TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ERSİN CEYHAN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/695)
|
|
Karar Tarihi: 9/1/2014
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Serruh
KALELİ
|
Üyeler
|
:
|
Mehmet ERTEN
|
|
|
Zehra Ayla PERKTAŞ
|
|
|
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
Nuri NECİPOĞLU
|
Raportör
|
:
|
Serhat ALTINKÖK
|
Başvurucu
|
:
|
Ersin CEYHAN
|
Vekili
|
:
|
Av. Zekiye Baran DİKÇE
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1.
Başvurucu, derece mahkemeleri önündeki yargılamasının makul olmayan bir süreden
beri devam ettiğini ileri sürerek Anayasa’nın 36. maddesinin ihlal edildiğini
iddia etmiştir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru,
17/1/2013 tarihinde Didim (Yenihisar) 2. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla
yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinde Komisyona
sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci
Bölüm Birinci Komisyonunca, 27/5/2013 tarihinde başvurunun Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 33. maddesinin (3) numaralı fıkrası uyarınca,
kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme
gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm,
26/6/2013 tarihinde yapılan toplantıda Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün
28. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (b) bendi uyarınca kabul edilebilirlik
ve esas hakkındaki incelemenin birlikte yapılmasına karar vermiştir.
5. Başvuru
konusu olay ve olgular 27/6/2013 tarihinde Adalet Bakanlığına bildirilmiştir.
Adalet Bakanlığı, görüşünü 25/7/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
6. Adalet
Bakanlığı tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş başvurucuya 25/7/2013
tarihinde bildirilmiştir. Başvurucu, Adalet Bakanlığının görüşüne karşı
görüşlerini 21/8/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru
dilekçesinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
8.
Başvurucu, hakkındaki şikayetler nedeniyle 16/10/2001 tarihinde yakalanarak
gözaltına alınmış ve gereği yapılmak üzere Bursa Cumhuriyet Başsavcılığına sevk
edilmiştir. Başvurucu savcılığın tutuklama talebi üzerine Bursa 3. Sulh Ceza
Mahkemesinin 16/10/2001 tarih ve 2001/406 sorgu numaralı kararı ile
tutuklanmıştır. Başvurucu, Bursa 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 1/5/2002 tarih ve
E.2002/22 sayılı kararı ile tahliye edilmiştir.
9.
Başvurucu hakkında, Bursa Cumhuriyet Başsavcılığının 17/10/2001 tarih ve 19756
sayılı iddianamesi ile 1/3/1926 tarih ve 765 sayılı Mülga Türk Ceza Kanunu’nun
40. maddesi, 456. maddesinin (2) numaralı ve 457. maddesinin (1) numaralı
fıkraları gereğince kamu davası açılmıştır.
10. Bursa
1. Ağır Ceza Mahkemesinin 18/12/2002 tarih ve E.2002/22, K.2002/413 sayılı
kararıyla başvurucunun 4 yıl 7 ay 10 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına
karar verilmiştir. Başvurucunun temyizi üzerine Yargıtay 4. Ceza Dairesinin
27/6/2005 tarih ve E.2003/21066, K.2005/6842 sayılı ilamı ile başvurucu
hakkındaki mahkumiyet hükmü bozulmuştur.
11. Bozma
kararı sonrasında yapılan yargılamada Bursa 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 25/5/2006
tarih ve E.2005/430, K.2006/227 sayılı kararıyla başvurucu yeniden 4 yıl 7 ay
10 gün hapis cezasına mahkum edilmiş, bu karar da
başvurucu tarafından temyiz edilmiştir.
12.
Başvurucunun temyiz talebi üzerine Yargıtay 3. Ceza Dairesinin 17/12/2008 tarih
ve E.2008/6557, K.2008/16848 sayılı ilamıyla Bursa 1. Ağır Ceza Mahkemesinin
25/5/2006 tarihli kararı bozulmuştur.
13. Bozma
kararı üzerine, Bursa 1. Ağır Ceza Mahkemesince yapılan yargılamada
başvurucunun 27/1/2010 tarihinde yeniden 4 yıl 7 ay 10 gün hapis cezasıyla
cezalandırılmasına karar verilmiş ancak karar, Yargıtay 3. Ceza Dairesinin
23/2/2011 tarih ve E.2010/17385, K.2011/2613 sayılı ilamıyla bozularak yeniden
Bursa 1. Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmiştir.
14. Bozma
kararı sonrasında yapılan yargılama üzerine, Bursa 1. Ağır Ceza Mahkemesinin
7/2/2012 tarih ve E.2011/139, K.2012/18 sayılı ilamıyla başvurucunun 4 yıl 7 ay
10 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiş ancak bu karar da
başvurucu tarafından temyiz edilmiştir.
15. Başvuru
tarihi itibarıyla dava Yargıtay aşamasında derdest olmakla birlikte UYAP
üzerinden elde edilen bilgiye göre; başvurucu hakkında Bursa 1. Ağır Ceza
Mahkemesince 7/2/2012 tarihinde verilen karar, Yargıtay 1. Ceza Dairesinin
27/12/2012 tarih ve 2012/4454, K.2012/10047 sayılı ilamıyla onanmıştır.
B. İlgili Hukuk
16.
26/9/2004 tarih ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 81. maddesinin (1) numaralı
fıkrası şöyledir:
“Bir insanı
kasten öldüren kişi, müebbet hapis cezası ile cezalandırılır.”
17. 5237
sayılı Kanun’un 35. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Suça
teşebbüs halinde fail, meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığına göre,
ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine onüç
yıldan yirmi yıla kadar, müebbet hapis cezası yerine dokuz yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Diğer
hallerde verilecek cezanın dörtte birinden dörtte üçüne kadarı indirilir.”
18. 5237
sayılı Kanun’un 62. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Takdiri
indirim nedeni olarak, failin geçmişi, sosyal ilişkileri, fiilden sonraki ve
yargılama sürecindeki davranışları, cezanın failin geleceği üzerindeki olası
etkileri gibi hususlar göz önünde bulundurulabilir. Takdiri indirim nedenleri
kararda gösterilir.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
19.
Mahkemenin 9/1/2014 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 17/1/2013
tarih ve 2013/695 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
20.
Başvurucu, derece mahkemelerinde görülen yargılamasının makul olmayan bir
süreden beri devam ettiğini, bunun gündelik yaşamını ve psikolojisini etkilediğini
ileri sürerek Anayasa’nın 36. maddesinin ihlal edildiğini iddia etmiştir.
B. Değerlendirme
1. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
21. Açıkça
dayanaktan yoksun olmayan ve kabul edilemezliğine karar verilmesini
gerektirecek başka bir neden de görülmeyen başvurunun kabul edilebilir olduğuna
karar verilmesi gerekir.
2. Esas
Yönünden
22. Adalet
Bakanlığı görüşünde, başvurucunun yargılama süresinin makul olmadığı yönündeki
şikâyeti ile ilgili olarak; Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (“AİHM”)
yargılama süresinin makul olup olmadığını incelerken her olayın kendine özgü
koşullarını, davanın karmaşık olup olmadığını, yargılama süresince tarafların
gösterdiği tavır ve davranışlarını, kamu otoritelerinin tutumlarını, davanın
başvurucu açısından taşıdığı önemi, ceza yargılamalarında başvurucunun tutuklu
olup olmadığı gibi hususları dikkate aldığını ifade etmiştir.
23.
Başvurucu, Adalet Bakanlığının görüşüne karşı; görüşte dile getirilen kriterler
açısından somut olaya bakıldığında yargılama süresinin makul olarak
görülemeyeceğini, davanın karmaşık nitelikte olmadığını, tek sanıklı bir
davanın bu derece uzamasının nedeninin yargı makamlarının tutumu olduğunu
belirterek Adalet Bakanlığının görüşüne katılmamıştır.
24.
Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı
Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 45.
maddesinin (1) numaralı fıkrası hükümlerine göre, Anayasa Mahkemesine yapılan
bir bireysel başvurunun esasının incelenebilmesi için, kamu gücü tarafından
müdahale edildiği iddia edilen hakkın Anayasa’da güvence altına alınmış
olmasının yanı sıra Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (“AİHS”) ve Türkiye’nin
taraf olduğu ek protokollerinin kapsamına da girmesi gerekir. Başka bir
ifadeyle, Anayasa ve AİHS’in ortak koruma alanı
dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi mümkün değildir (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18).
25.
Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes,
meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı
veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
26.
AİHS’nin “Adil yargılanma hakkı”
başlıklı 6. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Herkes … cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar
konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme
tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak
görülmesini isteme hakkına sahiptir …”
27.
Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin meşru vasıta ve
yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı
olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu
belirtilmiştir. Anayasa’da adil yargılanma hakkının kapsamı düzenlenmediğinden
bu hakkın kapsam ve içeriği, AİHS’in “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6.
maddesi çerçevesinde belirlenmelidir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 38).
28. Somut
başvurunun dayanağını oluşturan makul sürede yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen
ilkeler uyarınca adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup, ayrıca
davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının
görevi olduğunu belirten Anayasa’nın 141. maddesinin de,
Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği, makul sürede yargılanma hakkının
değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması gerektiği açıktır (B. No:
2012/1198, 7/11/2013, § 39).
29. Makul
sürede yargılanma hakkının amacı, tarafların uzun süren yargılama faaliyeti
nedeniyle maruz kalacakları maddi ve manevi baskı ile sıkıntılardan korunması
ile adaletin gerektiği şekilde temini ve hukuka olan inancın muhafazası olup,
hukuki uyuşmazlığın çözümünde gerekli özenin gösterilmesi gereği de yargılama
faaliyetinde göz ardı edilemeyeceğinden, yargılama süresinin makul olup
olmadığının her bir başvuru açısından münferiden değerlendirilmesi gerekir (B.
No:2012/673, 19/12/2013, § 27).
30. Davanın
karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların
yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla
sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir davanın
süresinin makul olup olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması gereken
kriterlerdir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 41–45).
31. Ancak
belirtilen kriterlerden hiçbiri makul süre değerlendirmesinde tek başına
belirleyici değildir. Yargılama sürecindeki tüm gecikme periyotlarının ayrı
ayrı tespiti ile bu kriterlerin toplam etkisi değerlendirilmek suretiyle, hangi
unsurun yargılamanın gecikmesi açısından daha etkili olduğu saptanmalıdır (B.
No: 2012/13, 2/7/2013, § 46).
32.
Anayasa’nın 36. ve AİHS’in 6. maddeleri ile kişilere,
medeni hak ve yükümlülükler ile ilgili uyuşmazlıklar yanında, cezai alanda
yöneltilen suçlamaların da (suç isnadı)
makul sürede karara bağlanmasını isteme hakkı tanınmıştır. Suç isnadı, bir
kişiye suç işlediği iddiasının yetkili makamlar tarafından bildirilmesidir
(Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz: Eckle/Almanya, B. No: 8130/78, 15/07/1982 ve Deweer/Belçika, B. No: 6903/75, 27/2/1980, §
42). Kişiye cezai alanda yöneltilen suçlamanın suç isnadı niteliğinde olup
olmadığının tespitinde; iddia olunan suçun ulusal hukuktaki tasnifinin, suçun
gerçek niteliğinin, suç için öngörülen cezanın niteliği ve ağırlığının
incelenmesi gerekir (Benzer yöndeki AİHM kararları için bkz:
Sergey Zolotukhin/Rusya,
B. No: 14939/03, 10/02/2009, § 53 ve Engel
ve Diğerleri, B. No: 5100/71, 5101/71, 5102/71, 5354/72, 5370/72,
8/6/1976, § 82). Ancak isnat olunan fiil, ceza kanunlarında suç olarak
nitelendirilmiş ve yargılama aşamasında ceza hukukunun kuralları uygulanmış
ise, ayrıca bir uygulanabilirlik incelemesi yapılmaksızın kendiliğinden adil
yargılanma hakkının kapsamına girer (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz: Weber/İsviçre, B. No: 11034/84, 22/05/1990, §§
32–34).
33. Somut
olayda başvurucunun, kasten adam öldürme (teşebbüs) suçlamasıyla 765 sayılı
mülga Türk Ceza Kanunu’nun 40. maddesi, 456. maddesinin (2) numaralı ve 457.
maddesinin (1) numaralı fıkraları gereğince hapis cezası ile cezalandırılması
istemiyle kamu davası açılmıştır. Başvurucunun, 26/9/2004 tarih ve 5237 sayılı
Türk Ceza Kanunu’nun 81. maddesinin (1) numaralı, 35. maddesinin (2) numaralı,
62. maddesinin (2) numaralı fıkraları gereğince, Bursa 1. Ağır Ceza
Mahkemesinin 7/2/2012 tarihli kararı ile 4 yıl 7 ay 10 gün hapis cezası ile
cezalandırılmasına karar verilmiştir. Bu çerçevede başvurucu hakkındaki suç
isnadına dayalı yargılamanın Anayasa’nın 36. maddesinin kapsamına girdiği
konusunda kuşku bulunmamaktadır.
34.
Yargılama faaliyetinin makul sürede gerçekleşip gerçekleşmediğinin saptanması
için, öncelikle uyuşmazlığın türüne göre değişebilen, başlangıç ve bitiş
tarihlerinin belirlenmesi gereklidir.
35. Ceza
muhakemesinde yargılama süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken
sürenin başlangıcı, bir kişiye suç işlediği iddiasının yetkili makamlar
tarafından bildirilmesi veya isnattan ilk olarak etkilendiği arama ve gözaltı
gibi bir takım tedbirlerin uygulanması anıdır (Benzer
yöndeki AİHM kararı için bkz: Eckle/Almanya, B. No: 8130/78, 15/07/1982, §§ 73–75). Ceza
yargılamasında sürenin sona erdiği tarih, suç isnadına ilişkin nihai kararın
verildiği, yargılaması devam eden davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin
makul süre şikâyetiyle ilgili kararını verdiği tarihtir.
36. Bununla
birlikte, suç isnadının tarihi ile Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuruların
incelenmesi ile ilgili zaman bakımından yetkisinin başladığı tarih farklı
olabilir. İsnat tarihi Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisinin
başladığı 23/9/2012 tarihinden önce olan ancak bu tarihte yargılaması devam
eden ya da verilen nihai karar henüz kesinleşmemiş olan ceza davaları ile
ilgili olarak, makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönündeki
şikayetler bakımından dikkate alınacak süre, 23/9/2012 tarihinden sonra geçen
süre değil, suçun isnat edildiği tarihten itibaren geçen süredir. Dolayısıyla,
ceza muhakemesinde yargılama süresinin makul olmadığı yönündeki şikayetlerde,
23/9/2012 tarihinde derdest olmak şartıyla, suç isnadının gerçekleştiği tarih
ile suç isnadına ilişkin nihai kararın ilgilisi tarafından öğrenildiği tarihe
veya devam eden davalarda Anayasa Mahkemesinin başvuruyu karara bağladığı
tarihe kadar geçen süre dikkate alınacaktır.
37. Başvuru
konusu olayda başvurucu, 16/10/2001 tarihinde gözaltına alınmış, aynı tarihte
tutuklanmış ve 17/10/2001 tarihinde hakkında kamu davası açılmıştır. Bursa 1.
Ağır Ceza Mahkemesinin 18/12/2002 tarihli kararı ile hapis cezası ile
cezalandırılmasına karar verilmesini takip eden süreçte, başvurucu hakkında
derece mahkemesince verilen kararlar sırasıyla Yargıtay 4. Ceza Dairesinin
27/6/2005 tarih ve E.2003/21066, K.2005/6842 sayı kararıyla başvurucunun
durumunun 5271 sayılı Kanun’un 9. maddesinin (3) numaralı fıkrası hükümlerinin
de gözetilerek değerlendirilmesi gerektiği gerekçesiyle; Yargıtay 3. Ceza
Dairesinin 17/12/2008 tarih ve E.2008/6557, K.2008/16848 sayılı kararıyla isnat
olunan eylemin kasten adam öldürmeye teşebbüs ya da kasten yaralama suçlarından
hangisinin kapsamında olduğunun tespiti amacıyla Adli Tıp Kurumuna gönderilmesi
gerektiği gerekçesiyle; Yargıtay 3. Ceza Dairesinin 23/2/2011 tarih ve
E.2010/17385, K.2011/2613 sayılı kararıyla suç vasfının tayininde yanılgıya
düşüldüğü gerekçesiyle üç kez bozulmuş ve son olarak Bursa 1. Ağır Ceza
Mahkemesince 7/2/2012 tarihinde verilen karar Yargıtay 1. Ceza Dairesinin
27/12/2012 tarihli ilamıyla onanmıştır.
38.
Başvurucunun, uzun yargılama şikayetleriyle ilgili dikkate alınması gereken
süre, bir suç isnadıyla 16/10/2001 tarihinde gözaltına alınması ile hakkındaki
isnat nedeniyle verilen cezanın 27/12/2012 tarihinde Yargıtay 1. Ceza
Dairesince onanması arasında geçen toplam 11 yıl 2 aydır.
39.
Yargılama sürecinin uzamasında yetkili makamlara atfedilecek gecikmeler,
yargılamanın süratle sonuçlandırılması hususunda gerekli özenin gösterilmemesinden
kaynaklanabileceği gibi, yapısal sorunlar ve organizasyon eksikliğinden de
ileri gelebilir. Zira Anayasa’nın 36. maddesi ile Sözleşme’nin 6. maddesi,
hukuk sisteminin, mahkemelerin davaları makul bir süre içinde karara bağlama
yükümlülüğü de dâhil olmak üzere adil yargılama koşullarını yerine
getirebilecek biçimde düzenlenmesi sorumluluğunu yüklemektedir (B. No: 2012/13,
2/7/2013, § 44).
40. Bu
kapsamda, yargı sisteminin yapısı, mahkeme kalemindeki rutin görevler
sırasındaki aksamalar, hükmün yazılmasındaki, bir dosyanın veya belgenin bir
mahkemeden diğerine gönderilmesindeki ve raportör atanmasındaki gecikmeler,
yargıç ve personel sayısındaki yetersizlik ve iş yükü ağırlığı nedeniyle
yargılamada makul sürenin aşılması durumunda da yetkili makamların sorumluluğu
gündeme gelmektedir (Benzer yöndeki AİHM kararları için bkz:
Foti ve Diğerleri/İtalya, B. No: 7604/76,
10/12/1982, § 61; Neumeister/Avusturya, B. No: 8163/07, 2/4/2013, §§
20–21; Zimmermann-Steiner/İsviçre, B. No: 8737/79, 13/07/1983, §§
29–32; Reilly/İrlanda, B. No: 21624/93, 22/2/1995, §§
65–66; Eckle/Almanya, B. No: 8130/78, 15/07/1982, §
84).
41.
Başvuruya konu yargılama faaliyeti açısından söz konusu olan yaklaşık 11 yıl 2
aylık yargılama süresinin 7 yıllık bölümünün kanun yolu incelemesinde geçtiği
nazara alındığında, somut başvuru açısından özellikle değerlendirilmesi gereken
yapısal sorunlar ve organizasyon eksikliklerinin yol açtığı gecikmeler AİHM
tarafından da müteaddit defalar incelemeye tabi tutulmuştur. Bu kapsamda, bir yapısal
sorun olması ve yargılama sisteminde çözüm bekleyen uyuşmazlıkların uzun bir
müddet zarfında artması ve birikmesi sonucu yargılamalarda makul sürenin
aşılması durumunda, Sözleşme’nin 6. maddesinin ihlal edildiği sonucuna
varılmaktadır (Bkz: Buchholz/Almanya, B. No: 7759/77, 6/5/1981; Guincho/Portekiz, B. No: 8990/80, 10/7/1984; Unión Alımentarıa Sanders
S.A./İspanya, B. No: 11681/85, 7/7/1989; Zimmermann-Steiner/İsviçre, B. No: 8737/79, 13/7/1983). Zira
devlet, yargılama sisteminde çözüm bekleyen uyuşmazlıkların nicelik itibarıyla
artmasına rağmen, yargılama faaliyetinin makul sürede gerçekleştirilebilmesi
için gerekli tüm tedbirleri almakla yükümlüdür. Bu yükümlülük, hukuk sisteminin
adil yargılama koşullarını yerine getirebilecek biçimde düzenlenmesi
sorumluluğunun bir görünümüdür.
42. Başvuru
dosyasının incelenmesinde, başvurucunun gözaltına alınması ile hakkında ilk
derece mahkemesince ilk kez hüküm verilmesi arasında yaklaşık 1 yıl 2 ay
geçmiştir. Ancak derece mahkemesince verilen karar dört defa temyiz edilmiş ve
üç kez bozulmuştur. Başvurucu hakkında derece mahkemesince verilen cezanın 4
yıl 7 ay 10 gün olduğu mevcut yargılamada, dava dosyasının Yargıtay ve derece
mahkemesi arasında dört kez gidip gelmesi üzerine geçen sürelerin toplamı ise yaklaşık
10 yıl 1 aydır. Yargı sisteminin yapısından kaynaklanan iş yükü ve organizasyon
eksikliğinin somut başvuruya ilişkin yargılama süresinin uzaması üzerinde
baskın bir etkiye sahip olduğu anlaşılmaktadır. Ancak Anayasa’nın 36. maddesi
ile Sözleşme’nin 6. maddesi gereğince, yargılama sisteminin, mahkemelerin
davaları makul bir süre içinde karara bağlama yükümlülüğü de dâhil olmak üzere
adil yargılama koşullarını yerine getirebilecek biçimde düzenlenmesi
zorunluluğu göz önünde bulundurulduğunda, hukuk sisteminde var olan yapısal ve
organizasyona ilişkin eksikliklerin, yargılama faaliyetinin makul sürede
gerçekleştirilmemesini izah edemeyeceği açıktır.
43.
Başvurucunun tutumunun yargılamanın uzamasına özellikle bir etkisi olduğu
tespit edilmemiştir.
44. Yargılama
süresinin makul olup olmadığının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması
gereken davadaki sanık sayısı, davanın karmaşıklığı, atılı suçun vasıf ve
mahiyeti, söz konusu suç için öngörülen cezanın miktarı gibi unsurların hiçbiri
somut davadaki yargılama süresinin makul olarak değerlendirilmesine olanak
vermemektedir. Tek bir sanığın yargılandığı ve karmaşık nitelikte olmayan
davada bu yargılama süresi makul olarak değerlendirilemez.
45.
Açıklanan nedenlerle, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan “makul sürede yargılanma hakkı”nın ihlal edildiğine karar
verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanunun 50. Maddesi Yönünden
46. 6216
sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) numaralı fıkrasında, esas inceleme sonunda
ihlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması
için yapılması gerekenlere hükmedileceği belirtilmiş; ancak yerindelik denetimi
yapılamayacağı, idari eylem ve işlem niteliğinde karar verilemeyeceği hüküm
altına alınmıştır.
47.
Başvuruda, Anayasa’nın 36. maddesinin ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
Başvurucu uğradığı maddi ve manevi zararlarının karşılanmasını talep etmiştir.
Başvurucu, uğradığını iddia ettiği maddi zarar ile ilgili olarak Anayasa
Mahkemesine herhangi bir belge sunmamıştır. Anayasa Mahkemesinin maddi
tazminata hükmedebilmesi için, başvurucunun uğradığını iddia ettiği maddi zarar
ile tazminat talebi arasında illiyet bağı kurulması gerekir. Anayasa
Mahkemesine herhangi bir belge sunmayan başvurucunun maddi tazminat talebi
reddedilmelidir.
48.
Başvurucunun makul sürede yargılanma hakkına yönelik müdahale nedeniyle
yalnızca ihlal tespitiyle telafi edilemeyecek ölçüdeki manevi zararı
karşılığında somut olayın özelliklerini dikkate alarak başvurucuya takdiren 9.200,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar
verilmesi gerekir.
49.
Başvurucu tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen
198,35 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL
yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
nedenlerle;
A. Başvurunun
KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B.
Yargılamanın makul süreyi aşması nedeniyle Anayasa’nın 36. maddesinin İHLAL
EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuya takdiren 9.200,00 TL
manevi TAZMİNAT ÖDENMESİNE,
D. Başvurucunun tazminata ilişkin diğer taleplerinin REDDİNE,
E. Başvurucu tarafından yapılan 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL
vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA
ÖDENMESİNE,
F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Hazinesine başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede
gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
G. Kararın bir örneğinin ilgili mahkemesine gönderilmesine,
9/1/2014
tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar
verildi.