TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
M.B. VE D.B. BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/6697)
|
|
Karar Tarihi: 22/1/2015
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
GİZLİLİK TALEBİ KABUL
Başkan
|
:
|
Alparslan ALTAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Recep KÖMÜRCÜ
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör
|
:
|
Bahadır YALÇINÖZ
|
Başvurucular
|
:
|
M. B.
|
|
|
D. B.
|
Vekili
|
:
|
Av. Neslihan ÖZFİDAN
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucular, başvurucu M.
B.’nin sınır dışı edilmesi nedeniyle uğranılan maddi
ve manevi zararların tazmini istemiyle açılan davanın süre aşımı yönünden
reddedilmesi ve yargılamanın makul sürede sonuçlandırılmaması nedeniyle
Anayasa’nın 20. ve 36. maddelerinde güvence altına
alınan haklarının ihlal edildiğini ileri sürerek, ihlalin tespitiyle
uğradıkları maddi ve manevi zararın tazminine karar verilmesini talep
etmişlerdir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 28/8/2013 tarihinde
Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır. İdari yönden yapılan ön incelemede
başvurunun Komisyona sunulmasına engel bir durumun bulunmadığı tespit
edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Üçüncü
Komisyonunca, 10/12/2013 tarihinde kabul edilebilirlik incelemesi Bölüm
tarafından yapılmak üzere dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm tarafından 7/1/2014
tarihinde, kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar
verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve
olgular ile başvurunun bir örneği görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.
6. Adalet Bakanlığının
21/1/2014 tarihli görüşü başvurucular vekiline tebliğ edilmiş olup,
başvurucular vekili 12/2/2014 havale tarihli beyan dilekçesini on beş günlük
yasal süresi içinde sunmuştur.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve ekleri ile
başvuruya konu yargılama dosyası içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar
özetle şöyledir:
8. Başvuruculardan Ukrayna
uyruklu M. B., 20/8/1999 tarihinde turist olarak Türkiye’ye giriş yapmıştır.
9. Başvurucu, 31/3/2002
tarihinde Zekai Tahir Burak Kadın Sağlığı Eğitim Hastanesinde diğer başvurucu
D. B.’yi dünyaya getirmiş, ancak doğum raporunda
doğum yapan kişi olarak başvurucunun doğum sırasında yanında bulunan G. Ş.
isimli kişi gösterilmiştir.
10. 4/5/2002 tarihinde
başvurucuların barındıkları eve fuhuş yapıldığı gerekçesiyle baskın yapılması
sonucu başvurucu M. B. yakalanarak sınır dışı edilmiştir.
11. Doğum raporunda annesi
olarak görünmediği için oğlu olan diğer başvurucu D. B.’yi
yanında götüremeyen başvurucu M. B., 15/6/2005 tarihinde tekrar Türkiye’ye
giriş yapmış ve D. B.’nin kendi oğlu olduğunun
tespiti istemiyle dava açmıştır.
12. Ankara 2. Aile Mahkemesinin
3/5/2006 tarih ve E.2006/178, K.2006/485 sayılı kararıyla D. B.’nin M. B.’nin oğlu olduğunun
tespitine karar verilmiştir.
13. 18/1/2007 tarihinde İçişleri
Bakanlığına müracaat eden başvurucular, M. B.’nin
hizmet kusuru sonucunda sınır dışı edilmesi nedeniyle uğradıkları maddi ve
manevi zararların tazmini talebinde bulunmuşlar, talebin reddi üzerine
28/3/2007 tarihinde Ankara 16. İdare Mahkemesinde maddi ve manevi tazminat
istemle dava açmışlardır.
14. Ankara 16. İdare Mahkemesi
30/10/2007 tarih ve E.2007/1199, K.2007/1214 sayılı kararı ile davayı süre
aşımı yönünden reddetmiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:
“Bu durumda 2002 yılında sınır dışı edilen
davacının bu işlem nedeniyle uğradığı belirtilen manevi zararın tazmini
istemiyle bu işlemin icra tarihi olan 04.05.2002 tarihinden itibaren atmış gün
içerisinde veya da sınırdışı edildiği tarihte
Türkiye'de kalan oğlu D. B. ile soybağının tesbit edilmesi üzerine 16.05.2006 tarihinde düzenlenen
kimlik belgesi ile D. B. için dava açmak için hukuki imkansızlığın kalktığı
tarihten itibaren atmış günlük süre içerisinde veya bu süre içerisinde idareye
söz konusu manevi zararın tazmini istemiyle yapılan başvurunun reddi üzerine
başvuru süresine kadar geçen sürede hesaplanmak suretiyle verilen cevaptan
sonra kalan dava açma süresi içerisinde dava açılması gerekirken bu süreler
geçirildikten çok sonra 18.01.2007 tarihinde yapılan başvurunun 09.02.2007
tarihinde reddi üzerine 28.03.2007 tarihinde açılan davanın esasının süre aşımı
nedeniyle incelenmesi mümkün değildir.”
15. Başvurucular tarafından
yapılan temyiz talebi Danıştay Onuncu Dairesinin 21/11/2011 tarih ve E.2008/4725,
K.2011/5009 sayılı kararı ile ve karar düzeltme talepleri de aynı Dairenin
6/5/2013 tarih ve E.2012/1864, K.2013/4055 sayılı kararı reddedilmiştir.
16. Karar, başvurucular vekiline
31/7/2013 tarihinde tebliğ edilmiş, 28/8/2013 tarihinde süresi içinde bireysel
başvuru yapılmıştır.
B. İlgili
Hukuk
17. 6/1/1982 tarih ve 2577
sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun “Üst
makamlara başvurma” başlıklı 11.
maddesi şöyledir:
"1. İlgililer
tarafından idari dava açılmadan önce, idari işlemin kaldırılması, geri alınması
değiştirilmesi veya yeni bir işlem yapılması üst makamdan, üst makam yoksa
işlemi yapmış olan makamdan, idari dava açma süresi içinde istenebilir. Bu
başvurma, işlemeye başlamış olan idari dava açma süresini durdurur.
2. Altmış gün içinde
bir cevap verilmezse istek reddedilmiş sayılır.
3. İsteğin
reddedilmesi veya reddedilmiş sayılması halinde dava açma süresi yeniden
işlemeye başlar ve başvurma tarihine kadar geçmiş süre de hesaba katılır."
18. 2577 sayılı Kanun'un “İptal ve tam yargı davaları” başlıklı 12. maddesi şöyledir:
"İlgililer
haklarını ihlal eden bir idari işlem dolayısıyla Danıştaya
ve idare ve vergi mahkemelerine doğrudan doğruya tam yargı davası veya iptal ve
tam yargı davalarını birlikte açabilecekleri gibi ilk önce iptal davası açarak
bu davanın karara bağlanması üzerine, bu husustaki kararın veya kanun yollarına
başvurulması halinde verilecek kararın tebliği veya bir işlemin icrası
sebebiyle doğan zararlardan dolayı icra tarihinden itibaren dava süresi içinde
tam yargı davası açabilirler. Bu halde de ilgililerin 11 nci madde uyarınca idareye başvurma hakları
saklıdır."
19. 2577 sayılı Kanun’un “Kapsam ve nitelik”
kenar başlıklı 1. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Danıştay, bölge
idare mahkemeleri, idare mahkemeleri ve vergi mahkemelerinde yazılı yargılama
usulü uygulanır ve inceleme evrak üzerinde yapılır.”
20. 2577 sayılı Kanun’un “Dilekçeler üzerine ilk inceleme”
kenar başlıklı 14. maddesinin (3) ve (4) numaralı fıkraları şöyledir:
“(3) Dilekçeler, Danıştayda daire
başkanının görevlendireceği bir tetkik hakimi, idare
ve vergi mahkemelerinde ise mahkeme başkanı veya görevlendireceği bir üye
tarafından:
a) Görev ve yetki,
b) İdari merci tecavüzü,
c) Ehliyet,
d) İdari davaya konu
olacak kesin ve yürütülmesi gereken bir işlem olup olmadığı,
e) Süre aşımı,
f) Husumet,
g) 3 ve 5 inci
maddelere uygun olup olmadıkları,
Yönlerinden sırasıyla
incelenir.
(4) Dilekçeler bu
yönlerden kanuna aykırı görülürse durum; görevli daire veya mahkemeye bir rapor
ile bildirilir. Tek hakimle çözümlenecek dava dilekçeleri için rapor
düzenlenmez ve 15 inci madde hükümleri ilgili hakim
tarafından uygulanır. 3 üncü fıkraya göre yapılacak
inceleme ve bu fıkra ile 5 inci fıkraya göre yapılacak işlemler dilekçenin
alındığı tarihten itibaren en geç onbeş gün içinde
sonuçlandırılır.”
21. 2577 sayılı Kanun’un “Dosyaların incelenmesi”
kenar başlıklı 20. maddesinin (5) numaralı fıkrası şöyledir:
“Danıştay, bölge
idare, idare ve vergi mahkemelerinde dosyalar, bu Kanun ve diğer kanunlarda
belirtilen öncelik veya ivedilik durumları ile Danıştay için Başkanlar
Kurulunca; diğer mahkemeler için Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca konu
itibariyle tespit edilip Resmi Gazete'de
ilan edilecek öncelikli işler gözönünde bulundurulmak
suretiyle geliş tarihlerine göre incelenir ve tekemmül ettikleri sıra dahilinde
bir karara bağlanır. Bunların dışında kalan dosyalar ise tekemmül ettikleri
sıraya göre ve tekemmül tarihinden itibaren en geç altı ay içinde
sonuçlandırılır.”
22. 2577 sayılı Kanun’un “Tebliğ işleri ve ücretler”
kenar başlıklı 60. maddesi şöyledir:
“Danıştay ile bölge
idare, idare ve vergi mahkemelerine ait her türlü tebliğ işleri, Tebligat
Kanunu hükümlerine göre yapılır. Bu suretle yapılacak tebliğlere ait ücretler
ilgililer tarafından peşin olarak ödenir.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
23. Mahkemenin 22/1/2015
tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucuların 28/8/2013 tarih ve 2013/6697
numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların
İddiaları
24. Başvurucular, hukuka aykırı
olarak M. B.’nin sınırdışı
edilmesi nedeniyle dört buçuk yıl birbirlerinden ayrı yaşamak zorunda
kaldıklarını, aile hayatlarının korunmadığını, altı buçuk yıl süren davanın
makul sürede sonuçlandırılmadığını belirterek Anayasa’nın 20. ve 36.
maddelerinde güvence altına alınan haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşler
ve ihlalin tespitiyle uğradıkları maddi ve manevi zararın tazminine karar
verilmesini talep etmişlerdir.
B. Değerlendirme
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
a. Anayasa’nın 20. Maddesinin İhlal Edildiği İddiası
25. Başvurucular, hukuka aykırı
olarak M. B.’nin sınırdışı
edilmesi nedeniyle dört buçuk yıl birbirlerinden ayrı yaşamak zorunda
kaldıklarını, aile hayatlarının korunmadığını belirterek Anayasa’nın 20.
maddesinde güvence altına alınan özel hayatın ve ailenin korunmasına yönelik
haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
26. Adalet Bakanlığı görüşünde,
başvurucular tarafından ihlal iddialarına ilişkin olarak başvurulabilecek
yollara süresinde başvurulmadığından idari ve yargısal yolların tüketilmesi
gerekliliğinin kabul edilebilirlik incelemesinde değerlendirilmesi gerektiği,
esas yönünden ise çocuk ile ebeveynin birlikte yaşamalarının ebeveynler
arasındaki ilişki bozulmuş olsa bile aile yaşamının temel bir unsuru olduğu ve
bu tür bir birlikteliği engelleyen ulusal makamların işlemlerinin aile ve özel
hayata saygı hakkına müdahale oluşturacağı, somut olay çerçevesinde ihlal
iddialarının açıkça dayanaktan yoksun olup olmadığının değerlendirilmesinde bu
hususların gözetilmesi gerektiği bildirilmiştir
27. Başvurucular, cevap
dilekçesinde İçişleri Bakanlığı aleyhine açtıkları tam yargı davasının, derece
mahkemelerince idari işlemden kaynaklanan zararın tazmini istemi şeklinde
değerlendirilerek 2577 sayılı Kanun’un 12. maddesi uyarınca süre aşımından
reddedildiğini, oysa hukuka aykırı sınır dışı edilme nedeniyle uğranılan
zararın idari eylemden kaynaklanan bir zarar olduğunu ve uyuşmazlığın çözümünde
2577 sayılı Kanun’un 13. maddesinin esas alınması gerektiğini, bu madde
hükümlerine göre eylemin öğrenilmesinden itibaren bir yıl içinde açtıkları
davanın süresinde olduğunu, dolayısıyla başvuru yollarına süresinde
başvurduklarını ve birbirlerinden ayrı kaldıkları dönemde yaşadıkları telafisi
imkânsız sıkıntılardan dolayı özel hayatın ve aile hayatının korunmasına
ilişkin haklarının ihlal edildiğini bildirmişlerdir.
28. Anayasa'nın 148. maddesinin
üçüncü fıkrasının son cümlesi şöyledir:
“
Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması
şarttır.”
29. 30/3/2011 tarih ve 6216
sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 'Bireysel başvuru hakkı' kenar başlıklı
45. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“'İhlale neden olduğu
ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve
yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce
tüketilmiş olması gerekir.”
30. Anayasa Mahkemesine bireysel
başvuru, ikincil nitelikte bir kanun yoludur. Temel hak ve özgürlüklerin ihlal
edildiği iddialarının öncelikle genel yargı mercilerinde, olağan yasa yolları
ile çözüme kavuşturulması esastır. Bireysel başvuru yoluna, iddia edilen hak
ihlallerinin bu olağan denetim mekanizması içinde giderilememesi durumunda
başvurulabilir (B. No: 2012/946, 26/3/2013, § 18).
31. Bireysel başvuru yolunun
ikincil niteliği gereği Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek
için öncelikle hukuk sisteminde düzenlenen başvuru yollarının tüketilmesi
zorunludur. Bu ilke uyarınca, başvurucunun Anayasa Mahkemesi önüne getirdiği
şikâyetini öncelikle ve süresinde yetkili idari ve adli mercilere usulüne uygun
olarak iletmesi ve bu konuda sahip olduğu bilgi ve kanıtlarını zamanında bu
makamlara sunması ve aynı zamanda bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek
için gerekli özeni göstermiş olması gerekir. Bu şekilde olağan denetim
mekanizmaları önünde ileri sürülüp takip edilmeyen temel hak ve özgürlüklerin
ihlaline ilişkin iddialar, Anayasa Mahkemesi önünde bireysel başvuru konusu
yapılamaz (B. No: 2012/946, 26/3/2013, § 19).
32. Başvuru konusu olayda, M.
B.’nin sınır dışı edilmesi nedeniyle başvurucuların
uğradıkları zararların tazmini istemiyle yaptıkları
başvurunun reddine dair işleme karşı açtıkları dava reddedilmiştir.
Başvurucular, Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınan haklarının ihlal
edildiğini ileri sürmekte iseler de dava süre aşımı nedeniyle reddedildiğinden
uyuşmazlığın esasının ve ihlal iddialarının derece mahkemeleri tarafından
incelenmediği, dolayısıyla başvurucuların, anayasal haklarının ihlali
iddialarını hukuk sisteminin belirlediği usul ve şartlar dâhilinde ileri
sürmedikleri ve başvuru yollarını usulünce tüketmedikleri anlaşılmaktadır.
33. Başvurucular tarafından,
Adalet Bakanlığının görüş yazısına verilen cevapta, idari eylemden kaynaklanan
zarar nedeniyle açtıkları davanın 2577 sayılı Kanun’un 13. maddesi çerçevesinde
değerlendirilmesi gerektiği, anılan maddede tam yargı davasının eylemin
öğrenildiği tarihten itibaren bir yıl içinde açılması gerektiğinin düzenlendiği
ve buna göre açtıkları tam yargı davasının süresinde olduğu ileri sürülmüşse
de, başvurucuların bu iddiaları başvuru formunda dile getirmedikleri, öte
yandan, M. B.’nin sınırdışı
edilmesi nedeniyle uğranılan zararların tazmini istemiyle açılan davada, sınır
dışı etmenin bir idari işlem olduğunda ve idari eylem olarak
nitelendirilemeyeceği hususunda kuşku bulunmamaktadır.
34. Açıklanan nedenlerle,
anayasal hakkının ihlal edildiği iddiasının yetkili derece mahkemeleri önünde
tanınan başvuru yolları usulüne uygun olarak tüketilmeden bireysel başvuru
konusu yapıldığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının, diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin “başvuru yollarının tüketilmemiş olması” nedeniyle kabul
edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Yargılamanın Makul Sürede Sonuçlandırılmadığı İddiası
35. Başvuru formu ile eklerinin
incelenmesi sonucunda, açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı
anlaşılan başvurunun bu kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi
gerekir.
2. Esas Yönünden
36. Başvurucular, 2007 yılında
idari yargıda açmış oldukları davaya ilişkin yargılamanın makul sürede
tamamlanmayarak Anayasa’nın 36. maddesinde tanımlanan adil yargılanma hakkının
ihlal edildiğini iddia etmişlerdir.
37. Adalet Bakanlığı görüşünde,
Anayasa Mahkemesinin makul sürede yargılanma hakkına ilişkin kararlarına atfen,
başvurucuların makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiası
açısından görüş sunulmasına gerek görülmediği bildirilmiştir.
38. Anayasa’nın 148. maddesinin
üçüncü fıkrası ile 6216 sayılı Kanun’un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası
hükümlerine göre, Anayasa Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının
incelenebilmesi için, kamu gücü tarafından müdahale edildiği iddia edilen
hakkın Anayasa’da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi (Sözleşme) ve Türkiye’nin taraf olduğu ek protokollerinin
kapsamına da girmesi gerekir. Bir başka ifadeyle, Anayasa ve Sözleşme’nin ortak
koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün değildir (B. No: 2012/1049,
26/3/2013, § 18)
39. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36.
maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta
ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı
olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
40. Anayasa’nın “Duruşmaların açık ve kararların gerekçeli olması”
kenar başlıklı 141. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
“Davaların en az
giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması, yargının görevidir.”
41. Sözleşme’nin “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6.
maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes medeni hak ve
yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen
suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız
bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve
açık olarak görülmesini isteme hakkına sahiptir.”
42. Sözleşme metni ile AİHM
kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan
alt ilke ve haklar, esasen Anayasa’nın 36. maddesinde yer verilen adil
yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36.
maddesi uyarınca inceleme yaptığı bir çok kararında,
ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak
suretiyle, gerek Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan gerek AİHM içtihadıyla
adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara, Anayasa’nın
36. maddesi kapsamında yer vermektedir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 38).
43. Somut başvurunun dayanağını
oluşturan makul sürede yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca
adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup, ayrıca davaların en az giderle
ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten
Anayasa’nın 141. maddesinin de, Anayasa’nın
bütünselliği ilkesi gereği, makul sürede yargılanma hakkının
değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması gerektiği açıktır (B. No:
2012/13, 2/7/2013, § 39).
44. Davanın karmaşıklığı,
yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama
sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki
menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir davanın süresinin makul olup
olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması gereken kriterlerdir (B. No:
2012/13, 2/7/2013, §§ 41–45).
45. Yargılama faaliyetinin makul
sürede gerçekleşip gerçekleşmediğinin saptanması için, öncelikle uyuşmazlığın
türüne göre değişebilen, başlangıç ve bitiş tarihlerinin belirlenmesi
gereklidir.
46. Anayasa’nın 36. maddesi ve
Sözleşme’nin 6. maddesi uyarınca, medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin
uyuşmazlıkların makul sürede karara bağlanması gerekir. Hukuk sisteminde yer
alan mevzuat hükümleri gereğince “kamu
hukuku” alanına dâhil olan, ancak sonucu itibarıyla özel nitelikteki
haklar ve yükümlülükler üzerinde belirleyici olan uyuşmazlıkları konu alan
davalar da, Anayasa’nın 36. maddesi ve Sözleşme’nin 6.
maddesinin koruması kapsamına girmektedir. Bu anlamda, belirtilen
düzenlemelerde yer verilen güvenceler, başvurucunun haklarına zarar verdiği
iddia edilen idari bir kararın iptali talebiyle açılan davalara da
uygulanacaktır. Başvuruya konu davanın, sınır
dışı etme işlemi nedeniyle uğranılan zararların tazimini istemini konu alan bir uyuşmazlık olduğu
görülmekle, somut yargılama faaliyetinin, medeni hak ve yükümlülükleri konu
alan bir yargılama olduğunda kuşku yoktur (B. No: 2012/1198, 7/11/2013, § 44).
47. Medeni hak ve
yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin makul süre değerlendirmesinde,
sürenin başlangıcı kural olarak, uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama
sürecinin işletilmeye başlandığı, başka bir deyişle davanın ikame edildiği
tarih olup, bu tarih somut başvuru açısından 28/3/2007 tarihidir. Sürenin bitiş
tarihi ise, çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde yargılamanın sona
erme tarihidir. Somut başvuru açısından bu tarihin, karar düzeltme talebinin
Danıştay Onuncu Dairesince reddedildiği 6/5/2013 tarihi olduğu anlaşılmaktadır.
48. Başvuruya konu yargılama
sürecinin incelenmesinde, idari yargıda açılan ve sınır dışı etme işlemi nedeniyle uğranılan maddi ve manevi zararların tazmini istemini konu
alan tam yargı davasında ilk derece mahkemesince, 2577 sayılı
Kanun’un 14. maddesinde öngörülen süre içerisinde ilk inceleme tutanaklarının
tanzim edildiği, cevap, cevaba cevap ve ikinci cevap aşamalarının usulüne uygun
olarak tamamlandığı ve dosyanın tekemmülünün sağlandığı, 2577 sayılı Kanun’un
20. maddesinde öngörülen düzenleyici süreye uygun şekilde dosyanın karara
bağlandığı ve yargılamanın yaklaşık yedi aylık bir sürede sonuçlandırıldığı,
diğer taraftan başvurucuların temyiz isteminin Danıştay onuncu Dairesince
yaklaşık dört yıl bir aylık; karar düzeltme isteminin ise yaklaşık bir yıl beş
aylık bir sürede sonuçlandırıldığı anlaşılmaktadır.
49. İlgili yargılama evrakının
incelenmesinden, başvuruya konu yargılama sürecinin 6/5/2013 tarihi itibarıyla
tamamlandığı, 2577 sayılı Kanun’da yer alan usul hükümlerine tabi bir yargılama
faaliyetinin söz konusu olduğu ve idari yargı alanına dâhil uyuşmazlıkları konu
alan yargılama faaliyetleri için geçerli genel usuli
hükümler içeren 2577 sayılı Kanun’un muhtelif maddelerinin, uyuşmazlıkların
makul sürede çözümlenmesi gerekliliğini ortaya koyduğu anlaşılmaktadır (§
17-22).
50. Hukuk sistemimizde idari
yargı alanında yer alan uyuşmazlıklara ilişkin dava sürelerinin makul yargılama
süresini aştığı yönündeki tespitlere, AİHM tarafından verilen birçok ihlal
kararında yer verilmiş olup, özellikle idari yargı alanındaki yapısal sorunlar
ve Danıştay nezdinde temyiz ve karar düzeltme incelemelerinde geçirilen uzun
yargılama sürelerinin ihlal kararlarına temel oluşturduğu anlaşılmaktadır. Bu
kapsamda idari yargı makamları nezdindeki yargılamaların makul sürede
tamamlanmadığı yönündeki iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve
Anayasa Mahkemesi tarafından, özellikle 2577 sayılı Kanun’da yer alan usul
hükümleri de göz önünde bulundurularak makul sürede yargılanma hakkının ihlal
edildiği yönünde karar verilmiş olup (B. No: 2012/1198, 7/11/2013, § 54-60),
başvuruya konu davada yer alan kişi sayısı ve talep konusu göz önüne
alındığında başvuruya konu yargılamanın karmaşık bir nitelik arz etmediği,
davaya bütün olarak bakıldığında, 2577 sayılı Kanun’da yer alan usul
hükümlerine tabi bir yargılama sürecine ilişkin somut başvuru açısından farklı
bir karar verilmesini gerektirecek bir yön bulunmadığı ve söz konusu altı yıl
bir ayı aşkın yargılama sürecinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna
varılmıştır.
51. Açıklanan nedenlerle,
başvurucuların Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanunun 50. Maddesi
Yönünden
52. Başvurucular, yargılamanın
makul sürede sonuçlandırılmaması nedeniyle maddi ve manevi tazminata
hükmedilmesini talep etmişlerdir.
53. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesinin
(2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen ihlal
bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak
için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden
yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine
tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu
gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa
Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
54. Başvurucuların tarafı
oldukları uyuşmazlığa ilişkin altı yıl bir ayı aşkın yargılama süresi nazara
alındığında, yargılama faaliyetinin uzunluğu sebebiyle, yalnızca ihlal
tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararı karşılığında başvuruculara takdiren net 4.150,00 TL manevi tazminatın müştereken
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
55. Başvurucular tarafından
maddi tazminat talebinde bulunulmuş olmakla beraber, tespit edilen ihlal ile
iddia edilen maddi zarar arasında illiyet bağı bulunmadığı anlaşıldığından,
başvurucuların maddi tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir.
56. Başvurucular tarafından
yapılan ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.500,00
TL vekâlet ücretinden oluşan 1.698,35 TL yargılama giderinin başvuruculara
müştereken ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucuların,
1. Anayasa’nın
20. maddesinde güvence altına alınan haklarının ihlal edildiği yönündeki
iddialarının “başvuru yollarının
tüketilmemiş olması” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2.
Makul sürede yargılanma haklarının ihlal edildiği yönündeki iddialarının KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
3.
Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma
hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
B. Başvuruculara müştereken net 4.150,00 TL manevi TAZMİNAT ÖDENMESİNE, başvurucuların tazminata
ilişkin diğer taleplerinin REDDİNE,
C. Başvurucular tarafından yapılan 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL
vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCULARA
MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
D. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede
gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
22/1/2015
tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar
verildi.