TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
AKÜN GIDA MADDELERİ SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
BAŞVURUSU (2)
|
(Başvuru Numarası: 2013/6361)
|
|
Karar Tarihi: 6/5/2015
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serruh KALELİ
|
|
|
Nuri
NECİPOĞLU
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Erdal TERCAN
|
Raportör
|
:
|
Selami ER
|
Başvurucu
|
:
|
Akün Gıda
Maddeleri Sanayi ve Ticaret A.Ş.
|
Temsilcisi
|
:
|
Yahya AKEL
|
Vekili
|
:
|
Av. G. Sevil
ÖZTÜRK
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvurucu, ihtirazi kayıtla
verdiği gümrük beyannameleri üzerine fazladan tahakkuk ettirilerek ödenen
gümrük ve katma değer vergilerinin faiziyle birlikte geri verilmesi istemiyle
açmış olduğu davalarda, mahkemece fazladan tahsil edilen kısmın iadesine karar
verilmesine rağmen faiz isteminin reddedilmesinin mülkiyet hakkını ihlal
ettiğini ileri sürmüştür.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 14/8/2013 tarihinde İstanbul 12. Asliye Hukuk
Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinde Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit
edilmiştir.
3. Birinci Bölüm İkinci Komisyonunca, 31/10/2013 tarihinde
kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme
gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm tarafından 4/12/2013 tarihinde kabul edilebilirlik
ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına ve bir örneğinin görüş için Adalet
Bakanlığına gönderilmesine karar verilmiştir.
5. Adalet Bakanlığının 4/2/2014 tarihli görüş yazısı,
24/2/2014 tarihinde başvurucu vekiline tebliğ edilmiş, ancak başvurucu Adalet
Bakanlığı cevabına karşı beyanlarını yasal süresi içinde ibraz etmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle
olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu, yurt dışından getirdiği emtianın beyanname
tescil işlemlerini tamamlayarak ithalatını gerçekleştirmek amacıyla Bandırma
Gümrük Müdürlüğüne başvurmuş ve söz konusu idarenin ithal edilen malların satış
faturalarındaki fiyatı yerine Gümrük Müsteşarlığı Gümrükler Genel Müdürlüğünce
belirlenen referans fiyata göre ithali yapılacak emtianın ton fiyatını kendisi
belirlemek şartıyla beyannameyi tescil edeceğini belirtmesi üzerine tescil
anında idarece belirlenen fiyat üzerinden hesaplanan iki beyannameyi 18/5/2007
tarihinde ihtirazı kayıt düşerek tescil ettirmiş, 22/5/2007 ve 15/6/2007
tarihlerinde tahakkuk eden gümrük ve katma değer vergilerini ödemiştir.
8. Başvurucu, bu suretle idare tarafından fazla tahakkuk
ettirilerek tahsil edilen fark kıymete isabet eden vergi kısmının iadesi
istemiyle her bir beyannameye ilişkin olarak yaptığı düzeltme başvurularının
reddine ilişkin Bandırma Gümrük Müdürlüğü kararlarına vaki itirazlarının
reddine ve söz konusu kararların onanmasına dair 09/07/2007 tarihli, 2007/158
ve 2007/157 sayılı Bursa Gümrük ve Muhafaza Başmüdürlüğü işlemlerinin iptali
ile fazladan tahsil edilen vergilerin dava tarihi itibarıyla amme alacaklarına
uygulanan faiz oranında işleyecek faiziyle birlikte iadesine karar verilmesi
istemiyle Balıkesir Vergi Mahkemesi nezdinde dava açmıştır.
9. Balıkesir Vergi Mahkemesi, 28/02/2008 tarihli,
E.2007/850, K.2008/337 ve E.2007/851, K.2008/338 sayılı kararlarıyla ve davalı
idarece, belirtilen satış bedelinin gerçek olup olmadığına dair herhangi bir
somut tespit bulunmaksızın ticari bir değeri bulunmayan ve geçici nitelikte
olan proforma faturadaki fiyatın esas alınarak vergi tahakkuk ettirilmesine
hukuken imkân bulunmadığı gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne, davalı idare işlemlerinin
iptaline, faiz istemlerinin ise 4458 sayılı Gümrük Kanunu’nun 216. maddesine
göre yetkili idareler tarafından gümrük vergileri ile bunların ödenmelerine
bağlı olarak tahsil edilmiş gecikme faizinin veya gecikme zammının geri
verilmesinde idarece faiz ödenmeyeceği, yalnızca yetkili idareler tarafından
alınmış geri verme kararı söz konusu olduğunda bu maddedeki şartlar dâhilinde
faiz isteminin söz konusu olabileceği ve ayrıca faizin, idarenin sorumluluğuna
bağlı bir tazminat niteliğinde olmadığı gerekçeleriyle davanın reddine karar
vermiştir.
10. Başvurucu, Balıkesir Vergi Mahkemesinin söz konusu
kararları üzerine temyiz yoluna başvurmuştur. Temyiz incelemesini yapan
Danıştay 7. Dairesi, idarenin re’sen, ilgilinin
başvurusu ya da yargı kararı uyarınca iade edeceği vergiler nedeniyle
ilgililerin uğradığı zararın tazmini yoluna gidilebilmesinin, Gümrük Kanunu’nun
216. maddesinin birinci fıkrasının ikinci cümlesinde olduğu gibi belli
koşulların oluşması halinde ilgilisine faiz ödeneceği yolunda kanunda hüküm
bulunmasına ya da aynı maddenin birinci fıkrasının birinci cümlesinde olduğu
gibi faiz verilmeyeceğine dair aksine bir hükmün bulunmamasına bağlı olduğu
gerekçesiyle, 14/2/2012 tarih, E.2008/4499, K.2012/480 ve E.2008/3993,
K.2012/478 sayılı kararlarıyla temyiz istemini oy çokluğuyla reddetmiştir.
Karşı oy gerekçelerinde idarece gerçekleştirilen hukuka aykırılığın hizmet
kusuru olduğu ve hizmet kusurundan doğan zararların Anayasa’nın 125. maddesine
göre idarece karşılanması gerektiği, ayrıca 4458 sayılı Kanunun 216. maddesinin
yargı kararı ile iade edilen vergileri kapsamadığı belirtilmiştir.
11. Başvurucu, Danıştay 7. Dairesinin söz konusu kararları
üzerine karar düzeltme yoluna başvurmuş ve Daire, 27/6/2013 tarih, E.2012/6113,
K.2012/3802 ve E.2012/6120, K.2013/3803 sayılı kararlarıyla karar düzeltme
istemini oy çokluğuyla reddetmiş, kararlar aynı tarihte kesinleşmiştir.
12. Ret kararları, başvurucuya 29/7/2013 tarihinde tebliğ
edilmiştir.
13. Başvurucu, 14/8/2013 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
14. 27/10/1999 tarihli ve 4458 sayılı Gümrük Kanunu’nun 216.
maddesi şöyledir:
“Yetkili
idareler tarafından, gümrük vergileri ile bunların ödenmelerine bağlı olarak
tahsil edilmiş gecikme faizinin veya gecikme zammının geri verilmesinde idarece
faiz ödenmez. Ancak, geri verme kararının alındığı tarihten itibaren
üç ay içerisinde idarece sözkonusu kararın
uygulanmaması halinde, ilgilinin talebi üzerine, üç aylık sürenin bitiminden itibaren
faiz ödenir. Bu faiz, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında
Kanunun tecil faizine ilişkin hükümlerine göre hesaplanır.”
15. Anayasa Mahkemesinin 22/5/2014 tarih ve E.2013/104,
K.2014/96 sayılı kararının sonuç kısmı şöyledir:
“27. 10.1999 günlü, 4458 sayılı Gümrük
Kanunu’nun 216. maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesinin Anayasa’ya
aykırı olduğuna ve İPTALİNE, 22.5.2014 gününde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
16. Mahkemenin 6/5/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda,
başvurucunun 14/8/2013 tarih ve 2013/6361 numaralı bireysel başvurusu incelenip
gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
17. Başvurucu, hizmet kusuru oluşturan hukuka aykırı
vergilendirme işlemlerinden doğan zararların işlemi yapan idare tarafından
karşılanmasının Anayasa’nın 125. maddesinin son fıkrasında yer alan idarenin
kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olması kuralı ve
hukuk devleti ilkesinin gereği olduğunu, ayrıca Gümrük Kanunu’nun 216. maddesinde
yetkili idareler tarafından gümrük vergileri ile bunların ödenmesine bağlı
olarak tahsil edilmiş gecikme faizi ve gecikme zammının geri verilmesinde idare
tarafından faiz ödenmeyeceği kuralının yalnızca yetkili idareler tarafından
alınmış bir geri verme kararı bulunduğunda söz konusu olduğunu, yargı kararı
sonucu ilgilisine iade edilmesine karar verilen vergileri kapsamadığını
belirterek, faiz isteminin reddinin mülkiyet hakkını ihlal ettiğini iddia etmiş
ve iadeleri yapılan vergi miktarına, fazladan tahsilâtın yapıldığı günden
iadenin yapıldığı tarihe kadar amme alacaklarına uygulanan faiz oranıyla tespit
edilecek tazminatın ödenmesine karar verilmesini talep etmektedir.
B. Değerlendirme
18. Başvurucu, somut başvuruya konu fazladan ödenen
vergilerin faiziyle iadesi talepli başvurusuyla ilgili yukarıda sıralanan
şikâyetleri nedeniyle Anayasa’nın 125. ve 35. maddelerinde tanımlanan
haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Anayasa Mahkemesi, başvurucuların
ihlal iddialarına ilişkin nitelendirmesi ile bağlı olmayıp, somut dava ve buna
bağlı olayların özelliklerine göre olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi
takdir eder.
19. Başvurucudan gümrük müdürlüğünce fazla vergi tahsil
edildiği, açtığı dava sonunda yapılan iadelere 4458 sayılı Kanunu’nun 216.
maddesi nedeniyle ve Mahkeme kararıyla faiz ödenmediği, bu nedenle başvurucuya
faiz ödemesiyle ilgili uygulamada bir kamu müdahalesi bulunduğu açıktır.
Başvurucunun fazladan ödenen vergilerin iadesi talepli davada iadelerin faizsiz
yapılmasından şikâyetçi olduğu anlaşılmaktadır. Bu nedenle Mahkeme kararının
kesinleşmesi ile kendisi için bir alacağa dönüşen fazladan ödenen bedellerin
iadesiyle ilgili sorun mülkiyet hakkı kapsamında incelenmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
20. Başvurucunun mülkiyet hakkının ihlal edildiği yönündeki
şikâyetleri açıkça dayanaktan yoksun olmadığı gibi bu şikâyetler için diğer
kabul edilemezlik nedenlerinden herhangi biri de bulunmamaktadır. Bu nedenle,
başvuruya ilişkin olarak kabul edilebilirlik kararı verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
21. Başvurucu, ihtirazi kayıtla
verdiği gümrük beyannameleri üzerine fazladan tahakkuk ettirilerek ödenen
gümrük ve katma değer vergilerinin faiziyle birlikte geri verilmesi istemiyle
açmış olduğu davalarda, Mahkemece faiz isteminin reddedilmesinin mülkiyet
hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüştür.
22. Adalet Bakanlığı görüş yazısında, Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi (AİHM) kararlarında fazla ödenen vergi iadelerinin faizsiz yapılması
halinde ihlal kararı verilebildiği, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne
(Sözleşme) Ek (1) No.lu Protokol’ün vergi konusunda devletlere geniş takdir
yetkisi sağladığı, bununla birlikte bu amaçla yapılan müdahalelerin de ölçülü
olması ve paranın enflasyon karşısındaki değerinin korunması gerektiği ve
Anayasa’nın 35. maddesine ilişkin şikâyet incelenirken bu hususların göz önünde
bulundurulması gerektiği yönünde beyanda bulunulmuştur.
23. Anayasa’nın “Mülkiyet
Hakkı” kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:
“Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla
sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına
aykırı olamaz.”
24. Anayasa'nın “Temel hak
ve hürriyetlerin sınırlanması” kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:
“Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
25. Sözleşme’ye Ek (1) No.lu Protokol’ün “Mülkiyetin korunması” kenar başlıklı 1.
maddesi şöyledir:
“Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk
dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Bir kimse, ancak
kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun
genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir.
Yukarıdaki hükümler, devletlerin, mülkiyetin
kamu yararına uygun olarak kullanılmasını düzenlemek veya vergilerin ya da
başka katkıların veya para cezalarının ödenmesini sağlamak için gerekli
gördükleri yasaları uygulama konusunda sahip oldukları hakka halel getirmez.”
26. Anayasa’nın 35. maddesi ve (1) No.lu Protokol’ün 1.
maddesi benzer düzenlemelerle mülkiyet hakkına yer vermiştir. Her iki düzenleme
de üç kural ihtiva etmektedir. Sözleşme’nin ilk cümlesi herkese mülkünden
barışçıl yararlanma hakkı verirken Anayasa daha geniş manada mülkiyet hakkını
tanımaktadır. Düzenlemelerin ikinci cümleleri ise kişilerin hangi koşullarda
mülkünden yoksun bırakılabileceğini ya da kişilere ait mülkiyetin hangi
koşullarla sınırlandırılabileceğini hüküm altına almaktadır (B. No: 2013/817,
19/12/2013, § 29).
27. Her iki düzenlemenin üçüncü cümleleri ise mülkiyetin kullanımının
kontrolü ya da düzenlenmesine ilişkindir. Anayasa’nın 35. maddesinin son
fıkrası mülkiyet hakkının kullanımının toplum yararına aykırı olamayacağı
şeklinde hakkın kullanımına ilişkin genel bir ilkeye yer verirken, Sözleşme’ye Ek (1) No.lu Protokol’ün birinci maddesinin
ikinci fıkrası devletlere mülkiyeti kamu yararına düzenleme ile vergiler ve
diğer katkılar ile cezaların tahsili konusunda gerekli gördükleri yasaları
uygulama konusundaki haklarını saklı tutarak taraf
devletlerin genel yarara uygun olarak “mülkiyetin
kullanımını kontrol” yetkisine sahip olduklarını kabul etmektedir. Bununla
beraber Anayasa’nın birçok maddesi ilgili olduğu hususta devlete mülkiyetin
kullanımının kontrolü ya da düzenleme yetkisi vermektedir (B. No: 2013/1301,
30/12/2014, § 47).
28. AİHM’e göre ikinci ve üçüncü kurallar,
mülkiyetten barışçıl yararlanma ilkesi şeklinde ifade edilen birinci kuralın
özel görünüm şekilleridir ve bu nedenle genel nitelikli birinci kuralın ışığı
altında anlaşılmaları gerekmektedir (James
ve Diğerleri/Birleşik Krallık [GK], B. No: 8793/79, 21/2/1986, §
37).
29. Somut başvuruya konu davada başvurucu yurt dışından ithal
ettiği emtianın beyannamelerini tescil ettirmek istemiş, İdarenin ithal edilen
malların satış faturalarındaki fiyat yerine Tebliğ’de belirtilen fiyata göre
tescil işlemlerini yapacağını belirtmesi üzerine tescil anında idarece
belirlenen fiyat üzerinden hesaplanan iki beyannameyi ihtirazı kayıt düşerek
tescil ettirmiş ve tahakkuk eden gümrük ve katma değer vergilerini ödemiştir.
Başvurucu daha sonra Mahkemeden, ödenmesi gereken vergiden daha fazla vergi
ödediği gerekçesiyle fazla ödediği vergilerin faiziyle iadesini talep etmiştir.
Mahkeme 2008 yılında verdiği kararlarla, davalı idarece, belirtilen satış
bedelinin gerçek olup olmadığına dair herhangi bir somut tespit bulunmaksızın
ticari bir değeri bulunmayan ve teklif niteliğinde olan proforma fatura ile
referans olarak kabul edilen fiyatın esas alınarak vergi tahakkuk ettirilmesine
hukuken imkân bulunmadığı gerekçesiyle davayı kısmen kabul etmiş ve fazla
ödenen vergilerin iadesine karar vermiştir. İlk Derece Mahkemesi kararları,
Danıştay’ın onama ve karar düzeltme talebini reddeden kararları ile
kesinleşmiştir.
30. Başvurucunun yapmış olduğu ödemelerden emtianın alış
fiyatı ile Tebliğ’de belirtilen fiyatlar arasındaki farka tekabül eden kısmın
fazla ve yersiz alındığı Mahkeme kararlarıyla kesinleşmiştir. Alınmaması
gerektiği halde tahsil edilen bedellerin bu husustaki mahkeme kararı
kesinleştikten sonra ödenmesi gereken vergi ile ilgisi kalmamış ve devlet için
borç, başvurucu için alacak haline dönüşmüştür. Bu durumda mülkiyet hakkı
yönünden yapılan incelemenin, vergilerin tahsilini de kapsayan mülkiyetin
kullanımının kontrolü yönünden değil, 1 No.lu Protokol’de ifade edildiği
şekliyle bireylerin mülklerinden barışçıl yararlanmaları hakkı veya Anayasa’da
ifade edildiği şekliyle bireylere tanınan geniş anlamda mülkiyet hakkı
kapsamında yapılması gerekmektedir (B. No: 2013/28, 25/2/2015, § 33).
31. Nitekim Anayasa Mahkemesinin 213 sayılı Kanunu'nun 112.
maddesine 4369 sayılı Kanun'un 2. maddesi ile eklenen (4) numaralı fıkrada yer
alan fazla veya yersiz tahsil edilen vergilerin iadesine mahkemece karar
verildikten üç ay sonra halen ödenmemesi halinde faiz ödeneceğine dair hükmü
iptal ettiği 10/2/2011 tarih ve E.2008/58, K.2011/37 sayılı kararında; “Vergi, devletin vatandaşlardan kamu gücüne dayalı ve
karşılıksız tahsil ettiği bedel olsa da idarece yapılmış olan vergi
tahsilâtının fazla veya yersiz olduğu tespit edildikten sonra bu tahsilât,
mükellefler için bir 'alacak' haline gelmektedir.” ifadesiyle
idarelerin vergi adıyla fazla veya yersiz tahsil ettikleri bedellerin, bu
konudaki mahkeme hükmü ile devlet için borç, bireyler için alacağa dönüştüğü
kabul edilmiştir (B. No: 2013/28, 25/2/2015, § 34).
32. Anayasa ve Sözleşmenin ortak koruma alanında yer alan
mülkiyet hakkı, mevcut mal, mülk ve varlıkları koruyan bir güvencedir. Bir
kişinin hâlihazırda sahibi olmadığı bir mülkün, mülkiyetini kazanma hakkı,
kişinin bu konudaki menfaati ne kadar güçlü olursa olsun Anayasa ve Sözleşme'yle korunan mülkiyet kavramı içerisinde değildir.
Bu hususun istisnası olarak belli durumlarda, bir "ekonomik değer" veya icrası mümkün
bir "alacağı" elde
etmeye yönelik "meşru bir beklenti",
Anayasa'nın ve Sözleşme'nin ortak koruma alanında yer alan mülkiyet hakkı
güvencesinden yararlanabilir (Bkz. B. No: 2012/636, 15/4/2014, § 36-37).
33. Alacak hakkı, mülkiyet hakkı kapsamında kişilerin temel
haklarındandır (E.2008/58, K.2011/37, K.T. 10/2/2011). Asıl alacağa bağlı feri
bir hak olan faiz alacağı da hak sahibine maddi bir menfaat sağlaması sebebiyle
ekonomik bir değer olarak Anayasa ve AİHS'in ortak
koruma alanında yer alan mülkiyet hakkı kapsamında olup, asıl alacağa bağlı
faiz talebi de bu hakkın sağladığı güvenceden yararlanabilir (B. No: 2013/28,
25/2/2015, § 36).
34. Anayasa Mahkemesi, yapılan bir itiraz başvurusu sonucunda
4458 sayılı Kanun’un 216. maddesinde yer alan ve somut başvuruya konu davada
uygulanan hükmü, 22/5/2014 tarih, E.2013/104, K.2014/96 sayılı kararıyla yine
Anayasa’nın 2. ve 35. maddelerine aykırı bularak iptal etmiştir. Ancak somut
başvuruya konu dava, bahsedilen iptal kararından önce kesinleşmiştir.
35. Anayasa’nın 35. maddesinde bir temel hak olarak güvence
altına alınmış olan mülkiyet hakkı kişiye başkasının hakkına zarar vermemek ve
yasaların koyduğu sınırlamalara uymak koşuluyla, sahibi olduğu şeyi dilediği
gibi kullanma, ürünlerinden yararlanma ve tasarruf etme olanağı veren bir
haktır. Anayasa’ya göre bu hakka ancak kamu yararı nedeniyle ve kanunla
sınırlama getirilebilir. Anayasa’nın 35. maddesinde mülkiyet hakkının mutlak
bir hak olmadığı ve kamu yararı amacıyla sınırlandırılabileceği belirtilmiştir
(B. No: 2013/817, 19/12/2013, §§ 28, 32).
36. Anayasa’nın 35. ve 13. maddeleri, mülkiyet hakkına
getirilecek sınırlamaların kamu yararı amacıyla ve kanunla yapılması
gerektiğini hüküm altına almaktadır. (B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 31).
Başvurucunun mahkeme kararıyla elde ettiği alacağa faiz veya enflasyon farkı
ödenmeyerek getirilen sınırlandırmanın 4458 sayılı Kanun’un 216. maddesinde yer
alan ve uygulandığı dönemde yürürlükte olan açık hükme dayanılarak
gerçekleştirildiği açıktır.
37. Bahsedilen düzenleme ile elde edilmek istenen kamu yararı,
kamu için öncelikli, genel menfaatleri koruyan, kamu hizmetlerinin sürdürülmesi
için zorunlu bir durum olmayıp sadece Devlete başkasının mülkü üzerinde
sebepsiz ve karşılıksız biçimde tasarruf etme hakkını vermektedir (E.2013/104,
K.2014/96, 22/5/2014). Bununla birlikte Anayasa Mahkemesi, bireysel başvuru
incelemesinde açıkça temelden yoksun veya keyfi olduğu anlaşılmadıkça yetkili
kamu organlarının kamu yararı tespiti konusundaki takdirine müdahale
etmemektedir (B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 36). Söz konusu hükmün kamu
Hazinesini koruma amaçlı olduğu ve devletin giderlerini arttırmayı engellemeyi
amaçladığı ve bu konuda başvurucunun da bir şikâyeti olmadığı anlaşıldığından
müdahale edilen başvurucunun mülkiyet hakkı ile ulaşılmak istenen kamu yararı arasında
adil bir denge kurulup kurulmadığı incelenecektir.
38. Anayasa’nın 35. maddesine göre kişilerin mülkiyet hakları
ancak kanunla öngörülmüş usullerle ve kamu yararı gereği sınırlanabilir.
Anayasa’nın 13. maddesinde yer alan ölçülülük ilkesi gereği kişilerin mülkiyet
haklarına getirilen sınırlamanın hakkın özüne dokunmaması ve ulaşılmak istenen
kamu yararı ile bireyin sınırlandırılan hakkı arasında adil bir dengenin
kurulması gerekir.
39. Başvurucu kendisinden fazla veya yersiz tahsil edilen bedellere
amme alacaklarına uygulanacak faizin uygulanmasını talep etmektedir. Bahsedilen
faiz oranı bazı kamu alacaklarının tahsilinde belli koşulların gerçekleşmesi
halinde ve Anayasa’nın 46. maddesindeki düzenlemeye göre de taksitle ödenmesine
karar verilen kamulaştırma bedellerinin ödemesinde uygulanmaktadır. Bunun
dışında fazla veya yersiz tahsil edilen vergilerin iadesi gibi durumlarda amme
alacaklarına uygulanan en yüksek faiz oranının işletilmesine yönelik bir yasal
dayanak veya yargı kararlarıyla oluşmuş ve istikrar kazanmış bir uygulama
bulunmamaktadır (B. No: 2013/28, 25/2/2015, § 44).
40. Bununla birlikte vergi adı altında tahsil edilen ve
mahkemelerce fazla veya yersiz olduğuna karar verilen tahsilâtların iadesinde
tahsilât ve iade arasında geçen sürede iade edilen bedelin enflasyon karşısında
değerinde meydana gelen aşınmayı ve bu sürede bireylerin bu bedellerden
yararlanamamaları nedeniyle meydana gelen zararlarını telafi etmek ve gerçek
karşılığını geri ödeyebilmek amacıyla, bu bedellere faiz veya enflasyon farkı
işletilmesi mümkündür (B. No: 2013/28, 25/2/2015, § 45).
41. Bir eşyanın devir tarihindeki bedelinin daha sonra
ödenmesi durumunda arada geçen sürede enflasyon nedeni ile paranın değerinde
oluşan hissedilir aşınma ile mülkiyetin gerçek değeri azaldığı gibi bu bedelin
tasarruf veya yatırım aracı olarak getirisinden yararlanmak imkânı da
bulunmamaktadır. Bu şekilde kişiler mülkiyet haklarından mahrum edilerek
haksızlığa uğratılmaktadır (AYM, E.2008/58, K.2011/37, 10/2/2011).
42. Nitekim AİHM, haksız olarak tahsil edilen verginin beş
yıl beş ay sonra faizsiz olarak iade edilmesini, belli bir meblağdan yararlanma
hakkı uzun süre engellenen şahsın, mali durumunda önemli ve kesin zararlara
neden olunduğu, bu durumun sürdürülmesi gereken genel yarar ile kişi yararı
arasındaki dengeyi bozduğu, şahıs üzerine aşırı yük yüklediği gerekçesiyle
mülkiyet hakkının ihlali olarak değerlendirmiş ve mülkiyet hakkı çiğnenen şahsa
faiz ödenmesi gerektiğine karar vermiştir (Bkz., Eko-Elda Avee/Yunanistan,
B.No: 10162/02, 9/3/2006). Başka bir kararda ise
AİHM, yersiz tahsil edilen ve faiziyle iade edilen vergi nedeniyle mükellefin
bu süre içinde daha yüksek faizle borçlanmak zorunda kalmasını mülkiyet
hakkının ihlali olarak değerlendirmiştir (Bkz., Buffalo S.r.l. in Liquidation/İtalya, B. No:
38746/97, 22/7/2004).
43. Somut başvuruya konu davada başvurucunun daha önce ihtirazi kayıtla verdiği beyannamelerle hesap edilen gümrük
ve katma değer vergilerini 22/5/2007 ve 15/6/2007 tarihlerinde gümrük
müdürlüğüne ödediği ve fazla ödediğini iddia ettiği bedellerin iadesi amacıyla
açtığı davalarda Mahkemece 28/02/2008 tarihli, ödenen vergilerin faizsiz olarak
iade edilmesi yönündeki kararların ise Danıştay Yedinci Dairesinin 14/2/2012
tarihli kararlarıyla onandığı ve aynı Dairenin 27/6/2013 tarihli karar düzeltme
başvurularını reddeden kararıyla kesinleştiği görülmektedir. Başvurucu, fazla
veya yersiz tahsilât yapıldığı tarihler ile açtığı davaların lehine
sonuçlanması sonrasında yapılan iade tarihleri arasında geçen sürede mülkünün
değerinde meydana gelen aşınma nedeniyle enflasyona bağlı olarak mağdur
edildiği gibi, bu süre zarfında sahibi olduğu ve kendisinden haksız olarak
alındığı anlaşılan bedelleri kullanma, tasarruf ederek veya yatırıma dönüştürerek
gelirinden yararlanma imkânından da mahrum kalarak mağdur olmuştur.
Başvurucunun bir tacir olduğu dikkate alındığında ayrıca kendisinden fazla veya
yersiz olarak tahsil edilen meblağı ticari faaliyetlerinde kullanarak gelir
elde etme imkânından da bu süre zarfında mahrum kaldığı ve bu durumun
başvurucudan yapılan hatalı vergi tahsilinin başvurucuya olumsuz etkisini
arttıracağı söylenebilir (B. No: 2013/28, 25/2/2015, § 50).
44. Anayasa Mahkemesinin 22/5/2014 tarihili
kararıyla iptal edilen ancak somut başvuruya konu davada uygulanan kural, kamu
kurumları ile kişiler arasında kamu idarelerinin kamu gücüne dayalı yetkilerini
kullanırken hatalı işlemleri nedeniyle oluşan alacak-borç ilişkilerinin
alacaklı olan kişilerin aleyhine, kamu kurumlarının da lehine bozulmasına
sebebiyet vermektedir. Ayrıca kural, kamu kurumlarının borcunu ödemesini
geciktirmede teşvik edici olmakta ve vatandaşların Devlete olan güven duygusunu
sarsmaktadır (AYM, E.2013/104, K.2014/96, 22/5/2014).
45. Başvurunun değerlendirilmesi neticesinde, somut başvuruya
konu davada idarece vergi adıyla fazla ve yersiz tahsil edilen ve Mahkeme
kararıyla iadesine karar verilen bedellerin ödenmesinde 4458 sayılı Kanunun
216. maddesi gereği faiz uygulanmadığı, bahsedilen kanun maddesinin somut
başvuruya konu davanın kesinleşmesinden sonra 22/5/2014 tarihinde iptal
edildiği, ülkemizin ekonomik koşulları dikkate alındığında başvurucudan fazla
veya yersiz yapılan tahsilâtların tarihi ile iadesi amacıyla açılan davaların
başvurucu lehine sonuçlanması arasında geçen sürede enflasyona bağlı olarak
meydana gelen değer kaybı ve başvurucunun bu süre zarfında kendi mülkünü
kullanma, tasarruf etme, yararlanma hakkından mahrum kalması nedenleriyle
mağdur olduğu, mağduriyete hatalı vergi tahakkuk ve tahsil işlemlerinin neden
olduğu, uygulamanın alacaklı-borçlu ilişkisinin alacaklı başvurucu aleyhine ve
gümrük idaresi lehine bozulmasına yol açtığı, bahsedilen mağduriyetler dikkate
alındığında, başvurucunun üzerine haklı gösterilemeyecek şekilde orantısız ve
aşırı yük bindiği ve ulaşılmak istenen kamu yararı ile başvurucunun mülkiyet
hakkı arasında kurulması gereken adil dengenin bozulduğu sonucuna ulaşılmıştır
(B. No: 2013/28, 25/2/2015, § 52).
46. Belirtilen nedenlerle, başvurucunun Anayasa’nın 35.
maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar
verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanunun
50. Maddesi Yönünden
47. Başvurucu, kendisinden fazla veya yersiz tahsil edildiği
Mahkeme kararıyla sabit olan bedellerin faizsiz iade edilmesinin mülkiyet
hakkını ihlal ettiğini ileri sürerek bilirkişi marifetiyle tahsilât ve ödeme
tarihleri arasında geçen sürede işlemiş faizin tespit edilerek kendisine
ödenmesini talep etmektedir.
48. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar”
kenar başlıklı 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
49. Başvuru konusu olayda tespit edilen ihlal, hatalı vergi
tahsili işlemi nedeniyle başvurucudan yersiz veya fazla tahsil edilen
vergilerin iadesinde faiz veya enflasyon farkı ödenmemesinden kaynaklandığından
ve başvurucunun meydana gelen mağduriyetini
tespit ederek telafi edecek şekilde yeniden yargılama yapılmasında hukuki
yarar bulunduğundan, 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları gereğince ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden
yapılmak üzere dosyanın ilgili mahkemeye gönderilmesine karar verilmesi
gerekir.
50. Başvurucu tarafından maddi tazminat talep edilmiş olmakla
birlikte, başvurucunun mağduriyetine giderecek şekilde yeniden yargılama yapmak
üzere kararın ilgili Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesinin başvurucunun
ihlal iddiası açısından yeterli bir tazmin oluşturacağından başvurucunun maddi
tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
51. Başvurucu tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler
uyarınca tespit edilen 198,35 TL harçtan ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden
oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar
verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan nedenlerle;
A. Başvurunun KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet
hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden
yargılama yapılmak üzere kararın ilgili mahkemeye GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucunun tazminat talebinin REDDİNE,
E. Başvurucu tarafından yapılan 198,35 TL harç ve 1.500,00
TL vekâlet ücretinden oluşan 1.698,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA
ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede
gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
6/5/2015 tarihinde OY
BİRLİĞİYLE karar verildi.