TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
SALİH ŞAHİN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/7040)
|
|
Karar Tarihi: 11/12/2014
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Serruh KALELİ
|
Üyeler
|
:
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Erdal TERCAN
|
|
|
Zühtü ARSLAN
|
|
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Raportör
|
:
|
Muharrem İlhan KOÇ
|
Başvurucu
|
:
|
Salih ŞAHİN
|
Vekili
|
:
|
Av. Murat SADAK
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, gözaltı ve
tutukluluk sürecinde kanuni sürelerin aşıldığını ve tutukluluk süresinin makul
olmadığını belirterek Anayasa’nın 19. maddesinin ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 5/9/2013 tarihinde
İstanbul 15. Asliye Hukuk Mahkemesi aracılığıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesi neticesinde Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı
tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Üçüncü
Komisyonu 16/12/2013 tarihinde kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar vermiştir.
4. Bölüm tarafından 7/1/2014
tarihinde kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar
verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve
olgular 8/1/2014 tarihinde Adalet Bakanlığına bildirilmiştir. Adalet Bakanlığı,
görüşünü 7/3/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
6. Adalet Bakanlığı tarafından
Anayasa Mahkemesine sunulan görüş başvurucuya 17/3/2014 tarihinde
bildirilmiştir. Başvurucu görüşe karşı beyanlarını onbeş
günlük süreden sonra 3/4/2013 tarihinde sunmuştur.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve ekleri ile
Adalet Bakanlığının görüşünde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu, İstanbul
Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen 2007/2250 sayılı soruşturma kapsamında
30/8/2007 tarihinde gözaltına alınmış ve Küçükçekmece 3. Sulh Ceza Mahkemesinin
3/9/2007 tarih ve Sorgu No:2007/437 sayılı kararıyla silahlı suç örgütüne üye
olma ve nitelikli yağma suçlarından tutuklanmıştır.
9. Başvurucu ve diğer 10 sanık
hakkında silahlı suç örgütü kapsamında birden fazla nitelikli yağma, hırsızlık,
ruhsatsız ateşli silah bulundurma, resmi belgede
sahtecilik suçlarının işlendiği iddiasıyla İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesinin
E.2008/9 sayılı dosyasında kamu davası açılmıştır. Yargılamada 12 kişi müşteki
veya katılan sıfatıyla yer almaktadır.
10. İstanbul 9. Ağır Ceza
Mahkemesi 23/7/2013 tarihli duruşmada tutukluluk halinin devamına karar vermiş,
bu karara yapılan itiraz İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesinin 1/8/2013 tarih ve 2013/385
Değişik İş sayılı kararıyla reddedilmiştir. Bu karar 4/9/2013 tarihinde
başvurucuya tebliğ edilmiştir.
11. Başvurucu 5/9/2013 tarihinde
bireysel başvuruda bulunmuştur.
12. İstanbul 9. Ağır Ceza
Mahkemesi 19/11/2013 tarih ve E.2008/9, K.2013/179 sayılı kararıyla suç
örgütüne üye olma ve nitelikli yağma suçlarından başvurucuyu toplam 31 yıl 15
gün hapis cezasına mahkum etmiş ve hükümle birlikte
tutukluluğun devamına karar vermiştir. Dava temyiz aşamasındadır.
13. Öte yandan, başvurucu hakkında
Bakırköy 2. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2006/104 ve K.2007/79 sayılı kararıyla
verilen 2 yıl 1 ay hapis cezası 21/1/2009-17/5/2009 tarihleri arasında,
Bakırköy 1. Ağır Ceza Mahkemesinin E.1999/311 ve K.2001/57 sayılı kararıyla
verilen (657 gün) hapis cezası 17/5/2009 ve 5/3/2011 tarihleri arasında infaz
edilmiştir.
B. İlgili
Hukuk
14. 26/9/2004 tarihli ve 5237
sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 149. ve 220. maddeleri.
15. 4/12/2004 tarihli ve 5271
sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 102. maddesinin (2) numaralı fıkrası
şöyledir:
“Ağır ceza mahkemesinin görevine giren işlerde, tutukluluk
süresi en çok iki yıldır. Bu süre, zorunlu hallerde, gerekçesi gösterilerek
uzatılabilir; uzatma süresi toplam üç yılı geçemez.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
16. Mahkemenin 11/12/2014
tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 5/9/2013 tarih ve 2013/7040
numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
17. Başvurucu, 30/8/2007
tarihinde gözaltına alındığını, beş günlük gözaltı sonrasında 3/9/2007
tarihinde tutuklandığını, kanuni gözaltı ve tutukluluk süresinin aşıldığını ve
tutukluluk süresinin makul olmadığını belirterek Anayasa’nın 19. maddesinin
ihlal edildiğini ileri sürmüş, serbest bırakılmasına ve tazminata karar
verilmesini talep etmiştir.
B. Değerlendirme
1. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
a. Gözaltı Süresinin Aşıldığı İddiası
18. Başvurucu 30/8/2007-3/9/2007
tarihleri arasında isnat edilen suçlamalar nedeniyle kanunun öngördüğü azami
süreyi aşacak şekilde gözaltında tutulduğunu belirterek Anayasa’nın 19.
maddesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
19. Adalet Bakanlığı,
başvurucunun gözaltı sürecinin, Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru imkânının
başladığı 23/9/2012 tarihinden önceye ait olduğunu belirtmiştir.
20. 30/3/2011 tarihli ve 6216
sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un
geçici 1. maddesinin (8) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, 23/9/2012 tarihinden sonra
kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılacak bireysel başvuruları
inceler.”
21. Bu hüküm gereğince Anayasa
Mahkemesi, 23/9/2012 tarihinden sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar
aleyhine yapılacak bireysel başvuruları inceler. Dolayısıyla Mahkeme’nin zaman
bakımından yetkisi ancak bu tarihten sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar
aleyhine yapılan bireysel başvurularla sınırlıdır. Kamu düzenine ilişkin bu
düzenleme karşısında, anılan tarihten önce kesinleşmiş nihaî işlem ve kararları
da içerecek şekilde yetki kapsamının genişletilmesi mümkün değildir (B. No:
2012/832, 12/2/2013, § 14).
22. Somut olayda başvurucu,
isnat edilen suçlar kapsamında 30/8/2007 tarihinde gözaltına alınmış ve 3/9/2007
tarihinde tutuklanmıştır. Başvurucunun tutuklulukla ilgili şikayetten
ayrı olarak ileri sürdüğü ihlal iddiasının dayanağı olan gözaltı süreci
3/9/2007 tarihinde tutuklama kararıyla sona ermiştir.
23. Açıklanan nedenlerle,
başvurucunun Kanunda öngörülen azami gözaltı süresinin aşıldığı şikâyetinin
Anayasa Mahkemesinin yetkisinin başlamasından önce gerçekleştiği ve sona erdiği
anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının “zaman
bakımından yetkisizlik” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
b. Kanuni Tutukluluk Süresinin Aşıldığı İddiası
24. Anayasa’nın 19. maddesinde
kişi hürriyeti ve güvenliği güvence altına alınmış olup, maddenin ikinci ve
üçüncü fıkralarında belirtilen haller dışında kimsenin hürriyetinden yoksun
bırakılamayacağı kuralı yer almaktadır.
25. Buna göre, hürriyetten
yoksun bırakılma ancak Anayasa’nın 19. maddesi kapsamında belirlenen
durumlardan birinin varlığı halinde söz konusu olabilir. Kişilerin hürriyetinin
kısıtlanabileceği durumlar sınırlı olarak sayılmıştır. Bu çerçevede Anayasa’nın
19. maddesinin üçüncü fıkrasına göre suçluluğu hakkında kuvvetli belirti
bulunan kişiler ancak kaçmalarını, delillerin yok edilmesini ve
değiştirilmesini önlemek maksadıyla hâkim kararıyla tutuklanabilir.
Tutuklamanın kanunda öngörülen şekil ve şartlara uygun olması gerekir.
26. Kişi hürriyetine ilişkin
sınırlamaların, kanunda belirtilen esas ve usule uygunluğunu sağlama yükümlülüğü
ilke olarak idari organlara ve derece mahkemelerine aittir. İdare organları ve
mahkemeler esas ve usule ilişkin hukuk kurallarına uymakla yükümlüdürler.
Anayasa’nın 19. maddesinin amacı kişileri keyfi bir şekilde hürriyetten yoksun
bırakılmaya karşı korumak olup, maddede öngörülen istisnai hâllerde kişi
hürriyetine getirilecek sınırlamaların maddenin amacına uygun olması gerekir.
Bu nedenle Anayasa’nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan hürriyetten
yoksun bırakmanın şekil ve şartlarının kanunda gösterilmesi kuralı gereğince,
başvurucunun tutukluluk durumunun “kanuni”
dayanağının bulunup bulunmadığının, kanunun hürriyetten yoksun kılmaya izin
verdiği hâllerde ise, kanunun hukuk devleti ilkesi gereği, keyfiliği önlemek
için, uygulanmasında yeterli ölçüde erişilebilir, kesin ve öngörülebilir olup
olmadığının Anayasa Mahkemesince incelenmesi gerekir (B. No: 2012/1094,
7/3/2014, § 38).
27. Tutukluluğa ilişkin
düzenlemeler, 5271 sayılı Kanun’un 100. ve devamı maddelerinde yer almaktadır. 5271
sayılı Kanun’un 102. maddesinin (2) numaralı fıkrasında, ağır ceza mahkemesinin
görevine giren işlerde tutukluluk süresinin en çok iki yıl olduğu ve bu sürenin
zorunlu hallerde gerekçesi gösterilerek uzatılabileceği, ancak uzatma süresinin
toplam üç yılı geçemeyeceği belirtilmiştir. Buna göre uzatma süreleri dâhil
toplam tutukluluk süresinin azami beş yıl olabileceği anlaşılmaktadır (B. No:
2012/1094, 7/3/2014, § 40).
28. Tutukluluğa ilişkin sürenin
tespitinde ilk derece mahkemesi önündeki yargılamada tutuklu geçirilen sürenin
dikkate alınması gerekir. Kişi yargılandığı davada ilk derece mahkemesi
kararıyla mahkûm edilmişse, artık durumu “suç
isnadına bağlı olarak tutuklu olma” kapsamından çıkmakta ve
tutukluluk ilk derece mahkemesince verilen hükme bağlı olarak tutma haline
dönüşmektedir (B. No: 2012/726, 2/7/2013, § 33).
29. Somut olayda
30/8/2007tarihinde gözaltına alınan başvurucu tutuklu devam eden yargılamada
İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesinin 19/11/2013 tarihli kararıyla hapis cezasına mahkum edilmiştir. Bu tutukluluk hali devam ettiği sırada
başvurucu hakkında Bakırköy 2. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 2 yıl 1 ay hapis
cezası 21/1/2009-17/5/2009 tarihleri arasında, Bakırköy 1. Ağır Ceza
Mahkemesince verilen 657 gün hapis cezası 17/5/2009-5/3/2011 tarihleri arasında
infaz edilmiştir (§ 12).
30. Başvurucunun tutuklu kaldığı
dönem içinde başka yargılamalar kapsamında verilen ve infaz edilen cezalar
düşüldüğünde, başvuru konusu tutukluluk nedeniyle özgürlüğünden yoksun kaldığı
süre yaklaşık 4 yıl 1 ay olup, bu süre Kanunda öngörülen azami tutukluluk
süresini aşmamaktadır.
31. Açıklanan nedenlerle,
Kanunda öngörülen azami tutukluluk süresinin aşılmadığı ve bu nedenle kişi
hürriyeti ve güvenliğinin ihlal edilmediği açık olduğundan, başvurunun diğer
kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun olması”
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
c. Tutukluluğun Makul Süreyi Aştığı İddiası
32. Başvurucunun iddiasının
açıkça dayanaktan yoksun olmadığı, ayrıca başka bir kabul edilemezlik nedeni de
bulunmadığından başvurunun bu kısmının kabul edilebilir olduğuna karar
verilmesi gerekir.
2. Esas
Yönünden
33. Başvurucu tutukluluğun makul
süreyi aştığından şikâyet etmiştir.
34. Adalet Bakanlığı başvurunun
bu kısmına ilişkin görüş sunulmasına gerek görülmediğini bildirmiştir.
35. Anayasa’nın 19. maddesinin
yedinci fıkrası şöyledir:
“Tutuklanan kişilerin, makul süre
içinde yargılanmayı ve soruşturma veya kovuşturma sırasında serbest bırakılmayı
isteme hakları vardır. Serbest bırakılma ilgilinin yargılama süresince
duruşmada hazır bulunmasını veya hükmün yerine getirilmesini sağlamak için bir
güvenceye bağlanabilir.”
36. Anayasa’nın 19. maddesinin
yedinci fıkrasında bir ceza soruşturması kapsamında tutuklanan kişilerin,
yargılamanın makul sürede bitirilmesini ve soruşturma veya kovuşturma sırasında
serbest bırakılmayı isteme haklarına sahip olduğu güvence altına alınmıştır (B.
No: 2012/1137, 2/7/2013, § 60).
37. Tutukluluk süresinin makul
olup olmadığı konusunun, genel bir ilke çerçevesinde değerlendirilmesi mümkün
değildir. Bir sanığın tutuklu olarak bulundurulduğu sürenin makul olup
olmadığı, her davanın kendi özelliklerine göre değerlendirilmelidir.
Tutukluluğun devamı ancak masumiyet karinesine rağmen Anayasa’nın 19.
maddesinde güvence altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkından daha
ağır basan somut bir kamu yararının mevcut olması durumunda haklı bulunabilir (B.
No: 2012/1137, 2/7/2013, § 61).
38. Bir davada tutukluluğun
belli bir süreyi aşmamasını sağlamak, öncelikle derece mahkemelerinin
görevidir. Bu amaçla, yukarıda belirtilen kamu yararı gereğini etkileyen tüm
olayların derece mahkemeleri tarafından incelenmesi ve serbest bırakılma
taleplerine ilişkin kararlarında bu olgu ve olayların ortaya konulması gerekir (B.
No: 2012/1137, 2/7/2013, § 62).
39. Tutuklama tedbirine
kişilerin suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunmasının yanı sıra bu
kişilerin kaçmalarını, delillerin yok edilmesini veya değiştirilmesini önlemek
maksadıyla başvurulabilir. Başlangıçtaki bu tutuklama nedenleri belli bir
süreye kadar tutukluluğun devamı için yeterli görülebilirse de bu süre
geçtikten sonra, uzatmaya ilişkin kararlarda tutuklama nedenlerinin hâlâ devam
ettiğinin gerekçeleriyle birlikte gösterilmesi gerekir. Bu gerekçeler “ilgili”
ve “yeterli” görüldüğü
takdirde, yargılama sürecinin özenli yürütülüp yürütülmediği de incelenmelidir.
Davanın karmaşıklığı, organize suçlara dair olup olmadığı veya sanık sayısı gibi
faktörler sürecin işleyişinde gösterilen özenin değerlendirilmesinde dikkate
alınır. Tüm bu unsurların birlikte değerlendirilmesiyle sürenin makul olup
olmadığı konusunda bir sonuca ulaşılabilir (B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 63).
40. Dolayısıyla Anayasa’nın 19.
maddesinin yedinci fıkrasının ihlal edilip edilmediğinin değerlendirmesinde
esas olarak, serbest bırakılma taleplerine ilişkin kararların gerekçelerine
bakılmalı ve tutuklu bulunan kişiler tarafından yapılan tutukluluğa itiraz
başvurularında sunulan belgeler çerçevesinde kararların yeterince
gerekçelendirilmiş olup olmadığı göz önüne alınmalıdır.
41. Öte yandan hukuka uygun
olarak tutuklanan bir kişinin, suç işlediği yönünde kuvvetli belirti ve
tutuklama nedeninin varlığı devam ettiği sürece ilke olarak belli bir süreye
kadar tutulmasının makul kabul edilmesi gerekir.
42. Makul sürenin
hesaplanmasında sürenin başlangıcı, başvurucunun ilk kez yakalanıp gözaltına
alındığı durumlarda bu tarih, doğrudan tutuklandığı durumlarda ise tutuklama tarihidir.
Sürenin sonu ise kural olarak kişinin serbest bırakıldığı ya da ilk derece
mahkemesince hüküm verildiği tarihtir.
43. Dava dosyasının
incelenmesinde 11/1/2008 tarihinde yapılan tensiple başvurucunun da aralarında
bulunduğu tutuklu sanıkların “üzerlerine
atılı suçların yasal yaptırımı, kuvvetli suç şüphesini gösterir bulgular ve
kaçma şüphelerine göre tutukluluk hallerinin devamına” karar
verilmiştir.
44. İlk derece mahkemesince bu
tarihten sonra yapılan duruşmalarda başvurucunun tutukluluk halinin devamına
karar verilmiş ve yapılan itirazlar reddedilmiştir. Başvuru öncesi tutukluluk
halinin devamına karar verilen 23/7/2013 tarihli duruşmada, isnat olunan suçların mahiyetine, yasada gösterilen
olası cezaların sınırlarına sanıklara isnat edilen suçların 5271 sayılı CMK.'nun 100/3. maddesinde gösterilen katalog suçlardan
olmasına, soruşturma aşamasında ele geçirilen ve düzenlenen iddianamede
gösterilen İddia, bir kısım sanık ikrarları, tüm dosya kapsamındaki, yakalama
ve muhafaza altına alma tutanağı, olay, arama yakalama ve el koyma tutanağı,
ekspertiz raporu ve tüm dosya kapsamındaki deliller değerlendirildiğinde,
mevcut olan bu delillerin sanıklar hakkında kuvvetli suç şüphesinin varlığını
gösteren bu olgu olarak kabul edilerek, bu durumun kuvvetli suç şüphesinin varlığının bu açıdan halen devam ediyor olmasına,
gerek Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatlarına ve gerekse 6352 sayılı
Yasanın 96 ve devamı maddeleri ile değişik 5271 sayılı CMK.'nun
100 ve devamı maddeleri hükümlerine göre tutuklulukta geçen makul süreyi aşan
bir durumun bulunmamasına, sanıkların serbest
kalması halinde kaçma şüphesinin sanıkların üzerlerine atılı suçların
ağırlığına göre karine olarak kabul edilmesinde zorunluluk bulunmasına,
tutuklamaya alternatif koruma tedbirlerinin bu aşamada sanıklar açısından
yetersiz kalacağı ve T.C. Anayasasının 19. maddesinde ifade olunan 'ölçülülük'
ilkesi uyarınca sanıklar hakkında daha hafif koruma önlemi olan adli kontrol
tedbiri uygulanmasının dava konusu açısından yetersiz kalacağı
anlaşıldığından..,” gerekçesi yer almaktadır. Bu tarihten önceki
23/5/2013, 21/3/2013, 25/12/2012, 16/10/2012 tarihli duruşmalarda da aynı
gerekçeyle tutukluluk halinin devamına karar verilmiştir.
45. Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti
bulunan kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yok edilmesini veya
değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan
ve kanunda gösterilen diğer hâllerde tutulabilirler. Bu şartların tutukluluk
süresince devam ediyor olması, tutukluluğun devamının hukuka uygunluğu ve
meşruiyeti bakımından olmazsa olmaz bir koşul olmakla birlikte bu durumun devam
edip etmediğinin ilgili ve yeterli gerekçelerle ortaya konulması ve yürütülen
işlemlerde gerekli özenin gösterilmesi gerekir (B. No: 2012/152, 20/2/2014, §
73).
46. İlk derece mahkemesi
tutukluluğunun devamına ilişkin kararların gerekçelerinde, başvurucunun üzerine atılı suçların niteliğine,
kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren delillere, atılı suç için yasada
öngörülen hürriyeti bağlayıcı cezaların miktarına ve kaçma şüphesi ile adli
kontrol tedbiri uygulanmasının yetersiz kalacağı hususlarına değinmiştir.
Başvuru konusu tutukluluk kapsamında başvurucunun özgürlüğünden yoksun
kaldığı süre yaklaşık 4 yıl 1 aydır.
47. Tutukluluğun
devamına ilişkin kararların gerekçeleri incelendiğinde, bu gerekçelerin özgürlükten yoksun bırakmanın
hukuka uygunluğu ve meşruluğunu haklı gösterecek içerikte olmadığı ve aynı
hususların tekrarı niteliğinde olduğu görülmektedir. Somut olaydaki tutukluluk halinin devamına ilişkin bu
gerekçeler davanın genel durumu yanında, serbest bırakılmayı talep eden kişinin
özel durumunu dikkate alacak şekilde ilgili ve yeterli değildir.
48. Başka cezaların infazı
nedeniyle başvurucunun inceleme kapsamındaki tutukluluk süresi yaklaşık 4 yıl 1
ay kabul edilmekle birlikte, anılan cezaların infazı boyunca ve sonrasında
tutukluluğun devamına karar verildiği ve ilk derece yargılamasının 6 yıl 2 ayı
aşan sürede sonuçlandığı görülmektedir.
49. İlk derece yargılamasında 8/10/2009 tarihli beşinci duruşmada Cumhuriyet savcısı
esas hakkında mütalaasını vermiştir. Esas hakkındaki mütalaanın verildiği
tarihten hükmün açıklandığı 19/11/2013 tarihinde yapılan son duruşmaya
kadar sanıkların esas hakkındaki savunmaları
veya ek savunmalarının tespitine çalışıldığı, sanıklardan bazılarına barodan
müdafi tayin edilmesi istendiği veya kendisini avukatla temsil ettirmesi
amacıyla süre verildiği, bu kapsamda yazışmalar gerçekleştirildiği, bunun
yanında sanık müdafilerinin mazeret beyan ederek veya mazeretsiz olarak
duruşmalara katılmamaları üzerine duruşmaların ertelendiği, dosyanın karar
aşamasında olduğu belirtilerek duruşmaya gelmeyen sanık vekillerine veya
mazereti kabul edilen sanık müdafilerine yeniden duruşma gününün bildirildiği
anlaşılmaktadır. Bu nedenlere bağlı olarak ilk derece yargılamasının
sonuçlanmasının geciktiği ve başvurucunun bu gecikmeye neden olacak bir tutum
içinde olmadığı görülmektedir. Tutuklu olarak devam eden yargılamanın süratle
sonuçlandırılması konusunda gereken özenin gösterilmediği sonucuna varılmıştır.
50. Açıklanan nedenlerle,
Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrasının ihlal edildiğine karar verilmesi
gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanunun 50. Maddesi Yönünden
51. 6216 sayılı Kanun’un 50.
maddesinin (1) numaralı fıkrasında, esas inceleme sonunda ihlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedileceği belirtilmiş; ancak yerindelik denetimi
yapılamayacağı, idari eylem ve işlem niteliğinde karar verilemeyeceği hüküm
altına alınmıştır.
52. Başvuruda, Anayasa'nın 19.
maddesinin ihlal edildiği sonucuna varılmıştır. Başvurucu 20.000 TL manevi
tazminat talep etmiştir. Başvurucu hakkında mahkûmiyet kararı verildiğinden
tutukluluk hali sonra ermiştir. Başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliğine
yönelik müdahale ve yalnızca ihlal tespitiyle telafi edilemeyecek ölçüdeki
manevi zararın varlığı nedeniyle somut olayın özellikleri dikkate alınarak
başvurucuya takdiren net 4.000,00 TL manevi tazminat
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
53. Başvurucu tarafından yapılan
ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 198,35 başvuru harcı ve 1.500,00
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle,
A. Başvurunun,
1. Kanunda öngörülen azami
gözaltı süresinin aşıldığına ilişkin kısmının “zaman
bakımından yetkisizlik”,
2. Kanunda öngörülen azami
tutukluluk süresinin aşıldığına ilişkin kısmının “açıkça dayanaktan yoksunluk”,
nedenleriyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Tutukluluğun makul süreyi
aştığına ilişkin kısmının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Tutukluluğun
makul süreyi aşması nedeniyle Anayasa'nın 19. maddesinin yedinci fıkrasının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuya takdiren net 4.000 TL
manevi tazminat ÖDENMESİNE, fazlaya ilişkin tazminat taleplerinin reddine,
D. Başvurucu tarafından yapılan 198,35 başvuru harcı ve 1.500,00 TL
vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin başvurucuya
ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin kararın tebliğinden sonra Maliye Bakanlığına yapılacak
başvurudan itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması halinde
bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz
uygulanmasına,
11/12/2014
tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar
verildi.