TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MEHMET ÇELİK BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/6345)
|
|
Karar Tarihi: 13/4/2016
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Nuri
NECİPOĞLU
|
|
|
Erdal TERCAN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Leyla Nur
ODUNCU
|
Başvurucu
|
:
|
Mehmet ÇELİK
|
Vekilleri
|
:
|
Av. Erdinç
UZUNOĞLU
|
|
|
Av. Vedat
ERTEN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, aracı ile seyir hâlindeyken jandarmanın “dur”
ihtarına uymadığı gerekçesiyle ateş edilmesi sonucunda gerçekleşen yaralanma
nedeniyle17/7/2004 tarihli ve 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan
Zararların Karşılanması Hakkında Kanun kapsamında yapılan başvurunun
reddedilmesi nedeniyle yaşam hakkının; ret işlemine karşı açılan davaya ilişkin
yargılama işlemlerinin adil olmaması, makul sürede sonuçlandırılmaması
nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 14/8/2013 tarihinde Diyarbakır Bölge İdare Mahkemesi
vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm İkinci Komisyonunca 27/3/2014 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 2/9/2015 tarihinde, başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlığın 2/10/2015 tarihli yazısında Anayasa
Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen
başvuru hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu, Kozluk İlçe Jandarma Taburunun bulunduğu Çetin
Emeç Caddesi'nde 3/8/1993 tarihinde aracı ile seyir hâlindeyken jandarmanın
“dur” ihtarına uymadığı gerekçesi ile ateş açılması sonucunda ağır şekilde
yaralandığını beyan etmiştir.
8. Başvurucu 14/10/2004 tarihinde 5233 sayılı Kanun kapsamına
giren zararlarının karşılanması talebiyle Batman Valiliği Zarar Tespit
Komisyonuna (Komisyon) başvurmuştur.
9. Komisyon 24/7/2007 tarihli ve 2007/2-789 sayılı kararında
başvurunun 5233 sayılı Kanun kapsamına girmediğinden bahisle talebin reddine
karar vermiştir.
10. Başvurucu tarafından belirtilen ret işlemi aleyhine
10/10/2007 tarihinde Diyarbakır 2. İdare Mahkemesinde iptal ve tam yargı davası
açılmıştır.
11. Diyarbakır 2. İdare Mahkemesinin 28/5/2009 tarihli ve
E.2008/1331, K.2009/982 sayılı kararı ile davanın reddine karar verilmiştir.
Karar gerekçesi şöyledir:
“... Dava dosyasının incelenmesinden, davacı
adına trafikte kayıtlı olan ve maliki olduğu ... plakalı aracı ile ticari
şoförlük yaptığı, 03.08.1993 günü saat 13.15 sıralarında S.A. isimli kişi
yanında iken İlçe Jandarma Taburunun bulunduğu Çetin Emeç Caddesinden Üç Yol
yönünde seyrettiği sırada nöbetçi jandarmalarca ateş edilmesi üzerine
kendisinin yaralandığı ve aracında hasar meydana geldiği, tedavisinin uzun
sürmesi nedeniyle ticari şöförlüğü bırakmak zorunda
kaldığı, dolayısıyla yapılan işlemin hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek
iptali iletedavi ve hastane masrafları için 20.000
TL, çalışamaz durumda olduğundan dolayı 5.000 TL, aracındaki zarar için de
5.000 TL olmak üzere toplam 30.000 TL maddi tazminatın olay tarihinden itibaren
işleyecek yasal faiziyle birlikte ödenmesi istemiyle bakılan davanın açıldığı
anlaşılmaktadır.
Olayla ilgili olarak 28.03.1993 tarihinde
alınan ifadelerden; 03.08.1993 günü 7 nolu mevzide
12.00-14.00 saatleri arasında nöbetçi olduğunu, saat 12.30 sıralarında Kozluk
İlçesine terörist girdiği duyumu üzerine Birliğe alarm verildiği, saat 12.50
sıralarında Kozluk İlçesi istikametinden beyaz renkli toros
marka bir taksinin hızla Üçyol istikametine gittiğini
gördüğünü, o sırada araç şüpheli bir durum arz ettiğinden araca “DUR” ikazı
verdiğini, araç bulunduğu mevziye yaklaşık olarak
10-20 m kala durarak geri geri gitmeye başladığını, daha sonra bir el ikaz
ateşi yapıldığı, bu sefer aracın durması için tekerleklere ateş ettiğini,
içindeki şahısların tahminen asfalttan seken mermilerin isabet etmesi üzerine
yaralandığını tahmin ettiğini belirtildiği görülmüştür.
Davacının 20.10.1994 tarihinde hakim
tarafından alınan ifadesinde; olay günü Kozluk İlçe Merkezinden Üçyol Mevkiine doğru giderken yanında S.A. isimli kişinin
de olduğu, bu kişinin askerlerin kulübeden “DUR” ihtarı çektiklerini
söylediğini, davacınıngörmediğini, ancak arkadaşının
söylemesi üzerine durduğunu, daha sonra nöbetçiye aracı geri alacağını
söylediğini, bu sırada taburdan silah seslerinin gelmesi üzerine korktuğu için
aracı geri geri çekmeye çalıştığını daha sonra arabaya askerlerin ateş
ettiğinin belirtildiği görülmüştür.
Olayda, davacının askerlerin “DUR” ihtarına
uymaması sonucu aracına ateş edildiği, ve bu olaya
kendi kişisel kusuru sonucu sebebiyet verdiği sonucuna varılmakta olup
davacının bu zararlarının 5233 sayılı Yasa kapsamına girmediği
anlaşılmaktadır...”
12. Başvurucunun temyizi üzerine Danıştay Onbeşinci
Dairesinin 5/6/2013 tarihli ve E.2011/9734, K.2013/4208 sayılı ilamı ile
kararın usul ve hukuka uygun olduğu, dilekçede ileri sürülen temyiz nedenlerinin
kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmediği belirtilerek kararın
onanmasına hükmedilmiştir. Onama kararı, başvurucuya 19/7/2013 tarihinde tebliğ
edilmiştir.
13. Başvurucu 14/8/2013 tarihlerde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
14. 5233 sayılı Kanun’un 1. maddesi şöyledir:
“Bu Kanunun amacı, terör eylemleri veya terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler
nedeniyle maddî zarara uğrayan kişilerin, bu zararlarının
karşılanmasına ilişkin esas ve usulleri belirlemektir.”
15. 5233 sayılı Kanun’un 2. maddesi şöyledir:
“Bu Kanun, 3713
sayılı Terörle Mücadele Kanununun 1 inci, 3 üncü ve 4
üncü maddeleri kapsamına giren eylemler veya terörle mücadele kapsamında
yürütülen faaliyetler nedeniyle zarar gören gerçek kişiler ile özel
hukuk tüzel kişilerinin maddî zararlarının sulhen
karşılanması hakkındaki esas ve usullere ilişkin hükümleri kapsar.”
16. 5233 sayılı Kanun’un 25/4/2013 tarihli ve 6462 sayılı
Kanun’un 1. maddesiyle değişik 7. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Bu Kanun hükümlerine göre sulh yoluyla
karşılanabilecek zararlar şunlardır:
...
b) Yaralanma, engelli hâle gelme ve ölüm hâllerinde uğranılan zararlar
ile tedavi ve cenaze giderleri.”
17. 5233 sayılı Kanun’un 25/4/2013 tarihli ve 6462 sayılı
Kanun’un 1. maddesiyle değişik 9. maddesinin birinci fıkrasının ilgili kısmı
şöyledir:
“Yaralanma, engelli hâle gelme ve ölüm
hâllerinde (7000) gösterge rakamının memur aylık katsayısı ile çarpımı
sonucunda bulunan miktarın;
a) Yaralananlara altı katı tutarını geçmemek
üzere yaralanma derecesine göre,
b) Çalışma gücü kaybı, yetkili sağlık
kuruluşları tarafından üçüncü derece olarak tespit edilenlere dört katından yirmidört katı tutarına kadar,
c) Çalışma gücü kaybı, yetkili sağlık
kuruluşları tarafından ikinci derece olarak tespit edilenlere yirmibeş katından kırksekiz katı
tutarına kadar,
d) Çalışma gücü kaybı, yetkili sağlık
kuruluşları tarafından birinci derece olarak tespit edilenlere kırkdokuz katından yetmişiki katı
tutarına kadar,
...
Nakdî ödeme yapılır.”
18. 5233 sayılı Kanun’un 4., 6., 8., geçici 1., geçici 3.,
geçici 4. maddeleri, 24/6/2013 tarihli ve 2013/5034 sayılı Bakanlar Kurulu
Kararı Eki Karar’ın 1. maddesi.
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
19. Mahkemenin 13/4/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
20. Başvurucu, Kozluk İlçe Jandarma Taburunun bulunduğu Çetin
Emeç Caddesi'nde 3/8/1993 tarihinde aracı ile seyir hâlindeyken “dur” ihtarına
uymadığı gerekçesi ile jandarma tarafından aracına ateş açıldığını, ağır
şekilde yaralanmasına sebebiyet verildiğini, 5233 sayılı Kanun kapsamında
yaptığı talebin ve akabinde açtığı davanın reddedildiğini, verilen kararın adil
olmadığını, yaptığı başvuru hakkında yürütülen işlemlerin makul sürede
sonuçlandırılmadığını belirterek Anayasa’nın 17. ve 36. maddelerinde tanımlanan
haklarının ihlal edildiğini iddia etmiş; manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
21. Başvuru formu ve ekleri incelendiğinde başvurucunun, 5233
sayılı Kanun kapsamındaki zararlarının tazmini amacıyla açtığı davanın
reddedilmesi nedeniyle Anayasa’nın 17. ve 36. maddelerinde tanımlanan
haklarının ihlal edildiğini iddia ettiği anlaşılmıştır. Anayasa Mahkemesi,
olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp
olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, §
16). Başvurucu, Mahkemece verilen ret kararı neticesinde ağır şekilde yaralanmasına
bağlı olarak 5233 sayılı Kanun’da öngörülen tazminat miktarının ödenmesi
yükümlülüğünün yerine getirilmemesi sonucunda zararını karşılayacak bir giderim
sağlanması imkânının kendisine tanınmadığını belirterek Anayasa’nın 17.
maddesinde tanımlanan yaşam hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
Başvurucunun Komisyona sunduğu dilekçe, dava dilekçesi ve bireysel başvuru
formunun incelenmesi neticesinde şikâyetin dile getiriliş şeklinden anılan
ihlal iddialarının, başvurunun 5233 sayılı Kanun kapsamında olduğunu delillendirme amaçlı olduğu sonucuna varılmış; başvurucunun
iddiaları hakkında Anayasa’nın 17. maddesi kapsamında ayrıca inceleme
yapılmasına gerek görülmemiştir. Başvurucunun diğer ihlal iddiaları aşağıdaki
başlıklar altında incelenmiştir:
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
a. Tazminat Taleplerinin
Reddedilmesi Nedeniyle Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
22. Başvurucu 3/8/1993 tarihinde Kozluk İlçe Jandarma Taburunun
bulunduğu Çetin Emeç Caddesi'nde aracı ile seyir hâlindeyken “dur” ihtarına
uymadığı gerekçesi ile jandarma tarafından ateş açılması sonucu ağır şekilde
yaralandığını, bu olay nedeniyle ortaya çıkan zararının 5233 sayılı Kanun
kapsamında tazmin edilmesi gerektiğini fakat anılan olayın Mahkemece hatalı şekilde
değerlendirilerek 5233 sayılı Kanun kapsamında yaptığı başvurunun ve davasının
reddedilmesi nedeniyle Anayasa’nın 36. maddesinde tanımlanan adil yargılanma
hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
23. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası ile 30/3/2011
tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun’un 49. maddesinin (6) numaralı fıkrasında bireysel başvurulara
ilişkin incelemelerde kanun yolunda gözetilmesi gereken hususların incelemeye
tabi tutulamayacağı, 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı
fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvuruların mahkemece kabul
edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir (Necati Gündüz ve Recep Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013,
§ 24).
24. Anılan kurallar uyarınca ilke olarak derece mahkemeleri
önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin
değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece
mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup
olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece
mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda
bariz takdir hatası içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki
hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede kanun yolu şikâyeti
niteliğindeki başvurular, derece mahkemesi kararları bariz takdir hatası veya
açık keyfîlik içermedikçe Anayasa Mahkemesince esas
yönünden incelenemez (Necati Gündüz ve Recep
Gündüz, § 26).
25. 5233 sayılı Kanun uyarınca ileri sürülen taleplerin
belirtilen Kanun kapsamında değerlendirilip değerlendirilmeyeceği hususu ve
Kanun’un kapsamının belirlenmesi noktasındaki mevzuat hükümlerinin yorumu ile
bu hususta içtihadi bir ölçütün belirlenmesi ve somut
olayın bu ölçüt uyarınca değerlendirilmesi noktasındaki takdir, esasen derece
mahkemelerine ait olup 5233 sayılı Kanun’un uygulanması bağlamında daha önce
bireysel başvuru konusu yapılmış olan taleplere ilişkin olarak Anayasa
Mahkemesi tarafından yapılan değerlendirmeler neticesinde de belirtilen
hususlara ilişkin iddiaların, maddi olayın ve hukuk kurallarının yorumlanması
ve uygulanması bağlamında kanun yolu mahkemelerince değerlendirilmesi gereken
hususlara ilişkin olduğu belirtilerek açıkça
dayanaktan yoksun olduğu sonucuna varılmıştır (Sabri Çetin, B. No: 2013/3007, 6/2/2014,
§§ 45-50; Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Akbayır/Türkiye, B. No: 30415/08, 28/06/2011, § 88). Bu konudaki
takdir esasen derece mahkemelerine ait olmakla beraber derece mahkemesi
kararlarının bariz takdir hatası içermesi durumunda, anayasal bir temel hak
veya özgürlüğün ihlal edilip edilmediğinin tespiti noktasında farklı bir
değerlendirme yapılması gerekebilecektir (Mesude
Yaşar, B. No: 2013/2738, 16/7/2014, § 93; Cahit Tekin, B. No: 2013/2744, 16/7/2014, § 88).
26. Başvurucunun, jandarma tarafından ateş açılması sonucunda
yaralandığı ve bu çerçevede oluşan zararlarının 5233 sayılı Kanun kapsamında
değerlendirilmesi gerektiğini ileri sürdüğü ve belirtilen vakıaya ilişkin
tutanaklar ile soruşturma evrakını Derece Mahkemesine ibraz ederek 5233 sayılı
Kanun kapsamında olduğunu iddia ettiği zararlarının karşılanması noktasındaki
özel durumunun dikkate alınmasını talep ettiği anlaşılmaktadır.
27. 5233 sayılı Kanun’un 1. maddesinde bu Kanun’un amacının
terör eylemleri veya terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler
nedeniyle maddi zarara uğrayan kişilerin, bu zararlarının karşılanmasına
ilişkin esas ve usulleri belirlemek olduğu (bkz. § 14), Kanun’un 2. maddesinde
bu Kanun’un 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun 1.,
3., ve 4. maddeleri kapsamına giren eylem veya terörle mücadele kapsamında
yürütülen faaliyetler nedeniyle zarar gören gerçek kişiler ile özel hukuk tüzel
kişilerinin maddi zararlarının sulhen karşılanması
hakkındaki esas ve usullere ilişkin hükümleri kapsadığı (bkz. § 15) ifade
edilmiş; zararın 5233 sayılı Kanun kapsamında olduğunun tespitinin yapılması
akabinde Kanun’un 7. maddesinde belirtilen zarar kalemleri (bkz. § 16) ve 9.
maddesinde belirtilen oranlar (bkz. § 17) üzerinden yapılacak hesaplama ile
tespit edilen tazminat miktarının başvurucuya ödenmesine karar verileceği hükme
bağlanmıştır.
28. Başvuru konusu olayda başvurucunun talebinin 5233 sayılı Kanun
kapsamında olmadığından bahisle Komisyonca başvurunun reddine karar
verilmiştir.
29. İdare Mahkemesi kararında silahla ateş açan nöbetçi
jandarmanın ifadelerine ilişkin tutanak ve başvurucunun ifadelerinin
incelenmesi sonucunda jandarmanın aracı durdurması yönünde başvurucuya
yönelttiği ihtara uymaması sonucunda kendi kişisel kusuru ile zararların
oluşmasına sebebiyet vermesi nedeniyle başvurucunun zararlarının 5233 sayılı
Kanun kapsamında olmadığı tespitinde bulunulmuş ve davanın reddine karar verilmiştir.
Başvurucunun iddiaları temyiz merciince de incelenip reddedilmek suretiyle
İdare Mahkemesi kararı onanmıştır.
30. Her ne kadar başvurucu, nöbetçi jandarma tarafından ateş
edilmesi sonucunda oluşan zararlarının 5233 sayılı Kanun kapsamında olduğunu beyan
etmiş ise de başvurucunun anılan iddiasına ilişkin sunduğu delillerin
incelenmesi neticesinde başvurucunun iddiaları hakkında değerlendirmede bulunan
Derece Mahkemelerinin kararlarında açık bir keyfîlik
bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
31. Açıklanan nedenlerle başvurucu tarafından ileri sürülen
iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu anlaşıldığından başvurunun bu
kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Makul Sürede
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
32. Başvuru formu ile eklerinin incelenmesi sonucunda açıkça
dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini
gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun bu kısmının
kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
33. Başvurucu 5233 sayılı Kanun kapsamında ileri sürdüğü giderim
talebinin değerlendirilmesi hususundaki idari süreç ve yargılama prosedürünün
makul sürede sonuçlandırılmaması nedeniyle Anayasa’nın 36. maddesinde
tanımlanan makul sürede yargılanma haklarının ihlal edildiğini iddia
etmişlerdir.
34. 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan müracaatlarda idari
yargı makamları nezdindeki yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki
iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesinin bu
konuda verdiği kararlarında, komisyon ve yargılama aşamalarında geçen süreler
ile davanın tüm koşulları, karara bağlanan başvuru sayısı ve yargılama
sürecinde komisyon ve yargılama makamlarınca yapılan işlemler dikkate alınarak
uyuşmazlığın karara bağlanması konusunda kamu otoritelerine ve özellikle
yargılama organlarına atfedilebilecek bir gecikmenin olmadığı ve toplamda sekiz
yılın altında gerçekleşen başvuruların karara bağlanma süresinin makul sürede
yargılanma hakkının ihlaline yol açmadığı sonucuna ulaşılmıştır (Sabri Çetin, §§ 61-69; Mahmut Can Arslan, B. No: 2013/3008,
6/2/2014, §§ 60-68; Mehmet Gürgen,
B. No: 2013/3202, 6/2/2014, §§ 58-66; Celal
Demir, B. No: 2013/3309, 6/2/2014, §§ 58-66). Başvurunun kesin
olarak karara bağlanmasının daha uzun bir sürede gerçekleştiği ve bu durumun
başvuruculara atfedilebilecek bir kusurdan kaynaklanmadığı durumlarda ise makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır (İsmet Kaya, B. No: 2013/2294, 8/5/2014, §§
46-70).
35. Somut başvuru bakımından başvurucu tarafından 14/10/2004
tarihinde Komisyona yapılan müracaat sonrasında 5233 sayılı Kanun’un öngördüğü
usul uyarınca bir kısım işlemin yapılması akabinde 24/7/2007 tarihinde talebin
reddedildiği, belirtilen karar aleyhine 10/10/2007 tarihinde başlatılan
yargılama sürecinin ise başvurucunun temyiz talebinin reddine dair Danıştay Onbeşinci Dairesinin 5/6/2013 tarihli kararı ile
tamamlandığı, bu bakımından makul sürede yargılanma hakkı kapsamında dikkate
alınması gereken toplam sürenin 8 yıl 7 ay olduğu anlaşılmaktadır.
36. Somut başvuruya bir bütün olarak bakıldığında başvurucu
açısından farklı karar verilmesini gerektiren bir yön bulunmadığı ve söz konusu
8 yıl 7 aylık yargılama sürecinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna
varılmıştır.
37. Açıklanan nedenlerle başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde
güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar
verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un
50. Maddesi Yönünden
38. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir. …
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
39. Başvurucu 25.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
40. Mevcut başvuruda Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına
alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği tespit edilmiş olması
nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları
karşılığında başvurucuya net 6.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar
verilmesi gerekir.
41. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.800
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.998,35 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Tazminat taleplerinin reddedilmesi nedeniyle adil
yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuya net 6.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
D. 198,35 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan
toplam1.998,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemelerde
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
13/4/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.