TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
FATİH YAZAR BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/6232)
|
|
Karar Tarihi: 18/11/2015
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serruh
KALELİ
|
|
|
Nuri NECİPOĞLU
|
|
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
Raportör
|
:
|
Aydın ŞİMŞEK
|
Başvurucu
|
:
|
Fatih YAZAR
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru; tutuklamanın hukuki olmaması, soruşturma dosyasına
erişimin kısıtlanması ve suçlamalardan haberdar edilmeden sorguya sevk edilmesi
nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının, soruşturma sürecindeki işlem
ve uygulamalar nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına
ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2.
Başvuru, 2/8/2013 tarihinde İstanbul 12. Asliye Ceza Mahkemesi aracılığıyla
yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi
neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3.
Birinci Bölüm İkinci Komisyonunca 29/1/2014 tarihinde, başvurunun kabul
edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
4.
Birinci Bölüm tarafından 06/03/2014 tarihinde yapılan toplantıda, başvurunun
kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına ve başvuru
belgelerinin bir örneğinin görüş için Adalet Bakanlığına (Bakanlık)
gönderilmesine karar verilmiştir.
5.
Bakanlık tarafından 4/4/2014 tarihinde sunulan görüş yazısı, başvurucuya
7/6/2014 tarihinde tebliğ edilmiştir.
6.
Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
7.
Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Projesi
(UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde ilgili olaylar
özetle şöyledir:
8.
Başvurucu, Antalya Barosuna kayıtlı serbest avukat olarak görev yapmaktadır.
9.
Antalya Cumhuriyet Başsavcılığının (12/4/1991 tarihli ve 3713 mülga sayılı
Terörle Mücadele Kanunu’nun 10. maddesi ile görevli bölümü) 2012/172 Soruşturma
sayılı dosyası ile yürütülen soruşturma kapsamında başvurucu 19/6/2013 tarihinde
gözaltına alınmıştır.
10.
Öte yandan Antalya (2) No.lu Hâkimliğinin (TMK 10. madde ile görevli) 17/6/2013
tarihli ve 2013/806 Değişik İş sayılı kararı ile “yürütülen soruşturmanın niteliği, geniş bir çerçevede yürütülmesi
nedeniyle, suç delillerine ve şüphelilere tam olarak ulaşılıp yakalanabilmesi
amacıyla, delillerin sağlıklı bir şekilde elde edilerek soruşturmanın
tamamlanabilmesi, bu aşamada müdafilerin ve vekillerin dosya içeriğini
incelemesi ve belgelerden örnek almasının, soruşturmanın amacını tehlikeye
düşürebilecek nitelikte olması ve operasyon ile soruşturma bütünlüğünün
bozulmaması için CMK'nin 153/2 maddesi gereğince müdafiinin dosya içeriğini incelemesi veya belgelerden
örnek alması (CMK 153/3 maddesi gereğince şüphelinin ifadesini içeren tutanak,
bilirkişi raporlan, şüphelinin hazır bulunmaya yetkili olduğu adli işlemlere
ilişkin tutanaklar hariç) soruşturmanın amacını tehlikeye düşürdüğünden,
soruşturma tamamlanıncaya kadar KISITLANMASINA” karar verilmiştir.
11.
Kolluk görevlileri tarafından 20/6/2013 tarihinde başvurucunun ifadesi
alınırken müdafiin, ifadenin Cumhuriyet Savcılığınca
alınması gerektiğinden bahisle müdahalede bulunması üzerine başvurucunun ifade
alma işlemi tamamlanamamıştır. Başvurucuya isnat edilen örgüt üyeliği, adam
öldürmeye teşebbüs ve cinsel saldırı eylemlerine ilişkin olarak suçlamaya
dayanak oluşturan olaylar ve deliller ifade alma işlemi sırasında
açıklanmıştır.
12.
Antalya Cumhuriyet Başsavcılığı, başvurucunun ifadesini almadan 21/6/2013
tarihinde başvurucuyu, tutuklanması istemiyle Antalya (2) No.lu Hâkimliğine
sevk etmiştir.
13.
Antalya (2) No.lu Hâkimliğinin 21/6/2013 tarihli ve 2013/8 sorgu sayılı kararı
ile başvurucunun sorgusu yapılmış ve “suç işlemek amacıyla örgüt kurma, kasten
öldürmeye teşebbüs ve cinsel saldırı” suçlarından
tutuklanmasına karar verilmiştir. Hâkimliğin tutuklama gerekçesi şöyledir:
“... üzerlerine atılı suçları işlediklerine dair
kuvvetli suç şüphesinin varlığı, usulüne uygun alınmış karar uyarınca telefon
dinleme kayıtları ve üzerlerine yüklenen suçların niteliğine mevcut delil
durumuna ve şüphelilerin kaçma şüphesine göre CMK'nın
100. maddesi gereğince TUTUKLANMALARINA”
14.
Başvurucu 1/7/2013 tarihinde tutuklama kararına itiraz etmiş, Antalya (1) No.lu
Hâkimliğinin (CMK 10. madde ile görevli) 4/7/2013 tarihli ve 2013/860 Değişik
İş sayılı kararında “...üzerine atılı
suçların nitelikleri, şüpheli E.T.'nin ifadeleri, bu
ifadeleri destekleyen müşteki beyanları, dolandırıcılığa ilişkin noter
satışları ve tapu kayıtları, diğer şüpheliler ile olan tape
kayıtları, çok sayıda atılı suç bulunması, delillerin tam olarak toplanmamış
olması ve delil karartma ihtimali dikkate alındığında adli kontrol
tedbirlerinin yetersiz kalacağı gözetilerek şüpheli hakkında Antalya 2 Nolu Hâkimlikçe verilen 21/06/2013 tarih ve 2013/8 sorgu
sayılı kararında usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmadığı”
gerekçesiyle itirazın kesin olarak reddine karar verilmiştir.
15.
Öte yandan başvurucu, 4/7/2013 tarihli dilekçesi ile atılı suçların haksız
ekonomik çıkar sağlamak amacıyla kurulmuş bir örgütün faaliyeti çerçevesinde
cebir ve tehdit uygulanarak işlenen suçlardan olmadığı gerekçesiyle 3713 sayılı
Kanun’un 10. maddesi ile görevli Cumhuriyet Başsavcılığınca görevsizlik kararı
verilerek soruşturmanın Antalya Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesini talep
etmiştir. Başvurucunun ibraz ettiği dilekçe üzerine Cumhuriyet savcısı
tarafından dosyasına havale edilmesi için yazılan derkenar yazısı altına “Soruşturma bittiğinde değerlendirilecek.”
notu eklenmiş ve bu şekilde başvurucunun görevsizlik kararı verilmesine yönelik
talebi reddedilmiştir. Karar, dilekçe üzerine yazıldığı için başvurucunun bu
kararı aynı tarihte öğrendiği kabul edilmiştir.
16.
Başvurucu, 2/8/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
17.
Antalya (1) No.lu Hâkimliğinin 4/7/2013 tarihli itirazın reddi kararının
başvurucuya tebliğ edildiği tarihe veya başvurucunun kararı öğrendiği tarihe
ilişkin olarak başvuru formuyla eklerinde herhangi bir bilgi ve belge
bulunmamakla birlikte 2/8/2013 tarihinde yapılan bireysel başvuruda süre aşımı
bulunmamaktadır.
18.
Antalya (2) No.lu Hâkimliğinin 20/9/2013 tarihli ve 2013/1219 Değişik İş sayılı
kararı ile başvurucunun tahliyesine karar verilmiştir.
19.
Antalya Cumhuriyet Başsavcılığının 7/3/2014 tarihli ve K.2014/13 sayılı
kararında “6526 Sayılı Kanunun 1. Maddesi
ile 3713 Sayılı Terörle Mücadele Kanununa eklenmiş geçici 14 üncü maddesi
uyarınca TMK'nın 10'uncu Maddesi ile Görevli Antalya
5. Ağır Ceza Mahkemesinin kaldırıldığı, Terörle Mücadele Kanununun 10'uncu
maddesi uyarınca görevlendirilen Cumhuriyet Savcılarınca yürütülen soruşturma
dosyalarının da yetkili ve görevli Cumhuriyet Başsavcılıklarına devredilmesi
gerektiği” gerekçesiyle soruşturma dosyasının Manavgat Cumhuriyet
Başsavcılığına gönderilmesine karar verilmiştir.
20.
Manavgat Cumhuriyet Başsavcılığının 22/5/2014 tarihli ve E.2014/1837 sayılı
iddianamesi ile başvurucunun “suç işlemek
amacıyla örgüte üye olma, tasarlayarak öldürmeye teşebbüs, tehdit, cinsel
saldırı, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma, yağma, dolandırıcılık, kasten
yaralama, rüşvet, suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama ve resmi belgede sahtecilik” suçlarını işlediğinden
bahisle cezalandırılması istemiyle aynı yer Ağır Ceza Mahkemesine kamu davası
açılmıştır. İddianamede on sekiz ayrı olay, dava konusu edilmiş; bu olaylara
ilişkin yirmi üç müştekinin bulunduğu belirtilerek otuz üç sanık ve dört
müşteki sanığın cezalandırılması talep olunmuştur.
21.
Dava, inceleme tarihi itibarıyla Manavgat 1. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2014/180 sayılı
dosyasında derdesttir.
B. İlgili Hukuk
22.
26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun “Nitelikli haller” kenar başlıklı 82.
maddesi şöyledir:
“Kasten öldürme suçunun;
a) Tasarlayarak,
...
İşlenmesi halinde, kişi ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası
ile cezalandırılır.”
23.
5237 sayılı Kanun’un “Kasten yaralama”
kenar başlıklı 86. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“(Ek fıkra: 31/3/2005 – 5328/4 md.)
Kasten yaralama fiilinin kişi üzerindeki etkisinin basit bir tıbbî müdahaleyle
giderilebilecek ölçüde hafif olması hâlinde, mağdurun şikâyeti üzerine, dört
aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezasına hükmolunur.”
24.
5237 sayılı Kanun’un “Cinsel saldırı”
kenar başlıklı 102. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Fiilin vücuda organ veya sair bir cisim sokulması suretiyle
gerçekleştirilmesi durumunda, on iki yıldan az olmamak üzere hapis cezasına
hükmolunur ...”
25.
5237 sayılı Kanun’un “Tehdit” kenar
başlıklı 106. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tehdidin;
...
c) Birden fazla kişi tarafından birlikte,
d) Var olan veya var sayılan suç örgütlerinin oluşturdukları
korkutucu güçten yararlanılarak,
İşlenmesi halinde, fail hakkında iki yıldan beş yıla kadar
hapis cezasına hükmolunur.”
26.
5237 sayılı Kanun’un “Kişiyi hürriyetinden
yoksun kılma” kenar başlıklı 109. maddesinin (2) ve (3) numaralı
fıkraları şöyledir:
“(2) Kişi, fiili işlemek için veya işlediği sırada cebir,
tehdit veya hile kullanırsa, iki yıldan yedi yıla kadar hapis cezasına
hükmolunur.
(3) Bu suçun;
...
b) Birden fazla kişi tarafından birlikte,
...
İşlenmesi halinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza
bir kat artırılır.”
27.
5237 sayılı Kanun’un “Nitelikli yağma”
kenar başlıklı 149. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Yağma suçunun;
a) Silahla,
...
c) Birden fazla kişi tarafından birlikte,
...
f) Var olan veya var sayılan suç örgütlerinin oluşturdukları
korkutucu güçten yararlanılarak,
...
İşlenmesi halinde, fail hakkında on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.”
28.
5237 sayılı Kanun’un “Dolandırıcılık”
kenar başlıklı 157. maddesi şöyledir:
“Hileli davranışlarla bir kimseyi aldatıp, onun veya
başkasının zararına olarak, kendisine veya başkasına bir yarar sağlayan kişiye
bir yıldan beş yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar
adlî para cezası verilir.”
29.
5237 sayılı Kanun’un “Nitelikli
dolandırıcılık” kenar başlıklı 158. maddesinin (1) numaralı fıkrası
şöyledir:
“Dolandırıcılık suçunun;
...
b) Kişinin içinde bulunduğu tehlikeli durum veya zor
şartlardan yararlanmak suretiyle,
...
k) Sigorta bedelini almak maksadıyla,
İşlenmesi halinde, iki yıldan yedi yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezasına hükmolunur. (Ek cümle:
29/6/2005 – 5377/19 md.; Değişik: 3/4/2013-6456/40 md.) Ancak, (e), (f), (j) ve (k) bentlerinde sayılan
hâllerde hapis cezasının alt sınırı üç yıldan, adli para cezasının miktarı
suçtan elde edilen menfaatin iki katından az olamaz.”
30.
5237 sayılı Kanun’un “Resmi
belgede sahtecilik” kenar başlıklı 204. maddesinin (2) ve (3)
numaralı fıkraları şöyledir:
“(2) Görevi gereği düzenlemeye yetkili olduğu resmi bir
belgeyi sahte olarak düzenleyen, gerçek bir belgeyi başkalarını aldatacak
şekilde değiştiren, gerçeğe aykırı olarak belge düzenleyen veya sahte resmi belgeyi kullanan kamu görevlisi üç yıldan sekiz yıla
kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(3) Resmi belgenin, kanun hükmü
gereği sahteliği sabit oluncaya kadar geçerli olan belge niteliğinde olması
halinde, verilecek ceza yarısı oranında artırılır.”
31.
5237 sayılı Kanun’un “Suç işlemek amacıyla
örgüt kurma” kenar başlıklı 220. maddesinin (2) ve (3) numaralı fıkraları
şöyledir:
“(2) Suç işlemek amacıyla kurulmuş olan örgüte üye olanlar,
bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(3) Örgütün silahlı olması halinde, yukarıdaki fıkralara
göre verilecek ceza dörtte birinden yarısına kadar artırılır.”
32.
5237 sayılı Kanun’un “Rüşvet”
kenar başlıklı 252. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Görevinin ifasıyla ilgili bir işi yapması veya
yapmaması için, doğrudan veya aracılar vasıtasıyla, bir kamu görevlisine veya
göstereceği bir başka kişiye menfaat sağlayan kişi, dört yıldan oniki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Görevinin ifasıyla ilgili bir işi yapması veya yapmaması
için, doğrudan veya aracılar vasıtasıyla, kendisine veya göstereceği bir başka
kişiye menfaat sağlayan kamu görevlisi de birinci fıkrada belirtilen ceza ile
cezalandırılır.”
33.
5237 sayılı Kanun’un “Suçtan kaynaklanan
malvarlığı değerlerini aklama” kenar başlıklı 282. maddesinin (1) ve
(4) numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) (Değişik: 26/6/2009 – 5918/5 md.)
Alt sınırı altı ay veya daha fazla hapis cezasını gerektiren bir suçtan
kaynaklanan malvarlığı değerlerini, yurt dışına çıkaran veya bunların
gayrimeşru kaynağını gizlemek veya meşru bir yolla elde edildiği konusunda
kanaat uyandırmak maksadıyla, çeşitli işlemlere tâbi tutan kişi, üç yıldan yedi
yıla kadar hapis ve yirmibin güne kadar adlî para
cezası ile cezalandırılır.
(4) Bu suçun, suç işlemek için teşkil edilmiş bir örgütün
faaliyeti çerçevesinde işlenmesi halinde, verilecek ceza bir kat artırılır.”
34.
4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun “Tutuklama nedenleri” kenar başlıklı 100.
maddesinin ilgili bölümü şöyledir:
“(1) Kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut
delillerin ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli veya sanık
hakkında tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi, verilmesi beklenen ceza veya
güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama kararı verilemez.
(2) Aşağıdaki
hallerde bir tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) Şüpheli veya
sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olgular
varsa.
b) Şüpheli veya
sanığın davranışları;
1. Delilleri yok
etme, gizleme veya değiştirme,
2. Tanık, mağdur veya
başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma,
Hususlarında kuvvetli
şüphe oluşturuyorsa.
(3) Aşağıdaki
suçların işlendiği hususunda kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı halinde,
tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) 26.9.2004 tarihli
ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda yer alan;
…
2. Kasten öldürme (madde 81, 82, 83),
...
5. Cinsel saldırı (birinci fıkra hariç, madde 102),
...
7. (Ek: 6/12/2006 – 5560/17 md.)
Hırsızlık (madde 141, 142) ve yağma (madde 148, 149),
...
9. Suç işlemek amacıyla örgüt kurma (iki, yedi ve sekizinci
fıkralar hariç, madde 220),
...”
35.
5271 sayılı Kanun’un “Tutuklama kararı”
kenar başlıklı 101. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Soruşturma evresinde şüphelinin tutuklanmasına
Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi tarafından, kovuşturma
evresinde sanığın tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine veya re'sen mahkemece karar verilir. Bu istemlerde mutlaka
gerekçe gösterilir ve adlî kontrol uygulamasının yetersiz kalacağını belirten
hukukî ve fiilî nedenlere yer verilir.
(2) (Değişik: 2/7/2012-6352/97 md.)
Tutuklamaya, tutuklamanın devamına veya bu husustaki bir tahliye isteminin
reddine ilişkin kararlarda;
a) Kuvvetli suç şüphesini,
b) Tutuklama nedenlerinin varlığını,
c) Tutuklama tedbirinin ölçülü olduğunu,
gösteren deliller somut olgularla gerekçelendirilerek
açıkça gösterilir. Kararın içeriği şüpheli veya sanığa sözlü olarak bildirilir,
ayrıca bir örneği yazılmak suretiyle kendilerine verilir ve bu husus kararda
belirtilir.”
36.
5271 sayılı Kanun’un “Müdafiin
dosyayı inceleme yetkisi” kenar başlıklı 153. maddesinin (2), (3) ve
(4) numaralı fıkraları şöyledir:
“(2) Müdafiin dosya içeriğini
inceleme veya belgelerden örnek alma yetkisi, soruşturmanın amacını tehlikeye
düşürebilecek ise Cumhuriyet savcısının istemi üzerine hâkim kararıyla
kısıtlanabilir. Bu karar ancak aşağıda sayılan suçlara ilişkin yürütülen
soruşturmalarda verilebilir:
a) 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk
Ceza Kanununda yer alan;
1. Kasten öldürme (madde 81, 82, 83),
2. Cinsel saldırı (birinci fıkra hariç, madde 102),
...
5. Suç işlemek amacıyla örgüt kurma (madde 220),
...
(3) Yakalanan kişinin veya şüphelinin ifadesini içeren
tutanak ile bilirkişi raporları ve adı geçenlerin hazır bulunmaya yetkili
oldukları diğer adli işlemlere ilişkin tutanaklar hakkında, ikinci fıkra hükmü
uygulanmaz.
(4) Müdafi, iddianamenin mahkeme tarafından kabul edildiği
tarihten itibaren dosya içeriğini ve muhafaza altına alınmış delilleri
inceleyebilir; bütün tutanak ve belgelerin örneklerini harçsız olarak
alabilir.”
37.
19/3/1969 tarihli ve 1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nun “Soruşturmaya yetkili Cumhuriyet Savcısı” kenar başlıklı 58. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Avukatların avukatlık veya Türkiye Barolar Birliği ya da
baroların organlarındaki görevlerinden doğan veya görev sırasında işledikleri
suçlardan dolayı haklarında soruşturma, Adalet Bakanlığının vereceği izin
üzerine, suçun işlendiği yer Cumhuriyet savcısı tarafından yapılır. Avukat
yazıhaneleri ve konutları ancak mahkeme kararı ile ve kararda belirtilen olayla
ilgili olarak Cumhuriyet savcısı denetiminde ve baro temsilcisinin katılımı ile
aranabilir. Ağır ceza mahkemesinin görev alanına giren bir suçtan dolayı
suçüstü hali dışında avukatın üzeri aranamaz.”
38.
1136 sayılı Kanun’un “Kovuşturma izni, son
soruşturmanın açılması kararı ve duruşmanın yapılacağı mahkeme” kenar
başlıklı 59. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“58 inci maddeye göre yapılan soruşturmaya ait
dosya Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğüne tevdi olunur. İnceleme
sonunda kovuşturma yapılması gerekli görüldüğü takdirde dosya, suçun işlendiği
yer ağır ceza mahkemesine en yakın bulunan ağır ceza mahkemesi Cumhuriyet
Savcılığına gönderilir.”
39.
Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğünün 1/1/2006 tarihli ve 13 No.lu
“Avukatlar hakkında yapılan inceleme ve soruşturma işlemleri” konulu Genelgesi’nin ilgili bölümü
şöyledir:
“Avukatların; avukatlık veya Türkiye Barolar Birliği ya da
baroların organlarındaki görevlerinden doğan veya görev sırasında işledikleri
suçlarından dolayı yapılacak olan inceleme ve soruşturmaların kolluk makam ve
memurlarına bırakılmayarak bizzat Cumhuriyet başsavcısı ya da bu konuda
görevlendireceği bir Cumhuriyet savcısı tarafından yapılması,
...”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
40.
Mahkemenin 18/11/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 2/8/2013
tarihli ve 2013/6232 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların İddiaları
41.
Başvurucu,
i. Tutuklama kararının, kuvvetli suç şüphesi
oluşturan olgulara ve adli kontrol tedbirinin yetersiz kalacağına ilişkin
gerekçelere yer verilmeksizin formül gerekçelerle verildiğini, delillerin
toplanmış olması nedeniyle delil karartma ihtimalinin olmadığını, kaçma
şüphesinin bulunmadığını, tutuklama tedbirinin ölçüsüz olduğunu, Bakanlık
Genelgesi gereğince Cumhuriyet savcısı tarafından ifadesi alınması gerekirken
ifadesi alınmaksızın sorguya sevk edildiğini, kısıtlama kararı verilmesi ve
Cumhuriyet savcısı tarafından ifadesinin alınmaması nedeniyle hakkındaki
suçlama ve delillerden haberdar olamadığını belirterek kişi özgürlüğü ve
güvenliği hakkının,
ii. Kısıtlama kararı nedeniyle hakkındaki
isnatlara vakıf olamadığını, hangi delilin karartılmasından şüphe edilerek
kısıtlama kararı verildiğinin kararda belirtilmediğini, deliller toplanmış
olduğundan delil karartma veya soruşturmanın amacını tehlikeye düşürme
ihtimalinin olmadığını, kollukta delillerin tamamı gösterilmeksizin seçilmiş
birtakım deliller üzerinden sorular sorulduğunu, avukat olması nedeniyle
hakkındaki soruşturmanın bizzat Cumhuriyet savcısı tarafından yürütülüp
ifadesinin alınması gerekirken doğrudan tutuklama talebiyle sorguya sevk
edildiğini, göreve ilişkin kanuni şartlar oluşmaksızın soruşturmanın daha katı
muhakeme usullerine tabi olan 3713 sayılı Kanun'un 10. maddesi ile görevli
Cumhuriyet Başsavcı Vekilliği tarafından yürütüldüğünü, 1136 sayılı Kanun’un
58. ve 59. maddeleri kapsamındaki suçlarla ilgili olarak izin prosedürünün
yürütülmediğini belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüş; tedbiren tahliyesi ile birlikte tazminat
talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
42.
Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan hukuki
nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi
takdir eder eder (Tahir Canan, B.
No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Bu itibarla başvurucunun,
i. Tutuklama kararının kuvvetli suç şüphesi
oluşturan olgulara ve adli kontrol tedbirinin yetersiz kalacağına ilişkin
gerekçelere yer verilmeksizin formül gerekçelerle verildiği, delillerin toplanmış
olması nedeniyle delil karartma ihtimalinin olmadığı, kaçma şüphesinin
bulunmadığı, tutuklama tedbirinin ölçüsüz olduğu, kısıtlama kararı nedeniyle
hakkındaki suçlama ve delillerden haberdar olamadığı, Cumhuriyet savcısı
tarafından ifadesinin alınmaması nedeniyle suçlamalardan haberdar edilmeden
doğrudan sorguya sevk edildiği şikâyetlerinin Anayasa’nın 19. maddesi,
ii. Bakanlık Genelgesi gereğince avukat olması
nedeniyle hakkındaki soruşturmanın bizzat Cumhuriyet savcısı tarafından
yürütülmesi gerektiği, kollukta delillerin tamamı gösterilmeksizin seçilmiş
birtakım deliller üzerinden sorular sorulduğu, göreve ilişkin kanuni şartlar
oluşmaksızın soruşturmanın, daha katı muhakeme usullerine tabi olan 3713 sayılı
Kanun'un 10. maddesi ile görevli Cumhuriyet Başsavcı Vekilliği tarafından
yürütüldüğü, 1136 sayılı Kanun'un 58. ve 59. maddeleri kapsamındaki suçlarla
ilgili olarak izin prosedürünün yürütülmediği şikâyetlerinin Anayasa’nın 36.
maddesi kapsamında değerlendirilmesi gerekmektedir.
1. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkı Yönünden
a. Tutuklamanın Hukuki Olmadığı İddiası
43.
Başvurucu, tutuklama kararının kuvvetli suç şüphesi oluşturan olgulara ve adli
kontrol tedbirinin yetersiz kalacağına ilişkin gerekçelere yer verilmeksizin
formül gerekçelerle verildiğini, delillerin toplanmış olması nedeniyle delil
karartma ihtimalinin olmadığını, kaçma şüphesinin bulunmadığını, tutuklama
tedbirinin ölçüsüz olduğunu ileri sürmüştür.
44.
Bakanlık görüşünde, daha önce yapılan bireysel başvurularda benzer şikâyetlerin
incelenmesinde göz önüne alınacak kriterlere dair görüş bildirildiğinden
başvurunun bu kısmına ilişkin olarak görüş sunulmasına gerek duyulmadığı belirtmiştir.
45.
Anayasa’nın 19. maddesinin birinci fıkrasında herkesin kişi özgürlüğü ve
güvenliği hakkına sahip olduğu ilke olarak konduktan sonra ikinci ve üçüncü
fıkralarında şekil ve şartları kanunda gösterilmek şartıyla kişilerin
özgürlüğünden mahrum bırakılabileceği durumlar sınırlı olarak sayılmıştır.
Dolayısıyla kişinin özgürlük ve güvenlik hakkının kısıtlanması ancak
Anayasa’nın anılan maddesi kapsamında belirlenen durumlardan herhangi birinin
varlığı hâlinde söz konusu olabilir (Murat
Narman, B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 42).
46. Anayasa’da
yer alan kurallara benzer şekilde Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin
(Sözleşme) 5. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin özgürlük ve güvenlik
hakkına sahip olduğu, anılan fıkranın (a) ve (f) bentlerinde belirtilen hâller
dışında ve yasanın öngördüğü usule uygun olmadan hiç kimsenin özgürlüğünden
yoksun bırakılamayacağı belirtilmiştir (Mehmet
İlker Başbuğ, B. No: 2014/912, 6/3/2014, § 42).
47.
Anayasa’nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasında, suçluluğu hakkında kuvvetli
belirti bulunan kişilerin; ancak kaçmalarını, delilleri yok etmelerini veya
değiştirmelerini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan
ve kanunda gösterilen diğer hâllerde hâkim kararıyla tutuklanabilecekleri hükme
bağlanmıştır. Buna göre bir kişinin tutuklanabilmesi öncelikli olarak suç
işlediği hususunda kuvvetli belirti bulunmasına bağlıdır. Bu, tutuklama tedbiri
için aranan olmazsa olmaz unsurdur. Bunun için suçlamanın kuvvetli
sayılabilecek inandırıcı delillerle desteklenmesi gerekir. İnandırıcı delil
sayılabilecek olgu ve bilgilerin niteliği büyük ölçüde somut olayın kendine
özgü şartlarına bağlıdır (Mustafa Ali
Balbay, B. No: 2012/1272, 4/12/2013, § 72).
48.
Ancak bu nitelemeye bağlı olarak kişinin suçla itham edilebilmesi için yakalama
veya tutuklama anında delillerin yeterli düzeyde toplanmış olması mutlaka
gerekli değildir. Zira tutukluluğun amacı, yürütülen soruşturma ve/veya
kovuşturma sırasında kişinin tutuklanmasının temelini oluşturan şüphelerin
doğruluğunu kanıtlayarak veya ortadan kaldırarak adli süreci daha sağlıklı bir
şekilde yürütmektir. Buna göre suç isnadına esas teşkil edecek şüphelere
dayanak oluşturan olgular ile ceza yargılamasının sonraki aşamalarında
tartışılacak olan ve mahkûmiyete gerekçe oluşturacak olguların aynı düzeyde
değerlendirilmemesi gerekir (Mustafa Ali
Balbay, § 73).
49.
Tutukluluk, 5271 sayılı Kanun’un 100. ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir.
100. maddeye göre kişi ancak hakkında suç işlediğine dair kuvvetli şüphelerin
varlığını gösteren olguların ve bir tutuklama nedeninin bulunması hâlinde
tutuklanabilir. Maddede tutuklama nedenlerinin neler olduğu da belirtilmiştir.
Buna göre (a) şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini
uyandıran somut olgular varsa, (b) şüpheli veya sanığın davranışları; 1) delilleri
yok etme, gizleme veya değiştirme, 2) tanık, mağdur veya başkaları üzerinde
baskı yapılması girişiminde bulunma hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa
tutukluluk kararı verilebilecektir. Kuralda ayrıca işlendiği konusunda kuvvetli
şüphe bulunması hâlinde tutuklama nedeninin varsayılabileceği suçlar bir liste
hâlinde belirtilmiştir (Ramazan Aras,
B. No: 2012/239, 2/7/2013, § 46).
50.
Diğer taraftan özgürlük hakkı, adli makamlarla güvenlik görevlilerinin
özellikle organize suçlarla etkili bir şekilde mücadelesini aşırı derecede
güçleştirmeye neden olabilecek biçimde yorumlanmamalıdır. Nitekim Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi (AİHM), Sözleşme'nin 5. maddesinin (1) numaralı fıkrasının
(c) bendinin, Sözleşme’ye taraf devletlerin güvenlik
görevlilerinin bilhassa organize olanlar olmak üzere suçlulukla etkili olarak
mücadelesini aşırı derecede güçleştirmeye sebep olabilecek biçimde
uygulanmaması gerektiğini vurgulamaktadır (Dinç
ve Çakır/Türkiye, B. No.
66066/09, 9/7/2013, § 46).
51.
Anayasa’nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasına göre bir kişi, suçluluğu hakkında
kuvvetli belirti bulunmak koşuluyla hakkında dava açmak için gerekli delillerin
tespiti amacıyla tutulabilir. Tutmanın amacı ayrıca kişi hakkındaki şüpheleri
teyit etmek veya çürütmek suretiyle ceza soruşturmasını ilerletmektir (Dursun Çiçek, B. No: 2012/1108, 16/7/2014,
§ 87).
52. Anayasa’da
yer alan hak ve özgürlükler ihlal edilmediği sürece derece mahkemelerinin
kararlarındaki kanunun yorumuna ya da maddi veya hukuki hatalara dair hususlar
bireysel başvuru incelemesinde ele alınamaz. Tutukluluk konusundaki kanun
hükümlerinin yorumu ve somut olaylara uygulanması da derece mahkemelerinin
takdir yetkisi kapsamındadır. Ancak kanun veya Anayasa’ya bariz şekilde aykırı
yorumlar ile delillerin takdirinde açıkça keyfîlik
bulunması hâlinde hak ve özgürlük ihlaline sebebiyet veren bu tür kararların
bireysel başvuruda incelenmesi gerekir (Abdullah
Ünal, B. No: 2012/1094, 7/3/2014, § 39).
53.
İlk tutuklamaya ilişkin yargısal denetimde, kişinin bir suç işlemiş olabileceğine
dair inandırıcı nedenlerin bulunup bulunmadığıyla ve özgürlükten yoksun
bırakmanın bu bağlamda hukukiliğiyle sınırlı bir inceleme yapılmaktadır. Bu
kapsamda bir suçun işlenmiş olabileceğine ilişkin ciddi belirtilerin varlığı
ilk tutma bakımından yeterli olabilir (Hikmet
Kopar ve diğerleri, B. No: 2014/14061, 8/4/2015, § 84).
54.
Somut olayda Manavgat Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 22/5/2014 tarihli
iddianamede başvurucunun atılı “suç işlemek
amacıyla örgüte üye olma, tasarlayarak öldürmeye teşebbüs, tehdit, cinsel
saldırı, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma, yağma, dolandırıcılık, kasten
yaralama, rüşvet, suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama ve resmi
belgede sahtecilik” suçlarını işlediğine yönelik olarak müşteki
beyanları, şüpheli savunmaları, tanık anlatımları, iletişimin tespiti
tutanakları, arama ve el koyma tutanakları, kolluk görevlilerince tutulan bir
kısım tutanaklar, ekspertiz ve balistik inceleme raporları, emanet makbuzları,
bir kısım diğer soruşturma, dava ve icra dosyalarının içeriği, banka yazıları,
resmî kurum yazıları gibi delillere dayanıldığı görülmektedir.
55.
Başvurucu hakkında yürütülen soruşturmanın niteliği ve kapsamı göz önüne
alındığında Antalya 2 No.lu Hâkimliği tarafından, iddianamede suçlamaya dayanak
yapılan delillere istinaden özellikle iletişimin tespitine ilişkin kayıtlara
dayanılarak kuvvetli suç şüphesi altında olduğu kabul edilen başvurucunun
tutuklanmasına karar verildiği, itiraz mercii olan Antalya 1 No.lu Hâkimliğinin
de “şüpheli E.T.'nin
ifadeleri, bu ifadeleri destekleyen müşteki beyanları, dolandırıcılığa ilişkin
noter satışları ve tapu kayıtlan, diğer şüpheliler ile olan tape
kayıtları” içeriğine dayanarak kuvvetli suç şüphesinin bulunduğu
gerekçesiyle tutuklamaya itirazı reddettiği görülmektedir. Başvurucu hakkında
verilen tutuklama ve tutuklamaya itirazın reddi kararlarındaki gerekçeler ve
iddianamede suçlamalara ilişkin dayanılan deliller birlikte
değerlendirildiğinde başvurucu yönünden suç işlemiş olabileceğinden
şüphelenilmesi için inandırıcı delillerin bulunduğu sonucuna varılmıştır. Başvurucuya
isnat edilen “suç işlemek amacıyla kurulan örgüte üye olma, tasarlayarak
öldürmeye teşebbüs ve cinsel saldırı” suçları,
5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan ve Kanun gereği
“tutuklama nedeni varsayılabilen”
suçlar arasında olduğundan olayda bir tutuklama nedeninin de bulunduğu
görülmektedir. Öte yandan başvurucu hakkında tutuklama kararı verilirken kaçma
şüphesinin bulunduğuna değinilmiş, tutuklamaya itirazın reddi kararında ise
delillerin karartılma ihtimalinin bulunduğu ve tutuklamanın ölçülü olduğu
belirtilerek tutuklama nedenleri açıklanmıştır (bkz. §§ 13, 14).
56.
Açıklanan nedenlerle başvurucunun tutuklamanın hukuki olmadığı iddiasına
ilişkin olarak bir ihlalin olmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Soruşturma Dosyasına Erişiminin Kısıtlandığı İddiası
57.
Başvurucu, kısıtlama kararı nedeniyle hakkındaki suçlama ve delillerden
haberdar olamadığını ileri sürmüştür.
58.
Bakanlık görüşünde, Sözleşme’nin 5. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca
yakalanan her kişiye özgürlüğünden yoksun bırakılma nedenlerinin en kısa
zamanda bildirilmesi gerektiği, somut olayda başvurucunun kolluk tarafından
alınan ifade işlemi sırasında 123 sayfalık ifade tutanağında yer alan bilgilere
göre başvurucuya hakkındaki suç isnatlarının ve konuya ilişkin delillerin
detaylı olarak anlatıldığı belirtilmiştir.
59. Anayasa’nın
19. maddesinin sekizinci fıkrası şöyledir:
“Her ne sebeple olursa olsun, hürriyeti kısıtlanan kişi,
kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu kısıtlamanın kanuna
aykırılığı halinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak amacıyla yetkili bir
yargı merciine başvurma hakkına sahiptir.”
60. Anayasa’nın
anılan hükmü uyarınca hürriyeti kısıtlanan kişi, kısa sürede durumu hakkında
karar verilmesini ve bu kısıtlamanın kanuna aykırılığı hâlinde hemen serbest bırakılmasını
sağlamak amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına sahiptir. Fıkrada
öngörülen bu prosedürde adil yargılanma hakkının bütün güvencelerini sağlamak
mümkün değil ise de iddia edilen tutmanın koşullarına uygun somut güvencelerin yargısal nitelikli bir kararla sağlanması gerekir
(Mehmet Haberal, B. No: 2012/849,
4/12/2013, §§ 122, 123).
61.
Tutukluluk hâlinin devamının veya serbest bırakılma taleplerinin incelenmesinde
“silahların eşitliği” ve “çelişmeli yargı”
ilkelerine riayet edilmesi gerekir (Hikmet Yayğın, B. No: 2013/1279, 30/12/2014, § 30).
62.
Silahların eşitliği ilkesi, davanın taraflarının usule ilişkin haklar
bakımından aynı koşullara tabi tutulması ve taraflardan birinin diğerine göre
daha zayıf bir duruma düşürülmeksizin iddia ve savunmalarını makul bir şekilde
mahkeme önünde dile getirme fırsatına sahip olması anlamına gelmektedir.
Taraflardan birine tanınan, diğerine tanınmayan avantajın, fiilen olumsuz bir
sonuç doğurduğuna dair delil bulunmasa da silahların eşitliği ilkesi ihlal
edilmiş sayılır (Bülent Karataş, B.
No: 2013/6428, 26/6/2014, § 70).
63.
Çelişmeli yargılama ilkesi ise taraflara dava malzemesi hakkında bilgi sahibi
olma ve yorum yapma hakkının tanınmasını ve bu nedenle tarafların yargılamanın
bütününe aktif olarak katılmasını gerektirmektedir. Çelişmeli yargılama ilkesi,
silahların eşitliği ilkesi ile yakından ilişkili olup bu iki ilke birbirini
tamamlar niteliktedir. Zira çelişmeli yargılama ilkesinin ihlal edilmesi
durumunda davasını savunabilmesi açısından taraflar arasındaki denge
bozulacaktır (Bülent Karataş, §
71).
64.
Somut olayda başvurucunun tutuklu olduğu soruşturma dosyasına ilişkin olarak
Antalya (2) No.lu Hâkimliğinin 17/6/2013 tarihli ve 2013/806 Değişik İş sayılı
kararı ile 5271 sayılı Kanun’un 153. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca
müdafilerin dosya içeriğini incelemesi veya belgelerden örnek alması
yetkilerinin kısıtlanmasına karar verilmiştir (bkz. § 10). Soruşturma
dosyasında verilen kısıtlama kararının sonradan kaldırılıp kaldırılmadığı
hususunda başvuru formu ve eklerinde herhangi bir bilgi ve belge bulunmamakla
birlikte kısıtlılık, en geç 5271 sayılı Kanun’un 153. maddesinin (4) numaralı
fıkrası uyarınca Manavgat 1. Ağır Ceza Mahkemesince iddianamenin kabul edildiği
6/6/2014 tarihi itibarıyla Kanun gereği kendiliğinden sona ermiş bulunmaktadır.
65.
AİHM, müdafiin dosya içeriğini incelemeden mahrum
bırakılmasını silahların eşitliği ilkesinin ihlali olarak değerlendirmektedir (Ceviz/Türkiye, B. No:8140/08, 17/7/2012, §
41). Ancak AİHM’e göre millî güvenlik, suçların
araştırılmasına ilişkin polisiye yöntemlerin gizli kalma gerekliliği ya da
üçüncü bir kişinin temel haklarının ve kamu düzeninin korunması amacıyla
gerektiği ölçüde çelişmeli dava hakkı kısıtlanabilir. Bununla birlikte, savunmanın
haklarının kısıtlanmasıyla sebep olunan zorlukların yargılama sırasında yeteri
kadar giderilmesi gerekir (A. ve
diğerleri/Birleşik Krallık, B. No:3455/05, 19/2/2009, § 205).
66. AİHM’e göre yakalanan bir kimseye, yakalanmasının temel
maddi ve hukuki sebepleri teknik olmayan ve anlayabileceği basit bir dilde
açıklanmalı ve böylece kişi, eğer uygun görürse yakalanmasının Sözleşme’nin 5.
maddesinin (4) numaralı fıkrası kapsamında kanuna uygunluğuna itiraz etmek
üzere mahkemeye başvurma imkanına sahip olabilmelidir. Sözleşme’nin 5.
maddesinin (2) numaralı fıkrası, verilen bilgilerin yakalanan kişiye isnat
edilen suçların tam bir listesini içermesini gerektirmemektedir (Bordovskiy/Rusya, B. No: 49491/99, 8/2/2005, § 56; Nowak/Ukrayna, B. No: 60846/10, 31/3/2011, §
63).
67.
AİHM, ifadesi alınırken başvurucuya erişimi kısıtlanan belgelerin içeriğine
ilişkin sorular sorulmuş ve başvurucunun tutukluluk kararına yönelik itirazında
bu belgelerin içeriğine atıfta bulunmuş olması durumunda başvurucunun
tutukluluğa temel teşkil eden belgelere erişiminin olduğuna, içerikleri
hakkında yeterli bilgiye sahip olduğuna ve bu nedenle de tutukluluk hâlinin
gerekçelerine yeterli biçimde itiraz etme imkanını elde ettiğine karar
vermektedir (Ceviz/Türkiye, § 43;
Hebat Aslan ve Firas
Aslan/Türkiye, B. No: 15048/09, 28/10/2014, § 62). Böyle bir durumda
kişi, tutukluluğa temel teşkil eden belgelerin içeriği hakkında yeterli bilgiye
sahiptir.
68.
Somut olayda başvurucu başvuru formunda, kolluk görevlilerince 20/6/2013
tarihinde gerçekleştirilen ifade alma işlemi sırasında hazırlanan ifade
tutanağındaki bir kısım anlatımlar ile iletişimin tespitine ilişkin görüşme
içeriklerinden haberdar olduğunu, buna göre tutuklanmasına karar verilen adam
öldürmeye teşebbüs, cinsel saldırı ve örgüt üyesi olma eylemleriyle ilgili
olarak kısmen bilgi sahibi olduğunu fakat bu suçlamalara dair detaylı bilgiye
vakıf olamadığını ifade etmiştir. İfade alma tutanağı incelendiğinde, ifade
alma sırasında başvurucuya sonrasında tutuklanmasına karar verilen “suç işlemek
amacıyla örgüt kurma, kasten öldürmeye teşebbüs ve cinsel saldırı” suçlarına
ilişkin olarak olayların açıklandığı ve suçlamaya dayanak yapılan
(soruşturma kapsamında ifadesi alınan bir kısım kişilerin beyanları, iletişimin
tespiti tutanakları, fiziki takip tutanakları, doktor raporları, fotoğraflar
gibi) delillerin ayrıntılı bir şekilde bildirildiği, başvurucunun da bu
suçlamalara karşı beyanda bulunduğu, diğer bir kısım suçlamalar yönünden ise
başvurucunun savcılıkta ifade vereceğini belirtmesi nedeniyle ifade alma
işleminin tamamlanamadığı görülmüştür (bkz. § 11). Öte yandan Antalya
Cumhuriyet Başsavcılığının 21/6/2013 tarihli tutuklama sevk yazısında
başvurucuya isnat edilen ve tutuklanması talep edilen suçlara ilişkin olarak somut
olgulara dayalı ve ayrıntılı şekilde açıklamaların bulunduğu, başvurucunun da
sorgusunda bu olaylar ve suçlamalara dair detaylı bir şekilde savunma yaptığı
görülmektedir. Yine başvurucunun tutukluluğuna yönelik yapılan itirazda,
dosyadaki iletişimin tespiti tutanaklarında yer alan bazı görüşme
içeriklerinden ve bir kısım şüpheli ve müştekilerin ifade tutanaklarından
bahsedilerek usul ve esasa ilişkin ayrıntılı bir biçimde savunmada
bulunulmuştur. Dolayısıyla başvurucunun ve müdafiinin
tutukluluğa temel teşkil eden bilgilere erişimlerinin olduğu anlaşılmaktadır.
69.
Bu itibarla, suç işlendiği şüphesine bağlı olarak özgürlükten yoksun
bırakılmanın ilk aşamasında yapılan yargısal denetimin kapsamı ile suçlamalara
dayanak olan temel unsurların ve delillerin başvurucuya ve müdafiine
bildirilmiş olması dikkate alındığında yaklaşık üç ay süreyle özgürlüğünden
yoksun kalan başvurucunun salt kısıtlama kararı ve kısıtlama kapsamındaki bir
kısım delillere erişememesi nedeniyle soruşturma dosyasına erişim imkânından yoksun
bırakıldığının ve bu nedenle silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama
ilkelerinin ihlal edildiğinin kabulü mümkün görülmemiştir.
70. Açıklanan
nedenlerle başvurucunun kısıtlama kararı nedeniyle hakkındaki suçlama ve
delillerden haberdar olamadığı iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin olmadığı
açık olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
c. Suçlamalardan Haberdar Edilmeden Sorguya Sevk Edildiği
İddiası
71.
Başvurucu, Cumhuriyet savcısı tarafından ifadesinin alınmaması nedeniyle
suçlamalar hakkında bilgilendirilmeksizin doğrudan sorguya sevk edildiğini
ileri sürmüştür.
72.
Bakanlık görüşünde, kolluk görevlilerince alınan ifade işlemi sırasında
başvurucuya hakkındaki suç isnatlarının bildirildiği belirtilmiştir (bkz. § 58).
73.
Anayasa’nın 19. maddesinin dördüncü fıkrası, yakalanan veya tutuklanan kimseye
yakalama veya tutuklama sebeplerinin ve haklarındaki iddiaların hemen yazılı
olarak bildirilmesini, yazılı bildirimin mümkün olmaması hâlinde sözlü olarak
derhâl, toplu suçlarda ise en geç hâkim huzuruna çıkarılıncaya kadar
bildirilmesini öngörmektedir. Anılan fıkradaki hüküm, yakalanan veya tutuklanan
kişiye bu bildirim yapılırken isnat edilen suçlara ilişkin tüm bilgi ve
delillerin bildirilmesini gerektirmemektedir (bkz. § 66).
74.
Somut olayda gözaltında tutulduğu süreç içinde kolluk görevlilerince ifadesi
alınırken başvurucuya (sonrasında tutuklanmasına karar verilen) “suç işlemek
amacıyla örgüt kurma, kasten öldürmeye teşebbüs ve cinsel saldırı” suçlarına
ilişkin olarak isnat edilen eylemler ve bu eylemlere ilişkin dayanılan temel
delillerin açıklandığı, Antalya Cumhuriyet Başsavcılığının tutuklama sevk
(talep) yazısında başvurucuya isnat edilen ve tutuklanması talep edilen tüm
suçlara (kasten öldürme, nitelikli cinsel saldırı, birden fazla kişi tarafından
birlikte yağma, rızası olmaksızın bir kadının çocuğunu düşürtme, kişinin içinde
bulunduğu tehlikeli durum veya zor şartlardan yararlanmak suretiyle
dolandırıcılık, sigorta bedelini almak amacıyla dolandırıcılık ve suç işlemek
amacıyla örgüt kurma) ilişkin açıklamaların bulunduğu ve başvurucunun da
sorgusunda bu olaylar ve suçlamalara dair detaylı bir şekilde savunma yaptığı
görülmektedir. (bkz. § 68). Buna göre başvurucunun,
Cumhuriyet savcısı tarafından ifadesinin alınmaması nedeniyle suçlamalardan
haberdar edilmeksizin sorguya sevk edildiği şikâyeti yerinde değildir.
75.
Açıklanan nedenlerle başvurucunun Cumhuriyet savcısı tarafından ifadesinin
alınmaması nedeniyle suçlamalardan haberdar edilmeksizin sorguya sevk edildiği
iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin olmadığı açık olduğundan başvurunun bu
kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Adil Yargılanma Hakkı Yönünden
76.
Başvurucu, avukat olması nedeniyle hakkındaki soruşturmanın bizzat Cumhuriyet
savcısı tarafından yürütülüp ifadesi alınması gerekirken Cumhuriyet savcısının
ifadesini almadığını, kolluktaki ifade işlemi sırasında seçilmiş birtakım
deliller üzerinden sorular sorulduğunu, göreve ilişkin kanuni şartlar
oluşmaksızın soruşturmanın daha katı muhakeme usullerine tabi olan 3713 sayılı
Kanun’un 10. maddesi ile görevli Cumhuriyet Başsavcı Vekilliği tarafından
yürütüldüğünü, 1136 sayılı Kanun’un 58. ve 59. maddeleri kapsamındaki suçlarla
ilgili olarak izin prosedürünün yürütülmediğini ileri sürmüştür.
77.
Bakanlık görüşünde başvurucunun bu iddialarına ilişkin bir açıklamada
bulunulmamıştır.
78.
Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
“...Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının
tüketilmiş olması şarttır.”
79.
30/11/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama
Usulleri Hakkında Kanun’un “Bireysel başvuru
hakkı” kenar başlıklı 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“İhlale neden olduğu
ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve
yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce
tüketilmiş olması gerekir.”
80.
Anılan Anayasa ve Kanun hükümlerine göre bireysel başvuru yoluyla Anayasa
Mahkemesine başvurabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması
gerekir. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm organlarının anayasal
ödevi olup bu ödevin ihmal edilmesi nedeniyle ortaya çıkan hak ihlallerinin
düzeltilmesi idari ve yargısal makamların görevidir. Bu nedenle temel hak ve
özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının öncelikle derece mahkemeleri önünde
ileri sürülmesi, bu makamlar tarafından değerlendirilmesi ve bir çözüme
kavuşturulması esastır (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403,
26/3/2013, § 16).
81.
Bu nedenle Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin
derece mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte
bir kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun
yollarının tüketilmesi zorunludur. Bu ilke uyarınca, başvurucunun Anayasa
Mahkemesi önüne getirdiği şikâyetini öncelikle ve süresinde yetkili idari ve
yargısal mercilere usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi
ve kanıtlarını zamanında bu makamlara sunması ve aynı zamanda bu süreçte dava
ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekir (Ayşe Zıraman ve Cennet
Yeşilyurt, § 17).
82.
Somut olayda başvurucu, haklarında soruşturma devam ederken Anayasa Mahkemesine
bireysel başvuruda bulunmuştur. Anayasa Mahkemesince inceleme yapıldığı tarih
itibarıyla başvurucu hakkındaki dava İlk Derece Mahkemesinde devam etmektedir.
Başvurucunun, hakkındaki soruşturma sürecinde yapılan işlem ve uygulamalar
nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkin şikâyetlerini
derece mahkemelerinde yapılan yargılama ve temyiz süreçlerinde ileri sürebilme
ve ileri sürülmüş ise bu şikâyetlerin bu aşamalarda incelenme imkânı
bulunmaktadır. Bu çerçevede, başvurucu tarafından derece mahkemelerinin
yargılama ve temyiz süreçleri beklenmeden soruşturma sürecindeki adil
yargılanma hakkı ihlali şikâyetlerinin bireysel başvuruya konu edildiği
görülmüştür.
83.
Açıklanan nedenlerle derece mahkemeleri önünde usulüne uygun olarak açılmış ve
devam eden başvuru yolları tüketilmeden temel hak ve özgürlüklerin ihlal
edildiği iddiasının bireysel başvuru konusu yapıldığı anlaşıldığından
başvurunun bu kısmının başvuru yollarının
tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A.
1. Tutuklamanın hukuki olmadığına ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması,
2.
Soruşturma dosyasına erişimin kısıtlandığına ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması,
3.
Suçlamalardan haberdar edilmeden sorguya sevk edilmeye ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması,
4.
Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş olması
nedenleriyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B.
Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına
18/11/2015
tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar
verildi.