TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ÖZGÜR ADIGÜZEL BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/306)
|
|
Karar Tarihi: 3/2/2016
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör
|
:
|
Aydın ŞİMŞEK
|
Başvurucu
|
:
|
Özgür
ADIGÜZEL
|
Vekili
|
:
|
Av. Nazan
Fulya ALİSİNANOĞLU SEÇER
|
|
|
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; tutukluluğun kanunda öngörülen azami süreyi aşması,
tutukluluk süresinin makul olmaması ve yargılamanın makul sürede
sonuçlandırılmaması nedenleriyle Anayasa’nın 19. ve 36. maddelerinin ihlal
edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 8/1/2014 tarihinde Adana 8. Ağır Ceza Mahkemesi
vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm İkinci Komisyonunca 21/4/2014 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 12/6/2014 tarihinde, başvurunun
kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar
verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlığın 14/7/2014 tarihli yazısında Anayasa
Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen
başvuru hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAYLAR VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu, Adana Cumhuriyet Başsavcılığının 2009/1049
Soruşturma sayılı dosyası ile yürütülen soruşturma kapsamında 27/9/2010
tarihinde gözaltına alınmış ve Adana 8. Ağır Ceza Mahkemesinin (CMK 250. madde
ile görevli) 1/10/2010 tarihli ve 2010/47 Sorgu sayılı kararı ile “suç işlemek amacıyla kurulan örgüte üye
olma, mala zarar verme, basit yaralama, ihaleye fesat karıştırma, örgüte
bilerek ve isteyerek yardım etme, birden fazla kişi ile birlikte yağma, kişiyi
hürriyetinden yoksun kılma” suçlarından tutuklanmıştır.
8. Adana Cumhuriyet Başsavcılığının (CMK 250. madde ile görevli)
5/5/2011 tarihli ve E.2011/301 sayılı iddianamesi ile başvurucunun “sayı ve
nitelik bakımından vahim olan silah veya mermileri satın alınması taşınması
bulundurulması, konutta yağma, ihaleye fesat karıştırma, bir kimseyi fuhşa
teşvik etme veya yaptırma veya aracılık ettirme, korku, kaygı veya panik yaratabilecek
tarzda silahla ateş etme, uyuşturucu veya uyarıcı madde ticareti yapma veya
sağlama, kasten öldürmeye teşebbüs, cebir veya tehdit kullanmak suretiyle
kişiyi intihara mecbur etme, suç işlemek amacıyla kurulan örgütte yöneticilik
yapma, birden fazla kişi tarafından birlikte yağma, tehdit, kişiyi
hürriyetinden yoksun kılma, silahla tehdit, yaralama, basit yaralama, var olan
suç örgütlerini oluşturdukları korkutucu güçten yararlanarak yağma, silahla
yağma, nitelikli cinsel saldırı, tefecilik ve mala zarar verme” suçlarını
işlediğinden bahisle cezalandırılması istemiyle aynı yer Ağır Ceza Mahkemesine
kamu davası açılmıştır. İddianamede, başvurucu ile birlikte toplam 54 sanık
hakkında cezalandırma talep edilmektedir. Ayrıca 1 mağdur ve 28 müşteki
bulunmaktadır. İddianame ile başvurucunun 35 ayrı olay nedeniyle cezai
sorumluluğunun bulunduğu belirtilerek cezalandırılması talebinde bulunulmuştur.
9. Dava, Adana 8. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2011/125 sayılı
dosyası ile başvurucu yönünden tutuklu olarak sürdürülmüştür.
10. Başvurucu; yargılama aşamasında 10/12/2013 tarihinde
tahliyesine karar verilmesi talebiyle Adana 8. Ağır Ceza Mahkemesine başvuruda
bulunmuş, Mahkemenin 20/12/2013 tarihli ve E.2011/125 sayılı ara kararı ile “atılı suçların niteliği, atılı suçlar için kanunda
öngörülen ceza miktarları, soruşturma aşamasındaki teşhis ve mağdur beyanları,
kanıt durumu, kaçma olasılıkları gözetilerek” başvurucunun talebinin
reddine ve tutukluluk hâlinin devamına karar verilmiştir.
11. Başvurucu anılan kararı 20/12/2013 tarihinde öğrendiğini
bildirmiştir.
12. Başvuru formu ve eklerinde, Adana 8. Ağır Ceza Mahkemesinin
20/12/2013 tarihli tahliye talebinin reddi kararına karşı itiraz yoluna
gidildiğine dair bilgi ve/veya belge sunulmamıştır.
13. Ulusal Yargı Ağı Projesi (UYAP) üzerinden yapılan incelemede
başvurucunun, Adana 8. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2011/125 sayılı dosyası ile
yürütülen yargılama kapsamında, hakkında verilen tutukluluğun devamı
kararlarına karşı bireysel başvuruda bulunduğu tarihten önce itiraz ettiğine
dair bir kayda rastlanmamıştır. Başvurucu, tutukluluğun devamı kararlarına
ilişkin ilk itirazını, 6/1/2014 tarihli celsede verilen tutukluluğun devamı
kararına karşı 28/1/2014 tarihinde yapmıştır.
14. Başvurucu 8/1/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
15. 21/2/2014 tarihli ve 6526 sayılı Kanun’un 1. maddesi ile
4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun mülga 250. madesi ve 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele
Kanunu’nun 10. maddesi ile görevlendirilen ağır ceza mahkemelerinin
kaldırılması üzerine Adana 8. Ağır Ceza Mahkemesinin 10/3/2014 tarihli ve
E.2011/125, K.2014/20 sayılı kararı ile başvurucunun yargılandığı dava dosyası,
Mersin 1. Ağır Ceza Mahkemesine E.2014/428 sayısı ile devredilmiştir.
16. Mersin 1. Ağır Ceza Mahkemesince 20/1/2015 tarihli celsede “tutuklulukta geçirdi(ği)
süre dikkate alınarak” başvurucunun tahliyesine karar verilmiştir.
17. Dava, inceleme tarihi itibarıyla Mersin 1. Ağır Ceza
Mahkemesinin E.2014/428 sayılı dosyası ile derdesttir.
B. İlgili Hukuk
18. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun “Kasten öldürme” kenar başlıklı 81.
maddesi şöyledir:
“Bir insanı kasten öldüren kişi, müebbet hapis
cezası ile cezalandırılır.”
19. 5237 sayılı Kanun’un
“Kasten yaralama” kenar başlıklı 86. maddesinin (1) numaralı fıkrası
şöyledir:
“Kasten başkasının vücuduna acı veren veya
sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi, bir yıldan
üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.”
20. 5237 sayılı Kanun’un “Neticesi
sebebiyle ağırlaşmış yaralama” kenar başlıklı 87. maddesinin (1)
numaralı fıkrası şöyledir:
“Kasten yaralama fiili, mağdurun;
...
d) Yaşamını tehlikeye sokan bir duruma,
...
Neden olmuşsa, yukarıdaki maddeye göre
belirlenen ceza, bir kat artırılır. Ancak, verilecek ceza, birinci fıkraya
giren hallerde üç yıldan, üçüncü fıkraya giren hallerde beş yıldan az olamaz.”
21. 5237 sayılı Kanun’un
“Cinsel saldırı” kenar başlıklı 102. maddesinin (2) numaralı fıkrası
şöyledir:
“Fiilin vücuda organ veya sair bir cisim
sokulması suretiyle gerçekleştirilmesi durumunda, on iki yıldan az olmamak
üzere hapis cezasına hükmolunur ...”
22. 5237 sayılı Kanun’un “Tehdit”
kenar başlıklı 106. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tehdidin;
a) Silahla,
...
İşlenmesi halinde, fail hakkında iki yıldan
beş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.”
23. 5237 sayılı Kanun’un
“Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma” kenar başlıklı 109. maddesinin
(1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
(1) Bir kimseyi hukuka aykırı olarak bir yere
gitmek veya bir yerde kalmak hürriyetinden yoksun bırakan kişiye, bir yıldan
beş yıla kadar hapis cezası verilir.
(2) Kişi, fiili işlemek için veya işlediği
sırada cebir, tehdit veya hile kullanırsa, iki yıldan yedi yıla kadar hapis
cezasına hükmolunur.
24. 5237 sayılı Kanun’un “Nitelikli
yağma” kenar başlıklı 149. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Yağma suçunun;
a) Silahla,
...
c) Birden fazla kişi tarafından birlikte,
...
f) Var olan veya var sayılan suç örgütlerinin
oluşturdukları korkutucu güçten yararlanılarak,
g) Suç örgütüne yarar sağlamak maksadıyla,
...
İşlenmesi halinde, fail hakkında on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.”
25. 5237 sayılı Kanun’un
“Uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti” kenar başlıklı 188.
maddesinin (3) numaralı fıkrası şöyledir:
“Uyuşturucu veya uyarıcı maddeleri ruhsatsız
veya ruhsata aykırı olarak ülke içinde satan, satışa arz eden, başkalarına
veren, sevk eden, nakleden, depolayan, satın alan, kabul eden, bulunduran kişi,
on yıldan az olmamak üzere hapis ve yirmibin güne
kadar adlî para cezası ile cezalandırılır ...”
26. 5237 sayılı Kanun’un “Suç
işlemek amacıyla örgüt kurma” kenar başlıklı 220. maddesinin (1)
numaralı fıkrası şöyledir:
“Kanunun suç saydığı fiilleri işlemek amacıyla
örgüt kuranlar veya yönetenler, örgütün yapısı, sahip bulunduğu üye sayısı ile
araç ve gereç bakımından amaç suçları işlemeye elverişli olması halinde, iki
yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.”
27. 5237 sayılı Kanun’un “Fuhuş”
kenar başlıklı 227. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Bir kimseyi fuhşa teşvik eden, bunun yolunu
kolaylaştıran ya da fuhuş için aracılık eden veya yer temin eden kişi, iki
yıldan dört yıla kadar hapis ve üçbin güne kadar adlî
para cezası ile cezalandırılır ...”
28. 5237 sayılı Kanun’un
“İhaleye fesat karıştırma” kenar başlıklı 235. maddesinin (1)
numaralı fıkrası şöyledir:
“(Değişik: 11/4/2013-6459/12 md.) Kamu kurumu veya kuruluşları adına yapılan mal veya
hizmet alım veya satımlarına ya da kiralamalara ilişkin ihaleler ile yapım
ihalelerine fesat karıştıran kişi, üç yıldan yedi yıla kadar hapis cezası ile
cezalandırılır.”
29. 5237 sayılı Kanun’un “Tefecilik”
kenar başlıklı 241. maddesi şöyledir:
“Kazanç elde etmek amacıyla başkasına ödünç
para veren kişi, iki yıldan beş yıla kadar hapis ve beşbin
güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır.”
30. 5271 sayılı Kanun’un
“Tutuklama kararı” kenar başlıklı 101. maddesinin (1), (2) ve (5)
numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Soruşturma evresinde şüphelinin
tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi
tarafından, kovuşturma evresinde sanığın tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının
istemi üzerine veya re'sen mahkemece karar verilir.
Bu istemlerde mutlaka gerekçe gösterilir ve adlî kontrol uygulamasının yetersiz
kalacağını belirten hukukî ve fiilî nedenlere yer verilir.
(2) (Değişik: 2/7/2012-6352/97 md.) Tutuklamaya, tutuklamanın devamına veya bu husustaki
bir tahliye isteminin reddine ilişkin kararlarda;
a) Kuvvetli suç şüphesini,
b) Tutuklama nedenlerinin varlığını,
c) Tutuklama tedbirinin ölçülü olduğunu,
gösteren deliller somut olgularla gerekçelendirilerek açıkça gösterilir. Kararın
içeriği şüpheli veya sanığa sözlü olarak bildirilir, ayrıca bir örneği yazılmak
suretiyle kendilerine verilir ve bu husus kararda belirtilir.
(5) Bu madde ile 100 üncü
madde gereğince verilen kararlara itiraz edilebilir.”
31. 5271 sayılı Kanun’un “Tutuklulukta
geçecek süre” kenar başlıklı 102. maddesinin(2)
numaralı fıkrası şöyledir:
“Ağır ceza mahkemesinin görevine giren
işlerde, tutukluluk süresi en çok iki yıldır. Bu süre, zorunlu hallerde,
gerekçesi gösterilerek uzatılabilir; uzatma süresi toplam üç yılı geçemez.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
32. Mahkemenin 3/2/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
33. Başvurucu; tutukluluğun kanun ile öngörülen azami süreyi
aşmasına rağmen tutukluluğa yönelik itirazlarının kabul edilmediğini,
tutukluluğu gerektiren somut olay, olgu ve bilginin mevcut olmadığını, matbu
gerekçelerle devam ettirilen tutukluluğun makul süreyi aştığını, hakkındaki
davanın uzun bir süredir devam ettiğini belirterek adil yargılanma hakkının
ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
34. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Bu itibarla başvurucunun, tutukluluğun
kanunda öngörülen azami süreyi aşmasına rağmen tutukluluğa yönelik
itirazlarının kabul edilmediği, tutukluluğu gerektiren somut olay, olgu ve
bilginin mevcut olmadığı, matbu gerekçelerle devam ettirilen tutukluluğun makul
süreyi aştığı şikâyetlerinin, Anayasa’nın 19. maddesi ile koruma altına alınan
kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı; hakkındaki davanın uzun bir süredir devam
ettiği şikâyetinin Anayasa’nın 36. maddesi ile koruma altına alınan adil yargılanma
hakkı kapsamında incelenmesi uygun görülmüştür.
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
a. Kişi Hürriyeti ve
Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
35. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesi
şöyledir:
“Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun
yollarının tüketilmiş olması şarttır.”
36. 30/11/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Bireysel başvuru hakkı” kenar başlıklı 45. maddesinin (2)
numaralı fıkrası şöyledir:
“İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem,
eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının
tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir.”
37. Anılan Anayasa ve Kanun hükümlerine göre bireysel başvuru
yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurabilmek için olağan kanun yollarının
tüketilmiş olması gerekir. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm
organlarının anayasal ödevi olup bu ödevin ihmal edilmesi nedeniyle ortaya
çıkan hak ihlallerinin düzeltilmesi idari ve yargısal makamların görevidir. Bu
nedenle temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının öncelikle derece
mahkemeleri önünde ileri sürülmesi, bu makamlar tarafından değerlendirilmesi ve
bir çözüme kavuşturulması esastır (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403,
26/3/2013, § 16).
38. Bu nedenle Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia
edilen hak ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde
başvurulabilecek ikincil nitelikte bir kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun
ikincil niteliği gereği Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek
için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur. Bu ilke uyarınca
başvurucunun Anayasa Mahkemesi önüne getirdiği şikâyetini öncelikle ve süresinde
yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda
sahip olduğu bilgi ve kanıtlarını zamanında bu makamlara sunması ve aynı
zamanda bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş
olması gerekir (Ayşe Zıraman
ve Cennet Yeşilyurt, § 17).
39. Somut olayda başvurucu tarafından başvuru formuna ek olarak
sunulan ve bu itibarla ihlal iddiasına dayanak olarak gösterilen Adana 8. Ağır
Ceza Mahkemesinin 20/12/2013 tarihli ve E.2011/125 sayılı ara kararı ile dosya
üzerinden yapılan inceleme sonucunda başvurucunun tahliye talebinin reddine ve
tutukluluk hâlinin devamına karar verilmiştir. Anılan karara karşı itiraz yolu
açık olup bu husus, kararda açıklanmış ve karara karşı tebliğ tarihinden
itibaren 7 gün içinde Adana 10. Ağır Ceza Mahkemesine itiraz yoluna
başvurulabileceği belirtilmiştir.
40. Başvurucu tarafından tutukluluğun devamına ilişkin bu karara
itiraz edilmeden bireysel başvuruda bulunulduğu görülmektedir (bkz. § 12).
41. Tüketilmesi gereken başvuru yollarının ulaşılabilir olmaları
yanında, telafi kabiliyetini haiz ve tüketildiklerinde başvurucunun
şikâyetlerini gidermede makul başarı şansı tanımaları gerekir. Dolayısıyla
mevzuatta bu yollara yer verilmesi tek başına yeterli olmayıp uygulamada da
etkili olduklarının gösterilmesi ya da en azından etkili olmadıklarının
kanıtlanmamış olması gerekir (Ramazan Aras,
B. No: 2012/239, 2/7/2013, § 29). Özellikle daha önce birçok kez tutukluluğun
devamı kararlarına itiraz edilmiş ve sonuç alınamamışsa somut olayın koşulları
gözetilerek en son verilen tutukluluğun devamı kararına itiraz edilmediği
dolayısıyla başvuru yollarının tüketilmediği gerekçesiyle başvurunun
reddedilmemesi de mümkündür (Serdar Ziriğ, B. No: 2013/7766, 2/7/2015, § 27).
42. Başvuru konusu olay dikkate alındığında yargılamayı yapan Mahkemecehakkında verilen tutukluluğun devamı kararlarından
hiçbirine karşı bireysel başvuruda bulununcaya kadar itiraz yoluna gitmeyen
başvurucu yönünden (bkz. § 13), başvuru yollarının tüketilmesi kuralına istisna
tanınmasını gerektiren bir durumun olmadığı görülmektedir.
43. Açıklanan nedenlerle başvurucunun kanuni tutukluluk
süresinin aşıldığı ve tutukluluk süresinin makul olmadığı yönündeki iddiaları
ile ilgili olarak kanunda öngörülmüş yargısal başvuru yollarının tamamı
tüketilmeden bireysel başvuru yapıldığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının
diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Adil Yargılanma
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
44. Başvurucu, hakkındaki davanın uzun bir süredir devam
ettiğini ileri sürmüştür. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı
anlaşılan başvurunun bu kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi
gerekir.
2. Esas Yönünden
45. Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme)
ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun
kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün olmayıp (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18), Sözleşme metni
ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarından ortaya çıkan ve adil
yargılanma hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, Anayasa’nın 36.
maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa
Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok
kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında
yorumlamak suretiyle Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan ve AİHM içtihadıyla
adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara, Anayasa’nın
36. maddesi kapsamında yer vermektedir. Somut başvurunun dayanağını oluşturan
makul sürede yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca adil
yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup ayrıca davaların en az giderle ve
mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten
Anayasa’nın 141. maddesinin de Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği, makul
sürede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde dikkate alınması gerektiği
açıktır (Güher Ergun ve diğerleri,
B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 38, 39).
46. Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu,
tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun
davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar bir
davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde dikkate alınması gereken
kriterlerdir (Güher Ergun ve diğerleri,
§§ 41-45).
47. Anayasa’nın 36. ve Sözleşme’nin 6. maddesi uyarınca
kişilere, cezai alanda yöneltilen suçlamaların da (suç isnadı) makul sürede
karara bağlanmasını isteme hakkı tanınmıştır. İsnat olunan fiil, ceza
kanunlarında suç olarak nitelendirilmiş ve yargılama aşamasında ceza hukukunun
kuralları uygulanmış ise ayrıca bir uygulanabilirlik incelemesi yapılmaksızın
kendiliğinden adil yargılanma hakkının kapsamına girer (B.E., B. No: 2012/625, 9/1/2014, § 31).
48. Başvuru konusu olayda, başvurucunun bir
çok suç işlediği iddiasıyla soruşturma başlatılmıştır (bkz. § 8).
Başvurucu hakkında isnat olunan suçlar 5237 sayılı Kanun’un ilgili maddelerinde
hapis cezasını gerektirir şekilde tanımlanmıştır (bkz. §§ 18-29). Bu çerçevede
başvurucu hakkındaki suç isnadına dayalı yargılamanın Anayasa’nın 36. maddesinin
güvence kapsamına girdiği konusunda kuşku bulunmamaktadır (B.E., § 32).
49. Ceza muhakemesinde yargılama süresinin makul olup olmadığı
değerlendirilirken sürenin başlangıcı, bir kişiye suç işlediği iddiasının
yetkili makamlar tarafından bildirilmesi veya isnattan ilk olarak etkilendiği
arama ve gözaltı gibi birtakım tedbirlerin uygulanması anıdır. Somut başvuru
açısından bu tarih, başvurucunun gözaltına alındığı 27/9/2010'dur. Ceza
yargılamasında sürenin sona erdiği tarih, suç isnadının nihai olarak karara
bağlandığı, yargılaması devam eden davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin
makul süre şikâyetiyle ilgili kararını verdiği tarihtir (Ersin Ceyhan, B. No: 2013/695, 9/1/2014, §
35).
50. Somut olayda başvurucu, Adana Cumhuriyet Başsavcılığınca
yürütülen soruşturma kapsamında 27/9/2010 tarihinde gözaltına alınmış;
1/10/2010 tarihinde tutuklanmış ve başvurucu hakkında 5/5/2011 tarihli
iddianame ile kamu davası açılmıştır. Başvurucu hakkındaki dava, bireysel
başvurunun incelenmesi sırasında İlk Derece Mahkemesinde derdesttir.
Başvurucuya bir suçun isnat edildiği 27/9/2010 tarihi ile bireysel başvurunun
karara bağlandığı tarih arasında geçen süre yaklaşık 5 yıl 4 aydır.
51. Makul sürede yargılanma hakkının ihlali iddialarına ilişkin
olarak mutlak bir süreye göre değerlendirme yapılmamalı, her davanın özelliğine
göre makul sürenin aşılıp aşılmadığını incelenmelidir. Davanın karmaşıklığı,
tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu, bir davanın
süresinin makul olup olmadığının tespitinde dikkate alınması gereken
kriterlerdir. Yargılamanın karmaşıklığı değerlendirilirken davanın hem hukuki
hem de maddi açıdan bütün yönleri ele alınmalı; davanın konusunun karmaşıklığı,
hukuki meselenin çözümündeki güçlükler, delillerin toplanmasında karşılaşılan engeller,
maddi olayların karmaşıklığı, sanıkların ya da isnat edilen suçların veya
tanıkların sayısı, davanın uluslararası unsurları, bilirkişi deliline ihtiyaç
duyulup duyulmadığı, yazılı delillerin hacmi gibi birçok unsurun incelenmesi
gerekmektedir. (Murat Öztürk, B.
No: 2014/2454, 4/11/2014, §§ 51, 52).
52. Davanın taraflarının ve ilgili makamların yargılama
sürecindeki tutumu açısından ise ceza davalarında sanık, adli makamlarla aktif
bir işbirliği yapmak zorunda olmadığı gibi hukuk
sisteminin sunduğu savunma imkânlarını kullandığı için de kusurlu bulunamaz.
Diğer taraftan devlet, kendi idari ve yargısal organlarına yüklenebilecek
gecikmelerden sorumludur. Yetkili makamların tutumu ölçütü, esas olarak meydana
gelen gecikmeden devletin ihmal ve kusuru nedeniyle sorumlu olup olmadığına
bakılarak ele alınmalı; yargılamada ortaya çıkan her bir hareketsiz geçen dönem
veya ertelemeler ayrı ayrı değerlendirilmelidir. Yargı makamlarının davaları
birleştirme, delil toplama gibi nedenlerle davayı uzatmaları belli bir yere
kadar makul görülebilir (Murat Öztürk, §
53).
53. Dava dosyasının incelenmesi neticesinde başvurucunun
yargılandığı davada Adana Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından düzenlenen
iddianamede, başvurucu ile birlikte toplam 54 sanık hakkında cezalandırma talep
edildiği, ayrıca 1 mağdur ve 28 müşteki bulunduğu, başvurucunun 35 ayrı olay
nedeniyle cezai sorumluluğunun bulunduğunun belirtildiği görülmektedir. Davaya
bakan Adana 8. Ağır Ceza Mahkemesi, dosyanın Kanun değişikliği nedeniyle Mersin
1. Ağır Ceza Mahkemesine devrine karar verdiği 10/3/2014 tarihine kadarki süreç
içerisinde 23 celse açmış ve bunların 4 tanesinde diğer mahkemelerin
birleştirme taleplerini değerlendirmiş, 6 tanesinde ise yakalama emri bulunan
sanıklar hakkındaki usulü işlemleri yerine getirmiştir. Mahkemece, kalan 13
celsede davanın esasına ilişkin işlemler yapılmıştır. Kanun değişikliği gereği
dosyanın devredildiği Mersin 1. Ağır Ceza Mahkemesi ise Anayasa Mahkemesince
bireysel başvurunun incelendiği tarihe kadar 5 celse açmıştır. Yargılama
sırasında diğer mahkemelerin 4 ayrı dosyası, bağlantı nedeniyle başvurucunun
yargılanmakta olduğu dava ile birleştirilmiştir. Yargılama süresince dosyanın
incelemeye alındığı herhangi bir duruşmanın olmadığı, davanın esasına ilişkin
olarak ortalama üçer aylık aralıklarla celse açıldığı anlaşılmıştır. Sonuç
olarak soruşturma ve yargılama safhaları birlikte değerlendirildiğinde
yargılama faaliyetlerinde hareketsiz kalınan bir dönemin bulunmadığı, yargı mercilerine
atfedilebilecek bir kusurun olmadığı ve gerekli özenin gösterildiği
görülmüştür.
54. Yargılama süresinin makul olup olmadığının
değerlendirilmesinde dikkate alınması gereken davadaki sanık sayısı, dosyada
birleştirme kararı verilip verilmediği, davanın karmaşıklığı, atılı suçların
vasıf ve mahiyeti, söz konusu suçlar için öngörülen cezaların miktarı gibi
unsurlar bir bütün olarak değerlendirildiğinde somut başvuru bakımından
yargılama süresinin makul olduğu görülmektedir.
55. Açıklanan nedenlerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence
altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edilmediğine karar
verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın başvuru yollarının
tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın
KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
3/2/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.