TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
MEHMET ÇELİK BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2013/6345)
Karar Tarihi: 13/4/2016
Başkan
:
Burhan ÜSTÜN
Üyeler
Nuri NECİPOĞLU
Erdal TERCAN
Kadir ÖZKAYA
Rıdvan GÜLEÇ
Raportör Yrd.
Leyla Nur ODUNCU
Başvurucu
Mehmet ÇELİK
Vekilleri
Av. Erdinç UZUNOĞLU
Av. Vedat ERTEN
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, aracı ile seyir hâlindeyken jandarmanın “dur” ihtarına uymadığı gerekçesiyle ateş edilmesi sonucunda gerçekleşen yaralanma nedeniyle17/7/2004 tarihli ve 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun kapsamında yapılan başvurunun reddedilmesi nedeniyle yaşam hakkının; ret işlemine karşı açılan davaya ilişkin yargılama işlemlerinin adil olmaması, makul sürede sonuçlandırılmaması nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 14/8/2013 tarihinde Diyarbakır Bölge İdare Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm İkinci Komisyonunca 27/3/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 2/9/2015 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlığın 2/10/2015 tarihli yazısında Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen başvuru hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu, Kozluk İlçe Jandarma Taburunun bulunduğu Çetin Emeç Caddesi'nde 3/8/1993 tarihinde aracı ile seyir hâlindeyken jandarmanın “dur” ihtarına uymadığı gerekçesi ile ateş açılması sonucunda ağır şekilde yaralandığını beyan etmiştir.
8. Başvurucu 14/10/2004 tarihinde 5233 sayılı Kanun kapsamına giren zararlarının karşılanması talebiyle Batman Valiliği Zarar Tespit Komisyonuna (Komisyon) başvurmuştur.
9. Komisyon 24/7/2007 tarihli ve 2007/2-789 sayılı kararında başvurunun 5233 sayılı Kanun kapsamına girmediğinden bahisle talebin reddine karar vermiştir.
10. Başvurucu tarafından belirtilen ret işlemi aleyhine 10/10/2007 tarihinde Diyarbakır 2. İdare Mahkemesinde iptal ve tam yargı davası açılmıştır.
11. Diyarbakır 2. İdare Mahkemesinin 28/5/2009 tarihli ve E.2008/1331, K.2009/982 sayılı kararı ile davanın reddine karar verilmiştir. Karar gerekçesi şöyledir:
“... Dava dosyasının incelenmesinden, davacı adına trafikte kayıtlı olan ve maliki olduğu ... plakalı aracı ile ticari şoförlük yaptığı, 03.08.1993 günü saat 13.15 sıralarında S.A. isimli kişi yanında iken İlçe Jandarma Taburunun bulunduğu Çetin Emeç Caddesinden Üç Yol yönünde seyrettiği sırada nöbetçi jandarmalarca ateş edilmesi üzerine kendisinin yaralandığı ve aracında hasar meydana geldiği, tedavisinin uzun sürmesi nedeniyle ticari şöförlüğü bırakmak zorunda kaldığı, dolayısıyla yapılan işlemin hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek iptali iletedavi ve hastane masrafları için 20.000 TL, çalışamaz durumda olduğundan dolayı 5.000 TL, aracındaki zarar için de 5.000 TL olmak üzere toplam 30.000 TL maddi tazminatın olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte ödenmesi istemiyle bakılan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
Olayla ilgili olarak 28.03.1993 tarihinde alınan ifadelerden; 03.08.1993 günü 7 nolu mevzide 12.00-14.00 saatleri arasında nöbetçi olduğunu, saat 12.30 sıralarında Kozluk İlçesine terörist girdiği duyumu üzerine Birliğe alarm verildiği, saat 12.50 sıralarında Kozluk İlçesi istikametinden beyaz renkli toros marka bir taksinin hızla Üçyol istikametine gittiğini gördüğünü, o sırada araç şüpheli bir durum arz ettiğinden araca “DUR” ikazı verdiğini, araç bulunduğu mevziye yaklaşık olarak 10-20 m kala durarak geri geri gitmeye başladığını, daha sonra bir el ikaz ateşi yapıldığı, bu sefer aracın durması için tekerleklere ateş ettiğini, içindeki şahısların tahminen asfalttan seken mermilerin isabet etmesi üzerine yaralandığını tahmin ettiğini belirtildiği görülmüştür.
Davacının 20.10.1994 tarihinde hakim tarafından alınan ifadesinde; olay günü Kozluk İlçe Merkezinden Üçyol Mevkiine doğru giderken yanında S.A. isimli kişinin de olduğu, bu kişinin askerlerin kulübeden “DUR” ihtarı çektiklerini söylediğini, davacınıngörmediğini, ancak arkadaşının söylemesi üzerine durduğunu, daha sonra nöbetçiye aracı geri alacağını söylediğini, bu sırada taburdan silah seslerinin gelmesi üzerine korktuğu için aracı geri geri çekmeye çalıştığını daha sonra arabaya askerlerin ateş ettiğinin belirtildiği görülmüştür.
Olayda, davacının askerlerin “DUR” ihtarına uymaması sonucu aracına ateş edildiği, ve bu olaya kendi kişisel kusuru sonucu sebebiyet verdiği sonucuna varılmakta olup davacının bu zararlarının 5233 sayılı Yasa kapsamına girmediği anlaşılmaktadır...”
12. Başvurucunun temyizi üzerine Danıştay Onbeşinci Dairesinin 5/6/2013 tarihli ve E.2011/9734, K.2013/4208 sayılı ilamı ile kararın usul ve hukuka uygun olduğu, dilekçede ileri sürülen temyiz nedenlerinin kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmediği belirtilerek kararın onanmasına hükmedilmiştir. Onama kararı, başvurucuya 19/7/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.
13. Başvurucu 14/8/2013 tarihlerde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
14. 5233 sayılı Kanun’un 1. maddesi şöyledir:
“Bu Kanunun amacı, terör eylemleri veya terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle maddî zarara uğrayan kişilerin, bu zararlarının karşılanmasına ilişkin esas ve usulleri belirlemektir.”
15. 5233 sayılı Kanun’un 2. maddesi şöyledir:
“Bu Kanun, 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun 1 inci, 3 üncü ve 4 üncü maddeleri kapsamına giren eylemler veya terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle zarar gören gerçek kişiler ile özel hukuk tüzel kişilerinin maddî zararlarının sulhen karşılanması hakkındaki esas ve usullere ilişkin hükümleri kapsar.”
16. 5233 sayılı Kanun’un 25/4/2013 tarihli ve 6462 sayılı Kanun’un 1. maddesiyle değişik 7. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Bu Kanun hükümlerine göre sulh yoluyla karşılanabilecek zararlar şunlardır:
...
b) Yaralanma, engelli hâle gelme ve ölüm hâllerinde uğranılan zararlar ile tedavi ve cenaze giderleri.”
17. 5233 sayılı Kanun’un 25/4/2013 tarihli ve 6462 sayılı Kanun’un 1. maddesiyle değişik 9. maddesinin birinci fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
“Yaralanma, engelli hâle gelme ve ölüm hâllerinde (7000) gösterge rakamının memur aylık katsayısı ile çarpımı sonucunda bulunan miktarın;
a) Yaralananlara altı katı tutarını geçmemek üzere yaralanma derecesine göre,
b) Çalışma gücü kaybı, yetkili sağlık kuruluşları tarafından üçüncü derece olarak tespit edilenlere dört katından yirmidört katı tutarına kadar,
c) Çalışma gücü kaybı, yetkili sağlık kuruluşları tarafından ikinci derece olarak tespit edilenlere yirmibeş katından kırksekiz katı tutarına kadar,
d) Çalışma gücü kaybı, yetkili sağlık kuruluşları tarafından birinci derece olarak tespit edilenlere kırkdokuz katından yetmişiki katı tutarına kadar,
Nakdî ödeme yapılır.”
18. 5233 sayılı Kanun’un 4., 6., 8., geçici 1., geçici 3., geçici 4. maddeleri, 24/6/2013 tarihli ve 2013/5034 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı Eki Karar’ın 1. maddesi.
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
19. Mahkemenin 13/4/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
20. Başvurucu, Kozluk İlçe Jandarma Taburunun bulunduğu Çetin Emeç Caddesi'nde 3/8/1993 tarihinde aracı ile seyir hâlindeyken “dur” ihtarına uymadığı gerekçesi ile jandarma tarafından aracına ateş açıldığını, ağır şekilde yaralanmasına sebebiyet verildiğini, 5233 sayılı Kanun kapsamında yaptığı talebin ve akabinde açtığı davanın reddedildiğini, verilen kararın adil olmadığını, yaptığı başvuru hakkında yürütülen işlemlerin makul sürede sonuçlandırılmadığını belirterek Anayasa’nın 17. ve 36. maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal edildiğini iddia etmiş; manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
21. Başvuru formu ve ekleri incelendiğinde başvurucunun, 5233 sayılı Kanun kapsamındaki zararlarının tazmini amacıyla açtığı davanın reddedilmesi nedeniyle Anayasa’nın 17. ve 36. maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal edildiğini iddia ettiği anlaşılmıştır. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucu, Mahkemece verilen ret kararı neticesinde ağır şekilde yaralanmasına bağlı olarak 5233 sayılı Kanun’da öngörülen tazminat miktarının ödenmesi yükümlülüğünün yerine getirilmemesi sonucunda zararını karşılayacak bir giderim sağlanması imkânının kendisine tanınmadığını belirterek Anayasa’nın 17. maddesinde tanımlanan yaşam hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir. Başvurucunun Komisyona sunduğu dilekçe, dava dilekçesi ve bireysel başvuru formunun incelenmesi neticesinde şikâyetin dile getiriliş şeklinden anılan ihlal iddialarının, başvurunun 5233 sayılı Kanun kapsamında olduğunu delillendirme amaçlı olduğu sonucuna varılmış; başvurucunun iddiaları hakkında Anayasa’nın 17. maddesi kapsamında ayrıca inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir. Başvurucunun diğer ihlal iddiaları aşağıdaki başlıklar altında incelenmiştir:
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
a. Tazminat Taleplerinin Reddedilmesi Nedeniyle Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
22. Başvurucu 3/8/1993 tarihinde Kozluk İlçe Jandarma Taburunun bulunduğu Çetin Emeç Caddesi'nde aracı ile seyir hâlindeyken “dur” ihtarına uymadığı gerekçesi ile jandarma tarafından ateş açılması sonucu ağır şekilde yaralandığını, bu olay nedeniyle ortaya çıkan zararının 5233 sayılı Kanun kapsamında tazmin edilmesi gerektiğini fakat anılan olayın Mahkemece hatalı şekilde değerlendirilerek 5233 sayılı Kanun kapsamında yaptığı başvurunun ve davasının reddedilmesi nedeniyle Anayasa’nın 36. maddesinde tanımlanan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
23. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası ile 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 49. maddesinin (6) numaralı fıkrasında bireysel başvurulara ilişkin incelemelerde kanun yolunda gözetilmesi gereken hususların incelemeye tabi tutulamayacağı, 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvuruların mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir (Necati Gündüz ve Recep Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 24).
24. Anılan kurallar uyarınca ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda bariz takdir hatası içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular, derece mahkemesi kararları bariz takdir hatası veya açık keyfîlik içermedikçe Anayasa Mahkemesince esas yönünden incelenemez (Necati Gündüz ve Recep Gündüz, § 26).
25. 5233 sayılı Kanun uyarınca ileri sürülen taleplerin belirtilen Kanun kapsamında değerlendirilip değerlendirilmeyeceği hususu ve Kanun’un kapsamının belirlenmesi noktasındaki mevzuat hükümlerinin yorumu ile bu hususta içtihadi bir ölçütün belirlenmesi ve somut olayın bu ölçüt uyarınca değerlendirilmesi noktasındaki takdir, esasen derece mahkemelerine ait olup 5233 sayılı Kanun’un uygulanması bağlamında daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış olan taleplere ilişkin olarak Anayasa Mahkemesi tarafından yapılan değerlendirmeler neticesinde de belirtilen hususlara ilişkin iddiaların, maddi olayın ve hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması bağlamında kanun yolu mahkemelerince değerlendirilmesi gereken hususlara ilişkin olduğu belirtilerek açıkça dayanaktan yoksun olduğu sonucuna varılmıştır (Sabri Çetin, B. No: 2013/3007, 6/2/2014, §§ 45-50; Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Akbayır/Türkiye, B. No: 30415/08, 28/06/2011, § 88). Bu konudaki takdir esasen derece mahkemelerine ait olmakla beraber derece mahkemesi kararlarının bariz takdir hatası içermesi durumunda, anayasal bir temel hak veya özgürlüğün ihlal edilip edilmediğinin tespiti noktasında farklı bir değerlendirme yapılması gerekebilecektir (Mesude Yaşar, B. No: 2013/2738, 16/7/2014, § 93; Cahit Tekin, B. No: 2013/2744, 16/7/2014, § 88).
26. Başvurucunun, jandarma tarafından ateş açılması sonucunda yaralandığı ve bu çerçevede oluşan zararlarının 5233 sayılı Kanun kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini ileri sürdüğü ve belirtilen vakıaya ilişkin tutanaklar ile soruşturma evrakını Derece Mahkemesine ibraz ederek 5233 sayılı Kanun kapsamında olduğunu iddia ettiği zararlarının karşılanması noktasındaki özel durumunun dikkate alınmasını talep ettiği anlaşılmaktadır.
27. 5233 sayılı Kanun’un 1. maddesinde bu Kanun’un amacının terör eylemleri veya terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle maddi zarara uğrayan kişilerin, bu zararlarının karşılanmasına ilişkin esas ve usulleri belirlemek olduğu (bkz. § 14), Kanun’un 2. maddesinde bu Kanun’un 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun 1., 3., ve 4. maddeleri kapsamına giren eylem veya terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle zarar gören gerçek kişiler ile özel hukuk tüzel kişilerinin maddi zararlarının sulhen karşılanması hakkındaki esas ve usullere ilişkin hükümleri kapsadığı (bkz. § 15) ifade edilmiş; zararın 5233 sayılı Kanun kapsamında olduğunun tespitinin yapılması akabinde Kanun’un 7. maddesinde belirtilen zarar kalemleri (bkz. § 16) ve 9. maddesinde belirtilen oranlar (bkz. § 17) üzerinden yapılacak hesaplama ile tespit edilen tazminat miktarının başvurucuya ödenmesine karar verileceği hükme bağlanmıştır.
28. Başvuru konusu olayda başvurucunun talebinin 5233 sayılı Kanun kapsamında olmadığından bahisle Komisyonca başvurunun reddine karar verilmiştir.
29. İdare Mahkemesi kararında silahla ateş açan nöbetçi jandarmanın ifadelerine ilişkin tutanak ve başvurucunun ifadelerinin incelenmesi sonucunda jandarmanın aracı durdurması yönünde başvurucuya yönelttiği ihtara uymaması sonucunda kendi kişisel kusuru ile zararların oluşmasına sebebiyet vermesi nedeniyle başvurucunun zararlarının 5233 sayılı Kanun kapsamında olmadığı tespitinde bulunulmuş ve davanın reddine karar verilmiştir. Başvurucunun iddiaları temyiz merciince de incelenip reddedilmek suretiyle İdare Mahkemesi kararı onanmıştır.
30. Her ne kadar başvurucu, nöbetçi jandarma tarafından ateş edilmesi sonucunda oluşan zararlarının 5233 sayılı Kanun kapsamında olduğunu beyan etmiş ise de başvurucunun anılan iddiasına ilişkin sunduğu delillerin incelenmesi neticesinde başvurucunun iddiaları hakkında değerlendirmede bulunan Derece Mahkemelerinin kararlarında açık bir keyfîlik bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
31. Açıklanan nedenlerle başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu anlaşıldığından başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
32. Başvuru formu ile eklerinin incelenmesi sonucunda açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun bu kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
33. Başvurucu 5233 sayılı Kanun kapsamında ileri sürdüğü giderim talebinin değerlendirilmesi hususundaki idari süreç ve yargılama prosedürünün makul sürede sonuçlandırılmaması nedeniyle Anayasa’nın 36. maddesinde tanımlanan makul sürede yargılanma haklarının ihlal edildiğini iddia etmişlerdir.
34. 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan müracaatlarda idari yargı makamları nezdindeki yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesinin bu konuda verdiği kararlarında, komisyon ve yargılama aşamalarında geçen süreler ile davanın tüm koşulları, karara bağlanan başvuru sayısı ve yargılama sürecinde komisyon ve yargılama makamlarınca yapılan işlemler dikkate alınarak uyuşmazlığın karara bağlanması konusunda kamu otoritelerine ve özellikle yargılama organlarına atfedilebilecek bir gecikmenin olmadığı ve toplamda sekiz yılın altında gerçekleşen başvuruların karara bağlanma süresinin makul sürede yargılanma hakkının ihlaline yol açmadığı sonucuna ulaşılmıştır (Sabri Çetin, §§ 61-69; Mahmut Can Arslan, B. No: 2013/3008, 6/2/2014, §§ 60-68; Mehmet Gürgen, B. No: 2013/3202, 6/2/2014, §§ 58-66; Celal Demir, B. No: 2013/3309, 6/2/2014, §§ 58-66). Başvurunun kesin olarak karara bağlanmasının daha uzun bir sürede gerçekleştiği ve bu durumun başvuruculara atfedilebilecek bir kusurdan kaynaklanmadığı durumlarda ise makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır (İsmet Kaya, B. No: 2013/2294, 8/5/2014, §§ 46-70).
35. Somut başvuru bakımından başvurucu tarafından 14/10/2004 tarihinde Komisyona yapılan müracaat sonrasında 5233 sayılı Kanun’un öngördüğü usul uyarınca bir kısım işlemin yapılması akabinde 24/7/2007 tarihinde talebin reddedildiği, belirtilen karar aleyhine 10/10/2007 tarihinde başlatılan yargılama sürecinin ise başvurucunun temyiz talebinin reddine dair Danıştay Onbeşinci Dairesinin 5/6/2013 tarihli kararı ile tamamlandığı, bu bakımından makul sürede yargılanma hakkı kapsamında dikkate alınması gereken toplam sürenin 8 yıl 7 ay olduğu anlaşılmaktadır.
36. Somut başvuruya bir bütün olarak bakıldığında başvurucu açısından farklı karar verilmesini gerektiren bir yön bulunmadığı ve söz konusu 8 yıl 7 aylık yargılama sürecinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.
37. Açıklanan nedenlerle başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
38. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir. …
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
39. Başvurucu 25.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
40. Mevcut başvuruda Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği tespit edilmiş olması nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya net 6.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
41. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.998,35 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Tazminat taleplerinin reddedilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuya net 6.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
D. 198,35 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam1.998,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemelerde gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
13/4/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.