TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
HÜSEYİN HANÇER BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/8319)
|
|
Karar Tarihi: 7/1/2016
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Yusuf Enes KAYA
|
Başvurucu
|
:
|
Hüseyin HANÇER
|
Vekili
|
:
|
Av. İhsan Nuri TEZEL
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1.
Başvuru; tutuklama kararının hukuka aykırı olduğu, tutukluluk ve tutukluluğun
devamına ilişkin mahkeme kararlarına karşı yapılan itirazların formül
gerekçelerle reddedildiği, bu kararlara karşı etkili bir başvuru yolu
bulunmadığı gerekçesiyle kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının ihlal edildiği
iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2.
Başvuru 8/11/2013 tarihinde İstanbul Bölge İdare Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır.
Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde
başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin
bulunmadığı tespit edilmiştir.
3.
İkinci Bölüm Birinci Komisyonunca 17/1/2014 tarihinde, başvurunun kabul
edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
4.
Bölüm tarafından 25/2/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas
incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü 28/4/2014 tarihinde Anayasa
Mahkemesine sunmuştur.
6. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru
formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucunun,
terör örgütü olduğu iddia edilen Ergenekon adlı örgüte karşı yürütülen
soruşturma kapsamında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının talimatıyla Ankara
Cumhuriyet Başsavcılığınca 3/3/2011 tarihinde ifadesi alınmıştır.
9.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 17/5/2011 tarihli ve 2011/389 sayılı
iddianamesi ile başvurucu hakkında kamu davası açılmıştır.
10.
İddianamenin başvurucu ile ilgili kısmı şu şekildedir:
“Donanma Komutanlığı İstihbarat Şube Müdürlüğünde yapılan
aramalarda ele geçen dijital veriler üzerinde yapılan incelemelerde 5 nolu hard diskte D\İKK\New Folder\Kadir
Sağdıç Paşa\arazi sıralı klasörleri içerisinde “arazi” ve “inceleme” isimli
belgelerin bulunduğu, “arazi” isimli belgenin Koramiral K.S. imzasıyla Dz.Kur.Kd.Alb.A. T.’ye hitaben,
2008 yılı Kasım ayında yazıldığının anlaşıldığı, içeriğinde ise Koramiral K.S.’nin Anadolu Kavağı, Poyrazköy ve
Riva mevkilerinde arazi yapısına ilişkin etüt çalışması yapılması talimatı
verdiği, Albay A. T. ve ekibinin de gerekli çalışmayı yaparak aynı komutana arz
ettikleri belgeler olduğu, belgelerde mühimmatlar için en uygun yerin 2009/969
soruşturma sayılı dosya kapsamında birçok mühimmat, patlayıcı ve merminin elde edildiği
Keçilik mevkii olarak belirlendiği, ayrıca diğer bölgeler içinde etüt
çalışmalarının bulunduğu anlaşılmıştır. Arazi isimli belgenin dijital
özellikleri incelendiğinde yazıyı yazan ve son kaydeden kişinin Hüseyin HANÇER
olduğu, belgenin oluşturulma tarihinin 04.09.2008, son işlem tarihinin ise
18.11.2008 olduğu görülmektedir. K. S. adına imzaya açılmış Ali TÜRKŞEN’e hitaben yazılan yazıda Anadolu Kavağı, Poyrazköy ve Riva olarak inceleme yapılacak arazilerin
belirtildiği, buraların kullanılabileceği faraziyesi ile hareket edilerek titiz
bir çalışmanın yapılması, görevlendirilecek personelin güvenilirliğine dikkat
edilmesi ve yapılacak çalışmada dikkat edilecek hususların belirtildiği, A. T.
tarafından belirtilen yazıya cevaben inceleme yapıldığına dair yazılan
“İnceleme” isimli belgede, incelemelerin kimler tarafından yapıldığı,
incelenecek yerler ile ilgili olumlu ve olumsuz taraflarını belirtir çizelgenin
yapıldığı ve netice olarak Keçilik mevkiinin icra edilecek faaliyet için en
uygun yer olarak belirtildiği, Aynı yazıda Personel Kimlikleri başlığı altında;
E. K., H. C. ve İ.B isimlerinin bulunduğu, Arazi Durum Çizelgesi başlığı
altında; Tahaffuzhane, Keçilik ve İncirtepe ve Svat Dere/Eski SAT Grup Komutanlığı mevkileri ile ilgili
olumlu/olumsuz olmak üzere durum değerlendirmelerinin yapıldığı çizelge
bulunduğu görülmüştür.21-24.04.2009 tarihleri arasında Beykoz Poyrazköy KEÇİLİK mevkiinde yapılan aramada birçok
mühimmat, patlayıcı ve merminin ele geçirildiği, buna paralel olarak 06.12.2010
tarihinde yapılan aramada elde edilen dijital belgeler arasında bulunan A. T.
adına imzaya açılmış “İnceleme” isimli belge incelendiğinde faaliyetler için
kullanılabilecek en uygun yer olarak “KEÇİLİK” mevkiinin belirtildiği,
dolayısıyla belgenin ele geçen mühimmatların gizlenmesi maksadıyla belgede
belirtilen personel tarafından icra edilen alan/etüd
çalışmaları olduğu, çalışmaların bu kapsamda yapıldığı, K. S. tarafından
yazılan yazı içeriğinde “buraların kullanılabileceği faraziyesi ile hareket
edilerek titiz bir çalışmanın yapılması” şeklindeki ibareler ile anılan
yerlerde elde edilen mühimmatlar birlikte düşünüldüğünde çalışmaların bu
çerçevede gerçekleştirildiği, Belge içeriğinde geçen İNCİRTEPE mevkii ile
ilgili olarak alınan mahkeme kararına istinaden jandarma personelinin de
katılımı ile 17-19.12.2010 tarihleri arasında yapılan arama ve kazı
çalışmalarında dokuzyüz(900) adet uzun namlulu silah
fişeği, bin ikiyüz (1200) adet tabanca fişeği, Datasheet patlayıcı madde, infilaklı ve saniyeli fitil ile
çeşitli patlayıcı maddelerin bulunarak el konulduğu, olay yerinde emniyet
görevlilerince yapılan incelemede, bölge ile ilgili olarak rapor içeriğinde
belirtilen olumlu/olumsuz bütün unsurların bire bir örtüştüğü, bölge zemininin
gizlenmeye uygun bitki örtüsüne sahip bulunduğu, kazı için yumuşak zemin
olduğu, kara yoluyla ulaşımın bulunduğu gibi hususların tespit edildiği
anlaşılmıştır. Başsavcılığımızın 2009/1498 soruşturma numaralı dosyasında
hakkında soruşturma yapılan ve 16.07.2009 tarihinde 2009/565 numaralı iddianame
ile kamu davası açılan sanıklardan H. A. Y.’den elde
edilen 37 nolu CD içerisinde bulunan “başkanlıktan
gelen isimler” isimli belgede “K.Ç., Hüseyin HANÇER, E.İ. : bu şahıslar
telefonlarını değiştirsinler, kişilerle irtibat kurarken dikkat etsinler” Şeklinde
kaydın yer aldığı, Başsavcılığımızın 2009/1498 soruşturma numaralı dosyasında
hakkında soruşturma yapılan ve 16.07.2009 tarihinde 2009/565 numaralı iddianame
ile kamu davası açılan sanıklardan İlyas ÇINAR’dan
elde edilen 51 Nolu CD’de bulunan “bağlantılarım”
isimli excel belgesinde şüpheli Hüseyin HANÇER’in isim, telefon, elektronik posta bilgilerinin
bulunduğu tespit edilmiştir. 51 Nolu CD içerisinde
“hatırla.doc” isimli bir belge bulunduğu, belge içerisinde “Konferans için
komutanlarla görüş, Üniversiteden hocanın getirilmesi işini memet
halledecek, Albay Ş.Y. den alınanları ilet” şeklinde ibareler bulunduğu, aynı
CD içerisinde “dilekim.xls” isimli belgede (2009/969 soruşturma numaralı
dosyada yapılan soruşturma sonucunda hakkında 2010/29 sayılı iddianameyle kamu
davası açılan sanık) Şafak YÜREKLİ için “EKİPTEN” şeklinde yanına not
yazıldığı, şüpheli Hüseyin HANÇER’in, Şafak YÜREKLİ
ile telefon görüşmelerinin bulunduğu belirlenmiştir. yapılmasının istenildiği, “arazi”
isimli belgenin dijital özellikleri incelendiğinde belgeyi yazan ve son
kaydeden kişinin şüpheli Hüseyin HANÇER olduğu, şüpheli K. S.’nin talimatının şüpheli Hüseyin HANÇER tarafından
hazırlandığı, Hüseyin HANÇER’in de aynı yasa dışı
yapılanma içerisinde yer aldığı, İhbar üzerine 21-24.04.2009 tarihinde yapılan
aramalarda ele geçen silah ve mühimmat ile 06.12.2010 tarihinde Donanma
Komutanlığında yapılan aramada ele geçen örgütsel nitelikli dokümanlardaki
kayıtlardan yararlanılarak 18.12.2010 tarihinde Beykoz Poyrazköy
İncirtepe mevkinde yapılan
aramada ele geçen patlayıcı madde ve mühimmatların şüphelilerden Kadir SAĞDIÇ’ın emir ve talimatları, şüphelilerden A.T. ve
Hüseyin HANÇER’in koordinesinde şüpheliler E.K, H. C.
ve İ. B. tarafından yasa dışı eylemlerde kullanılmak üzere gizlendiği,
şüphelilerin mensubu oldukları yasa dışı yapılanmanın amaçları doğrultusunda
ruhsatsız olarak nitelikli yasak silah ve patlayıcı madde bulundurmak suçlarını
işledikleri kanaatine varılmıştır.
...
Şüphelilerden Hüseyin
HANÇER’in eylemine uyan; Ergenekon silahlı terör
örgütüyle doğrudan bağlantılı olarak Kafes Operasyon Eylem Planı’ nı hayata geçirmek üzere faaliyet yürüten yasa dışı
örgütlenmenin üyesi olmak suçundan TCK’nın 314/2, Cebir ve şiddet kullanarak
TBMM’yi ortadan kaldırmaya, kısmen veya tamamen görevlerini yapmasını
engellemeye teşebbüs suçundan eylemine uyan TCK’nın 311/1, Cebir ve şiddet
kullanarak yürütme organını ortadan kaldırmaya, kısmen veya tamamen görevlerini
yapmasını engellemeye teşebbüs etmek suçundan TCK’nın 312/1, İzinsiz tehlikeli
madde bulundurmak suçundan TCK’nın 174/1-2, 6136 sayılı Kanuna muhalefet
suçundan 6136 sayılı Kanunun 13/2, aynı Kanunun Ek 5. 3713 Sayılı Terörle
Mücadele Kanununun 5, TCK’nın 53, 58/9, 63. maddeleri gereğince CEZALANDIRILMASINA,”
11.
Başvurucunun yargılanmasına İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2011/111
sayılı dosyasında başlanmıştır. 27/5/2011 tarihli tensip duruşmasında Mahkeme,
başvurucunun bulunduğu konum ve görevi itibarıyla elde edilen deliller ve
bunlara dayanak teşkil edebilecek işlemlerin araştırılması açısından delilleri
yok edebilecek, gizleyecek veya değiştirebilecek durumda olduğu, bu tehlikenin
devam etmekte olduğu, atılı suçun katalog suçlardan olduğu, hakkında kuvvetli
suç şüphesini gösteren olguların bulunduğu gerekçeleriyle başvurucu hakkında
yakalama emri çıkarılmasına karar vermiştir.
12. Yakalama
kararının 21/6/2011 tarihinde tebliğ edilmesi üzerine başvurucu 21/6/2011 tarihinde
teslim olmuştur.
13. İstanbul
12. Ağır Ceza Mahkemesi 22/6/2011 tarihli duruşmada isnat edilen suçların
katalog suçlardan olması, hakkında kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösterir
olguların bulunması ve bunların devam ediyor olması, konumu itibarıyla
delilleri karartma, değiştirme veya yok etme ihtimalinin bulunması, adli
kontrol tedbirinin yetersiz kalacağı gerekçeleriyle başvurucunun tutuklanmasına
karar vermiştir.
14.
İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2011/111 sayılı dosyası ile aynı Mahkemenin
2010/34 sayılı dosyası birleştirilmiş ve yargılamaya E.2010/34 sayılı dosya
üzerinden devam edilmiştir.
15.
Başvurucu, yargılama süresince birçok defa İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesinden
serbest bırakılmasını talep etmiştir. Mahkeme bu talepleri reddederken
başvurucuya isnat edilen suçların niteliği, kuvvetli şüphe, kaçma riski, mevcut
delil durumu ve delillerin bozulma riski, tutuklamaya alternatif olarak
uygulanabilecek tedbirlerin ilgilinin ceza davasına katılmasını sağlamak için
yetersiz bulunması riski gibi gerekçelere dayanmıştır. Bu kararlara yapılan
itirazlar da benzer gerekçelerle reddedilmiştir.
16.
Başvurucu hakkında son olarak 5/9/2013 tarihinde tutukluluk hâlinin devamına
karar verilmiştir. Başvurucunun 20/9/2013 tarihinde bu karara itiraz etmesi
üzerine İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi 10/10/2013 tarihli ve 2013/604 Değişik
İş sayılı kararıyla başvurucuya isnat edilen suçların katalog suçlardan olması,
hakkında kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösterir olgular bulunması ve
bunların devam ediyor olması gerekçeleriyle itirazın reddine karar vermiştir.
17.
Başvurucu 8/11/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
18.
Başvurucu 27/1/2014 tarihinde tahliye edilmiştir.
19.
İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesinin (CMK 250. madde ile görevli) kapatılması
üzerine dava 27/3/2014 tarihinde İstanbul Anadolu 5. Ağır Ceza Mahkemesine
devredilmiş ve Mahkemenin E.2014/155 sayılı dosyasında görülmeye başlanmıştır.
Dosya kapsamında birleştirilmiş dört dava ve seksen dört sanık bulunmaktadır.
20.
İstanbul 5. Anadolu Ağır Ceza Mahkemesi 22/10/2015 tarihli ve E.2014/155,
K.2015/359 sayılı kararıyla tüm sanıkların beraatına karar vermiştir.
B. İlgili Hukuk
21. 26/9/2004
tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 314. maddesi şöyledir:
“(1) Bu
kısmın dördüncü ve beşinci bölümlerinde yer alan suçları işlemek amacıyla,
silahlı örgüt kuran veya yöneten kişi, on yıldan onbeş
yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Birinci fıkrada tanımlanan örgüte üye
olanlara, beş yıldan on yıla kadar hapis cezası verilir.
(3) Suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçuna
ilişkin diğer hükümler, bu suç açısından aynen uygulanır.”
22. 5237
sayılı Kanun’un 311. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
‘‘Cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Büyük Millet Meclisini ortadan
kaldırmaya veya Türkiye Büyük Millet Meclisinin görevlerini kısmen veya tamamen
yapmasını engellemeye teşebbüs edenler, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasıyla
cezalandırılırlar.’’
23. 5237
sayılı Kanun’un 174. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Yetkili makamlardan gerekli
izni almaksızın, patlayıcı, yakıcı, aşındırıcı, yaralayıcı, boğucu,
zehirleyici, sürekli hastalığa yol açıcı nükleer, radyoaktif, kimyasal,
biyolojik maddeyi imal, ithal veya ihraç eden, ülke içinde bir yerden diğer bir
yere nakleden, muhafaza eden, satan, satın alan veya işleyen kişi, üç yıldan
sekiz yıla kadar hapis ve beş bin güne kadar adlî para cezası ile
cezalandırılır. Yetkili makamların izni olmaksızın, bu fıkra kapsamına giren
maddelerin imalinde, işlenmesinde veya kullanılmasında gerekli olan malzeme ve
teçhizatı ihraç eden kişi de aynı ceza ile cezalandırılır.
(2) Bu fiillerin suç işlemek için teşkil edilmiş bir örgütün faaliyeti
çerçevesinde işlenmesi halinde, verilecek ceza yarı oranında artırılır.”
24. 4/12/2014
tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 141. maddesinin (1) numaralı
fıkrası şöyledir:
“(1) Suç soruşturması
veya kovuşturması sırasında;
a) Kanunlarda belirtilen koşullar dışında yakalanan, tutuklanan veya
tutukluluğunun devamına karar verilen,
b) Kanunî gözaltı süresi içinde hâkim önüne çıkarılmayan,
c) Kanunî hakları hatırlatılmadan veya hatırlatılan haklarından
yararlandırılma isteği yerine getirilmeden tutuklanan,
d) Kanuna uygun olarak tutuklandığı hâlde makul sürede yargılama mercii
huzuruna çıkarılmayan ve bu süre içinde hakkında hüküm verilmeyen,
e) Kanuna uygun olarak yakalandıktan veya tutuklandıktan sonra
haklarında kovuşturmaya yer olmadığına veya beraatlerine
karar verilen,
f) Mahkûm olup da gözaltı ve tutuklulukta geçirdiği süreleri,
hükümlülük sürelerinden fazla olan veya işlediği suç için kanunda öngörülen
cezanın sadece para cezası olması nedeniyle zorunlu olarak bu cezayla
cezalandırılan,
g) Yakalama veya tutuklama nedenleri ve haklarındaki suçlamalar kendilerine,
yazıyla veya bunun hemen olanaklı bulunmadığı hâllerde sözle açıklanmayan, h)
Yakalanmaları veya tutuklanmaları yakınlarına bildirilmeyen,
i) Hakkındaki arama kararı
ölçüsüz bir şekilde gerçekleştirilen,
j) Eşyasına veya diğer malvarlığı değerlerine, koşulları oluşmadığı
halde elkonulan veya korunması için gerekli tedbirler
alınmayan ya da eşyası veya diğer malvarlığı değerleri amaç dışı kullanılan
veya zamanında geri verilmeyen,
k) (Ek: 11/4/2013-6459/17 md.) Yakalama veya
tutuklama işlemine karşı Kanunda öngörülen başvuru imkânlarından
yararlandırılmayan,
Kişiler, maddî ve manevî her türlü zararlarını, Devletten
isteyebilirler.”
25. 5271
sayılı Kanun'un 142. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:,
“Karar veya hükümlerin kesinleştiğinin ilgilisine tebliğinden itibaren
üç ay ve her hâlde karar veya hükümlerin kesinleşme
tarihini izleyen bir yıl içinde tazminat isteminde bulunulabilir.”
26. 5271
sayılı Kanun’un 100. maddesi şöyledir:
“(1)
Kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların ve bir tutuklama nedeninin
bulunması halinde, şüpheli veya sanık hakkında tutuklama kararı verilebilir.
İşin önemi, verilmesi beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması
halinde, tutuklama kararı verilemez.
(2)
Aşağıdaki hallerde bir tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) Şüpheli
veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut
olgular varsa.
b) Şüpheli
veya sanığın davranışları;
1.
Delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme,
2. Tanık,
mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma,
Hususlarında
kuvvetli şüphe oluşturuyorsa.
(3)
Aşağıdaki suçların işlendiği hususunda kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı
halinde, tutuklama nedeni var sayılabilir:
…
11.
Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar (madde 309, 310, 311,
312, 313, 314, 315)”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
27.
Mahkemenin 7/1/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvurusu incelenip
gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
28. Başvurucu;
i.
İddianamede suçlamalara esas tek delil olarak ileri sürülen ve kendisi ile
hiçbir illiyet bağı kurulamayan dijital verilere dayanılarak tutuklandığını,
delillerin kanuna ve hukuka aykırı yollardan elde edildiğini, bu delillerin
tutuklama kararları dâhil hiçbir hukuki kararda delil olarak esas
alınamayacağını, hakkında tutmayı gerektirir kuvvetli suç şüphesinin
bulunmadığını, delilleri karartma olasılığının bulunmadığını, bilirkişi
raporlarındaki çelişkiler giderilmeksizin tutuklama kararı verildiğini, lehine
olan delillerin araştırılmadığını ve iddianameye girmediğini,
ii. Mahkemelerin her türlü kararının gerekçeli
olarak yazılması gerektiğini, Yerel Mahkemenin verdiği tutukluluk hâlinin
devamı kararlarında somut olguya dayalı hiçbir yasal gerekçe belirtilmediğini,
kovuşturma sürecinde verilen tutukluluk hâlinin devamı kararlarının hukuka
aykırı olduğunu,
iii. Yerel Mahkeme tarafından alınan
tutukluluk hâlinin devamı kararlarının birbirinin tekrarı niteliğinde olduğunu,
tutukluluğun devamına ilişkin kararlara devamlı itiraz etmesine rağmen sonuç
alamadığını, üç yıla yaklaşan kovuşturma döneminde dosyaya sunulan onlarca lehe
delil ve bilirkişi raporuna ve iddia edilen dijital veri ile kendisi arasında
hiçbir illiyet bağı olmamasına rağmen derece ve itiraz mahkemesince basmakalıp
gerekçelerle kısa ret kararları verildiğini ileri sürerek Anayasa’nın 19. ve
141. maddelerinin ihlal edildiğini iddia ederek tazminat talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
29. Başvurucu tutuklama nedenleri olmadan ve kuvvetli suç
şüphesi bulunmadan, hukuka aykırı bir eylemde bulunmadan tutuklandığını ve
tutukluluğunun devamına karar verildiğini ileri sürmüştür. Başvurucunun bu
şikâyetlerinin tutukluluğun kanuniliğine ilişkin olduğu ve Anayasa’nın 19.
maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında incelenmesi gerektiği sonucuna
ulaşılmıştır. Tutukluluğun devamı kararlarının gerekçesiz olduğu şeklindeki
şikâyetinin ise Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrası kapsamında
incelenmesi gerekir. Başvurucu ayrıca hukuka aykırı şekilde verilen tutuklama
ve tutukluluğun devamı kararlarına karşı yaptığı itirazların formül
gerekçelerle reddedilmesi nedeniyle itiraz edebileceği etkili bir yolun
bulunmadığını ileri sürmüştür. Somut olayda başvurucunun iddiasının özü,
tutukluluk kararlarına karşı yaptığı itirazlarının mahkemelerce formül
gerekçelerle reddedilmesine ve bu nedenle uzun süre tutuklu kalmasına
ilişkindir. Başvurucunun bu iddiasının da Anayasa'nın 19. maddesinin yedinci
fıkrası çerçevesinde incelenmesi gerekir.
30. Bakanlık görüşünde, başvuran ile aynı örgüt davaları kapsamında
yargılanan sanıkların Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) aynı gerekçelerle
ve özellikle tutuklanmalarının ulusal mevzuata ve Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 5. maddesinin birinci fıkrasının (c) bendine
aykırılık iddiası ile yaptıkları başvurularda AİHM’in,
söz konusu başvurucuların suçu islediklerine dair inandırıcı nedenler
olmamasına rağmen özgürlüklerinden yoksun bırakıldıkları yönündeki
şikâyetlerini açıkça dayanaktan yoksun bularak reddetmiş olduğunu belirtmiştir.
31. Bakanlık ayrıca İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesinin 2/7/2012
tarihli ve 6352 sayılı Kanun’dan sonra, tutukluluğun devamında kullanılan
gerekçelerde yetkili mahkemenin tutukluluğun devamına karar verirken adli
kontrol tedbirlerinden herhangi birine başvurmanın yerinde olup olmayacağını da
kararlarında tartıştığını belirtmiştir.
32. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı yasal süresi içerisinde
bir beyanda bulunmamıştır.
33. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesi
şöyledir:
"… Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş
olması şarttır."
34. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Bireysel başvuru hakkı" kenar başlıklı 45.
maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için
kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel
başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir.”
35. Anılan Anayasa ve Kanun hükümleri uyarınca Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuru, "ikincil nitelikte bir kanun yolu" olup
bu yola başvurulmadan önce kural olarak olağan kanun yollarının tüketilmiş
olması şarttır. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm organlarının
anayasal ödevi olup bu ödevin ihmal edilmesi nedeniyle ortaya çıkan hak
ihlallerinin düzeltilmesi idari ve yargısal makamların görevidir. Bu nedenle
temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının öncelikle idari merciler
ve derece mahkemeleri önünde ileri sürülmesi, bu makamlar tarafından
değerlendirilmesi ve bir çözüme kavuşturulması esastır (Ayşe Zıraman ve Cennet
Yeşilyurt, B. No: 2012/403, 26/3/2013, § 16).
36. Buna göre Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen
hak ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek
ikincil nitelikte bir kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği
gereği, Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle
olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur. Bu ilke uyarınca başvurucunun
Anayasa Mahkemesi önüne getirdiği şikâyetini öncelikle ve süresinde yetkili
idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip
olduğu bilgi ve kanıtlarını zamanında bu makamlara sunması ve aynı zamanda bu
süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması
gerekir. Bu şekilde olağan denetim mekanizmaları önünde ileri sürülüp takip
edilmeyen temel hak ve özgürlüklerin ihlaline ilişkin iddialar, Anayasa
Mahkemesi önünde bireysel başvuru konusu yapılamaz (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt,
§ 17).
37. Somut olayda başvurucu, hakkındaki dava İlk Derece Mahkemesi
aşamasındayken 8/11/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda
bulunmuştur. Ancak bireysel başvurusu sonuçlanmadan başvurucu hakkında beraat
kararı verilmiş ve karar temyiz edilmeyerek 19/11/2015 tarihinde
kesinleşmiştir.
38. Tutukluluk hâli sona ermiş olan bir başvurucunun -devam eden
tutukluluk hâlinden farklı olarak- tutukluluk süresinin makul olmadığı ve
tutukluluğun devamına ilişkin kararların gerekçelerinin yetersiz olduğu yönünde
iddialar ileri sürmesi hâlinde iddia edilen ihlalin tespitini ve tazminat
ödenmesini sağlayabilecek bir hukuk yolu mevcut ise öncelikle bu yolu tüketmesi
gerekir (Hamit Kaya, B. No:
2012/338, 2/7/2013, § 46).
39. 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının
(a) bendinde kanunlarda belirtilen koşullar dışında yakalanan, tutuklanan veya
tutukluluğunun devamına karar verilen, (d) bendinde ise makul sürede hakkında
hüküm verilmeyen bir tutuklu için tazminat talebinde bulunabilme imkânı
tanınmaktadır. Dolayısıyla söz konusu başvuru yolu, bir yandan başvuranın
tutukluluğunun kanunda belirtilen koşullar dışında olduğunun kabul edilmesini,
diğer taraftan bu sebeple maruz kalınan zararın telafi edilmesini
sağlayabilmektedir. Bu nedenle 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesi ile öngörülen
hukuk yolu, başvurucunun şikâyetleri açısından erişilebilir ve elverişli bir
çözüm olanağı ve makul ölçüde bir başarı imkânı sunmaktadır (Hamit Kaya, § 48).
40. Başvurucu, hakkındaki beraat hükmünün kesinleştiği
19/11/2015 tarihinden itibaren 5271 sayılı Kanun’un 141. maddesine dayanarak
tazminat talebinde bulunma imkânına sahiptir. Somut olayda beraat hükmünün
19/11/2015 tarihinde kesinleştiği dikkate alındığında bireysel başvurunun
karara bağlandığı tarih itibarıyla 5271 sayılı Kanun’un 141. maddesinde
düzenlenen yola başvurmak için gerekli olan ve aynı Kanun’un 142. maddesinin
(1) numaralı fıkrasında öngörülen yasal sürelerin geçmemiş olduğu
anlaşılmaktadır. Etkin ve erişilebilir bir çözüm imkânı sunan hukuk yoluna
başvurulmaksızın yapılan bireysel başvuruların Mahkemece incelenmesi, bireysel
başvuru yolunun ikincilliği ilkesi gereği mümkün değildir.
41. Açıklanan nedenlerle başvurucunun 5271 sayılı Kanun’un 141.
maddesinde öngörülen tazminat yoluna başvurmadığı anlaşıldığından başvurunun diğer
kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
nedenlerle;
A.
Kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddiaların başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama
giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
7/1/2016
tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.