TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MEHMET ERBEK BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/6792)
|
|
Karar Tarihi: 18/6/2014
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Serruh
KALELİ
|
Üyeler
|
:
|
Zehra Ayla PERKTAŞ
|
|
|
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
Erdal TERCAN
|
|
|
Zühtü ARSLAN
|
Raportör
|
:
|
Murat AZAKLI
|
Başvurucu
|
:
|
Mehmet ERBEK
|
Vekili
|
:
|
Av. Barış YAVUZ
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, 21/10/2002 tarihinde Diyarbakır 2. İş
Mahkemesinde açtığı tazminat davasının makul sürede sonuçlanmadığını
belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve tazminat
talep etmiştir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 23/8/2013 tarihinde Diyarbakır 1. İş Mahkemesi
vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinde Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit
edilmiştir.
3. Birinci Bölüm İkinci Komisyonunca, 31/10/2013 tarihinde,
kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme
gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Birinci Bölümün 22/11/2013 tarihli ara kararı gereğince
başvurunun, kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına
karar verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve olgular ile başvurunun bir örneği
görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmiş, Adalet Bakanlığınca 14/1/2014
tarihli yazı ile görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle
olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu, fabrika inşaatında işçi olarak çalıştığı
sırada, 10/2/2002 tarihinde iç duvar sıvası yaparken iskeleden düşerek
yaralanmıştır.
8. Başvurucu, 21/10/2002 tarihinde güvenlik önlemlerini
almadığı iddiasıyla işveren aleyhine Diyarbakır İş Mahkemesinde maddi ve manevi
tazminat davası açmıştır.
9. Diyarbakır 2. İş Mahkemesinin kurulmasından sonra dava
dosyası Diyarbakır 2. İş Mahkemesine devredilerek, anılan Mahkemenin 2006/518
esas sayılı dava dosyasında yargılama yapılmıştır.
10. Mahkemece, 11/12/2009 tarih ve E.2006/518, K.2009/750
sayılı kararla; başvurucunun sürekli iş göremezlik maluliyet oranının % 47 olduğu, maddi zararın Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK)
tarafından yapılan ödemelerle karşılandığı gerekçesiyle maddi tazminat
isteminin reddine, manevi tazminat isteminin kısmen kabulü ile 20.000 TL'nin
olay tarihinden itibaren yasal faiziyle davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
11. Taraflarca temyiz üzerine, Yargıtay 21. Hukuk Dairesinin
4/10/2011 tarih ve E.2010/4355, K.2011/7585 sayılı kararıyla; Mahkemece maddi
tazminatın hesaplanmasında SGK tarafından belirlenen % 62
sürekli iş göremezlik oranı dikkate alınarak davanın reddine karar verildiği
halde, manevi tazminatın tayininde bu oran yerine, Mahkemenin kendi tespiti
olan %47 sürekli iş göremezlik oranının dikkate alınması doğru görülmemiş,
hüküm bu nedenle bozulmuştur.
12. Mahkemece bozma kararına uyularak yapılan yargılama
sonunda, 19/4/2012 tarih ve E.2012/138, K.2012/259 sayılı kararla; başvurucunun
sürekli iş göremezlik maluliyet oranının % 62 olduğu
gerekçesiyle maddi tazminat talebinin reddine, 25.000 TL manevi tazminatın olay
tarihinden itibaren yasal faiziyle davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
13. Davalının temyizi üzerine, Yargıtay 21. Hukuk Dairesinin
14/1/2013 tarih ve E.2012/20690, K.2013/28 sayılı kararıyla hüküm onanmıştır.
14. Karar düzeltme yolu kapalı olan hüküm, 14/1/2013
tarihinde kesinleşmiştir.
15. Karar, 24/7/2013 tarihinde
başvurucuya tebliğ edilmiştir.
B. İlgili Hukuk
16. 12/1/2011 tarih ve 6100
sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Usul
ekonomisi ilkesi” kenar başlıklı 30. maddesi şöyledir:
“Hâkim, yargılamanın makul süre içinde ve düzenli bir
biçimde yürütülmesini ve gereksiz gider yapılmamasını sağlamakla yükümlüdür.”
17. 6100 sayılı Kanun’un “Diğer kanunlardaki yargılama usulü ile ilgili
hükümler” kenar başlıklı 447. maddesinin (1) numaralı fıkrası
şöyledir:
“Diğer kanunların sözlü yahut seri yargılama usulüne atıf
yaptığı hâllerde, bu Kanunun basit yargılama usulü ile ilgili hükümleri
uygulanır.”
18. 30/1/1950 tarih ve 5521
sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 1. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“İş Kanununa göre işçi sayılan
kimselerle (o kanunun değiştirilen ikinci maddesinin Ç, D ve E fıkralarında
istisna edilen işlerde çalışanlar hariç) işveren veya işveren vekilleri
arasında iş akdinden veya iş Kanununa dayanan her türlü hak iddialarından doğan
hukuk uyuşmazlıklarının çözülmesi ile görevli olarak lüzum görülen yerlerde iş
mahkemeleri kurulur.”
19. 5521 sayılı Kanun’un 7.
maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“İş mahkemelerinde şifahi yargılama usulü uygulanır. İlk
oturumda mahkeme tarafları sulha teşvik eder. Uzlaşamadıkları ve taraflar veya
vekillerinden birisi gelmediği takdirde yargılamaya devam olunarak esas
hakkında hüküm verilir.”
20. 5521 sayılı Kanun’un 15.
maddesi şöyledir:
“Bu Kanunda sarahat bulunmıyan
hallerde Hukuk Muhakemeleri Usulü Kanunu hükümleri uygulanır.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
21. Mahkemenin 18/6/2014
tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 23/8/2013 tarih ve 2013/6792
numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
22. Başvurucu, 10/2/2002 tarihinde iş kazası sonucu
yaralandığını, 21/10/2002 tarihinde işveren aleyhine Diyarbakır İş Mahkemesinde
açtığı dava dosyasının Diyarbakır 2. İş Mahkemesine devredildiğini, anılan
Mahkemece verilen 11/12/2009 tarihli kararın Yargıtayca
bozulması üzerine, 19/4/2012 tarihinde davanın kısmen kabulüne karar
verildiğini, hükmün 14/1/2013 tarihinde onanarak kesinleştiğini, bu şekilde
2002 yılında meydana gelen yaralanma nedeniyle açtığı tazminat davasının 2013
yılında sona erdiğini ve makul sürede yargılama yapılmadığını belirterek, adil
yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
23. Başvurucunun yargılamanın uzunluğuyla ilgili şikâyeti
açıkça dayanaktan yoksun olmadığı gibi, bu şikâyet için diğer kabul edilemezlik
nedenlerinden herhangi biri de bulunmamaktadır. Bu nedenle, başvurunun kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
24. Başvurucu, iş kazası sonucu yaralanması nedeniyle açtığı
tazminat davasının yaklaşık 11 yıllık makul olmayan bir sürede tamamlandığını
belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
25. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 30/3/2011
tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun'un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası hükümlerine göre, Anayasa
Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının incelenebilmesi için, kamu
gücü tarafından müdahale edildiği iddia edilen hakkın Anayasa’da güvence altına
alınmış olmasının yanı sıra Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) ve
Türkiye’nin taraf olduğu ek protokollerinin kapsamına da girmesi gerekir. Bir
başka ifadeyle, Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kalan bir
hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar
verilmesi mümkün değildir (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18).
26. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36.
maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle
yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil
yargılanma hakkına sahiptir.”
27. Anayasa’nın “Duruşmaların açık ve kararların gerekçeli olması”
kenar başlıklı 141. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
“Davaların en az giderle ve mümkün olan süratle
sonuçlandırılması, yargının görevidir.”
28. Sözleşme’nin “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6.
maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili
uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda
karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme
tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak
görülmesini isteme hakkına sahiptir.”
29. Anayasa Mahkemesi, Anayasa’nın 36. maddesine dayanarak
inceleme yaptığı birçok kararında, AİHS'in 6. maddesi
ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihadı ışığında yorum yaparak
Sözleşme'nin lâfzî içeriğinde yer alan alt ilke ve hakları adil yargılanma
hakkı kapsamında kabul etmektedir (AYM, E.2011/43, K.2012/10, 19/1/2012).
30. Somut başvurunun dayanağını oluşturan makul sürede
yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca adil yargılanma
hakkının kapsamına dâhil olup, ayrıca davaların en az giderle ve mümkün olan
süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa’nın 141.
maddesinin de, Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği,
makul sürede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması
gerekir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 39).
31. Anayasa’nın 36. maddesi ve Sözleşme’nin 6. maddesi
uyarınca, medeni hak ve yükümlülükler ile cezai alanda yöneltilen suçlamalara
ilişkin uyuşmazlıkların makul sürede karara bağlanması gerekmektedir. Başvuru
konusu olayda iş kazası sonucu yaralanan başvurucunun, zarar gördüğünü ileri
sürerek açtığı bir tazminat davası bulunmakta olup, bu sorunun çözümüne yönelik
olarak 5521 ve 6100 sayılı Kanunlarda yer verilen usul hükümlerine göre
yürütülen somut yargılama faaliyetinin, medeni hak ve yükümlülükleri konu alan
bir yargılama olduğunda kuşku bulunmamaktadır.
32. Makul sürede yargılanma hakkının amacı, tarafların uzun
süren yargılama faaliyeti nedeniyle maruz kalacakları maddi ve manevi baskı ile
sıkıntılardan korunması ile adaletin gerektiği şekilde temini ve hukuka olan
inancın muhafazası olup, hukuki uyuşmazlığın çözümünde gerekli özenin
gösterilmesi gereği de yargılama faaliyetinde göz ardı edilemeyeceğinden,
yargılama süresinin makul olup olmadığının her bir başvuru açısından münferiden
değerlendirilmesi gerekir (B. No:2012/13, 2/7/2013, § 40).
33. Davanın koşulları ve karmaşıklığı, yargılamanın kaç
dereceli olduğu, başvurucunun yargılama süresince gösterdiği tavır ve
davranışlar, ilgili kamu makamlarının yargılama sürecindeki tutumu ve
başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaati ile davanın
başvurucu açısından taşıdığı önem ve değer gibi hususlar bir davanın süresinin
makul olup olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması gereken unsurlardır
(B. No: 2013/772, 7/11/2013, § 57).
34. Ancak, belirtilen
kriterlerden hiçbiri makul süre değerlendirmesinde tek başına belirleyici
değildir. Yargılama sürecindeki tüm gecikmelerin ayrı ayrı tespiti ile bu
kriterlerin toplam etkisi değerlendirilmek suretiyle, hangi unsurun
yargılamanın gecikmesi açısından daha etkili olduğu saptanmalıdır (B. No:
2012/13, 2/7/2013, § 46).
35. İşverenin, işyerinde işçilerin sağlığını ve iş güvenliğini
sağlamak için gerekli olanı yapmak ve bu husustaki şartları sağlamak ve
araçları noksansız bulundurmakla yükümlü olduğu, mülga 4857 sayılı Kanun’un 77.
maddesinde açıkça düzenlenmiştir. İş kazalarında işverenin sorumluluğu, kusur
sorumluluğu esasına dayanır. İşverenin, kendisine bağımlı olarak çalışan
işçisini koruma ve gözetme borcuna aykırı hareket etmesi sonucunda iş kazası
veya meslek hastalığına maruz kalan işçi, tüm zararlarının tazminini talep etme
hakkına sahiptir.
36. İş mahkemelerinin görevi 5521 sayılı Kanun’un 1. maddesinde
düzenlenmiştir. Anılan maddede, işçiyle işveren veya işveren vekili arasında iş
akdinden veya İş Kanunu’na dayanan her türlü hak iddialarından doğan hukuk
uyuşmazlıklarının iş mahkemelerinde çözümleneceği hüküm altına alınmıştır.
37. Bu şekilde kanun koyucu, iş hukukunun çalışanı koruyucu
niteliğini ve iş davalarının özelliklerini dikkate alarak genel mahkemelerin
dışında özel bir iş yargılaması sistemi oluşturmuş ve iş davalarının, konunun
uzmanı mahkemelerce mümkün olduğunca hızlı, basit ve ucuz bir biçimde
sonuçlandırılmasını amaçlamıştır.
38. Adil yargılanma hakkı Devlete, uyuşmazlıkların makul süre
içinde nihai olarak sonuçlandırılmasını garanti edecek bir yargı sistemi kurma
ödevi yükler. İş kazası sonucu yaralanan bir çalışanın, bu fiil sonucu ortaya
çıkan zararının karşılanması için derhal bir yargı kararı verilmesinde önemli
bir kişisel yararı bulunmaktadır. Zira çalışma gücünü kısmen veya tamamen
kaybeden bir bireyin hukuki durumunun ivedilikle açıklığa kavuşturulması
gerekir. Çalışanın, geçim kaynağı olmaksızın hukuki durumunun uzun süre
belirsiz bırakılması halinde, çalışan bu durumdan olumsuz etkilenecektir. Bu
nedenle iş uyuşmazlıklarının ivedilikle çözülmesi hususunda yargı organlarının
özel bir itina göstermesi gerekir.
39. 6100 sayılı Kanun’un 30. maddesinde uyuşmazlıkların makul
sürede çözümlenmesi gerektiği belirtilmiş, bu amaçla 6100 sayılı Kanun’un 447.
maddesiyle 5521 sayılı Kanun’un 7. maddesinde olduğu gibi daha önce yürürlüğe
girmiş olan kanunlarda yer alan sözlü ve seri yargılama usulleri kaldırılmış ve
bunun yerine iş hukuku uyuşmazlıklarına da uygulanmak üzere basit yargılama
usulü getirilmiştir. Dolayısıyla iş kazası nedeniyle tazminat davalarında da
takip edilmesi gereken yargılama usulü, 6100 sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği
1/10/2011 tarihinden itibaren basit yargılama usulü olmuştur.
40. Basit yargılama usulü, 6100 sayılı Kanun’un 316.
maddesinde yer alan davalar ile kanunlarda açıkça belirtilen bazı davalarda
uygulanan ve yazılı yargılama usulünden daha basit ve çabuk işleyen, daha kısa
bir incelemeye ihtiyaç duyan ve daha kolay bir inceleme ile
sonuçlandırılabilecek dava ve işler için kabul edilmiş bir yargılama usulüdür
(B. No: 2013/772, 7/11/2013, § 65).
41. Somut başvuruda makul süre incelemesi yapılırken, iş
kazası nedeniyle açılan tazminat davasının başvurucu için taşıdığı değer ve
başvurucunun kişisel yararı göz önünde bulundurularak yargılama sürecindeki
gecikmelerin her biri belirlenerek gecikmeye neden olan unsurlar ve bunların
gecikmedeki etkisinin tespiti ve bahsedilen makul süre kriterlerinin toplam
etkisinin değerlendirilmesi gerekmektedir.
42. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara
ilişkin makul süre değerlendirmesinde, sürenin başlangıcı kural olarak,
uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama sürecinin işletilmeye başlandığı, başka
bir deyişle davanın ikame edildiği tarih olup, somut başvuru açısından bu
tarih, 21/10/2002 tarihidir. Sürenin
bitiş tarihi ise, çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde uyuşmazlığın
kesin olarak sona erme tarihidir (B. No: 2013/772, 7/11/2013, § 69).
43. Başvuru konusu olayda, iş kazası sonucu yaralanan
başvurucu tarafından 21/10/2002 tarihinde Diyarbakır 2. İş Mahkemesi nezdinde
açılan tazminat davasında Mahkemece davanın kabulüne karar verilmiş, temyiz
edilen karar Yargıtay 21. Hukuk Dairesi tarafından 14/1/2013 tarihinde
onanmıştır. Bu durumda iki dereceli yargılama sisteminde davanın on yılı aşkın
bir süre devam ettiği anlaşılmaktadır.
44. İlk derece mahkemesince toplam 33 duruşma yapıldığı ve
duruşma aralıklarının ortalama iki buçuk ay olduğu anlaşılmaktadır. Mahkemece
11/12/2009 tarihinde verilen davanın kısmen kabulüne dair kararın temyizi
üzerine Yargıtay 21. Hukuk Dairesince 4/10/2011 tarihinde hüküm bozulmuştur.
Bozma kararı sonrası bir duruşma yapılmış ve 19/4/2012 tarihinde manevi
tazminat yönünden davanın kabulüne karar verilmiştir.
45. Mahkemece, dava tarihinden itibaren tarafların delilleri
toplanmış ve tanıklar dinlenmiş, Diyarbakır 2. Asliye Ceza Mahkemesinin
2002/353 esas sayılı dava dosyasında kusur raporu alınması beklenilmiştir. Bu
süre içinde başvurucunun maluliyet oranının tespiti amacıyla Adli Tıp Kurumu 3.
İhtisas Kurulundan rapor alınması için 8/4/2004 tarihinde talepte bulunulmuş,
anılan kurum tarafından başvurucuya ait röntgen filmleriyle beraber
başvurucunun hazır edilmesinin talep edildiği, bu eksikliklerin giderilmesinden
sonra 6/4/2007 tarihinde rapor düzenlendiği anlaşılmıştır. Bu sürede yine
maluliyet oranının tespiti amacıyla Yüksek Sağlık Kurulundan rapor alınması
için 10/11/2005 tarihinde müzekkere yazıldığı, 27/2/2007 tarihinde raporun
Mahkemeye geldiği belirlenmiştir. Tarafların raporlara itirazı üzerine Adli Tıp
Kurumu Genel Kuruluna rapor tanzimi için 30/7/2007 tarihinde talimat yazıldığı,
25/10/2007 tarihinde rapor düzenlendiği anlaşılmıştır. Anılan raporların
düzenlenmesinden sonra kusur durumunun tespiti amacıyla Ankara 14. İş Mahkemesi
vasıtasıyla üç kişilik bilirkişi heyetinden rapor alındığı belirlenmiştir. Bu
raporun gelmesinden sonra tazminat miktarının hesaplanması için bilirkişi
raporu alındığı, bu rapora davalı tarafın itirazı üzerine farklı bir
bilirkişiden yeniden rapor alındığı, rapora başvurucu vekilinin itirazı üzerine
ek rapor alındığı anlaşılmıştır. Başvurucu vekili, 16/7/2009 tarihinde davayı
ıslah etmiş ve maddi tazminat miktarını artırmıştır. Başvurucu vekilinin ek
rapora itirazı üzerine aynı bilirkişiden yeniden ek rapor alınmış ve 11/12/2009
tarihinde karar verilmiştir.
46. Mahkemece, 13/5/2008 tarihli duruşmada taraf vekillerine
bilirkişi raporunu incelemek üzere bir sonraki duruşmaya kadar süre verilmiş,
17/7/2008 tarihli duruşmadan önce başvurucu vekilinin rapora itirazlarını
bildirdiği ve taraf vekillerinin bu duruşmaya mazeret bildirdikleri
anlaşılmıştır. Mahkemece taraf vekillerinin mazeretleri kabul edilerek duruşma
ertelenmiştir. Bir sonraki duruşmada Mahkemece, maddi zararın tespiti amacıyla
bilirkişi raporu alınmasına hükmedilmiştir. Dolayısıyla başvurucu vekilinin
mazeret dilekçesi vermesinin yargılama sürecini uzattığından söz edilemez.
47. Mahkemece, Diyarbakır 2. Asliye Ceza Mahkemesinin
2002/353 esas sayılı dava dosyasındaki kusur durumunu belirten bilirkişi
raporunun beklenildiği ve anılan raporun incelenmesinden sonra, 12/2/2008
tarihinde kusur durumunun tespiti amacıyla Ankara 14. İş Mahkemesi aracılığıyla
bilirkişi raporu alındığı anlaşılmıştır. Mahkemece, Diyarbakır 2. Asliye Ceza Mahkemesindeki
dava dosyasında kusur durumunun tespiti amacıyla alınan bilirkişi raporu
beklendiği halde, bu rapora rağmen kusur oranlarının tespiti için bilirkişi
raporu alınması, ceza mahkemesince alınan bilirkişi raporunun beklenmesine
gerek olmadığını ortaya koymaktadır.
48. Yargılama sürecinde davanın taraflarının yargılamayı
geciktirici yöndeki işlem ve davranışları kural olarak, yargılamanın uzamasında
taraf kusuru olarak kabul edilmekte ise de, yargılama
makamlarının ilgili usuli imkânları kullanmak
suretiyle bu girişimleri engelleme sorumluluğu bulunmaktadır (B. No: 2012/13,
2/7/2013, § 59).
49. Başvuruya konu ilk derece mahkemesi önündeki davaya dokuz
farklı hâkimin baktığı görülmüştür. Hâkimlerin görevlerinin sık aralıklarla
değiştirilmesi nedeniyle farklı hâkimlerin aynı dosyayı tekrar incelemek
zorunda kalmalarının, yargılama sürecini uzattığı göz önünde tutulmalıdır.
50. Mahkemece verilen 11/12/2009 tarihli karara kadar
yargılamanın 7 yıl 1 ay 20 gün devam ettiği, Mahkemece verilen kararın temyizi
üzerine 4/10/2011 tarihinde kararın bozulduğu ve temyiz incelemesinde geçen
sürenin 1 yıl 7 ay 10 gün olduğu anlaşılmıştır.
51. Yargıtay 21. Hukuk Dairesince hükmün bozulması üzerine
ilk duruşma tarihi olan 19/4/2012 tarihinde manevi tazminat davasının kabulüne
karar verildiği, temyiz üzerine 14/1/2013 tarihinde hükmün onanarak
kesinleştiği, bu sürecin toplam 8 ay 25 gün sürdüğü belirlenmiştir.
52. Başvurunun değerlendirilmesi neticesinde, başvuruya konu
iş kazası nedeniyle tazminat davası; hukuki meselenin çözümündeki güçlük, maddi
olayların karmaşıklığı, delillerin toplanmasında karşılaşılan engeller, taraf
sayısı gibi kriterler dikkate alındığında karmaşık olmaktan uzaktır.
Başvurucunun tutum ve davranışlarıyla ve usuli
haklarını kullanırken özensiz davranmasıyla yargılamanın uzamasına önemli
ölçüde sebep olduğu da söylenemez.
53. Başvurunun konusu olan tazminat davasında yargılama
sürecindeki gecikmeler ayrı ayrı değerlendirildiğinde, ilk derece mahkemesince
birçok defa bilirkişi raporu alındığı, temyiz süreciyle beraber yargılamanın
makul olmayan bir süre olan on yılı aşkın bir süreçte tamamlandığı
görülmektedir. İş kazasına dayalı tazminat davalarının niteliği, başvurucu
açısından taşıdığı değer ve başvurucunun davadaki menfaati dikkate alındığında,
bu sürenin makul olmadığı açıktır.
54. Belirtilen nedenlerle, başvurucunun Anayasa’nın 36.
maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal
edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
55. Başvurucu, uzun süren yargılama nedeniyle 250.000,00 TL
manevi tazminat ödenmesini talep etmiştir.
56. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar”
kenar başlıklı 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa,
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere
dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar
bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel
mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla
yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve
sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
57. Başvurucunun iş kazası sonucu yaralanması nedeniyle
açtığı tazminat davası, makul olmayan bir süre olan on yılı aşkın bir süreçte
sonuçlandırılmış olup, başvurucuya yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek
olan manevi zararı karşılığında takdiren 10.800,00 TL
manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
58. Başvurucu tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler
uyarınca tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan
toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi
gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurucunun,
1.
Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiasının KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına
alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
B. Başvurucuya 10.800,00 TL manevi TAZMİNAT ÖDENMESİNE,
C. Başvurucunun tazminata ilişkin diğer taleplerinin REDDİNE,
D. Başvurucu tarafından yapılan 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL
vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA
ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede
gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
18/6/2014
tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.