TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
GÖKSEL KUM BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/6862)
|
|
Karar Tarihi: 30/6/2014
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Alparslan
ALTAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Osman
Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Recep
KÖMÜRCÜ
|
|
|
M.
Emin KUZ
|
Raportör
|
:
|
Murat
AZAKLI
|
Başvurucu
|
:
|
Göksel
KUM
|
Vekili
|
:
|
Av.
Habib YENEN
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, alacaklı olduğu şahsın tapuya kayıtlı
taşınmazının tapu sicilinde iki ayrı kişi adına tescilli gözükmesine rağmen
temelde aynı borçluya ait olduğunu, Tapu Sicil Müdürlüğünce tapu kaydında isim
düzeltmesinin gerçekleştirilmemesi nedeniyle alacağını tam olarak tahsil
edemediğini, Maliye Hazinesi aleyhine açtığı tazminat davasının reddedildiğini
belirterek, anayasal haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş, yeniden
yargılama yapılmasını veya tazminat ödenmesini talep etmiştir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 27/8/2013 tarihinde Bakırköy 2. Asliye Hukuk
Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinde Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit
edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Birinci Komisyonunca,
10/1/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına,
dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4.
İkinci Bölümün 29/1/2014 tarihli ara kararı gereğince başvurunun, kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına ve bir örneğinin görüş
için Adalet Bakanlığına gönderilmesine karar verilmiştir.
5. Adalet Bakanlığının 28/3/2014
tarihli görüş yazısı başvurucuya bildirilmiş, başvurucu vekili 22/4/2014
tarihli dilekçesinde, Adalet Bakanlığı görüşüne katılmadığını belirterek,
başvuru dilekçesindeki iddialarını tekrar etmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle
olaylar özetle şöyledir:
7. a. Başvurucu, Abdulhalim
Ener isimli şahıstan olan alacağının tahsili amacıyla 2/8/1996 tarihinde,
İstanbul 5. İcra Müdürlüğünün E.1996/7622 sayılı dosyasında borçlu aleyhine,
1.150,00 TL asıl alacak ve 5.190,00 TL işlemiş faiz ile birlikte 6.340,00 TL
üzerinden icra takibi başlatmıştır.
b.
Takibin kesinleşmesi üzerine, Ankara ili Çankaya ilçesi Yalıncak Mahallesi
27012 ada 2 parsel numaralı taşınmazın 1.600,00 TL bedelle, 27013 ada 1 parsel
numaralı taşınmazın 665,00 TL bedelle ihalesi yapılarak satışa çıkarılmış ve
başvurucu tarafından 7/7/1998 tarihinde alacağına mahsuben satın alınmıştır.
c. Anılan
icra takip dosyasında başka bir işlem yapılmadığı belirlenmiştir.
8. Başvurucunun, icra yoluyla
hisselerini satın aldığı taşınmazlarda Abdulhalim Ener ve Halim Ener ile başka
şahısların hisseleri de bulunmaktadır.
9. Başvurucunun borçlusu
Abdulhalim Ener vekilinin talebi üzerine Ankara 9. Asliye Hukuk Mahkemesinin
17/7/1992 tarih ve 1992/486, K.1992/581 sayılı ilamıyla verilen, 27012 ada 1
parselin tapu kaydında “Halim, Hamdi oğlu”
olan ismin “Abdulhalim Ener, Hamdi oğlu”
olarak düzeltilmesine dair karar, 2/2/1993 tarihinde Tapu Sicil Müdürlüğünce
tapu kaydına işlenmiştir.
10. PTT Genel Müdürlüğünce,
başvurucunun icra yoluyla satın aldığı parsellere yönelik olarak, Ankara 9.
Asliye Hukuk Mahkemesinde açılan kamulaştırmaya dayalı tapu iptali ve tescil
davası sonunda, 8/10/1999 tarih ve E.1994/812, K.1999/712 sayılı kararla
taşınmazların tapu kayıtlarının iptali ile İdare adına tapuya tesciline karar
verilmiş ve anılan karar Yargıtay 5. Hukuk Dairesince onanarak 9/11/2000
tarihinde kesinleşmiştir.
11. Başvurucu, icra yoluyla
satın aldığı taşınmazlarına herhangi bir bedel ödenmeksizin İdare tarafından el
konulduğu iddiasıyla Ankara 10. Asliye Hukuk Mahkemesinin E.2007/155 sayılı
dava dosyasında PTT Genel Müdürlüğü aleyhine tazminat davası açmış olup,
yargılama devam etmektedir.
12. a. Başvurucunun icra yoluyla
satın aldığı taşınmazlardaki diğer hissedarlar ve başvurucunun borçlusu
Abdulhalim Ener, Ankara 9. Asliye Hukuk Mahkemesinde açtıkları davada,
8/10/1999 tarih ve E.1994/812, K.1999/712 sayılı dava dosyasında taraf
teşkilinin hatalı yapıldığını ileri sürerek, yargılamanın yenilenmesi talebinde
bulunmuşlardır.
b. Başvurucu, yargılamanın yenilenmesi dava
dosyasında borçlusunun da taraf olduğunu öğrenmesi üzerine, taşınmazları icra
yoluyla satın aldığını ileri sürerek 1/7/2010 tarihinde Ankara 9. Asliye Hukuk
Mahkemesinde açılan yargılamanın yenilenmesi dava dosyasına feri müdahil olarak
katılmıştır.
c. Mahkemece, 13/9/2012 tarih ve E.2008/333,
K.2012/276 sayılı kararla yargılamanın yenilenmesi şartlarının oluşmadığı
gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
d. Temyiz üzerine, Yargıtay 5.
Hukuk Dairesinin 18/6/2013 tarih ve E.2013/6248, K.2013/12892 sayılı ilamıyla
hüküm onanmıştır.
13. a. Başvurucu, 30/3/2011
tarihinde, Maliye Hazinesi aleyhine Ankara 11. Asliye Hukuk Mahkemesinde açtığı
davada, 27012 ada 2 parsel ve 27013 ada 1 parsel numaralı taşınmazların tapu
kaydına göre maliki gözüken Abdulhalim Ener ile Halim Ener'in aynı kişiler
olduğunu, tapu sicilinin yanlış tutulması nedeniyle farklı kişilermiş gibi iki
ayrı hisse oluşturulduğunu, borçlusu olan Abdulhalim Ener aleyhine yaptığı icra
takibi sonucu yalnızca Abdulhalim Ener'e ait hissenin icra yoluyla satışının
sağlandığını, Halim Ener isimli hissedarın, Abdulhalim Ener ile aynı kişi
olmasına rağmen Halim Ener adına tapuya kayıtlı hissenin satışının
gerçekleştirilemediğini, bu nedenle alacağını tam olarak tahsil edemediğini, tapu
sicili doğru tutulmuş olsaydı, aynı kişiye ait iki ayrı kayıt olmayacağını ve
hisselerin tamamı Abdulhalim Ener adına tescilli olacağı için yaptığı icra
takibi sonucu satışı gerçekleştirilen hisse çok olacağından alacağını tahsil
imkanı bulabileceğini, tapu sicilinin tutulmasında Devletin kusursuz
sorumluluğunun bulunduğunu ileri sürerek, tazminat talep etmiştir.
b.
Mahkemece, 23/2/2012 tarih ve E.2011/172, K.2012/91 sayılı kararla; “başvurucunun Ankara 10. Asliye Hukuk Mahkemesinin
2007/155 esas sayılı dava dosyasında PTT Genel Müdürlüğü aleyhine
kamulaştırmasız el atmaya dayalı tazminat davası açtığı, bu dosyada Ankara 9.
Asliye Hukuk Mahkemesinin 1994/812 esas sayılı dava dosyasının 17/5/2007
tarihinden itibaren talep edildiği, davacının, davalının 25/7/2007 tarihli
dilekçesi ekinde sunulan ve kendilerine tebliğ edilen yazıdan 9. Asliye Hukuk
Mahkemesi kararını öğrendiği, Mahkemece 9. Asliye Hukuk Mahkemesi dava
dosyasının 17/5/2007 tarihinden itibaren birden çok defa Mahkemesinden talep
edildiği, bu dosyanın 26/6/2007 tarihinde başvurucunun açtığı dava dosyasına
geldiği, dolayısıyla başvurucunun 26/6/2007 tarihinde durumu öğrenmiş
sayılacağı ve bu tarihten itibaren 1 yıldan fazla sürenin geçtiği, davacının
sonradan haberdar olduğunu belirtmesi doğru olmadığı gibi, sonradan öğrenmiş
ise bu durumun tamamen kendi kusurundan kaynaklandığı, ayrıca başvurucunun
zararının taşınmazların satışının gerçekleştirildiği tarihte doğduğu ve o
tarihten itibaren de 10 yıldan fazla sürenin geçtiği, yine Abdulhalim ve Halim
Ener'in aynı kişi olduklarının 24/2/2009 tarihli yazıyla bildirildiği
gerekçeleriyle zamanaşımı nedeniyle davanın reddine” karar
verilmiştir.
c.
Temyiz üzerine, Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 24/12/2012 tarih ve E.2012/13211,
K.2012/28150 sayılı ilamıyla; “dosyada
bulunan kanıt ve belgelere, kararın dayandığı gerekçelere göre davanın reddine
karar verilmesinde isabetsizlik görülmediği gerekçesiyle temyiz itirazlarının
reddine, usul ve yasaya uygun olan hükmün onanmasına” karar
verilmiştir.
d. Karar düzeltme istemi aynı
Dairenin 6/6/2013 tarih ve E.2013/9578, K.2013/11959 sayılı kararıyla
reddedilmiştir.
e. Karar, 31/7/2013 tarihinde
başvurucuya tebliğ edilmiştir.
14. Başvurucu, 27/8/2013
tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
15. 22/11/2001 tarih ve 4721
sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 1007. maddesinin birinci
ve ikinci fıkraları şöyledir:
“Tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün
zararlardan Devlet sorumludur.
Devlet,
zararın doğmasında kusuru bulunan görevlilere rücu eder.”
16. 22/4/1926 tarih ve 818
sayılı mülga Borçlar Kanunu'nun 60. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Zarar ve ziyan yahut manevi zarar namiyle
nakdi bir meblağ tediyesine müteallik dava, mutazarrır olan tarafın zarara ve
failine ittılaı tarihinden itibaren bir sene ve her
halde zararı müstelzim fiilin vukuundan itibaren on sene mürurundan sonra istima olunmaz.”
17. 22/7/2013 tarih ve 2013/5150
sayılı Tapu Sicil Tüzüğü’nün 90. maddesi ile yürürlükten kaldırılan 18/5/1994
tarih ve 94/5623 sayılı Tapu Sicil Tüzüğü'nün 11. maddesinin birinci fıkrası
şöyledir:
“Kanunlarda veya bu Tüzükte yazılı istisnalar dışında,
yazılı istem olmadıkça tapu sicili üzerinde işlem yapılamaz.”
18. 94/5623 sayılı mülga Tapu
Sicil Tüzüğü'nün 85. maddesi şöyledir:
“Kütük üzerinde belgelere aykırı tescil veya yazımın
düzeltilebilmesi için ilgililerin yazılı olurunun alınması ve yevmiye defterine
kaydedilmesi gerekir.
Belgeye aykırı yazımın veya tescilin
düzeltilmesine, ilgililerden birisinin yazılı oluru olmazsa, müdür defterdarlık
veya mal müdürlüğünden düzeltme için dava açılmasını, talep eder.
Hazine avukatı bulunmayan yerlerde bu
düzeltmeler için müdürlük tarafından re'sen dava
açılır.
İkinci ve üçüncü fıkralardaki durum, ayrıca
kütük sayfasının beyanlar sütununda belirtilir.
Kütük, yevmiye defteri ve yardımcı sicillerde
belgesine aykırı olarak basit yazım hatası yapıldığının tespit edilmesi
halinde, müdür tarafından nedeni düzeltmeler sicilinde açıklanarak, re'sen düzeltme yapılır.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
19. Mahkemenin 30/6/2014 tarihinde yapmış olduğu toplantıda,
başvurucunun 27/8/2013 tarih ve 2013/6862 numaralı bireysel başvurusu incelenip
gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
20. Başvurucu, Abdulhalim Ener
isimli şahıstan olan alacağını tahsil etmek amacıyla İstanbul 5. İcra
Müdürlüğünde icra takibi yaptığını ve borçlunun hissedar olduğu 27012 ada 2
parsel ve 27013 ada 1 parsel numaralı taşınmazların satışı sonucu 7/7/1998
tarihinde alacağının bir kısmına mahsuben taşınmazları satın aldığını,
taşınmazlara yönelik olarak PTT Genel Müdürlüğünce kamulaştırmaya dayalı tapu
iptali ve tescil davası açıldığını ve taşınmazların anılan İdare adına tapuya
tescil edildiğini, daha sonra PTT Genel Müdürlüğünce taşınmazların Anayasa
Mahkemesine tahsisinin gerçekleştirildiğini ve taşınmaz üzerine Mahkeme
binasının yapıldığını, kendisine herhangi bir kamulaştırma bedeli ödenmediği
için PTT aleyhine tazminat davası açtığını, bu dava sırasında taşınmazların
diğer maliklerinin PTT Genel Müdürlüğünce açılan ve kesinleşen kamulaştırmaya
dayalı tapu iptali ve tescil davasında yapılan yargılamanın yenilenmesini talep
ettiklerini öğrendiğini, bu dosyada, borçlusu Abdulhalim Ener'in de taraf olması
üzerine feri müdahil olarak yargılamanın yenilenmesi davasına katıldığını
bildirmiştir. Başvurucu, bu yargılama sırasında Abdulhalim Ener ile Halim
Ener'in aynı kişi olmasına rağmen tapu kaydında iki ayrı kişiymiş gibi iki ayrı
kayıt yapıldığını öğrendiğini, bu şekilde taşınmazın hissedar sayısının
arttığını, yalnızca Abdulhalim Ener adına kayıtlı hisselerin satışını talep
ettiğini, bu hissenin satışı sonucu alacağının küçük bir kısmını tahsil
edebildiğini, Halim Ener'in gerçekte Abdulhalim Ener olmasına rağmen tapu
kaydında gerekli düzeltme yapılmadığı için alacağının kalan kısmını tahsil
edemediğini, tapu kaydının tutulmasında Tapu Sicil Müdürlüğünün kusurunun
bulunduğunu, zira Abdulhalim Ener ile Halim Ener’in aynı kişiler olduğu Tapu
Sicil Müdürlüğünce, 27012 ada 1 parsel numaralı taşınmazda isim tashihi
yapıldığı için bilinmesine rağmen, diğer parseller için isim düzeltmesinin
yapılmadığını ve bu konuda girişimde bulunulmadığını, Halim Ener'e ait gözüken
hissenin de Abdulhalim Ener adına kayıtlı olması halinde Abdulhalim Ener'in
taşınmazlardaki hissesi artacağı için taşınmazın satışı sonucu alacağının daha
fazla kısmını tahsil imkânı bulacağını belirtmiştir.
21. Başvurucu, bu olaylar üzerine tapu sicilinin tutulmasında
Devletin kusursuz sorumluluğu bulunduğu için Maliye Hazinesi aleyhine tazminat
davası açtığını, bu davada zamanaşımının başlangıcı yanlış hesaplandığı için
davanın zamanaşımından reddedildiğini, kararın gerekçesiz olduğunu, kararda
belirtilen gerekçelerin çelişkili ve gerçeğe uygun olmadığını, Mahkeme
kararında belirtilen Abdulhalim ile Halim Ener'in aynı kişi olduklarına dair
24/2/2009 tarihli beyanın soyut bir beyan olduğunu, bu kişilerin aynı
olduklarının Ankara 9. Asliye Hukuk Mahkemesinin 1994/812 esas sayılı
dosyasında yer almadığını, bu şahısların aynı kişi oldukları hususunun
yargılamanın yenilenmesine konu olan 9. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2008/333 esas
sayılı dava dosyasında gündeme geldiğini, bu dosyaya ise 1/7/2010 tarihinde
müdahil olduğunu, bu tarihten itibaren 1 yıl içinde 30/3/2011 tarihinde Maliye
Hazinesi aleyhine tazminat davası açtığını, Mahkemece verilen kararın
gerekçesiz olarak onandığını belirterek, Anayasa'nın 2., 10., 35., 36., 40.,
125. ve 141. maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş,
yargılamanın yenilenmesini, olmadığı takdirde tazminat ödenmesini talep
etmiştir.
B. Değerlendirme
22. Başvuru dilekçesi ve ekleri incelendiğinde, başvurucunun,
tapu sicilinin hatalı tutulması nedeniyle Maliye Hazinesi aleyhine açtığı
tazminat davasının reddedilmesinin ve anılan kararın Yargıtay tarafından
onanmasının Anayasa'nın 2., 10., 35., 36., 40., 125. ve 141. maddelerinde
tanımlanan haklarını ihlal ettiğini ileri sürdüğü anlaşılmıştır. Anayasa
Mahkemesi başvurucunun ihlal iddialarına ilişkin nitelendirmesi ile bağlı
olmayıp hukuki nitelendirmeyi bizzat yapar. İhlal iddiaları, yargılama
sonucunda verilen kararın adil olup olmadığına yönelik olup, bu iddialar da
adil yargılanma hakkının ihlali iddiası kapsamında değerlendirilmiştir.
Başvurucunun, Mahkeme ve Yargıtay kararlarının gerekçesiz olduğuna yönelik
iddiaları ayrıca incelenmiştir.
1. Yargılamanın Sonucunun Adil Olmadığı İddiası
23. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken
hususlarda inceleme yapılamaz.”
24. 30/3/2011 tarih ve 6216
sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un
48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul
edilemezliğine karar verebilir.”
25. 6216 sayılı Kanun’un 48.
maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların
Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Anayasa’nın
148. maddesinin dördüncü fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvurular
kapsamında değerlendirilen kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin
şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır.
26. Anılan kurallar uyarınca,
ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve
olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının
yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan
sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine konu
olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının
adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda bariz takdir hatası veya açık keyfilik
içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve
özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede, kanun yolu şikâyeti
niteliğindeki başvurular, bariz takdir hatası veya açık keyfilik bulunmadıkça
Anayasa Mahkemesince incelenemez (B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).
27. Başvuru konusu olayda
başvurucu, Tapu Sicil Müdürlüğünce tapu sicilinin hatalı tutulduğunu,
Abdulhalim Ener ve Halim Ener isimli kişilerin, aynı kişi olup Abdulhalim Ener
olarak tapuda kayıtlı olması gerektiği halde, Tapu Sicil Müdürlüğünce gerekli
düzeltmenin yapılmaması nedeniyle Abdulhalim Ener'den olan alacağını tam olarak
tahsil edemediğini, tapu sicilinin hatalı tutulması nedeniyle uğradığı zararın
tazmini talebiyle Maliye Hazinesi aleyhine açtığı davanın zamanaşımı süresinin
yanlış hesaplanması sonucu reddedildiğini belirterek, anayasal haklarının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
28. Adalet Bakanlığı görüş yazısı ile mülkiyet hakkının
ihlali iddialarının kişi bakımından yetki ve başvurunun açıkça dayanaktan
yoksun olup olmadığı açısından değerlendirilmesi gerektiğini, zira tapu
kaydının yanlış tutulmasının, başvurucunun borçlusu Abdulhalim Ener hakkında
sonuçları olan bir durum olmasına rağmen aynı şeyin başvurucu hakkında
söylenmesinin söz konusu olmadığını, başvurucunun mevcut bir mülkünden
kaynaklanan hakkına müdahale edildiğinden değil, kendi borçlusuna ait bir mülke
ilişkin hukuki durumdan şikayet ettiğini bildirmiş, başvurucu vekili 22/4/2014
tarihli dilekçesinde, Adalet Bakanlığı görüşüne katılmadığını belirterek, başvuru
dilekçesindeki iddialarını tekrar etmiştir.
29. Başvurucunun, tapu sicilinin
yanlış tutulmasına dayalı olarak açtığı davada Mahkemece, Ankara 9. Asliye
Hukuk Mahkemesinin 8/10/1999 tarih ve E.1994/812, K.1999/712 sayılı dosyası, bu
dosyada verilen karara yönelik olarak yargılamanın yenilenmesi talebini içeren
ve başvurucunun 1/7/2010 tarihinde müdahil olarak katıldığı Ankara 9. Asliye
Hukuk Mahkemesinin 13/9/2012 tarih ve E.2008/333, K.2012/276 sayılı dosyası,
Abdulhalim Ener'e ait hisselerin icra yoluyla satış tarihi incelenerek;
başvurucu tarafından PTT Genel Müdürlüğü aleyhine Ankara 10. Asliye Hukuk
Mahkemesinde açılan 2007/155 esas sayılı dava dosyasına 26/6/2007 tarihinde
Ankara 9. Asliye Hukuk Mahkemesinin 1994/812 esas, 1999/712 karar sayılı dava
dosyasının geldiği ve bu tarihte başvurucunun durumu öğrendiği, bu tarihten
itibaren 1 yıldan fazla sürenin geçtiği, ayrıca başvurucunun anılan taşınmazla
ilgili olarak Ankara 10. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2007/155 esas sayılı dava
dosyasında, Ankara 9. Asliye Hukuk Mahkemesi dava dosyasının 17/5/2007
tarihinden itibaren Mahkemece birçok defa istendiği ve davacının kendisini
ilgilendiren bu davadan haberdar olduğu, dolayısıyla bu dosya içindeki
belgelere muttali olmuş sayılacağı, belgeyi sonradan öğrendiğini ileri
sürmesinin kendi kusurundan kaynaklandığı, öte yandan davacının zararının
Abdulhalim Ener'e ait hisselerin satışının yapıldığı 7/7/1998 tarihinde
gerçekleştiği halde, bu tarihten itibaren de Maliye Hazinesi aleyhine tazminat
davasının açıldığı 30/3/2011 tarihine kadar 10 yıldan fazla sürenin geçtiği
gerekçeleriyle zamanaşımı nedeniyle davanın reddine karar verilmiştir.
30. Dava açma sürelerine ilişkin
olarak hukuk sisteminin getirdiği sürelerin, hukuk güvenliği ile mahkemelerin
zamanın geçmesi nedeniyle güvenilirliği kalmayan ve eksik olan kanıtlara
dayanarak çok uzun süre önce meydana gelen olayların kararlarını vermelerinin
istenmesiyle oluşabilecek adaletsizliklerin önüne geçmek gibi meşru amacı
bulunmaktadır. Hukuki düzenlemelerle süre sınırlamaları yapılması tek başına
hak ihlali ortaya çıkarmaz. Ancak süre sınırlamaları orantısız olmamalı ve
hakkın özünü zedelememelidir. Dava açma süresinin başlangıcı belirli olmalı ve
süresi çok kısa olmamalıdır.
31. Mahkemeye erişim hakkı, mahkemeye
başvurabilme hakkını ifade eder. Bu hak, mutlak bir hak değildir. Bazı
sınırlamalara tabi tutulabilir. Ancak getirilen bu sınırlamalar hiçbir şekilde
adil yargılanma hakkının özüne zarar vermemelidir. Sınırlama meşru amaç
taşımalı ve orantılı olmalıdır. Dikkat edilmesi gereken nokta, bu
sınırlamaların adalete, mahkemeye erişim hakkının özüne etkisi olmamasıdır
(benzer yöndeki AİHM kararı için bkz.
Rodoplu / Türkiye, B. No: 41665/02, 23/1/2006).
32. Devletin tapu sicilinin
tutulmasından doğan zarardan sorumluluğu, “kusursuz
sorumluluk” temeline dayanır. Tapu sicili görevlilerinin herhangi
bir kusuru olmasa dahi Maliye Hazinesi zararı tazmin etmek sorundadır.
33. 4721 sayılı Kanun’un 1007. maddesine dayalı tazminat davası, mülga 818 sayılı Kanun’un 41. maddesinde düzenlenen haksız fiilin bir türü
olup, aynı Kanun’un 60. maddesinde düzenlenen zamanaşımı sürelerine tabidir.
34. Başvurucunun borçlusu
tarafından Ankara 9. Asliye Hukuk Mahkemesinde açılan tapuda isim tashihi
davası sonunda 17/7/1992 tarih ve E.1992/486, K.1992/581 sayılı ilamla 27012
ada 1 parselin Halim Ener olarak belirtilen hisse malikinin Abdulhalim Ener
olarak düzeltilmesine karar verilmiş, bu karar yalnızca anılan parsel yönünden
2/2/1993 tarihinde tapuya işlenmiştir. Başvurucunun, icra takibi yaparak
satışını gerçekleştirdiği 27013 ada 1 parsel ve 27012 ada 2 parsel numaralı
taşınmazların tapu kaydında herhangi bir düzeltme yapılmadığı gibi, Abdulhalim
Ener tarafından bu parsellere yönelik olarak tapu kaydında isim düzeltilmesi
davası da açılmamıştır.
35. Başvurucu, zamanaşımının
yanlış hesaplandığını ileri sürmüşse de Mahkemece, 1 yıllık ve 10 yıllık
zamanaşımı süreleri ayrı ayrı değerlendirilerek ve her iki sürenin de geçtiği
gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
36. Abdulhalim Ener’e ait
hisselerin satışı 7/7/1998 tarihinde gerçekleşmiştir. Başvurucu, İstanbul 5.
İcra Müdürlüğünün 1996/7622 esas sayılı takip dosyasındaki alacağının, 7/7/1998
tarihinde yapılan satış sonucu bir kısmını tahsil ettiğini, kalan miktarını
tahsil edemediğini ileri sürmüştür. Mahkemece, 7/7/1998 tarihinden itibaren 10
yıllık zamanaşımı süresinin geçmesi nedeniyle davanın reddine karar
verilmiştir.
37. Mahkemenin gerekçesi ve
başvurucunun iddiaları incelendiğinde, iddiaların özünün derece Mahkemesi
tarafından delillerin değerlendirilmesinde ve hukuk kurallarının
yorumlanmasında isabet olmadığına ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna
ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.
38. Başvurucunun, yargılama
sürecinde karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşlerden bilgi sahibi
olamadığına, kendi delillerini ve iddialarını sunma olanağı bulamadığına, karşı
tarafça sunulan delillere ve iddialara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı
bulamadığına ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili delillerinin
derece Mahkemesi tarafından değerlendirilmediğine dair iddialarına ilişkin
olarak, Mahkeme kararında bariz takdir hatası veya açık keyfilik oluşturan
herhangi bir durum tespit edilememiştir.
39. Kaldı ki başvurucu, asıl
borçlusu adına taşınmaz mal kaydının veya başka bir malvarlığının bulunduğunu
tespit ettiği takdirde, borçlusu aleyhine yeniden icra takibi yapabilir ve
alacağını tahsil edebilir. Dolayısıyla başvurucu, borçlusu aleyhine hukuk
sisteminde belirtilen başvuru yollarını kullanarak alacağını tahsil edebileceği
için, başvurucunun anılan hukuk yollarına başvurması gerekir.
40. Açıklanan nedenlerle,
başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde
olduğu, derece Mahkemesi kararının bariz takdir hatası veya açık keyfilik de
içermediği anlaşıldığından, başvurunun, diğer kabul edilebilirlik koşulları
yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan
yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
2. Gerekçeli Karar Hakkının İhlali İddiası
41. Başvurucu, Mahkeme ve
Yargıtay kararlarının gerekçesiz olduğunu ileri sürmüştür.
42. Anayasa’nın 141. maddesinin
üçüncü fıkrası şöyledir:
“Bütün mahkemelerin her türlü
kararları gerekçeli olarak yazılır.”
43. Anayasa’nın 36. maddesinin
birinci fıkrasında, herkesin yargı organlarına davacı ve davalı olarak
başvurabilme ve bunun doğal sonucu olarak da iddia, savunma ve adil yargılanma
hakkı güvence altına alınmıştır. Maddeyle güvence altına alınan hak arama
özgürlüğü, kendisi bir temel hak niteliği taşımasının ötesinde, diğer temel hak
ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmasını ve bunların korunmasını
sağlayan en etkili güvencelerden birisidir. Bu bağlamda Anayasa’nın, bütün
mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılmasını ifade eden
141. maddesinin de, hak arama hürriyetinin kapsamının
belirlenmesinde gözetilmesi gerektiği açıktır (B. No: 2013/307, 16/5/2013, § 30).
44. Adalet Bakanlığı, gerekçeli karar hakkına yönelik ihlal
iddiaları için görüş sunulmasına gerek görülmediğini, bu konuda benzer
şikâyetlerde değerlendirilen hususların dikkate alınması gerektiğini
bildirmiştir.
45. Derece mahkemeleri,
kendisine sunulan tüm iddialara yanıt vermek zorunda değildir. Ancak ileri
sürülen iddialardan biri kabul edildiğinde davanın sonucuna etkili olması
halinde, mahkeme bu hususa belirli ve açık bir yanıt vermek zorunda olabilir.
Böyle bir durumda dahi, ileri sürülen iddiaların zımnen reddi yeterli olabilir
(B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 56).
46. Öte yandan temyiz
mercilerinin kararlarının tamamen gerekçeli olması zorunlu değildir. Temyiz
merciinin yargılamayı yapan mahkemenin kararıyla aynı fikirde olması ve bunu ya
aynı gerekçeyi kullanarak ya da basit bir atıfla kararına yansıtması
yeterlidir. Burada önemli olan husus, temyiz merciinin bir şekilde temyizde
dile getirilmiş ana unsurları incelediğini, derece mahkemesinin kararını
inceleyerek onadığını ya da bozduğunu göstermesidir (B. No: 2013/5486,
4/12/2013, § 57).
47. Somut olayda, Mahkemece tüm
dosyalar incelenerek, 1 ve 10 yıllık zamanaşımı sürelerinin başlangıçları
tartışılarak, 1 yıllık zamanaşımı sürelerinin geçtiği, ayrıca her halükarda, zararın doğduğu tarihten itibaren 10 yıllık
zamanaşımı süresinin de geçtiği kabul edilerek davanın reddine karar
verilmiştir (bkz. § 13-b). Başvurucu, 1 yıllık sürenin geçtiğine dair
gerekçenin doğru olmadığını ileri sürmüşse de, zararın
doğduğu 7/7/1998 tarihinden itibaren, tapu sicilinin yanlış tutulmasına dayalı
tazminat davasının açıldığı 30/3/2011 tarihine kadar 10 yıllık zamanaşımı
süresinin geçtiği belirlenmiştir. Yargıtay tarafından, Mahkemece verilen
kararın gerekçesine atıf yapılarak ve bu gerekçe aynen kabul edilerek hüküm
onanmış ve karar düzeltme istemi reddedilmiştir (bkz. § 13-c). Dolayısıyla Mahkeme
ve Yargıtay kararlarının gerekçesiz olduğundan da söz edilemez.
48. Açıklanan nedenlerle, gerekçeli karar
hakkına yönelik bir ihlalin olmadığı açık olduğundan, başvurucunun bu yöndeki
iddiası da “açıkça dayanaktan yoksun”
bulunmuştur.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurucunun,
1. Yargılamanın
sonucunun adil olmadığı iddiasının “açıkça
dayanaktan yoksun olması”,
2.
Gerekçeli karar hakkına yönelik ihlal iddiasının “açıkça dayanaktan yoksun olması”,
nedenleriyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin
başvurucu üzerinde bırakılmasına,
30/6/2014
tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.