TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
HAMDİYE DEMİREL VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/6649)
|
|
Karar Tarihi: 20/4/2016
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Erdal TERCAN
|
|
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
Raportör
|
:
|
Fatma
KARAMAN ODABAŞI
|
Başvurucular
|
:
|
1. Hamdiye DEMİREL
|
|
|
2. Mizgin DEMİREL
|
|
|
3. Sema
DEMİREL
|
Vekili
|
:
|
Av. Serhat
GÜNENÇ
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, terör örgütü tarafından kaçırılma ve öldürülme
iddiasıyla 17/7/2004 tarihli ve 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan
Zararların Karşılanması Hakkında Kanun kapsamında yapılan başvurunun ve
akabinde açılan davanın reddedilmesi nedeniyle Anayasa'nın 2., 12., 17., 36. ve
40. maddelerinin ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 20/8/2013 tarihinde Batman İdare Mahkemesi
vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Birinci Komisyonunca 6/11/2015 tarihinde,
başvurucuların adli yardım talebinin kabulüne karar verilmiştir.
4. Birinci Bölüm Birinci Komisyonunca 6/11/2015 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından 18/2/2016 tarihinde, başvurunun
kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar
verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için 18/2/2016
tarihinde Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş
sunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve ekleri ile Ulusal Yargı Ağı Projesi (UYAP)
bilişim sistemiaracılığıyla erişilen bilgi ve
belgeler çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
8. Başvuruculardan Hamdiye Demirel'in
nikahsız olarak birlikte yaşadığı, diğer başvurucuların babası olan M.D.nin minibüs hattında şöförlük
yapmakta iken 2/4/1994 tarihinde kimliği belirsiz kişiler tarafından
kaçırıldığı ve bir daha kendisinden haber alınamadığı iddia edilmiştir.
9. M.D.nin kardeşi İ.D., kardeşinden
haber alamadığını, kardeşinin gözaltında olduğunu düşündüğünü ve tarafına bilgi
verilmesi istediğini belirterek 26/4/1994 tarihinde Batman Cumhuriyet
Başsavcılığına başvurmuştur.
10. Yine M.D.nin amcası H.D.,
yeğeninden 1994 yılından beri haber alamadığını, son olarak Silvan ilçesine
bağlı Yolaç (Susa) köyünde Hizbullah terör örgütü
tarafından evlerin altına kazılmış sığınaklar bulunduğunu ve bu sığınaklarda
çok sayıda kişinin kaçırılarak tutulduğunu gösterir deliler bulunduğunun
haricen öğrenildiğini, yeğeninin de kaçırılarak bu sığınaklarda tutulduğu hususunda
duyum aldığını ve M.D.nin orada tutulduğunu bilen
tanıkların bulunduğunu, bu hususların araştırılmasını istediğini belirterek
4/3/1998 tarihinde Batman Cumhuriyet Başsavcılığına başvurmuştur.
11. Batman Emniyet Müdürlüğünce, Yolaç
(Susa) köyündeki sığınaklarda çıkan dökümanlar,
yürütülen soruşturmaya esas olmak üzere 18/3/1998 tarihinde Silvan İlçe
Jandarma Komutanlığından istenmiştir. Silvan İlçe Jandarma Komutanlığının
30/3/1998 tarihli ve 4831-154-98/2729 sayılı yazısında, 20/2/1998 tarihinde
köyde 14 bölme hâlinde hücrelerin bulunduğu, hücrelerde yapılan incelemede suç
unsuruna rastlanmadığı ve herhangi bir dokümanın ortaya çıkmadığı
belirtilmiştir.
12. Başvurucular; M.D.nin 2/4/1994
tarihinde kimliği belirsiz kişilerce kaçırıldığını, bir daha kendisinden haber
alınamadığını, 1994 yılında Batman ilinde faili meçhul cinayet, kaçırma ve
terör olaylarının sıkça yaşandığını belirterek M.D.nin
gaipliğine karar verilmesi istemiyle Batman 2. Asliye Hukuk Mahkemesinde
7/7/2005 tarihinde dava açmışlardır.
13. Batman 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 22/6/2007 tarihli ve
E.2005/611, K.2007/290 sayılı kararıyla, M.D.nin
2/4/1994 tarihinden beri kayıp olduğu, kendisinden haber alınamadığı, yapılan
ilanlara rağmen herhangi bir bilgiye ulaşılamadığı gerekçesiylegaipliğine
karar verilmiştir.
14. Başvurucular 7/7/2005 tarihinde, M.D.nin
terör eylemleri kapsamında 1994 yılında kimliği belirsiz kişilerce
kaçırıldığından ve bir daha kendisinden haber alınamadığından bahisle 5233
sayılı Kanun hükümlerinden yararlandırılmaları ve zararlarının karşılanması
istemiyle Batman Valiliği Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zarar Tespit
Komisyonuna (Komisyon)başvurmuşlardır.
15. Komisyon 7/2/2011 tarihli ve 2011/2-449 sayılı kararı ile
başvurucuların iddialarının terörle bir bağlantısının kurulamadığı gerekçesiyle
başvurunun reddine karar vermiştir.
16. Başvuruculardan Hamdiye Demirel, M.D.nin kaçırıldığı yıllarda bölgede terör olaylarının
yoğun olarak yaşandığını, terör örgütü ile olan çatışmaların yanısıra şehir merkezinde Hizbullah terör örgütü tarafından
birçok faili meçhul cinayet ve kaçırma olayının meydana geldiğini, 5233 sayılı
Kanun kapsamında zararlarının karşılanması gerektiğini belirterek başvurunun
reddine ilişkin Komisyonun 7/2/2011 tarihli kararının iptali istemiyle Batman Valiliği
(İdare) aleyhine 10/5/2011 tarihinde Diyarbakır 3. İdare Mahkemesinde dava
açmıştır.
17. Diyarbakır 3. İdare Mahkemesi 27/7/2011 tarihli ve
E.2011/3371, K.2011/1464 sayılı kararıyla davanın yetki yönünden reddine,
dosyanın yetkili Batman İdare Mahkemesine gönderilmesine karar vermiştir.
18. Batman İdare Mahkemesinin E.2011/2359 sayılı esasına
kaydedilen dava dosyasında, 7/12/2011 tarihli ara kararına istinaden gönderilen
Batman Cumhuriyet Başsavcılığının 18/1/2012 tarihli ve Muh.2012/182 sayılı yazısında,
UYAP ve soruşturma defterleri üzerinde yapılan araştırmada M.D.nin
maktul sıfatıyla kaydedildiği Batman Cumhuriyet Başsavcılığının 2003/4131
soruşturma sayılı dosyasının fezleke ile 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza
Muhakemesi Kanunu'nun 250. maddesi kapsamında görevli Diyarbakır Cumhuriyet
Başsavcılığına gönderildiği belirtilmiştir.
19. Yazı ekinde yer alan Batman Cumhuriyet Başsavcılığının
2011/169 sayılı fezlekesinde ise Fatih Cumhuriyet Başsavcılığının 2003/29007
soruşturma sayılı dosyası ile 1993-2003 yılları arasında Hizbullah terör örgütü
veya başka terör örgütlerine mensup faili meçhul kişilerce öldürülen aralarında
M.D.nin de bulunduğu toplam 180 maktulün Batman
ilinde öldürülmüş olmaları sebebiyle yetkisizlik kararı verilerek 3/12/2003
tarihinde dosyanın Batman Cumhuriyet Başsavcılığına gönderildiği, Batman
Jandarma Karakol Komutanlığı ve Batman İl Emniyet Müdürlüğünden yapılan
araştırmalarda maktullerle ilgili zaten ölüm tarihi itibarıyla araştırmaların
yapılmış olması ve dosyaların Batman Cumhuriyet Başsavcılığınca hazırlanarak
5271 sayılı Kanun'un 250. maddesi kapsamında görevli Diyarbakır Ağır Ceza
mahkemesine gönderildiği, sonuç olarak maktullerin 5271 sayılı Kanun'un 250.
maddesi kapsamında kalan eylemler sonucu öldürülmüş oldukları ve aynı konuda
5271 sayılı Kanun'un 250. maddesi ile görevli Diyarbakır Cumhuriyet
Başsavcılığınca soruşturmaların devam ettiği veya bitmiş olduğu, bu nedenle
mükerrer soruşturma yapılmaması için dosyanın önceki dosyalarla birleştirilme
talepli olarak fezleke ile gönderildiği belirtilmiştir.
20. 5271 sayılı Kanun'un 250. maddesi kapsamında görevli
Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığının 25/5/2012 tarihli ve 2011/1228 Sor. sayılı yazısı ile faillerin kimlikleri tespit
edilemediğinden dava açılamadığı, soruşturmanın devam ettiği belirtilmiştir.
21. Batman İdare Mahkemesinin 9/3/2012 tarihli ve E.2011/2359,
K.2012/1751 sayılı kararında davanın reddine karar verilmiştir. İlgili gerekçe
şöyledir:
"... zarar tespit komisyonları
tarafından, Kanun kapsamında tazmini gereken bir zararın bulunup bulunmadığı
tespit etmek amacıyla; ölüm, sakatlanma, yaralanma gibi olaylarda olayın
meydana geldiği tarih, terörden kaynaklanan bir olay olup olmadığı gibi
hususların, ... Kanun tarafından gerekli araştırma ve inceleme yapmak üzere
kendisine tanınan vasıtalardan da yararlanmak suretiyle tespit edilmesi ve
Kanun kapsamında tazmini gerekecek zarar miktarının ortaya konulması
gerekmektedir.
...
Olayda, davacının eşinin 02.04.1994 tarihinde
kimliği belirsiz kişiler tarafından kaçırılması olayı ile ilgili olarak
Mahkememizce davalı idareye, Batman İl Emniyet Müdürlüğü'ne ve Batman
Cumhuriyet Başsavcılığı'na yapılan ara kararına verilen cevabı yazı ve dosyaya
sunulan bilgi ve belgelerin birlikte incelenmesinden, söz konusu olay ile
ilgili olarak Batman İl Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü
kayıtlarında eylemin terör örgütü mensuplarınca gerçekleştirildiğine dair
herhangi bir bilgi ve belge bulunmadığının belirtildiği, ayrıca Batman
Cumhuriyet Başsavcılığı Hazırlık Bürosu'nun 18.01.2012 tarih ve 2012/182 Muh. Sayılı yazısında,Batman
Cumhuriyet Başsavcılığı'nın 2003/4131 sayılı soruşturma dosyasında davacının
eşi M.D.nin UYAP ve soruşturma defterleri üzerinde
yapılan araştırma ve sorgulamada maktül sıfatıyla
kaydedildiği ve yapılan soruşturma sonucunda düzenlenen fezleke ile dosyanın
Diyarbakır (CMK 250. madde ile görevli) Cumhuriyet Başsavcılığı'na
gönderildiği, başkaca herhangi bir soruşturma kaydına rastlanmadığı yönünde
cevap verilmiştir.
Bu durumda, dava dosyasında davacının eşinin
terör eylemleri veya terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler
nedeniyle kaçırıldığı veya öldürüldüğüne dair bilgi ve belge bulunmadığı gibi
davacının da eşinin terör ve terörle mücadele kapsamında kaçırıldığı yönündeki
iddiasını kanıtlayacak dosyaya bilgi ve belge sunulamaması nedeniyle bu
iddiasını kanıtlayamaması karşısında, davacının 5233 sayılı Yasa kapsamında
davalı idareye yaptığı başvurusunun reddine ilişkin dava konusu işlemde hukuka
aykırılık görülmemiştir."
22. Temyiz üzerine, Danıştay Onbeşinci
Dairesinin 5/6/2013 tarihli ve E.2012/6483, K.2013/4215 sayılı ilamıyla hükmün
onanmasına karar verilmiştir.
23. Karar, başvuruculardan Hamdiye
Demirel'e 2/8/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.
24. Başvurucular 20/8/2013 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuşlardır.
B. İlgili Hukuk
25. 5233 sayılı Kanun'un 1., 2., 4., 6., 7., 8., geçici 1.,
geçici 3., geçici 4. maddeleri, 24/6/2013 tarihli ve 2013/5034 sayılı Bakanlar
Kurulu Kararı Eki Karar'ın 1. maddesi (Celal
Demir, B. No: 2013/3309, 6/2/2014, §§ 15-24).
26. 5233 sayılı Kanun'un 25/4/2013 tarihli ve 6462 sayılı
Kanun'un 1. maddesiyle değişik 9. maddesinin birinci ve üçüncü fıkraları
şöyledir:
"Yaralanma,
engelli hâle gelme ve ölüm hâllerinde (7000) gösterge rakamının memur aylık
katsayısı ile çarpımı sonucunda bulunan miktarın;
a) Yaralananlara altı katı tutarını geçmemek
üzere yaralanma derecesine göre,
b)
Çalışma gücü kaybı, yetkili sağlık kuruluşları tarafından üçüncü derece olarak
tespit edilenlere dört katından yirmidört katı
tutarına kadar,
c)
Çalışma gücü kaybı, yetkili sağlık kuruluşları tarafından ikinci derece olarak
tespit edilenlere yirmibeş katından kırksekiz katı tutarına kadar,
d) Çalışma
gücü kaybı, yetkili sağlık kuruluşları tarafından birinci derece olarak tespit
edilenlere kırkdokuz katından yetmişiki
katı tutarına kadar,
e) Ölenlerin mirasçılarına elli katı
tutarında,
Nakdî ödeme yapılır.
...
Birinci
fıkranın (e) bendine göre belirlenen nakdî ödemenin mirasçılara intikalinde
4721 sayılı Türk Medenî Kanununun mirasa ilişkin hükümleri uygulanır."
27. 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun
32. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Ölüm tehlikesi içinde kaybolan veya
kendisinden uzun zamandan beri haber alınamayan bir kimsenin ölümü hakkında
kuvvetli olasılık varsa, hakları bu ölüme bağlı olanların başvurusu üzerine
mahkeme bu kişinin gaipliğine karar verebilir."
28. 4721 sayılı Kanun'un 33. maddesi şöyledir:
"Gaiplik kararının istenebilmesi için,
ölüm tehlikesinin üzerinden en az bir yıl veya son haber tarihinin üzerinden en
az beş yıl geçmiş olması gerekir.
Mahkeme, gaipliğine karar verilecek kişi
hakkında bilgisi bulunan kimseleri, belirli bir sürede bilgi vermeleri için
usulüne göre yapılan ilânla çağırır.
Bu süre, ilk ilânın yapıldığı günden
başlayarak en az altı aydır."
29. 4721 sayılı Kanun'un 35. maddesi şöyledir:
"İlândan sonuç alınamazsa, mahkeme
gaipliğe karar verir ve ölüme bağlı haklar, aynen gaibin ölümü ispatlanmış gibi
kullanılır.
Gaiplik kararı ölüm tehlikesinin gerçekleştiği
veya son haberin alındığı günden başlayarak hüküm doğurur."
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
30. Mahkemenin 20/4/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların İddiaları
31. Başvurucular, M.D.nin 2/4/1994
tarihinde kimliği belirsiz kişilerce kaçırılmasına, kendisinden bir daha haber
alınamamasına, olayın meydana geldiği yıllarda bölgede terör olaylarının yoğun
olarak yaşanmasına ve terör örgütü ile olan çatışmaların yanısıra
şehir merkezinde Hizbullah terör örgütü tarafından birçok faili meçhul cinayet
ve kaçırma olaylarının meydana gelmesine rağmen uğradıkları zararların karşılanması
istemiyle 5233 sayılı Kanun kapsamındaki taleplerinin ve akabinde açtıkları
davanın reddedildiğini, ilk derece Mahkemesince yapılan araştırmada M.D.nin Hizbullah terör örgütü veya başka terör örgütlerine
mensup faili meçhul kişilerce öldürüldüğüne ilişkin olarak Batman Cumhuriyet
Başsavcılığınca 2011/169 sayılı fezleke düzenlenerek Diyarbakır Cumhuriyet
Başsavcılığına gönderildiğinin tespit edilmesine rağmen davanın reddedildiğini,
zararların sosyal risk ilkesi gereği İdarece karşılanması gerektiğini, olayla
ilgili olarak etkin bir soruşturmanın yürütülmediğini ve 5233 saylı Kanun
kapsamında yapılan başvuru ve açılan davanın aleyhe sonuçlandığını belirterek
Anayasa’nın 2., 12., 17., 36. ve 40. maddelerinde güvence altına alınan
haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşler; maddi ve manevi tazminat talebinde
bulunmuşlardır.
B. Değerlendirme
32. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).
33. Başvurucular, Anayasa’nın 2., 12., 17., 36. ve 40.
maddelerinde güvence altına alınan haklarının ihlal edildiğini ileri
sürmüşlerdir. Başvurucuların özellikle yaşam ve etkili başvuru haklarına
ilişkin ihlal iddialarının kaçırılma ve haber alamama şeklinde gerçekleşen
olayın terör eylemleri kapsamında gerçekleşmiş olduğunu delillendirme
amaçlı olarak ve ispat külfeti yönünden ifade edildiği anlaşılmış olup özü
itibarıyla oluşan zararların 5233 sayılı Kanun kapsamında kaldığı ve
karşılanması gerektiğine ilişkin olan başvurunun Anayasa'nın 36. maddesi
kapsamında hakkaniyete uygun yargılanma hakkı yönünden incelenmesi uygun
görülmüştür.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
34. Başvuru formu
ile eklerinin incelenmesi sonucunda açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı
anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
35. Başvurucular; M.D.nin 2/4/1994
tarihinde kimliği belirsiz kişilerce kaçırılmasına, kendisinden bir daha haber
alınamamasına, olayın meydana geldiği yıllarda terör örgütü ile olan
çatışmaların yanı sıra şehir merkezinde Hizbullah terör örgütü tarafından birçok
faili meçhul cinayet ve kaçırma olayı meydana gelmesine rağmen uğradıkları
maddi ve manevi zararların karşılanması istemiyle 5233 sayılı Kanun
kapsamındaki taleplerinin ve akabinde açtıkları davanın reddedildiğini, murisin
Hizbullah terör örgütü veya başka terör örgütlerine mensup faili meçhul
kişilerce öldürüldüğü hususunun Batman Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen
2011/169 sayılı fezleke ile sabit olduğunu belirterek Anayasa’nın 36.
maddesinde tanımlanan hakkaniyete uygun yargılanma haklarının ihlal edildiğini
iddia etmişlerdir.
36. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası ile 30/3/2011
tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun’un 49. maddesinin (6) numaralı fıkrasında, bireysel başvurulara
ilişkin incelemelerde kanun yolunda gözetilmesi gereken hususların incelemeye
tabi tutulamayacağı, 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı
fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul
edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir.
37. İlke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış
maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk
kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla
ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru
incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve
sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda bariz takdir hatası
içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve
özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede kanun yolu şikâyeti
niteliğindeki başvurular, derece mahkemesi kararları bariz takdir hatası veya
açık keyfîlik içermedikçe Anayasa Mahkemesince esas
yönünden incelenemez (Necati Gündüz ve Recep
Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).
38. Diğer yandan, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM)
içtihatlarına göre bir mahkemenin davaya yaklaşımının, mahkemenin, başvurucunun
iddialarına yanıt vermekten ve başvurucunun temel şikâyetlerini incelemekten kaçınmasına
neden olması hâlinde Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 6. maddesi
davanın düzgün bir biçimde incelenmesi hakkı bakımından ihlal edilmiş olur (Kuznetsov/Rusya, B. No: 184/02, 11/4/2007, §§
84-85). Sözleşme’deki hakların etkili bir biçimde
korunması için davaya bakan mahkemelerin Sözleşme’nin 6. maddesine göre “Tarafların dayanaklarını, iddialarını ve
delillerini etkili bir biçimde inceleme görevi” vardır (Dulaurans/Fransa, B. No: 34553/97, 21/3/2000, §
33).
39. Bununla birlikte belirli bir davaya ilişkin olarak delilleri
değerlendirme ve gösterilmek istenen delilin davayla ilgili olup olmadığına
karar verme yetkisi esasen derece mahkemelerine aittir (Benzer yöndeki AİHM
kararı için bkz. Barbera Messegue
ve Jabardo/İspanya, B. No: 10590/83,
6/12/1988, § 68). Bu çerçevede mevcut yargılamada geçerli olan delil sunma ve
inceleme yöntemlerinin adil yargılanma hakkına uygun olup olmadığını denetlemek
Anayasa Mahkemesinin görevi kapsamında olmayıp Mahkemenin görevi, başvuru
konusu yargılamanın bütünlüğü içinde adil olup olmadığının değerlendirilmesidir
(Muhittin Kaya ve Muhittin Kaya İnşaat Ltd.
Şti., B. No: 2013/1213, 4/12/2013, § 27).
40. Terör eylemleri ve terörle mücadele kapsamında yürütülen
faaliyetler sebebiyle maddi zarara uğrayan kişilerin bu zararlarının
karşılanması amacından hareketle 5233 sayılı Kanun’un 2. maddesinde hangi
zararların kanun kapsamı dışında bulunduğu belirtilmiş; 7. maddesinde ise
karşılanacak zararlar açıklanmıştır. Bu bakımdan, terör dışındaki ekonomik ve
sosyal sebeplerle meydana gelen yaralanma, sakatlanma veya ölüm hallerinde
uğranılan zararların Kanun'un kapsamı dışında olduğu açıkça belirtilmiştir.
41. Başvurucuların 5233 sayılı Kanun kapsamında yaptıkları
başvuru Komisyonun7/2/2011 tarihli kararı ile "terörle
bir bağlantı kurulamadığı" gerekçesiyle reddedilmiş, bu kararın
iptali istemiyle açılan davada ilk derece Mahkemesince verilen 9/3/2012 tarihli
karar ile "M.D.nin
terör eylemleri veya terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler
nedeniyle kaçırıldığı veya öldürüldüğü iddiasının kanıtlanamadığı"
belirtilerek dava reddedilmiştir (bkz. § 21). Başvurucular ise, murisin
Hizbullah terör örgütü veya başka terör örgütlerine mensup faili meçhul
kişilerce öldürüldüğü hususunun Batman Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen
2011/169 sayılı fezleke ile sabit olduğunu ileri sürerek zararlarının 5233
sayılı Kanun kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini ileri sürmüşlerdir.
42. Söz konusu Kanun hükümlerinin yorumu, maddi vakıaların
belirlenen ölçütler çerçevesinde değerlendirilmesi ve 5233 sayılı Kanun
kapsamında kabul edilebilecek bir başvuru açısından yapılan mal varlığı ve
zarar tespitine ilişkin tahkikatlar sonucunda bir giderim sağlamanın
gerekliliği noktasındaki takdir esasen derece mahkemelerine ait olmakla beraber,
derece mahkemesi kararlarının bariz bir takdir hatası içermesi durumunda,
anayasal bir temel hak veya özgürlüğün ihlal edilip edilmediğinin tespiti
noktasında farklı bir değerlendirme yapılması gerekebilecektir.
43. Batman Cumhuriyet Başsavcılığının 18/1/2012 tarihli
yazısında, UYAP ve soruşturma defterleri üzerinde yapılan incelemede M.D.nin maktul sıfatıyla kaydının bulunduğu 2003/4131
Soruşturma sayılı dosyanın 2011/169 sayılı fezleke ile 5271 sayılı Kanun'un
250. maddesi kapsamında görevli Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığına
gönderildiği belirtilmiş ve yazı ekinde fezlekenin bir örneği sunulmuştur.
44. Ekli fezlekenin incelenmesinde, M.D.nin
maktullerin belirtildiği sütunun 24. sırasında yer aldığı, soruşturma evrakının
incelenmesine ilişkin bölümde ise Fatih Cumhuriyet Başsavcılığının yetkisizlik
kararı ile gönderilen ve "1993 ile 2003
yılları arasında Hizbullah terör örgütü veya başka terör örgütlerine mensup
faili meçhul kişilerce öldürüldüğü" dile getirilerek isimleri
belirtilen 180 maktul ile ilgili olarak ne gibi işlemler yapıldığının Batman
Jandarma Karakol Komutanlığı ve Batman İl Emniyet Müdürlüğünden sorulduğu,
gelen cevaplara göre maktullerle ilgili olarak daha önce araştırma yapıldığı ve
Batman Cumhuriyet Başsavcılığınca hazırlanan faili meçhul adam öldürme
dosyalarının 5271 sayılı Kanun'un 250. maddesi kapsamında görevli Diyarbakır
Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmiş olduğu belirtilmiştir. Fezlekenin
devamında Batman Emniyet Müdürlüğünce her bir maktul için hazırlanan kapsamlı
yazı içeriklerine göre maktulleri öldüren bir kısım faillerin tespit edilerek
5271 sayılı Kanun'un 250. maddesi kapsamında görevli Diyarbakır Ağır Ceza
Mahkemesinde yargılandıkları, bir kısım maktulle ilgili olarak 5271 sayılı
Kanun'un 250. maddesi kapsamında görevli Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığına
her üç ayda bir faili meçhul araştırma tutanağı gönderildiği, beş adet maktulle
ilgili takipsizlik kararı verildiği, 5 adet maktul hakkında yakalama emri
düzenlendiği, on üç şahsın gaiplik kararı ile arandığının belirtildiği, yine
Batman Emniyet Müdürlüğünün 4/3/2004 tarihli yazısına göre bir kısım kişilerin
terör örgütüne katıldığının, bir kısmının kaçırıldığının ve 145 kişinin 5271
sayılı Kanun'un 250. maddesi kapsamında görevli Diyarbakır Cumhuriyet
Başsavcılığı ve Diyarbakır Mahkemelerince takip edildiğinin ifade edildiği
belirtilerek "5271 sayılı Kanun'un 250.
maddesi kapsamında kalan eylemler sonucu öldürüldüğü belirtilen"
maktuller yönünden mükerrer soruşturma yapılmaması için dosyanın önceki
dosyalarla birleştirilmesi talebiyle gönderildiği belirtilmiştir.
45. Diğer yandan M.D.nin kaçırılması
ve kendisinden haber alınamamasına ilişkin olarak olaydan hemen sonra kardeşi
İ.D. tarafından 26/4/1994 tarihinde Batman Cumhuriyet Başsavcılığına başvuruda
bulunulduğu ayrıca M.D.nin amcası tarafından
yeğeninin Hizbullah terör örgütü tarafından kaçırılarak Yolaç
(Susa) köyündeki sığınaklarda tutulduğu, bu hususu bilen ve yeğeni ile aynı
sığınaklarda dört ay beraber tutulduğunu ifade eden tanık bulunduğuna dair
Batman Cumhuriyet Başsavcılığına 4/3/1998 tarihinde dilekçe ile müracaat
edildiği ve 5/3/1998 tarihli ifade tutanağında da iddialarını tekrarladığı
anlaşılmaktadır.
46. Başvuru formu ve ekindeki bilgi ve belgeler kapsamında M.D.nin kaçırılması olayıyla ilgili olarak Batman
Cumhuriyet Başsavcılığınca soruşturma yapıldığı ve bir kısım bilgi ve belgeler
toplanarak soruşturma dosyasının 5271 sayılı Kanun'un 250. maddesi kapsamında
görevli Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığına gönderildiği hususu ihtilafsızdır.
Anayasa'daki hakların etkili bir şekilde korunması için davaya bakan mahkemelerinAnayasa'nın 36. maddesi kapsamında tarafların
dayanaklarını, iddia ve delilerini etkili bir şekilde inceleme görevi
bulunmaktadır.
47. Somut olayda, M.D.nin
kaçırılmasından hemen sonra Batman Cumhuriyet Başsavcılığına yapılan 26/4/1994
tarihli başvuru üzerine yapılan işlemler ile özellikle M.D.nin
amcası tarafından yer ismi belirtilmek ve bizzat bu konuda tanık olan kişileri
de göstermek suretiyle M.D.nin Hizbullah terör
örgütüne ait sığınaklarda tutulduğu iddiasını içeren 4/3/1998 tarihli başvurusu
ve 5/3/1998 tarihli ifadesi üzerine yapılan işlemler ve bu işlemlere ilişkin
olarak soruşturma dosyası kapsamında tutulan kayıtlar üzerinde başvurucuların
iddialarına yönelik inceleme yapılmamıştır.
48. Batman Cumhuriyet Başsavcılığının 18/1/2012 tarihli yazısı
ekinde sunulan 2011/169 sayılı fezlekede, M.D.nin de
içinde bulunduğu maktullerin 1993 ile 2003 yılları arasında Hizbullah terör
örgütü veya başka terör örgütlerine mensup meçhul kişilerce öldürüldüğüne
ilişkin ifadeler de gözönünde bulundurulduğunda
faillere ulaşılamadığından kovuşturma yapılamamış olsa dahi başvurucuların
talebinin 5233 sayılı Kanun kapsamında değerlendirilebilmesi yönünden M.D.nin kaçırılmasına ilişkin soruşturma dosyası içeriği
irdelenmeden davanın özünün gereği gibi incelendiği söylenemez.
49. Açıklanan nedenlerle yargılamaya bir bütün olarak
bakıldığında başvurucuların Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan
hakkaniyete uygun yargılama hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
50. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir. …
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
51. Başvurucular, Hamdiye Demirel için
30.000 TL, diğer başvurucuların her biri için 20.000 TL maddi tazminatın ve Hamdiye Demirel için 30.000 TL, diğer başvurucuların her
biri için 20.000 TL manevi tazminatın ödenmesi talebinde bulunmuşlardır.
52. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkı kapsamındaki hakkaniyete uygun yargılama hakkının ihlal
edildiği sonucuna varılmıştır.
53. Hakkaniyete uygun yargılama hakkının ihlalinin sonuçlarının
ortadan kaldırılması için yeniden yargılamasında hukuki yarar bulunduğundan
ihlal kararının bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere Batman İdare
Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
54. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi için
başvurucuların uğradıklarını iddia ettikleri maddi zarar ile tespit edilen
ihlal arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Başvurucuların bu konuda herhangi bir
belge sunmamış olması nedeniyle maddi tazminat taleplerinin reddine karar
verilmesi gerekir.
55. Başvurucuların adli yardım talepleri kabul edildiği ve ihlal
kararı verildiği için yargılama giderlerinin Maliye Hazinesi üzerinde
bırakılmasına, 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderinin
başvuruculara müştereken ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adli yardım taleplerinin KABULÜNE,
B. Hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
C. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hakkaniyete
uygun yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
D. Kararın bir örneğinin hakkaniyete uygun yargılama hakkının
ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak
üzere Batman İdare Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
E. Başvurucuların tazminat taleplerinin REDDİNE,
F. 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderinin
başvuruculara MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
G. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
20/4/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.