TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
HÜSEYİN AYDEMİR VE DİĞERLERİ
BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/6267)
|
|
Karar Tarihi: 17/3/2016
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Recep KÖMÜRCÜ
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Yusuf Enes KAYA
|
Başvurucular
|
:
|
Hüseyin AYDEMİR
|
|
|
Halit YILMAZ
|
|
|
Mehmet Salih YILMAZ
|
Vekilleri
|
:
|
Av. Ali AYDEMİR
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, kadastro davasının makul sürede bitirilememesi
nedeniyle adil yargılanma ve mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddialarına
ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 19/8/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan
yapılmıştır. İdari yönden yapılan ön incelemede başvurunun Komisyona
sunulmasına engel bir durumunun bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm İkinci Komisyonunca, 30/9/2014 tarihinde,
kabul edilebilirlik incelemesi Bölüm tarafından yapılmak üzere, dosyanın Bölüme
gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 25/2/2015 tarihinde, kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuruya konu belgelerin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına gönderilmiştir. Adalet Bakanlığının 18/3/2015 tarihli yazısında,
Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine
atfen, başvuru hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve ekleri ile başvuruya konu yargılama
dosyası içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar özetle şöyledir:
7. Mardin ili, Kızıltepe ilçesi, Kileybin
köyünde 1956 yılında yapılan kadastro çalışmaları sırasında 6, 7, 8, 11, 12 ve
13 parsel numaralı taşınmazlar, F.S. ve müşterekleri adına tespit edilmiştir.
8. Bu tespite karşı 11/10/1956 tarihinde D.Y. ve
müşterekleri tarafından F.S. ve müşterekleri aleyhine Kızıltepe Gezici Arazi
Kadastro Hakimliğinin E.1956/200 sayılı dosyasında tespite itiraz davası
açılmıştır.
9. Kızıltepe Gezici Arazi Kadastro Mahkemesi, 20/12/1956
tarih ve E.1956/200, K.1956/160 sayılı kararı ile davanın reddine karar
vermiştir
10. Anılan karar, Yargıtay 7. Hukuk Dairesinin 9/1/1958 tarih
ve E.1957/8177, K.1958/30 sayılı ilâmı ile bozulmuştur.
11. Bu ilam sonrası dava dosyası, Kızıltepe Gezici Kadastro
Hakimliğinin E.1958/15 sayılı dosyasına kaydedilmiştir.
12. Başvurucular Mehmet Salih Yılmaz, Halit Yılmaz dava konusu taşınmazları davalı F.S. ve
müştereklerinden satın aldıkları iddiasıyla 14/5/2003 tarihli dilekçeleriyle,
aynı şekilde başvurucu Hüseyin Aydemir de 14/7/2003 tarihli dilekçesiyle davaya
müdahil olarak katılma talebinde bulunmuş, Mahkemece 16/7/2003 tarihli
duruşmada başvurucuların müdahale taleplerinin kabulüne karar verilmiştir.
13. Mahkemenin kapatılması ve dava dosyalarının Mardin
Adliyesine devredilmesinden sonra dava dosyası, Mardin Kadastro Mahkemesinin
E.2013/44 sayılı dosyasına kaydedilmiştir.
14. Mardin Kadastro Mahkemesi 5/10/2015 tarihli ve 2013/44,
K.2015/47 sayılı kararıyla başvurucuların açtığı davanın kabulüne karar
vermiştir. Gerekçeli karar tebliğ aşamasındadır.
15. Başvurucular, 19/8/2013 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuşlardır.
B. İlgili Hukuk
16. 12/1/2011 tarih ve 6100
sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 30. maddesi ile 21/6/1987 tarih ve 3402
sayılı Kadastro Kanunu’nun 25. maddesinin birinci fıkrası, 28. maddesinin
birinci fıkrası, 29. maddesinin birinci, üçüncü ve dördüncü fıkraları, 30.
maddesinin birinci ve ikinci fıkraları, 32. maddesinin birinci fıkrası ve 36.
maddesinin birinci fıkrasının son cümlesi (bkz. Güher Ergun ve Tosun Tayfun Ergun, B. No: 2012/12,
17/9/2013, §§ 16-22).
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
17. Mahkemenin 17/3/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda,
başvurucuların 19/8/2013 tarih ve 2013/6267 numaralı bireysel başvuruları
incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların İddiaları
18. Başvurucular, 11/10/1956 tarihinde açılan kadastro
tespitine itiraz davasının halen devam ettiğini, yargılamanın makul sürede
sonuçlandırılamadığını, bu sürede taşınmazları üzerinde tasarrufta
bulunamadıklarını belirterek, mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlal
edildiğini ileri sürmüşler ve tazminat talep etmişlerdir.
B. Değerlendirme
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
19. Başvuru formu ve eklerinin incelenmesi sonucunda açıkça
dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini
gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
20. Başvurucular, 11/10/1956 tarihinde açılan kadastro
tespitine itiraz davasının halen devam ettiğini, yargılamanın makul sürede
sonuçlandırılamadığını, bu sürede taşınmazları üzerinde tasarrufta
bulunamadıklarını belirterek, mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlal
edildiğini ileri sürmüşlerdir.
21. Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme)
ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun
kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün olmayıp (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, §
18), Sözleşme metni ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarından
ortaya çıkan ve adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve
haklar, Anayasa’nın 36. maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının da
unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca
inceleme yaptığı birçok kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM
içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle, Sözleşme’nin lâfzî içeriğinde yer alan
ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve
haklara, Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir. Somut başvurunun dayanağını oluşturan makul sürede
yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca adil yargılanma
hakkının kapsamına dâhil olup, ayrıca davaların en az giderle ve mümkün olan
süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa’nın 141.
maddesinin de Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği, makul sürede yargılanma
hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması gerektiği açıktır (Güher Ergun ve Diğerleri, B. No: 2012/13,
2/7/2013, §§ 38–39).
22. Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu,
tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun
davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir
davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması
gereken kriterlerdir (Güher Ergun ve
Diğerleri, §§ 41–45).
23. Anayasa’nın 36. maddesi ve Sözleşme’nin
6. maddesi uyarınca, medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkların makul
sürede karara bağlanması gerekmektedir. Başvuru konusu olayda, taşınmaz mülkiyeti
hakkında Kızıltepe Kadastro Mahkemesinde açılan kadastro tespitine itiraz
davasında, 3402 sayılı Kanun ve 6100 sayılı Kanun’da yer alan usul hükümlerine
göre yürütülen somut yargılama faaliyetinin, medeni hak ve yükümlülükleri konu
alan bir yargılama olduğunda kuşku yoktur (Güher
Ergun ve Diğerleri, § 49).
24. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara
ilişkin makul süre değerlendirmesinde, sürenin başlangıcı kural olarak,
uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama sürecinin işletilmeye başlandığı, başka
bir deyişle davanın ikame edildiği tarih olup, somut başvuru açısından bu tarih 11/10/1956 tarihidir.
25. Başvuru konusu davanın açılış tarihi 11/10/1956 olmakla
beraber, başvurucular, Mehmet Salih Yılmaz ve Halit Yılmaz’ın vekilleri
vasıtasıyla verdikleri 14/5/2003 tarihli asli müdahale dilekçesi ve başvurucu
Hüseyin Aydemir’in 14/7/2003 tarihli asli müdahale dilekçesi sonrasında, asli
müdahil sıfatıyla yargılamada yer almaya başladıkları anlaşılmaktadır. Bu
nedenle, başvurucular açısından yapılacak makul süre değerlendirmesi bakımından
dikkate alınacak sürenin başlangıç anı, davanın açıldığı tarih değil, usulüne
uygun olarak asli müdahale talebinde bulunulduğu 14/5/2003 ve 14/7/2003
tarihleridir (İsmail Özkan, B.
No. 2012/367, 17/9/2013, § 25).
26. Sürenin bitiş tarihi ise, çoğu zaman icra aşamasını da
kapsayacak şekilde yargılamanın sona erme tarihidir. Ancak devam eden
yargılamalara ilişkin makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasını
içeren başvuruların yargılama faaliyetinin devamı sırasında da yapılabilmesi
olanağı bulunduğundan, değerlendirmeye esas alınacak sürenin bitiş anı
başvurunun karara bağlandığı tarihtir (Güher
Ergun ve Diğerleri, § 52).
27. İlgili yargılama evrakının incelenmesinden, başvuruya
konu yargılamanın Kadastro Mahkemesi önünde sürdüğü görülmekle, 3402 sayılı
Kanun’da yer alan özel usul hükümleri ile medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin
uyuşmazlıkları konu alan yargılama faaliyetleri için geçerli genel usuli hükümler içeren 6100 sayılı Kanun’a tabi bir
yargılama faaliyetinin söz konusu olduğu ve 3402 sayılı Kanun’da yer alan özel
usul hükümleri ile 6100 sayılı Kanun’un 30. maddesinin, uyuşmazlıkların makul
sürede çözümlenmesi gerekliliğini ortaya koyduğu anlaşılmaktadır (bkz. § 15).
28. Kadastro mahkemesi nezdindeki yargılamaların makul sürede
tamamlanmadığı yönündeki iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve
Anayasa Mahkemesi tarafından, özellikle 3402 sayılı Kanun’da yer alan ve
yargılamada sürati temin etmeye hizmet eden özel usul hükümlerinin nazara
alınmadığı göz önünde bulundurularak makul sürede yargılanma hakkının ihlal
edildiği yönünde kararlar verilmiştir (Güher
Ergun ve Diğerleri, §§ 54-64; Güher
Ergun ve Tosun Tayfun Ergun, §§ 53-62; Gülseren Erdal ve Diğerleri, §§ 60-67; Haydar İzgi, B. No: 2012/673, 19/12/2013,
§§ 37-43).
29. Başvuruya konu davanın taraf sayısı ve mahiyeti nedeniyle
icrası gereken usul işlemlerinin niteliği başvuruya konu yargılamanın karmaşık
nitelikte olduğunu ortaya koymakla birlikte davaya bütün olarak bakıldığında,
3402 sayılı Kanun’da yer alan usul hükümlerine tabi bir yargılama sürecine
ilişkin somut başvuru açısından farklı bir karar verilmesini gerektirecek bir
yön bulunmadığı ve yaklaşık on üç yıldır devam eden yargılama sürecinde makul
olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.
30. Açıklanan nedenlerle, başvurucuların Anayasa’nın 36.
maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma haklarının ihlal
edildiğine karar verilmesi gerekir.
31. Başvurucular ayrıca, uzun süren yargılama nedeniyle
taşınmazlarını kullanamadıklarını, taşınmazlarının gelirlerinden
yararlanamadıklarını belirterek, Anayasa’nın 35. maddesinde tanımlanan mülkiyet
haklarının ihlal edildiğini iddia etmişse de başvurucuların makul sürede yargılanma
haklarının ihlal edildiği yönünde yukarıda yer verilen tespitler ışığında,
mülkiyet haklarının ihlal edildiği yönündeki iddialarının ayrıca
değerlendirilmesine gerek görülmemiştir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
32. 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama
Usulleri Hakkında Kanun'un “Kararlar”
kenar başlıklı 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa,
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere
dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar
bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel
mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü
mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını
ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
33. Başvurucular, maruz kaldıkları zarar karşılığı olarak
ayrı ayrı 250.000,00 TL maddi, 300.000,00 TL manevi tazminata hükmedilmesini
talep etmişlerdir.
34. Başvuruda adil yargılanma hakkının ihlal edildiği
sonucuna varılmıştır.
35. Başvurucuların tarafı oldukları uyuşmazlığa ilişkin
yaklaşık on üç yıldır devam eden yargılama süresi nazara alındığında, yargılama
faaliyetinin uzunluğu sebebiyle, yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan
manevi zararları karşılığında başvurucuların her birine net 13.450 TL manevi
tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
36. Başvurucular tarafından maddi tazminat talebinde
bulunulmuş olmakla beraber, tespit edilen ihlal ile iddia edilen maddi zarar
arasında illiyet bağı bulunmadığı anlaşıldığından, başvurucuların maddi
tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir.
37. Başvurucular tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler
uyarınca tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan
toplam 1.998,35 TL yargılama giderinin başvuruculara müştereken ödenmesine
karar verilmesi gerekir.
38. Başvuruya konu yargılamanın yaklaşık on üç yıldır devam
ettiği ve bu hususun makul sürede yargılanma hakkını ihlal ettiği gözetilerek,
anayasal bir hakkın ihlal edildiği açık olan bir yargılama dosyasında, hukuka,
adalete ve mahkemeye güven ilkesinin gördüğü zararın devam etmesinin önlenmesi
amacıyla, yargılamanın mümkün olan en kısa sürede sonuçlandırılmasını teminen, kararın bir örneğinin ilgili Mahkemesine
gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucuların,
1. Makul
sürede yargılanma haklarının ihlal edildiği yönündeki iddialarının KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Anayasa’nın
36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma haklarının İHLAL
EDİLDİĞİNE,
B. Başvurucuların her birine net 13.450 TL
manevi TAZMİNAT ÖDENMESİNE, başvurucuların tazminata ilişkin diğer taleplerinin
REDDİNE,
C. Başvurucular tarafından yapılan 198,35 TL
harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.998,35 TL yargılama
giderinin BAŞVURUCULARA MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
D. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben
başvurucuların Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde
yapılmasına; ödemede gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten
ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
E. Kararın
bir örneğinin Mardin Kadastro Mahkemesine gönderilmesine,
F. Kararın bir örneğinin Bakanlığa
GÖNDERİLMESİNE,
17/3/2016
tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.