logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Bayram Keleş [2.B.], B. No: 2013/6163, 1/12/2015, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

BAYRAM KELEŞ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2013/6163)

 

Karar Tarihi: 1/12/2015

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Engin YILDIRIM

Üyeler

:

Alparslan ALTAN

 

 

Celal Mümtaz AKINCI

 

 

Muammer TOPAL

 

 

M. Emin KUZ

Raportör Yrd.

:

İsmail Emrah PERDECİOĞLU

Başvurucu

:

Bayram KELEŞ

Vekili

:

Av. Kudret HATİPOĞLU

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru; kasten öldürme suçu işlendiği iddiasıyla açılan ceza davasının ve haksız tutuklama nedeniyle açılan tazminat davasının makul sürede sonuçlanmadığı, haksız tutuklama nedeniyle tazminat davasında hatalı değerlendirmeler yapıldığı, bu nedenlerle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru, 24/7/2013 tarihinde Düzce 2. Ağır Ceza Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. İkinci Bölüm İkinci Komisyonunca 30/1/2015 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

4. Bölüm Başkanı tarafından 6/3/2015 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

5. Başvuru belgelerinin bir örneği görüş için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlığın 19/3/2015 tarihli yazısında, Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen başvuru hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

A. Olaylar

6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Projesi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgelerden tespit edilen ilgili olaylar özetle şöyledir:

7. Başvurucu kasten öldürme suçunu işlediği iddiasıyla 3/4/2002 tarihinde tutuklanmış, hakkında Düzce Cumhuriyet Başsavcılığının 10/5/2002 tarihli iddianamesi ile Düzce Ağır Ceza Mahkemesinde kamu davası açılmıştır.

8. Yargılama devam ederken 21/4/2003 tarihinde başvurucunun, 10.000 TL nakdî kefalet ile tahliye edilmesine karar verilmiş, başvurucu aynı tarihte “Seri No: D.C., Sıra No: 781507, Özel No: 733” olarak kayıtlarla alınan makbuz karşılığı 10.000 TL adli teminatı Adliye veznesine yatırmış ve tutuksuz yargılanmak üzere tahliye edilmiştir.

9. Yapılan yargılama sonunda Düzce Ağır Ceza Mahkemesi, 15/7/2004 tarihli ve E.2002/145, K.2004/119 sayılı kararı ile başvurucunun 24 yıl ağır hapis cezası ile cezalandırılmasına ve tutuklanmasına, kefalet konusu 10.000 TL’nin başvurucuya iadesine karar vermiştir.

10. Başvurucunun yeniden tutuklanması üzerine Düzce Ağır Ceza Mahkemesi, Düzce Vergi Dairesi Müdürlüğüne yazdığı 27/6/2005 tarihli müzekkere ile 10.000 TL nakdî kefaletin başvurucu vekiline iade edilmesini istemiştir.

11. İlk Derece Mahkemesinin mahkumiyet kararının temyiz edilmesi sonucu Yargıtay 1. Ceza Dairesi, 21/7/2005 tarihli ve E.2004/4988, K.2005/2305 sayılı ilamı ile kararı bozmuştur.

12. Bozma üzerine dosyayı yeniden inceleyen Düzce Ağır Ceza Mahkemesi, 4/4/2006 tarihli ve E.2005/255, K.2006/75 sayılı kararı ile başvurucunun ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile cezalandırılmasına hükmetmiştir.

13. Temyiz incelemesi sonucu İlk Derece Mahkemesinin mahkûmiyet kararı, Yargıtay 1. Ceza Dairesinin, 11/12/2007 tarihli ve E.2007/2255, K.2007/9257 sayılı ilamı ile bozulmuştur.

14. Bozmaya uyarak dosyayı yeniden inceleyen Düzce Ağır Ceza Mahkemesi, 29/4/2008 tarihli ve E.2008/25, K.2008/102 sayılı kararı ile başvurucunun beraatına hükmetmiş; bu karar Yargıtay 1. Ceza Dairesinin, 17/5/2010 tarihli ve E.2010/2311, K.2010/3578 sayılı ilamı ile onanarak kesinleşmiştir.

15. Başvurucu, beraat etmesi üzerine 16/7/2008 tarihinde Bolu Ağır Ceza Mahkemesinde haksız tutuklama nedeniyle tazminat davası açmış; ceza yargılaması sırasında 3/4/2002 tarihinde tutuklandığını, 21/4/2003 tarihinde 10.000 TL nakdî kefaletle tahliye edildiğini, daha sonra 15/7/2004 tarihinde hükümle birlikte tekrar tutuklandığını, Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 11/12/2007 tarihli ilamına kadar tutukluluk hâlinin devam ettiğini, yargılama sonunda beraat etmesinden dolayı toplam 4 yıl 5 ay 15 gün haksız olarak tutuklu kaldığını, bu süreçte maddi ve manevi olarak kayba uğradığını, tahliye edildiği dönemlerde devam eden suç isnadı nedeniyle iş bulmakta zorlandığını, yargılama masraflarına katlanmak zorunda kaldığını, tutuklu kaldığı sürede de cezaevi nakilleri ve aylık giderleri nedeniyle masrafları olduğunu, buna ilişkin masrafların da cezaevi kayıtlarında mevcut olduğunu, 21/6/2003 tarihinde yatırdığı 10.000 TL nakdî kefaletin kendisine 21/4/2006 tarihinde geri verildiğini ancak aradaki reeskont faizinin kazanç kaybı olduğunu belirterek olay tarihinden itibaren bankalarca uygulanan en yüksek temerrüt faizi oranında hesaplanacak faizi ile birlikte maddi ve manevi toplam 222.090 TL tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.

16. Yargılama devam ederken Bolu Ağır Ceza Mahkemesi, başvurucunun tutuklu kaldığı süre içinde oluşan maddi ve manevi zararlarının tespit edilmesi için bilirkişi raporu alınmasına karar vermiş; üç kişilik bilirkişi heyetince düzenlenen 5/11/2010 tarihli rapor Mahkemeye sunulmuştur.

17. Söz konusu bilirkişi raporuna taraflarca itiraz edilmesi üzerine Bolu Ağır Ceza Mahkemesi yeniden bilirkişi incelemesi yapılmasına karar vermiştir.

18. Yeniden oluşturulan üç kişilik bilirkişi heyetince 22/4/2011 tarihli yeni bir rapor düzenlenmiş ve Mahkemeye sunulmuştur.

19. 22/4/2011 tarihli bilirkişi raporunun, başvurucunun ceza yargılaması sırasında ödediği nakdî kefalete yönelik yasal faiz hesaplamasına ilişkin kısmı şöyledir: “… Davacı dava dilekçesinde 21.6.2003 ila 21.4.2006 arasında 10.000 TL nakit teminatın kaldığını beyan etmiştir. Ancak Mahkeme kararında 1.000 TL ödediği görülmektedir. Buna yasal faiz talep etmesinin hakkı olduğu bu durumda; … 924,84 TL faiz isteyebileceği görülmektedir. …”

20. Başvurucu 22/4/2011 tarihli bilirkişi raporuna itirazda bulunmuş, Bolu Ağır Ceza Mahkemesine sunduğu 21/6/2011 tarihli itiraz dilekçesi ile çeşitli itirazlarının yanında raporun tahliye karşılığı ödenen nakdî kefaleti için faiz hesaplaması yapılan kısmının, nakdî kefaletin 1.000 TL olarak kabul edilmesi nedeniyle hatalı olduğunu ifade etmiştir.

21. Yargılama sonunda Bolu Ağır Ceza Mahkemesi, 28/6/2011 tarihli ve 2008/1022 Değişik İş sayılı kararı ile dosya kapsamında sunulan deliller ve hükme esas olmaya elverişli bulduğu bilirkişi raporu doğrultusunda başvurucunun açtığı davanın kısmen kabulü ile başvurucuya 21.541,78 TL maddi, 20.000 TL manevi tazminatın 12/12/2007 tarihinden itibaren işleyecek faizi ile birlikte ödenmesine hükmetmiştir. Kararın ilgili kısımları şöyledir:

 “…Her ne kadar dava dilekçesinde davacı Bayram Keleş’in amcasına ait olduğu bildirilen şirkette araçlarda şoför olarak çalıştığı beyan edilmiş ise de, bu çalışmaya uygun belgelerin temini için D. Factoring AŞ.ne yazılan yazılar sonucu, davacının çalışmasına ilişkin herhangi bir evrakın temin edilemediği, yazılara cevap verilmediği, bu yönde davacı vekili tarafından da dosyaya yazılı bir delil ibraz edilemediği, davacının bildirmiş olduğu tanıklar Ü. O., N.K., U.K., İ.K. ve K.K.’nın talimat yoluyla beyanlarının alındığı, Düzce Emniyet Müdürlüğü tarafından davacının sosyal ve ekonomik durumunun araştırılması sonucu düzenlenen tutanağa göre davacının halen 1.000 TL ücret ile S.P. isimli işyerinde çalıştığı, annesine ait evde eşiyle birlikte yaşadığının belirtildiği anlaşılmıştır.

 Davacının tutuklu kaldığı dönemlerde başka cezaevlerine nakil nedeniyle yapmış olduğu masraflara ilişkin cezaevi müdürlüklerine yazılan müzekkere cevapları ile bu husustaki yapılan masrafların tespiti yoluna gidilmiştir.

 Her ne kadar davacı tutuklanmadan önce D. Factoring AŞ.de 900 TL aylık ücretle şoför olarak çalıştığını beyan etmiş ise de, bu hususta herhangi bir belge ve delil ibraz edilemediği, bildirmiş olduğu tanıkların beyanlarının çelişkili olduğu nazara alındığında davacının maddi zararının asgari ücret üzerinden tespiti yoluna gidilmiş, davacının tutuklu kaldığı dönemlere ilişkin asgari ücret tarifeleri SGK Müdürlüğünden celbedilmiştir.

 … Davacı vekili ve davalı vekilinin bilirkişi raporlarına karşı itirazları nazara alınarak, net asgari ücret tarifeleri celbedilerek yeniden talimat yoluyla bilirkişi incelemesi yaptırılmış 3 kişilik bilirkişi heyeti tarafından düzenlenen 22.04.2011 tarihli bilirkişi raporuna göre, davacının asgari ücret üzerinden maddi kaybının 16.973,94 TL, cezaevi nakilleri nedeniyle yapmış olduğu masrafların 925,00 TL, yatırmış olduğu nakdi kefalet yönünden isteyebileceği faiz miktarının 942,84 TL olduğu, davacının kendisine tutmuş olduğu avukatlar yönünden baro tarifesi üzerinden vekalete hükmedilebileceğinin bildirildiği anlaşılmıştır.

 22. 04.2011 tarihli bilirkişi raporunun dosya kapsamına uygun olduğu, davacının maddi zararının tutuklu kaldığı yıllardaki çalışma sürelerine göre net asgari ücret tarifelerine göre hesap edildiği, davacının cezaevine nakilleri nedeniyle yapmış olduğu masraflar ile yargılama sırasında kefaletle tahliyesi sırasında ödemiş olduğu nakdi kefalet yönünden uğramış olduğu faiz zararının tespit edilerek maddi zararının tespit edildiği anlaşıldığından, rapor hüküm vermek için yeterli gerekçeye sahip görüldüğünden davacı vekilinin yeniden bilirkişi incelemesi yaptırılmasına yönelik itirazları kabul edilmemiştir.

 … böylece davacı Bayram Keleş’in yargılama sırasında 03.04.2002 - 21.04.2003 ve 15.07.2004 - 12.12.2007 tarihleri arasındaki sürelerde haksız olarak tutuklu kaldığı, toplam 1.628 gün tutuklu kaldığı, dava dilekçesinde 1.626 gün tutuklu kaldığının belirtildiği, bilirkişilerce davanın tutuklu kaldığı dönemlerdeki resmi tatil ve bayram günleri düşülerek net asgari ücret kaybının hesap edildiği, buna göre davacının tutuklu kalması nedeniyle çalışamadığı süreler yönünden 16.973,94 TL maddi kaybının bulunduğu, yine davacının tutuklu kaldığı sırada cezaevlerine nakil nedeniyle 925,00 TL nakil masrafları yaptığı, davacının 21.04.2003 tarihinde kefaletle tahliye edildiği, kefalet parasının 21.04.2006 tarihinde ödendiği, bu süre içerisindeki faiz kaybının 942,84 TL olduğu, davacının Düzce Ağır Ceza Mahkemesinin 2002/145 Esas, 2005/255 Esas ve 2008/25 Esas sayılı dava dosyalarında kendini farklı avukatlarla temsil ettirdiği, ancak dosyaya serbest meslek makbuzu ibraz edilmediğinden dava dosyalarının karar tarihindeki avukatlık asgari ücret tarifelerine göre 700,00 TL + 900,00 TL + 1.100,00 TL olmak üzere hesap edilen toplam 2.700,00 TL avukatlık ücreti yönünden maddi zararının söz konusu olduğu, bu şekilde davacının haksız tutuklama nedeniyle 21.541,78 TL maddi zararının olduğu anlaşılmakla, davacının maddi zararının davalı hazineden tahsiline karar verilmiştir.

 Davacının haksız tutuklu kaldığı 1.626 gün yönünden davacının mali ve sosyal durumu, tutuklu kaldığı süre, hak ve nesafet kuralları ile manevi tazminatın sebepsiz zenginleşmeye neden olmayacak şekilde belirlenmesi hususları nazara alınarak, davacının haksız olarak tutuklu kaldığı süreler yönünden 20.000 TL manevi tazminata karar verilmiştir.

 Davacının fazlaya ilişkin taleplerinin reddi ile en son tahliye tarihi olan 12.12.2007 tarihinden itibaren hükmedilen tazminata yasal faiz işletilmesine ve kabul edilen tazminat miktarı üzerinden karar tarihinde yürürlükte olan avukatlık ücret tarifesine göre hesap edilen nisbi vekalet ücretinin davalıdan alınarak, davacıya verilmesine karar vermek gerektiği sonucuna varılmıştır. …”

22. Başvurucu; İlk Derece Mahkemesi kararını temyiz etmiş, temyiz dilekçesinde belirttiği çeşitli itirazlarının yanında, yargılama sırasında ödenen nakdî kefalete ilişkin faiz hesaplamasının yanlış yapıldığını da belirtmiştir.

23. Temyiz incelemesi sonunda Yargıtay 12. Ceza Dairesi, 14/5/2013 tarihli ve E.2013/8652, K.2013/13479 sayılı ilamı ile İlk Derece Mahkemesi kararını bozmuş ancak yeniden yargılama yapılmasına gerek görmeksizin, tutuklu kalınan sürenin eksik hesaplanması nedeniyle maddi tazminat miktarını 22.528,38 TL’ye yükseltmiş, tazminatlara eklenecek faizin hesaplanmasında başlangıç olarak belirtilen tarihi ise 3/4/2002 olarak değiştirmiş, kararı bu hâliyle düzeltilerek onamıştır.

24. Başvurucu, Yargıtay 12. Ceza Dairesinin düzelterek onama ilamını 10/7/2013 tarihinde öğrendiğini beyan etmiştir.

25. Başvurucu 24/7/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

B. İlgili Hukuk

26. 17/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun “Tazminat istemi” kenar başlıklı 141. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

 (1) Suç soruşturması veya kovuşturması sırasında;

 

 e)Kanuna uygun olarak yakalandıktan veya tutuklandıktan sonra haklarında kovuşturmaya yer olmadığına veya beraatlerine karar verilen,

 

 Kişiler, maddî ve manevî her türlü zararlarını, Devletten isteyebilirler.

27. 5271 sayılı Kanun’un “Tazminat isteminin koşulları” kenar başlıklı 142. maddesi şöyledir:

“(1) Karar veya hükümlerin kesinleştiğinin ilgilisine tebliğinden itibaren üç ay ve her hâlde karar veya hükümlerin kesinleşme tarihini izleyen bir yıl içinde tazminat isteminde bulunulabilir.

 (2) İstem, zarara uğrayanın oturduğu yer ağır ceza mahkemesinde ve eğer o yer ağır ceza mahkemesi tazminat konusu işlemle ilişkili ise ve aynı yerde başka bir ağır ceza dairesi yoksa, en yakın yer ağır ceza mahkemesinde karara bağlanır.

 

 (6) İstemin ve ispat belgelerinin değerlendirilmesinde ve tazminat hukukunun genel prensiplerine göre verilecek tazminat miktarının saptanmasında mahkeme gerekli gördüğü her türlü araştırmayı yapmaya veya hâkimlerinden birine yaptırmaya yetkilidir.

 (7) (Değişik: 25/5/2005 - 5353/20 md.) Mahkeme, kararını duruşmalı olarak verir. İstemde bulunan ile Hazine temsilcisi, açıklamalı çağrı kâğıdı tebliğine rağmen gelmezlerse, yokluklarında karar verilebilir.

 …”

28. 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun “Haksız fiillerden doğan borç ilişkileri” başlıklı, “A. Sorumluluk” alt başlıklı ve “I. Genel olarak” kenar başlıklı 49. maddesi şöyledir:

 “Kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar veren, bu zararı gidermekle yükümlüdür. …”

29. 6098 sayılı Kanun’un “Haksız fiillerden doğan borç ilişkileri” başlıklı, “A. Sorumluluk” alt başlıklı ve “III. Tazminat 1. Belirlenmesi” kenar başlıklı 50. maddesi şöyledir:

 “Hâkim, tazminatın kapsamını ve ödenme biçimini, durumun gereğini ve özellikle kusurun ağırlığını göz önüne alarak belirler. …”

30. 4/12/1984 tarihli ve 3095 sayılı Kanuni Faiz ve Temerrüt Faizine İlişkin Kanun’un “Kanuni faiz” kenar başlıklı 1. maddesi şöyledir:

 Borçlar Kanunu ve Türk Ticaret Kanununa göre faiz ödenmesi gereken hallerde, miktarı sözleşme ile tespit edilmemişse bu ödeme yıllık yüzde oniki oranı üzerinden yapılır.

 Bakanlar Kurulu, bu oranı aylık olarak belirlemeye, yüzde onuna kadar indirmeye veya bir katına kadar artırmaya yetkilidir.”

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

31. Mahkemenin 1/12/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvurucunun 24/7/2013 tarihli ve 2013/6163 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

32. Başvurucu; kasten öldürme suçunu işlediği iddiasıyla 3/4/2002 tarihinde tutuklandığını ve yargılama sonunda beraatına karar verildiğini, yargılama sürecinde 1628 gün tutuklu kaldığını, hakkında uygulanan koruma tedbirinden dolayı 16/7/2008 tarihinde Maliye Hazinesi aleyhine Bolu Ağır Ceza Mahkemesinde haksız tutuklama nedeniyle açtığı tazminat davasında alınan bilirkişi raporları arasındaki çelişkilerin giderilmediğini, hükme esas alınan bilirkişi raporunun eksik ve hatalı olduğunu, maddi tazminata hükmedilirken gerçek durumu gözetilmeden ve ekonomik koşullara uymayan bir değerlendirme yapıldığını, cezaevinde kaldığı sürede ve cezaevi nakillerindeki giderlerinin dikkate alınmadığını, manevi tazminat hesaplamasının da eksik yapıldığını, tahliye olabilmek için 21/4/2003 tarihinde yatırdığı 10.000 TL nakdî kefalete ilişkin faiz hesaplaması yapılırken 1.000 TL üzerinden hesaplama yapıldığını, tutuklu kaldığı sürede yaptığı masrafların geri ödenmesine hükmedilirken yapılan faiz hesabının bankalarca uygulanan en yüksek mevduat faizi oranı üzerinden yapılmadığını ve yine faiz hesaplamasının masrafların yapıldığı tarihten itibaren geçen süre dikkate alınarak ortaya çıkarılmadığını ayrıca hakkında açılan ceza davası ile koruma tedbiri için açtığı tazminat davasında yargılamaların makul sürede sonuçlanmadığını belirterek adil yargılanma hakkı ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) diğer maddelerinin ihlal edildiğini ileri sürmüş; maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

B. Değerlendirme

33. Başvuru dilekçesi ve ekleri incelendiğinde başvurucunun; Bolu Ağır Ceza Mahkemesinde açtığı haksız tutuklama nedeniyle tazminat davasında alınan bilirkişi raporları arasındaki çelişkilerin giderilmediğini, hükme esas alınan bilirkişi raporunun eksik ve hatalı olduğunu, maddi tazminata hükmedilirken gerçek durumu gözetilmeden ve ekonomik koşullara uymayan bir değerlendirme yapıldığını, cezaevinde kaldığı sürede ve cezaevi nakillerinde yapmak zorunda olduğu giderlerin dikkate alınmadığını, manevi tazminat hesaplamasının da eksik yapıldığını belirterek adil yargılanma hakkının ve Sözleşme’nin diğer maddelerinin ihlal edildiğini ileri sürdüğü anlaşılmıştır.

34. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Anılan ihlal iddiaları haksız yere tutuklama nedeniyle hükmedilen tazminat miktarının yetersizliğine yönelik olduğundan kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının ihlali iddiası başlığı altında değerlendirilmiştir.

35. Öte yandan başvurucunun tutuklu kaldığı sürede yaptığı masrafların geri ödenmesine hükmedilirken yapılan faiz hesabının, masrafların yapıldığı tarihten itibaren geçen süre dikkate alınarak ortaya çıkarılması ve bankalarca uygulanan en yüksek mevduat faizi oranı üzerinden yapılması gerektiği şikâyeti mülkiyet hakkının ihlali iddiası; tahliye olabilmek için 21/4/2003 tarihinde yatırdığı 10.000 TL nakdî kefalete ilişkin faiz hesaplaması yapılırken 1.000 TL üzerinden hesaplama yapıldığı ve bu itirazına cevap verilmediği şikâyeti gerekçeli karar hakkının ihlali iddiası, ceza davasına ve tazminat davasına ilişkin yargılamaların uzun sürdüğü şikâyeti ise yargılamanın makul sürede sonuçlanmadığı iddiası başlıkları altında değerlendirilmiştir.

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

a. Mülkiyet Hakkının İhlali İddiası

36. Başvurucu tutuklu kaldığı sürede yaptığı masrafların geri ödenmesine hükmedilirken yapılan faiz hesabının, bankalarca uygulanan en yüksek mevduat faizi oranı üzerinden ve masrafların yapıldığı tarihten itibaren geçen süre dikkate alınarak yapılmadığını belirterek mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

37. Bu durumda öncelikle başvurucunun, başvuruya konu olayda Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanında yer alan mülkiyet hakkı kapsamında korunmaya değer bir menfaatinin bulunup bulunmadığının tartışılması gerekmektedir (Selçuk Emiroğlu, B. No: 2013/5660, 20/3/2014, § 25; Muzaffer Gölen, B.No: 2013/3430, 10/6/2015, § 32).

38. Anayasa'nın "Mülkiyet hakkı" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:

"Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.

 Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.

Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz."

39. Sözleşme’ye Ek (1) No.lu Protokol'ün "Mülkiyetin korunması" kenar başlıklı 1. maddesi şöyledir:

"Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Bir kimse, ancak kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir.

Yukarıdaki hükümler, devletlerin, mülkiyetin kamu yararına uygun olarak kullanılmasını düzenlemek veya vergilerin ya da başka katkıların veya para cezalarının ödenmesini sağlamak için gerekli gördükleri yasaları uygulama konusunda sahip oldukları hakka halel getirmez."

40. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ve 30/03/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası hükümlerine göre Anayasa Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının incelenebilmesi için kamu gücü tarafından ihlal edildiği iddia edilen hakkın Anayasa'da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Sözleşme ve Türkiye'nin taraf olduğu ek protokollerinin kapsamına da girmesi gerekir (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18).

41. Anayasa ve Sözleşme'nin ortak koruma alanında yer alan mülkiyet hakkı; mevcut mal, mülk ve varlıkları koruyan bir güvencedir. Bir kişinin hâlihazırda sahibi olmadığı bir mülkün mülkiyetini kazanma hakkı, kişinin bu konudaki menfaati ne kadar güçlü olursa olsun Anayasa ve Sözleşme'yle korunan mülkiyet kavramı içinde değildir. Bu hususun istisnası olarak belli durumlarda bir "ekonomik değer" veya icrası mümkün bir "alacağı" elde etmeye yönelik "meşru bir beklenti", Anayasa'nın ve Sözleşme'nin ortak koruma alanında yer alan mülkiyet hakkı güvencesinden yararlanabilir (Kemal Yeler ve Ali Arslan Çelebi, B. No: 2012/636, 15/4/2014, § 36-37).

42. Meşru beklenti; makul bir şekilde ortaya konmuş icra edilebilir bir iddianın doğurduğu, ulusal mevzuatta belirli bir kanun hükmüne veya başarılı olma şansının yüksek olduğunu gösteren yerleşik ve istikrarlı bir yargı içtihadına dayanan yeterli somutluğa sahip nitelikteki bir beklentidir. Ayrıca Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM); özünde “varlık” olarak kabul görebilecek bir şahsi menfaatin, ulusal mahkemelerin yerleşmiş içtihadı gibi yalnızca ulusal hukukta yeterli bir temeli olması hâlinde mümkün olabileceği görüşündedir (Benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. Kopecky/Slovakya, B. No: 44912/98, 28/9/2004, § 52; Saghinadze/Gürcistan, B. No: 18768/05, § 103, 27/5/2010; SA Dangeville/Fransa, B. No: 36677/97, 16/4/2002, §§ 44, 45).

43. Dolayısıyla Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma kapsamında olan meşru beklentiye dayalı mülkiyet hakkının tespiti mevcut hukuk sisteminde iddia edilen mülkiyet iddiasının tanınmasına bağlı olup bu tanıma ise mevzuat hükümleri ve yargı kararları ile yapılabilecektir (Üçgen Nakliyat Ticaret Ltd. Şti., B. No: 2013/845, 20/11/2014, § 37).

44. Anayasa'nın ve Sözleşme’nin ortak koruma alanında yer alan mülkiyet hakkının bireylere, tazminat davalarında hükmedilen tazminatlara, banka mevduatlarına uygulanan en yüksek faiz oranı üzerinden hesaplanacak faiz tutarının eklenmesi yönünde bir güvence sağlamadığı açıktır. Bununla birlikte bu yöndeki bir talep ancak bu türden bir faiz hesabı yapılması konusunda kanuni düzenleme veya içtihatlarda yeterli dayanağın olması hâlinde, mülkiyet hakkı kapsamında kabul edilerek güvencelerden yararlandırılabilir. Öyleyse bu aşamada değerlendirilmesi gereken husus; başvurucunun hükmedilen tazminatlara eklenecek faiz tutarının bankaların uyguladığı en yüksek mevduat faizi oranı üzerinden hesaplanması gerektiği iddiasının, kanuni düzenlemeler veya yargısal içtihatlar ile desteklenip desteklenmediği, böylece başvurucunun iddiasının Anayasa'nın 35. maddesi kapsamındaki güvence hükmüne uygulama alanı sağlayacak yeterlilikte meşru beklenti oluşturup oluşturmadığıdır (Arzu Batmaz, B. No: 2013/7915, 16/9/2015, § 39).

45. 5271 sayılı Kanun uyarınca ağır ceza mahkemelerinde görülen koruma tedbirleri nedeniyle tazminat istemli davaların hukuki dayanağını, yargının ve dolayısıyla devletin haksız fiilleri oluşturmaktadır. Bu durumda devletin de özel kişiler arası ilişkilerde olduğu gibi bir kişiye karşı haksız fiilde bulunduğunun sabit olması hâlinde, talep edildiği takdirde neden olduğu zararı ödeme yükümlülüğü bulunmaktadır. Çünkü asıl olan, haksızlığa uğrayan kişinin mağduriyetinin giderilmesidir.

46. 5271 sayılı Kanun’un 142. maddesinin (6) numaralı fıkrası ile koruma tedbirleri nedeniyle tazminat istemlerine ilişkin davalarda tazminat miktarının saptanmasında tazminat hukuku genel prensiplerinin dikkate alınacağı hüküm altına alınmakla birlikte Kanun’un, koruma tedbirleri nedeniyle hükmedilecek tazminata işletilecek faiz oranına ilişkin herhangi bir düzenleme içermediği görülmektedir. Bu durumda söz konusu davaların hukuki dayanağını devletin haksız fillerinin oluşturduğu düşünüldüğünde tazminata ilişkin hüküm kurulurken 6098 sayılı Kanun’un haksız fiile ilişkin hükümlerinin dikkate alınacağı değerlendirilebilir. Ancak bu hâlde de başvurucunun, haksız tutuklama nedeniyle hükmedilen tazminata işletilecek faizin banka mevduatlarına uygulanan en yüksek faiz oranı üzerinden hesaplanması gerektiği şikâyetinin kanuni bir karşılığı bulunmamaktadır.

47. Başvurucunun şikâyetinin yargısal içtihatlar bağlamında incelenmesinde ise söz konusu iddianın kabul gördüğüne dair bir uygulamaya ulaşılamamıştır. Yargıtayın bu konuya ilişkin bir Ceza Genel Kurulu kararında, koruma tedbirleri nedeniyle tazminat davalarında hükmedilecek tazminata haksız fiil tarihinden itibaren yasal faize hükmedilmesi görüşünü benimsediği görülmektedir (Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 20/9/2005 tarihli ve E.2005/1-88, K.2005/98 sayılı kararı).

48. Dolayısıyla somut başvuru konusu olayda başvurucunun; 5271 sayılı Kanun’un 141. ve 142. maddeleri uyarınca koruma tedbirleri nedeniyle açılan tazminat davalarında hükmedilen tazminata, bankaların mevduat faizlerine uyguladıkları en yüksek faiz oranının uygulanması yönündeki talebinin yürürlükteki kanun hükümleri veya konuyla ilgili yargı içtihatları tarafından desteklenmediği ve mülkiyet hakkı kapsamında meşru beklenti olarak nitelendirmeye yetecek somutlukta olmadığı anlaşılmıştır. Başvurucu da söz konusu şikâyetine dayanak olacak bir hukuki kural ya da yerleşik yargı içtihadı ortaya koymamıştır. Bu bağlamda başvurucunun, Anayasa'nın 35. maddesinde düzenlenen mülkiyet hakkına ilişkin korumadan yararlandırılmasının mümkün olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.

49. Başvurucunun haksız tutuklama nedeniyle açtığı tazminat davasında, tutuklu kaldığı sürede yaptığı masraflar yönünden hükmedilen tazminata işletilecek faiz hesaplanırken hesaplamanın masrafların yapıldığı tarihten başlatılması gerektiği şikâyetine ilişkin ileri sürdüğü mağduriyetinin, Yargıtay 12. Ceza Dairesinin düzelttiği onama ilamında faiz hesaplanmasında başlangıç tarihinin ilk tutuklama tarihi olarak değiştirilmesi suretiyle giderildiği tespit edilmiştir (bkz. § 23). Bu çerçevede, başvurucunun bu şikâyeti yönünden değerlendirme yapılmasına gerek görülmemiştir.

50. Açıklanan nedenlerle başvurucunun Anayasa’nın 35. maddesi kapsamına giren korunmaya değer bir menfaatinin bulunmadığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin konu bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

 b. Düzce Ağır Ceza Mahkemesinde Yürütülen Yargılamanın Makul Sürede Sonuçlanmadığı İddiası

51. Başvurucu, Düzce Cumhuriyet Başsavcılığının 10/5/2002 tarihli iddianamesi ile Düzce Ağır Ceza Mahkemesinde hakkında açılan kamu davasının makul sürede sonuçlanmadığını belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

52. 6216 sayılı Kanun'un geçici 1. maddesinin (8) numaralı fıkrası şöyledir:

 "Mahkeme, 23/9/2012 tarihinden sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılacak bireysel başvuruları inceler."

53. Anılan Kanun hükmü uyarınca Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisinin başlangıcı 23/9/2012 tarihi olup Mahkeme, ancak bu tarihten sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılan bireysel başvuruları inceleyebilir. Niteliği itibarıyla kamu düzenine ilişkin olan bu başvuru şartını taşımayan bireysel başvuruların incelenebilmesi mümkün değildir.

54. Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisi için kesin bir tarihin belirlenmesi ve Mahkemenin yetkisinin geriye yürür şekilde uygulanmaması hukuk güvenliği ilkesinin gereğidir (Zafer Öztürk, B. No. 2012/51, 25/12/2012, § 18).

55. Şikâyete konu yargılama sürecinin incelenmesi neticesinde başvurucu hakkında Düzce Cumhuriyet Başsavcılığının 10/5/2002 tarihli iddianamesi ile Düzce Ağır Ceza Mahkemesinde kamu davası açıldığı, İlk Derece Mahkemesince verilen 15/7/2004 ve 4/4/2006 tarihli kararların Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 21/7/2005 ve 11/12/2007 tarihli ilamları ile bozulduğu, 11/12/2007 tarihli ilamın ardından verilen 29/4/2008 tarihli kararın ise Yargıtay 1. Ceza Dairesince Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisi dışında kalan 17/5/2010 tarihli ilamı ile onanarak kesinleştiği anlaşılmıştır.

56. Açıklanan nedenle şikâyet konusu yargılama sürecinin 23/9/2012 tarihinden önce kesinleşmiş olduğu anlaşıldığından başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin zaman bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

c. Bolu Ağır Ceza Mahkemesinde Yürütülen Yargılamanın Makul Sürede Sonuçlanmadığı İddiası

57. Başvurucunun Bolu Ağır Ceza Mahkemesinde yürütülen yargılamanın uzunluğuyla ilgili şikâyeti, açıkça dayanaktan yoksun olmadığı gibi bu şikâyet için diğer kabul edilemezlik nedenlerinden herhangi biri de bulunmamaktadır. Bu nedenle başvurunun bu bölümüne ilişkin olarak kabul edilebilirlik kararı verilmesi gerekir.

 d. Kişi Özgürlüğü ve Güvenliği Hakkının İhlali İddiası

58. Başvurucunun kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının ihlal edildiği şikâyeti açıkça dayanaktan yoksun olmadığı gibi bu şikâyet için diğer kabul edilemezlik nedenlerinden herhangi biri de bulunmamaktadır. Bu nedenle başvurunun bu kısmıyla ilgili olarak kabul edilebilirlik kararı verilmesi gerekir.

 e. Gerekçeli Karar Hakkının İhlali İddiası

59. Başvurucunun; ceza davasına ilişkin yargılama sürecinde tutuksuz yargılanabilmek amacıyla Adliye veznesine yatırdığı nakdî kefalet miktarının, haksız tutuklama nedeniyle açtığı tazminat davasında esas alınan bilirkişi raporunda yanlış tutar üzerinden değerlendirilip faiz hesaplamasının yapıldığı ve buna yönelik itirazının İlk Derece Mahkemesi kararında ve Yargıtay ilamında karşılanmamasından dolayı gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikâyeti açıkça dayanaktan yoksun olmadığı gibi bu şikâyet için diğer kabul edilemezlik nedenlerinden herhangi biri de bulunmamaktadır. Bu nedenle başvurunun bu kısmıyla ilgili olarak kabul edilebilirlik kararı verilmesi gerekir.

 2. Esas Yönünden

 a. Kişi Özgürlüğü ve Güvenliği Hakkının İhlali İddiası

60. Başvurucu; Bolu Ağır Ceza Mahkemesinde açtığı haksız tutuklama nedeniyle tazminat davasında maddi tazminata hükmedilirken gerçek durumu gözetilmeden ve ekonomik koşullara uymayan bir değerlendirme yapıldığını, cezaevinde kaldığı sürede ve cezaevi nakillerinde yapmak zorunda olduğu giderlerin dikkate alınmadığını, manevi tazminat hesaplamasının da eksik yapıldığını, bu bağlamda tazminat hesaplaması için alınan bilirkişi raporları arasındaki çelişkilerin giderilmediğini, hükme esas alınan bilirkişi raporunun eksik ve hatalı olduğunu belirterek özgürlük ve güvenlik hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

61. Anayasa’nın 19. maddesi şöyledir:

 “Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine sahiptir.

 Şekil ve şartları kanunda gösterilen:

 Mahkemelerce verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı cezaların ve güvenlik tedbirlerinin yerine getirilmesi; bir mahkeme kararının veya kanunda öngörülen bir yükümlülüğün gereği olarak ilgilinin yakalanması veya tutuklanması; bir küçüğün gözetim altında ıslahı veya yetkili merci önüne çıkarılması için verilen bir kararın yerine getirilmesi; toplum için tehlike teşkil eden bir akıl hastası, uyuşturucu madde veya alkol tutkunu, bir serseri veya hastalık yayabilecek bir kişinin bir müessesede tedavi, eğitim veya ıslahı için kanunda belirtilen esaslara uygun olarak alınan tedbirin yerine getirilmesi; usulüne aykırı şekilde ülkeye girmek isteyen veya giren, ya da hakkında sınır dışı etme yahut geri verme kararı verilen bir kişinin yakalanması veya tutuklanması; halleri dışında kimse hürriyetinden yoksun bırakılamaz.

 

 Tutuklanan kişilerin, makul süre içinde yargılanmayı ve soruşturma veya kovuşturma sırasında serbest bırakılmayı isteme hakları vardır. Serbest bırakılma ilgilinin yargılama süresince duruşmada hazır bulunmasını veya hükmün yerine getirilmesini sağlamak için bir güvenceye bağlanabilir.

 

 Bu esaslar dışında bir işleme tâbi tutulan kişilerin uğradıkları zarar, tazminat hukukunun genel prensiplerine göre, Devletçe ödenir.”

62. Sözleşme’nin 5. maddesi şöyledir:

 “1. Herkesin kişi özgürlüğüne ve güvenliğine hakkı vardır. Aşağıda belirtilen haller ve yasada belirlenen yollar dışında hiç kimse özgürlüğünden yoksun bırakılamaz:

 a. Yetkili mahkeme tarafından mahkum edilmesi üzerine bir kimsenin usulüne uygun olarak hapsedilmesi;

 b. Bir mahkeme tarafından yasaya uygun olarak verilen bir karara riayetsizlikten dolayı veya yasanın koyduğu bir yükümlülüğün yerine getirilmesini sağlamak için bir kimsenin usulüne uygun olarak yakalanması veya tutulması;

 c. Suç işlediği hakkında geçerli şüphe bulunan veya suç işlemesine ya da suçu işledikten sonra kaçmasına engel olmak zorunluluğu inancını doğuran makul nedenlerin bulunması dolayısıyla, bir kimsenin yetkili merci önüne çıkarılmak üzere yakalanması ve tutulması;

 d. Bir küçüğün gözetim altında eğitimi için usulüne uygun olarak verilmiş bir karar gereği tutulması veya yetkili merci önüne çıkarılmak üzere usulüne uygun olarak tutulması;

 e. Bulaşıcı hastalık yayabilecek bir kimsenin, bir akıl hastasının, bir alkoliğin, uyuşturucu madde bağımlısı bir kişinin veya bir serserinin usulüne uygun olarak tutulması;

 f. Bir kişinin usulüne aykırı surette ülkeye girmekten alıkonması veya kendisi hakkında sınır dışı etme ya da geri verme işleminin yürütülmekte olması nedeniyle usulüne uygun olarak yakalanması veya tutulması;

 

 3. Bu maddenin 1.c fıkrasında öngörülen koşullar uyarınca yakalanan veya tutulan herkes hemen bir yargıç veya adli görev yapmaya yasayla yetkili kılınmış diğer bir görevli önüne çıkarılmalıdır; kişinin makul bir süre içinde yargılanmaya veya adli kovuşturma sırasında serbest bırakılmaya hakkı vardır. Salıverilme, ilgilinin duruşmada hazır bulunmasını sağlayacak bir teminata bağlanabilir.

 4. Yakalama veya tutulma nedeniyle özgürlüğünden yoksun kılınan herkes, özgürlük kısıtlamasının yasaya uygunluğu hakkında kısa bir süre içinde karar vermesi ve yasaya aykırı görülmesi halinde, kendisini serbest bırakması için bir mahkemeye başvurma hakkına sahiptir.

 5. Bu madde hükümlerine aykırı olarak yapılmış bir yakalama veya tutma işleminin mağduru olan herkesin tazminat istemeye hakkı vardır.”

63. Anayasa’nın 19. maddesinin son fıkrası ve Sözleşme’nin 5. maddesinin son fıkrası ile ilgili maddelerde belirtilen durumlar dışında özgürlüğünden mahrum kalanların tazminat talebinde bulunabilecekleri belirtilmektedir. Bununla birlikte söz konusu hükümlerde- şartları oluştuğu takdirde- ödenecek tazminatın neye göre belirleneceği, nasıl hesaplanacağı gibi hususlarda açık düzenlemelere yer verilmemiştir.

64. Bu hükümlere paralel olarak 5271 sayılı Kanun’un 141. ve devamı maddeleri ile hukuka aykırı olarak yakalanan veya tutuklanan kişilerin uğradıkları zararlar için ağır ceza mahkemeleri nezdinde dava açabilecekleri, uğradıkları her türlü maddi ve manevi zararın tazminini isteyebilecekleri hüküm altına alınmıştır. Bu şekilde açılacak olan bir davada hangi usullerin izleneceği ayrıntılı olarak düzenlenmiştir.

65. AİHM de Sözleşme’nin 5. maddesinin 5. fıkrasının uygulanabilir bir tazminat hakkını içerdiğini belirtmekle birlikte (Cumber/Birleşik Krallık, B. No: 28779/95, 27/11/1996), tazminat için Sözleşme’nin belirli bir miktarı öngörmediğinin de altını çizmiş, ayrıca yerel mahkemelerin tazminat için somut olayın koşullarına göre takdir yetkisi bulunduğunu kabul etmiştir (Damian-Burueana ve Damian/Romanya, B. No: 6773/02, 26/5/2009, § 89).

66. Buna karşın AİHM, orantılı olmayan önemsiz miktarda bir tazminatın, Sözleşme’nin 5. maddesinin 5. fıkrasına aykırılık oluşturacağını, böyle bir durumun söz konusu fıkra kapsamında güvence altına alınan hakkın teoride kalmasına ve aldatıcı olmasına sebep olacağını da vurgulamaktadır (Cumber/Birleşik Krallık).

67. Öte yandan AİHM’e göre taraf devletin, haksız bir tutulmanın mağduru olan kişiden mağduriyeti nedeniyle uğradığı zararları delillendirmesini istemesinde bir sakınca bulunmamaktadır. Ayrıca Sözleşme’nin 5. maddesi kapsamında kişinin mağdur statüsünün varlığı için ortada bir zararın mevcudiyeti şart olmamakla birlikte tazmin için maddi veya manevi zararların ortaya konulması gerekmektedir (Wassink/Hollanda, B. No: 12535/86, 27/9/1990, § 38).

68. Sanık veya şüphelinin suç işleyip işlemediği henüz belli olmadan özellikle delillerin korunabilmesi, soruşturma ve kovuşturma aşamalarının sağlıklı bir şekilde tamamlanabilmesi için başvurulan ceza muhakemesi koruma tedbirleri, kişi hak ve özgürlüklerine yönelik önemli sınırlamalar getiren, aynı zamanda temel hak ve özgürlükleri kolayca zedeleyebilecek nitelikte işlemlerdir. Bu nedenle söz konusu tedbirlere başvurmanın koşullarının hukuk devleti ilkesine ve insan haklarına saygılı olma yükümlülüğüne uygun olarak düzenlenmesi gerekir.

69. 5271 sayılı Kanun’da öngörülen koruma tedbirlerinden biri olan tutuklama tedbiri, bireylerin kişi özgürlüğüne yönelik müdahale niteliği taşıyan bir işlemdir. Bu hâlde soruşturma veya kovuşturma safhalarında kendisi hakkında tutuklama tedbiri uygulanan bireyin yargılama sonucu beraat etmesi hâli, tutuklu olarak geçirilen sürenin haksız hâle dönüşmesi anlamına gelmektedir. Böyle bir durumda da bireye tutuklu kaldığı sürelerde uğradığı zararlar için tazminat ödenmesi adaletin gereğidir.

70. 5271 sayılı Kanun’da yer alan düzenlemeler ile kanuna uygun olarak yakalandıktan veya tutuklandıktan sonra beraatlarına karar verilen kişilerin tutulu kaldıkları süreler için ikamet ettikleri yer ağır ceza mahkemesinde ve eğer o yer ağır ceza mahkemesi tazminat konusu işlemle ilişkili ise ve aynı yerde başka bir ağır ceza dairesi yoksa en yakın yerdeki ağır ceza mahkemesinde tazminat davası açabilecekleri hüküm altına alınmıştır.

71. Somut olayda başvurucu, hakkında açılan ceza davası kapsamında yargılamanın 1628 gününü tutuklu olarak geçirmiş; yargılama sonunda ise beraat etmiştir. Başvurucu bunun üzerine tutuklu olarak geçirdiği günlerde uğradığı maddi ve manevi zararların tazmini için 5271 sayılı Kanun uyarınca Bolu Ağır Ceza Mahkemesinde dava açarak haksız tutuklama nedeniyle tazminat talebinde bulunmuştur. Yapılan yargılama sırasında Bolu Ağır Ceza Mahkemesi, başvurucunun tutuklanmadan önce çalıştığını ileri sürdüğü işe ilişkin herhangi bir evraka ulaşamamış; başvurucu tarafından da Mahkemeye bu yönde bir belge sunulamamıştır. Aynı zamanda Mahkeme; başvurucunun tanıklarını dinlemiş, Düzce Emniyet Müdürlüğünden başvurucunun sosyal ve ekonomik durumunun araştırılmasını istemiş, başvurucunun cezaevinde kaldığı sürede yaptığı masrafları tespit etmiş, ceza yargılaması sürecinde vekille temsil olunan başvurucunun herhangi bir vekâlet sözleşmesi ibraz etmemesi nedeniyle Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi üzerinden hesaplanan vekâlet ücretinin maddi zarara eklenmesi usulünü izlemiş, başvurucunun tutuklanmadan önce çalıştığı işe dair herhangi bir belge sunamaması üzerine tutuklu kalınan dönemde uğranılan zararın asgari ücret üzerinden tespiti yoluna gitmiştir. Yine Mahkeme tarafından yargılama sürecinde, iki ayrı bilirkişi raporu istenerek maddi zararlar hesaplattırılmıştır (bkz. § 21).

72. Yargılama sonunda Bolu Ağır Ceza Mahkemesi 28/6/2011 tarihli ve 2008/1022 Değişik İş sayılı kararı ile başvurucunun haksız olarak tutuklu kaldığı süre üzerinden hesaplanan 21.548,78 TL maddi ve 20.000 TL manevi zararın en son tahliye tarihinden itibaren işletilecek yasal faizi ile başvurucuya ödenmesine hükmetmiştir (bkz. § 21).

73. Temyiz incelemesi sonucu Yargıtay 12. Ceza Dairesi 14/5/2013 tarihli ve E.2013/8652, K.2013/13479 sayılı ilamı ile İlk Derece Mahkemesi kararına esas alınan bilirkişi raporunda başvurucunun tutuklu kaldığı sürenin eksik hesaplandığını tespit etmiş, bu yönden maddi tazminat miktarının 22.528,38 TL’ye yükseltilmesine ve hükmedilen tazminata faiz işletilen tarihin ise ilk tutuklama tarihi olarak düzeltilmesine karar vermiş, böylece kararın düzeltilerek onanmasına hükmetmiş ve karar kesinleşmiştir.

74. Bireysel başvuruya konu edilen somut şikâyetin ve bu şikâyete ilişkin yargılama sürecinin incelenmesi neticesinde İlk Derece Mahkemesince toplanan deliller ve dosya kapsamına göre verilen karar sonucu belirlenen ve Yargıtay 12. Ceza Dairesinin onamasından geçerek kesinleşen tazminat miktarları ile davanın koşulları ve başvurucunun uğradığı zararlar arasında açık bir orantısızlık bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.

75. Belirtilen nedenlerle başvurucunun kişi özgürlüğüne yapılan müdahaleye karşılık hükmedilen tazminat ile adil bir dengenin kurulduğu anlaşıldığından başvurucunun kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.

 b. Bolu Ağır Ceza Mahkemesinde Yürütülen Yargılamanın Makul Sürede Sonuçlanmadığı İddiası

76. Başvurucu, Bolu Ağır Ceza Mahkemesinde 16/7/2008 tarihinde açtığı haksız tutuklama nedeniyle maddi ve manevi tazminat davasının makul sürede sonuçlanmadığını belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

77. Anayasa’nın 36. maddesi ve Sözleşme’nin 6. maddesi uyarınca medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkların makul sürede karara bağlanması gerekmektedir (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 49). Başvuru konusu haksız tutuklama nedeniyle açılan maddi ve manevi tazminat davasında, 5271 sayılı Kanun’da yer alan usul hükümlerine göre yürütülen somut yargılama faaliyetinin, medeni hak ve yükümlülükleri konu alan bir yargılama olduğunda kuşku yoktur (Kınyas Kaya, B. No:2013/1071, 10/3/2015, § 35).

78. Medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki iddialar, daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesince makul sürede yargılanma hakkının adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olduğu kabul edilerek bir davadaki yargılama süresinin makul olup olmadığının tespitinde davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususların dikkate alınacağı belirtilmiştir (Güher Ergun ve diğerleri, §§ 34–64; Hayrettin Ekim, B. No: 2013/3442, 20/3/2014, §§ 33-55).

79. Başvuru konusu olayda, Ağır Ceza Mahkemesi nezdinde açılan bir tazminat davası söz konusudur. 5271 sayılı mülga Kanun’da yer alan usul hükümlerine göre yürütülen ve medeni hak ve yükümlülükleri konu alan somut yargılama faaliyetinin makul süre değerlendirmesi için başlangıcı, uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama sürecinin işletilmeye başlandığı tarih olup (Güher Ergun ve diğerleri, § 50) bu tarih somut başvuru açısından 16/7/2008dir.

80. Sürenin bitiş tarihi ise çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde yargılamanın sona erme tarihi olup (Güher Ergun ve diğerleri, § 52) somut başvuru açısından söz konusu tarih, İlk Derece Mahkemesi kararının Yargıtay 12. Ceza Dairesince düzelterek onandığı ve kesinleştiği 14/5/2013’tür.

81. Başvurucunun makul sürede yargılanma hakkı şikâyetine konu yargılama sürecinin incelenmesi sonucu 16/7/2008 tarihinde Bolu Ağır Ceza Mahkemesinde haksız tutuklama nedeniyle açılan maddi ve manevi tazminat davasında esasa ilişkin kararın 28/6/2011 tarihinde verildiği, temyiz üzerine Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 14/5/2013 tarihli ilamıyla hükmün düzeltilerek onandığı ve aynı tarihte de kesinleştiği, bu durumda iki dereceli bir yargılama sisteminde davanın yaklaşık 5 yıllık bir sürede sonuçlandığı anlaşılmıştır.

82. Başvurunun değerlendirilmesi sonucunda başvuruya konu tazminat davasının; hukuki meselenin çözümündeki güçlük, maddi olayların karmaşıklığı, delillerin toplanmasında karşılaşılan engeller, taraf sayısı gibi kriterler dikkate alındığında karmaşık olmaktan uzak olduğu anlaşılmıştır. Başvurucunun tutum ve davranışlarıyla ve usule ilişkin haklarını kullanırken özensiz davranmasıyla yargılamanın uzamasına önemli ölçüde sebep olduğu da söylenemez. Dolayısıyla somut başvuru açısından farklı karar verilmesini gerektirecek bir yön bulunmadığı ve yaklaşık 5 yıl devam eden yargılama sürecinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.

83. Açıklanan nedenlerle başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

 c. Gerekçeli Karar Hakkının İhlali İddiası

84. Başvurucu, iddialarının (bkz. § 58) İlk Derece Mahkemesi kararında ve Yargıtay ilamında karşılanmadığını belirterek gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

85. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”

86. Anayasa’nın 141. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:

 Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır.”

87. Sözleşme’nin “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

“Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini isteme hakkına sahiptir.”

88. Gerekçeli karar hakkı da makul sürede yargılanma hakkı gibi adil yargılanma hakkının somut görünümlerinden biridir (Kırmızı Gaa İnşaat Turizm Gıda San. Tic. A.Ş., B.No: 2013/2370, 11/12/2014, § 42). Anayasa Mahkemesi de Anayasa'nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında ilgili hükmü Sözleşme'nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle, Sözleşme'nin lafzi içeriğinde yer alan ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen gerekçeli karar hakkı ve silahların eşitliği ilkesi gibi ilke ve haklara, Anayasa'nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir (Güher Ergun ve diğerleri, § 38). Ayrıca hakkaniyete uygun yargılamanın bir unsuru olan gerekçeli karar hakkı Anayasa'nın 141. maddesinin birinci fıkrasında yer verilen “Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır” hükmüyle mahkemelerin uyması gereken bir yükümlülük olarak düzenlenmiştir (Muhittin Kaya, Muhittin Kaya İnşaat Taahhüt Madencilik Gıda Turizm Pazarlama Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi, B. No: 2013/1213, 4/12/2013, § 25).

89. Mahkeme kararlarının gerekçeli olması adil yargılanma hakkının unsurlarından biri olmakla beraber bu hak yargılamada ileri sürülen her türlü iddia ve savunmaya ayrıntılı şekilde yanıt verilmesi şeklinde anlaşılamaz. Bu nedenle gerekçe gösterme zorunluluğunun kapsamı kararın niteliğine göre değişebilir. Bununla birlikte başvurucunun ayrı ve açık bir yanıt verilmesini gerektiren usul veya esasa dair iddialarının cevapsız bırakılmış olması bir hak ihlaline neden olacaktır (Muhittin Kaya, Muhittin Kaya İnşaat Taahhüt Madencilik Gıda Turizm Pazarlama Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi, § 26). Gerekçenin ayrıntısı davanın niteliğine göre değişmekle birlikte kararın hüküm kısmına dayanak oluşturacak hukuki bir gerekçenin kısa da olsa bulunmasının zorunlu olduğu açıktır (Vesim Parlak, B. No: 2012/1034, 20/3/2014, § 33).

90. Kararların gerekçeli olması, davanın taraflarının mahkeme kararının dayanağını öğrenerek mahkemelere ve genel olarak yargıya güven duymalarını sağladığı gibi tarafların kanun yoluna etkili başvuru yapmalarını mümkün hâle getiren en önemli faktörlerdendir. Gerekçesi bilinmeyen bir karara karşı gidilecek kanun yolunun etkin kullanılması mümkün olmayacağı gibi bahsedilen kanun yolunda yapılacak incelemenin de etkin olması beklenemez (Vesim Parlak, § 34).

91. AİHM’e göre mahkemeler ve yargı mercileri verdikleri kararlarda yeterli gerekçe göstermelidir. Gerekçe gösterme yükümlülüğünün kapsamı, kararın niteliğine göre değişir ve davaya konu olayın içinde bulunduğu şartlar ışığında değerlendirilerek belirlenir (Higgins ve diğerleri /Fransa, B. No: 134/1996/753/952, 19/2/1998, § 42).

92. Kanun yolu mahkemelerince verilen karar gerekçelerinin ayrıntılı olmaması, ilk derece mahkemesi kararlarında yer verilen gerekçelerin onama kararlarında kabul edilmiş olduğu şeklinde yorumlanır (Aziz Turhan, B. No: 2012/1269, 8/5/2014, § 53). Ancak başvurucuların dile getirmesine rağmen ilk derece mahkemesinin de tartışmadığı esaslı hususlara ilişkin temyiz başvurularıyla başvurucuların usule ilişkin haklarının ihlal edildiğine yönelik somut şikâyetlerinin temyiz incelemesinde tartışılmaması veya yargı mercileri tarafından resen dikkate alınması gereken hükümlerin gerekçesi açıklanmaksızın uygulanmaması, gerekçeli karar hakkının ihlali olarak görülebilir (Mustafa Kahraman, B. No: 2014/2388, 4/11/2014, § 37).

93. Somut olayda başvurucu tarafından Bolu Ağır Ceza Mahkemesinde haksız tutuklama nedeniyle tazminat davası açıldığı, Mahkemece başvurucunun haksız olarak tutuklu geçirdiği sürelerde uğradığı maddi ve manevi zararın tespit edilebilmesi için bilirkişi raporu alınmasına karar verildiği, bilirkişi heyetince sunulan 5/11/2010 tarihli rapora taraflarca itiraz edilmesi üzerine yeni bir bilirkişi raporu alınmasına hükmedildiği ve 22/4/2011 tarihli ikinci raporun dosya kapsamına uygun bulunup raporda yapılan maddi ve manevi tazminat hesapları sonucu ortaya çıkan meblağların hükme esas alındığı anlaşılmıştır (bkz. § 21). Söz konusu hüküm Yargıtay 12. Ceza Dairesi tarafından da düzeltilerek onanmış ve kesinleşmiştir (bkz. § 23).

94. Başvurucu ise bu süreçte Bolu Ağır Ceza Mahkemesine 21/6/2011 tarihinde sunduğu dilekçe ile itirazda bulunmuş, 22/4/2011 tarihli bilirkişi raporuna çeşitli itirazlarını ifade etmekle birlikte raporun ceza yargılamasında tahliye karşılığı ödediği nakdî kefalet için faiz hesaplaması yapılan kısmının, nakdî kefaletin 1.000 TL olarak kabul edilmesi nedeniyle hatalı olduğunu belirtmiştir (bkz. § 20). Başvurucu, aynı itirazını ayrıca temyiz dilekçesi ile de ortaya koymuştur (bkz. § 22).

95. Anayasa Mahkemesince dava dosyasına yönelik yapılan inceleme sonucu başvurucunun, ceza davasına ilişkin yargılama sürecinde tahliye olarak tutuksuz yargılanabilmek için nakdî kefalet olarak Adliye veznesine 10.000 TL ödeme yaptığı (bkz. § 8), yargılamanın ilerleyen aşamasında hakkında mahkûmiyet hükmü kurulması üzerine yeniden tutuklandığı ve söz konusu nakdî kefaletin 10.000 TL olarak kendisine iade edilmesine karar verildiği görülmüştür (bkz. §§ 9, 10). Başvurucu da haksız tutuklamaya ilişkin tazminat davasında hükme esas alınan bilirkişi raporunun bu anlamda hatalı olduğunu, raporda nakdî tazminat tutarının 1.000 TL olarak kabul edilip faiz hesaplaması yapıldığını belirtmiştir. Bu hususu gerek İlk Derece Mahkemesi safhasında gerekse temyiz incelemesi safhasında Derece Mahkemelerine itiraz olarak sunmuş ancak İlk Derece Mahkemesinin gerekçeli kararında ve Yargıtay 12. Ceza Dairesinin düzelterek onama ilamında bu hususa ilişkin herhangi bir değerlendirmede bulunulmamıştır. İlk Derece Mahkemesinin gerekçeli kararı ile Yargıtay ilamında, başvurucunun hükme esas alınan bilirkişi raporunun ilgili kısmına yönelik itiraz ileri sürdüğü hususa ilişkin herhangi bir değerlendirmeye yer verilmemesinin gerekçeli karar hakkını ihlal ettiği sonucuna varılmıştır.

96. Açıklanan nedenlerle bilirkişi raporuna nakdî kefalet miktarı yönünden yapılan itirazın İlk Derece Mahkemesi ve Yargıtay kararlarında tartışılmamasından dolayı başvurucunun gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

3. 6216 Sayılı Kanunun 50. Maddesi Yönünden

97. Başvurucu; adil yargılanma hakkının ve Sözleşme’nin diğer maddelerinin ihlal edildiğini ileri sürmüş, maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

98. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:

“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir. Ancak yerindelik denetimi yapılamaz, idari eylem ve işlem niteliğinde karar verilemez.

 (2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

99. Başvurucunun Bolu Ağır Ceza Mahkemesinde tarafı olduğu haksız tutuklama nedeniyle tazminat davasına ilişkin yaklaşık 5 yıllık yargılama süresi dikkate alındığında yargılama faaliyetinin uzunluğu sebebiyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya net 4.360 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.

100. Başvurunun değerlendirilmesi neticesinde gerekçeli karar hakkı yönünden Anayasa’nın 36. maddesinin ihlal edildiği tespit edilerek 6216 sayılı Kanun'un (2) numaralı fıkrası gereğince ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması ve yeniden yargılama yapılması için kararın Bolu Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.

101. Başvurucu, adil yargılanma hakkının ve Sözleşme’nin diğer maddelerinin ihlali nedeniyle maddi tazminat talebinde bulunmuş olup mevcut başvuruda Anayasa'nın 36. maddesinin ihlal edildiği tespit edilmiş olmakla ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak amacıyla yeniden yargılama yapılmak üzere kararın Bolu Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmesine hükmedildiği için başvurucunun maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.

102. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.500 TL vekâlet ücretinden oluşan 1.698,35 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın konu bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Düzce Ağır Ceza Mahkemesinde yürütülen yargılama bakımından makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın zaman bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

3. Bolu Ağır Ceza Mahkemesinde yürütülen yargılamada makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

4. Kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

5. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. 1. Bolu Ağır Ceza Mahkemesinde yürütülen yargılama bakımından Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

2. Anayasa’nın 19. maddesinde güvence altına alınan kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,

3. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan gerekçeli karar hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Makul sürede yargılanma hakkının ihlali nedeniyle başvurucuya net 4.360 TL manevi TAZMİNAT ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,

D. Gerekçeli karar hakkının ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın Bolu Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmesine,

E. 198,38 TL harç ve 1.500 TL vekâlet ücretinden oluşan 1.698,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,

F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz uygulanmasına

1/12/2015 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim İkinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal)
Künye
(Bayram Keleş [2.B.], B. No: 2013/6163, 1/12/2015, § …)
   
Başvuru Adı BAYRAM KELEŞ
Başvuru No 2013/6163
Başvuru Tarihi 24/7/2013
Karar Tarihi 1/12/2015

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, kasten öldürme suçu işlendiği iddiasıyla açılan ceza davasının ve haksız tutuklama nedeniyle açılan tazminat davasının makul sürede sonuçlanmadığı, haksız tutuklama nedeniyle tazminat davasında hatalı değerlendirmeler yapıldığı, bu nedenlerle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Adil yargılanma hakkı (Suç İsnadı) Makul sürede yargılanma hakkı (ceza) İhlal Manevi tazminat
Gerekçeli karar hakkı (ceza) İhlal Yeniden yargılama
Kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı Tutma nedeniyle tazminat hakkı İhlal Olmadığı
Adil yargılanma hakkı (Suç İsnadı) Makul sürede yargılanma hakkı (ceza) Zaman Bakımından Yetkisizlik
Mülkiyet hakkı Tazminat (kamu kurumlarının tarafı olduğu uyuşmazlıklar) Konu Bakımından Yetkisizlik

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 5271 Ceza Muhakemesi Kanunu 141
142
6098 Türk Borçlar Kanunu 49
50
3095 Kanuni Faiz ve Temerrüt Faizine İlişkin Kanun 1
  • pdf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi