TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
HÜSEYİN HANÇER BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2013/8319)
Karar Tarihi: 7/1/2016
Başkan
:
Engin YILDIRIM
Üyeler
Serdar ÖZGÜLDÜR
Celal Mümtaz AKINCI
Muammer TOPAL
M. Emin KUZ
Raportör Yrd.
Yusuf Enes KAYA
Başvurucu
Hüseyin HANÇER
Vekili
Av. İhsan Nuri TEZEL
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; tutuklama kararının hukuka aykırı olduğu, tutukluluk ve tutukluluğun devamına ilişkin mahkeme kararlarına karşı yapılan itirazların formül gerekçelerle reddedildiği, bu kararlara karşı etkili bir başvuru yolu bulunmadığı gerekçesiyle kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 8/11/2013 tarihinde İstanbul Bölge İdare Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Birinci Komisyonunca 17/1/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
4. Bölüm tarafından 25/2/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü 28/4/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
6. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucunun, terör örgütü olduğu iddia edilen Ergenekon adlı örgüte karşı yürütülen soruşturma kapsamında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının talimatıyla Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca 3/3/2011 tarihinde ifadesi alınmıştır.
9. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 17/5/2011 tarihli ve 2011/389 sayılı iddianamesi ile başvurucu hakkında kamu davası açılmıştır.
10. İddianamenin başvurucu ile ilgili kısmı şu şekildedir:
“Donanma Komutanlığı İstihbarat Şube Müdürlüğünde yapılan aramalarda ele geçen dijital veriler üzerinde yapılan incelemelerde 5 nolu hard diskte D\İKK\New Folder\Kadir Sağdıç Paşa\arazi sıralı klasörleri içerisinde “arazi” ve “inceleme” isimli belgelerin bulunduğu, “arazi” isimli belgenin Koramiral K.S. imzasıyla Dz.Kur.Kd.Alb.A. T.’ye hitaben, 2008 yılı Kasım ayında yazıldığının anlaşıldığı, içeriğinde ise Koramiral K.S.’nin Anadolu Kavağı, Poyrazköy ve Riva mevkilerinde arazi yapısına ilişkin etüt çalışması yapılması talimatı verdiği, Albay A. T. ve ekibinin de gerekli çalışmayı yaparak aynı komutana arz ettikleri belgeler olduğu, belgelerde mühimmatlar için en uygun yerin 2009/969 soruşturma sayılı dosya kapsamında birçok mühimmat, patlayıcı ve merminin elde edildiği Keçilik mevkii olarak belirlendiği, ayrıca diğer bölgeler içinde etüt çalışmalarının bulunduğu anlaşılmıştır. Arazi isimli belgenin dijital özellikleri incelendiğinde yazıyı yazan ve son kaydeden kişinin Hüseyin HANÇER olduğu, belgenin oluşturulma tarihinin 04.09.2008, son işlem tarihinin ise 18.11.2008 olduğu görülmektedir. K. S. adına imzaya açılmış Ali TÜRKŞEN’e hitaben yazılan yazıda Anadolu Kavağı, Poyrazköy ve Riva olarak inceleme yapılacak arazilerin belirtildiği, buraların kullanılabileceği faraziyesi ile hareket edilerek titiz bir çalışmanın yapılması, görevlendirilecek personelin güvenilirliğine dikkat edilmesi ve yapılacak çalışmada dikkat edilecek hususların belirtildiği, A. T. tarafından belirtilen yazıya cevaben inceleme yapıldığına dair yazılan “İnceleme” isimli belgede, incelemelerin kimler tarafından yapıldığı, incelenecek yerler ile ilgili olumlu ve olumsuz taraflarını belirtir çizelgenin yapıldığı ve netice olarak Keçilik mevkiinin icra edilecek faaliyet için en uygun yer olarak belirtildiği, Aynı yazıda Personel Kimlikleri başlığı altında; E. K., H. C. ve İ.B isimlerinin bulunduğu, Arazi Durum Çizelgesi başlığı altında; Tahaffuzhane, Keçilik ve İncirtepe ve Svat Dere/Eski SAT Grup Komutanlığı mevkileri ile ilgili olumlu/olumsuz olmak üzere durum değerlendirmelerinin yapıldığı çizelge bulunduğu görülmüştür.21-24.04.2009 tarihleri arasında Beykoz Poyrazköy KEÇİLİK mevkiinde yapılan aramada birçok mühimmat, patlayıcı ve merminin ele geçirildiği, buna paralel olarak 06.12.2010 tarihinde yapılan aramada elde edilen dijital belgeler arasında bulunan A. T. adına imzaya açılmış “İnceleme” isimli belge incelendiğinde faaliyetler için kullanılabilecek en uygun yer olarak “KEÇİLİK” mevkiinin belirtildiği, dolayısıyla belgenin ele geçen mühimmatların gizlenmesi maksadıyla belgede belirtilen personel tarafından icra edilen alan/etüd çalışmaları olduğu, çalışmaların bu kapsamda yapıldığı, K. S. tarafından yazılan yazı içeriğinde “buraların kullanılabileceği faraziyesi ile hareket edilerek titiz bir çalışmanın yapılması” şeklindeki ibareler ile anılan yerlerde elde edilen mühimmatlar birlikte düşünüldüğünde çalışmaların bu çerçevede gerçekleştirildiği, Belge içeriğinde geçen İNCİRTEPE mevkii ile ilgili olarak alınan mahkeme kararına istinaden jandarma personelinin de katılımı ile 17-19.12.2010 tarihleri arasında yapılan arama ve kazı çalışmalarında dokuzyüz(900) adet uzun namlulu silah fişeği, bin ikiyüz (1200) adet tabanca fişeği, Datasheet patlayıcı madde, infilaklı ve saniyeli fitil ile çeşitli patlayıcı maddelerin bulunarak el konulduğu, olay yerinde emniyet görevlilerince yapılan incelemede, bölge ile ilgili olarak rapor içeriğinde belirtilen olumlu/olumsuz bütün unsurların bire bir örtüştüğü, bölge zemininin gizlenmeye uygun bitki örtüsüne sahip bulunduğu, kazı için yumuşak zemin olduğu, kara yoluyla ulaşımın bulunduğu gibi hususların tespit edildiği anlaşılmıştır. Başsavcılığımızın 2009/1498 soruşturma numaralı dosyasında hakkında soruşturma yapılan ve 16.07.2009 tarihinde 2009/565 numaralı iddianame ile kamu davası açılan sanıklardan H. A. Y.’den elde edilen 37 nolu CD içerisinde bulunan “başkanlıktan gelen isimler” isimli belgede “K.Ç., Hüseyin HANÇER, E.İ. : bu şahıslar telefonlarını değiştirsinler, kişilerle irtibat kurarken dikkat etsinler” Şeklinde kaydın yer aldığı, Başsavcılığımızın 2009/1498 soruşturma numaralı dosyasında hakkında soruşturma yapılan ve 16.07.2009 tarihinde 2009/565 numaralı iddianame ile kamu davası açılan sanıklardan İlyas ÇINAR’dan elde edilen 51 Nolu CD’de bulunan “bağlantılarım” isimli excel belgesinde şüpheli Hüseyin HANÇER’in isim, telefon, elektronik posta bilgilerinin bulunduğu tespit edilmiştir. 51 Nolu CD içerisinde “hatırla.doc” isimli bir belge bulunduğu, belge içerisinde “Konferans için komutanlarla görüş, Üniversiteden hocanın getirilmesi işini memet halledecek, Albay Ş.Y. den alınanları ilet” şeklinde ibareler bulunduğu, aynı CD içerisinde “dilekim.xls” isimli belgede (2009/969 soruşturma numaralı dosyada yapılan soruşturma sonucunda hakkında 2010/29 sayılı iddianameyle kamu davası açılan sanık) Şafak YÜREKLİ için “EKİPTEN” şeklinde yanına not yazıldığı, şüpheli Hüseyin HANÇER’in, Şafak YÜREKLİ ile telefon görüşmelerinin bulunduğu belirlenmiştir. yapılmasının istenildiği, “arazi” isimli belgenin dijital özellikleri incelendiğinde belgeyi yazan ve son kaydeden kişinin şüpheli Hüseyin HANÇER olduğu, şüpheli K. S.’nin talimatının şüpheli Hüseyin HANÇER tarafından hazırlandığı, Hüseyin HANÇER’in de aynı yasa dışı yapılanma içerisinde yer aldığı, İhbar üzerine 21-24.04.2009 tarihinde yapılan aramalarda ele geçen silah ve mühimmat ile 06.12.2010 tarihinde Donanma Komutanlığında yapılan aramada ele geçen örgütsel nitelikli dokümanlardaki kayıtlardan yararlanılarak 18.12.2010 tarihinde Beykoz Poyrazköy İncirtepe mevkinde yapılan aramada ele geçen patlayıcı madde ve mühimmatların şüphelilerden Kadir SAĞDIÇ’ın emir ve talimatları, şüphelilerden A.T. ve Hüseyin HANÇER’in koordinesinde şüpheliler E.K, H. C. ve İ. B. tarafından yasa dışı eylemlerde kullanılmak üzere gizlendiği, şüphelilerin mensubu oldukları yasa dışı yapılanmanın amaçları doğrultusunda ruhsatsız olarak nitelikli yasak silah ve patlayıcı madde bulundurmak suçlarını işledikleri kanaatine varılmıştır.
...
Şüphelilerden Hüseyin HANÇER’in eylemine uyan; Ergenekon silahlı terör örgütüyle doğrudan bağlantılı olarak Kafes Operasyon Eylem Planı’ nı hayata geçirmek üzere faaliyet yürüten yasa dışı örgütlenmenin üyesi olmak suçundan TCK’nın 314/2, Cebir ve şiddet kullanarak TBMM’yi ortadan kaldırmaya, kısmen veya tamamen görevlerini yapmasını engellemeye teşebbüs suçundan eylemine uyan TCK’nın 311/1, Cebir ve şiddet kullanarak yürütme organını ortadan kaldırmaya, kısmen veya tamamen görevlerini yapmasını engellemeye teşebbüs etmek suçundan TCK’nın 312/1, İzinsiz tehlikeli madde bulundurmak suçundan TCK’nın 174/1-2, 6136 sayılı Kanuna muhalefet suçundan 6136 sayılı Kanunun 13/2, aynı Kanunun Ek 5. 3713 Sayılı Terörle Mücadele Kanununun 5, TCK’nın 53, 58/9, 63. maddeleri gereğince CEZALANDIRILMASINA,”
11. Başvurucunun yargılanmasına İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2011/111 sayılı dosyasında başlanmıştır. 27/5/2011 tarihli tensip duruşmasında Mahkeme, başvurucunun bulunduğu konum ve görevi itibarıyla elde edilen deliller ve bunlara dayanak teşkil edebilecek işlemlerin araştırılması açısından delilleri yok edebilecek, gizleyecek veya değiştirebilecek durumda olduğu, bu tehlikenin devam etmekte olduğu, atılı suçun katalog suçlardan olduğu, hakkında kuvvetli suç şüphesini gösteren olguların bulunduğu gerekçeleriyle başvurucu hakkında yakalama emri çıkarılmasına karar vermiştir.
12. Yakalama kararının 21/6/2011 tarihinde tebliğ edilmesi üzerine başvurucu 21/6/2011 tarihinde teslim olmuştur.
13. İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi 22/6/2011 tarihli duruşmada isnat edilen suçların katalog suçlardan olması, hakkında kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösterir olguların bulunması ve bunların devam ediyor olması, konumu itibarıyla delilleri karartma, değiştirme veya yok etme ihtimalinin bulunması, adli kontrol tedbirinin yetersiz kalacağı gerekçeleriyle başvurucunun tutuklanmasına karar vermiştir.
14. İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2011/111 sayılı dosyası ile aynı Mahkemenin 2010/34 sayılı dosyası birleştirilmiş ve yargılamaya E.2010/34 sayılı dosya üzerinden devam edilmiştir.
15. Başvurucu, yargılama süresince birçok defa İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesinden serbest bırakılmasını talep etmiştir. Mahkeme bu talepleri reddederken başvurucuya isnat edilen suçların niteliği, kuvvetli şüphe, kaçma riski, mevcut delil durumu ve delillerin bozulma riski, tutuklamaya alternatif olarak uygulanabilecek tedbirlerin ilgilinin ceza davasına katılmasını sağlamak için yetersiz bulunması riski gibi gerekçelere dayanmıştır. Bu kararlara yapılan itirazlar da benzer gerekçelerle reddedilmiştir.
16. Başvurucu hakkında son olarak 5/9/2013 tarihinde tutukluluk hâlinin devamına karar verilmiştir. Başvurucunun 20/9/2013 tarihinde bu karara itiraz etmesi üzerine İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi 10/10/2013 tarihli ve 2013/604 Değişik İş sayılı kararıyla başvurucuya isnat edilen suçların katalog suçlardan olması, hakkında kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösterir olgular bulunması ve bunların devam ediyor olması gerekçeleriyle itirazın reddine karar vermiştir.
17. Başvurucu 8/11/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
18. Başvurucu 27/1/2014 tarihinde tahliye edilmiştir.
19. İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesinin (CMK 250. madde ile görevli) kapatılması üzerine dava 27/3/2014 tarihinde İstanbul Anadolu 5. Ağır Ceza Mahkemesine devredilmiş ve Mahkemenin E.2014/155 sayılı dosyasında görülmeye başlanmıştır. Dosya kapsamında birleştirilmiş dört dava ve seksen dört sanık bulunmaktadır.
20. İstanbul 5. Anadolu Ağır Ceza Mahkemesi 22/10/2015 tarihli ve E.2014/155, K.2015/359 sayılı kararıyla tüm sanıkların beraatına karar vermiştir.
B. İlgili Hukuk
21. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 314. maddesi şöyledir:
“(1) Bu kısmın dördüncü ve beşinci bölümlerinde yer alan suçları işlemek amacıyla, silahlı örgüt kuran veya yöneten kişi, on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Birinci fıkrada tanımlanan örgüte üye olanlara, beş yıldan on yıla kadar hapis cezası verilir.
(3) Suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçuna ilişkin diğer hükümler, bu suç açısından aynen uygulanır.”
22. 5237 sayılı Kanun’un 311. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
‘‘Cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Büyük Millet Meclisini ortadan kaldırmaya veya Türkiye Büyük Millet Meclisinin görevlerini kısmen veya tamamen yapmasını engellemeye teşebbüs edenler, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasıyla cezalandırılırlar.’’
23. 5237 sayılı Kanun’un 174. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Yetkili makamlardan gerekli izni almaksızın, patlayıcı, yakıcı, aşındırıcı, yaralayıcı, boğucu, zehirleyici, sürekli hastalığa yol açıcı nükleer, radyoaktif, kimyasal, biyolojik maddeyi imal, ithal veya ihraç eden, ülke içinde bir yerden diğer bir yere nakleden, muhafaza eden, satan, satın alan veya işleyen kişi, üç yıldan sekiz yıla kadar hapis ve beş bin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır. Yetkili makamların izni olmaksızın, bu fıkra kapsamına giren maddelerin imalinde, işlenmesinde veya kullanılmasında gerekli olan malzeme ve teçhizatı ihraç eden kişi de aynı ceza ile cezalandırılır.
(2) Bu fiillerin suç işlemek için teşkil edilmiş bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenmesi halinde, verilecek ceza yarı oranında artırılır.”
24. 4/12/2014 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 141. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“(1) Suç soruşturması veya kovuşturması sırasında;
a) Kanunlarda belirtilen koşullar dışında yakalanan, tutuklanan veya tutukluluğunun devamına karar verilen,
b) Kanunî gözaltı süresi içinde hâkim önüne çıkarılmayan,
c) Kanunî hakları hatırlatılmadan veya hatırlatılan haklarından yararlandırılma isteği yerine getirilmeden tutuklanan,
d) Kanuna uygun olarak tutuklandığı hâlde makul sürede yargılama mercii huzuruna çıkarılmayan ve bu süre içinde hakkında hüküm verilmeyen,
e) Kanuna uygun olarak yakalandıktan veya tutuklandıktan sonra haklarında kovuşturmaya yer olmadığına veya beraatlerine karar verilen,
f) Mahkûm olup da gözaltı ve tutuklulukta geçirdiği süreleri, hükümlülük sürelerinden fazla olan veya işlediği suç için kanunda öngörülen cezanın sadece para cezası olması nedeniyle zorunlu olarak bu cezayla cezalandırılan,
g) Yakalama veya tutuklama nedenleri ve haklarındaki suçlamalar kendilerine, yazıyla veya bunun hemen olanaklı bulunmadığı hâllerde sözle açıklanmayan, h) Yakalanmaları veya tutuklanmaları yakınlarına bildirilmeyen,
i) Hakkındaki arama kararı ölçüsüz bir şekilde gerçekleştirilen,
j) Eşyasına veya diğer malvarlığı değerlerine, koşulları oluşmadığı halde elkonulan veya korunması için gerekli tedbirler alınmayan ya da eşyası veya diğer malvarlığı değerleri amaç dışı kullanılan veya zamanında geri verilmeyen,
k) (Ek: 11/4/2013-6459/17 md.) Yakalama veya tutuklama işlemine karşı Kanunda öngörülen başvuru imkânlarından yararlandırılmayan,
Kişiler, maddî ve manevî her türlü zararlarını, Devletten isteyebilirler.”
25. 5271 sayılı Kanun'un 142. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:,
“Karar veya hükümlerin kesinleştiğinin ilgilisine tebliğinden itibaren üç ay ve her hâlde karar veya hükümlerin kesinleşme tarihini izleyen bir yıl içinde tazminat isteminde bulunulabilir.”
26. 5271 sayılı Kanun’un 100. maddesi şöyledir:
“(1) Kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli veya sanık hakkında tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi, verilmesi beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama kararı verilemez.
(2) Aşağıdaki hallerde bir tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olgular varsa.
b) Şüpheli veya sanığın davranışları;
1. Delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme,
2. Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma,
Hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa.
(3) Aşağıdaki suçların işlendiği hususunda kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı halinde, tutuklama nedeni var sayılabilir:
…
11. Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar (madde 309, 310, 311, 312, 313, 314, 315)”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
27. Mahkemenin 7/1/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
28. Başvurucu;
i. İddianamede suçlamalara esas tek delil olarak ileri sürülen ve kendisi ile hiçbir illiyet bağı kurulamayan dijital verilere dayanılarak tutuklandığını, delillerin kanuna ve hukuka aykırı yollardan elde edildiğini, bu delillerin tutuklama kararları dâhil hiçbir hukuki kararda delil olarak esas alınamayacağını, hakkında tutmayı gerektirir kuvvetli suç şüphesinin bulunmadığını, delilleri karartma olasılığının bulunmadığını, bilirkişi raporlarındaki çelişkiler giderilmeksizin tutuklama kararı verildiğini, lehine olan delillerin araştırılmadığını ve iddianameye girmediğini,
ii. Mahkemelerin her türlü kararının gerekçeli olarak yazılması gerektiğini, Yerel Mahkemenin verdiği tutukluluk hâlinin devamı kararlarında somut olguya dayalı hiçbir yasal gerekçe belirtilmediğini, kovuşturma sürecinde verilen tutukluluk hâlinin devamı kararlarının hukuka aykırı olduğunu,
iii. Yerel Mahkeme tarafından alınan tutukluluk hâlinin devamı kararlarının birbirinin tekrarı niteliğinde olduğunu, tutukluluğun devamına ilişkin kararlara devamlı itiraz etmesine rağmen sonuç alamadığını, üç yıla yaklaşan kovuşturma döneminde dosyaya sunulan onlarca lehe delil ve bilirkişi raporuna ve iddia edilen dijital veri ile kendisi arasında hiçbir illiyet bağı olmamasına rağmen derece ve itiraz mahkemesince basmakalıp gerekçelerle kısa ret kararları verildiğini ileri sürerek Anayasa’nın 19. ve 141. maddelerinin ihlal edildiğini iddia ederek tazminat talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
29. Başvurucu tutuklama nedenleri olmadan ve kuvvetli suç şüphesi bulunmadan, hukuka aykırı bir eylemde bulunmadan tutuklandığını ve tutukluluğunun devamına karar verildiğini ileri sürmüştür. Başvurucunun bu şikâyetlerinin tutukluluğun kanuniliğine ilişkin olduğu ve Anayasa’nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında incelenmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır. Tutukluluğun devamı kararlarının gerekçesiz olduğu şeklindeki şikâyetinin ise Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrası kapsamında incelenmesi gerekir. Başvurucu ayrıca hukuka aykırı şekilde verilen tutuklama ve tutukluluğun devamı kararlarına karşı yaptığı itirazların formül gerekçelerle reddedilmesi nedeniyle itiraz edebileceği etkili bir yolun bulunmadığını ileri sürmüştür. Somut olayda başvurucunun iddiasının özü, tutukluluk kararlarına karşı yaptığı itirazlarının mahkemelerce formül gerekçelerle reddedilmesine ve bu nedenle uzun süre tutuklu kalmasına ilişkindir. Başvurucunun bu iddiasının da Anayasa'nın 19. maddesinin yedinci fıkrası çerçevesinde incelenmesi gerekir.
30. Bakanlık görüşünde, başvuran ile aynı örgüt davaları kapsamında yargılanan sanıkların Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) aynı gerekçelerle ve özellikle tutuklanmalarının ulusal mevzuata ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 5. maddesinin birinci fıkrasının (c) bendine aykırılık iddiası ile yaptıkları başvurularda AİHM’in, söz konusu başvurucuların suçu islediklerine dair inandırıcı nedenler olmamasına rağmen özgürlüklerinden yoksun bırakıldıkları yönündeki şikâyetlerini açıkça dayanaktan yoksun bularak reddetmiş olduğunu belirtmiştir.
31. Bakanlık ayrıca İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesinin 2/7/2012 tarihli ve 6352 sayılı Kanun’dan sonra, tutukluluğun devamında kullanılan gerekçelerde yetkili mahkemenin tutukluluğun devamına karar verirken adli kontrol tedbirlerinden herhangi birine başvurmanın yerinde olup olmayacağını da kararlarında tartıştığını belirtmiştir.
32. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı yasal süresi içerisinde bir beyanda bulunmamıştır.
33. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesi şöyledir:
"… Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır."
34. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Bireysel başvuru hakkı" kenar başlıklı 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir.”
35. Anılan Anayasa ve Kanun hükümleri uyarınca Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, "ikincil nitelikte bir kanun yolu" olup bu yola başvurulmadan önce kural olarak olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm organlarının anayasal ödevi olup bu ödevin ihmal edilmesi nedeniyle ortaya çıkan hak ihlallerinin düzeltilmesi idari ve yargısal makamların görevidir. Bu nedenle temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının öncelikle idari merciler ve derece mahkemeleri önünde ileri sürülmesi, bu makamlar tarafından değerlendirilmesi ve bir çözüme kavuşturulması esastır (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403, 26/3/2013, § 16).
36. Buna göre Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği, Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur. Bu ilke uyarınca başvurucunun Anayasa Mahkemesi önüne getirdiği şikâyetini öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve kanıtlarını zamanında bu makamlara sunması ve aynı zamanda bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekir. Bu şekilde olağan denetim mekanizmaları önünde ileri sürülüp takip edilmeyen temel hak ve özgürlüklerin ihlaline ilişkin iddialar, Anayasa Mahkemesi önünde bireysel başvuru konusu yapılamaz (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, § 17).
37. Somut olayda başvurucu, hakkındaki dava İlk Derece Mahkemesi aşamasındayken 8/11/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmuştur. Ancak bireysel başvurusu sonuçlanmadan başvurucu hakkında beraat kararı verilmiş ve karar temyiz edilmeyerek 19/11/2015 tarihinde kesinleşmiştir.
38. Tutukluluk hâli sona ermiş olan bir başvurucunun -devam eden tutukluluk hâlinden farklı olarak- tutukluluk süresinin makul olmadığı ve tutukluluğun devamına ilişkin kararların gerekçelerinin yetersiz olduğu yönünde iddialar ileri sürmesi hâlinde iddia edilen ihlalin tespitini ve tazminat ödenmesini sağlayabilecek bir hukuk yolu mevcut ise öncelikle bu yolu tüketmesi gerekir (Hamit Kaya, B. No: 2012/338, 2/7/2013, § 46).
39. 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendinde kanunlarda belirtilen koşullar dışında yakalanan, tutuklanan veya tutukluluğunun devamına karar verilen, (d) bendinde ise makul sürede hakkında hüküm verilmeyen bir tutuklu için tazminat talebinde bulunabilme imkânı tanınmaktadır. Dolayısıyla söz konusu başvuru yolu, bir yandan başvuranın tutukluluğunun kanunda belirtilen koşullar dışında olduğunun kabul edilmesini, diğer taraftan bu sebeple maruz kalınan zararın telafi edilmesini sağlayabilmektedir. Bu nedenle 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesi ile öngörülen hukuk yolu, başvurucunun şikâyetleri açısından erişilebilir ve elverişli bir çözüm olanağı ve makul ölçüde bir başarı imkânı sunmaktadır (Hamit Kaya, § 48).
40. Başvurucu, hakkındaki beraat hükmünün kesinleştiği 19/11/2015 tarihinden itibaren 5271 sayılı Kanun’un 141. maddesine dayanarak tazminat talebinde bulunma imkânına sahiptir. Somut olayda beraat hükmünün 19/11/2015 tarihinde kesinleştiği dikkate alındığında bireysel başvurunun karara bağlandığı tarih itibarıyla 5271 sayılı Kanun’un 141. maddesinde düzenlenen yola başvurmak için gerekli olan ve aynı Kanun’un 142. maddesinin (1) numaralı fıkrasında öngörülen yasal sürelerin geçmemiş olduğu anlaşılmaktadır. Etkin ve erişilebilir bir çözüm imkânı sunan hukuk yoluna başvurulmaksızın yapılan bireysel başvuruların Mahkemece incelenmesi, bireysel başvuru yolunun ikincilliği ilkesi gereği mümkün değildir.
41. Açıklanan nedenlerle başvurucunun 5271 sayılı Kanun’un 141. maddesinde öngörülen tazminat yoluna başvurmadığı anlaşıldığından başvurunun diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan nedenlerle;
A. Kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddiaların başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
7/1/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.