TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
KEMAL VURAL BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/1512)
|
|
Karar Tarihi: 30/6/2014
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Serruh
KALELİ
|
Üyeler
|
:
|
Zehra Ayla PERKTAŞ
|
|
|
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
Erdal TERCAN
|
|
|
Zühtü ARSLAN
|
Raportör
|
:
|
Murat AZAKLI
|
Başvurucu
|
:
|
Kemal VURAL
|
Vekili
|
:
|
Av. Mehmet Faruk YAZGAN
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, 4/10/2010 tarihinde Bolu İş Mahkemesinde
açtığı alacak ve tazminat davasının kısmen reddedildiğini ve makul sürede
yargılama yapılmadığını belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 5/2/2014 tarihinde Bolu 2. Asliye Hukuk
Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinde Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit
edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca, 15/4/2014 tarihinde
kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme
gönderilmesine karar verilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle
olaylar özetle şöyledir:
5. Başvurucu, 4/10/2010
tarihinde Yıldırım Sitesi Yöneticiliği aleyhine Bolu İş Mahkemesinde açtığı
davada, Şubat 2002 ilâ 9/7/2010 tarihleri arasında davalı sitede apartman
görevlisi olarak çalıştığını, iş akdinin davalı tarafından feshedildiğini,
ancak ihbar tazminatı ile fazla çalışma ücretlerinin ödenmediğini ileri
sürerek, ihbar tazminatı ve işçilik alacaklarının tahsilini talep etmiştir.
6. Mahkemece, 24/5/2012 tarih
ve E.2010/585, K.2012/169 sayılı kararla; davanın kısmen kabulüne, ihbar
tazminatı ve fazla çalışma ücreti alacaklarının tahsiline, hayatın olağan akışı
ve yaşam gereği bir işçinin hastalık, mazeret izni ve benzeri nedenlerle
çalışma yapmadığı günler için fazla çalışma ücreti alacaklarından %30 oranında
indirim yapılmasına, davalının zamanaşımı savunması dikkate alınarak, 4/10/2005
tarihinden önceki süreler için fazla çalışma ücreti alacaklarının zamanaşımı
nedeniyle reddine karar verilmiştir.
7. Temyiz üzerine, Yargıtay 22.
Hukuk Dairesinin 13/5/2013 tarih ve E.2012/22927, K.2013/10580 sayılı ilamıyla;
davalı yönetim kurulu karar defterinin 30/6/2008 tarihli kararında,
başvurucunun geçmiş yıllık izinleri kullandığına dair imzalı beyanının
bulunduğu dikkate alınarak yıllık izin alacağının hesaplanması gerektiği
belirtilerek hüküm bozulmuştur.
8. Mahkemece bozma kararına
uyularak, 22/8/2013 tarih ve E.2013/313, K.2013/281 sayılı kararla; ilk kararda
belirtilen gerekçelerle ve yeniden hesaplama yapılarak davanın kısmen kabulüne
karar verilmiştir.
9. Temyiz üzerine, Yargıtay 7.
Hukuk Dairesinin 3/12/2013 tarih ve E.2013/24707, K.2013/20866 sayılı ilamıyla
hüküm onanmıştır.
10. Karar düzeltme yolu kapalı
olan hüküm 3/12/2013 tarihinde kesinleşmiştir.
11. Karar, 7/1/2014 tarihinde
başvurucuya tebliğ edilmiştir
12. Başvurucu, 5/2/2014
tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
13. 12/1/2011 tarih ve 6100
sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Usul
ekonomisi ilkesi” kenar başlıklı 30. maddesi şöyledir:
“Hâkim, yargılamanın makul süre içinde ve düzenli bir
biçimde yürütülmesini ve gereksiz gider yapılmamasını sağlamakla yükümlüdür.”
14. 6100 sayılı Kanun’un “Diğer kanunlardaki yargılama usulü ile ilgili
hükümler” kenar başlıklı 447. maddesinin (1) numaralı fıkrası
şöyledir:
“Diğer kanunların sözlü yahut seri yargılama usulüne atıf
yaptığı hâllerde, bu Kanunun basit yargılama usulü ile ilgili hükümleri
uygulanır.”
15. 30/1/1950 tarih ve 5521
sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 1. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“İş Kanununa göre işçi sayılan kimselerle (o kanunun
değiştirilen ikinci maddesinin Ç, D ve E fıkralarında istisna edilen işlerde
çalışanlar hariç) işveren veya işveren vekilleri arasında iş akdinden veya iş
Kanununa dayanan her türlü hak iddialarından doğan hukuk uyuşmazlıklarının
çözülmesi ile görevli olarak lüzum görülen yerlerde iş mahkemeleri kurulur.”
16. 5521 sayılı Kanun’un 7.
maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“İş mahkemelerinde şifahi yargılama usulü uygulanır. İlk
oturumda mahkeme tarafları sulha teşvik eder. Uzlaşamadıkları ve taraflar veya
vekillerinden birisi gelmediği takdirde yargılamaya devam olunarak esas
hakkında hüküm verilir.”
17. 5521 sayılı Kanun’un 15.
maddesi şöyledir:
I. “Bu Kanunda sarahat bulunmayan hallerde Hukuk
Muhakemeleri Usulü Kanunu hükümleri uygulanır.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
18. Mahkemenin 30/6/2014 tarihinde yapmış olduğu toplantıda,
başvurucunun 5/2/2014 tarih ve 2014/1512 numaralı bireysel başvurusu incelenip
gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
19. Başvurucu, 4/10/2010 tarihinde Bolu İş Mahkemesinde
açtığı tazminat ve alacak davası sonunda fazla çalışma alacaklarından %30
oranında indirim yapılarak davanın kısmen kabulüne karar verildiğini, ayrıca
dava tarihinden itibaren 5 yıl önceki alacaklarının zamanaşımının geçtiği
gerekçesiyle reddedildiğini, çalıştığı süre boyunca işten çıkarılma korkusu
nedeniyle alacaklarını talep edemeyeceğini, bu nedenle zamanaşımının da
işlemeyeceğini, izinlerini kullandığına dair ibranamenin geçerli olmadığını,
işçi lehine yorum ilkesinin uygulanmadığını, makul sürede yargılama
yapılmadığını belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
B. Değerlendirme
20. Başvuru dilekçesi ve ekleri incelendiğinde, başvurucunun,
Bolu İş Mahkemesinde açtığı alacak ve tazminat davasının reddedilmesinin ve
yargılamanın makul sürede sonuçlanmamasının adil yargılanma hakkını ihlal
ettiğini ileri sürdüğü anlaşılmış olup, anılan ihlal iddiaları ayrı ayrı
değerlendirilmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
a. Yargılamanın Sonucunun Adil Olmadığı İddiası
21. Anayasa’nın 148. maddesinin
dördüncü fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken
hususlarda inceleme yapılamaz.”
22. 30/3/2011 tarih ve 6216
sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un
48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, …açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul
edilemezliğine karar verebilir.”
23. 6216 sayılı Kanun’un 48.
maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların
Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Anayasa’nın
148. maddesinin dördüncü fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvurular
kapsamında değerlendirilen kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin
şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır.
24. Anılan kurallar uyarınca,
ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve
olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının
yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili
varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine
konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının
adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda bariz takdir hatası veya açık keyfilik
içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve
özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede, kanun yolu şikâyeti niteliğindeki
başvurular, bariz takdir hatası veya açık keyfilik bulunmadıkça Anayasa
Mahkemesince incelenemez (B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).
25. Somut olayda başvurucu, Bolu
İş Mahkemesinde açtığı tazminat ve alacak davası sonunda fazla çalışma
alacaklarından %30 oranında indirim yapılarak davanın kısmen kabulüne karar
verildiğini, ayrıca dava tarihinden itibaren 5 yıl önceki alacaklarının
zamanaşımının geçtiği gerekçesiyle reddedildiğini, çalıştığı süre boyunca işten
çıkarılma korkusu nedeniyle alacaklarını talep edemeyeceğini, bu nedenle
zamanaşımının da işlemeyeceğini, izinlerini kullandığına dair ibranamenin
geçerli olmadığını, işçi lehine yorum ilkesinin uygulanmadığını belirterek,
adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
26. Başvurucu tarafından açılan
davada, davalı, süresi içinde zamanaşımı definde bulunmuştur. Mahkemece
tarafların delilleri toplanmış, davalıya ait karar defterleri incelenmiş, SGK
kayıtları getirtilmiş ve dava tarihinden itibaren 5 yıl öncesine ait fazla çalışma
alacaklarının zamanaşımına uğradığı gerekçesiyle bu yöndeki talebin reddine
karar verilmiştir. Yine, Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin 13/5/2013 tarihli bozma
ilamı doğrultusunda, davalı yönetim kurulu karar defterinin 30/6/2008 tarihli
kararında, başvurucunun geçmiş yıllık izinlerini kullandığına dair yazılı
beyanı dikkate alınarak, bu tarihten önceki alacakların reddine karar
verilmiştir. Ayrıca, hayatın olağan akışı ve yaşam gereği bir işçinin hastalık,
mazeret izni ve benzeri nedenlerle çalışma yapmadığı günler için fazla çalışma
ücreti alacaklarından takdiren %30 oranında indirim
yapılmasına karar verilmiştir. Yargıtay 7. Hukuk Dairesince bu gerekçeler kabul
edilerek hüküm onanmıştır.
27. Mahkemenin gerekçesi ve
başvurucunun iddiaları incelendiğinde, iddiaların özünün Derece Mahkemesi
tarafından delillerin değerlendirilmesinde ve hukuk kurallarının
yorumlanmasında isabet olmadığına ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna
ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.
28. Başvurucu, yargılama
sürecinde karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşlerden bilgi sahibi
olamadığına, kendi delillerini ve iddialarını sunma olanağı bulamadığına, karşı
tarafça sunulan delillere ve iddialara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı
bulamadığına ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının
Derece Mahkemesi tarafından dinlenmediğine ilişkin bir bilgi ya da kanıt
sunmadığı gibi Mahkemenin kararında bariz takdir hatası veya açık keyfilik
oluşturan herhangi bir durum da tespit edilememiştir.
29. Açıklanan nedenlerle,
başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde
olduğu, Derece Mahkemesi kararının bariz takdir hatası veya açık keyfilik de
içermediği anlaşıldığından, başvurunun, diğer kabul edilebilirlik koşulları
yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan
yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
b. Yargılamanın Makul Sürede Tamamlanmadığı İddiası
30. Başvurucu, 4/10/2010 tarihinde Bolu İş Mahkemesinde
açtığı alacak ve tazminat davasının makul sürede tamamlanmadığını belirterek,
adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
31. Anayasa’nın “Hak arama
hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle
yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil
yargılanma hakkına sahiptir.”
32. Anayasa’nın “Duruşmaların
açık ve kararların gerekçeli olması” kenar başlıklı 141. maddesinin
dördüncü fıkrası şöyledir:
“Davaların en az giderle ve mümkün olan süratle
sonuçlandırılması, yargının görevidir.”
33. Sözleşme’nin “Adil
yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
“Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili
uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda
karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme
tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak
görülmesini isteme hakkına sahiptir.”
34. Somut başvurunun dayanaklarından birini oluşturan makul
sürede yargılanma hakkı, adil yargılanma hakkının kapsamına dâhildir.
Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği, davaların en az giderle ve mümkün olan
süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa’nın 141.
maddesi de, makul sürede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde göz önünde
bulundurulması gerekir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 39).
35. Makul sürede yargılanma hakkının amacı, tarafların uzun
süren yargılama faaliyeti nedeniyle maruz kalacakları maddi ve manevi baskı ile
sıkıntılardan korunması ile adaletin gerektiği şekilde temini ve hukuka olan
inancın muhafazası olup, hukuki uyuşmazlığın çözümünde gerekli özenin
gösterilmesi gereği de yargılama faaliyetinde göz ardı edilemeyeceğinden,
yargılama süresinin makul olup olmadığının her bir başvuru açısından münferiden
değerlendirilmesi gerekir (B. No:2012/13, 2/7/2013, § 40).
36. Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu,
tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun
davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir
davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması
gereken kriterlerdir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 41–45).
37. Ancak, belirtilen kriterlerden hiçbiri makul süre
değerlendirmesinde tek başına belirleyici değildir. Yargılama sürecindeki tüm
gecikmelerin ayrı ayrı tespiti ile bu kriterlerin toplam etkisi
değerlendirilmek suretiyle, hangi unsurun yargılamanın gecikmesi açısından daha
etkili olduğu saptanmalıdır (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 46).
38. Yargılama faaliyetinin makul sürede gerçekleşip
gerçekleşmediğinin saptanması için, öncelikle uyuşmazlığın türüne göre
değişebilen, başlangıç ve bitiş tarihlerinin belirlenmesi gereklidir.
39. Anayasa’nın 36. maddesi ve Sözleşme’nin 6. maddesi
uyarınca, medeni hak ve yükümlülükler ile cezai alanda yöneltilen suçlamalara
ilişkin uyuşmazlıkların makul sürede karara bağlanması gerekmektedir. Başvuru
konusu olayda, işçi alacaklarının ve tazminatlarının ödenmesi amacıyla açılan
dava bulunmakta olup, bu sorunun çözümüne yönelik olarak 5521 ve 6100 sayılı
Kanunlarda yer verilen usul hükümlerine göre yürütülen somut yargılama
faaliyetinin, medeni hak ve yükümlülükleri konu alan bir yargılama olduğunda
kuşku bulunmamaktadır.
40. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara
ilişkin makul süre değerlendirmesinde, sürenin başlangıcı kural olarak,
uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama sürecinin işletilmeye başlandığı, başka
bir deyişle davanın ikame edildiği tarih olup, bu tarih somut başvuru açısından
4/10/2010 tarihidir.
41. Davanın ikame edildiği tarih ile Anayasa Mahkemesinin
bireysel başvuruların incelenmesi hususundaki zaman bakımından yetkisinin
başladığı tarihin farklı olması halinde, dikkate alınacak süre, 23/9/2012
tarihinden sonra geçen süre değil, uyuşmazlığın başlangıç tarihinden itibaren
geçen süredir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 51).
42. Sürenin bitiş tarihi ise, yargılamanın sona erme
tarihidir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 52).
43. İş mahkemelerinin görevi 5521 sayılı Kanun’un 1.
maddesinde düzenlenmiştir. Anılan maddede, işçiyle işveren veya işveren vekili
arasında iş akdinden veya İş Kanunu’na dayanan her türlü hak iddialarından
doğan hukuk uyuşmazlıklarının iş mahkemelerinde çözümleneceği hüküm altına
alınmıştır.
44. Bu şekilde kanun koyucu, iş hukukunun çalışanı koruyucu
niteliğini ve iş davalarının özelliklerini dikkate alarak genel mahkemelerin
dışında özel bir iş yargılaması sistemi oluşturmuş ve iş davalarının, konunun
uzmanı mahkemelerce mümkün olduğunca hızlı, basit ve ucuz bir biçimde
sonuçlandırılmasını amaçlamıştır (B. No: 2013/4701, 23/1/2013, § 47).
45. Adil yargılanma hakkı Devlete, uyuşmazlıkların makul süre
içinde nihai olarak sonuçlandırılmasını garanti edecek bir yargı sistemi kurma
ödevi yükler. İş akdine dayalı olarak açılan alacak ve tazminat davasında
derhal bir yargı kararı verilmesinde, çalışanın önemli bir kişisel yararı
bulunmaktadır. Bu nedenle iş uyuşmazlıklarının ivedilikle çözülmesi hususunda
yargı organlarının özel bir itina göstermesi gerekir.
46. 6100 sayılı Kanun’un 30. maddesinde uyuşmazlıkların makul
sürede çözümlenmesi gerektiği belirtilmiş, bu amaçla 6100 sayılı Kanun’un 447.
maddesiyle 5521 sayılı Kanun’un 7. maddesinde olduğu gibi daha önce yürürlüğe
girmiş olan kanunlarda yer alan sözlü ve seri yargılama usulleri kaldırılmış ve
iş hukuku uyuşmazlıklarına da uygulanmak üzere basit yargılama usulü
getirilmiştir. Dolayısıyla işçi alacaklarının ve tazminatlarının ödenmesi
amacıyla açılan davalarda takip edilmesi gereken yargılama usulü, 6100 sayılı
Kanun’un yürürlüğe girdiği 1/10/2011 tarihinden itibaren basit yargılama usulü
olmuştur.
47. Basit yargılama usulü, 6100 sayılı Kanun’un 316.
maddesinde yer alan davalar ile kanunlarda açıkça belirtilen bazı davalarda
uygulanan ve yazılı yargılama usulünden daha basit ve çabuk işleyen, daha kısa
bir incelemeye ihtiyaç duyan ve daha kolay bir inceleme ile
sonuçlandırılabilecek dava ve işler için kabul edilmiş bir yargılama usulüdür
(B. No: 2013/772, 7/11/2013, § 65).
48. Anayasa Mahkemesinin, derece mahkemelerinin yargılama
sürelerine riayetlerine ilişkin yerel mevzuatı nasıl yorumladıklarını ve
uyguladıklarını denetleme görevi bulunmamakta olup Mahkeme, davaların “makul süre” içerisinde tamamlanıp
tamamlanmadığını tespit etmek amacıyla yargılama süresinin bütününü ele alarak,
bu sürenin Anayasa’nın 36. maddesine uygun olup olmadığıyla sınırlı bir
inceleme yapmaktadır.
49. Başvuruya konu yargılama sürecinin incelenmesinde,
başvurucunun 4/10/2010 tarihinde Bolu İş Mahkemesinde açtığı dava sonunda
Mahkemece verilen 24/5/2012 tarihli karar, Yargıtay 22. Hukuk Dairesince
13/5/2013 tarihinde bozulmuştur. İlk karar tarihine kadar toplam dokuz
duruşmanın yapıldığı, bu sürede tarafların delillerinin toplandığı, tanıkların
dinlendiği ve bilirkişi raporu alındığı anlaşılmıştır. Mahkemece bozma kararına
uyularak, ilk duruşma tarihi olan 22/8/2013 tarihinde yeniden karar verilmiş ve
temyiz üzerine Yargıtay 7. Hukuk Dairesince 3/12/2013 tarihinde hüküm onanarak
aynı tarihte kesinleşmiştir. Bu durumda iki dereceli yargılama sisteminde
davanın 3 yıl 1 ay 29 gün sürdüğü anlaşılmaktadır.
50. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası
şöyledir:
“Mahkeme, …açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul
edilemezliğine karar verebilir.”
51. Somut olayda, başvuruya konu
işçi alacaklarının ve tazminatlarının ödenmesi amacıyla açılan davada
yargılama, temyiz safhasıyla birlikte toplam 3 yıl 1 ay 29 gün sürmüştür.
Yargılama süresinin bütünü dikkate alındığında ilk derece ve Yargıtay’daki
yargılama sürecinde başvurucunun haklarını ihlal edecek şekilde gecikme
olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
52. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun makul süreyi aştığını
ileri sürdüğü yargılamasının uzunluğu konusunda açık ve görünür bir ihlal
saptanmadığından, başvurunun, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden
incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun
olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucunun,
1. Yargılamanın
sonucunun adil olmadığı iddiasının “açıkça
dayanaktan yoksun olması”,
2.
Makul sürede yargılanma hakkının ihlali iddiasının “açıkça dayanaktan yoksun olması”,
nedenleriyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerine bırakılmasına,
30/6/2014
tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar
verildi.