TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MURAT KARAYEL BAŞVURUSU (5)
|
(Başvuru Numarası: 2013/6223)
|
|
(Karar Tarihi: 7/1/2016)
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör
|
:
|
Hüseyin TURAN
|
Başvurucu
|
:
|
Murat KARAYEL
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; hükümlü olarak bulunulan cezaevinde slogan atılması
nedeniyle disiplin cezası verilmesinin haberleşme ve ifade özgürlüğünü,
disiplin cezasına yapılan itirazın infaz hâkimliğince adil bir yargılamaya konu
edilmeden reddedilmesinin adil yargılanma hakkını, itiraz incelemesindeki
işleyişin etkili başvuru hakkını ve disiplin cezasına gerekçe olan düzenlemenin
soyut ve muğlak olmasının suç ve cezada kanunilik ilkesini ihlal ettiği
iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 5/8/2013 tarihinde Kırıkkale F Tipi Yüksek Güvenlikli
Kapalı Ceza İnfaz Kurumu Müdürlüğü vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve
eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona
sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı
tespit edilmiştir.
3. Başvurucu, bireysel başvuru harcını karşılama imkânının
bulunmadığını belirterek adli yardım talebinde bulunmuştur.
4. İkinci Bölüm Birinci Komisyonunca 26/10/2015 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
6. Başvurucu, başvuru tarihinde Kırıkkale F Tipi Yüksek
Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda “Anayasal düzeni zorla değiştirmeye
kalkışmak” suçundan hükümlü olarak bulunmaktadır.
7. Başvurucu ve arkadaşları olan diğer altı hükümlünün 26/2/2013
tarihinde Kurum görevlileri tarafından sohbet faaliyeti amacıyla odalarından
çıkarılıp üst aramalarının yapıldığı esnada aramayı protesto etmek amacıyla “onursuz aramaya son” şeklinde yüksek sesle
slogan attıkları tespit edilmiştir.
8. Kırıkkale F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz Kurumu
Disiplin Kurulu Başkanlığının 4/3/2013 tarihli ve K.2013/156 sayılı kararı ile
başvurucu ve arkadaşları yukarıda belirtilen disiplin suçunu işlemeleri
nedeniyle 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin
İnfazı Hakkında Kanun’unun 42. maddesinin (2) numaralı fıkrasının (e) bendi
hükmü uyarınca “1 ay süre ile haberleşme
veya iletişim araçlarından (mektup, faks, telgraf, almaktan ve yollamaktan,
telefon etmekten) yoksun bırakma”
disiplin cezası ile cezalandırılmıştır.
9. Söz konusu karara başvurucunun yaptığı itiraz Kırıkkale İnfaz
Hâkimliğinin 15/5/2013 tarihli ve E.2013/185, K.2013/359 sayılı kararı ile
reddedilmiştir.
10. İnfaz Hâkimliği kararının gerekçe kısmı şöyledir:
“…Hükümlülerin dosyada
bulunan beyanları, disiplin kurulunun 4/3/2013 tarihli 2013/156 sayılı kararı
ve tüm dosya kapsamından slogan attıkları anlaşıldığından cezaevi idaresince
verilen disiplin cezası, kanuna uygun olduğundan şikayetin
reddine…”
11. İnfaz Hâkimliği kararına karşı yapılan itiraz, Kırıkkale
Ağır Ceza Mahkemesinin 19/6/2013 tarihli ve 2013/710 Değişik İş sayılı kararı
ile “…infaz hakimliği kararında usul ve
yasaya aykırı herhangi bir yön bulunmadığı...” gerekçesiyle
reddedilmiş; karar başvurucuya 4/7/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.
12. Başvurucu 5/8/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
13. 16/5/2001 tarihli ve 4675 sayılı İnfaz Hâkimliği Kanunu’nun “İnfaz hâkimliğince şikâyet üzerine verilen kararlar”
kenar başlıklı 6. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Şikâyet başvurusu üzerine infaz hâkimi, duruşma yapmaksızın
dosya üzerinden bir hafta içinde karar verir; ancak, gerek gördüğünde karar
vermeden önce şikâyet konusu işlem veya faaliyet hakkında resen araştırma yapabilir
ve ilgililerden bilgi ve belge isteyebilir; ayrıca ceza infaz kurumu ve
tutukevi ile ilgili Cumhuriyet savcısının da yazılı görüşünü alır. (Ek cümle:
22/7/2010-6008 S.K./5.md.) Disiplin cezasına karşı yapılan şikâyet üzerine
infaz hâkimi, hükümlü veya tutuklunun savunmasını aldıktan ve talep edilen
diğer delilleri toplayıp değerlendirdikten sonra kararını verir. (Ek cümle:
22/7/2010-6008 S.K./5.md.) Hükümlü veya tutuklu, savunmasını, hazır bulunmak ve
vekaletnamesini ibraz etmek koşuluyla avukatıyla birlikte veya avukatı
aracılığıyla yapabilir. (Ek cümle: 22/7/2010-6008 S.K./5.md.) İnfaz hâkimi
gerekli görmesi durumunda hükümlü veya tutuklunun savunmasını ceza infaz
kurumunda da alabilir.”
14. 5275 sayılı Kanun’un 37. maddesi şöyledir:
“(1) Hükümlü hakkında kurumda, düzenli bir
yaşamın sürdürülmesi, güvenliğin ve disiplinin sağlanması bakımından kanun,
tüzük, yönetmelikler ile idarenin uyulmasını emrettiği veya gerekli kıldığı
davranış ve tutumları, kusurlu olarak ihlâl ettiğinde, eyleminin niteliği ile ağırlık
derecesine göre Kanunda belirtilen disiplin cezaları uygulanır.
(2) Suç oluşturan eylemlerden dolayı açılan
kamu davası, disiplin soruşturması yapılmasını ve cezanın uygulanmasını
engellemez.”
15. 5275 sayılı Kanun’un 42. maddesinin (2) numaralı fıkrasının
(e) bendi şöyledir:
“(1) Haberleşme veya iletişim araçlarından
yoksun bırakma veya kısıtlama cezası, hükümlünün bir aydan üç aya kadar mektup,
faks ve telgraf almak ve yollamaktan, televizyon izlemekten, radyo dinlemekten,
telefon etmekten ve diğer iletişim araçlarından yararlanmaktan tamamen veya
kısmen yoksun bırakılmasıdır.
(2) Bu cezayı gerektiren eylemler şunlardır:
…
e) Gereksiz olarak marş söylemek veya slogan
atmak,
…”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
16. Mahkemenin 7/1/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
17. Başvurucu; hükümlü olarak bulunduğu Ceza İnfaz Kurumunda
kaldığı hücreden sohbet faaliyeti için çıkarıldıktan sonra arama esnasında
ayakkabı aramasını protesto etmek amacıyla slogan attığını, attığı sloganın
düzeni bozmadığı gibi suç unsuru da içermediğini ve slogan atmasının sebepsiz
olmadığını, buna rağmen Disiplin Kurulu tarafından haberleşme ve iletişim
araçlarından yoksun bırakma cezası verildiğini, yapmış olduğu itirazların da
yeterli araştırma yapılmadan reddedildiğini belirterek Anayasa'nın 22., 26.,
36., 38. ve 40. maddelerinde düzenlenen haberleşme hürriyeti, ifade özgürlüğü,
adil yargılanma hakkı, suç ve cezada kanunilik ilkesi ve etkili başvuru
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş; ihlalin giderilmesini, adli yardıma
karar verilmesini ve tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.
B. Değerlendirme
1. Adli Yardım Talebi Yönünden
18. Anayasa Mahkemesinin Mehmet
Şerif Ay (B. No: 2012/1181, 17/9/2013) kararında belirtilen ilkeler
dikkate alınarak geçimini önemli ölçüde zor duruma düşürmeksizin yargılama
giderlerini ödeme gücünden yoksun olduğu anlaşılan başvurucunun açıkça
dayanaktan yoksun olmayan adli yardım talebinin kabulüne karar verilmesi
gerekir.
2. Kabul Edilebilirlik Yönünden
19. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Bu kapsamda başvurucunun, slogan atması
nedeniyle hakkında verilen disiplin cezasının haberleşme ve ifade özgürlüğünü,
disiplin cezasına dayanak 5275 sayılı Kanun’un 42. maddesinin (2) numaralı
fıkrasının (e) bendinin muğlak ve belirsiz olmasının da suç ve cezada kanunilik
ilkesini ihlal ettiği iddialarının Anayasa’nın 26. maddesi kapsamında
değerlendirilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.
20. Somut olay bakımından temel sorun, başvurucunun slogan
atması nedeniyle hakkında disiplin cezasının uygulanması olduğundan başvurucunun
diğer şikâyetlerinin ayrıca incelenmesine gerek görülmemiştir.
21. Başvurucu, hükümlü olarak bulunduğu Kırıkkale F Tipi Yüksek
Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda 26/2/2013 tarihinde arkadaşlarıyla
birlikte demokratik haklarını kullanarak ifade özgürlüğü kapsamında, Kurum
görevlileri tarafından sohbet faaliyeti amacıyla odalarından çıkarılıp üst
aramalarının yapıldığı esnada ayakkabı aramasını protesto etmek amacıyla “onursuz aramaya son” şeklinde slogan
atması nedeniyle “1 ay süre ile haberleşme
veya iletişim araçlarından (mektup, faks, telgraf, almaktan ve yollamaktan,
telefon etmekten) yoksun bırakma” disiplin cezası ile
cezalandırıldığını ve Kanun’un gereksiz slogan atmayı cezalandırdığını oysa
slogan atmasının gereksiz olmadığını ileri sürmüştür.
22. Anayasa’nın “Düşünceyi
açıklama ve yayma hürriyeti” kenar başlıklı 26. maddesi şöyledir:
“Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka
yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu
hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da
vermek serbestliğini de kapsar. Bu fıkra hükmü, radyo, televizyon, sinema veya
benzeri yollarla yapılan yayımların izin sistemine bağlanmasına engel değildir.
Bu hürriyetlerin kullanılması, millî güvenlik, kamu düzeni,
kamu güvenliği, Cumhuriyetin temel nitelikleri ve Devletin ülkesi ve milleti
ile bölünmez bütünlüğünün korunması, suçların önlenmesi, suçluların
cezalandırılması, Devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin
açıklanmaması, başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarının
yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması veya yargılama görevinin
gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarıyla sınırlanabilir.
Haber ve düşünceleri yayma araçlarının kullanılmasına
ilişkin düzenleyici hükümler, bunların yayımını engellememek kaydıyla,
düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin sınırlanması sayılmaz.
Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin kullanılmasında
uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunla düzenlenir.”
23. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 10. maddesi
şöyledir:
“1. Herkes ifade özgürlüğü hakkına sahiptir. Bu hak, kamu
makamlarının müdahalesi olmaksızın ve ülke sınırları gözetilmeksizin, kanaat
özgürlüğünü ve haber ve görüş alma ve de verme özgürlüğünü de kapsar. Bu madde,
Devletlerin radyo, televizyon ve sinema işletmelerini bir izin rejimine tabi
tutmalarına engel değildir.
2. Görev ve sorumluluklar da yükleyen bu özgürlüklerin
kullanılması, yasayla öngörülen ve demokratik bir toplumda ulusal güvenliğin,
toprak bütünlüğünün veya kamu güvenliğinin korunması, kamu düzeninin sağlanması
ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın, başkalarının şöhret ve
haklarının korunması, gizli bilgilerin yayılmasının önlenmesi veya yargı
erkinin yetki ve tarafsızlığının güvence altına alınması için gerekli olan bazı
formaliteler, koşullar, sınırlamalar veya yaptırımlara tabi tutulabilir.”
24. Anayasa’nın 26. maddesinde ifade özgürlüğünün kullanımında
başvurulabilecek araçlar “söz, yazı, resim
veya başka yollar” olarak ifade edilmiş ve “başka yollar” ifadesiyle her türlü ifade
aracının anayasal koruma altında olduğu gösterilmiştir (Emin Aydın [GK], B. No: 2013/2602,
23/1/2014, § 43).
25. İfade özgürlüğü, insanın serbestçe haber ve bilgilere,
başkalarının fikirlerine ulaşabilmesi, edindiği düşünce ve kanaatlerden dolayı
kınanamaması ve bunları tek başına veya başkalarıyla birlikte çeşitli yollarla
serbestçe ifade edebilmesi, anlatabilmesi, savunabilmesi, başkalarına
aktarabilmesi ve yayabilmesi anlamına gelir (Emin
Aydın [GK], § 40).
26. Somut olayda başvurucunun, üst araması esnasında arama
işlemini protesto etmek amacıyla arkadaşlarıyla birlikte “onursuz aramaya son” şeklinde slogan
attığı ve bunun bir çeşit ifade yöntemi olduğu hususunda herhangi bir tereddüt
bulunmamaktadır.
27. Hükümlü ve tutuklular, Anayasa ve Sözleşme’nin ortak alanı
kapsamında kalan temel hak ve hürriyetlerin tamamına kural olarak sahiptirler (Mehmet Reşit Arslan ve diğerleri, B. No:
2013/583, 10/12/2014, § 65; Hirst/Birleşik Krallık (No. 2), B. No:
74025/01, 6/10/2005, § 69). Bu bağlamda hükümlü ve tutukluların ifade özgürlüğü
de Anayasa ve Sözleşme kapsamında koruma altındadır (Yankov/Bulgaristan, B. No: 39084/97, 11/12/2003; T./Birleşik Krallık, B. No: 8231/78,
12/10/1983).
28. Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen
istisnalar gereğince ifade özgürlüğü mutlak bir hak niteliğinde değildir.
Sınırlanabilir nitelikte olmasına rağmen ifade özgürlüğünün demokratik
toplumlar için önemi gözetildiğinde sınırlamaların daha dar yorumlanması ve bir
sınırlamanın gerekliliğinin inandırıcı ve makul olması gerekmektedir (Yankov/Bulgaristan, § 129). Temel hak ve
özgürlüklerin sınırlandırılmasında Anayasa’nın 13. maddesindeki ölçütler
dikkate alınmak zorundadır. Bu sebeple ifade özgürlüğüne getirilen
sınırlamaların denetiminin Anayasa’nın 13. maddesinde yer alan ölçütler
çerçevesinde ve 26. maddesi kapsamında yapılması gerekmektedir (Abdullah Öcalan [GK], B. No: 2013/409, 25/6/2014,
§ 70).
29. Öte yandan cezaevinde bulunmanın kaçınılmaz sonucu olarak
suçun önlenmesi ve disiplinin sağlanması gibi cezaevinde güvenliğin ve düzenin
korunmasına yönelik kabul edilebilir gerekliliklerin olması durumunda
mahkûmların sahip olduğu haklara sınırlama getirilebilecektir. Ancak bu durumda
dahi hükümlü ve tutukluların haklarına yönelik herhangi bir sınırlandırma makul
ve ölçülü olmalıdır (Silver ve
diğerleri/Birleşik Krallık, B. No: 5947/72…, 23/3/1983, §§ 99-105).
30. Açıklanan ilkeler ışığında, başvuruya konu olayda ifade
özgürlüğünün ihlal edilip edilmediğinin değerlendirilmesinde öncelikle
müdahalenin mevcut olup olmadığının, sonrasında ise müdahalenin haklı sebeplere
dayanıp dayanmadığının belirlenmesi gerekmektedir.
a. Müdahalenin Varlığı
31. Ceza İnfaz Kurumunda hükümlü olan başvurucu, üst arama
sırasında aramayı protesto etmek amacıyla “onursuz
aramaya son” şeklinde diğer altı hükümlü ile birlikte gereksiz yere
slogan atmaları nedeniyle disiplin cezası ile cezalandırılmıştır. Dolayısıyla
verilen disiplin cezasının, başvurucunun kendini ifade etmek için söylediği
ifadeler temelinde ifade özgürlüğüne yönelik bir müdahale oluşturduğu açıktır.
b. Müdahalenin Haklı
Sebeplere Dayanması
32. Yukarıda anılan müdahale Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci
fıkrasında belirtilen haklı sebeplerden bir veya daha fazlasına dayanmadığı ve
Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşulları yerine getirmediği müddetçe
Anayasa’nın 26. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Bu nedenle sınırlamanın
Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen öze dokunmama, Anayasa’nın ilgili
maddesinde belirtilmiş olma, kanunlar tarafından öngörülme, Anayasa’nın sözüne
ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve laik Cumhuriyet’in gereklerine ve
ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının
belirlenmesi gerekir.
i. Müdahalenin Kanuniliği
33. Başvurucu; disiplin cezasına dayanak 5275 sayılı Kanun’un
42. maddesinin (2) numaralı fıkrasının (e) bendinde “Gereksiz olarak marş söylemek veya slogan atmak” kuralının sadece gereksiz olarak
slogan atmayı cezalandırdığını oysa kendisinin slogan atmasının bir sebebinin
bulunduğunu belirterek bahsedilen uygulamanın Anayasa’nın 38. maddesine
aykırılık oluşturduğunu ileri sürmüştür.
34. 5275 sayılı Kanun’un 40. maddesinin (2) numaralı fıkrasının
(e) bendinde, öngörülebilir ve ulaşılabilir bir şekilde ““Gereksiz
olarak marş söylemek veya slogan atmak” eylemine karşılık gelen disiplin yaptırımı kabul
edildiğinden başvurucunun ifade özgürlüğüne yönelik müdahalenin kanuni
dayanağının olduğu açıktır.
ii. Meşru Amaç
35. İfade özgürlüğüne yapılan bir müdahalenin meşru olabilmesi
için Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen millî güvenlik,
kamu düzeni, kamu güvenliği, Cumhuriyet’in temel nitelikleri ve devletin ülkesi
ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması, suçların önlenmesi, suçluların
cezalandırılması, devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin
açıklanmaması, başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarının
yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması veya yargılama görevinin
gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarına yönelik olması gerekir (Mehmet Ali Aydın [GK], B.No:
2013/9343, 5/6/2015, § 57).
36. Başvuru konusu olayda başvurucunun hükümlü olması nedeniyle
yukarıdaki paragrafta belirtilen meşru amaçların cezaevinin kendi koşulları
açısından değerlendirilmesi gerekir. Bu çerçevede gereksiz yere slogan atmak
nedeniyle disiplin cezası verilmesi açısından ceza infaz kurumlarında hükümlü
ve tutukluların hak ve özgürlüklerinin sınırlanmasında temel meşru amaç, kamu
düzeni ve suçların önlenmesi genel amacı temelinde cezaevinde güvenliğin ve
disiplinin sağlanmasıdır. Slogan atmak nedeniyle başvurucuya disiplin cezası
verilmesinin; cezaevi düzeninin, güvenliğinin sağlanması ve suçun önlemesi
amacıyla yapıldığı, bunun da Anayasa’nın ifade özgürlüğüne ilişkin 26.
maddesinin ikinci fıkrası kapsamında meşru bir amaç taşıdığı sonucuna
varılmıştır.
iii. Demokratik Toplum Düzeninde Gerekli Olma ve Ölçülülük
37. İfade özgürlüğü bazı sınırlandırmalara tabi olabilir. İfade
özgürlüğüne ilişkin olarak Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında sayılan
sınırlamaların Anayasa’nın 13. maddesinin güvencesinde olan demokratik toplum
düzeninin gerekleri ve ölçülülük ilkeleriyle bağdaşıp bağdaşmadığı konusunda
bir değerlendirme yapılması gerekmektedir (Mehmet
Ali Aydın, § 64).
38. 1982 Anayasası’nda belirtilen “demokratik toplum düzeni”
kavramı, çağdaş ve özgürlükçü bir anlayışla yorumlanmalıdır. “Demokratik toplum
düzeni” ölçütü, Anayasa’nın 13. maddesi ile Sözleşme’nin “demokratik toplum düzeninin gerekleri”
ölçütünün bulunduğu 8., 9., 10. ve 11. maddelerindeki paralelliği açıkça
yansıtmaktadır. Bu itibarla demokratik toplum ölçütü; çoğulculuk, hoşgörü ve
açık fikirlilik temelinde yorumlanmalıdır (Mehmet
Ali Aydın, § 65).
39. Demokrasiler, temel hak ve özgürlüklerin en geniş ölçüde
sağlanıp güvence altına alındığı rejimlerdir. Demokratik bir hukuk devletinde,
temel hak ve özgürlüklerin özüne dokunup tümüyle kullanılamaz hâle getiren
sınırlamalara yer verilemez. Anayasa’nın, temel hak ve hürriyetlerin
sınırlanmasını düzenleyen 13. maddesinde de temel hak ve özgürlüklerin özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasa’da öngörülen sebeplerle ve kanunla
sınırlanabileceği kabul edilmiştir. Anayasal açıdan dokunulamayacak öz, her
temel hak ve özgürlük açısından farklılık gösterir. Bununla birlikte kanunla
getirilen sınırlamanın hakkın özüne dokunmadığının kabulü için temel hakların
kullanılmasını ciddi surette güçleştirip amacına ulaşmasına engel olmaması ve
etkisini ortadan kaldırıcı bir nitelik taşımaması gerekir (Mehmet Ali Aydın, § 66).
40. Temel hak ve özgürlüklerin özlerine dokunulmaksızın yapılan
sınırlamalar yönünden ise bu sınırlamaların, demokratik toplum düzeninin
gerekleri ile ölçülülük ilkesine aykırı olamayacağı belirtilmiştir. Bir başka
deyişle öze dokunan sınırlamalar, evleviyetle “demokratik toplum düzeni
gerekleri” ve “ölçülülük” ilkesine
aykırı olacağından Anayasa koyucu, temel hak ve özgürlüklerin özüne dokunan
sınırlamalar yönünden “demokratik toplum düzeni gerekleri” ve “ölçülülük”
ilkesi bakımından ayrıca inceleme yapılmasına gerek görmemiştir (Mehmet Ali Aydın, § 67).
41. Öze dokunma yasağını ihlal etmeyen müdahaleler yönünden
gözetilmesi öngörülen “demokratik toplum düzeninin gerekleri” kavramı,
öncelikle ifade özgürlüğü üzerindeki sınırlamaların zorunlu ya da istisnai
tedbir niteliğinde olmalarını, başvurulabilecek en son çare ya da alınabilecek
en son önlem olarak kendilerini göstermelerini gerektirmektedir. “Demokratik
toplum düzeninin gerekleri”nden olma, bir
sınırlamanın demokratik bir toplumda zorlayıcı bir toplumsal ihtiyacın
karşılanması amacına yönelik olmasını ifade etmektedir. Buna göre sınırlayıcı
tedbir, bir toplumsal ihtiyacı karşılamıyorsa ya da başvurulabilecek en son
çare niteliğinde değilse demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun bir
tedbir olarak değerlendirilemez (Mehmet Ali
Aydın, § 68).
42. Buradan çıkan sonuca göre demokratik toplumun temellerinden
olan ifade özgürlüğünün sadece lehte olduğu kabul edilen veya zararsız veya
ilgilenmeye değmez görülen ifadeler için değil, devletin veya toplumun bir
bölümünü eleştiren, onlara çarpıcı gelen, onları rahatsız eden ifadeler için de
geçerli olduğu kuşkusuzdur. Çünkü bunlar, demokratik toplum düzeninde geçerli
olan çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin gerekleridir (Handyside/Birleşik Krallık, § 49).
43. İnfaz hukukuna ilişkin disiplin suç ve cezaları, 5275 sayılı
Kanun’un sekizinci bölümünde düzenlenmiş; bu çerçevede uygulanacak disiplin suç
ve cezalarının amacı, mahiyeti, kapsamı, sınırları ve uygulanma koşulları 5275
sayılı Kanun’un 37. maddesinde açıklığa kavuşturulmuştur. Kanun’daki disiplin
suç ve cezaları yönünden genel hüküm niteliğindeki bu madde uyarınca bu Kanun
kapsamındaki bir disiplin suçunun oluşabilmesi ve cezasının uygulanabilmesi
için sadece her bir disiplin suçu yönünden belirlenen özel hükümdeki şartların
gerçekleşmesi yeterli olmayıp ayrıca 37. maddedeki şartların da gerçekleşmesi
gerekmektedir. 5275 sayılı Kanun’un 37. maddesine göre ceza infaz kurumunda
düzenli bir yaşamın sürdürülmesi, güvenliğin ve disiplinin sağlanması
bakımından kanun, tüzük, yönetmelikler ile idarenin uyulmasını emrettiği veya
gerekli kıldığı davranış ve tutumları, kusurlu olarak ihlal ettiğinde,
eyleminin niteliği ile ağırlık derecesine göre hükümlü hakkında Kanun’da
belirtilen disiplin cezaları uygulanacaktır (AYM, E.2013/6, K.2013/111,
10/10/2013).
44. Somut olayda başvurucu, üst arama sırasında arama işlemini
protesto etmek amacıyla altı hükümlü ile birlikte “onursuz aramaya son” şeklinde slogan atmıştır (bkz. § 7).
Disiplin soruşturması esnasında ve sonrasında bunun dışında farklı bir amacı
olduğuna dair idareye herhangi bir açıklamada bulunmamıştır. Yukarıda
belirtilen ilkeler ışığında her türlü sloganı değil, sadece bu eylemlerin ceza
infaz kurumlarındaki güvenliği veya disiplini bozacak veya ceza infaz
kurumlarındaki düzenli yaşamın sürdürülmesini önleyecek şekilde
gerçekleştirilmesi hâlinin disiplin cezasına bağlandığı kabul edilmelidir.
Dolayısıyla somut olay açısından esas olan başvurucunun attığı sloganın ceza
infaz kurumlarındaki güvenliği veya disiplini bozacak nitelikte olup
olmadığının incelenmesidir. Bu bağlamda ceza infaz kurumlarındaki güvenliği
veya disiplini bozacak şekilde slogan atmanın disiplin müeyyidesine bağlanması,
tek başına ifade özgürlüğünün ihlali sonucunu doğurmayacaktır.
45. Başvurucu ve diğer altı hükümlü/tutuklu beraber hareket
ederek üst arama esnasında bu işlemi protesto etmek amacıyla slogan
atmışlardır. Slogana konu olayın aramaya ilişkin olması ve toplu hareket ederek
belirli bir organizasyon içinde hareket edilmesi Ceza İnfaz Kurumu idaresi
tarafından Kurumun düzeni ve güvenliği açısından tehdit olarak değerlendirilmiştir.
Bu tehdide yönelik olarak idare, çok ağır olduğu söylenemeyecek bir disiplin
cezası ile (bkz. §8) düzenin ve güvenliğin bozulmasını engellemeye yönelik
hareket etmiştir.
46. Ceza infaz kurumlarında düzenin ve güvenliğin sağlanması
için toplu eylemlere karşı daha hassas olunması gerektiği hususunda herhangi
bir tereddüt bulunmamaktadır. Eylemin slogan atarak gerçekleştirilmiş olması bu
durumu değiştirmemektedir. Özellikle terör örgütü temelinde hareket edilmesi
hâlinde bu durum daha da bariz olarak ortaya çıkmaktadır. Başvuru konusu olayda
anayasal düzeni zorla değiştirmeye kalkışmak suçundan mahkûm olan başvurucunun
üst araması esnasında, Kurumun
düzeni ve güvenliği açısından idarenin daha hassas davranmasını gerektirdiği
açıktır. Bu nedenle başvurucuya verilen disiplin cezasının, ceza infaz
kurumlarında düzenin ve güvenliğin sağlanması dolayısıyla kamu düzeninin
sağlanması amacıyla demokratik toplum düzeni bakımından alınması gereken
tedbirler kapsamında kaldığı değerlendirilmiştir. Bu şekilde, demokratik toplum
düzeni bakımından alınması gerekli tedbirler kapsamında başvurucunun ifade
özgürlüğü sınırlandırılırken ceza infaz kurumunda düzenin sağlanması şeklindeki
kamu yararı ile kişilerin ifade özgürlüğü arasında makul dengenin kurulamadığı
kabul edilemez (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Atilla ve diğerleri/Türkiye (k.k.),
B. No: 18139/07, 11/5/2010).
47. Başvuru konusu olayda başvurucu, “1 ay süre ile haberleşme veya iletişim araçlarından (mektup, faks,
telgraf, almaktan ve yollamaktan, telefon etmekten) yoksun bırakma”
cezası ile cezalandırılmıştır. 5275 sayılı Kanun’un öngördüğü disiplin cezaları
ile karşılaştırıldığında ağır sonuçlar doğurmayan ceza, başvurucunun belirtilen
süreyle haberleşme veya iletişim araçlarından (mektup, faks, telgraf, almaktan
ve yollamaktan, telefon etmekten) yoksun bırakılmasını öngörmektedir. Bu
bağlamda başvurucunun ziyaretçi kabulüne ve Kurum tarafından düzenlenecek diğer
aktivitelere katılımının engellenmesi söz konusu olmadığından tecrit
şartlarının oluştuğu da değerlendirilemez. Dolayısıyla verilen disiplin
cezasının, cezaevinde düzenin ve disiplinin sağlanması amacını gerçekleştirmek
için ölçüsüz bir müdahale olduğu söylenemez (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz.Atilla ve diğerleri/Türkiye).
48. Açıklanan nedenlerle ifade özgürlüğüne yönelik bir ihlalin
olmadığı açık olduğundan başvurunun açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adli yardım talebinin
KABULÜNE,
B. İfade özgürlüğünün ihlal
edildiğine ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
C. 12/1/2011 tarihli ve 6100
sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 339. maddesinin (2) numaralı fıkrası
uyarınca tahsil edilmesi mağduriyetine neden olacağından başvurucunun yargılama
giderlerini ödemekten TAMAMEN MUAF TUTULMASINA
7/1/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE
karar verildi.