TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MEHMET EMİN AKIN VE AYŞE TEKİN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/6956)
|
|
Karar Tarihi: 23/3/2016
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Erdal TERCAN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Gökçe
GÜLTEKİN
|
Başvurucular
|
:
|
1. Mehmet
Emin AKIN
|
|
|
2. Ayşe
TEKİN
|
Vekilleri
|
:
|
Av. Ferhat
BAYINDIR
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvurular, terör olayı nedeniyle köyü terk etmeye mecbur
bırakılmaları sonucu mülkiyet hakkının; terör örgütü üyeleri tarafından
yakınları kaçırılıp öldürüldüğü dikkate alınmaksızın 17/7/2004 tarihli ve 5233
sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında
Kanun kapsamında yapılan başvuruların reddedilmesi ve ret işlemlerine karşı
açılan davalara ilişkin yargılama işlemlerinin adil olmaması, makul sürede
sonuçlandırılmaması nedenleriyle adil yargılanma haklarının ihlal edildiği
iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvurular 4/9/2013 tarihinde Batman İdare Mahkemesi
vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formları ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesi neticesinde başvuruların Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek
bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Komisyonlar tarafından
25/11/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölümler tarafından
yapılmasına karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanları tarafından muhtelif tarihlerde, başvuruların
kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar
verilmiştir.
5. Anayasa Mahkemesi tarafından 2013/6957 başvuru numaralı
dosyanın konu yönünden hukuki irtibat nedeniyle 2013/6956 başvuru numaralı
dosya ile birleştirilmesine, incelemenin 2013/6956 başvuru numaralı dosya
üzerinden yürütülmesine ve diğer bireysel başvuru dosyasının kapatılmasına
karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar
özetle şöyledir:
7. Başvurucular Batman ili Beşiri ilçesi Otluca köyünde ikamet
etmekte iken terör nedeniyle hısımları M.T.nin öldürüdüğünü beyan ederek bu özel durumlarından kaynaklanan
güvenlik kaygısı nedeniyle köylerini terk etmek zorunda kaldıklarını iddia
etmişlerdir.
8. Başvurucular, ekli tablonun C satırında belirtilen tarihlerde
5233 sayılı Kanun kapsamına giren zararlarının karşılanması talebiyle Batman
Valiliği Zarar Tespit Komisyonuna (Komisyon) başvurmuşlardır.
9. Ekli tablonun D satırında tarih ve sayıları belirtilen
Komisyon kararlarında, terör olayları sonucu oluşan zararın karşılanması
talebiyle yapılan başvurularda dosyada yer alan bilgi ve belgelere göre
başvurucuların yaşadığı Beşiri ilçesinin Otluca köyünün boşaltılmadığı
belirtilerek taleplerin reddine karar verilmiştir.
10. Belirtilen ret işlemleri aleyhine ekli tablonun E satırında
belirtilen tarihlerde başvurucular tarafından açılan iptal davalarında, ekli
tablonun F satırında tarihleri gösterilen Batman İdare Mahkemesi kararları ile
başvurucuların yaşadığı yerleşim yerinin boşalan ya da boşaltılan yerlerden
olmadığı, anılan köyde nesnel güvenlik kaygısının yaşanmadığı, başvurucu Ayşe
Tekin'in eşinin kardeşinin, başvurucu Mehmet Emin Akın'ın amcasının öldürülmesi
olayının başvurucuların şahsına veya ailesine yönelik bireysel saldırı
kapsamında değerlendirilmesinin mümkün olmadığıbelirtilerek
davaların reddine hükmedilmiştir.
11. Başvurucuların temyizi üzerine ekli tablonun G satırında
gösterilen tarihlerde Danıştay Onbeşinci Dairesi
ilamları ile dilekçede ileri sürülen temyiz nedenlerinin kararların bozulmasını
gerektirecek nitelikte görülmediği belirtilerek hükmün onanmasına karar
verilmiştir.
12. Kararlar6/8/2013 tarihinde başvuruculara tebliğ edilmiştir.
13. Başvurucular4/9/2013 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuşlardır.
B. İlgili Hukuk
14. 5233 sayılı Kanun’un 1., 2., 4., 6., 7., 8., geçici 1.,
geçici 3., geçici 4. maddeleri, 24/6/2013 tarihli ve 2013/5034 sayılı Bakanlar
Kurulu Kararı Eki Karar’ın 1. maddesi, Danıştay Onuncu Dairesinin 30/12/2008
tarihli ve E.2008/4141, K.2008/9584 sayılı kararı, Danıştay Onuncu Dairesinin
31/12/2008 tarihli ve E.2008/5548, K.2008/9733 sayılı kararı, Danıştay Onuncu
Dairesinin 20/2/2009 tarihli ve E.2008/6679, K.2009/1227 sayılı kararı (Celal Demir, B. No: 2013/3309, 6/2/2014,
§§ 15-28).
15. 5233 sayılı Kanun’un 25/4/2013 tarihli ve 6462 sayılı
Kanun’un 1. maddesiyle değişik 9. maddesinin birinci ve üçüncü fıkraları
şöyledir:
“Yaralanma, engelli hâle gelme ve ölüm hâllerinde (7000) gösterge
rakamının memur aylık katsayısı ile çarpımı sonucunda bulunan miktarın;
a) Yaralananlara altı katı tutarını geçmemek üzere yaralanma derecesine
göre,
b) Çalışma gücü kaybı, yetkili sağlık kuruluşları tarafından üçüncü
derece olarak tespit edilenlere dört katından yirmidört
katı tutarına kadar,
c) Çalışma gücü kaybı, yetkili sağlık kuruluşları tarafından ikinci
derece olarak tespit edilenlere yirmibeş katından kırksekiz katı tutarına kadar,
d) Çalışma gücü kaybı, yetkili sağlık
kuruluşları tarafından birinci derece olarak tespit edilenlere kırkdokuz katından yetmişiki katı
tutarına kadar,
e) Ölenlerin mirasçılarına elli katı tutarında,
Nakdî ödeme yapılır.
…
Birinci fıkranın (e) bendine göre belirlenen nakdî ödemenin mirasçılara
intikalinde 4721 sayılı Türk Medenî Kanununun mirasa ilişkin hükümleri
uygulanır.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
16. Mahkemenin 23/3/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların
İddiaları
17. Başvurucular 5233 sayılı Kanun kapsamında yapmış oldukları
başvuruların ve açmış oldukları davaların reddedildiğini, köydeki nüfusun 1990
yılında 225, 1997 yılında 150, 2000 yılında ise 201 kişiolduğu
tespit edilmiş olsa da terör olaylarının yoğun olarak yaşandığı 1991 ile 1996
yılları arasındaki nüfus kayıtlarının mevcut olmadığını ve bu yıllarda köyde
kimsenin ikamet etmediğini, olayların yoğun olarak yaşandığı dönemde meydana
gelen vakalara ve oluşan zararlara ilişkin delil toplamadaki güçlük ile
olayların üzerinden uzun bir zamanın geçmiş olması nedenleri ve delillere
ulaşmadaki zorluk birlikte değerlendirildiğinde lehlerine yorumlanması gereken
birçok hususun dikkate alınmadığını, 22/7/1994 tarihinde faili meçhul şekilde öldürüldürülen yakınları M.T.nin
mirasçılarına ölüm olayı nedeni ile tazminat ödenmesine karar verildiğini ve bu
durumun köyde can güvenliğinin bulunmadığına işaret olmasına rağmen yargılama
makamlarınca "nesnel güvenlik
kaygısının yaşanmadığı" gerekçesine dayanılarak taleplerinin
kabul edilmemesinin hayatın olağan akışına uygun olmadığını, idarenin can ve
mal güvenliğini sağlama yükümlülüğünü yerine getirmemesi sonucunda mülkiyet
haklarından yoksun kaldıklarını ve meydana gelen zararların sosyal risk ve
kusursuz sorumluluk ilkeleri uyarınca idarece karşılanması gerektiğini, Derece
Mahkemelerinin yaptığı hatalı değerlendirme nedeniyle zararlarının tazmin
edilmediğini, 5233 sayılı Kanun’un dar ve aleyhe olacak şekilde yorumlanarak
Komisyon ve yargı makamlarınca taleplerinin reddedildiğini, ayrıca yaptıkları
başvurular hakkında yürütülen işlemlerin makul sürede sonuçlandırılmadığını
belirterek Anayasa’nın2., 35. ve 36. maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal edildiğini
iddia etmişler; ihlalin tespiti ile maddi ve manevi tazminat talebinde
bulunmuşlardır.
B. Değerlendirme
1. Adli Yardım Talebi
Yönünden
18. Anayasa Mahkemesinin Mehmet
Şerif Ay (B. No: 2012/1181, 17/9/2013) kararında belirtilen ilkeler
dikkate alındığında geçimini önemli ölçüde güçleştirmeksizin yargılama
giderlerini ödeme gücünden yoksun olduğu anlaşılan başvurucuların açıkça
dayanaktan yoksun olmayan adli yardım talebinin kabulüne karar verilmesi
gerekir.
2. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
19. Başvuru formu ve ekleri incelendiğinde başvurucuların 5233
sayılı Kanun kapsamındaki zararının tazmini amacıyla açtıkları davaların
reddedilmesi nedeniyle Anayasa’nın 2., 35. ve 36. maddelerinde tanımlanan
haklarının ihlal edildiğini iddia ettikleri anlaşılmıştır. Anayasa Mahkemesi,
olayların başvurucular tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı
olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, §
16).Başvurucuların ihlal iddialarıadil
yargılanma hakkı kapsamında aşağıdaki başlıklar altında incelenmiştir:
a. Makul Sürede
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
20. Başvurucular, 5233 sayılı Kanun kapsamında ileri sürdükleri
giderim taleplerinin değerlendirilmesi hususundaki idari süreç ve yargılama
prosedürlerinin makul sürede sonuçlandırılmaması nedeniyle Anayasa’nın 36.
maddesinde tanımlanan makul sürede yargılanma haklarının ihlal edildiğini iddia
etmişlerdir.
21. 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan müracaatlarda idari
yargı makamları nezdindeki yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki
iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesinin bu
konuda verdiği kararlarında, Komisyon ve yargılama aşamalarında geçen süreler
ile davanın tüm koşulları, karara bağlanan başvuru sayısı ve yargılama
sürecinde Komisyon ve yargılama makamlarınca yapılan işlemler dikkate alınarak
uyuşmazlığın karara bağlanması konusunda kamu otoritelerine ve özellikle
yargılama organlarına atfedilebilecek bir gecikmenin olmadığı ve toplamda sekiz
yılın altında gerçekleşen başvuruların karara bağlanma süresinin makul sürede
yargılanma hakkının ihlaline yol açmadığı sonucuna ulaşılmıştır (Sabri Çetin, B. No: 2013/3007, 6/2/2014,
§§ 61-69; Mahmut Can Arslan, B.
No: 2013/3008, 6/2/2014, §§ 60-68; Mehmet
Gürgen, B. No: 2013/3202, 6/2/2014, §§ 58-66; Celal Demir, §§ 58-66). Başvurunun kesin
olarak karara bağlanmasının daha uzun bir sürede gerçekleştiği ve bu durumun
başvuruculara atfedilebilecek bir kusurdan kaynaklanmadığı durumlarda ise makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır (İsmet Kaya, B. No: 2013/2294, 8/5/2014, §§
46-70).
22. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı
fıkrasının ilgili bölümü şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun
başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
23. Somut davalara bir bütün olarak bakıldığında Komisyona
başvuru tarihleri (bkz. ekli tablonun C satırı)ile nihai karar tarihleri (bkz.
ekli tablonun G satırı) arasında geçen ve ekli tablonun H satırında her bir
başvuru için ayrı ayrı toplam süreleri belirtilen yargılama süreçlerinde,
uyuşmazlığın karara bağlanması konusunda kamu otoritelerine ve özellikle
yargılama organlarına atfedilebilecek bir gecikmenin olduğu tespit
edilemediğinden, başvurular açısından farklı karar verilmesini gerektiren bir
yön de bulunmadığından yargılama sürelerinin makul olduğu sonucuna varılmıştır.
24. Açıklanan nedenlerle başvurucuların makul sürede yargılanma
haklarına yönelik bir ihlalin olmadığı açık olduğu anlaşıldığından başvuruların
bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Hakkaniyete Uygun
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
25. Başvurucular 5233 sayılı Kanun kapsamında yaptıkları
başvurunun; terör örgütü mensuplarınca yakınları M.T.nin
öldürülmesine dair özel durumları dikkate alınmaksızın, Mahkemece mukim
oldukları köyün tamamen boşaltılmamış olduğu ve şahıslarına yönelik bir terör
tehdidinin olmadığı şeklindeki nesnel ölçütten hareketle reddedildiğini
belirterek Anayasa’nın 36. maddesinde tanımlanan adil yargılanma haklarının
ihlal edildiğini iddia etmişlerdir. Anılan iddia adil yargılanma hakkı
kapsamında yer alan hakkaniyete uygun yargılanma hakkı kapsamında
incelenmiştir.
26. İlke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış
maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk
kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla
ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru
incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve
sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda bariz takdir hatası
içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve
özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede kanun yolu şikâyeti
niteliğindeki başvurular, derece mahkemesi kararları bariz takdir hatası veya
açık keyfîlik içermedikçe Anayasa Mahkemesince esas
yönünden incelenemez (Necati Gündüz ve Recep
Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013 § 26).
27. 5233 sayılı Kanun’un 2. maddesinde terör dışındaki ekonomik
ve sosyal sebeplerle uğranılan zararlar ile güvenlik kaygıları dışında kendi
istekleriyle bulundukları yerleri terk edenlerin bu sebeple uğradıkları
zararların kapsam dışında olduğu açıkça belirtilmiştir.
28. Esasen taleplerin yapıldığı bölge itibarıyla özellikle
ekonomik ve sosyal nedenlerle yaşanan göç olayları ve bundan kaynaklanan
zararların yoğunluğu karşısında 5233 sayılı Kanun kapsamında tazmin
edilebilecek zararların tespitinde temel alınacak objektif bir ölçütün ihdas
edilmesi zorunlu gözükmektedir. Bu kapsamda güvenlik kaygısının yerleşim
yerinde sürekli yaşayan kişilere ve sözü edilen kaygı nedeniyle aynı yerleşim
yerini terk eden kişilere göre değişmemesi gereğinden, terör olayları nedeniyle
toplumda oluşan korku ve endişe karşısında her bireyin farklı tepki
göstermesinin mümkün olduğu gerçeğinden hareket eden yargısal makamlar, kişiden
kişiye değişebilen bir duygu olan güvenlik kaygısının “köyün ya da mezranın
tamamen boşalmış/boşaltılmış olması veya anılan yerleşim yerlerinde sadece
geçici köy korucularının kalması” şeklinde nesnel bir ölçüte dayandırılmasını
zorunlu görerek, güvenlik kaygısına dayanılarak bir yerleşim yerinin kısmen
boşalmış olması hâlinde o yerleşim yerinde güvenli bir şekilde yaşayabilme
olanağını sağlayan asgari güvenlik şartlarının idarece oluşturulduğundan
hareket ederek 5233 sayılı Kanun kapsamında maddi zararların idarece ödenmesine
yasal olanak bulunmadığı ilkesini benimsemişlerdir (Mesude Yaşar, §§ 89, 90; Cahit
Tekin, §§ 84, 85).
29. 5233 sayılı Kanun uyarınca ileri sürülen taleplerin
belirtilen Kanun kapsamında değerlendirilip değerlendirilmeyeceği hususu ve
Kanun’un kapsamının belirlenmesi noktasındaki mevzuat hükümlerinin yorumu ile
bu hususta içtihadi bir ölçütün belirlenmesi ve somut
olayın bu ölçüt uyarınca değerlendirilmesi noktasındaki takdir, esasen derece
mahkemelerine ait olup 5233 sayılı Kanun’un uygulanması bağlamında daha önce
bireysel başvuru konusu yapılmış olan taleplere ilişkin olarak Anayasa Mahkemesi
tarafından yapılan değerlendirmeler neticesinde de belirtilen hususlara ilişkin
iddiaların maddi olayın ve hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması
bağlamında kanun yolu mahkemelerince değerlendirilmesi gereken hususlara
ilişkin olduğu belirtilerek açıkça
dayanaktan yoksun olduğu sonucuna varılmıştır (Sabri Çetin, §§ 45-50; Benzer yöndeki AİHM
kararı için bkz. Akbayır/Türkiye, B. No: 30415/08, 28/6/2011, §
88). Bu konudaki takdir esasen derece mahkemelerine ait olmakla beraber derece
mahkemesi kararlarının bariz takdir hatası içermesi durumunda, Anayasal bir
temel hak veya özgürlüğün ihlal edilip edilmediğinin tespiti noktasında farklı
bir değerlendirme yapılması gerekebilecektir (Mesude
Yaşar, § 93; Cahit Tekin,
§ 88).
30. Başvurucuların; yakınları M.T.nin
terör örgütünce öldürüldüğü, bu nedenle güvenlik kaygısıyla köylerini terk
ettikleri, bu çerçevede oluşan zararlarının 5233 sayılı Kanun kapsamında
değerlendirilmesi gerektiğini ileri sürdükleri, yerleşim yerini terör
olaylarından kaynaklanan güvenlik kaygısı nedeni ile terk ettikleri
hususlarındaki özel durumlarının dikkate alınmasını talep ettikleri
anlaşılmaktadır.
31. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ve 6216 sayılı
Kanun'un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası ile 46. maddesinin (1) numaralı
fıkrasında yer alan hükümler gözetildiğinde bireysel başvuruda bulunacakların,
başvuruya konu ettiği kamu gücü işlemi, eylemi ya da ihmali nedeniyle ya
kişisel olarak doğrudan etkilenmiş olması ya da başvurucu ile doğrudan mağdur
arasında şahsi ve özel bir bağın bulunması gerekir (Türk Pediatrik Onkoloji Grubu Derneği, B. No: 2012/95,
25/12/2012, § 21)
32. Aile bireylerinden birisi insan hakları ihlalinden dolayı
mağdur olduğunda başvurucunun maruz kaldığı sıkıntı, insan hakkı ihlalinin
mağduru olan kişinin akrabasında kaçınılmaz olarak meydana geldiği kabul edilen
duygusal çöküntüden daha farklı bir boyut ve karakter arz eden özel nedenlerin
varlığını gerektirir (Benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. Çakıcı/Türkiye, B. No: 23657/94, 8/7/1999,
§ 98; İpek/Türkiye, B. No:
25760/94, 17/2/2004, § 181).
33. Başvurucunun, yakınının mağduriyeti nedeniyle etkilenmiş ve
kendi hayat akışına yön vermiş olduğunun kabul edilebilmesi için yaşanan olay
sonucunda duyulan üzüntünün ötesinde yakınının başına gelen hadise sebebiyle
başvurucuda oluşan algı, bu algının meydana gelmesine temel teşkil eden özel
bağ ve algının yoğunluğu hakkında açıklamada ve kanıtlamada bulunulması
gerekmektedir (Sahibe Çelik ve Necla Çelik,
B. No: 2013/4899, 20/1/2015, § 48).
34. Başvurucular, terör nedeniyle öldüğünü belirttikleri
yakınları hakkındabelirtilen vakıaya ilişkin
tutanaklar ile soruşturma evrakını sunmuşlar, hısım olduklarını belirtmenin
dışında başkaca bir husus beyan etmemişlerdir.
35. Anayasa Mahkemesinin 7/8/2015 tarihli yazısı ile
başvuruculardan başvuru formunda ileri sürdükleri iddialarını ispat etmeye
yönelik, ölen kişi ile aralarında şahsi ve özel bağ bulunduğuna dair elverişli
delilleri Mahkemeye sunmaları istenmiştir.
36. 3/9/2015 tarihli cevap dilekçelerinde başvurucular, zarar
gördüğü belirtilen kişi ilehısım olduklarını
belirtmenin dışında ölen kişinin eşine tazminat ödendiğini ifade etmişlerdir.
37. Bu çerçevede başvurucuların, yakınlarının öldürülmesi
iddiaları hakkında başvurucuların anılan kişi ile aralarındaki akrabalık
ilişkisine değinmekle yetindikleri;aralarındaki
ilişkide şahsi ve özel bağ bulunduğuna dair herhangi bir bilgi veya belgesunmadıkları gibi herhangi bir beyanda da
bulunmadıkları, akrabalarının başına geldiği iddia edilen olay neticesinde
kendilerinde oluşan algı, bu algının oluşmasına temel teşkil eden özel nedenler
ve algının yoğunluğu hakkında yeterince açıklıkta beyanlarının bulunmadığı
tespit edilmiştir. Bu tespitler karşısında başvurucuların taleplerinin 5233
sayılı Kanun kapsamında değerlendirilebilmesinin, yerleşim yerlerini terör
eylemleri veya terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle terk
edip etmedikleri noktasında nesnel ölçütten farklı bir karine veya ölçüt
arayışına girilmesini gerektirecek boyuta ulaşmadığı anlaşılmaktadır.
38. Açıklanan nedenlerle başvurucular tarafından ileri sürülen
iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu anlaşıldığından başvuruların
bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
39. Başvurucular, ayrıca idarenin can ve mal güvenliğini sağlama
yükümlülüğünü yerine getirmemesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğini
iddia etmektedirler.
40. Başvuru dilekçesi incelendiğinde başvurucuların Anayasa’nın
35. maddesinin ihlal edildiğini ileri sürdükleri bölümde başvurucular, 5233
sayılı Kanun kapsamında tanzim edilen belgelerde maddi zararlarının mevcut
olduğunu iddia etmiş fakat idari yargı makamlarının tazminat başvurularına
ilişkin söz konusu düzenlemeleri dar ve aleyhe yorumlayarak Anayasa’nın 35.
maddesinin ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
41. Başvurucular tarafından mülkiyet haklarının ihlal edildiği
hususundaki iddiaların yargılamanın sonucuna dayandırıldığı ve yargılama
sürecine ilişkin olarak yukarıda yapılan değerlendirme neticesinde
başvurucuların delillerini ve iddialarını sunma fırsatı bulamadıklarına ve
yargılamaya etkin olarak katılma imkânlarının ellerinden alındığına dair bir
bulgu da saptanmadığı anlaşılan somut yargılama faaliyetlerinin derece
mahkemelerince adil yargılanma hakkının gereklerine uygun şekilde yerine
getirildiği tespit edilmiş olduğundan mülkiyet hakkının ihlal edildiği
yönündeki iddiaların ayrıca değerlendirilmesine gerek görülmemiştir (Ülkü Özgür, B. No: 2013/2263, 26/6/2014, §
43).
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurucuların adli yardım talebinin KABULÜNE,
B. 1. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
C. 1. Adli yardım talebinde bulunan başvurucu Ayşe Tekin
açısından adli yardım talebinin kabulüyle geçici muafiyet sağlanan yargılama
giderlerinin tahsilinin başvurucunun mağduriyetine neden olacağı
anlaşıldığından 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun
339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca başvurucunun yargılama
giderlerini ödemekten TAMAMEN MUAF TUTULMASINA,
2. Adli yardım talebinin
kabulü ile muaf tutulan yargılama giderlerinin tahsilinin, başvurucu Mehmet
Emin Akın'ın mağduriyetine neden olmayacağı anlaşıldığından 12/1/2011 tarihli
ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 339. maddesi uyarınca tamamen
muafiyetin koşulları oluşmadığından 198,35 TL harçtan ibaret yargılama
giderinin başvurucu Mehmet Emin Akın'dan TAHSİLİNE,
D. Yargılama giderlerinin adli
yardım talebi reddedilen başvurucu Mehmet Emin üzerinde BIRAKILMASINA
23/3/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
SIRA
|
|
1
|
2
|
A
|
Başvuru
Numarası
|
2013/6956
|
2013/6957
|
B
|
Başvurucu
ve
T.C.
Kimlik No
|
Mehmet Emin AKIN
|
Ayşe TEKİN
|
C
|
Komisyona Başvuru Tarihi ve Dosya Kayıt
Numarası
|
21/2/2006
2010/1-791
|
9/2/2006
2010/1-827
|
D
|
Komisyon Karar Tarihi ve Numarası
|
17/12/2010
|
24/12/2010
|
E
|
Dava
Tarihi
|
2/3/2011
|
2/3/2011
|
F
|
Yerel Mahkeme
Karar Tarihi
|
15/12/2011
|
15/12/2011
|
G
|
Temyiz Yolu Karar Tarihi
|
18/4/2013
|
18/4/2013
|
H
|
İdari ve Yargısal
Süreçte Geçen Toplam Süre
|
7 yıl 2 ay
|
7 yıl 2 ay
|