TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
MEHMET ERBEK BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2013/6792)
Karar Tarihi: 18/6/2014
Başkan
:
Serruh KALELİ
Üyeler
Zehra Ayla PERKTAŞ
Burhan ÜSTÜN
Erdal TERCAN
Zühtü ARSLAN
Raportör
Murat AZAKLI
Başvurucu
Mehmet ERBEK
Vekili
Av. Barış YAVUZ
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvurucu, 21/10/2002 tarihinde Diyarbakır 2. İş Mahkemesinde açtığı tazminat davasının makul sürede sonuçlanmadığını belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve tazminat talep etmiştir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 23/8/2013 tarihinde Diyarbakır 1. İş Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinde Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm İkinci Komisyonunca, 31/10/2013 tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Birinci Bölümün 22/11/2013 tarihli ara kararı gereğince başvurunun, kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve olgular ile başvurunun bir örneği görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmiş, Adalet Bakanlığınca 14/1/2014 tarihli yazı ile görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu, fabrika inşaatında işçi olarak çalıştığı sırada, 10/2/2002 tarihinde iç duvar sıvası yaparken iskeleden düşerek yaralanmıştır.
8. Başvurucu, 21/10/2002 tarihinde güvenlik önlemlerini almadığı iddiasıyla işveren aleyhine Diyarbakır İş Mahkemesinde maddi ve manevi tazminat davası açmıştır.
9. Diyarbakır 2. İş Mahkemesinin kurulmasından sonra dava dosyası Diyarbakır 2. İş Mahkemesine devredilerek, anılan Mahkemenin 2006/518 esas sayılı dava dosyasında yargılama yapılmıştır.
10. Mahkemece, 11/12/2009 tarih ve E.2006/518, K.2009/750 sayılı kararla; başvurucunun sürekli iş göremezlik maluliyet oranının % 47 olduğu, maddi zararın Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) tarafından yapılan ödemelerle karşılandığı gerekçesiyle maddi tazminat isteminin reddine, manevi tazminat isteminin kısmen kabulü ile 20.000 TL'nin olay tarihinden itibaren yasal faiziyle davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
11. Taraflarca temyiz üzerine, Yargıtay 21. Hukuk Dairesinin 4/10/2011 tarih ve E.2010/4355, K.2011/7585 sayılı kararıyla; Mahkemece maddi tazminatın hesaplanmasında SGK tarafından belirlenen % 62 sürekli iş göremezlik oranı dikkate alınarak davanın reddine karar verildiği halde, manevi tazminatın tayininde bu oran yerine, Mahkemenin kendi tespiti olan %47 sürekli iş göremezlik oranının dikkate alınması doğru görülmemiş, hüküm bu nedenle bozulmuştur.
12. Mahkemece bozma kararına uyularak yapılan yargılama sonunda, 19/4/2012 tarih ve E.2012/138, K.2012/259 sayılı kararla; başvurucunun sürekli iş göremezlik maluliyet oranının % 62 olduğu gerekçesiyle maddi tazminat talebinin reddine, 25.000 TL manevi tazminatın olay tarihinden itibaren yasal faiziyle davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
13. Davalının temyizi üzerine, Yargıtay 21. Hukuk Dairesinin 14/1/2013 tarih ve E.2012/20690, K.2013/28 sayılı kararıyla hüküm onanmıştır.
14. Karar düzeltme yolu kapalı olan hüküm, 14/1/2013 tarihinde kesinleşmiştir.
15. Karar, 24/7/2013 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.
B. İlgili Hukuk
16. 12/1/2011 tarih ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Usul ekonomisi ilkesi” kenar başlıklı 30. maddesi şöyledir:
“Hâkim, yargılamanın makul süre içinde ve düzenli bir biçimde yürütülmesini ve gereksiz gider yapılmamasını sağlamakla yükümlüdür.”
17. 6100 sayılı Kanun’un “Diğer kanunlardaki yargılama usulü ile ilgili hükümler” kenar başlıklı 447. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Diğer kanunların sözlü yahut seri yargılama usulüne atıf yaptığı hâllerde, bu Kanunun basit yargılama usulü ile ilgili hükümleri uygulanır.”
18. 30/1/1950 tarih ve 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 1. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“İş Kanununa göre işçi sayılan kimselerle (o kanunun değiştirilen ikinci maddesinin Ç, D ve E fıkralarında istisna edilen işlerde çalışanlar hariç) işveren veya işveren vekilleri arasında iş akdinden veya iş Kanununa dayanan her türlü hak iddialarından doğan hukuk uyuşmazlıklarının çözülmesi ile görevli olarak lüzum görülen yerlerde iş mahkemeleri kurulur.”
19. 5521 sayılı Kanun’un 7. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“İş mahkemelerinde şifahi yargılama usulü uygulanır. İlk oturumda mahkeme tarafları sulha teşvik eder. Uzlaşamadıkları ve taraflar veya vekillerinden birisi gelmediği takdirde yargılamaya devam olunarak esas hakkında hüküm verilir.”
20. 5521 sayılı Kanun’un 15. maddesi şöyledir:
“Bu Kanunda sarahat bulunmıyan hallerde Hukuk Muhakemeleri Usulü Kanunu hükümleri uygulanır.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
21. Mahkemenin 18/6/2014 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 23/8/2013 tarih ve 2013/6792 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
22. Başvurucu, 10/2/2002 tarihinde iş kazası sonucu yaralandığını, 21/10/2002 tarihinde işveren aleyhine Diyarbakır İş Mahkemesinde açtığı dava dosyasının Diyarbakır 2. İş Mahkemesine devredildiğini, anılan Mahkemece verilen 11/12/2009 tarihli kararın Yargıtayca bozulması üzerine, 19/4/2012 tarihinde davanın kısmen kabulüne karar verildiğini, hükmün 14/1/2013 tarihinde onanarak kesinleştiğini, bu şekilde 2002 yılında meydana gelen yaralanma nedeniyle açtığı tazminat davasının 2013 yılında sona erdiğini ve makul sürede yargılama yapılmadığını belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
23. Başvurucunun yargılamanın uzunluğuyla ilgili şikâyeti açıkça dayanaktan yoksun olmadığı gibi, bu şikâyet için diğer kabul edilemezlik nedenlerinden herhangi biri de bulunmamaktadır. Bu nedenle, başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
24. Başvurucu, iş kazası sonucu yaralanması nedeniyle açtığı tazminat davasının yaklaşık 11 yıllık makul olmayan bir sürede tamamlandığını belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
25. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası hükümlerine göre, Anayasa Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının incelenebilmesi için, kamu gücü tarafından müdahale edildiği iddia edilen hakkın Anayasa’da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) ve Türkiye’nin taraf olduğu ek protokollerinin kapsamına da girmesi gerekir. Bir başka ifadeyle, Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün değildir (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18).
26. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
27. Anayasa’nın “Duruşmaların açık ve kararların gerekçeli olması” kenar başlıklı 141. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
“Davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması, yargının görevidir.”
28. Sözleşme’nin “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini isteme hakkına sahiptir.”
29. Anayasa Mahkemesi, Anayasa’nın 36. maddesine dayanarak inceleme yaptığı birçok kararında, AİHS'in 6. maddesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihadı ışığında yorum yaparak Sözleşme'nin lâfzî içeriğinde yer alan alt ilke ve hakları adil yargılanma hakkı kapsamında kabul etmektedir (AYM, E.2011/43, K.2012/10, 19/1/2012).
30. Somut başvurunun dayanağını oluşturan makul sürede yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup, ayrıca davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa’nın 141. maddesinin de, Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği, makul sürede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması gerekir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 39).
31. Anayasa’nın 36. maddesi ve Sözleşme’nin 6. maddesi uyarınca, medeni hak ve yükümlülükler ile cezai alanda yöneltilen suçlamalara ilişkin uyuşmazlıkların makul sürede karara bağlanması gerekmektedir. Başvuru konusu olayda iş kazası sonucu yaralanan başvurucunun, zarar gördüğünü ileri sürerek açtığı bir tazminat davası bulunmakta olup, bu sorunun çözümüne yönelik olarak 5521 ve 6100 sayılı Kanunlarda yer verilen usul hükümlerine göre yürütülen somut yargılama faaliyetinin, medeni hak ve yükümlülükleri konu alan bir yargılama olduğunda kuşku bulunmamaktadır.
32. Makul sürede yargılanma hakkının amacı, tarafların uzun süren yargılama faaliyeti nedeniyle maruz kalacakları maddi ve manevi baskı ile sıkıntılardan korunması ile adaletin gerektiği şekilde temini ve hukuka olan inancın muhafazası olup, hukuki uyuşmazlığın çözümünde gerekli özenin gösterilmesi gereği de yargılama faaliyetinde göz ardı edilemeyeceğinden, yargılama süresinin makul olup olmadığının her bir başvuru açısından münferiden değerlendirilmesi gerekir (B. No:2012/13, 2/7/2013, § 40).
33. Davanın koşulları ve karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu, başvurucunun yargılama süresince gösterdiği tavır ve davranışlar, ilgili kamu makamlarının yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaati ile davanın başvurucu açısından taşıdığı önem ve değer gibi hususlar bir davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması gereken unsurlardır (B. No: 2013/772, 7/11/2013, § 57).
34. Ancak, belirtilen kriterlerden hiçbiri makul süre değerlendirmesinde tek başına belirleyici değildir. Yargılama sürecindeki tüm gecikmelerin ayrı ayrı tespiti ile bu kriterlerin toplam etkisi değerlendirilmek suretiyle, hangi unsurun yargılamanın gecikmesi açısından daha etkili olduğu saptanmalıdır (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 46).
35. İşverenin, işyerinde işçilerin sağlığını ve iş güvenliğini sağlamak için gerekli olanı yapmak ve bu husustaki şartları sağlamak ve araçları noksansız bulundurmakla yükümlü olduğu, mülga 4857 sayılı Kanun’un 77. maddesinde açıkça düzenlenmiştir. İş kazalarında işverenin sorumluluğu, kusur sorumluluğu esasına dayanır. İşverenin, kendisine bağımlı olarak çalışan işçisini koruma ve gözetme borcuna aykırı hareket etmesi sonucunda iş kazası veya meslek hastalığına maruz kalan işçi, tüm zararlarının tazminini talep etme hakkına sahiptir.
36. İş mahkemelerinin görevi 5521 sayılı Kanun’un 1. maddesinde düzenlenmiştir. Anılan maddede, işçiyle işveren veya işveren vekili arasında iş akdinden veya İş Kanunu’na dayanan her türlü hak iddialarından doğan hukuk uyuşmazlıklarının iş mahkemelerinde çözümleneceği hüküm altına alınmıştır.
37. Bu şekilde kanun koyucu, iş hukukunun çalışanı koruyucu niteliğini ve iş davalarının özelliklerini dikkate alarak genel mahkemelerin dışında özel bir iş yargılaması sistemi oluşturmuş ve iş davalarının, konunun uzmanı mahkemelerce mümkün olduğunca hızlı, basit ve ucuz bir biçimde sonuçlandırılmasını amaçlamıştır.
38. Adil yargılanma hakkı Devlete, uyuşmazlıkların makul süre içinde nihai olarak sonuçlandırılmasını garanti edecek bir yargı sistemi kurma ödevi yükler. İş kazası sonucu yaralanan bir çalışanın, bu fiil sonucu ortaya çıkan zararının karşılanması için derhal bir yargı kararı verilmesinde önemli bir kişisel yararı bulunmaktadır. Zira çalışma gücünü kısmen veya tamamen kaybeden bir bireyin hukuki durumunun ivedilikle açıklığa kavuşturulması gerekir. Çalışanın, geçim kaynağı olmaksızın hukuki durumunun uzun süre belirsiz bırakılması halinde, çalışan bu durumdan olumsuz etkilenecektir. Bu nedenle iş uyuşmazlıklarının ivedilikle çözülmesi hususunda yargı organlarının özel bir itina göstermesi gerekir.
39. 6100 sayılı Kanun’un 30. maddesinde uyuşmazlıkların makul sürede çözümlenmesi gerektiği belirtilmiş, bu amaçla 6100 sayılı Kanun’un 447. maddesiyle 5521 sayılı Kanun’un 7. maddesinde olduğu gibi daha önce yürürlüğe girmiş olan kanunlarda yer alan sözlü ve seri yargılama usulleri kaldırılmış ve bunun yerine iş hukuku uyuşmazlıklarına da uygulanmak üzere basit yargılama usulü getirilmiştir. Dolayısıyla iş kazası nedeniyle tazminat davalarında da takip edilmesi gereken yargılama usulü, 6100 sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği 1/10/2011 tarihinden itibaren basit yargılama usulü olmuştur.
40. Basit yargılama usulü, 6100 sayılı Kanun’un 316. maddesinde yer alan davalar ile kanunlarda açıkça belirtilen bazı davalarda uygulanan ve yazılı yargılama usulünden daha basit ve çabuk işleyen, daha kısa bir incelemeye ihtiyaç duyan ve daha kolay bir inceleme ile sonuçlandırılabilecek dava ve işler için kabul edilmiş bir yargılama usulüdür (B. No: 2013/772, 7/11/2013, § 65).
41. Somut başvuruda makul süre incelemesi yapılırken, iş kazası nedeniyle açılan tazminat davasının başvurucu için taşıdığı değer ve başvurucunun kişisel yararı göz önünde bulundurularak yargılama sürecindeki gecikmelerin her biri belirlenerek gecikmeye neden olan unsurlar ve bunların gecikmedeki etkisinin tespiti ve bahsedilen makul süre kriterlerinin toplam etkisinin değerlendirilmesi gerekmektedir.
42. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin makul süre değerlendirmesinde, sürenin başlangıcı kural olarak, uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama sürecinin işletilmeye başlandığı, başka bir deyişle davanın ikame edildiği tarih olup, somut başvuru açısından bu tarih, 21/10/2002 tarihidir. Sürenin bitiş tarihi ise, çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde uyuşmazlığın kesin olarak sona erme tarihidir (B. No: 2013/772, 7/11/2013, § 69).
43. Başvuru konusu olayda, iş kazası sonucu yaralanan başvurucu tarafından 21/10/2002 tarihinde Diyarbakır 2. İş Mahkemesi nezdinde açılan tazminat davasında Mahkemece davanın kabulüne karar verilmiş, temyiz edilen karar Yargıtay 21. Hukuk Dairesi tarafından 14/1/2013 tarihinde onanmıştır. Bu durumda iki dereceli yargılama sisteminde davanın on yılı aşkın bir süre devam ettiği anlaşılmaktadır.
44. İlk derece mahkemesince toplam 33 duruşma yapıldığı ve duruşma aralıklarının ortalama iki buçuk ay olduğu anlaşılmaktadır. Mahkemece 11/12/2009 tarihinde verilen davanın kısmen kabulüne dair kararın temyizi üzerine Yargıtay 21. Hukuk Dairesince 4/10/2011 tarihinde hüküm bozulmuştur. Bozma kararı sonrası bir duruşma yapılmış ve 19/4/2012 tarihinde manevi tazminat yönünden davanın kabulüne karar verilmiştir.
45. Mahkemece, dava tarihinden itibaren tarafların delilleri toplanmış ve tanıklar dinlenmiş, Diyarbakır 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 2002/353 esas sayılı dava dosyasında kusur raporu alınması beklenilmiştir. Bu süre içinde başvurucunun maluliyet oranının tespiti amacıyla Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Kurulundan rapor alınması için 8/4/2004 tarihinde talepte bulunulmuş, anılan kurum tarafından başvurucuya ait röntgen filmleriyle beraber başvurucunun hazır edilmesinin talep edildiği, bu eksikliklerin giderilmesinden sonra 6/4/2007 tarihinde rapor düzenlendiği anlaşılmıştır. Bu sürede yine maluliyet oranının tespiti amacıyla Yüksek Sağlık Kurulundan rapor alınması için 10/11/2005 tarihinde müzekkere yazıldığı, 27/2/2007 tarihinde raporun Mahkemeye geldiği belirlenmiştir. Tarafların raporlara itirazı üzerine Adli Tıp Kurumu Genel Kuruluna rapor tanzimi için 30/7/2007 tarihinde talimat yazıldığı, 25/10/2007 tarihinde rapor düzenlendiği anlaşılmıştır. Anılan raporların düzenlenmesinden sonra kusur durumunun tespiti amacıyla Ankara 14. İş Mahkemesi vasıtasıyla üç kişilik bilirkişi heyetinden rapor alındığı belirlenmiştir. Bu raporun gelmesinden sonra tazminat miktarının hesaplanması için bilirkişi raporu alındığı, bu rapora davalı tarafın itirazı üzerine farklı bir bilirkişiden yeniden rapor alındığı, rapora başvurucu vekilinin itirazı üzerine ek rapor alındığı anlaşılmıştır. Başvurucu vekili, 16/7/2009 tarihinde davayı ıslah etmiş ve maddi tazminat miktarını artırmıştır. Başvurucu vekilinin ek rapora itirazı üzerine aynı bilirkişiden yeniden ek rapor alınmış ve 11/12/2009 tarihinde karar verilmiştir.
46. Mahkemece, 13/5/2008 tarihli duruşmada taraf vekillerine bilirkişi raporunu incelemek üzere bir sonraki duruşmaya kadar süre verilmiş, 17/7/2008 tarihli duruşmadan önce başvurucu vekilinin rapora itirazlarını bildirdiği ve taraf vekillerinin bu duruşmaya mazeret bildirdikleri anlaşılmıştır. Mahkemece taraf vekillerinin mazeretleri kabul edilerek duruşma ertelenmiştir. Bir sonraki duruşmada Mahkemece, maddi zararın tespiti amacıyla bilirkişi raporu alınmasına hükmedilmiştir. Dolayısıyla başvurucu vekilinin mazeret dilekçesi vermesinin yargılama sürecini uzattığından söz edilemez.
47. Mahkemece, Diyarbakır 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 2002/353 esas sayılı dava dosyasındaki kusur durumunu belirten bilirkişi raporunun beklenildiği ve anılan raporun incelenmesinden sonra, 12/2/2008 tarihinde kusur durumunun tespiti amacıyla Ankara 14. İş Mahkemesi aracılığıyla bilirkişi raporu alındığı anlaşılmıştır. Mahkemece, Diyarbakır 2. Asliye Ceza Mahkemesindeki dava dosyasında kusur durumunun tespiti amacıyla alınan bilirkişi raporu beklendiği halde, bu rapora rağmen kusur oranlarının tespiti için bilirkişi raporu alınması, ceza mahkemesince alınan bilirkişi raporunun beklenmesine gerek olmadığını ortaya koymaktadır.
48. Yargılama sürecinde davanın taraflarının yargılamayı geciktirici yöndeki işlem ve davranışları kural olarak, yargılamanın uzamasında taraf kusuru olarak kabul edilmekte ise de, yargılama makamlarının ilgili usuli imkânları kullanmak suretiyle bu girişimleri engelleme sorumluluğu bulunmaktadır (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 59).
49. Başvuruya konu ilk derece mahkemesi önündeki davaya dokuz farklı hâkimin baktığı görülmüştür. Hâkimlerin görevlerinin sık aralıklarla değiştirilmesi nedeniyle farklı hâkimlerin aynı dosyayı tekrar incelemek zorunda kalmalarının, yargılama sürecini uzattığı göz önünde tutulmalıdır.
50. Mahkemece verilen 11/12/2009 tarihli karara kadar yargılamanın 7 yıl 1 ay 20 gün devam ettiği, Mahkemece verilen kararın temyizi üzerine 4/10/2011 tarihinde kararın bozulduğu ve temyiz incelemesinde geçen sürenin 1 yıl 7 ay 10 gün olduğu anlaşılmıştır.
51. Yargıtay 21. Hukuk Dairesince hükmün bozulması üzerine ilk duruşma tarihi olan 19/4/2012 tarihinde manevi tazminat davasının kabulüne karar verildiği, temyiz üzerine 14/1/2013 tarihinde hükmün onanarak kesinleştiği, bu sürecin toplam 8 ay 25 gün sürdüğü belirlenmiştir.
52. Başvurunun değerlendirilmesi neticesinde, başvuruya konu iş kazası nedeniyle tazminat davası; hukuki meselenin çözümündeki güçlük, maddi olayların karmaşıklığı, delillerin toplanmasında karşılaşılan engeller, taraf sayısı gibi kriterler dikkate alındığında karmaşık olmaktan uzaktır. Başvurucunun tutum ve davranışlarıyla ve usuli haklarını kullanırken özensiz davranmasıyla yargılamanın uzamasına önemli ölçüde sebep olduğu da söylenemez.
53. Başvurunun konusu olan tazminat davasında yargılama sürecindeki gecikmeler ayrı ayrı değerlendirildiğinde, ilk derece mahkemesince birçok defa bilirkişi raporu alındığı, temyiz süreciyle beraber yargılamanın makul olmayan bir süre olan on yılı aşkın bir süreçte tamamlandığı görülmektedir. İş kazasına dayalı tazminat davalarının niteliği, başvurucu açısından taşıdığı değer ve başvurucunun davadaki menfaati dikkate alındığında, bu sürenin makul olmadığı açıktır.
54. Belirtilen nedenlerle, başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
55. Başvurucu, uzun süren yargılama nedeniyle 250.000,00 TL manevi tazminat ödenmesini talep etmiştir.
56. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
57. Başvurucunun iş kazası sonucu yaralanması nedeniyle açtığı tazminat davası, makul olmayan bir süre olan on yılı aşkın bir süreçte sonuçlandırılmış olup, başvurucuya yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararı karşılığında takdiren 10.800,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
58. Başvurucu tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurucunun,
1. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiasının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
B. Başvurucuya 10.800,00 TL manevi TAZMİNAT ÖDENMESİNE,
C. Başvurucunun tazminata ilişkin diğer taleplerinin REDDİNE,
D. Başvurucu tarafından yapılan 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
18/6/2014 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.