TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
HASAN PULAT BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/6317)
|
|
Karar Tarihi: 10/3/2015
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Alparslan ALTAN
|
Üyeler
|
:
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Recep KÖMÜRCÜ
|
|
|
Engin YILDIRIM
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
Raportör Yrd.
|
:
|
İsmail Emrah PERDECİOĞLU
|
Başvurucu
|
:
|
Hasan PULAT
|
Vekili
|
:
|
Av. Yüksel KAVAK KILINÇ
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, 1/12/1998
tarihinde Kızıltepe Asliye Hukuk Mahkemesinde açtığı tapu iptali ve tescil
davasının makul sürede sonuçlanmadığını belirterek, adil yargılanma hakkının
ihlal edildiğini ileri sürmüş ve tazminat talebinde bulunmuştur.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 15/8/2013 tarihinde
İzmir 9. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. İdari yönden yapılan
ön incelemede başvurunun Komisyona sunulmasına engel bir durumun bulunmadığı
tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Üçüncü
Komisyonunca 14/7/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından
12/9/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte
yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve
olgular ile başvurunun bir örneği görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.
Adalet Bakanlığı 19/9/2014 tarihli yazısında, Anayasa Mahkemesinin önceki
kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen, başvuru hakkında görüş
sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve ekleri ile
başvuruya konu yargılama dosyası içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar
özetle şöyledir:
7. Başvurucu, 1/12/1998
tarihinde Kızıltepe Asliye Hukuk Mahkemesinde, M.P. aleyhine açtığı tapu iptali
ve tescil davasında, Kızıltepe ilçesi Aşağı Azıklı
köyünde bulunan bir kısım taşınmazların muvazaalı olarak davalıya satıldığını
ileri sürmüş, söz konusu taşınmazların davalı adına kayıtlı tapularının
iptalini ve taşınmazların murisi olan babası adına tapuya tescilini talep
etmiştir.
8. Kızıltepe Asliye Hukuk
Mahkemesi, 15/9/2009 tarih ve E.1998/288, K.2009/612 sayılı kararı ile dinlenen
tanık beyanları, yapılan keşif, alınan bilirkişi raporları ve dosya
kapsamındaki diğer bilgi ve belgeler doğrultusunda, ispatlanamayan davanın
reddine karar vermiştir.
9. Temyiz incelemesi sonucunda
Yargıtay 1. Hukuk Dairesi, 14/7/2010 tarih ve E.2010/5153, K.2010/8228 sayılı
ilâmında, dava konusu taşınmazlarda iştirak hâlinde mülkiyet söz konusu olduğu
için tüm mirasçılar tarafından davanın takibi veya miras şirketine temsilci
atanması gerektiğini belirterek, İlk Derece Mahkemesinin kararını bozmuştur.
10. Kızıltepe Asliye Hukuk
Mahkemesi, bozma ilâmına uyarak, E.2010/1091 sayılı dava dosyasında yargılamaya
devam etmiştir.
11. Yargılama devam ederken
başvurucu, davaya ilişkin talebini daraltarak, miras payı oranında tapu iptal
ve tescil istediğini beyan etmiş, bu talebi Mahkemece kabul edilmiştir.
12. Yargılama sonunda Kızıltepe
Asliye Hukuk Mahkemesi, 5/12/2012 tarih ve E.2010/1091, K.2012/1113 sayılı
kararı ile dosya kapsamındaki deliller doğrultusunda davanın reddine karar
vermiştir.
13. Başvurucu, 15/8/2013
tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
14. Başvurucunun temyizi üzerine
Yargıtay 1. Hukuk Dairesi, 30/4/2014 tarih ve E.2013/20641, K.2014/9057 sayılı
ilâmı ile bozma kararı vermiştir.
15. Bu karar taraflara tebliğ
aşamasındadır.
B. İlgili
Hukuk
16. 12/1/2011 tarih ve 6100
sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun "Usul ekonomisi ilkesi" kenar başlıklı 30.
maddesi şöyledir:
"Hâkim, yargılamanın makul süre içinde ve düzenli bir
biçimde yürütülmesini ve gereksiz gider yapılmamasını sağlamakla
yükümlüdür."
17. 22/11/2001 tarih ve 4721
sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 706. maddesi şöyledir:
“Taşınmaz mülkiyetinin devrini amaçlayan
sözleşmelerin geçerli olması, resmî şekilde düzenlenmiş bulunmalarına bağlıdır.
Ölüme bağlı
tasarruflar ve mal rejimi sözleşmeleri, kendilerine özgü şekillere tâbidir.”
18. 4721 sayılı Kanun’un 716.
maddesi şöyledir:
“Mülkiyetin kazanılmasına esas olacak bir hukukî sebebe
dayanarak malikten mülkiyetin kendi adına tescilini istemek hususunda kişisel
hakka sahip olan kimse, malikin kaçınması hâlinde hâkimden, mülkiyetin hükmen geçirilmesini
isteyebilir”.
19. 11/1/2011 tarih ve 6098
sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 237. maddesi şöyledir:
“Taşınmaz satışının geçerli olabilmesi için, sözleşmenin
resmî şekilde düzenlenmesi şarttır.
Taşınmaz satışı vaadi, geri alım ve alım sözleşmeleri, resmî şekilde
düzenlenmedikçe geçerli olmaz.”
20. 22/12/1934 tarih ve 2644
sayılı Tapu Kanunu’nun 26. maddesi şöyledir:
“Mülkiyete,
mülkiyetin gayrı ayni haklara ve müşterek bir arzın hissedarları veya birbirine
muttasıl gayrimenkullerin sahipleri arasında bunlardan birinin veya bir kaçının
o gayrimenkul üzerinde mevcut veya inşa edilecek binanın, muayyen bir katından
veya dairesinden yahut müstakillen istimale elverişli
bir bölümünden munhasıran istifadesini temin
gayesiyle Medeni Kanunun 753 üncü maddesi hükümlerine göre irtifak hakkı
tesisine veya tesisi vadine mütedair resmi senetler tapu sicil müdürü veya tapu
sicil görevlileri tarafından tanzim edilir.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
21. Mahkemenin 10/3/2015 tarihinde
yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 15/8/2013 tarih ve 2013/6317 numaralı
bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
22. Başvurucu, Kızıltepe Asliye
Hukuk Mahkemesinde 1/12/1998 tarihinde açtığı tapu iptali ve tescil davasında
makul sürede yargılama yapılmadığını belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
23. Başvuru formu ile eklerinin
incelenmesi sonucunda, açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı
anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
24. Başvurucu, 1/12/1998
tarihinde Kızıltepe Asliye Hukuk Mahkemesinde açtığı tapu iptal ve tescil
davasında makul sürede yargılama yapılmadığını belirterek, adil yargılanma
hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
25. Anayasa ve Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) ortak koruma alanı dışında kalan bir hak
ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi
mümkün olmayıp (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18), Sözleşme metni ile Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma
hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, Anayasa’nın 36. maddesinde
yer verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de
Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında, ilgili
hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle,
Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma
hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara, Anayasa’nın 36. maddesi
kapsamında yer vermektedir. Somut başvurunun dayanağını oluşturan makul sürede
yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca adil yargılanma
hakkının kapsamına dâhil olup, ayrıca davaların en az giderle ve mümkün olan
süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa’nın 141.
maddesinin de Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği, makul sürede yargılanma
hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması gerektiği açıktır (B.
No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 38–39).
26. Davanın karmaşıklığı,
yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama
sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki
menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir davanın süresinin makul olup
olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması gereken kriterlerdir (B. No:
2012/13, 2/7/2013, §§ 41–45).
27. Anayasa’nın 36. maddesi ve
Sözleşme’nin 6. maddesi uyarınca, medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin
uyuşmazlıkların makul sürede karara bağlanması gerekmektedir. Başvuru konusu
olayda, Asliye Hukuk Mahkemesi
nezdinde muvazaalı olduğu iddia edilen satış sözleşmesi nedeniyle açılan tapu
iptal ve tescil davasının söz konusu olduğu görülmekle, 1086 sayılı mülga Hukuk
Usulü Muhakemeleri Kanunu ile 6100
sayılı Kanun’da yer alan usul hükümlerine göre yürütülen somut yargılama faaliyetinin,
medeni hak ve yükümlülükleri konu alan bir yargılama olduğunda kuşku yoktur (B.
No: 2012/13, 2/7/2013, § 49).
28. Medeni hak ve
yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin makul süre değerlendirmesinde,
sürenin başlangıcı kural olarak, uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama
sürecinin işletilmeye başlandığı, başka bir deyişle davanın ikame edildiği
tarih olup, somut başvuru açısından bu tarih 1/12/1998 tarihidir.
29. Sürenin bitiş tarihi ise,
çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde yargılamanın sona erme
tarihidir. Ancak devam eden yargılamalara ilişkin makul sürede yargılanma
hakkının ihlal edildiği iddiasını içeren başvuruların yargılama faaliyetinin
devamı sırasında da yapılabilmesi olanağı bulunduğundan, değerlendirmeye esas alınacak
sürenin bitiş anı bireysel başvurunun karara bağlandığı tarihtir (B. No:
2012/13, 2/7/2013, § 52).
30. Başvuruya konu yargılama
sürecinin incelenmesinde, yargılamanın konusunun muvazaalı olarak yapıldığı
iddia edilen satış sözleşmesinden kaynaklı tapu iptali ve tescil davası olduğu,
yargılama boyunca resmi kurumlara müzekkereler yazılarak bilgi talep edildiği,
uzun süre müzekkere cevaplarının beklendiği, keşif yapıldığı, bilirkişi
raporlarının alındığı, tanıkların dinlendiği bu doğrultuda İlk Derece
Mahkemesince davanın reddine karar verildiği, bu kararın Yargıtayca
bozulmasının ardından, bozma ilamı doğrultusunda taraf teşkilinin sağlanmaya
çalışıldığı, başvurucunun talebini daraltması üzerine taraf teşkilinden
vazgeçilerek esasa ilişkin İlk Derece Mahkemesince yeni bir karar verildiği, bu
kararın da Yargıtay tarafından bozulduğu, bozma ilamının taraflara tebliğ
aşamasında olduğu, dolayısıyla yargılamanın henüz sona ermediği anlaşılmıştır.
31. 6100 sayılı Kanun’un
öngördüğü yargılama usullerine tabi mahkemeler nezdindeki yargılamaların makul
sürede tamamlanmadığı yönündeki iddialar daha önce bireysel başvuru konusu
yapılmış ve Anayasa Mahkemesi tarafından, özellikle yargılamada sürati temin
etmeye hizmet eden özel usul hükümlerinin nazara alınmadığı göz önünde
bulundurularak makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönünde karar
verilmiştir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 34-64).
32. Başvuruya konu davanın
mahiyeti nedeniyle icrası gereken usul işlemlerinin niteliği başvuruya konu yargılamanın
karmaşık olduğunu ortaya koymakla birlikte, davaya bütün olarak bakıldığında,
somut başvuru açısından farklı bir karar verilmesini gerektirecek bir yön
bulunmadığı ve söz konusu on altı yılı aşkın yargılama
sürecinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.
33. Açıklanan nedenlerle,
başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanunun 50. Maddesi
Yönünden
34. Başvurucu, yargılamanın
makul sürede sonuçlandırılmaması nedeniyle 40.000,00 TL manevi tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.
35. 6216 sayılı Anayasa
Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesinin
(2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen ihlal
bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak
için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden
yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine
tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu
gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa
Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
36. Başvurucunun tarafı olduğu
uyuşmazlığa ilişkin on altı yılı aşkın yargılama süresi nazara alındığında,
yargılama faaliyetinin uzunluğu sebebiyle, yalnızca ihlal tespitiyle
giderilemeyecek olan manevi zararı karşılığında, başvurucuya net 18.300,00 TL
manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
37. Başvurucu tarafından yapılan
ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet
ücretinden oluşan 1.698,35 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar
verilmesi gerekir.
38. Başvuruya konu yargılamanın
on altı aşkın süredir devam ettiği ve bu hususun makul sürede yargılanma
hakkını ihlal ettiği gözetilerek, anayasal bir hakkın ihlal edildiği açık olan
bir yargılama dosyasında, hukuka, adalete ve mahkemeye güven ilkesinin gördüğü
zararın devam etmesinin önlenmesi amacıyla, yargılamanın mümkün olan en kısa
sürede sonuçlandırılmasını teminen, kararın bir
örneğinin ilgili Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucunun,
1.
Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiasının KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2.
Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma
hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
B. Başvurucuya net 18.300,00 TL manevi TAZMİNAT ÖDENMESİNE,
başvurucunun tazminata ilişkin diğer taleplerinin REDDİNE,
C. Başvurucu tarafından yapılan 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL
vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA
ÖDENMESİNE,
D. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede
gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
E. Kararın bir örneğinin ilgili Mahkemesine gönderilmesine,
10/3/2015
tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar
verildi.