veya işleminden ya da ihmalinden dolayı, başvurucunun "güncel bir hakkının ihlal edilmesi", bu ihlalden dolayı kişinin "kişisel olarak" ve "doğrudan" etkilenmiş olması ve bunların sonucunda başvurucunun kendisinin "mağdur" olduğunu ileri sürmesi gerekir (B. No: 2013/6179, 20/3/2014, § 24).
42. AİHM, Sözleşme'nin 34. maddesinde yer alan "mağdur" kelimesi ile ihtilaf konusu eylem ya da ihmalden doğrudan etkilenen kişinin kast edildiğini belirtmektedir (Brumarescu/Romanya [BD], B. No: 28342/95, 28/10/1999, § 50).
43. Başvuru konusu olayda, başvurucu Müceder ve başvuruculardan Tuana’nın murisi Muhsin 7/3/2005 tarihinde Ergani Asliye Hukuk Mahkemesinde kendi adlarına asaleten, başvurucu Ercan adına velayeten, başvurucu Müceder ve Muhsin için ikişer bin TL maddi, üçer bin TL manevi tazminat ile başvurucu Ercan için sekiz bin TL maddi ve on beş bin TL manevi tazminata hükmedilmesi istemiyle idare aleyhine dava açmışlardır. 16/8/2006 tarihinde başvurucu Ercan’ın babası Muhsin vefat etmiş, mirasçısı Tuana Ertosun davaya katılmıştır. Kusur oranları ile tazminat miktarının tespiti için alınan raporda başvurucu Ercan’ın gerçek zararının 7.956,18 TL olduğu yönünde görüş bildirilmiştir. Mahkeme, 23/10/2007 tarih ve E.2005/395, K.2007/649 sayılı kararıyla Muhsin ve başvurucu Müceder’in maddi ve manevi tazminat taleplerinin reddine, başvurucu Ercan yönünden ise davanın kısmen kabulüne, 7.956,18 TL maddi tazminat ile 3.000,00 TL manevi tazminatın ödenmesine karar vermiştir. Temyiz üzerine, Yargıtay 4. Hukuk Dairesi 13/10/2008 tarih ve E.2008/1545, K.2008/11722 sayılı ilamıyla, başvurucu Ercan yönünden daimi kazanç kaybı hesaplanırken 18 yaşından sonrası için “destek payı” için indirim yapılmadan karar verilmesi gerektiği, anne ve babanın manevi tazminat isteklerinin reddedilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğu tespitlerine yer vererek, Adli Tıp Kurumundan usulüne uygun olarak rapor alınarak maluliyet oranının belirlenmesi gerektiği gerekçesiyle kararı bozmuştur.
44. Başvuruculardan Müceder ve Muhsin’in maddi tazminat taleplerinin reddine dair karar anılan Yargıtay ilamı ile kesinleşmiştir. Bozmadan sonra devam eden yargılamada başvurucular vekili 17/3/2011 tarihli ıslah dilekçesiyle başvurucu Ercan için 13.739,24 TL maddi tazminatın olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. Islah talebi başvuruculardan yalnızca Ercan adına yapılmıştır.
45. Bu durumda, başvurucular Müceder ve Muhsin’in mirasçısı sıfatıyla davaya katılan Tuana’nın maddi tazminat taleplerinin reddine dair kararın kesinleştiği, başvurucuların bozmadan sonraki aşamada ıslah talebinin de bulunmadığı, bu kapsamda mahkemeye erişim hakkının ihlali iddiası açısından söz konusu başvurucuların güncel ve kişisel bir hakkının doğrudan etkilenmediği ve belirtilen ihlal iddiası açısından mağdur sıfatlarının bulunmadığı anlaşılmaktadır.
46. Açıklanan nedenlerle, başvurucuların, bireysel başvuru tarihi itibarıyla mağdur statüsü bulunmadığından, başvurunun bu bölümünün diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin "kişi yönünden yetkisizlik" nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Başvurucu Ercan Tosun Yönünden
47. 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
48. Adil yargılanma hakkının en temel unsurlarından biri olan mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına gelmektedir. Kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya mahkeme kararını anlamsız hale getiren, bir başka ifadeyle mahkeme kararını önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamalar mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir (B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52). Mahkemeye erişim hakkı, kural olarak mutlak bir hak olmayıp, sınırlandırılabilen bir haktır. Bununla birlikte getirilecek sınırlandırmaların, hakkın özünü zedeleyecek şekilde kısıtlamaması, meşru bir amaç izlemesi, açık ve ölçülü olması ve başvurucu üzerinde ağır bir yük oluşturmaması gerekir (B. No: 2013/1613, 2/10/2013, § 38).
49. Mahkemeye etkili erişim hakkı, mahkemeye başvuru konusunda tutarlı bir sistemin var olmasını ve dava açmak isteyen kişilerin mahkemeye ulaşmada açık, pratik ve etkili fırsatlara sahip olmasını gerektirmektedir. Özellikle hukuki belirsizlikler ya da uygulamadaki belirsizlikler kişilerin mahkemeye erişim hakkını ihlâl edebilmektedir (AİHM, Geffre/Fransa, B. No: 51307/99, 23/1/2003, § 34). Bu nedenle, mahkemeler usul kurallarını uygularken bir yandan âdil yargılanma hakkını ihlâl edebilecek aşırı şekilcilikten, diğer yandan da yasalar tarafından düzenlenen usul kurallarının ortadan kaldırılması sonucunu doğurabilecek aşırı gevşeklikten kaçınmalıdırlar (Bkz. Eşim/Türkiye, B.No:59601/09, 17/9/2013, § 21).
50. Mülga 1086 sayılı Kanunu'nun 87. maddesinin "Müddei ıslah suretiyle müddeabihi tezyit edemez." şeklindeki son cümlesi yapılan başvuru neticesinde Anayasa Mahkemesi tarafından incelenmiş ve dava açıldıktan sonra davacının müddeabihi "ıslah" yoluyla artırmasını önleyen itiraz konusu kuralın, bir hakkın elde edilmesini zorlaştırdığı, hak arama özgürlüğünün en önemli iki öğesini oluşturan sav ve savunma haklarını kısıtladığı ve davacıyı ikinci kez dava açmaya zorladığı, davacıların haklarını en kısa sürede ve en az giderle almalarını engellediği, hak arama özgürlüğünü önemli ölçüde zorlaştırması nedeniyle demokratik toplum düzeninin gerekleriyle bağdaşmadığı, davaların en az giderle ve olabildiğince hızlı biçimde sonuçlandırılmasına engel olacağı gerekçeleriyle iptal edilmiştir. (AYM, E.1999/1, K1999/33, 20/7/1999) İptal kararı sonrasında Yargıtay dairelerinde iptal gerekçesi ileri sürülerek ıslah yapılabilmesine dair kararlar verilmiştir (Bkz., Yargıtay 15. Hukuk Dairesi, E.2006/382, K.2006/2561, 1/5/2006; E.2005/4503, K.2006/308, 26/1/2006).
51. Mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 84. maddesinde, tahkikata tabi olan davalarda tahkikat bitinceye kadar ve tabi olmayanlarda muhakemenin hitamına kadar ıslah yapılabileceği hükmü yer almaktadır. Bu kuralın uygulanışı ve bozmadan sonra ıslah yapılıp yapılamayacağına ilişkin iki farklı Yargıtay içtihadı birleştirme kararı bulunmaktadır.
52. 4/2/1948 tarih ve E.1944/10, K.1948/3 sayılı Yargıtay içtihadı birleştirme kararında; ".dava açıldıktan sonra mevzuunda, sebebinde ve delillerde ve diğer hususlarda usule müteallik olmak üzere yapılmış olan yanlışlıkları bir defaya mahsus olmak üzere düzeltmek ve eksiklikleri de tamamlamak imkânını veren ve mahkeme kararına lüzum olmadan tarafların sözlü ve yazılı beyanlarıyla yapılabilen ıslahın, Hukuk Usulü Muhakemeleri Yasası'nın seksen dördüncü maddesinin açık hükmü dairesinde tahkikat ve yargılama bitinceye kadar yapılabilip Yargıtay'ca hüküm bozulduktan sonra bu yoldan faydalanmanın mümkün olamayacağına."denilerek Yargıtayca hüküm bozulduktan sonra ıslah yapılmasının mümkün olmadığı ifade edilmektedir.
53. Ancak 4/2/1959 tarih ve E. 1959/13, K.1959/5 sayılı içtihadı birleştirme kararında "Bir mahkeme kararının her ne nedenle olursa olsun temyizce bozulması sonunda mahkemenin bozma kararına uymasıyla dava yeniden duruşma (muhakeme) safhasına girmiş olacağı cihetle duruşma henüz bitmemiş demektir" denilerek, esasına girilmeyerek görevsizlik gibi bir sebeple reddedilen davalarda Yargıtay'ın bozma kararından sonra davanın ilk derece mahkemelerinde esastan görüşülmesi halinde bozma sonrasında da tahkikatın devam ettiği ve ıslahın mümkün olduğu yönünde içtihat geliştirilmiştir.
54. Bu iki içtihadı birleştirme kararı birlikte değerlendirildiğinde doktrinde, bozma kararına uyulmasından sonra ıslah yoluna başvurulamamasının nedeninin, yerel mahkemenin bozma kararına uymasından sonra oluşan usuli müktesep hakkın korunması olduğu, ıslah yoluyla usuli müktesep hakkın ortadan kaldırılmasının mümkün olamayacağı, bu nedenle esasa ilişkin bozmalarda ıslah yoluna gidilemeyeceği, ancak ilk derece mahkemesince verilen görevsizlik kararının Yargıtayca bozulması gibi usule ilişkin bozmalarda usuli müktesep hak söz konusu olamayacağından ıslah yoluna gidilebileceği dile getirilmiştir (Pekcanıtez; Atalay; Özekes, Hukuk Muhakemeleri Kanunu Hükümlerine Göre Medeni Usul Hukuku, Yetkin Yayınları, Ankara, 2011, 12. Bası, s. 406-407).
55. Yargıtay dairelerinin somut davaların özelliklerinden kaynaklanan farklı kararları bulunmakla beraber (Bkz., 4. Hukuk Dairesinin 28/10/2003 tarih ve E.2003/10507, K.2003/12396 sayılı kararı) Yargıtay'ın genel uygulamasının davanın esastan görülmesi ve uyuşmazlık konusu alacak/tazminat miktarının tespit edilerek verilen kararın bozulması halinde ıslahın mümkün olmadığı, ancak dava konusu alacak/tazminat miktarı belirlenmeden usuli bozmalar sonrasında tekrar tahkikat yapılarak uyuşmazlık konusu alacak/tazminat miktarı belirlendiğinde ıslahın mümkün olduğu yönündedir (B. No: 2013/1932, 17/7/2014, § 45).
56. 1/10/2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Kanun'un 177. maddesinin (1) numaralı fıkrasına göre, ıslah, tahkikatın sona ermesine kadar yapılabilmektedir. Kanun'un 448. maddesine göre ilgili Kanun hükümleri, tamamlanmış işlemleri etkilememek kaydıyla derhâl uygulanacaktır.
57. Somut olayda başvurucular, mülga 1086 sayılı Kanun'un yürürlükte olduğu 7/3/2005 tarihinde Ergani Asliye Hukuk Mahkemesinde, başvurucu Müceder ve Muhsin için ikişer bin TL maddi, üçer bin TL manevi tazminat ile başvurucu Ercan için sekiz bin TL maddi ve on beş bin TL manevi tazminat talebini içeren dava açmışlardır. Mahkeme, 23/10/2007 tarihli kararı ile davanın kısmen kabulüne karar vermiş, kararın temyizi üzerine Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, 13/10/2008 tarihinde, başvurucu Ercan yönünden daimi kazanç kaybı hesaplanırken 18 yaşından sonrası için “destek payı” indirimi yapılmadan karar verilmesi gerektiği ve babanın tazminat isteklerinin reddedilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğu tespitlerine yer vererek bozma kararı vermiştir. Bozma ilamı doğrultusunda yargılamaya devam edilmiş, başvurucular vekili 17/3/2011 tarihli ıslah dilekçesiyle başvurucu Ercan için 13.739,24 TL maddi tazminatın olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. Mahkemece kusur durumunun tespiti için bilirkişi incelemesi yaptırılmış, başvurucu Ercan’ın meslekte kazanma gücünün belirlenmesi amacıyla Adli Tıp Kurumu 3. Adli Tıp İhtisas Kurulundan rapor alınmış, raporda başvurucu Ercan‘ın %100 oranında malul sayılması gerektiği yönünde görüş bildirilmiştir. Alınan raporlar doğrultusunda, tazminat hesabı yönünden ek rapor aldırılmış, 17/1/2011 tarihli ek raporda Yargıtay bozma ilamı doğrultusunda başvurucunun 2011 tarihi itibarıyla bilinen asgari ücret tutarlarına göre talep edebileceği maddi tazminatın 13.739,24 TL olduğu tespit edilmiştir.
58. Mahkeme, bozmadan sonra ıslah yapılıp yapılmayacağı hususundaki değerlendirme sonucunda “… kazalı küçüğün (başvurucu Ercan) maluliyet oranı, Yargıtay bozma ilamına istinaden bozama ilamından sonra tespit edilmiş olmakla tahkikat aşaması Yargıtay bozmasından sonra tamamlandığı dikkate alınarak somut olayda ıslah yapılabileceği kanaatine varılmıştır” şeklindeki gerekçeye yer vererek başvurucu Ercan yönünden maddi tazminat taleplerinin kabulü ile maddi tazminatın 8.000,00 TL’lik kısmının olay tarihinden, 5.739,24 TL’lik kısmının ıslah tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte idareden tahsiline karar vermiştir. Bu kararın da temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, 18/4/2012 tarihli ilamı ile Hukuk Muhakemeleri Kanunu ve yerleşmiş yargı kararları gereğince bozma kararı üzerine yapılan yargılamada ıslah yapılamayacağı gerekçesiyle bozma kararı vermiştir.
59. Mahkeme, bozma ilamı doğrultusunda başvurucunun iş göremezlik zararına ilişkin ilk kararla hüküm altına alınan miktar üzerinden maddi tazminatın başvurucu Ercan yönünden kısmen kabulü ile 7.956,18 TL maddi tazminatın olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle idareden tahsiline karar vermiştir. Karar, Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 4/2/2014 tarihli ilamıyla onanarak kesinleşmiştir.
60. 1/10/2011 tarihinde 6100 sayılı Kanun yürürlüğe girmiştir. Yukarıda bahsedilen ıslaha ilişkin kanun hükümleri ile bu konudaki Yargıtay içtihatları incelendiğinde; mülga 1086 sayılı Kanun'un 84. maddesinde ıslaha tahkikatın bitimine kadar izin verildiği, 4/2/1948 tarihli Yargıtay içtihadı birleştirme kararında ilk derece mahkemesi kararıyla tahkikatın tamamlandığının kabul edildiği ve ıslah yapılamayacağı yönünde içtihat geliştirildiği, 4/2/1959 tarihli içtihadı birleştirme kararında ise usuli bozmalar sonrasında yeniden duruşma safhasına girildiğinden ıslahın mümkün olduğu yönünde karar verildiği, Yargıtay dairelerinin, somut davaların özelliklerinden kaynaklanan farklı kararları bulunmakla birlikte genel olarak yukarıda bahsedilen içtihadı birleştirme kurulu kararlarına uyumlu karar verdiklerinin görüldüğü, bozmadan sonra ıslah yapılıp yapılamayacağı hususuna ilişkin hukuki ve pratik bir belirsizliğin bulunmadığı anlaşılmıştır. (B. No: 2013/1932, 17/7/2014, § 52).
61. Ayrıca vekille temsil edilen başvurucuların ıslah talebini tahkikat aşaması tamamlanmadan yapması gerektiği, Mahkemenin 2005/365 esas sayılı dosyası kapsamında yapılan yargılamada maluliyet oranı ve destekten yoksun kalma tazminatı hesabı yapılıp tahkikat aşaması tamamlandıktan sonra 23/10/2007 tarihinde karar verildiği, verilen kararın 13/10/2008 tarihinde Yargıtay 4. Hukuk Dairesince bozulmasından sonra 17/3/2011 tarihinde yaptığı ıslah talebinin mevcut koşullarda reddedileceğini bilebilecek durumda olduğu (Benzer bir örnek için bkz. Harrison McKee/Macaristan, B. No: 22840/07, 3/6/2014, §33), yine başvurucunun ıslah yerine ek dava yoluyla talepte bulunabileceği, başvurucunun ek dava açmasının engellendiği şeklinde bir iddiasının da olmadığı, böyle bir yolu kendi iradesiyle tercih etmediğinin anlaşıldığı göz önünde bulundurulduğunda bozmadan sonra ıslah yapılamayacağına karar verilmesinde açık ve görünür bir ihlal bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır (B. No: 2013/1932, 17/7/2014, § 53).
62. Açıklanan nedenlerle, başvurucuların Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan "mahkemeye erişim haklarının" ihlal edildiği iddiasının açık ve görünür bir ihlalin bulunmadığı anlaşıldığından “açıkça dayanaktan yoksunluk” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlali İddiası
63. Başvurucuların makul sürede yargılanma hakkına yönelik şikâyetleri açıkça dayanaktan yoksun olmadığı gibi diğer kabul edilemezlik nedenlerinden herhangi biri de bulunmamaktadır. Bu nedenle, başvurunun bu kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
64. Başvurucular, idare aleyhine açtıkları tazminat davasında yargılamanın yaklaşık 9 yıl sürdüğünü ve bu sürenin uzun olması nedeniyle adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
65. Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün olmayıp (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18), Sözleşme metni ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, Anayasa’nın 36. maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle, Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara, Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir. Somut başvurunun dayanağını oluşturan makul sürede yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup, ayrıca davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa’nın 141. maddesinin de Anayasa’nın bütünlüğü ilkesi gereği, makul sürede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması gerektiği açıktır (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 38–39).
66. Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması gereken kriterlerdir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 41–45).
67. Anayasa’nın 36. maddesi ve Sözleşme’nin 6. maddesi uyarınca, medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkların makul sürede karara bağlanması gerekmektedir. Başvuruya konu tazminat davasında, 1086 sayılı mülga Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’na ve 6100 sayılı Kanun’da yer alan usul hükümlerine göre yürütülen somut yargılama faaliyetinin, medeni hak ve yükümlülükleri konu alan bir yargılama olduğunda kuşku yoktur (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 49).
68. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin makul süre değerlendirmesinde, sürenin başlangıcı kural olarak, uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama sürecinin işletilmeye başlandığı, başvurucular tarafından idare aleyhine tazminat davasının açıldığı tarih olan 7/3/2005 tarihidir.
69. Sürenin bitiş tarihi ise, çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde yargılamanın sona erme tarihidir. (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 52). Bu kapsamda, somut yargılama faaliyeti açısından sürenin bitiş tarihinin, Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin onama karar tarihi olan 4/2/2014 tarihi olduğu anlaşılmaktadır.
70. Başvuruya konu yargılama sürecinin incelenmesinde, yargılamanın konusunun başvuruculardan Ercan’ın idareye ait elektrik tellerine kapılarak parmağını yitirmesi nedeniyle uğranılan zararların tazmini talebiyle açılan tazminat davası olduğu, 7/3/2005 tarihinde açılan davanın yargılama sürecinde ilk derece mahkemesince maluliyet oranı ve uğranılan zararın hesabına ilişkin bilirkişi incelemelerinin ardından başvurucuların taleplerinin kısmen kabulüne karar verildiği, kararın temyiz incelemesi neticesinde bozulduğu, bozma kararı doğrultusunda yargılamaya devam eden Mahkemece, yeniden raporlar alındığı, bozmadan sonraki aşamada ıslah yapılabileceği değerlendirmesi ile başvurucu Ercan lehine tazminata hükmedildiği, anılan kararın, Dairenin 18/4/2012 tarihli ilamı ile bozmadan sonra ıslah yapılamayacağı gerekçesiyle bozulduğu, bozma kararına uyularak yapılan yargılama neticesinde davanın ıslahtan önceki aşamada belirlenen miktar doğrultusunda kısmen kabulüne karar verildiği, temyiz üzerine kararın, Dairenin 4/2/2014 tarihli ilamı ile onandığı, bu kararla birlikte neticelenen yargılama faaliyetinin yaklaşık 9 yıl sürdüğü anlaşılmaktadır.
71. 6100 sayılı Kanun’un öngördüğü yargılama usullerine tabi mahkemeler nezdindeki yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesi tarafından, özellikle yargılamada sürati temin etmeye hizmet eden özel usul hükümlerinin nazara alınmadığı göz önünde bulundurularak makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönünde karar verilmiştir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 34-64).
72. Başvuruya konu tazminat davası, hukuki meselenin çözümündeki güçlük, maddi olayların karmaşıklığı, delillerin toplanmasında karşılaşılan engeller, taraf sayısı gibi kriterler dikkate alındığında karmaşık olmaktan uzaktır. Başvurucuların tutum ve davranışlarıyla ve usulî haklarını kullanırken özensiz davranmalarıyla yargılamanın uzamasına önemli ölçüde sebep olduğu da söylenemez. Söz konusu davanın niteliği, başvurucular açısından taşıdığı değer ve başvurucuların davadaki menfaati dikkate alındığında, yaklaşık 9 yıllık yargılama sürecinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.
73. Açıklanan nedenlerle, başvurucuların Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanunun 50. maddesi Yönünden
74. Başvurucular, yargılamanın makul sürede sonuçlandırılmaması nedeniyle maddi ve manevi tazminata hükmedilmesini talep etmişlerdir.
75. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
76. Başvurucuların tarafı olduğu uyuşmazlığa ilişkin yaklaşık 9 yıllık yargılama süresi nazara alındığında, yargılama faaliyetinin uzunluğu sebebiyle, yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvuruculara takdiren net 8.650,00 TL manevi tazminatın müştereken ödenmesine karar verilmesi gerekir.
77. Başvurucular tarafından maddi tazminat talebinde bulunulmuş olmakla beraber, tespit edilen ihlal ile iddia edilen maddi zarar arasında illiyet bağı bulunmadığı anlaşıldığından, başvurucuların maddi tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir.
78. Başvurucular tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan 1.698,35 TL yargılama giderinin başvuruculara müştereken ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurucular Müceder Tosun ve Tuana Tosun’un mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiasının “kişi bakımından yetkisizlik” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Başvurucu Ercan Tosun’un mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiasının “açıkça dayanaktan yoksunluk” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
C. Başvurucuların;
1. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönündeki iddialarının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
D. Başvuruculara net 8.650,00 TL manevi TAZMİNATIN MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE, başvurucuların tazminata ilişkin diğer taleplerinin REDDİNE,
E. Başvurucular tarafından yapılan 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCULARA MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
26/2/2015 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.