TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
MEHMET ANDUSE BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2013/6821)
Karar Tarihi: 3/2/2016
Başkan
:
Engin YILDIRIM
Üyeler
Serdar ÖZGÜLDÜR
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
Muammer TOPAL
M. Emin KUZ
Raportör
Özgür DUMAN
Başvurucu
Mehmet ANDUSE
Vekili
Av. İbrahim GÜL
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, 24/2/1984 tarihli ve 2981 sayılı İmar ve Gecekondu Mevzuatına Aykırı Yapılara Uygulanacak Bazı İşlemler ve 6785 Sayılı İmar Kanununun Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun kapsamında yapılan imar affı başvurusunun süresinde olmadığı gerekçesiyle reddedilmesi üzerine açılan iptal davasının kabulü neticesinde tapu tahsis belgesi veya tapu verilmemesi ve taşınmazın üçüncü bir kişinin taşınmazı ile trampa edilmesi işlemine karşı açılan iptal davasının reddedilmesi nedeniyle mülkiyet hakkının; derece mahkemelerinin kararlarında gerekçe bulunmaması, delillerin hatalı değerlendirilmesi ve yargılamaların makul sürede sonuçlanmaması nedenleriyle de adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 29/8/2013 tarihinde Ankara 6. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 29/11/2013 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
4. Bölüm tarafından 9/1/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü 25/2/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
6. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş 4/3/2014 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanlarını 19/3/2014 tarihinde ibraz etmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
1. Başvurucunun İmar Affı Kapsamında Takip Ettiği İdari Süreçler
a. Keçiören ilçesi Uyanış Mahallesi 32970 Ada 6 Parsel Sayılı Taşınmaz Yönünden
8. Başvurucu, öncesinde Maliye Hazinesine ait iken Ankara Büyükşehir Belediyesine devredilen Ankara ili Keçiören ilçesi Uyanış Mahallesi'nde bulunan 32970 ada 6 parsel sayılı taşınmaz üzerinde 1980 yılında bir konut yapımı için temel inşasına başlamış ancak inşaatı tamamlamamıştır.
9. Başvurucu, bu taşınmaza ilişkin emlak vergilerini Keçiören Belediyesine ödediğini belirtmekle birlikte buna ilişkin bir belge ibraz etmemiştir.
10. Başvurucu, 25/8/1986 tarihinde imar affından yararlanmak amacıyla tapu tahsis belgesi verilmek üzere Emlak Bankası Keçiören Belediyesi Gecekondu hesabına 2.000 TL ödemede bulunduğunu belirtmekle birlikte buna ilişkin bir belge ibraz etmemiştir.
11. Başvurucunun bu taşınmaza yönelik olarak kendisine tapu tahsis belgesi veya tapu verilmesine ilişkin yaptığı başvuru, Keçiören Belediyesince -başvuru formu ve eklerinden tespit edilemeyen bir tarihte- taşınmazın mülkiyetinin Ankara Büyükşehir Belediyesine ait olduğu gerekçesiyle reddedilmiştir. Bunun üzerine başvurucunun Ankara Büyükşehir Belediyesine yaptığı başvuruya ise bir cevap verilmemiştir.
12. Ankara Büyükşehir Belediyesi, 6/2/2001 tarihli Büyükşehir Belediye Encümeni kararı gereğince 32970 ada 6 parsel sayılı taşınmazdaki payını, Keçiören ilçesi Bağlarbaşı Mahallesi 33004 ada 5 parsel sayılı taşınmazdaki O.Y.nin payıyla başabaş trampa yoluyla 16/3/2001 tarihinde devretmiştir.
13. Başvurucu 7/2/2005 tarihinde 32970 ada 6 parsel sayılı taşınmazın trampa yoluyla üçüncü kişilere devrinin iptali ve bu taşınmazın kendisine tahsis edilerek devredilmesi istemiyle Ankara Büyükşehir Belediyesine başvurmuştur.
14. Ankara Büyükşehir Belediyesi, başvurucunun gecekondusunun bulunduğu 32970 ada 5 parsel sayılı taşınmazın imar affı başvurusu kapsamında başvurucuya verilebilmesi için Keçiören Belediyesine devredildiği, bu nedenle yapılan işlemin hukuka uygun olduğu gerekçesiyle başvurucunun talebini 22/4/2005 tarihinde reddetmiştir.
b. Keçiören İlçesi Uyanış Mahallesi 32970 Ada 5 Parsel Sayılı Taşınmaz Yönünden
15. Ayrıca yine öncesinde mülkiyeti Hazineye ait iken Büyükşehir Belediyesine devredilen Keçiören ilçesi Uyanış Mahallesi'nde bulunan 32970 ada 5 parsel sayılı taşınmaz üzerinde başvurucu ve kardeşlerine aitüç katlı ve tamamlanmış bir bina bulunmaktadır.
16. Başvurucu, anılan taşınmazdaki hakkın miras yoluyla kendisine kaldığını ancakborca batık olması nedeniyle mırası reddettiği için bu taşınmazda hak sahibi olamadığını ifade etmiş ancak bu bilgilere ilişkin herhangi bir belge ibraz etmemiştir.
17. Başvurucunun açtığı davada Ankara Büyükşehir BelediyesininAnkara 12. İdare Mahkemesine sunduğu belgelere göre, bu taşınmaz yönünden de 18/9/1987 tarihinde imar affı başvurusunda bulunulduğu anlaşılmaktadır (bkz. § 24).
18. Büyükşehir Belediyesi Encümeni 31/1/2002 tarihinde 32970 ada 5 parsel sayılı taşınmazın imar affı başvurusu kapsamında m2si 40.000.000 TL bedelle başvurucuya satılmak üzere Keçiören Belediyesine devredilmesine karar vermiştir. Keçiören Belediyesinin, başvuru formu ve eklerinden tespit edilemeyen bir tarihte bu taşınmazı başvurucuya satış yoluyla devrettiği anlaşılmaktadır.
2. Başvurucunun İmar Affı Başvurusu Kapsamında Takip Ettiği Yargısal Süreçler
a. İmar Affı Başvurusunun Reddi İşlemine Karşı Açılan Dava
19. Başvurucu, 32970 ada 6 parsel sayılı taşınmaza yönelik olarak imar affı kapsamında tapu tahsis belgesi verilmesi için yaptığı başvurunun reddedilmesi işlemine karşı Keçiören Belediyesi aleyhine Ankara 1. İdare Mahkemesinde iptal davası açmış; Mahkeme, 27/4/2001 tarihli ve E.2000/863, K.2001/503 sayılı kararı ile davanın reddine karar vermiştir.
20. Karar temyiz edilmiş, Danıştay Altıncı Dairesinin 10/12/2002 tarihli ve E.2001/6416, K.2002/5808 sayılı ilamıyla hükmün bozulmasına karar verilmiştir.
21. Bozma ilamına uyan Mahkeme, 21/5/2004 tarihli ve E.2004/527, K.2004/580 sayılı kararı ile davanın kabulüne ve dava konusu işlemin iptaline karar vermiştir. Karar gerekçesinin ilgili kısımları şöyledir:
"Dosyanın incelenmesinden, davacı tarafından ilk defa 18/9/1987 tarihinde imar affı başvurusunda bulunulduğu anlaşılmaktadır.
Bu durumda, genel olarak idarelerce yapılacak tespit ve değerlendirme işlemleri için öngörülen 7/12/1987 tarihine kadar ilgililerce imar affı başvurusunda bulunulabileceği sonucuna varıldığından, davacının 18/9/1987 tarihli başvurusu değerlendirilmek suretiyle 2981 sayılı Kanunda öngörülen diğer şartları da taşıması halinde davacının hak sahibi sayılması gerekmektedir.
Bu itibarla, davacının imar affı başvurusunun yasal süreler geçirildikten sonra yapıldığı gerekçesiyle isteminin reddine ilişkin dava konusu işlemde hukuka uyarlık görülmemiştir."
22. Temyiz edilen karar, Danıştay Altıncı Dairesinin 10/11/2006 tarihli ve E.2004/4205, K.2006/5157 sayılı ilamıyla onanmıştır.
b. 32970 Ada 6 Parsel Sayılı Taşınmazın Başvurucuya Tahsis Edilmesi İsteminin Reddi İşlemine Karşı Açılan Dava
23. Başvurucu, 32970 ada 6 parsel sayılı taşınmazın trampa yoluyla üçüncü kişilere devrinin iptali ve bu taşınmazın kendisine tahsis edilerek devredilmesi isteminin reddine ilişkin idari işleme karşı 20/5/2005 tarihinde Ankara 12. İdare Mahkemesinin E.2005/1007sayılı dosyasında iptal davası açmıştır.
24. Mahkeme, 4/10/2007 tarihli ve E.2005/1007, K.2007/1278 sayılı kararı ile davanın reddine karar vermiştir. Karar gerekçesinin ilgili kısımları şöyledir:
"... Ankara 1. İdare Mahkemesince verilmiş olan iptal kararı, davacının Keçiören Uyanış Mahallesinde bulunan 32970 ada 6 parsel yönünden 'mutlak suretle 2981 sayılı Kanun hükümlerine göre hak sahibi sayılmasını' öngörmediğinden, üzerinde üç katlı ev bulunan aynı ada 5 parsel için tapu verilmiş olan davacının, Ankara 1. İdare Mahkemesi kararında belirtilen 18/9/1987 tarihli imar affı başvurusunda yapının 3 katlı ve bitmiş olarak gösterilmiş olması karşısında, üzerinde sadece bir 'temel' olduğundan söz edilen ve davalı idare hissesi 2001 yılında takas yoluyla başka bir şahsa verilen 6 parselde hak sahibi sayılması ve bu konuda yaptığı başvurunun dava konusu işlemle reddedilmesinde hukuka aykırılık görülmemiştir."
25. Temyiz edilen karar Danıştay Ondördüncü Dairesinin 27/9/2010 tarihli ve E.2008/10254, K.2010/8449 sayılı ilamıyla onanmıştır.
26. Başvurucunun karar düzeltme istemi aynı Dairenin 26/6/2013 tarihli ve E.2012/7663, K.2013/5254 sayılı ilamıyla reddedilmiştir.
27. Nihai karar başvurucu vekiline 2/8/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.
28. Başvurucu 29/8/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
29. 2981 sayılı Kanun’un “Tapu verme” kenar başlıklı 10. maddesi şöyledir:
“a) Bu Kanun hükümlerine göre hazine, belediye, il özel idaresine ait veya Vakıflar Genel Müdürlüğünün idare ettiği arsa veya araziler üzerinde, gecekondu sahiplerince yapılmış yapılar, 12 nci madde hükümlerine göre tespit ettirildikten sonra, kayıt maliki kamu kuruluşunca bu yer hak sahibine tahsis edilir ve bu tahsisin yapıldığı tapu sicilinin beyanlar hanesinde gösterilerek ilgilisine "Tapu Tahsis Belgesi" verilir.
Tapu tahsis belgesi, ıslah imar planı veya kadastro planları yapıldıktan sonra hak sahiplerine verilecek tapuya esas teşkil eder.”
30. 2981 sayılı Kanun’un “Tapu tahsis belgesi verilen gecekondular” kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:
“Tapu tahsis belgesi verilen gecekondular hakkında aşağıdaki uygulamalar yapılır.
a) (Değişik : 22/5/1986 - 3290/6 md.) Bu Kanun gereğince arsa tahsis edilecek kimselerin; kendisinin veya eşinin veya reşit olmayan çocuğunun oturduğu belediye ve mücavir alan sınırı içinde ev yapmaya müsait arsaya veya bir eve veya apartmanın bağımsız bir bölümüne veya bir bölümü iş yeri olarak kullanılan bir yapıya sahip bulunmaması gerekir.
b) (Değişik : 22/5/1986 - 3290/6 md.) Hazine, belediye, il özel idarelerine ait veya Vakıflar Genel Müdürlüğünün idaresinde olan veya bu Kanun uyarınca mülkiyetlerine geçen arsa veya araziler üzerinde, ıslah imar planları ile meydana getirilen imar parselleri içinde hak sahiplerine, yapılarının işgal ettiği arazi de dikkate alınarak ıslah imar planında getirilen ölçülere uygun şekilde arsa veya hisse tahsis edilir. Gecekondusu muhafaza edilemeyen hak sahiplerine aynı bölgede veya diğer gecekondu ıslah veya önleme bölgesinde başka bir arsa veya hisse verilir. Tahsis edilen arsa veya hissenin bedeli 4/11/1983 tarih ve 2942 sayılı Kanun veya 6/6/1984 tarih ve 3016 sayılı Kanuna göre tespit edilir.
…
c) (Değişik:22/5/1986 - 3290/6 md.) Islah imar planları belediye veya valiliklerce mümkün olduğu kadar fiili durum dikkate alınarak ve yapılanma şartları da belirlenerek yapılır veya belediye veya valiliklerce Yeminli Özel Teknik Bürolara yaptırılır. En geç (1) ay içinde belediye meclislerince kabul edilenler belediye meclislerince, büyük şehir yönetiminde ilçe belediye meclislerince Kabul edilenler ilçe belediye meclislerince, il idare kurullarınca kabul edilenler valilikçe tasdik edilerek yürürlüğe girer. Bu planların tescili de (1) ay içinde ivedilik ve öncelikle yapılır.
İmar planı olan yerlerde mevcut imar planları gerektiği takdirde ıslah imar planları şeklinde yeniden düzenlenir.
…”
31. 13/12/2006 tarihli ve 26375 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi'nin İkinci Kısım İkinci Bölüm (14) numaralı bendi şöyledir:
"Yargı Yerleri ile İcra ve İflas Dairelerinde Yapılan ve Konusu Para Olmayan veya Para ile Değerlendirilemeyen Hukuki Yardımlara Ödenecek Ücret
İdare ve vergi mahkemelerinde takip edilen davalar için
(a) Duruşmasız ise 325,00 TL
(b) Duruşmalı ise 400,00 TL"
32. 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 1. maddesinin (2) numaralı fıkrası, 14. maddesinin (3) ve (4) numaralı fıkraları, 20. maddesinin (5) numaralı fıkrası, 49. maddesinin (3) numaralı fıkrası ile 60. maddesi.
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
33. Mahkemenin 3/2/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
34. Başvurucu, 2981 sayılı Kanun kapsamında imar affı başvurusunda bulunduğu Keçiören ilçesi Uyanış Mahallesi'nde bulunan 32970 ada 6 parsel sayılı taşınmaz bakımından mahkeme kararı ile hak sahibi olmasına rağmen bu taşınmazın Ankara Büyükşehir Belediyesince üçüncü bir kişiye trampa edildiğini, böylece önceki Mahkeme kararının gereğinin yerine getirilmediğini, bu idari işleme karşı Ankara 12. İdare Mahkemesinde açtığı iptal davasının ise reddedildiğini belirtmiştir.
35. Başvurucu ayrıca Derece Mahkemelerinin kararlarında gerekçe bulunmadığını, aleyhine sonuçlanan davada önemli tutarda vekâlet ücreti ve yargılama masrafı ödemek durumunda bırakıldığını, Derece Mahkemelerince delillerin hatalı değerlendirildiğini ve tapu tahsis belgesi verilmesine yönelik yargılamanın on yılı aşkın makul olmayan bir sürede tamamlandığını ifade etmiştir.
36. Başvurucu bu nedenlerle Anayasa'nın 35. ve 36. maddelerinde tanımlanan mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
a. Mülkiyet Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
37. Başvurucu Keçiören ilçesi Uyanış Mahallesi'nde bulunan 32970 ada 6 parsel sayılı taşınmaz yönünden tapu tahsis belgesi veya tapu verilmesi için yaptığı başvurunun reddedilmesi işlemine karşı Keçiören Belediyesi aleyhine açtığı davanın Ankara 1. İdare Mahkemesince kabul edildiğini ancak bu taşınmazın Ankara Büyükşehir Belediyesince üçüncü bir kişiye trampa edildiğini, bu işlemin iptal edilerek taşınmazın kendisine tahsis edilmesi istemiyle açtığı davanın ise Ankara 12. İdare Mahkemesince reddedildiğini belirterek mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
38. Bakanlığın görüş yazısında Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) sadece mevcut mülkü ve varlıkları koruduğu, bir kişinin sahip olmadığı bir varlığın mülkiyetini kazanma hakkının bu konudaki menfaati ne kadar güçlü olursa olsun bu korumadan yararlanamayacağı, somut olayda Ankara 1. İdare Mahkemesince imar affı başvurusunun süresinde olduğu, başvurucunun diğer koşulları da taşıması hâlinde hak sahibi sayılması gerektiği gerekçesiyle davanın kabul edildiği, dolayısıyla bu kararda diğer koşulların varlığı yönünden bir değerlendirme olmadığı gibi başvurucunun kabul ettiği üzere uyuşmazlık konusu taşınmaz yönünden verilen bir tapu tahsis belgesi de bulunmadığı, ayrıca bu taşınmaz üzerinde bir yapı olmayıp sadece inşaat temelinin mevcut olduğu, üzerinde yapı bulunan taşınmazın tapusunun ise başvurucuya verildiği belirtilerek mülkiyet hakkının ihlal edilip edilmediğinin tespitinde bu hususların da gözetilmesi gerektiği bildirilmiştir.
39. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında, imar affı başvurusunda bulunduğutaşınmaza Belediyeler tarafından tazminat ödenmeden el konulduğunu ifade etmiştir.
40. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
“Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir.”
41. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Bireysel başvuru hakkı” kenar başlıklı 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve buna ek Türkiye’nin taraf olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir.”
42. Belirtilen hükümler uyarınca bir anayasal hak ihlali iddiasının Anayasa Mahkemesinin konu bakımından yetkisi dâhilinde olabilmesi için başvurucu tarafından dayanılan hakkın Anayasa'da güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerden olması ve Sözleşme ve buna ek Türkiye’nin taraf olduğu protokoller kapsamında yer alması, ayrıca başvurucunun ihlal iddiasına temel alınan hakkın kapsamına giren korunmaya değer bir menfaatinin bulunması gerekir (Ahmet Sağlam, B. No: 2013/3351, 18/9/2013, § 31).
43. Anayasa’nın 35. maddesi şöyledir:
“Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz.”
44. Anayasa'nın 35. maddesi kapsamında sadece sahip olunan bir mülke ve varlıklara koruma sağlanmaktadır. Bir kişinin hâlihazırda sahip olmadığı bir varlığın mülkiyetini kazanma hakkı, kişinin bu konudaki menfaati ne kadar güçlü olursa olsun, mevcut mülke sağlanan bu korumadan yararlanamayacaktır (Murat İslamoğlu, B. No: 2013/614, 25/6/2014, § 32).
45. Yukarıdaki hususun istisnası olarak belli durumlarda, bir "ekonomik değer" veya icrası mümkün bir "alacak" iddiasını elde etmeye yönelik "meşru bir beklenti", Anayasa ve Sözleşme'nin ortak koruma alanında yer alan mülkiyet hakkı güvencesinden yararlanabilir. Meşru beklenti, makul bir şekilde ortaya konmuş icra edilebilir bir iddianın doğurduğu, ulusal mevzuatta belirli bir kanun hükmüne veya başarılı olma şansının yüksek olduğunu gösteren yerleşik ve istikrarlı bir yargı içtihadına dayanan, yeterli somutluğa sahip nitelikteki bir beklentidir. Temelsiz bir hak kazanma beklentisi veya sadece ulusal hukukta mülkiyet hakkı kapsamında savunulabilir bir iddianın varlığı meşru beklentinin kabulü için yeterli değildir. (Kemal Yeler ve Ali Arslan Çelebi, B. No: 2012/636, 15/4/2014, § 37).
46. Yukarıda belirtildiği üzere mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri süren başvurucunun öncelikle böyle bir hakkının var olduğunu, en azından meşru bir beklenti kapsamında menfaatinin bulunduğunu kanıtlaması gerekmektedir. Bu durumda başvurucunun mülkiyet hakkının ihlali iddiasının değerlendirilebilmesi için öncelikle mülkiyet hakkı kapsamında değerlendirilebilecek bir hakkının mevcudiyetinin tartışılması gerekmektedir.
47. Başvuru konusu olayda, uyuşmazlık konusu taşınmazın tapuda Ankara Büyükşehir Belediyesi adınakayıtlı iken üçüncü bir kişinin taşınmazı ile trampa edildiği hususunda şüphe bulunmamaktadır. Öte yandan bu taşınmaz üzerinde başvurucuya ait bir yapının bulunmadığı gibi bu taşınmaz üzerinde bulunan bir binanın yıkımına veya tahliyesine dair bir işlemin de şikâyet edilmediği anlaşılmaktadır. Bu nedenle somut olayda Anayasa Mahkemesince, şikâyet konusu yapılan taşınmazın tapu tahsis belgesinin ve tapusunun alınamaması nedeniyle mülkiyetinin ihlal edildiği iddiası ile sınırlı olarak inceleme yapılacaktır.
48. "Tapu tahsis belgesi", imar ve gecekondu mevzuatı çerçevesinde; hazine, belediye, Vakıflar Genel Müdürlüğü ve il özel idarelerinin müstakilen sahip oldukları taşınmazlar üzerinde 2981 sayılı Kanun'a göre belirlenen çerçevede ilgili kişilere tanınan ve şahsi hak içeren bir belgedir. Tapu tahsis belgesi 4721 sayılı Kanun’da düzenlenmemiştir. 4721 sayılı Kanun, taşınmazlar bakımından tapu sicilini ve bu sicile dayalı olarak düzenlenen "tapu senedi"ni esas almaktadır. Tapu senedi ise bir taşınmaz üzerinde kişinin mutlak hak sahipliğini gösteren ve herkese karşı ileri sürülebilen bir hak sağlamaktadır (Ayşe Öztürk, B. No: 2013/6670, 10/6/2015, § 45).
49. AİHM de tapu tahsis belgesi verilen taşınmazların kamu malı niteliğinde olduğunu, dolayısıyla bu taşınmazların kazandırıcı zamanaşımı yoluyla mülkiyet hakkının kazanılması mümkün olmadığı için başvurucuların tahliye edilinceye kadar uzun süre taşınmazı kullanmalarının mülkiyet hakkının kazanılmasına gerekçe olamayacağını, tapu tahsis belgesi ile mülk sahibi olmanın koşulları olduğundan bu belgenin koşullu bir hak sağladığını ve bu koşulların oluşup oluşmadığının ise derece mahkemeleri tarafından değerlendirilebilecek bir husus olduğunu ifade etmektedir (Anat ve diğerleri/Türkiye, B. No: 37899/04, 26/4/2011, § 53).
50. Tapu tahsis belgesi, tapu senedi olmayıp sadece kişinin söz konusu taşınmazı elinde bulundurduğunu belgelemektedir. Bu belgenin verilmesi, belge sahibine mülkiyet hakkı tanındığı anlamına gelmemekte ve yetkili makamlara tapu senedi verme zorunluluğu getirmemektedir. Gerçekten de 2981 sayılı Kanun’un 10. maddesinde bu belgenin ıslah imar planı gerçekleştirildikten sonra hak sahiplerine verilecek tapu senedi için esas teşkil ettiği belirtilmektedir. Tapu tahsis belgesine dayalı olarak tapu kaydı alınmasının bazı şartları bulunmaktadır. Bu şartların yerine getirilmemesi sebebiyle tapu kaydı verilmemesi hâlinde sadece bu belgeye dayalı olarak kullanılan taşınmazın başvurucunun elinden alınması ile alacaklı konuma geldiğinden söz edilemez. Başvurucu, bu taşınmazla ilgili olarak 1 No.lu Ek Protokol'ün 1. maddesi anlamında “mülk”ün varlığını iddia edemez (Anat ve diğerleri/Türkiye,§§ 55, 56).
51. Tüm bu açıklamalar ışığında başvurucunun, uyuşmazlık konusu 32970 ada 6 parsel sayılı taşınmaz yönünden mülkiyet hakkının bulunup bulunmadığının tespiti gerekir.
52. Somut olayda başvurucunun ihlal iddiasında bulunduğu uyuşmazlık konusu Keçiören ilçesi Uyanış Mahallesi 32970 ada 6 parsel sayılı taşınmazın maliki olan Ankara Büyükşehir Belediyesince bu taşınmaz yönünden başvurucuya tapu tahsis belgesi verilmediği ve taşınmazın üçüncü bir kişinin taşınmazı ile trampa edildiği anlaşılmıştır. Dolayısıyla ortada başvurucu adına düzenlenen bir tapu kaydı olmadığı gibi başvurucuya, kendisinin de başvuru formunda belirttiği üzere anılan taşınmaza yönelik olarak verilmiş bir tapu tahsis belgesinin de bulunmadığı açıktır.
53. Başvurucu 1987 yılında imar affı başvurusunda bulunmuş ancak başvurucunun tapu tahsis belgesi verilmesi talebi Keçiören Belediyesince başvurucunun süresinde imar affı başvurusunda bulunmadığı gerekçesiyle reddedilmiştir. Başvurucunun bu idari işleme karşı açtığı davada Ankara 1. İdare Mahkemesince; imar affı başvurusunun süresinde olduğu, bu nedenle 2981 sayılı Kanun'da öngörülen diğer koşulları da taşıması hâlinde başvurucunun hak sahibi sayılması gerektiği gerekçesiyle dava konusu işlem iptal edilmiştir (bkz. § 21). Bu durumdaMahkemece salt süre yönünden idari işlemin incelendiği, tapu tahsis belgesi ve tapu verilmesine yönelik 2981 sayılı Kanun kapsamındaki diğer koşulların ise irdelenmediği görülmektedir. Dolayısıyla başvurucunun bu taşınmaz bakımından tapu kaydına dayalı mevcut bir "mülk"ü bulunmadığı gibi kendisine tapu tahsis belgesi ve tapu verilmesine dair mahkeme kararına dayalı bir "meşru beklenti"sinden de söz edilemez.
54. Nitekim bu taşınmazın Ankara Büyükşehir Belediyesince üçüncü bir kişiye trampa edilmesi üzerine açılan davada Ankara 12. İdare Mahkemesinin 4/10/2007 tarihli kararı ile, Ankara 1. İdare Mahkemesince verilmiş iptal kararının Keçiören ilçesi, Uyanış Mahallesi 32970 ada 6 parsel sayılı taşınmaz yönünden başvurucunun mutlak suretle hak sahibi sayılmasını öngörmediği, imar affı başvurusunda belirtilen üç katlı yapının ise 32970 ada 5 parsel sayılı taşınmaz üzerinde mevcut olduğu ve bu parsel için ise başvurucuya tapu verildiği, bu nedenle 32970 ada 6 parsel sayılı taşınmaz bakımından başvurucunun hak sahibi sayılamayacağı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir (bkz. § 24).Temyiz üzerine Danıştay Ondördüncü Dairesince hüküm onanmış ve karar düzeltme isteminin Danıştayın aynı Dairesi tarafından reddedilmesi sonucu hüküm kesinleşmiştir.
55. Başvuru konusu olayda, Keçiören ilçesi Uyanış Mahallesi 32970 ada 6 parsel sayılı taşınmazın mülkiyetinin öncesinde Ankara Büyükşehir Belediyesine ait olduğu,sonrasında trampa yoluyla üçüncü bir kişi adına tapuya tescil edildiği ve başvurucu adına bu taşınmaz yönünden tapu kaydının bulunmadığı, başvurucuya üzerinde üç katlı yapının da mevcut olduğu imar affı başvurusu kapsamında aynı mahallede bulunan 32970 ada 5 parsel sayılı taşınmazın tapusunun verildiği ancak 2981 sayılı Kanun kapsamındaki koşulların gerçekleşmediği gerekçesiyle uyuşmazlık konusu 32970 ada 6 parsel sayılı taşınmaz yönünden tapu tahsis belgesi ve tapu verilmediği anlaşılmaktadır. Tapu tahsis belgesinin koşullu olarak kullanım hakkı sağladığı, başvurucunun somut davasında ise tapu tahsis belgesi verilmesi koşullarının dahi gerçekleşmediği, mevcut koşullarda başvurucuya tapu tahsis belgesi veya tapu verilmesini sağlayan bir kanun hükmü veya yerleşik içtihat da bulunmadığı, başvurucunun bunu Mahkeme önünde ispat da edemediği hususları dikkate alındığında başvurucunun, meşru beklenti kapsamında dahi bir hak veya alacağının olmadığı anlaşılmaktadır.
56. Bu durumda başvurucuyu, taşınmazın mülkiyetini elde etme konusunda meşru bir beklentiye sevkedecek bir kanun hükmü veya yerleşik yargısal bir içtihat da bulunmadığından başvurucunun, Anayasa'nın 35. maddesinde düzenlenen mülkiyet hakkına ilişkin korumadan yararlandırılması mümkün değildir.
57. Açıklanan nedenlerle başvurucunun anılan taşınmaza ilişkin olarak Anayasa’nın 35. maddesi kapsamına giren korunmaya değer bir menfaatinin bulunmadığı anlaşıldığından mülkiyet hakkının ihlali iddiasına ilişkin başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin konu bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Gerekçeli Karar Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
58. Başvurucu; tarafı olduğu Ankara 12. İdare Mahkemesinin E.2005/1007 sayılı dava dosyasında görülen yargılama neticesinde verilen Derece Mahkemesi kararlarının gerekçesiz olduğunu, Mahkemenin davanın reddine dair kararın gerekçesinde, kendisinin hak sahibi sayılması gerektiği iddiasının dayandığı Ankara 1. İdare Mahkemesinin kararının irdelenmediğini belirterek gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
59. Bakanlığın görüş yazısında AİHM içtihatlarına göre mahkemelerin her iddiaya ayrıntılı cevap vermek durumunda olmadığı, davanın sonucunu temelden etkileyecek bir itiraz varsa mahkeme kararında özellikle bu husus üzerinde durulması gerektiği, temyiz mahkemesinin yargılamayı yapan mahkemenin kararıyla aynı fikirde olması ve bunu ya o gerekçeyi kararında kullanarak veya basit bir atıfla kararına yansıtmasının yeterli olduğu, somut olayda da İlk Derece Mahkemesi kararında başvurucunun talebine ve ilgili mevzuat hükümlerine yer verilerek başvurucunun dayandığı Mahkeme kararının da irdelendiği, Danıştay onama ilamında da İlk Derece Mahkemesinin kararına atıfta bulunulduğu belirtilerek bu hususların Anayasa Mahkemesinin dikkatine sunulması gerektiğinin düşünüldüğü bildirilmiştir.
60. Başvurucu Bakanlık görüşüne karşı başvuru formundaki beyanlarını tekrar etmiştir.
61. Anayasa'nın 141. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
"Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır."
62. 6216 sayılı Kanun'un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"Mahkeme, . açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir."
63. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin yargı organlarına davacı ve davalı olarak başvurabilme hakkı ve bunun doğal sonucu olarak da iddia, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır. Maddeyle güvence altına alınan hak arama özgürlüğü, kendisi bir temel hak niteliği taşımasının ötesinde diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmasını ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden biridir. Bu bağlamda Anayasa'nın, bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılmasını ifade eden 141. maddesinin de hak arama hürriyetinin kapsamının belirlenmesinde gözetilmesi gerektiği açıktır (Vedat Benli, B. No: 2013/307, 16/5/2013, § 30).
64. Ancak derece mahkemeleri, kendisine sunulan tüm iddialara yanıt vermek zorunda değildir. Bununla beraber, ileri sürülen iddialardan biri kabul edildiğinde davanın sonucuna etkili olması söz konusu ise mahkeme bu hususa belirli ve açık bir yanıt vermek zorunda olabilir. Böyle bir durumda dahi ileri sürülen iddiaların zımnen reddi yeterli olabilir (Yasemin Ekşi, B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 56).
65. Öte yandan temyiz mercilerinin kararlarının tamamen gerekçeli olması zorunlu değildir. Temyiz merciinin yargılamayı yapan mahkemenin kararıyla aynı fikirde olması ve bunu ya aynı gerekçeyi kullanarak ya da basit bir atıfla kararına yansıtması yeterlidir. Burada önemli olan husus, temyiz merciinin bir şekilde temyizde dile getirilmiş ana unsurları incelediğini, derece mahkemesinin kararını inceleyerek onadığını ya da bozduğunu göstermesidir (Yasemin Ekşi, § 57).
66. Somut olayda, başvurucunun açtığı davada Ankara 12. İdare Mahkemesince, başvurucunun iddiaları ve davalının savunması, getirtilen bilgi ve belgeler ile birlikte değerlendirilmiş; yukarıdaki gerekçelerle davanın reddine karar verilmiştir (bkz. § 24). Bu durumda İlk Derece Mahkemesi kararının gerekçesiz olduğundan söz edilemez.
67. Ayrıca İlk Derece Mahkemesinin karar gerekçesinde -başvurucunun iddiasının aksine- başvurucunun dayandığı Ankara 1. İdare Mahkemesinin iptal kararının ayrıntılı olarak irdelendiği ve tartışıldığı görülmektedir. İlk Derece Mahkemesi, başvurucunun dayandığı Mahkeme kararı ile imar affı başvurusunun süresinde yapıldığının tespit edilerek salt süre yönünden talebin reddedilmesinde hukuka uyarlık bulunmadığı gerekçesiyle dava konusu işlemin iptal edildiğini ancak bu kararda 2981 sayılı Kanun'daki diğer koşulların gerçekleşip gerçekleşmediğinin irdelenmediğini belirterek sonuç olarak başvurucunun dayandığı bu karar ile uyuşmazlık konusu taşınmaz yönünden başvurucunun mutlak suretle hak sahibi sayılmasının öngörülmediği kanaatine varmış ve gerekçeli kararda bu hususlar açık olarak gösterilmiştir. Dolayısıyla başvurucunun, dayandığı söz konusu kararın İlk Derece Mahkemesince irdelenmeyerek bu yöndeki iddialarının gerekçeli kararda karşılanmadığı yönündeki şikâyetinin temelsiz olduğu anlaşılmaktadır.
68. İlk Derece Mahkemesi kararının temyizi üzerine Danıştay Ondördüncü Dairesince, Mahkemece verilen kararın gerekçesine atıf yapılarak ve bu gerekçe kabul edilerek hüküm onanmış ve karar düzeltme istemi de aynı Daire tarafından 2577 sayılı Kanun'un 54. maddesinde yazılı nedenlerin bulunmadığı gerekçesiyle reddedilmiştir (bkz. §§ 25, 26). Dolayısıyla Danıştay kararlarının da gerekçesiz olduğundan söz edilemez.
69. Açıklanan nedenlerle gerekçeli karar hakkına yönelik bir ihlalin olmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
c. Yargılamanın Sonucunun Adil Olmadığına İlişkin İddia
70. Başvurucu, Ankara 12. İdare Mahkemesince Keçiören ilçesi Uyanış Mahallesi 32970 ada 6 parsel sayılı taşınmaz yerine aynı ada 5 parsel sayılı taşınmazın delilleri değerlendirilmek suretiyle adil olmayan bir karar verildiğini ileri sürmüştür.
71. Bakanlığın görüş yazısında, adil yargılanma hakkının bireylere dava sonucunda verilen kararın değil, yargılama sürecinin ve usulünün adil olup olmadığını denetletme imkânı verdiği bildirilmiştir.
72. Başvurucu cevap dilekçesinde başvuru formundaki iddialarını tekrar etmiştir.
73. Anayasa'nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz.”
74. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
75. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvurular kapsamında değerlendirilen kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır.
76. Anılan kurallar uyarınca ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda bariz takdir hatası veya açık keyfîlik içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular,derece mahkemesi kararları bariz takdir hatası veya açık keyfîlik içermedikçe Anayasa Mahkemesince incelenemez (Muhammet Kaplan, B. No: 2013/1586, 18/9/2013, § 21).
77. Başvuru konusu olayda Ankara 12. İdare Mahkemesinin 1/12/2005 ve 24/3/2006 tarihli ara kararları ile hem uyuşmazlık konusu Keçiören ilçesi Uyanış Mahallesi 32970 ada 6 parsel sayılı hem de davalı idarenin savunması üzerine ve ilgisi nedeniyle aynı ada 5 parsel sayılı taşınmazlara ilişkin belgeler getirtilerek incelenmiş, Mahkemenin 4/10/2007 tarihli kararı ile -başvurucunun iddiasının aksine- 32970 ada 5 ve 6 parsel sayılı taşınmazlara ait belgeler birlikte incelenip değerlendirilerek ilgili hukuk kuralları da yorumlanmak suretiyle yukarıdaki gerekçelerle dava reddedilmiştir (bkz. § 24).Başvurucunun kararı temyiz etmesi üzerine Danıştay Ondördüncü Dairesinin 27/9/2010 tarihli ilamıyla hüküm onanmış, karar düzeltme talebi aynı Dairenin 26/6/2013 tarihli ilamıyla reddedilmiştir.
78. Mahkemenin gerekçesi ve başvurucunun iddiaları incelendiğinde iddiaların özünün Derece Mahkemelerince delillerin değerlendirilmesinde isabet olmadığına ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.
79. Başvurucu; yargılama sürecinde karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşler hakkında bilgi sahibi olamadığına, kendi delillerini ve iddialarını sunma olanağı bulamadığına, karşı tarafça sunulan delillere ve iddialara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı bulamadığına ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının Derece Mahkemeleri tarafından dinlenmediğine ilişkin bir bilgi ya da kanıt sunmadığı gibi Derece Mahkemelerinin kararında bariz takdir hatası veya açık keyfîlik oluşturan herhangi bir durum da tespit edilememiştir.
80. Açıklanan gerekçeyle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
d. Mahkemeye Erişim Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
81. Başvurucu, davanın reddedilmesiyle aleyhine yüksek miktarda avukatlık ücretine ve yargılama masrafına hükmedildiğini belirterek mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
82. Bakanlığın görüş yazısında bu konuda bir görüş bildirilmemiştir.
83. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
84. Anayasa'nın "Hak arama hürriyeti" başlıklı 36. maddesi şöyledir:
"Herkes, meşrû vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.
..."
85. Mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına gelmektedir. Kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya mahkeme kararını anlamsız hâle getiren, mahkeme kararını önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamalar mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52).
86. Hukuk yargılamalarında uygulanan ve AİHM kararlarında da geçen "kaybeden öder" ilkesi, tarafların yargılamadaki başarı oranına göre kazanılan veya kaybedilen değer oranında lehine veya aleyhine mahkeme masraflarına hükmedilmesine ilişkin düzenlemeleri ifade eder (Hüseyin Sezen, B. No: 2013/1793, 18/9/2014, § 50).
87. AİHM, bu ilke gereği muhtemel davacıları mahkeme önüne abartılı talepler getirmekten vazgeçirdiği için mahkemeye erişim hakkını engelleyici bir sonuç doğurabilecek nitelikteki düzenlemelerin tek başına adil yargılanma hakkıyla çelişmeyeceğini, bununla birlikte davanın koşulları çerçevesinde hesaplanan masrafın miktarının bu hakkın engellenip engellenmediğini tespitte önemli bir faktör olduğunu kabul etmektedir (Stankov/Bulgaristan, 68490/01, 12/7/2007, § 52).
88. Taraflardan birinin yargılamadaki başarı oranına göre kazanılan veya kaybedilen değer oranında lehine veya aleyhine mahkeme masraflarının hükmedilmesine yönelik düzenlemeler, mahkemeye erişim hakkına müdahale oluşturmakta ise de abartılı, zorlama veya ciddiyetten yoksun talepleri disipline etmeye yönelik orantılı müdahaleler meşru görülebilir. Ancak bu sınırlamaların hakkın özüne zarar vermeyecek nitelikte, meşru bir amaca dayalı ve kullanılan aracın sınırlama amacı ile orantılı olması, kamu yararının gerekleri ile bireyin hakları arasında kurulmaya çalışılan adil dengeyi bozacak şekilde birey aleyhine katlanılması zor külfetler yüklememiş olması gerekir (Özkan Şen, §§ 61, 62).
89. Dava sonucundaki başarıya dayalı olarak taraflara avukatlık ücreti ödeme yükümlülüğü öngörülmesi de bu kapsamda mahkemeye erişim hakkına yönelik bir sınırlama oluşturur. Böyle bir sınırlamanın meşru görülebilmesi için kamu yararı ile birey hakkı arasında makul bir dengenin gözetilmiş olması gerekir. Gereksiz başvuruların önlenerek dava sayısının azaltılması ve böylece mahkemelerin gereksiz yere meşgul edilmeksizin uyuşmazlıkları makul sürede bitirebilmesi amacıyla başvuruculara belli yükümlülükler öngörülebilir. Bu yükümlülüklerin kapsamını belirlemek kamu otoritelerinin takdir yetkisi içindedir. Öngörülen yükümlülükler dava açmayı imkânsız hâle getirmedikçe ya da aşırı derece zorlaştırmadıkça mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği söylenemez. Dolayısıyla başvurucunun davayı kaybetmesi hâlinde kendisine yüklenecek olan avukatlık ücreti, bu çerçevede değerlendirilmelidir (Serkan Acar, B. No: 2013/1613, 2/10/2013, §§ 38, 39).
90. Vekâlet ücretinin ve yargılama masraflarının orantılılık incelemesi yapılırken öngörülen miktarın ülke şartlarında ne anlam ifade ettiği, başvurucunun ödeme gücü ve davanın özel şartları gibi hususlar dikkate alınmalıdır. Somut olayda başvurucu aleyhine 325 TL vekâlet ücretine hükmedilmiş ve 101,10 TL tutarındaki yargılama masraflarının başvurucu üzerinde bırakılmasına karar verilmiştir. Başvurucu, aylık asgari ücretin yarısından az olan bu vekâlet ücretini ve yargılama masraflarını ödeme gücüne sahip olmadığına dair hiçbir bilgi ve belge sunmamıştır. Ayrıca başvurucu dava sürecinde adli yardım talebinde bulunduğuna dair belge sunmamış ve dava dosyasında adli yardım talebine de rastlanılmamıştır. Bu durumda başvurucunun İdare Mahkemesindeki davasının esastan reddedildiği ve temyiz incelemesinden geçerek kesinleştiği, bu nedenle idari yargıda oluşan yargılama masraflarına katlanmak zorunda kalmasının yargılamanın olağan sonucu olduğu, dolayısıyla davayı kaybeden başvurucunun yargılama giderlerinden sorumlu tutulmasının ve hükmedilen vekâlet ücretinin, gerek miktarları itibarıyla ve gerekse de başvurucunun adli yardım talep etmemesi de nazara alındığında başvurucuya, dava açmasını imkânsız kılacak veya aşırı derecede zorlaştıracak ağır bir ekonomik yük getirdiğinden ve bu suretle mahkemeye erişim hakkına yönelik orantısız bir müdahale oluşturduğundan söz edilemez.
91. Açıklanan gerekçeyle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
e. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
i. Ankara 1. İdare Mahkemesinde Görülen İptal Davası Yönünden
92. Başvurucu, tapu tahsis belgesi verilmesi isteminin reddine ilişkin idari işleme karşı açtığı Ankara 1. İdare Mahkemesinin E.2000/863 sayılı dava dosyasında görülen yargılamanın makul sürede sonuçlanmadığı gerekçesiyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
93. Bakanlığın görüş yazısında bu konu ile ilgili bir görüş bildirilmemiştir.
94. 6216 sayılı Kanun'un geçici 1. maddesinin (8) numaralı fıkrası şöyledir:
"Mahkeme, 23/9/2012 tarihinden sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılacak bireysel başvuruları inceler."
95. Anılan Kanun hükmü uyarınca Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisinin başlangıcı 23/9/2012 tarihi olup Mahkeme, ancak bu tarihten sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılan bireysel başvuruları inceleyebilir. Niteliği itibarıyla kamu düzenine ilişkin olan ve bu başvuru şartını taşımayan bireysel başvuruların incelenebilmesi mümkün değildir.
96. Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisi için kesin bir tarihin belirlenmesi ve Mahkemenin yetkisinin geriye yürür şekilde uygulanmaması hukuk güvenliği ilkesinin gereğidir (Zafer Öztürk, B. No: 2012/51, 25/12/2012, § 18).
97. Somut olayda başvurucu, makul sürede yargılanma şikâyetine ilişkin olarak tarafı olduğu idari yargı sürecinin on yılı aşkın bir süreden beri devam ettiğini belirtmektedir. Ancak başvuru formu ve ekleri incelendiğinde başvurucunun tarafı olduğu iki ayrı yargılama sürecinin mevcut olduğu görülmektedir. Başvurucunun tapu tahsis belgesi verilmesine dair talebinin Keçiören Belediyesince reddi işlemine karşı açtığı Ankara 1. İdare Mahkemesinin E.2000/863 sayılı iptal davasında verilen karar Danıştay Altıncı Dairesinin 10/12/2002 tarihli kararı ile bozulmuş, bozma ilamı üzerine Mahkemece verilen 21/5/2004 tarihli hüküm ise Dairenin 10/11/2006 tarihli ilamıyla onanmış ve bu ilama karşı karar düzeltme yoluna da gidilmemiştir. Bu durumda ihlal iddiasına konu kararın Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisi dışında kalan bir tarihte kesinleştiği anlaşılmıştır.
98. Açıklanan nedenlerden dolayı başvuru konusu Ankara 1. İdare Mahkemesi kararının 23/9/2012 tarihinden önce kesinleşmiş olduğunun anlaşılmasıyla başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin zaman bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
ii. Ankara 12. İdare Mahkemesinde Görülen Tam Yargı Davası Yönünden
99. Başvurucu ayrıca 32970 ada 6 parsel sayılı taşınmazın trampa yoluyla üçüncü kişilere tahsis edilmesi işleminin iptal edilmesi ve taşınmazın kendisine verilmek üzere Keçiören Belediyesine devredilmesi için yaptığı başvurunun Ankara Büyükşehir Belediyesince reddedilmesi işlemine karşı Ankara 12. İdare Mahkemesinin E.2005/1007 sayılı dosyasında açtığı davanın makul sürede sonuçlanmadığı gerekçesiyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
100. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
101. Başvurucu, Ankara 12. İdare Mahkemesinin E.2005/1007 sayılı dava dosyasında açtığı iptal davasında makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
102. Bakanlığın görüş yazısında, daha önce benzer bir başvuruda görüş bildirildiğinden bu konuda yeniden görüş bildirilmesine gerek olmadığı belirtilmiştir.
103. Anayasa ve Sözleşme'nin ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün olmayıp (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18) Sözleşme metni ile AİHM kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, Anayasa'nın 36. maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de Anayasa'nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında ilgili hükmü Sözleşme'nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle Sözleşme'nin lafzi içeriğinde yer alan ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara, Anayasa'nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir. Somut başvurunun dayanağını oluşturan makul sürede yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup ayrıca davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa'nın 141. maddesinin de Anayasa'nın bütünselliği ilkesi gereği, makul sürede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması gerektiği açıktır (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 38, 39).
104. Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar bir davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması gereken kriterlerdir (Güher Ergun ve diğerleri, §§ 41-45).
105. Anayasa’nın 36. maddesi ve Sözleşme’nin 6. maddesi uyarınca medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkların makul sürede karara bağlanması gerekir. Hukuk sisteminde yer alan mevzuat hükümleri gereğince “kamu hukuku” alanına dâhil olan ancak sonucu itibarıyla özel nitelikteki haklar ve yükümlülükler üzerinde belirleyici olan uyuşmazlıkları konu alan davalar da Anayasa’nın 36. maddesi ve Sözleşme’nin 6. maddesinin koruma kapsamına girmektedir. Bu anlamda belirtilen düzenlemelerde yer verilen güvenceler, başvurucunun haklarına zarar verdiği iddia edilen idari bir kararın iptali talebiyle açılan davalara da uygulanacaktır. Başvuruya konu davanın taşınmazın trampa edilmesi işleminin iptal edilerek başvurucuya tahsis edilmesi talebinin reddine dair idari işlemin iptali istemini konu alan bir uyuşmazlık olduğu görüldüğünden somut yargılama faaliyetinin medeni hak ve yükümlülükleri konu alan bir yargılama olduğuna kuşku yoktur (Selahattin Akyıl, B. No: 2012/1198, 7/11/2013, § 44).
106. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili makul süre değerlendirmesinde sürenin başlangıcı kural olarak, uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama sürecinin işletilmeye başlandığı, başka bir deyişle davanın ikame edildiği tarihtir (Güher Ergun ve diğerleri, § 50). Ancak bazı özel durumlarda uyuşmazlığın ortaya çıktığı daha önceki bir tarih de başlangıç tarihi olarak kabul edilebilmektedir. Bu durum özellikle yargısal süreç öncesinde ilgili idareye müracaat edilmesinin söz konusu olduğu başvurular bakımından geçerlidir (Selahattin Akyıl, § 45). Somut başvuru açısından bu tarih, başvurucunun Büyükşehir Belediyesine müracaat ettiği 7/2/2005 tarihidir.
107. Sürenin bitiş tarihi ise çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde yargılamanın sona erme tarihidir (Güher Ergun ve diğerleri, § 52; Ersin Ceyhan, B. No: 2013/695, 9/1/2014, § 35). Somut başvuru açısından bu tarih, Ankara 12. İdare Mahkemesince verilen hükmün onanmasına dair ilama karşı yapılan karar düzeltme isteminin Danıştay Ondördüncü Dairesince reddedildiği 26/6/2013 tarihidir.
108. Başvuruya konu yargılama sürecinin incelenmesi neticesinde başvurucunun 7/2/2005 tarihinde taşınmazın kendisine tahsis edilmeyip üçüncü bir kişinin taşınmazı ile trampa edilmesi işleminin iptali istemiyle Ankara Büyükşehir Belediyesine başvurduğu, Büyükşehir Belediyesince 22/4/2005 tarihinde isteminin reddedilmesi üzerine bu defa 20/5/2005 tarihinde Ankara 12. İdare Mahkemesinde iptal davası açtığı, tarafların dilekçeleri ve delillerin toplanması sonucu 4/10/2007 tarihli kararla Mahkemece davanın reddine karar verildiği, temyiz üzerine Danıştay Ondördüncü Dairesinin 27/9/2010 tarihli ilamıyla hükmün onandığı, karar düzeltme talebinin de aynı Dairenin 26/6/2013 tarihli ilamıyla reddedilerek ilk derece mahkemesi kararının kesinleştiği ve yargılamanın bu tarih itibarıyla sonlandığı görülmektedir.
109. Hukuk sistemimizde idari yargı alanında yer alan uyuşmazlıklara ilişkin dava sürelerinin makul yargılama süresini aştığı yönündeki tespitlere, AİHM tarafından verilen birçok ihlal kararında yer verilmiş olupözellikle idari yargı alanındaki yapısal sorunlar ve Danıştay nezdinde temyiz ve karar düzeltme incelemelerinde geçirilen uzun yargılama sürelerinin ihlal kararlarına temel oluşturduğu anlaşılmaktadır. Bu kapsamda idari yargı makamları nezdindeki yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesi tarafından, özellikle 2577 sayılı Kanun’da yer alan usul hükümleri de dikkate alınarak makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönünde karar verilmiştir (Selahattin Akyıl, §§ 54-60).
110. Başvuruya konu davaya bir bütün olarak bakıldığında başvurucunun tutumunun yargılamanın uzamasına bir etkisi olduğunun tespit edilmediği ve davanın mahiyeti de gözetildiğinde 2577 sayılı Kanun’da yer alan usul hükümlerine tabi bir yargılama sürecine ilişkin somut başvuru açısından farklı bir karar verilmesini gerektirecek bir yön bulunmadığı, yaklaşık sekiz yıl beş ay süren yargılama sürecinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.
111. Açıklanan nedenlerle başvurucunun Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
4. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
112. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir. …
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
113. Başvurucu 600.000 TL maddi ve 100.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
114. Başvuruda makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
115. Başvurucunun makul sürede yargılanma hakkının ihlali nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya net 7.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
116. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi için başvurucunun uğradığını iddia ettiği maddi zarar ile tespit edilen ihlal arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Başvuruda makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmakla beraber başvurucu tarafından ileri sürülen zarar ile tespit edilen ihlal arasında illiyet bağı bulunmadığı anlaşıldığından başvurucunun maddi tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir.
117. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.998,35 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın konu bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olmasınedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Yargılamanın sonucunun adil olmadığına ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olmasınedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olmasınedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
5. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuya net 7.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
D. 198,35 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.998,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
3/2/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.