logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Seyla Suvari ve Leyla Kalyoncu [2.B.], B. No: 2013/6313, 5/11/2015, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

SEYLA SUVARİ VE LEYLA KALYONCU BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2013/6313)

 

Karar Tarihi: 5/11/2015

R.G. Tarih ve Sayı: 15/1/2016-29594

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

Başkan

:

Engin YILDIRIM

Üyeler

:

Recep KÖMÜRCÜ

 

 

Alparslan ALTAN

 

 

Celal Mümtaz AKINCI

 

 

Muammer TOPAL

Raportör

:

Selami ER

Başvurucular

:

Seyla SUVARİ

 

 

Leyla KALYONCU

Vekili

:

Av. Coşkun DOĞRU

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, kamulaştırmasız el atma nedeniyle açılan tazminat davasında kamulaştırma bedelinin ödenmediğinin ispatının davacıdan istenmesi ve değişen kanuna rağmen aleyhe nispi vekâlet ücretine hükmedilmesi nedenleriyle mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 15/8/2013 tarihinde İzmir 9. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. İkinci Bölüm İkinci Komisyonunca 26/11/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

4. Bölüm Başkanı tarafından 27/4/2015 tarihinde kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına, başvuru belgelerinin bir örneğinin görüş için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmesine karar verilmiştir.

5. Bakanlığın 30/6/2015 tarihli görüş yazısı 14/7/2015 tarihinde başvurucu vekiline tebliğ edilmiş; başvurucu vekili, Bakanlığın görüşüne karşı beyanlarını yasal süresi içinde 28/7/2015 tarihinde ibraz etmiştir.

6. Leyla Kalyoncu tarafından yapılan aynı taşınmaza ilişkin benzer iddiaları içeren 2013/6316 numaralı bireysel başvuru dosyası, konu bakımından aralarındaki hukuki irtibat nedeniyle birleştirilmiş; incelemeye 2013/6313 numaralı bireysel başvuru dosyası üzerinden devam edilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

A. Olaylar

7. Başvuru formu ve ekleri ile dava dosyasında yer aldığı şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

8. Başvurucuların murislerinin paydaş oldukları Gaziemir ilçesi Atıfbey Mahallesi 212 ada 74 numaralı parselde tapuya kayıtlı taşınmaz, 1974 yılında İzmir Cumaovası Havaalanı pistinin genişletilmesi amacıyla 4/11/1960 tarihli 6830 sayılı Kanun’a dayanılarak Millî Savunma Bakanlığı (İdare) tarafından kamulaştırılmış, 6830 sayılı Kanun’un 17. maddesi gereği davalıya noterlikçe tebligat yapılmış; istimlak bedeli olan 32.507 TL taşınmaz sahipleri adına Ziraat Bankası İzmir Şubesine bloke edilmiştir.

9. İdarenin talebiyle açılan dava sonucunda İzmir 6. Asliye Hukuk Mahkemesinin 15/10/1974 tarihli ve E. 1974/490, K.1974/529 sayılı kararıyla tarla niteliğindeki taşınmazın 6830 sayılı Kanun'un 16. maddesi uyarınca Maliye Hazinesi adına tapuya tesciline karar verilmiştir.

10. Başvuruculardan Seyla Suvari, 15/8/2011 tarihinde İzmir 3. Asliye Hukuk Mahkemesinde, Leyla Kalyoncu ise İzmir 6. Asliye Hukuk Mahkemesinde kamulaştırma evrakının mirasçılara tebliğ edilmediği ve kamulaştırma bedelinin de ödenmediği iddiasıyla 4/11/1983 tarihli ve 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun geçici 6. maddesine dayanarak hisselerine düşen miktarların ödenmesi için dava açmıştır.

11. Davalı İdare, dava konusu taşınmazın 1974 yılında kamulaştırıldığını ve bedelinin ödendiğini, Mahkemenin 15/10/1974 tarihli kararıyla taşınmazın Hazine adına tapuya tescil edildiğini, bu nedenle 2942 sayılı Kanun’a 18/6/2010 tarihli ve 5999 sayılı Kanun’la eklenen geçici 6. maddeye dayanılarak dava açılamayacağını beyan ederek davaların reddini talep etmiştir.

12. Mahkemece yaptırılan inceleme sonucunda dava konusu taşınmazın Mahkeme kararına istinaden 22/4/1982 tarihinde, Hazine adına tescil edildiği ve taşınmazın havaalanı sınırları içinde bulunduğu tespit edilmiştir.

13. İzmir 6. Asliye Hukuk Mahkemesince 1/3/2012 tarihli ve E.2011/463, K.2012/80 sayılı ilamla dava dosyasının İzmir 3. Asliye Hukuk Mahkemesindeki dava dosyası ile birleştirilmesine karar verilmiştir.

14. Başvurucular 1/6/2012 tarihli ıslah dilekçesi ile dava değerini artırarak 206.221,55 TL'nin tahsilini talep etmişlerdir.

15. Mahkemece Ziraat Bankası İzmir Şubesinden kamulaştırma bedelinin başvurucunun murisleri adına yatırılıp yatırılmadığı ve yatırıldıysa ödeme yapılıp yapılmadığına dair bilgi istenmiş, ilgili Banka 1/8/2012 tarihli cevap yazısında bahse konu belgelerin saklama süresinin dolması nedeniyle ödemeye ilişkin belgelerin arşive kayıtlarında bulunmadığını ifade etmiştir.

16. Mahkeme, 1/3/2012 tarihli ve E.2011/58, K.2012/489 sayılı kararı ile dava konusu taşınmazın 1974 yılında kamulaştırıldığı, kamulaştırma bedelinin ilgili şahıslar adına bankaya yatırıldığı, kamulaştırma davasının karara bağlandığı, başvuruya konu dava açılıncaya kadar kamulaştırma bedelinin mirasçılar tarafından alınmadığına dair bir iddiada bulunulmadığı, kamulaştırma bedelinin bankaya yatırıldığının anlaşıldığı ancak murislerin ölümünden sonra uzun süre geçmesi ve belgeleri saklama süresinin dolmuş olması nedeniyle ödemenin ilgilisine yapılamaması hâlinin davayı ispatlamadığı, bu hususun davanın kabulü için tek başına yeterli olmadığı gerekçesiyle davanın reddine; davalı kendisini vekille temsil ettirdiğinden asıl davada 6.207 TL, birleşen davada 16.823 TL vekâlet ücretinin davacılardan alınıp davalıya verilmesine karar verilmiştir.

17. Bu karar, Yargıtay 18. Hukuk dairesinin 25/3/2013 tarihli ve E.2013/2349, K.2013/4758 sayılı ilamı ile onanmıştır.

18. 24/5/2013 tarihli ve 6487 sayılı Kanun'un 21. maddesi ile 2942 sayılı Kanun’un geçici 6. maddesinin yedinci fıkrası değiştirilerek nispi vekâlet ücreti yerine maktu vekâlet ücreti uygulanacağı, onuncu fıkrasıyla değişen hükümlerin kesinleşmeyen davalara da uygulanacağı hüküm altına alınmıştır. Bahsedilen düzenleme 11/6/2013 tarihli ve 28674 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe girmiştir.

19. Başvurucuların karar düzeltme istemi aynı Dairenin 17/6/2013 tarihli ve E.2013/8629, K.2013/10428 sayılı ilamı ile reddedilmiş ve karar aynı tarihte kesinleşmiştir.

20. Bu ilam başvuruculara 16/7/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir. Başvurucular 15/8/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuşlardır.

B. İlgili Hukuk

21. 2942 sayılı Kanun'un, 6487 sayılı Kanun'un 21. maddesi ile yapılan değişiklikten önceki geçici 6. maddesinin birinci ve ikinci fıkraları şöyledir:

"Kamulaştırma işlemleri tamamlanmamış veya kamulaştırması hiç yapılmamış olmasına rağmen 9/10/1956 tarihi ile 4/11/1983 tarihi arasında fiilen kamu hizmetine ayrılan veya kamu yararına ilişkin bir ihtiyaca tahsis edilerek üzerinde tesis yapılan taşınmazlara veya kaynaklara kısmen veya tamamen veyahut irtifak hakkı tesis etmek suretiyle malikin rızası olmaksızın fiili olarak el konulması sebebiyle, malik tarafından ilgili idareden tazminat talebinde bulunulması halinde, öncelikle uzlaşma yoluna gidilmesi esastır.

İdare ve malik arasında uzlaşma sağlanamadığı takdirde, uzlaşmazlık tutanağının tanzim edildiği veya ikinci fıkradaki sürenin uzlaşmaya davet olmaksızın sona erdiği tarihten itibaren üç ay içerisinde malik tarafından sadece tazminat davası açılabilir. Dava açılması halinde, fiilen el konulan taşınmazın veya üzerinde tesis edilen irtifak hakkının müracaat tarihindeki değeri, ikinci fıkranın birinci cümlesindeki esaslara göre mahkemece tespit ve taşınmazın veya hakkın idare adına tesciline veya terkinine ve malike tazminat ödenmesine hükmedilir. Tescile veya terkine ilişkin hüküm kesin olup tarafların hükmedilen tazminata ilişkin temyiz hakkı saklıdır."

22. 2942 sayılı Kanun'un, 6487 sayılı Kanun'un 21. maddesi ile yapılan değişiklikten sonraki geçici 6. maddesinin birinci, altıncı ve yedinci fıkraları ile onuncu fıkrasının ilgili kısımları şöyledir:

"Kamulaştırma işlemleri tamamlanmamış veya kamulaştırması hiç yapılmamış olmasına rağmen 9/10/1956 tarihi ile 4/11/1983 tarihi arasında fiilen kamu hizmetine ayrılan veya kamu yararına ilişkin bir ihtiyaca tahsis edilerek üzerinde tesis yapılan taşınmazlara veya kaynaklara kısmen veya tamamen veyahut irtifak hakkı tesis etmek suretiyle malikin rızası olmaksızın fiili olarak el konulması sebebiyle, mülkiyet hakkından doğan talepler, bedel talep edilmesi hâlinde bedel tespiti ve diğer işlemler bu madde hükümlerine göre yapılır. Bu maddeye göre yapılacak işlemlerde öncelikle uzlaşma usulünün uygulanması dava şartıdır.

..

İdare ve malik arasında uzlaşma sağlanamadığı takdirde, uzlaşmazlık tutanağının tanzim edildiği tarihten itibaren üç ay içinde malik veya idare tarafından bedel tespiti davası açılabilir. Dava açılması hâlinde, fiilen el konulan taşınmazın veya üzerinde tesis edilen irtifak hakkının dava tarihindeki değeri, ikinci fıkranın birinci cümlesindeki esaslara göre mahkemece bu Kanunun 15 inci maddesine göre bilirkişi incelemesi yapılmak suretiyle tespit ve taşınmazın veya hakkın idare adına tesciline veya terkinine hükmedilir. Tespit edilen bedel, bu maddenin sekizinci fıkrasına göre idarece ödenir. Tescile veya terkine ilişkin hüküm kesin olup tarafların hükmedilen bedele ilişkin temyiz hakkı saklıdır.

Bu madde kapsamında açılan davalarda mahkeme ve icra harçları ile her türlü vekalet ücretleri bedel tespiti davalarında öngörülen şekilde maktu olarak belirlenir.

…Bu madde hükümleri karara bağlanmamış veya kararı kesinleşmemiş tüm davalara uygulanır. Kararı kesinleşen davalara ise, bu maddenin yalnızca sekizinci fıkra hükümleri uygulanır.”

23. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 33. maddesi şöyledir:

"Hâkim, Türk hukukunu resen uygular."

24. 6100 sayılı Kanun’un 189. maddesi şöyledir:

“ (1) Taraflar, kanunda belirtilen süre ve usule uygun olarak ispat hakkına sahiptir.

 (2) Hukuka aykırı olarak elde edilmiş olan deliller, mahkeme tarafından bir vakıanın ispatında dikkate alınamaz.

 (3) Kanunun belirli delillerle ispatını emrettiği hususlar, başka delillerle ispat olunamaz.

 (4) Bir vakıanın ispatı için gösterilen delilin caiz olup olmadığına mahkemece karar verilir.”

25. 6100 sayılı Kanun’un 190. maddesi şöyledir:

“(1) İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir.

 (2) Kanuni bir karineye dayanan taraf, sadece karinenin temelini oluşturan vakıaya ilişkin ispat yükü altındadır. Kanunda öngörülen istisnalar dışında, karşı taraf, kanuni karinenin aksini ispat edebilir.”

26. 6100 sayılı Kanun’un 191. maddesi şöyledir:

“(1) Diğer taraf, ispat yükünü taşıyan tarafın iddiasının doğru olmadığı hakkında delil sunabilir. Karşı ispat faaliyeti için delil sunan taraf, ispat yükünü üzerine almış sayılmaz.”

27. 6100 sayılı Kanun'un 323. maddesi şöyledir:

"Yargılama giderleri şunlardır:

.

ğ) Vekille takip edilen davalarda kanun gereğince takdir olunacak vekâlet ücreti.

. "

28. 6100 sayılı Kanun’un 448. maddesi şöyledir:

“Bu Kanun hükümleri, tamamlanmış işlemleri etkilememek kaydıyla derhâl uygulanır.”

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

29. Mahkemenin 5/11/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucuların 15/8/2013 tarihli ve 2013/6313 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucuların İddiaları

30. Başvurucular, murisleri adına tapuya tescilli taşınmazın 1974 yılında kamulaştırıldığını, kamulaştırma kararının tebliğ edilmediğini ve kamulaştırma bedelinin ödenmediğini, 2942 sayılı Kanun'un geçici 6. maddesi gereği taşınmazın bedelinin ödenmesi talebiyle dava açtığını, Mahkemece kamulaştırma tarihinden itibaren uzun süre geçtiği için kamulaştırma bedelinin ödenmediğinin ispat edilemediği gerekçesiyle davanın reddine karar verildiğini, hükmün Yargıtay tarafından onandığını, kamulaştırma bedelinin ödendiğini idarenin ispatlaması gerektiği hâlde ispat yükünün Mahkemece kendilerine yüklendiğini, 2942 sayılı Kanun'un geçici 6. maddesi gereği dava sonunda maktu vekâlet ücretine hükmedilmesi gerektiği hâlde nispi vekâlet ücretinin tahsiline karar verildiğini, bedel ödenmeksizin taşınmaza el konulduğunu belirterek Anayasa'nın 35. ve 36. maddelerinde güvence altına alınan mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.

B. Değerlendirme

31. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder. (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).

32. Başvurucuların adil yargılanma hakkına yönelik şikâyetlerinin özü, ispat külfetiyle bağlı olarak yargılama sürecinde delillerin değerlendirilmesi ve yorumlanmasında hata yapılarak hakkaniyete uygun yargılanma haklarının Kanun’un açık hükmüne rağmen nispi vekâlet ücretine hükmedilerek mahkemeye erişim haklarının ihlal edildiğine ilişkin olup her iki şikâyet bu başlıklar altında değerlendirilmiştir.

33. Başvurucuların mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiası, temel olarak başvuruya konu Mahkeme kararının sonucuna bağlı olup delillerin değerlendirilmesi ve ispat külfetiyle ilgili olarak Mahkeme kararının hakkaniyete uygun olmaması veya bu konuyla ilişkili olarak yargılama sürecinde ve kararda başvurucuların anayasal haklarının ihlal edildiğinin anlaşılması hâlinde incelenebilecek bir konu olduğundan bu aşamada mülkiyet hakkının ihlali iddiası yönünden ayrıca bir değerlendirme yapılmasına gerek görülmemiştir.

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

a. Delillerin Değerlendirilmesi ve İspat Külfetine Yönelik İddia

34. Anayasa'nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:

"Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz."

35. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

"Mahkeme, . açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir."

36. 6216 sayılı Kanun'un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Anayasa'nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvurular kapsamında değerlendirilen kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır.

37. Anılan kurallar uyarınca ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması; bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda bariz takdir hatası veya açık keyfîlik içermesi, bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular, bariz takdir hatası veya açık keyfîlik içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede, kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular, bariz takdir hatası veya açık keyfîlik bulunmadıkça Anayasa Mahkemesince incelenemez (Necati Gündüz ve Recep Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).

38. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), delillerin kabul edilebilirliği ve değerlendirilmesine ilişkin şikâyetleri, adil yargılanma hakkının kapsamında “hakkaniyete uygun yargılanma (fair hearing) hakkı” çerçevesinde incelenmektedir. AİHM’e göre “delillerin kabul edilebilirliği”, öncelikle iç hukukun düzenleme alanına girer ve “delillerin değerlendirmesi” kural olarak ulusal mahkemelerin görevidir. Bireysel başvuru kapsamında Mahkemenin görevi -delillerin elde edilme yöntemi de dâhil- yargılamanın bir bütün olarak adil olup olmadığını saptamaktır (Ceza yargılaması yönünden bkz. Ramanauskas/Litvanya [BD], B. No: 74420/01, 5/2/2008), § 52; hukuk yargılaması yönünden bkz. Elsholz/Almanya [BD], B. No: 25735/94, 13/7/2000, § 66).

39. Delillerin kabul edilebilirliği veya değerlendirilmesi gibi konular öncelikle derece mahkemelerinin görevi olup bu konuya ilişkin takdir yetkisi ilgili mahkemelere aittir. Derece mahkemelerinin olguların veya hukukun değerlendirilmesindeki yorum farklılıkları, Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (Sözleşme/AİHS) tarafından güvence altına alınan haklar ve özgürlükler ihlal edilmediği sürece bireysel başvuru kapsamında inceleme konusu yapılamaz.

40. Yargılama makamları yargılamanın taraflarınca ileri sürülen iddiaları ve gösterdikleri delilleri gereği gibi incelemek zorundadır. Bununla birlikte belirli bir davaya ilişkin olarak delilleri değerlendirme ve gösterilmek istenen delilin davayla ilgili olup olmadığına karar verme yetkisi esasen derece mahkemelerine aittir (Barbera Messegue ve Jabardo/İspanya, B.No: 10590/83, 6/12/1988, § 68). Mevcut yargılamada geçerli olan delil sunma ve inceleme yöntemlerinin adil yargılanma hakkına uygun olup olmadığını denetlemek Anayasa Mahkemesinin görevi kapsamında olmayıp Mahkemenin görevi başvuru konusu yargılamanın bütünlüğü içinde adil olup olmadığının değerlendirilmesidir. Genel anlamda hakkaniyete uygun bir yargılamanın yürütülebilmesi için silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkeleri ışığında taraflara iddialarını sunmak hususunda uygun olanakların sağlanması şarttır. Taraflara tanık delili de dâhil olmak üzere delillerini sunma ve inceletme noktasında da uygun imkânların tanınması gerekir. Bu anlamda delillere ilişkin dengesizlik veya hakkaniyetsizlik iddialarının da yargılamanın bütünü ışığında değerlendirilmesi gerekir (Muhittin Kaya ve Muhittin Kaya İnşaat Taahhüt Madencilik Gıda Turizm Pazarlama Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti, B. No: 2013/1213, 4/12/2013, § 27).

41. Başvuru konusu olayda başvurucuların murisleri adına tapuya tescilli taşınmazın 1974 yılında kamulaştırıldığı hâlde kamulaştırma kararının tebliğ edilmediği ve kamulaştırma bedelinin ödenmediği iddiasıyla 2011 yılında açtığı davada Mahkeme söz konusu taşınmazın 6830 sayılı Kanun’a dayanılarak kamulaştırıldığını, 15/10/1974 tarihli Mahkeme kararıyla Hazine adına tescil edildiğini, kamulaştırma bedelinin Ziraat Bankası İzmir Şubesinde davalılar adına bloke edildiğini tespit ederek söz konusu Bankadan taşınmaz sahiplerine yapılan ödemeleri istemiş, Bankanın belge saklama süresinin dolması nedeniyle ödeme evraklarını sunamaması üzerine kamulaştırma bedelinin 22/02/1974 tarihinde başvurucuların murisi adına Bankaya yatırıldığı, 15/10/1974 tarihli tescil kararı doğrultusunda taşınmazın 22/04/1982 tarihinde Hazine adına tescil edildiği, bedelin yatırılma tarihi ve tescil tarihinden itibaren muris tarafından bedelin alınmadığına ilişkin herhangi bir iddianın olmadığı, murisin ölümünden uzun zaman geçtikten sonra başvurucuların talepte bulunduğu, Bankanın belgeleri saklama süresinin dolmuş olması nedeniyle ödemenin ilgilisine yapılıp yapılmadığının tespit edilememesi hâlinin davayı ispatlamadığı, bu hususun davanın kabulü için tek başına yeterli olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar vermiştir.

42. Mahkemenin gerekçesinde ifade edildiği gibi başvurucuların murislerine ait taşınmazın 1974 yılında kamulaştırıldığı ve kamulaştırma bedelinin Bankaya taşınmaz malikleri adına yatırıldığı konusunda bir uyuşmazlık bulunmamaktadır. Uyuşmazlığın konusu Bankaya bloke edilen bedelin başvurucuların murisleri tarafından tahsil edilmediği iddiasında somutlaşmaktadır. Başvurucular ve murisleri kamulaştırma işlemi üzerinden uzun yıllar geçmesine rağmen bedelin ödenmediğine dair bir iddia ile İdareden veya yetkili Mahkemelerden talepte bulunduklarına ait bir bilgi veya belge sunmamışladır. Başvurucular kamulaştırma işleminden 37 yıl sonra ödeme yapılmadığını ileri sürmüşlerdir. Başvurucuların murislerinin kamulaştırma bedelini tahsil edip etmediklerini tespit edecek tek delil Bankanın sunacağı belgeler olup bu belgelerin ise kanuni saklama süreleri fazlası ile aşıldığından ilgili Bankadan temin edilememiştir.

43. Bu durumda dava konusu taşınmazın 1974 yılında kamulaştırıldığı, bedelinin taşımaz malikleri adına Bankaya bloke edildiği, taşınmazın 1974 yılında Mahkeme kararıyla Hazine adına tescil edildiği ve başvurucular veya murislerinin aradan uzun yıllar geçmesine rağmen bu konuda talepte bulunmamaları gerçeği ile birlikte değerlendirildiğinde başvurucuların davasını ispat edecek tek delilin, belgelerin kanuni saklama süreleri fazlası ile aşıldığından temin edilememesi nedeniyle davalı İdareyi bu konuda ispat külfeti altına sokmayan Mahkeme kararının hakkaniyete uygun olmadığının söylenemeyeceği sonucuna ulaşılmıştır.

44. Başvurucular, yargılama sürecinde karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşler hakkında bilgi sahibi olamadıklarına, kendi delillerini ve iddialarını sunma olanağı bulamadıklarına, karşı tarafça sunulan delillere ve iddialara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı bulamadıklarına ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının Derece Mahkemesi tarafından dinlenmediğine ilişkin bir bilgi ya da kanıt sunmadıkları gibi Mahkemenin kararında bariz takdir hatası veya açık keyfîlik oluşturan herhangi bir durum da tespit edilememiştir.

45. Açıklanan nedenlerle başvurucuların ispat külfeti ve delillerin değerlendirilmesi nedeniyle hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Mahkemeye Erişim Hakkının İhlali İddiası

46. Somut olayda başvurucular, 6487 sayılı Kanun’la değiştirilen 2942 sayılı Kanun’un açık hükmüne rağmen nispi vekâlet ücreti ödemesine hükmedilmesi nedeniyle adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş olup başvurucuların bu yöndeki şikâyetinin açıkça dayanaktan yoksun olmadığı anlaşıldığından ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek bir neden de görülmediğinden başvurunun bu kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

 2. Esas Yönünden

47. Başvurucular, 6487 sayılı Kanun’la değiştirilen 2942 sayılı Kanun’un açık hükmüne rağmen nispi vekâlet ücreti ödemesine hükmedilmemesi nedeniyle Anayasa'nın 36. maddesinin ihlal edildiğini iddia etmiştir.

48. Bakanlık görüş yazısında -AİHM’in yerleşik içtihatlarına göre- yerel mahkemeler tarafından yapılan maddi ve hukuki hataların, AİHS tarafından güvence altına alınan hak ve özgürlüklerin ihlaline sebep olduğu kadarıyla başvuruya konu edilebilir olduğu, Anayasa Mahkemesi kararlarında da kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurularda bariz takdir hatası veya açık keyfîlik bulunmadıkça bireysel başvuru yolunda inceleme yapılamayacağının belirtildiği, anılan olayda başvurucunun ek dilekçe vererek Kanun değişikliğinin davasında uygulanmasını talep etmediği ifade edilmiştir.

49. Başvurucular, bir usul hükmü olan yargılama giderlerine ilişkin olarak talepten sonra başka bir dilekçe ile talepte bulunma imkânı bulunmadığını, ayrıca Yargıtay 18. Hukuk Dairesinin benzer davalarda talep olmamasına rağmen 2942 sayılı Kanun’un geçici 6. maddesini resen uyguladığını belirtmişlerdir.

50. Anayasa'nın "Hak arama hürriyeti" kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

"Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."

51. Sözleşme'nin "Adil yargılanma hakkı" kenar başlıklı 6. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

"Herkes davasının, medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamaların esası konusunda karar verecek olan, yasayla kurulmuş, bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından, kamuya açık olarak ve makul bir süre içinde görülmesini isteme hakkına sahiptir.

52. Sözleşme metni ile AİHM kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, Anayasa'nın 36. maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de Anayasa'nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında ilgili hükmü -Sözleşme'nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle- gerek Sözleşme'nin lafzi içeriğinde yer alan gerek AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara Anayasa'nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 38).

53. Vekâlet ücreti, davayı vekille takip eden ve davası kabul edilen lehine hükmedilen bir ücrettir. Dava aşamasında kimin lehine ya da aleyhine olacağı önceden belli olmayan bu ücret yükümlülüğü bir usul kuralı olup mahkemeye erişim hakkı ile ilişkilidir. (Serkan Acar, B. No: 2013/1613, 2/10/2013, § 38).

54. Mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına gelmektedir. Kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya mahkeme kararını anlamsız hâle getiren, bir başka ifadeyle mahkeme kararını önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamalar mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52). Mahkemeye erişim hakkı, kural olarak mutlak bir hak olmayıp sınırlandırılabilen bir haktır. Bununla birlikte getirilecek sınırlandırmaların kanuni olması, meşru bir amaç izlemesi ve ölçülü olması yani başvurucu üzerinde ağır bir yük oluşturmaması gerekir (Serkan Acar, § 38).

55. Vekâlet ücreti bir yargılama gideri olup kural olarak bu tür giderler mahkemeye erişim hakkına müdahale teşkil eder. Ancak gereksiz başvuruların önlenerek dava sayısının azaltılması ve böylece mahkemelerin gereksiz yere meşgul edilmeksizin uyuşmazlıkları makul sürede bitirebilmesi amacıyla başvuruculara kanuna uygun olarak belli yükümlülükler öngörülebilir. Bu yükümlülüklerin kapsamını belirlemek kamu otoritelerinin takdir yetkisi içindedir. Öngörülen yükümlülükler dava açmayı imkânsız hâle getirmedikçe ya da aşırı derecede zorlaştırmadıkça mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği söylenemez (Serkan Acar, § 39).

56. Somut olayda 5999 sayılı Kanun’la değişik 2942 sayılı Kanun’un geçici 6. maddesine dayanarak kamulaştırmasız el atma nedeniyle tazminat davası açan başvurucuların davası reddedilmiş ve Mahkeme 1/3/2012 tarihli kararıyla 6.207 TL vekâlet ücretinin Leyla KALYONCU’dan ve 16.823 TL vekâlet ücretinin ise Seyla Suvari ve diğer davacıdan müştereken ve müteselsilen alınıp davalı İdareye verilmesine karar vermiştir. Anılan karar Yargıtay 18. Hukuk Dairesinin 25/3/2013 tarihli kararıyla onanmış, karar düzeltme aşamasında 24/5/2013 tarihinde kabul edilen 6487 sayılı Kanun'un 21. maddesi ile 2942 sayılı Kanun’un geçici 6. maddesinin yedinci fıkrası değiştirilerek nispi vekâlet ücreti yerine maktu vekâlet ücreti uygulanacağı hüküm altına alınmıştır. Bahsedilen düzenleme 28674 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe girmiştir. Ancak Yargıtay 18. Hukuk Dairesi, 17/6/2013 tarihli kararında karar düzeltme talebini reddetmiş ve vekâlet ücretine ilişkin bir düzeltme yapmamıştır.

57. 6100 sayılı Kanun'un 323. maddesine göre (§ 26) vekâlet ücreti de yargılama giderleri kapsamında bulunmaktadır. Aynı Kanun’un 448. maddesine göre Kanun’un hükümleri tamamlanmamış işleri etkilememek kaydıyla derhâl uygulanması gerekir. Bu hüküm, usul kurallarının yargılamanın her aşamasında hâkim tarafından resen dikkate alınması ve derhâl uygulanması gerektiği yönündeki ilkenin iz düşümüdür. 2942 sayılı Kanun’un geçici 6. maddesinin yedinci fıkrası ile getirilen düzenleme de bir yargılama gideri olduğu açık olan vekâlet ücretine ilişkin olup bir usul hükmü olduğu ve derhâl niteliğini haiz olduğu ayrıca bahsedilen geçici 6. maddenin 10. Fıkrasında, yapılan değişikliklerin henüz kesinleşmeyen davalara da uygulanacağı hükmünün yer aldığı ve bu nedenle mahkemelerce derhâl ve resen uygulanması gerektiği açıktır.

58. 6100 sayılı Kanun’un 33. maddesinde ifade edildiği gibi hukuku uygulamak hâkimin görevi olduğundan usul hükümlerinin taleple bağlı olmaksızın hâkim tarafından resen dikkate alınması gerektiği açıktır. Nitekim Yargıtay 9. Hukuk Dairesi 6/4/2010 tarihli ve E.2010/12803, K.2010/9690 sayılı kararında bu durumu şu şekilde açıklamıştır; “Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 423. maddesinin 6. bendinde açıkça belirtildiği gibi, vekâlet ücreti bir yargılama gideridir. Bu nedenle 29.05.1997 gün ve 4/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında yazılı olduğu şekilde, yargılama giderlerinden olan avukatlık parası, diğer yargılama giderlerinde olduğu gibi mahkemece kendiliğinden hükme bağlanır…

59. Yargıtay 18. Hukuk Dairesi, Kanun’un yürürlüğe girdiği tarihin hemen akabinde farklı kararlar verse de kısa süre sonra içtihadında değişiklik yaparak sonraki kararlarında ilk derece mahkemelerinin nispi vekâlet ücretine ilişkin kararlarını maktuya dönüştürerek önündeki davaları düzelterek onamış veya esasla birlikte yargılama giderlerine ait hükümleri de bozarak karar vermeye başlamıştır. Örneğin Yargıtay 18. Hukuk Dairesi 26/9/2013 tarihli ve E.2013/10227, K.2013/15845 sayılı kararında İlk Derece Mahkemesinin esasa ilişkin hükmünü onarken yargılama giderlerine ilişkin nispi olarak hükmedilen vekâlet ücretini 1.200 TL olarak düzelterek kararı onamıştır.

60. Bakanlığın cevap yazısında başvurucuların vekâlet ücretinin maktuya çevrilmesi için ek dilekçe vermediği ifade edilse de gerek 6487 sayılı Kanun'un 11/6/2013 tarihinde yürürlüğe girdiği, 18. Hukuk Dairesinin 17/6/2013 tarihinde karar düzeltme talebini reddettiği ve arada geçen kısa sürede yeni bir dilekçenin verilip kayda alınarak bu talebin görüşülmesi için Yargıtaya iletilmesi için gerekli zaman olmayışı ve gerekse usul kuralı olan yargılama giderlerine ilişkin hükmün yargılamanın her safhasında resen dikkate alınarak derhâl uygulanması gerekliliği ve 2942 sayılı Kanun’un değişen geçici 6. maddesinin onuncu fıkrasında yapılan değişikliklerin henüz kesinleşmeyen davalara da uygulanacağı yönündeki açık hüküm dikkate alındığında başvuruculara yüklenecek bir sorumluluğun bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.

61. Yukarıda yer verilen tespitler neticesinde başvurucuların davalı İdareye nispi vekâlet ücreti ödemesine ilişkin Mahkeme hükmünün, ilgili kararın karar düzeltme talebi aşamasında yürürlüğe giren açık usul hükmü ve bu hükmün kesinleşmeyen davalara da uygulanacağına dair açık hüküm ile bu konudaki açık içtihatlara rağmen maktuya çevrilmediği, bu durumda vekâlet ücretine ilişkin Mahkeme hükmünün kanuni dayanağının bulunmadığı ve Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan mahkemeye erişim haklarının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır.

62. Açıklanan nedenlerle başvurucuların adil yargılanma haklarının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

63. Başvurucular, dava konusu taşınmaz bedelinin kendilerine ödenmesini ve ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için kendilerinden alınan nispi vekâlet ücretinin iadesini talep etmişlerdir.

64. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

"Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir."

65. Başvuru konusu olayda, tespit edilen ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması bakımından yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmadığından yalnızca ihlalin tespitiyle giderilemeyecek olan zararları karşılığında başvuruculardan Leyla Kalyoncu’ya takdiren net 5.800 TL, Seyla Suvari’ye takdiren net 8.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.

66. Başvurucu tarafından maddi tazminat talebinde bulunulmuş olmakla beraber başvurunun vekâlet ücretine ilişkin mahkemeye erişim hakkı dışındaki şikâyetleri kabul edilemez bulunduğundan ve tespit edilen ihlal ile iddia edilen maddi zarar arasında illiyet bağı bulunmadığı anlaşıldığından başvurucunun maddi tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir.

67. Başvurucular tarafından ayrı ayrı yapılan ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 198,35 TL harçtan oluşan yargılama giderinin başvuruculara ayrı ayrı, 1.500,00 TL vekâlet ücretinin ise başvuruculara müştereken ödenmesine karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

Açıklanan nedenlerle;

A. Başvurucuların,

1. Delillerin değerlendirilmesi ve ispat külfetine yönelik şikâyetiyle bağlantılı Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiasının KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Nispi vekâlet ücretine hükmedilmesiyle bağlantılı Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan mahkemeye erişim haklarının ihlal edildiği yönündeki iddiasının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Başvuruculardan Leyla KALYONCU’ya takdiren net 5.800 TL, Seyla SUVARİ’ye takdiren net 8.000 TL manevi TAZMİNAT ÖDENMESİNE,

D. 198,35 TL harcın AYRI AYRI, 1.500,00 TL vekâlet ücretinin ise MÜŞTEREKEN BAŞVURUCULARA ÖDENMESİNE,

E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz uygulanmasına

5/11/2015 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim İkinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal)
Künye
(Seyla Suvari ve Leyla Kalyoncu [2.B.], B. No: 2013/6313, 5/11/2015, § …)
   
Başvuru Adı SEYLA SUVARİ VE LEYLA KALYONCU
Başvuru No 2013/6313
Başvuru Tarihi 15/8/2013
Karar Tarihi 5/11/2015
Birleşen Başvurular 2013/6316
Resmi Gazete Tarihi 15/1/2016 - 29594

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, kamulaştırmasız el atma nedeniyle açılan tazminat davasında kamulaştırma bedelinin ödenmediğinin ispatının davacıdan istenmesi ve değişen kanuna rağmen aleyhe nispi vekâlet ücretine hükmedilmesi nedenleriyle mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Adil yargılanma hakkı (Medeni Hak ve Yükümlülükler) Mahkemeye erişim hakkı (hukuk) İhlal Manevi tazminat
Hakkaniyete uygun yargılanma hakkı (bariz takdir hatası, içtihat farklılığı vs.-hukuk) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 2942 Kamulaştırma Kanunu geçici 6
6487 Bazı Kanunlar ile 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun 21
6100 Hukuk Muhakemeleri Kanunu 33
323
448
189
190
191
  • pdf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi