TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MAHMUT TÜRK BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/5965)
|
|
Karar Tarihi: 18/2/2016
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör
|
:
|
Kamil KAYA
|
Başvurucu
|
:
|
Mahmut TÜRK
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; itirazın iptali davasında yetki itirazının
gerekçesiz reddedilmesi, bilirkişi incelemesi yaptırılmadan karar verilmesi,
harcın ve vekâlet ücretinin hatalı hesaplanması ve kesin nitelikli kararda
kanun yolunun açık olduğunun belirtilmesi nedenleriyle adil yargılanma hakkının
ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 24/7/2013 tarihinde Hadim Asliye Hukuk Mahkemesi
vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm İkinci Komisyonunca 31/12/2014 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından10/11/2015 tarihinde, başvurunun
kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü 9/12/2015 tarihinde Anayasa
Mahkemesine sunmuştur.
6. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş
14/12/2015 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu, Bakanlık
görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu hakkında iki adet bono bedelini ödemediği
gerekçesiyle Konya 6. İcra Müdürlüğünün E.2011/7609 sayılı dosyasında icra
takibi başlatılmıştır.
9. Başvurucunun ödeme emrine itiraz etmesiyle takip durmuş,
bunun üzerine başvurucu aleyhine Konya 3. Asliye Hukuk Mahkemesinde (Mahkeme)
itirazın iptali davası açılmıştır.
10. Başvuruya konu dava dosyasına ilişkin Ulusal Yargı Ağı
Projesi (UYAP) sisteminde kayıtlı belgeler incelendiğinde başvurucunun, cevap
dilekçesinde yetki itirazında bulunarak Hadim icra daireleri ve mahkemelerinin
yetkili olduğunu ileri sürdüğü, davacı vekilinin ise cevaba cevap dilekçesinde
takip konusu bonolar incelendiğinde Konya icra dairelerinin yetkili olduğunun
anlaşılacağını savunduğu, takip konusu bonolarda taraflar arasında çıkacak
ihtilaflarla ilgili Konya icra daireleri ve mahkemelerinin yetkili olduğunun
yazılı olduğu, Mahkemenin 17/12/2012 tarihli duruşmada açık bir gerekçe
belirtmemekle birlikte başvurucunun yetki itirazının reddine karar verdiği
görülmüştür.
11. Yapılan yargılama sonunda Mahkemenin 30/5/2013 tarihli ve
E.2012/167, K.2013/457 sayılı kararı ile davanın kabulüne, başvurucunun icra
takibine yaptığı itirazın iptaline, takibin 800 TL asıl alacak ve 257,62 TL
işlemiş faiz üzerinden devamına, 1.320 TL vekâlet ücretinin başvurucudan
tahsiline karar verilmiştir. Kararın gerekçesi şöyledir:
“...Konya 6. İcra Müdürlüğünün 2011/7609 E.
sayılı icra takip dosyasıyla borçlu aleyhine 800 TL asıl alacağın tüm
ferileriyle birlikte toplam 1.057,62 TL alacağın tahsili için 13/7/2011
tarihinde icra takibi başlatıldığı, takibin konusunun 23/8/2007 tanzim,
30/11/2007 vadeli400 TL bedelli bono ve 23/7/2007 tanzim, 30/12/2007 vade
tarihli 400 TL bedelli bono olduğu, örnek no:7’ye göre tanzim edilen ödeme
emrinin davalıya 14/7/2011 tarihinde usulüne uygun olarak tebliğ edildiği,
davalının 15/7/2011 tarihli dilekçesiyle icra takibine itirazda bulunduğu ve
takibin 28/7/2011 tarihinde durdurulmasına karar verildiği anlaşılmıştır.
Davalı 24/4/2012 tarihli dilekçesiyle yetki itirazında bulunmuş, 17/12//2012
tarihli duruşmanın 1 nolu ara kararıyla yetki
itirazının reddine karar verilerek davalıya tebliği üzerine davalı 11/1/2013
tarihli dilekçesinde, borca mesnet teşkil eden malların kendisine teslim
edilmediğini belirtmiş ise de, mahkememizin 16/4/2013 tarihli yargılamasında
verilen 1 nolu ara karar gereğince davacı vekiline
takibe dayanak bono asıllarını ibraz etmek üzere 1 haftalık kesin süre
verildiği, davacı vekilinin kesin süre içerisinde bono asıllarını ibraz ettiği,
bonoların incelenmesinde, 23/8/2007 tanzim ve 30/12/2007 vade tarihli bonoda
keşidecinin davalı, lehtarın ise davacı olduğu, bononun metninde malen
ibaresinin yazılı olduğu, 23/8/2007 tanzim ve 30/11/2007 vade tarihli bonoda
ise keşidecinin ve lehtarın aynı kişiler olduğu ve bono metninde malen
ibaresinin yazılı olduğu, takibe konu malların davalı tarafından teslim
alındığı anlaşıldığından açılan davanın kabulüyle Konya 6. İcra Müdürlüğünün
2011/7609 esas sayılı icra takibine yapılan itirazın iptaline ve 800 TL asıl
alacak ve 257,62 TL faiz üzerinden takip talebindeki diğer şartlar çerçevesinde
takibin devamına karar vermek gerekmiş[tir].”
12. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanunu’nun geçici 3. maddesi gereğince temyize ilişkin hükümlerinin
uygulanmasına devam olunan 18/6/1927 tarihli ve 1086 sayılı mülga Hukuk Usulü
Muhakemeleri Kanunu’nun 427. maddesinin ikinci fıkrasına göre 2013 yılı
itibarıyla miktar veya değeri 1.820,00 TL’yi geçmeyen davalara ilişkin kararlar
temyiz edilemeyeceğinden dava değeri bu miktarın altında kalan söz konusu kararın,
verildiği tarih itibarıyla kesin nitelikte olduğu anlaşılmıştır.
13. Kesin nitelikte olan bu kararda temyiz yolunun açık olduğu
belirtilmiş ve karar 1/7/2013 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.
14. Başvurucu 24/7/2013 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
15. 9/6/1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflâs Kanunu’nun 67.
maddesi şöyledir:
“Takip talebine itiraz edilen alacaklı, itirazın tebliği tarihinden
itibaren bir sene içinde mahkemeye başvurarak, genel hükümler dairesinde
alacağının varlığını ispat suretiyle itirazın iptalini dava edebilir.
...”
16. 2/7/1964 tarihli ve 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun 15.
maddesi şöyledir:
“Yargı harçları (1) sayılı tarifede yazılı
işlemlerden değer ölçüsüne göre nispi esas üzerinden, işlemin nev’i ve
mahiyetine göre maktü esas üzerinden alınır.”
17. 6100 sayılı Kanun’un 323. maddesi şöyledir:
“1) Yargılama giderleri şunlardır:
a) Celse, karar ve ilam harçları.
...
ğ)
Vekille takip edilen davalarda kanun gereğince takdir olunacak vekâlet ücreti.
...”
18. 6100 sayılı Kanun’un 326. maddesinin (1) numaralı fıkrası
şöyledir:
“Kanunda yazılı hâller dışında, yargılama giderlerinin, aleyhine hüküm
verilen taraftan alınmasına karar verilir.”
19. 6100 sayılı Kanun’un 332. maddesi şöyledir:
“(1) Yargılama giderlerine, mahkemece resen hükmedilir.
(2) Yargılama gideri, tutarı, hangi tarafa ve hangi oranda yükletildiği
ve dökümü hüküm altında gösterilir.
...”
20. 29/12/2012 tarihli ve 28512 sayılı Resmî Gazete’de
yayımlanan 2013 yılı Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi'nin
12. maddesi şöyledir:
“(1) Tarifenin ikinci kısmının ikinci bölümünde gösterilen hukuki
yardımların konusu para veya para ile değerlendirilebiliyor ise avukatlık
ücreti, (yedinci maddenin ikinci fıkrası, dokuzuncu maddenin birinci fıkrasının
son cümlesi ile onuncu maddenin son fıkrası hükümleri saklı kalmak kaydıyla,)
Tarifenin üçüncü kısmına göre belirlenir.
(2) Şu kadar ki asıl alacak miktarı 3.666,66 TL’ye kadar olan davalarda
avukatlık ücreti, tarifenin ikinci kısmının, ikinci bölümünde, icra
mahkemelerinde takip edilen davalar için öngörülen maktu ücrettir. Ancak bu
ücret asıl alacağı geçemez.”
21. 2013 yılı Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi'nin
ikinci kısmının ikinci bölümü şöyledir:
“Yargı Yerleri ile İcra ve İflas Dairelerinde Yapılan ve Konusu Para
Olmayan veya Para ile Değerlendirilemeyen Hukuki Yardımlara Ödenecek Ücret
...
İcra Mahkemelerinde takip edilen dava ve duruşmalı işler için 440,00 TL
...”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
22. Mahkemenin 18/2/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
23. Başvurucu; aleyhine açılan itirazın iptali davasında
yetkisizlik itirazının Mahkemece gerekçe gösterilmeden reddedildiğini, tacir
olan davacının defterleri üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılmadan davanın
kabulüne karar verildiğini, karar ve ilam harcının uyuşmazlık konusu asıl
alacağın değerine göre alınması gerekirken faiz de dâhil edilerek fazla
hesaplandığını, karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi'ne göre 440,00 TL vekâlet ücretinden sorumlu
tutulması gerekirken aleyhine asıl alacak miktarını da aşacak şekilde 1.320,00
TL vekâlet ücretine hükmedildiğini, kesin nitelikli kararda yanıltıcı biçimde
temyiz yolunun açık olduğunun yazıldığını belirterek Anayasa’nın 10., 36., 37.
ve 40. maddelerinde düzenlenen ilke ve hakların ihlal edildiğini ileri sürmüş;
yargılamanın yenilenmesi veya tazminata hükmedilmesi talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
24. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun, tarafı olduğu davada aleyhine
fazla vekâlet ücretine hükmedildiğine ilişkin iddiasının mahkemeye erişim
hakkı, diğer iddialarının ise adil yargılanma hakkı kapsamında hakkaniyete
uygun yargılanma hakkı yönünden incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
a. Hakkaniyete Uygun
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar
25. Başvurucu; aleyhine açılan itirazın iptali davasında
yetkisizlik itirazının Mahkemece gerekçe gösterilmeden reddedildiğini, tacir
olan davacının defterleri üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılmadan davanın
kabulüne karar verildiğini, karar ve ilam harcının uyuşmazlık konusu asıl
alacağın değerine göre alınması gerekirken faiz de dâhil edilerek fazla
hesaplandığını, kesin nitelikli kararda yanıltıcı biçimde temyiz yolunun açık
olduğunun yazıldığını belirterek Anayasa’nın 10., 36., 37. ve 40. maddelerinde
düzenlenen ilke ve hakların ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
26. Bakanlığın görüş yazısında, başvurucunun şikâyetlerinin bir
kısmını oluşturan bilirkişi incelemesi yaptırılmadan davanın kabulüne karar
verildiği, karar ve ilam harcının fazla hesaplandığına yönelik iddiaların;
delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının uygulanması ve derece
mahkemelerinin uyuşmazlığa getirdiği çözümün adil olmamasına ilişkin olduğu
değerlendirilerek Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda
sunulan görüşlerine atfen bu iddialar hakkında görüş sunulmayacağı
bildirilmiştir. Yazıda ayrıca başvurucunun diğer şikâyetleriyle ilgili olarak
derece mahkemelerinin taraflarca ileri sürülen tüm iddialara cevap verme
zorunluluğu bulunmadığı, ileri sürülen iddialardan biri kabul edildiğinde
davanın sonucunu etkilemesi hâlinde mahkemenin bu hususa belirli ve açık bir
yanıt vermesi gerekebileceği, somut davada başvurucunun yetki itirazının İlk
Derece Mahkemesince gerekçe gösterilmeden reddedildiği ifade edilerek
başvurucunun şikâyetleri incelenirken bu hususların dikkate alınması gerektiği
yönünde beyanda bulunulmuştur.
27. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı
mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma
hakkına sahiptir.”
28. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 6. maddesinin
ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da
cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla
kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre
içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini isteme hakkına sahiptir.”
29. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı
fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun
başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
30. Anayasa Mahkemesi, Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme
yaptığı birçok kararında ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle Sözleşme'nin
lafzi içeriğinde yer alan ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının
kapsamına dâhil edilen gerekçeli karar hakkı ve silahların eşitliği ilkesi gibi
ilke ve haklara, Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13,
2/7/2013, § 38).
31. “Hakkaniyete uygun yargılanma”nın
temel unsuru, yargılamanın “çelişmeli” olması ve taraflar arasında “silahların eşitliği”nin sağlanmasıdır (Benzer yöndeki AİHM kararı için
bkz. Rowe ve Davis/Birleşik Krallık
[BD], B. No: 28901/95, 16/2/2000, § 60). Genel anlamda hakkaniyete uygun bir
yargılamanın yürütülebilmesi için silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama
ilkeleri ışığında taraflara tanık delili de dâhil olmak üzere delillerini sunma
ve inceletme noktasında da uygun imkânların tanınması gerekir. Bu anlamda
delillere ilişkin dengesizlik veya hakkaniyetsizlik iddiaları da yargılamanın
bütünü ışığında değerlendirilecektir (Yüksel
Hançer, B. No: 2013/2116, 23/1/2014, § 19). Anayasa Mahkemesinin
bireysel başvuru kapsamındaki görevi, somut olayın usul kurallarına uygunluğunu
denetlemek değil; adil yargılanma hakkı kapsamındaki güvencelerin somut olayda
ihlal edilip edilmediğini denetlemektir.
32. Anayasa Mahkemesinin bireysel başvurular için benimsediği
temel yaklaşım doğrultusunda kural olarak bireysel başvuruya konu davadaki
olayların kanıtlanması, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması,
yargılama sırasında delillerin kabul edilebilirliği ve değerlendirilmesi ile
kişisel bir uyuşmazlığa derece mahkemeleri tarafından getirilen çözümün esas
yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesinde değerlendirmeye tabi
tutulamaz. Anayasa'da yer alan hak ve özgürlükler ihlal edilmediği sürece vederece mahkemelerinin kararları açık keyfîlik
içermedikçe kararlardaki maddi ve hukuki hatalar bireysel başvuru incelemesinde
ele alınamaz. Bu çerçevede derece mahkemelerinin delilleri değerlendirmesinde
ve hukuk kuralını yorumlamasında bariz bir takdir hatası bulunmadıkça Anayasa
Mahkemesinin bu takdire müdahalesi söz konusu olamaz (Kenan Özteriş,
B. No: 2012/989, 19/12/2013, § 48).
33. Başvurucu, aleyhine açılan itirazın iptali davasında tacir
olan davacının defterleri üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılmadan davanın
kabulüne karar verilmesiyle anayasal haklarının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
34. Yargılama makamları yargılamanın taraflarınca ileri sürülen
iddiaları ve gösterdikleri delilleri gereği gibi incelemek zorundadır. Bununla
birlikte belirli bir davaya ilişkin olarak delilleri değerlendirme ve
gösterilmek istenen delilin davayla ilgili olup olmadığına karar verme yetkisi
esasen derece mahkemelerine aittir. Mevcut yargılamada geçerli olan delil sunma
ve inceleme yöntemlerinin adil yargılanma hakkına uygun olup olmadığını
denetlemek Anayasa Mahkemesinin görevi kapsamında olmayıp Mahkemenin görevi
başvuru konusu yargılamanın bütünlüğü içinde adil olup olmadığını
değerlendirmektir. Genel anlamda hakkaniyete uygun bir yargılamanın
yürütülebilmesi için silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkeleri
ışığında taraflara iddialarını sunmak hususunda uygun olanakların sağlanması
şarttır. Taraflara tanık delili de dâhil olmak üzere delillerini sunma ve
inceletme noktasında da uygun imkânların tanınması gerekir. Bu anlamda
delillere ilişkin dengesizlik veya hakkaniyetsizlik iddialarının da
yargılamanın bütünü ışığında değerlendirilmesi gerekir (Muhittin Kaya ve Muhittin Kaya İnşaat Taahhüt
Madencilik Gıda Turizm Pazarlama Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti., B. No:
2013/1213, 4/12/2013, § 27).
35. Somut olayda, bilirkişi incelemesi talebinin dikkate
alınmamasının yargılamanın bir bütün olarak adil olup olmadığı açısından
dikkate alınması gereken “silahların eşitliği” ve “çelişmeli yargılama” ilkelerini ihlal edip etmediğinin tespit
edilmesi gerekir.
36. Başvuru konusu olayda başvurucu, dava konusu edilen
bonoların ticari alışveriş için verildiğini ancak bonoların karşılığı olan
malların kendisine teslim edilmediğini ileri sürerek bu hususun tespiti için
tacir olan davacının ticari defterleri üzerinde bilirkişi incelemesi
yaptırılmasını talep etmiştir. Mahkeme ise dava konusu bonolarda bedelin
“malen” alındığına ilişkin ibarelerin yazılı olması nedeniyle uyuşmazlık konusu
malların başvurucu tarafından teslim alındığı sonucuna ulaşmış, ticari
defterler üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırmadan davanın kabulüne karar vermiştir(bkz. § 11).
37. Başvurucunun değerlendirmeleri ile İlk Derece Mahkemesinin
ulaştığı sonuçların farklı olması; başvurucunun delillerini sunma imkânı
bulamadığı, “silahların eşitliği” ilkesine uyulmadığı anlamına gelmez.
Başvurucunun ileri sürdüğü konuda bilirkişi incelemesi yaptırılmamış olmasının
yargılamanın bütünü itibarıyla adil olmasını etkileyecek nitelikte olduğu
kanaatine de ulaşılmamıştır.
38. Başvurucu, ayrıca dava sonunda kendisine yüklenen karar ve
ilam harcının, uyuşmazlık konusu asıl alacağın değerine göre alınması
gerekirken faiz de dâhil edilerek fazla hesaplandığını ileri sürmüştür.
39. 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun 15. maddesinde nispi harçların
Kanun’un (1) sayılı tarifesinde yazılı işlemlerden değer ölçüsüne göre
alınacağı belirtilmiş, söz konusu tarifede ise konusu belli bir değerle ilgili
bulunan davalarda esas hakkında karar verilmesi hâlinde “hüküm altına alınan”
anlaşmazlık konusu değer üzerinden karar verileceği düzenlenmiştir. Somut
olayda da Mahkeme, hem asıl alacağı hem de işlemiş
faiz alacağını hüküm altına alarak karar ve ilam harcını bunların toplamı
üzerinden hesaplamıştır. Mahkemenin anılan hukuk kurallarını yorumlama şekli ve
ulaştığı sonuçta bariz takdir hatası ve keyfîlik
oluşturacak bir durum tespit edilmemiştir.
40. Başvurucu, kesin nitelikli kararda yanıltıcı biçimde temyiz
yolunun açık olduğunun yazılmasından da şikâyet etmiş ise de hangi kararlara
karşı, hangi kanun yollarına başvurulabileceği ilgili kanunlarda
düzenlendiğinden derece mahkemelerinin kararlarında kanun yolunu
göstermemeleri, bireylerin bu yollara başvurma haklarını engellemeyeceği gibi
kesin nitelikli bir kararda hatalı biçimde kanun yolunun açık olduğunun
belirtilmesi de kişilere kanun yoluna başvurma hakkını vermez. Dolayısıyla
somut olayda, kesin nitelikli kararda temyiz yolunun açık olduğunun yazılması
hatalı ise de Mahkemenin bu yöndeki uygulamasıyla başvurucunun herhangi bir
başvuru hakkının kısıtlanmadığı anlaşıldığından başvurucunun anayasal haklarına
yönelik bir ihlal olduğundan da bahsedilemez.
41. Başvurucu ayrıca, yetkisizlik itirazının Mahkemece gerekçe
gösterilmeden reddedildiğini belirterek adil yargılanma hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
42. Hakkaniyete uygun yargılamanın bir unsuru olan gerekçeli
karar hakkı, Anayasa’nın 141. maddesinin birinci fıkrası uyarınca, mahkemelerin
uyması gereken bir yükümlülük olarak düzenlenmiştir. Bir muhakemede usule
ilişkin koruma sağlayan adil yargılanma hakkının önemli unsurlarından biri olan
gerekçeli karar hakkı, kişilerin adil bir şekilde yargılanmalarını sağlamayı ve
denetlemeyi amaçlamaktadır (Sencer Başat ve
diğerleri [GK], B. No: 2013/7800, 18/6/2014, § 31).
43. Mahkeme kararlarının gerekçeli olması, kanun yoluna başvurma
olanağını etkili kullanabilmek ve mahkemelere güveni sağlamak açısından hem
tarafların hem kamunun menfaatini ilgilendirmekte olup kararın gerekçesi
hakkında bilgi sahibi olunmaması,kanun
yoluna müracaat imkânını da işlevsiz hâle getirecektir. Bu nedenle mahkeme
kararlarının dayanaklarının yeteri kadar açık bir biçimde gösterilmesi
zorunludur (Tahir Gökatalay,
B. No. 2013/1780, 20/3/2014, § 66).
44. Mahkeme kararlarının gerekçeli olması adil yargılanma
hakkının unsurlarından biri olmakla beraber bu hak, yargılamada ileri sürülen
her türlü iddia ve savunmaya ayrıntılı biçimde yanıt verilmesi şeklinde
anlaşılamaz. Bu nedenle gerekçe gösterme zorunluluğunun kapsamı, kararın
niteliğine göre değişebilir. Bununla birlikte başvurucunun ayrı ve açık bir
yanıt verilmesini gerektiren usul veya esasa dair iddialarının cevapsız
bırakılmış olması, bir hak ihlaline neden olacaktır (Muhittin Kaya ve Muhittin Kaya İnşaat Taahhüt Madencilik Gıda Turizm
Pazarlama Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti., § 26).
45. Başvuruya konu dava dosyasının incelenmesi neticesinde
başvurucunun, cevap dilekçesinde yetki itirazında bulunarak Hadim icra
daireleri ve mahkemelerinin yetkili olduğunu ileri sürdüğü;davacı
vekilinin ise cevaba cevap dilekçesinde takip konusu bonolar incelendiğinde
Konya icra dairelerinin yetkili olduğunun anlaşılacağını savunduğu, takip
konusu bonolarda taraflar arasında çıkacak ihtilaflarla ilgili Konya icra
daireleri ve mahkemelerinin yetkili olduğunun yazılı olduğu, Mahkemenin
17/12/2012 tarihli duruşmada açık bir gerekçe belirtmemekle birlikte
başvurucunun yetki itirazının reddine karar verdiği görülmüştür. Başvurucunun
yetkiye ilişkin itirazı, ayrıntılı gerekçeyle yanıt verilmesi gereken nitelikte
bir itiraz olmadığı gibi davanın sonucunu etkileyebilecek bir iddia da
değildir. Bu nedenle Mahkemece yetki itirazı konusunda ayrıntılı bir gerekçe
belirtilmeden yetki itirazının reddine karar verilmesinde gerekçeli karar hakkı
yönünden bir ihlalin olmadığı değerlendirilmiştir.
46. Sonuç itibarıyla başvurucunun, yargılama sürecinde verilen
kararların adil olmadığına ilişkin anılan iddiaları bakımından yargılama süreci
bir bütün olarak değerlendirildiğinde başvurucunun hakkaniyete uygun yargılanma
hakkına yönelik olarak açık ve görünür bir ihlalin olmadığı sonucuna
ulaşılmıştır.
47. Açıklanan nedenlerle başvurucunun hakkaniyete uygun
yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddiaların açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Mahkemeye Erişim
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
48. Başvurucu, tarafı olduğu davada aleyhine fazla vekâlet
ücretine hükmedildiğini belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
49. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan
iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
50. Başvurucu, aleyhine sonuçlanan davada karar tarihinde
yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi'ne
göre 440,00 TL vekâlet ücretinden sorumlu tutulması gerekirken asıl alacak
miktarını da aşacak şekilde 1.320,00 TL vekâlet ücreti ödemeye mahkûm
edilmesiyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
51. Bakanlık görüş yazısında; dava sonucuna dayalı olarak
taraflara vekâlet ücreti ödeme yükümlülüğü öngörülmesinin mahkemeye erişim
hakkı kapsamında değerlendirilmesi gerektiği, somut başvuruda 2013 yılı
Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi'nin 12. maddesinin
(2) numaralı fıkrası gereğince asıl alacak miktarı 3.666,66 TL’ye kadar olan
davalarda avukatlık ücretinin, tarifenin ikinci kısmının ikinci bölümünde icra
mahkemelerinde takip edilen davalar için öngörülen 440,00 TL maktu ücret olduğu
ve bu ücretin asıl alacağı geçemeyeği, başvuruya konu
davada toplam alacak miktarı 1.057,62 TL olup başvurucu aleyhine hükmedilen
vekâlet ücretinin ise 1.320,00 TL olduğu ifade edilerek başvurucunun şikâyetleri
incelenirken bu hususların dikkate alınması gerektiği yönünde beyanda
bulunulmuştur.
52. Sözleşme'nin adil yargılanma hakkını düzenleyen 6.
maddesinde, mahkemeye erişim hakkına açıkça yer verilmemişse de maddenin (1)
numaralı fıkrasındaki “herkes medeni hak ve
yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen
suçlamalar konusunda karar verecek olan, ... bir mahkeme tarafından davasının
... görülmesini istemek hakkı...” ifadeleri çerçevesinde ve hakkın
doğası gereği mahkemeye erişim hakkını da kapsadığının kabulü gerekir.
53. Mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne
taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını
isteyebilmek anlamına gelmektedir. Kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen
veya mahkeme kararını anlamsız hâle getiren, bir başka ifadeyle mahkeme
kararını önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamalar mahkemeye erişim hakkını
ihlal edebilir (Özkan Şen, B. No:
2012/791, 7/11/2013, § 52).
54. Vekâlet ücreti, davayı vekille takip eden ve davası kabul
edilen lehine hükmedilen bir ücrettir.Dava
aşamasında kimin lehine ya da aleyhine olacağı önceden belli olmayan bu ücret
yükümlülüğü, bir usul kuralı olup mahkemeye erişim hakkı ile ilişkilidir (Serkan Acar, B. No: 2013/1613, 2/10/2013,
§ 38).
55. Nitekim AİHM de yargılama giderleri ve bu kapsamda vekâlet
ücretleri ile ilgili başvuruları mahkemeye erişim hakkı kapsamında
değerlendirmektedir (Stankiewicz/Polonya, B. No: 46917/99, 6/4/2006).
56. Mahkemeye erişim hakkı, kural olarak mutlak bir hak olmayıp
sınırlandırılabilen bir haktır. Bununla birlikte getirilecek
sınırlandırmaların; hakkın özünü zedeleyecek şekilde hakkı kısıtlamaması, meşru
bir amaç izlemesi, açık ve ölçülü olması, başvurucu üzerinde ağır bir yük
oluşturmaması gerekir (Serkan Acar,
§ 38).
57. Vekâlet ücreti bir yargılama gideri olup kural olarak bu tür
giderler mahkemeye erişim hakkına müdahale teşkil eder. Ancak gereksiz
başvuruların önlenerek dava sayısının azaltılması ve böylece mahkemelerin
gereksiz yere meşgul edilmeksizin uyuşmazlıkları makul sürede bitirebilmesi
amacıyla başvuruculara belli yükümlülükler öngörülebilir. Bu yükümlülüklerin
kapsamını belirlemek, kamu otoritelerinin takdir yetkisi içindedir. Öngörülen
yükümlülükler dava açmayı imkânsız hâle getirmedikçe ya da aşırı derecede
zorlaştırmadıkça mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği söylenemez (Serkan Acar, § 39).
58. Başvuruya konu davada Mahkeme; başvurucu aleyhine açılmış
davanın kabulüne, başvurucunun icra takibine yaptığı itirazın iptaline, takibin
800,00 TL asıl alacak ve 257,62 TL işlemiş faiz üzerinden devamına karar
vermiştir. Dolayısıyla dava sonunda hüküm altına alınan toplam alacak miktarı
1.057,62 TL’dir. Vekâlet ücreti karar tarihinde yürürlükte olan Avukatlık
Asgari Ücret Tarifesi'ne göre belirlenmek zorundadır.
Somut davanın karar tarihi olan 2013 yılı için uygulanan ve 29/12/2012 tarihli
ve 28512 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Avukatlık
Asgari Ücret Tarifesi'nin 12. maddesinin (2) numaralı
fıkrasına göre asıl alacak miktarı 3.666,66 TL’ye kadar olan davalarda
avukatlık ücreti, tarifenin ikinci kısmının ikinci bölümünde icra
mahkemelerinde takip edilen davalar için öngörülen 440,00 TL maktu ücret olup
bu ücretin asıl alacağı geçemeyeği kabul edilmiştir
(bkz. §§ 20, 21).
59. Dava sonunda başvurucu aleyhine hüküm altına alınan toplam
alacak miktarı 1.057,62 TL olup buna göre başvurucunun sorumlu tutulması
gereken vekâlet ücreti tarifenin ikinci kısmının ikinci bölümünde icra
mahkemelerinde takip edilen davalar için öngörülen 440,00 TL olarak kabul
edilmesi gerekirken ve tarifede öngörülen vekâlet ücretinin asıl alacağı
geçemeyeceği kuralına rağmen hüküm altına alınan alacak miktarını da aşacak
şekilde başvurucunun 1.320,00 TL vekâlet ücreti ödemeye mahkûm edildiği
sabittir (bkz. § 11).
60. Bu durumda başvurucu aleyhine açılan davada başvurucu
açısından öngörülebilen husus, davanın aleyhine sonuçlanması halinde 440,00 TL
vekâlet ücreti ödemekten sorumlu tutulacağıdır. Başvurucunun açık mevzuat
hükümlerinden farklı bir şekilde kendisine muamele edileceğini beklemesini
gerektiren bir durum da bulunmamaktadır. Buna rağmen davayı gören Mahkemenin,
Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi'ndeki açık hükme
aykırı olarak başvurucuyu asıl alacak miktarını da aşacak şekilde ve olması
gerekenden iki kat fazla vekâlet ücretinden sorumlu tutması, başvurucu
açısından Mahkeme kararını anlamsız hâle getiren, bir başka ifadeyle mahkeme
kararını önemli ölçüde etkisizleştiren bir uygulama olup başvurucunun mahkemeye
erişim hakkını ihlal etmiştir.
61. Açıklanan nedenlerle başvurucunun Anayasa’nın 36 maddesinde
güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamında mahkemeye erişim
hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un
50. Maddesi Yönünden
62. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir. …
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
63. Başvurucu; yargılamanın yenilenmesi, bu mümkün olmazsa
20.000 TL manevi tazminata hükmedilmesi talebinde bulunmuştur.
64. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkı kapsamında mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği sonucuna
varılmıştır.
65. Adil yargılanma hakkı kapsamında mahkemeye erişim hakkının
ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunduğundan kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak
üzere Konya 3. Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
66. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 198,35 TL harçtan oluşan
yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddiaların açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın
KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkı kapsamında mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin adil yargılanma hakkı kapsamında
mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yeniden yargılama yapılmak üzere Konya 3. Asliye Hukuk Mahkemesine
GÖNDERİLMESİNE,
D. 198,35 TL harçtan oluşan yargılama giderinin BAŞVURUCUYA
ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
18/2/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.